01.03.2023

Aylin Nazlıaka: Kimden İstiyorlar Helalliği, Henüz Cansız Bedeni Dahi Bulunmayanlardan Mı?”

CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka:

-"Deprem sonrası refakatsiz çocuklar ve kayıp çocuklar ile ilgili iddiaları araştırmak üzere özel bir ekip oluşturduk. Kayıp ihbarlarının tek tek üzerine gidiyoruz. Meclis Grubumuz, kayıp insanlar sorununun hak ihlalleri yaşanmadan sonuçlanabilmesi, refakatsiz çocuklarla ilgili iddiaların titizlikle incelenmesi için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na başvurdu. Başvuruda, refakatsiz çocuklarla ilgili kamuoyuna yansıyan rahatsız edici iddiaların incelenmesi amacıyla komisyon bünyesinde kurulu Çocuk Hakları Alt Komisyonu’nun vakit kaybetmeksizin harekete geçirilmesini talep etti. Buradan bir kez daha çağrı yapmak istiyorum. Kayıp çocuğunuz varsa, 0312 207 41 31 hattımızı arayınız. Yalnız değilsiniz. Biz sizin yanınızdayız.”

-“Yaşadığımız bu acının, bu kederin ve bu beceriksizliğin bedelini sormaya kararlıyız. Yaşananlara kader diyerek, “helallik” isteyerek sıyrılamazlar. Kimden istiyorlar helalliği, henüz cansız bedeni dahi bulunmayanlardan mı?”

-“Afet dönemlerinde kadınlar ve çocuklar daha fazla zorluk yaşamaktadır. Zorlukların aşılmasında pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Afet bölgelerinde tuvalet, banyo gibi tesisler kadın mahremiyeti ve ihtiyaçları gözetilerek kurulmalıdır. Afet bölgesinde bulunan sağlık ekiplerine kadın hastalıkları ve doğum uzmanları da dahil edilmelidir. Kadına yönelik şiddetin ve çocuk istismarı vakalarının bu dönemlerde arttığı göz önünde bulundurulmalı ve afet bölgelerinin güvenliği sağlanmalıdır. Afette ailesini kaybetmiş ya da yalnız yaşayan kadınlar için korunaklı alanlar oluşturulmalıdır. Kadınların iç çamaşırı, ped ve hijyen malzemesi ihtiyaçları karşılanmalıdır.”

-“Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak afet bölgelerinde kadınlar ve çocuklar için KADIN DANIŞMA MERKEZLERİ kuruyoruz. YaşamHak çadırlarımızda/konyetnerlarımızda bulunan kadın kolları üyelerimiz, mümkün olan her türlü desteği uzmanlar kanalıyla sağlayacak. Psikolojik destekten hukuki danışmanlığa, kadınlara özel ihtiyaç malzemelerinin temininden sağlık hizmetlerine kadar kadınlara yardımcı olacak. Ayrıca mağdurlar, 7/24 faal olan 444 82 85 hattımızı arayarak kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı vakalarını da bize iletebilirler.”

Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka; depremde kadınların, çocukların yaşadığı hak mağduriyetlerine ve CHP’nin önerilerine ilişkin bir basın toplantısı düzenledi.

Nazlıaka, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu:

06 Şubat 2023’te ve sonrasında yaşananlar ülke tarihimizde asla unutulmayacak! Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Adana, Kilis, Osmaniye, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Elâzığ… Bu şehirlerden bahsederken artık hepimiz yutkunuyoruz.

Evet, doğal afetler önlenemez ama tedbirlerle yaratacağı yıkım en aza indirgenebilir. Ülkemiz bir deprem kuşağında yer alıyor. Gölcük depreminin üzerinden 24, Van depreminin üzerinden 13, Elâzığ ve İzmir depreminin üzerinden 3 koca yıl geçti. Yaşadığımız acılar daha dün gibi tazeyken ders çıkarmak bir yana, göz göre göre bir felaket daha yaşadık. Rant hırsı gözünü bürüyen iktidar, güzelim memleketimizi kocaman bir mezarlığa dönüştürdü. Önleyici ve koruyucu tedbirler alınmaması ve zamanında müdahale edilmemesi nedeniyle on binlerce insan yaşamını yitirdi. Bu ölümler, Erdoğan’ın söylediği gibi “kader planı içerisinde olan şeyler” değil. Bu resmen cinayet! Katili ise hepimiz biliyoruz.

