21.06.2023
21.06.2023
CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal, “Seçimler sonrasında ülkenin durumunu özetlersek; ampulle kararan yegane ülkeyiz. Seçimler öncesi uyardık dedik ki; ‘ülkenin ekonomisi uçuruma gidiyor, sakın seçim ekonomisi uygulamayın.’ Şimdi tek tek ortaya çıkıyor ki kamu kaynaklarını AKP ve Erdoğan’ın seçim harcamaları için finanse etmişler. İşçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin, esnafın, yoksulun, yetimin parasını seçimlerde çarçur etmişler. Kamu kaynaklarıyla AKP’nin ve Erdoğan’ın seçimi yürütülmüş. Milletin dişiyle, tırnağıyla ödediği vergileri seçimlerde bol kepçeden dağıtmışlar. Ayıbı, günahı, vicdanı unutmuşlar” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Köksal, şunları söyledi:
“SEÇİMLER SONRASINDA ÜLKENİN DURUMUNU ÖZETLERSEK; AMPULLE KARARAN YEGANE ÜLKEYİZ”
“Seçimler sonrasında ülkenin durumunu özetlersek; ampulle kararan yegane ülkeyiz. Seçimler öncesi uyardık dedik ki; ‘ülkenin ekonomisi uçuruma gidiyor, sakın seçim ekonomisi uygulamayın.’ Şimdi tek tek ortaya çıkıyor ki kamu kaynaklarını AKP ve Erdoğan’ın seçim harcamaları için finanse etmişler. İşçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin, esnafın, yoksulun, yetimin parasını seçimlerde çarçur etmişler. Kamu kaynaklarıyla AKP’nin ve Erdoğan’ın seçimi yürütülmüş. Milletin dişiyle, tırnağıyla ödediği vergileri seçimlerde bol kepçeden dağıtmışlar. Ayıbı, günahı, vicdanı unutmuşlar.
İletişim Başkanlığı bütçesinin yüzde 72’sini henüz yılın ilk 5 ayında tüketmiş. 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçim sürecinde 521,4 milyon liralık harcamayla bir rekora imza atmış İletişim Başkanlığı. İlk 4 ayda 44 milyon 331 bin lira harcayan İletişim Başkanlığı sonraki aylarda bu harcamaları katlamış, su gibi para dağıtmış. ‘Nereye gitti bu para?’ diye sormayacağım çünkü paranın nereye gittiğini Mısır’daki sağır sultan bile biliyor. Sözüm Fahrettin Altun’a; ya harcamaları kalem kalem açıklarsın ya da açıklayamazsan istifa edersin. Derhal bu harcamaları açıkla.
“İLETİŞİM BAŞKANLIĞI BOL KEPÇEDEN HARCAMA YAPARKEN, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI DA GERİ DURMAMIŞ”
İletişim Başkanlığı bol kepçeden harcama yaparken, Diyanet İşleri Başkanlığı da geri durmamış, Hazine ve Maliye Bakanlığı raporunda açıkça belirtmiş. Rapora göre; Diyanet İşleri Başkanlığı Ocak ve Mayıs 2023 döneminde toplam 16 milyar 448 milyon 600 bin lira harcamış. Başkanlık 5 ayda yaptığı 16,4 milyar liralık harcamayla genel bütçede 26 tane kamu idaresini sollamış. İçişleri Bakanlığı 15 milyar 315 milyon lira, Dışişleri Bakanlığı 5 milyar 600 milyon lira, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 8 milyar 523 milyon lira, Kültür ve Turizm Bakanlığı 6 milyar 956 milyon lira, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da 12 milyar 466 milyon lira. Tekrar nereye gitti bu para diye sormayacağım, herkes biliyor üç beş maaş alan Diyanet bürokratlarını, lüks makam araçlarını, eş dost ve tabii ki seçimdeki harcamalar. Ali Erbaş’ın Düzce Çilimli’de müftü olan damadı Muhammed Likoğlu’nu liyakati yetmemesine rağmen torpille İstanbul Beykoz’a ataması bile aslında başlı başına tek başına araştırılması gereken bir konu.
