22.03.2016

22 Mart 2016 tarihli TBMM Grup Konuşması

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU:
BRÜKSEL’DE PATLAYAN BOMBALAR, İNSANLIĞA KARŞI YAPILMIŞ BİR SUÇTUR

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında Brüksel’de meydana gelen bombalı terör saldırıları ile ilgili "Terör, nereden ve kimden gelirse gelsin, nerede olursa olsun amasız, fakatsız, lakinsiz lanetleyeceğimiz bir olaydır. Her zaman söyledim, yine söylüyorum: Terör, bir insanlık suçudur ve kim olursa olsun herkesin ortak tavır takınması gereken bir olaydır. Brüksel’de patlayan bombalar insanlığa karşı yapılmış bir suçtur. Bütün Belçika’ya, orada yaşayan bütün insanlara, bizim yurttaşlarımız dahil, hepsine geçmiş olsun dileklerimizi, ölenler için rahmet, yakınları için başsağlığı dileklerimizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan kendilerine gönderiyoruz." dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup toplantısındaki konuşması şöyle:

TERÖR BİR İNSANLIK SUÇUDUR
Değerli milletvekilleri, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer yurttaşlarım; hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarımız, terör, nereden ve kimden gelirse gelsin, nerede olursa olsun amasız, fakatsız, lakinsiz lanetleyeceğimiz bir olaydır. Her zaman söyledim, yine söylüyorum: Terör, bir insanlık suçudur ve kim olursa olsun herkesin ortak tavır takınması gereken bir olaydır. Brüksel’de patlayan bombalar insanlığa karşı yapılmış bir suçtur. Bütün Belçika’ya, orada yaşayan bütün insanlara, bizim yurttaşlarımız dahil, hepsine geçmiş olsun dileklerimizi, ölenler için rahmet, yakınları için başsağlığı dileklerimizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan kendilerine gönderiyoruz.
Terör konusunda, terörün önlenmesi konusunda en net tavrı, en ilkeli duruşu sergileyen tek parti vardır, altını özenle çiziyorum, o da Halk Partisi’dir, Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bir düşünün, size kısa bir terör tarihi sunacağım. 7 Haziran seçimlerinden sonra attıkları Tweetlerle ne dediler? “Millet kaosu seçti” dediler. Evet, millet kaosu seçti! Oysa bunlar düne kadar ne diyorlardı? “Milli irade… Milli irade… Milli irade en güçlü iradedir. Milli iradeye dokunamayız. Milli iradeye saygı göstereceğiz. Milli irade kaosu seçti.” Sonra? Şehit cenazeleri gelince “Söz veriyoruz, 1 Kasım’da bizi tek başına iktidara getirin şehit cenazeleri gelmeyecek” dediler. Bunu en yetkili ağızlar söyledi ve seçimler oldu.

SİZLERİ TEHDİT VE ŞANTAJLA KANDIRDILAR
Değerli arkadaşlarım, yine aynı şekilde dediler. “Ekonomide istikrar kalmayacak. Bizi tek başına iktidara getirin ekonomide istikrarı sağlayacağız.” dediler, her ortamda bunu dile getirdiler ve 1 Kasım’da tek başlarına iktidar oldular. Biz, milli iradeye hep saygı duyduk, seçmenin iradesine de saygı duyduk. Madem seçtiler getirdiler, o zaman millete verdiğiniz sözü tutun dedik. Neydi? Şehitler gelmeyecekti, terör bitecekti, ekonomide istikrar sağlanacaktı. Biz bunu istiyoruz. İstediğimiz farklı bir şey mi? Emin olun sokakta yürüyen vatandaşın da derdi bu “Terörü bitirin kardeşim, ekonomide istikrarı sağlayın, işsizliği önleyin, mallar elimizde kaldı satamıyoruz. Bunları çözün” diyorlar. Biz de söylüyoruz. Size söz verenler verdikleri sözleri yerine getirmediler. Sizleri kandırdılar. Tehditle ve şantajla kandırdılar sizleri. O nedenle bütün vatandaşlarımın bu konuda çok duyarlı olması lazım.