Acımız büyük elbette fakat öfkemiz daha da büyük!

Değerli basın mensupları, depremin üzerinden 23 koca gün geçti. 552 saatte ne yapıldı? Hadi gelin bakalım;

Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi olarak kurulmuştu. Ancak Cumhuriyet’in 100. yılında tek adam rejimi yurttaşını kimsesiz bıraktı.

Depremin en kritik saatleri olan ilk 72 saatte insanlar enkazların başlarında yakınlarının kurtarılmasını ve yardımların gelmesini bekledi. Çaresiz bırakılan binlerce yurttaşımız, elleriyle enkaz kaldırarak sevdiklerini kurtarmaya çalıştı. Hepimizin aklına mıh gibi kazındığı gibi bir depremzede, “İlk günlerde göçüklerin altından sesler geliyordu ama kurtaracak kimse yoktu. Sonra birileri geldi ama ekipmanları yoktu. Daha sonra ekipmanlar da geldi ama artık ses yoktu.’’ Bu yakarış, yaşananları anlatmaya yetti de arttı. Biz utandık, biz kahrolduk!

Sevdiklerini yitirenler cenazelerde “Seni kurtaramadım!” diye feryad etti. Bunun sorumlusu olan iktidar ne yaptı? Yaşanan vahşete “kader” diyip sıyrılmaya çalıştı. Şahsım hükümeti, sorumsuzluğunu, beceriksizliğini bir kez daha kadere yükledi.

Yetti mi? Hayır! Utanarak söylüyorum ki, insanlar sevdiklerinin cansız bedenine kavuştuğu için kendini şanslı görür hale geldi. Deprem bölgesinde hala cansız bedenlere ulaşmayı bekleyenler var… Acıya saygıları yok ki… Ateş düştüğü yeri yakıyor mantığıyla hareket eden tek adam, Saray’ın şaşalı ışıklarından deprem bölgesinde yaşananları görmedi.

İnsanların bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaç kalmasını film izler gibi izlediler. Yandaş medyalarını kullanarak, yaşanan dramı romantize etmeye bile çalıştılar. İnsanlar karda kışta, ayazda kalmışken, göstermelik bir çadırdan yapılan televizyon yayınında, çadırın girişi için “antre” benzetmesi bile yaptılar. Bir kez daha onlar adına biz utandık.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak çadır bulmak için seferber olmuşken, “Kızılay nerde?” diye hesap sorduğumuz için duymadığımız hakaret kalmadı. Neyse ki bu memlekette hala onurlu gazeteciler olduğundan Kızılay çadırlarının akıbetini öğrendik. Kanser hastası baba, kızına çadır bulmak için feryat ederken, Kızılay çadır satıyormuş. İnsanlar çadır beklerken, Kızılay para saymakla meşgulmüş. Bunu öğrenince Erdoğan’ın şu sözlerini hatırladım: "Be ahlaksız, be namussuz, be adi. Böyle vicdansızlık olur mu?”

Değerli basın mensupları, depremin ilk gününden bu yana Gaziantep Koordinasyon sorumlusu olarak bölgedeyim. Gaziantep’i -köyleri de dahil- karış karış dolaştım. Kahramanmaraş’a, Malatya’ya, Adıyaman’a, Hatay’a da gittim. Bölgede yaşanan çaresizliğe yakından tanıklık ettim.

Bu süreçte ömrüm boyunca katıldığım cenaze törenine denk gelecek kadar çok cenazeye katıldım.

Gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yaşanan yıkım, kırılgan grupları derinden etkiledi. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler ve hastalar için koşullar daha da zorlaştı. Deprem bölgesindekiler barınma, tuvalet, banyo sorunlarıyla baş başa bırakıldı.

Neredeyse bir ay olacak olmasına rağmen deprem bölgesinde imkânlar hala çok kısıtlı. Çadırlarda yemek yapmak, soba yakmak, çocuklara bakmak, yakındaki aş evinden erzak yardımına erişmek gibi işler kadının sırtına yüklenmiş durumda. Kayıplarının acısını yüreğinde taşıyan kadınlar, çocuklarının karnını nasıl doyuracağını, geleceğini nasıl inşa edeceğini düşünüyor, hayatta kalan aile bireyleri, yaşlılar ve varsa engelliler için çabalıyor.