Kurumlar böylesine para harcarken baştaki, saraydaki kemer sıkar mı? Bugüne kadar kemer sıkmadığı için böylesine zor bir dönemde de sıkmaz elbette. Mayıs ayı bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Örtülü ödenekten mayıs ayında harcanan para 164,5 milyon lira. Yılın ilk 5 aylık örtülü ödenek harcama toplamı 1 milyar 373 milyon 858 bin liraya ulaşmış durumda. Bu da her gün ortalama 9 milyon lira harcandı anlamına geliyor. Bu para milletin parası bu para tüyü bitmemiş yetimin parası ve her gün 9 milyon lira olarak harcanıyor. Cumhurbaşkanlığı her gün örtülü ödenekten milletin 9 milyon lirasını harcıyor. Bol bol kepçeden dağıtılan paralar tabii ki bunlar vatandaşın sırtına yükleniyor. Bu bütçe açığı nasıl kapatılacak göreceksiniz yöntem belli; borçlanma, vergi artışı, yeni vergiler veya para basma.
“DOĞAL GAZI BEDAVA VERMEKLE ÖVÜNÜYORLAR; HALKIMIZ BUNA DA ALDANMASIN ÇÜNKÜ EN KISA ZAMANDA BUNUN DA BEDELİNİ MİLLETİN SIRTINA YÜKLEYECEKLER”
Doğal gazı bedava vermekle övünüyorlar; halkımız buna da aldanmasın çünkü en kısa zamanda bunun da bedelini milletin sırtına yükleyecekler, hem de en kısa zamanda. İş dünyası bile artık tedirginliğini gizlemiyor. Nitekim TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan bile artık suskunluğunu bozdu, geçen hafta şöyle bir açıklama yapmış, ‘Göstergeler ekonomimizin belki de son 10 yılın en zor döneminden geçtiğine işaret ediyor. Buna göre ihracat yeniliyor, cari açık artıyor, net rezervler eksiliyor, bütçe açığı büyüyor, hayat pahalılığı satın alma gücünü düşürüyor, yüksek enflasyon bilançoları bozuyor ve işlem maliyetleri bozuluyor, politika faiz oranının düşük olmasına rağmen yatırım canlanmıyor, Türk lirası değer kaybediyor, yabancı yatırımcı gelmiyor, uzun süredir ilk defa ikiz açık yaşıyoruz’ diyor.
Geçen dönem işçi ve memur sendikaları ses yükseltiyordu şimdi iş dünyasından bile sesler yükselmeye başladı. Durum vahim bayram sonrasında haziran ayı enflasyon rakamları açıklanacak, TÜİK’in ısmarlama rakamlarıyla bile 6 aylık enflasyona refah payı eklenerek memur ve emekli maaşları hesaplanacak. İktidarın vaadi en düşük memur maaşı 22 bin lira olacaktı. 22 bin lira verilse bile bu alım gücüm yükselecek mi? Yaşam standardı iyileşecek mi? Hiç de kolay görünmüyor maalesef. Çünkü artan kira, gıda, akaryakıt fiyatları ve diğer kalemler maalesef buna izin vermiyor. Ürkütücü bir başka veride 58 ülkeden 14’ünde konut fiyatlarında rekor artış yaşanırken zirvede Türkiye bulunuyor. 43 ülkede reel konut fiyatları düşerken Türkiye’deki yıllık yüzde 51’lik artış dikkat çekiyor. Yani yeni ev satın almak veya kiralamak isterseniz yandınız demek. Çünkü fiyatlar el yakıyor.
“NE YAZIK Kİ AKP KOCA BİR ENKAZ YARATTI ŞİMDİ DE O KOCA ENKAZIN İÇİNDE DEBELENİP DURUYOR”
Emekli ikramiyeleri ödenmeye başlıyor. 2 bin liralık bir bayram ikramiyesi var. Eğer genel başkanımız, cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu seçilmiş olsaydı bu bayram ikramiyesi Kurban Bayramı’nda 15 bin lira olacaktı. Emekli de rahatlıkla bayram alışverişini yapıp, torununa istediği gibi harçlık verip, kurbanını kesebilecekti. Şimdi 2 bin liralık bir bayram ikramiyesiyle emeklinin bunları yapamayacağı ortada. Çünkü bir küçükbaş hayvanın fiyatı bile 7-8 bin liradan başlıyor. Verilen 2 bin liralık bayram ikramiyesiyle emekli maalesef küçükbaş kurbanın ancak 4’te 1’ini kesebilecek durumda. Yıllarca çalış, devlete hizmet et, çeşitli kademelerde emeğini ortaya koy sonra sana bir kurbanın 4’te 1’i layık görülsün. Ne yazık ki AKP koca bir enkaz yarattı şimdi de o koca enkazın içinde debelenip duruyor.