TÜRKİYE CANLI BOMBA EĞİTİM ALANINA DÖNÜŞTÜ
Türkiye öyle bir konuma geldi ki bırakın terörü bitirmeyi canlı bomba olmanın eğitim alanına dönüştü Türkiye. Canlı bomba mı olmak istiyorsun, git Türkiye’ye eğitimini al. Böyle bir tablo olabilir mi? Böyle bir yapı olabilir mi? Böyle bir anlayış olabilir mi? Bunun sorumlusu kim? Vatandaşıma şu soruyu açık ve net soruyorum: Bütün bunların sorumlusu kim? Bu soruyu sormazsan yurttaş olarak görevini yapamazsın, sorumlusu kim? Eğer sorumlusu diyorsan ki ülkeyi yönetenlerdir, o zaman bir daha düşüneceksin, bir daha düşüneceksin, bu işlerin sorumlusu kim?

TÜRKİYE’Yİ BİR KAOSUN İÇİNE SOKTUN
Bakın değerli arkadaşlar, İstanbul’da bombalar patladı, Fenerbahçe-Galatasaray maçını iptal ettiler. Şimdi ne diyorlar vatandaşa? “Efendim sokaklara çıkalım.” “Turist niye gelmiyor? Gelsin turist” Ya, sen bir maçı bile yapmaktan acizsin, maça gidenlerin güvenliğini bile sağlamaktan acizsin turist buraya niye gelsin? Üstelik seçilmiş bir yer, aranarak girilen bir yer. Sen oranın güvenliğini dahi sağlayamıyorsun, Türkiye’nin güvenliğini nasıl sağlayacaksın? Bu millet sana nasıl güvenecek?
Değerli arkadaşlarım, kendi vatandaşını korumaktan aciz olan bir hükümet, ülkenin sorunlarını çözemez; can ve mal güvenliğini sağlayamayan bir hükümet kendi ülkesinin sorunlarını çözemez. Bu son olaylarda bir şeyi daha öğrendik. Türkiye’de yabancı ülkelerin büyükelçilikleri var. Bunların kendi vatandaşlarına yaptıkları uyarıların ne kadar doğru olduğunu öğrendik ve şöyle bir tablo ortaya çıktı: Hükümetin yaptığı açıklamalar doğru değil ama yabancı ülkelerin buradaki büyükelçiliklerinin terör dolayısıyla yaptıkları açıklamalar doğru. Bu, ne anlama geliyor? Bu hükümetin işlevini bitirdiği anlamına geliyor, verilen bilgilerin doğru olmadığı anlamına geliyor. Buradaki yabancı unsurların, büyükelçiliklerin bizi bizden daha iyi tanıdıklarını, terörü bizden daha iyi takip ettikleri anlamına geliyor. Neden bunlar ülkeyi yönetemezler diyoruz? Bu gerekçelerle diyoruz. Sen kendi vatandaşının mal ve can güvenliğini sağlayamıyorsun. Böyle bir ortam hazırladın sen. Türkiye’yi bir kaosun içine soktun.

GÖMLEĞİN İLİĞİ DAHA EN BAŞTA YANLIŞ İLİKLENDİ

Değerli arkadaşlarım, neden böyle oldu, bunun üzerinde durmak isterim. Türkiye neden bu hâle geldi? Birincisi şu: Türkiye, terörle mücadele edeceğim diye terör örgütleriyle masaya oturdu. En büyük hata daha başlangıçta yapıldı yani gömleğin iliği daha en başta yanlış iliklendi. Meşru bir organ, Türkiye Cumhuriyeti bir terör örgütüyle eşit koşullarda masaya oturdu.
Değerli arkadaşlarım, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin, bir hukuk devletinin, anayasası olan bir devletin, bakanlar kurulu olan bir devletin, yargısı, yürütmesi, yasaması olan bir devletin, bir terör örgütüyle nasıl aynı masada bir araya getirirsiniz? Bunun hesabını her vatandaşımın sorması lazım. Sadece bu mu? Hayır. Masaya oturdular ama terör örgütünün güçlenmesine ortam hazırladılar, altını çiziyorum, terör örgütünün güçlenmesine ortam hazırladılar. “Silahları bırakın” diye çağrı yaptılar, dönemin başbakanı yaptı çağrıyı “Silahları bırakın öyle gidin.” Onlar dediler ki “Hayır, biz silahları bırakmayacağız.” Gayet açık, gayet net “Biz silahları bırakmayacağız” dediler. Silahları bırakmadılar ama masadalar. Yetti mi? Yetmedi arkadaşlar. Masaya oturdular, terör örgütünün elinde silah var, bizimkilerinin elinde silah yok. Eşit koşullarda değiller bu sefer. “Silahı bırakmayacağım” diyor, “Masaya oturacağım, bana hesabını vereceksin” diyor.