Çocuklar bütün bu yıkımın tam ortasında çok fazla cansız beden görmüş. Çocukların psikolojileri bozulmuş. Kaybedilen aile bireylerini, oyuncaklarını, arkadaşlarını, yataklarını soran çocuklar var! Uyku düzenleri, yemek alışkanlıkları tamamen değişmiş. Enkazın üzerinde yıkıntılar arasında yemek yemeye çalışan bir çocuğa uzaklaşmasını, o alanın güvenli olmadığını söylediğimde “Burası bizim mahalle!” diye savunmaya geçti. Evi başına yıkılan 4-5 yaşlarında bir çocuk, kendisine güvenli bir alan yaratmaya çalışıyordu. Ruh sağlıkları bozulan çocuklar, ebeveynlerinden asla ayrılmak istemiyor. Annelerinin eteklerine yapışık yüzlerce çocuk gördüm.

Bir yandan çocuklarını iyileştirmeye çalışan kadınlar, öbür taraftan da barınma, tuvalet, banyo sorunlarını çözmeye çalışıyor. Günlerce banyo yapamayan kadınların saçları keçe gibi olmuş. Kadınlar ped erişiminde sıkıntı yaşıyor. Enkaz kaldırma çalışmaları nedeniyle tozun, yakılan odun nedeniyle de dumanın kirlettiği bir ortamda banyo yapamamak, sabun ve deterjan bulamamak kadınların canına tak etmiş.

Barınma, hala en temel ihtiyacı oluşturuyor. Çadır yok ya da yetersiz. Çadırın kurulduğu yerlerde de durum tam bir facia. Zar zor çadıra ulaşanlar, içinde barınmak için yatacak yatak, üzerlerine örtecek yorgan sorunu yaşıyor. Zemin buz gibi, ısıyı koruyacak bir düzen yok. Soba ve ısıtıcı eksikliği tamamen giderilmiş değil. Çadır kurulan her alanda aydınlatma, seyyar tuvalet ve seyyar banyo yok. Seyyar tuvaletlerin olduğu yerlerde de uzakta yer almaları kadınlar ve çocuklar açısından güvenlik riski oluşturuyor.  Salgın hastalık riskine ilişkin uyarılar günlerdir yapılıyor ama hükümet önlem almadığı için çocuklar şimdiden hastalanmış. Bir çadırda üç aile kalıyor. Hijyen yok, ısınma yok! Nasıl hasta olunmasın ki…

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, deprem bölgelerinde 226 bin hamile kadın olduğunu açıklamıştı. Bölgede deprem sonrası kontrole gidemeyen binlerce kadın var. Enfeksiyon kapan kadınlar, sağlık imkânlarından faydalanamıyor. Hamile kadınlar, stres ve yaşam koşulları nedeniyle düşük yapma ihtimalinden korkuyor. Lohusa kadınların stresten sütü kesildi. Bebekli anneler, çocuk bezine erişemedi. Kronik rahatsızlığı olanların tedavileri aksadı. Çölyak hastaları gibi nadir hastalıklara sahip olanların mağduriyeti ikiye katlandı. İnsanlar en temel ihtiyaçlarına muhtaçken, sağlıklı olmak lükse dönüştü.  

Bölgede yaşam koşulları o kadar kötü ki, çadır bulanlar kendini şanslı buluyor.

Değerli basın mensupları, öncelikle barınma ihtiyacı karşılanmalıdır. İnsanca yaşamak bir haktır. Bu hakkın sağlanması için ilk etapta güvenli, sıcak konteyner kentler kurulmalıdır. Sıcak yemeğe erişmek bir lütuf değil, acil gereksinim olarak karşılanmalıdır.

Biz CHP’li Belediyelerimizin yardımlarıyla bütün mağdurlara ulaşmaya çalışıyoruz. Ama ülkeyi yönetenler sorumluluğunu yerine getirmiyor.

Değerli basın mensupları, gittiğim her enkazın başından yükselen feryatta, enkazın altında kalanın iktidarın politikaları olduğunu gördüm.

Bunca acı ve keder içinde umudumuzu büyüten tek his, “dayanışma” oldu. Bütün ülke kenetlendik. Millet İttifakı olarak tek ses olduk. Meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve iyi yürekli, yurtsever insanlarla birlikte bu çaresizlik duvarını yıktık.

Ülkenin dört bir yanından gelen gönüllülere, yurt dışından gelenler de eklendi. İktidarın beceriksizliğini ve açığını kapatmak için milyonlar olduk.