“HER AY 2 MİLYAR 222 MİLYON 770 BİN DOLAR FAİZ ÖDÜYORUZ”
Düyun-u Umumiye hükümeti kavramına çok takılıyorlar. Düyun-u Umumiye hükümeti uluslararası tefecilere ve onların yandaşlarına devleti teslim eden hükümet demek. Bunlarda bu şekilde devleti uluslararası tefecilere ve onların yandaşlarına teslim etmiş durumda. Her ay 2 milyar 222 milyon 770 bin dolar faiz ödüyoruz. Her gün 73 milyon 88 bin 24 dolar faiz demek. Bu 85 milyon borç batağına sürüklenmiş, uluslararası tefecilere çalışır hale gelmiş demek. İşte bu yüzden iktidara Düyun-u Umumiye Hükümeti diyoruz. Bu iktidarda işsizlik, yolsuzluk, uyuşturucu baronları, enflasyon, artan döviz kurları, kaçak medreseler, asgari ücret, staj ve çıraklık mağdurları, 2000’ler sonrası sigorta girişi olanların kademeli emeklilik istekleri, kadro bekleyen taşeron işçiler, BAĞKUR’unu ödeyemez hale gelen dükkanını kapatma noktasında olan esnaflar, sayıları gitgide artan mülteciler, 128 milyar doların kaybı, 1 trilyon 750 milyar liralık faiz ödemeleri konuşulsun istemiyor. Varsa yoksa Cumhuriyet Halk Partisi konuşulsun istiyorlar.
“EKONOMİ KÖTÜ, BUNU SON BAKAN MEHMET ŞİMŞEK DE SÖYLÜYOR”
Ekonomi kötü, bunu son bakan Mehmet Şimşek de söylüyor. Biz son bir buçuk yıldır elin parasını korumaya çalıştık. Gözleri ışıldayan Bakan Nebati’nin ‘çağın buluşu’ diye takdim ettiği kur korumalı mevduat hesabı çuvalladı. Kur alıp başını gidince iktidar ve bizdeki mevduat sahipleri de onu takip edince iktidar kur korumalı mevduat hesabı diye bir formül uydurdu. Bu hesaba geçenler Türk lirasının döviz karşısında yaşadığı kayıptan güya etkilenmeyecek ve kadar alacağı faizle kazançlı çıkacaktı. Başlarda bu hesaba geçenler için bu iş kazançlı gibi gözükse de hükümet çeşitli düzenlemelerle, baskılarla; bulunduğu yerde ya da sabitlemeye çalıştığı için kuru bu durumda bir şey değişmemiş gibi göründü. Çünkü kur kaybı olmadan bankanın ödediği faiz alındı. Ancak bu faiz enflasyon düşükken hesap sahipleri bir süre sonra kurun baskılandığını anlayınca risklerin büyümesinden dolayı kur korumalı mevduattan vazgeçtiler. Sonrasında çaresiz kalan AKP bankaların vereceği faiz için koyduğu tavanı kaldırdı bu durumda da faizi düşürmek için uyguladıkları bu model tersine dönmüş oldu.
“ELİN PARASINI KORUMAYA ÇALIŞMAK YERİNE KENDİ PARAMIZI KORUMAK İÇİN UĞRAŞSAYDIK BUGÜN BAŞKA BİR NOKTADA OLACAKTI”
Biz bir buçuk yıldır elin parasını korumaya çalışmak yerine kendi paramızı korumak için uğraşsaydık bugün başka bir noktada olacaktık. Enflasyon ve Merkez Bankası politika faizi yüzde 19 iken faize ve kura karışmamış olsaydı bugün ne enflasyon ne de kur bu seviyede olmayacaktı. Kendi paramızla ilgili hiçbir şey yapılmadı. Sözde faizi yükseltmeyeceklerdi ama yapamadılar. Merkez Bankası’nın faizini yüzde 8 buçuklara düşürmelerine rağmen mevduat faizi yüzde 35’lerde kredi faizi yüzde 45-50’lere çıktı. İhracat arttı artmasına ama ithalat çok daha fazla arttı ve cari açığımız yükseldi. Özetle AKP bu ekonomi modelinde de başarılı olamadı ve yine bir çuval inciri berbat etmiş oldu. Bakan değiştirmekle, Merkez Bankası’nın tepesindekini değiştirmekle bir çıkış yolu aramaya çalışıyor. İstediği kadar kişisel değişiklikler yapsın sonu aynı. Ekonomiyi düzeltmek için önce yargı bağımsızlığını sağlayacaksın, adaleti getireceksin, liyakati tesis edeceksin, demokrasiyi içselleştireceksin bunlar olmadan ekonomi asla düzelmez.