İÇİŞLERİ BAKANI “AK PARTİ İLE PKK GÖRÜŞÜYOR “ DİYE AÇIKLAMA YAPTI
Değerli arkadaşlarım, güvenlik birimlerine “Silah kullanmayacaksınız bunlara karşı” dediler. Valilere talimat verdiler. Neden diyoruz AKP’nin yöneticileri terör örgütlerine yardım ve yataklık yapıyor? İşte bunun için diyoruz. Valiye talimatı veren bunlar değil mi? Daha geçen gün televizyonlara çıkmış diyor ki “Güvenlik güçlerine bunlara dokunmayın diye biz söyledik” diyor. Ya, bir devlet, hukukun üstünlüğüne inanan bir devlet, yasa dışı bir organı görüp ona ses çıkaramamazlık edemez, ona müdahale etmesi lazım, “Yanlış yapıyorsunuz” demesi lazım. Tutuklaması lazım, yargının önüne çıkarması lazım. Tam tersine “Bunlara dokunmayın” diye valilere talimat verildi. Yetti mi? Yetmedi arkadaşlar. O kadar işi ileriye götürdüler ki İçişleri Bakanı Efkan Ala “AK PARTİ ile PKK görüşüyor “ diye açıklama yaptı. Devletin bir organı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir organıdır bir siyasal parti, hükümetteki bir organ yani hükümet, diyor ki “Biz PKK ile görüşüyoruz.” Şimdi ben, sosyal medyada bizim milletvekillerimizi linç eden, linç kampanyası başlatan o trollere seslenmek istiyorum: Sizde ahlak varsa, sizde vicdan varsa, siz, neden kalkıp da Efkan Ala’nın bu açıklamasını bütün kitlelere, bütün dünyaya, bütün Türkiye’ye yaymıyorsunuz? Hangi ahlaktan söz ediyorsunuz siz? Kazara bizden bir milletvekili veya bırakın milletvekilini herhangi bir ilçe başkanı deseydi ki “Biz ilçe olarak PKK ile görüşüyoruz.” Emin olun Türkiye’de kıyamet kopardı. Kim söylüyor? AKP’li bir bakan söylüyor. “Biz PKK ile görüşüyoruz” diyor. Gayet açık, gayet net, gayet küstahça.

DAVUTOĞLU DUT YEMİŞ BÜLBÜL GİBİ
Ses veren var mı? Eleştiren var mı? Davutoğlu ne diyor? Dut yemiş bülbül gibi mübarek, dut yemiş bülbül gibi. Bizi eleştireceğine çağırsana İçişleri Bakanını. Senin gücünün yetmediğini biliyorum, ona kızamazsın zaten, ona bir şey de diyemezsin çünkü ağabeyin buna izin vermez. O nedenle sen vesayet altındasın. Sadece bunu mu yaptılar? Emin olun bu da yetmedi. Bakın daha sonra ne yaptılar? Terör örgütü liderini yere göğe koymadılar “Öcalan Türkiye’nin önünü açıyor” diye açıklamalar yaptılar. Kazara bunu bizim bir milletvekilimiz söyleseydi bugün dünyada kıyamet kopmuştu. Bunlar söylüyorlar, yere göğe koyamıyorlar. Masaya oturdular, silahlarını teslim ettiler, pazarlıklarını yaptılar, dayattılar, “Oturup konuşuyoruz” dediler, Türkiye’yi bu noktaya getirdiler. Sonra bir baktık böyle Kandil’den beşer altışar kişilik gruplar geliyor “Biz teslim oluyoruz” diyorlar, teslim oluyorlar, sonra serbest bırakılıyorlar. Nereye gidiyor bunlar? O şehir yapılanması var ya, şehirleri silah deposuna döndürenler var ya, işte bunlar. Peki, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bunun farkına varmadı mı? Vardı. Bilmiyor muydu? Biliyordu. Neden önlem almadı? İşte vatandaşım o soruyu soruyor, neden önlem almadı ve bunlar neden gitmedi? Kendi vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlayamayan bir iktidarın kesinlikle gitmesi lazım, ahlaki olanı budur.