Değerli basın mensupları, yitip gidenlere ağlarken, geride kalanlar için hayat hiç de kolay olmadı. Yaşama tutunmaya çalışanlara kol kanat germeye çalışırken, iktidarın sorumsuzluğu nedeniyle “kayıp çocuklar” sorunu ile de yüzleştik.

Depremin ilk gününden bu yana bir feryat daha yükseldi: “Çocuklarımız nerede?”

Kayıp çocuk ihbarları sağanak olup yağdı. Hayatta kalan bazı aile bireyleri, çocuklarına ulaşamadı. Kimi il il çocuğunu aradı, kimi sosyal medyadan medet umdu.

Gözümüz kulağımız Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’a çevrildi. Öyle ya üzerine düşeni yapmalı ve kaç kayıp çocuk olduğuna ilişkin bizi aydınlatmalıydı? Depremden iki gün sonra yani 8 Şubat’ta çıktı; "Şu an bilgimiz dâhilinde kayıp bir çocuk vakası yok” dedi. Sonrasında peş peşe açıklamalar yaparak ailesine teslim edilen, takipte olunan, kimliği bilinmeyen, bakanlık kurumunda olan çocuk sayılarını açıklamaya başladı.

Bizler bölgedeki bebek ve çocukların ihtiyaçlarına yetişmeye çalışırken, Derya Yanık, "Bizim Bakanlığımızın da Sağlık Bakanlığının da bebek ve çocuklarımızla alakalı hiçbir ihtiyaç noktasında çağrımız olmadı. Şükürler olsun ki, şu anda böyle bir ihtiyacımız yok” diyerek gerçekleri manipüle etti.

Kayıp çocukların peşini asla bırakmadık. Çocuklara rakam gözüyle bakmadık! Oysaki Derya Yanık rakamlar açıklamaya devam etti. Şeffaflığın olmadığı veriler paylaştı. Bizler, peş peşe rakamların yer aldığı verileri sorgularken, Bakan Yanık, “titizlikle çalıştıklarını” iddia etti.

Bakanlığın verilerine güvenmediğimizi söylerken, bir skandal açığa çıktı. Gaziantep’ten Sakarya’ya getirilen 9 çocuk bir cemaat yurduna yerleştirilmişti. Haber kamuoyunda yankılandı. Bakanlık habere ilişkin 24 saat sonra bir yazılı açıklama yaparak “iddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır” denildi. Oysa Sakarya İl Müftüsü Hasan Başiş, bu skandalı doğruladı. Kurs görevlisi, “Çocukları Aile Bakanlığı götürdü” dedi. 9 çocuğun akıbetini hala bilmiyoruz.

Biz bütün bu kaos içerisinde kayıp çocuklarımızın peşine düşmüşken Bakan Yanık, televizyon programında daha üç gün önce utanmadan “Enkaz altından çıkarılan hiçbir yavrumuzu üçüncü kişilere teslim etmedik. Önceliğimiz dün olduğu gibi bugün de onların üstün yararıdır” dedi. Bu mu üstün yarar?

Değerli basın mensupları, Yanık’ın açıklamaları ortada. Verdiği hiçbir bilgiye inanmıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, deprem sonrası refakatsiz çocuklar ve kayıp çocuklar ile ilgili iddiaları araştırmak üzere özel bir ekip oluşturduk. Kayıp ihbarlarının tek tek üzerine gidiyoruz. Meclis Grubumuz, kayıp insanlar sorununun hak ihlalleri yaşanmadan sonuçlanabilmesi, refakatsiz çocuklarla ilgili iddiaların titizlikle incelenmesi için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na başvurdu. Başvuruda, refakatsiz çocuklarla ilgili kamuoyuna yansıyan rahatsız edici iddiaların incelenmesi amacıyla komisyon bünyesinde kurulu Çocuk Hakları Alt Komisyonu’nun vakit kaybetmeksizin harekete geçirilmesini talep etti. Buradan bir kez daha çağrı yapmak istiyorum. Kayıp çocuğunuz varsa, 0312 207 41 31 hattımızı arayınız. Yalnız değilsiniz. Biz sizin yanınızdayız.

Şimdi buradan Bakan Yanık’a soruyoruz:

1-Kaç kayıp çocuğumuz var? Bu çocukların yaş ve cinsiyet dağılımı nedir?

2-Hangi ilden kaç ihbar aldınız? Kaç çocuk ailesine teslim edildi?