Seçim öncesi AKP’nin birtakım vaatleri vardı. ‘Okullara öğretmen atayacağız’ dedi. Manevi danışman adı altında imam ve vaiz atadı. ‘Ekonomi düzelecek faiz düşecek’ dedi. Dolar 24 liraya, euro 26 liraya dayandı. ‘Adaleti getireceğiz’ dedi. 16 yaşındaki çocuk afişe kaş ve bıyık çizdiği için tutuklandı. ‘Zam yok’ dedi. İğneden ipliğe her şeye zam yağdırdı. ‘EYT tamam’ dedi. Aylar geçti maaş bağlanan EYT’li yüzde 20’yi bulmadı. ‘Yerli uçak, araba, traktör’ dedi. Kendi ürettiğimiz buğdayı, şekeri, mercimeği dahi ithal eder hale getirdik. Eğitimde de sorunlar artarak devam ediyor.
“MADDİ DURUMU İYİ OLMAYAN AİLELERİN ÇOCUKLARI VAKIF VE DERNEKLERİN YURTLARINA MAHKUM EDİLMİŞ OLDU”
Erdoğan Haydarpaşa Lisesi karne töreninde, ‘Sizlere yardımcı olmak üzere çok farklı alanlarda açılmış ücretsiz yaz okullarımız, gençlik kamplarımız var. Merdiven altı kapkaççılara kendinizi kaptırmayın’ demiş. Kendisi de gayet iyi biliyor AKP vakıf ve derneklerin kaçak eğitim merkezleri açmalarını kolaylaştırmak için iktidara geldiği günden bu yana birtakım çalışmalar yaptı. Mesela bunlardan en önemlisi 2013 yılında Türk Ceza Kanunu’nun 263’üncü maddesini yürürlükten kaldırdı. Kanuna aykırı eğitim kurumu açan, çalıştıran ve bu merkezlerde çalışanlara verilen 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ortadan kaldırıldı. Bu süreçten sonra da binlerce kaçak sözde okul, medrese açıldı. Eğer merdiven altı kapkaççılar varsa bile bunların sayısı 2013’ten sonra katlandı. Ayrıca Karaman’da yaşanan istismar vakasından sonra ortaokul düzeyinde yurt açma yetkisi de özel sektöre verildi. Bu süreçte maddi durumu iyi olmayan ailelerin çocukları vakıf ve derneklerin yurtlarına mahkum edilmiş oldu. Şu an ülke genelinde binlerce medrese, kurs, kaçak yaz okulları gibi oluşumlar bulunuyor ve bunların hiç birisi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından denetlenmiyor. Hem kendisi ‘merdiven altı yapılara çocuklarınızı vermeyin’ diyor hem de kendi döneminde yapmış olduğu düzenlemelerle merdiven altı yapıların çoğalmasına olanak sağlıyor.
“BUGÜN GELDİĞİMİZ NOKTADA MAALESEF HEMEN HEMEN HER ALANDA İTHALATA MAHKUM EDİLMİŞ, KENDİ ÜRETİMİNDEN KOPARILMIŞ BİR ÜLKE HALİNE GETİRİLDİK”
Cumhuriyet kurulurken borçlu Türkiye buğday dahil her şeyi ithal eden bir ülkeydi. Savaştan yeni çıkmış, sanayileşmemiş bir ülkeyken 15 yılda fabrikalar kurup şeker, kağıt, kumaş, çimento, un birçok ürün ürettik. 1929’daki ekonomik buhrana rağmen 1934’te ithalatımız 75 milyon, ihracatımız 95 milyon liraydı. 1934’te bütçemizin 45 milyonunu Osmanlı’dan kalan dış borçlara ödemeye ayırmışken dahi 1938’e geldiğimizde birçok sektörde kendi ihtiyacını karşılayan, kendi kendine yetebilen ve ihracat yapabilen bir ülkeydik. Bugün geldiğimiz noktada maalesef hemen hemen her alanda ithalata mahkum edilmiş, kendi üretiminden koparılmış bir ülke haline getirildik.”
26.12.2024
26.12.2024
25.12.2024
25.12.2024