200 TON PATLAYICI YERLEŞTİRİLİRKEN SİZ NEREDEYDİNİZ?
Neden biliyorlardı? Yine kendileri söylüyorlar. AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı çıktı şu açıklamayı yaptı: “200 ton yani 200 bin kilo patlayıcıyı yerleştirmişler.” Sen neredeydin kardeşim, senin partin neredeydi? 200 ton patlayıcı yerleştirilirken siz neredeydiniz? Ceple götürülmez bu, kamyonlarla götürülmesi lazım, tırlarla götürülmesi lazım, siz de her şeyi biliyorsunuz, silahların nerelere saklandığını da biliyordunuz neden ses çıkarmadınız? Bu da yetmedi arkadaşlar. Bu hükümetin gözleri önünde ve bu hükümetin bilgisi dahilinde mahkemeler kurdular. Bu hükümetin bilgisi dahilinde vergi daireleri kurdular, makbuzla vergi topladılar. Bu hükümetin bilgisi dahilinde askere alma daireleri kurdular. Yine bu hükümetin bilgisi dahilinde şehirlerde kimlik kontrolü yaptılar. Bu hükümetin bilgisi dahilinde şehirlerarası yollarda kimlik kontrolü yaptılar. Bunlara ses çıkaran oldu mu? Hayır. Kaymakam bile bir yere sığınıp kalmak zorunda kaldı. Kaymakam, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaymakamı bile bir gece bir sınır kapısında kalmak zorunda kaldı.

YÜREKLİ, NAMUSLU BİR SAVCI ARIYORUZ
Değerli arkadaşlarım, bunlar mı? Hayır. Bakın, sadece bunlar da olmadı. Güvenlik güçleri, yani bu ülkede terörü sonlandırmak isteyen, yani bizim can ve mal güvenliğimizin güvencesi olan güvenlik güçleri 282 kez yazı yazdılar “Şurada terör örgütü var ve bizim müdahale etmemiz lazım. Ellerinde silahlar var, bombalar var müdahale etmemiz lazım.” dediler. Bunlar valilere talimat verdiler “Bunlara dokunmayın” dediler tam 282 kez “Dokunmayın bunlara, dokunmayın bunlara” diye. Bunu yapanlar teröre yardım ve yataklık yapanlar değil mi? Bundan daha açık bir delil var mı arkadaşlar? Bakın bu kadar söylüyorum, AKP hiç demiyor ki “Ben seni mahkemeye vereceğim” diye. Bir laf söylesek bütün kıyamet kopardı, mahkemeye vereceklerdi. Şimdi mahkemeye vermeye cesaret edemiyorlar. Neden? Çünkü o belgelerin tamamı mahkemeye gelecek, getireceğiz. İl başkanlarım suç duyurusunda bulunuyor. Şimdi bir yürekli, namuslu savcı arıyoruz, ülkesini seven bir savcı arıyoruz. Unvanında “Cumhuriyet” olan ve cumhuriyetin hakkını veren bir savcı arıyoruz, teröre yardım ve yataklık yapmaktan fezleke düzenleyecek bir namuslu savcı arıyoruz, bir yürekli savcı arıyoruz. Çocuklarına ve Türkiye’ye, gençlerimize iyi bir miras bırakacak bir savcı arıyoruz. O kadar ileri gittiler ki bunların bakanı “Öcalan’ın düşünceleri bizim de düşüncemizdir” diyor. Şimdi düşünün bunu bir CHP’li söylese kıyamet kopardı. Ayrıca bir şey daha söylüyor, çok önemli bir cümle: “Türkiye Cumhuriyeti devletini kendisiyle hesaplaştırdık.” Böyle bir ifade olabilir mi arkadaşlar? Gitmişler, kendisiyle hesaplaştırmışlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak onlara hesap vermişler. Aklın ve mantığın alacağı bir şey değil. Sadece bu mu? Hayır, bu da değil. Şu soruyu vatandaşlarımız sorabilir: Ya, bu kadar yanlış yaptılar kardeşim, bunları Türkiye Büyük Millet Meclisinde uyaran bir Allah’ın kulu hiç çıkmadı mı? Uyarmadınız mı? Zamanında söylemediniz mi? Neden şimdi konuşuyorsunuz diye vatandaş soru sorabilir. Bütün o vatandaşlarıma sesleniyorum: Daha olayın başlangıcında yapılan hataları tek tek söyledik, yanlış yapıyorsunuz. Bu yöntemle terör olayı çözülmez. Eğer siz, hayır biz terörü çözeceğiz, terör olayını bitireceğiz diyorsanız ve başarırsanız önce ben geleceğim sizi tebrik edeceğim Türkiye’yi bu beladan kurtardığınız için. Ama tam tersine Türkiye’ye yeni belalar getirdiler ve biz haklı çıktık.