3-Göçük altından çıkarılan çocukların hastane kayıtları nasıl tutuldu? Bu çocuklar hangi hastanede tedavi altına alındı?

4-Tedavisi devam eden çocukların kaçı uzuv kaybı yaşadı? Ampute olan çocukların tedavileri nasıl sağlanacak? Bu çocukların protezleri devlet tarafından karşılanacak mı?

5-İçişleri Bakanlığı ya da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı nasıl bir çalışma yolu izliyor?

6-ALO 183 hattına kaç kayıp ihbarı, kaç çocuk bulundu ihbarı gelmiştir?

7-Kayıp çocuklarımız nerede?

8-Bu koordinasyonsuzluğunuza ve beceriksizliğinize rağmen neden hala o koltukta oturuyorsunuz?

Değerli basın mensupları, yaşadığımız bu acının, bu kederin ve bu beceriksizliğin bedelini sormaya kararlıyız. Yaşananlara kader diyerek, “helallik” isteyerek sıyrılamazlar. Kimden istiyorlar helalliği, henüz cansız bedeni dahi bulunmayanlardan mı?

Siz önce; Adıyaman’da enkaz altından çıkarılıp, Nurdağı’nda annesini babasını ve üç kardeşini depremde kaybeden üniversite öğrencisi Zeynep’ten helallik isteyin!

Siz önce; 7 yaşındaki yeğeninin tek bir çizik dahi olmaksızın enkaz altından çıkartıp donarak öldüğünü öğrenen, ailesinden 56 kişiyi kaybeden Kadın Kolları MYK Üyemiz Fevziye Pehlivan’dan helallik isteyin.

Siz önce; enkaz altında annesini, babasını, kolunu, bacağını kaybeden çocuklardan helallik isteyin.

Bu ülke yurttaşları sahipsiz değildir. 100 yaşındaki Cumhuriyetimiz dimdik ayaktadır. Halkımızı yalnızlığa, çaresizliğe ve ölüme mahkûm edenleri ilk seçimlerde göndereceğiz. Bunca acı yanlarına kar kalmayacak. Ölülerimizin de, hayatta iken diri diri ölümü yaşayanların da hesabını soracağız.

Değerli basın mensupları, afet dönemlerinde kadınlar ve çocuklar daha fazla zorluk yaşamaktadır. Zorlukların aşılmasında pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Afet bölgelerinde tuvalet, banyo gibi tesisler kadın mahremiyeti ve ihtiyaçları gözetilerek kurulmalıdır.

Afet bölgesinde bulunan sağlık ekiplerine kadın hastalıkları ve doğum uzmanları da dahil edilmelidir.

Kadına yönelik şiddetin ve çocuk istismarı vakalarının bu dönemlerde arttığı göz önünde bulundurulmalı ve afet bölgelerinin güvenliği sağlanmalıdır. Afette ailesini kaybetmiş ya da yalnız yaşayan kadınlar için korunaklı alanlar oluşturulmalıdır.

Kadınların iç çamaşırı, ped ve hijyen malzemesi ihtiyaçları karşılanmalıdır.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak afet bölgelerinde kadınlar ve çocuklar için KADIN DANIŞMA MERKEZLERİ kuruyoruz. YaşamHak çadırlarımızda/konyetnerlarımızda bulunan kadın kolları üyelerimiz, mümkün olan her türlü desteği uzmanlar kanalıyla sağlayacak. Psikolojik destekten hukuki danışmanlığa, kadınlara özel ihtiyaç malzemelerinin temininden sağlık hizmetlerine kadar kadınlara yardımcı olacak. Ayrıca mağdurlar, 7/24 faal olan 444 82 85 hattımızı arayarak kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı vakalarını da bize iletebilirler.

Değerli basın mensupları, bu vahşete ah, vah diyerek, depremde yok sayılan depremzedelere ulufe verir gibi para dağıtarak, bu rezaletin üzerini örtemezler. Biz, iktidara gelir gelmez insanca koşullarda yaşanabilir kentler inşa edeceğiz. Hiçbir çocuğumuzu sahipsiz bırakmayacağız. Fay hattı üzerine yeniden ölüme davetiye çıkaran binalar inşa edilmesine izin vermeyeceğiz. Liyakatsiz kadroların kol gezdiği Kızılay’ı yeniden Cumhuriyet ruhuna kavuşturacağız. Bu kokuşmuş, çürümüş düzeni sil baştan değiştireceğiz.

Geliyor gelmekte olan!