TÜRKİYE’Yİ KAN GÖLÜNE ÇEVİRDİLER
Değerli arkadaşlarım, şimdi faturayı kim ödüyor? Ankara’daki beyler mi ödüyor? Hayır. Onların çocukları mı ödüyor? Hayır. Kim ödüyor? Bu ülkenin gariban aileleri ödüyor; yoksul anneler ağlıyor, onların çocukları faturayı ödüyor. Onlar şehit olarak geliyorlar. Bu Ankara’daki beyler de üst perdeden konuşuyorlar, o kadar. Yaptıkları hiçbir iş yok. Türkiye’yi kan gölüne çevirdiler. Sadece bu mu? Hayır. PKK belası vardı bir de IŞİD belası getirdiler. Ya, yanlış yapıyorsunuz, durup dururken senin Suriye’de ne işin var arkadaş? Durup dururken bir sabah kalktık Suriye baş düşman olmuş. Dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı ne diyor bakın: “Suriye bizim iç meselemizdir.” Yarın bir başka ülke de kalkıp “Türkiye bizim iç meselemizdir” dese ne diyeceğiz? Silahlı güçlerle Suriye’de rejimi değiştirmek istediler. Ne anlama geliyor bu? Suriye’de biz darbe yapacağız anlamına geliyor. Ya, Türkiye Cumhuriyeti Suriye’de niye darbe yapsın? Neden rejimi değiştirsin? Hangi gerekçeyle yapıyor bunu? Ortadoğu’nun bütün dengelerini altüst ettiler, bütün dengelerini ve Türkiye kan gölüne döndü.

BÜTÜN BU TERÖR OLAYLARININ TEK SORUMLUSU AKP HÜKÜMETİDİR
Sadece Türkiye mi? Hayır. Brüksel’de patlayan bombalar da öyle, Paris’te patlayan bombalar da öyle. Tek sorumlusu vardır, AKP hükümetidir. Altını çizerek söylüyorum, bütün bu terör olaylarının tek sorumlusu vardır, AKP hükümetidir. Tırlarla silah gönderildi, kardeş kardeşe kırdırıldı, Suriye kan gölüne döndü neden, hangi gerekçeyle? Bu da yetmedi arkadaşlar. IŞİD’e 70 ilden katılım oldu Türkiye’de, 70 ilden. Bunlar seyrettiler. IŞİD militanları gazete çıkardı, bunlar seyrettiler; toplandılar, bunlar seyrettiler; internet siteleri açtılar, bunlar seyrettiler; yaralanan IŞİD militanları Türkiye’ye getirildi tedavi edildi, eline silah verilerek gönderildi, tekrar gönderildi, bunlar seyrettiler.
Bakın ben size Londra merkezli bir araştırma kuruluşunun raporundan bir bölüm okuyacağım arkadaşlar “Çatışma ve Silahlanmayı Araştırma” diye bir birim, bir sivil toplum kuruluşu. Yirmi ay boyunca Suriye ve Irak’ta araştırma yapıyor. Araştırmayı Avrupa Birliği fonluyor. Araştırmaya göre “Bomba üretim kapasitesini giderek geliştiren IŞİD bomba yapımı ve kullandığı malzemeleri dünyanın farklı ülkelerinden Türkiye’ye getiriyor ve Türkiye üzerinden Irak ve Suriye’ye geçiriyor. Türkiye, IŞİD’ın bomba malzemeleri için bir transfer istasyonu hâline geldi.” diyor. Bunu biz değil, orada yirmi ay boyuncu araştırma yapan bir kuruluş söylüyor. Hükümet uzun süre yarım ağız, “IŞİD acaba terör örgütü müdür, değil midir?” diye tereddüt etti. Ama artık, IŞİD’in en büyük destekçilerinin Türkiye’de olduğu anlaşılıyor. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da başına dert olduk arkadaşlar.

DAVUTOĞLU’NA SORUYORUM: SENİN KAÇ MİLLETVEKİLİN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN AİLELERİNE TAZİYEYE GİTTİ?

Şimdi, Türkiye’nin izlediği dış politika tamamen iflas etti, artık bunu herkes biliyor, sokaktaki vatandaş da biliyor. İflas eden bir dış politika var. Bu dış politikanın tutulur hiçbir tarafı yok. 2 milyon 700 bin mülteciyle baş başa kaldık. Bu vebal kimin? Bu günah kime ait? Bütün vatandaşlarımın bunu kendisine sorması lazım. Bizim milletvekillerimize saldırıyorlar, bizim milletvekillerimizi linç etmeye kalkıyorlar sosyal medyada. Şimdi ben Sayın Davutoğlu’na bir soru sormak istiyorum: Senin kaç milletvekilin terör örgütünün ailelerine taziyeye gitti? Kaç AKP milletvekili taziyeye gitti? Ve senin hangi belediye başkanın taziye çadırı açtı? Kahraman geçiniyorsun, bizim milletvekillerimizi linç ediyorsun, ben sana adam gibi soru soruyorum, hodri meydansa hodri meydan, benim bu iki soruma cevap ver, cevap versin. Terör örgütünü besleyenler bunlar, eline silah verenler bunlar, masaya oturanlar bunlar sözde kahraman olanlar da bunlar. Gelen her şehidin sorumlusu bunlardır.

GÜCÜ AKADEMİSYENLERE YETİYOR
Peki, biz ne yapıyoruz, hükümet ne yapıyor terörle mücadelede? Gücü kime yeterse onu tutup hapse atıyor, o kadar, başkaca yaptığı bir şey yok, gücü kime yeterse. Gücü kime yetiyor? Akademisyenlere yetiyor. Akademisyenler bildiri yayınladılar. Vay siz misiniz bildiri yayınlayan, sabahın köründe evleri basıldı. Bildiri; katılmazsın, eleştirirsin, bizim de katılmadığımız yönleri var, ama tutup da akademisyen bir bildiri imzaladı diye hapse mi atılır ya, hangi çağda yaşıyoruz? Muzaffer Kaya, Yardımcı Doç. Dr....Esra Mungan, Yardımcı Doç. Dr... Kıvanç Ersoy, Doç. Dr... Hangi gerekçeyle? Terör örgütü propagandası yapmakla tutuklandılar ve hapse atıldılar.

BÜTÜN DÜNYAYA BİZİ REZİL ETTİLER
Değerli arkadaşlar, bütün dünyaya bizi rezil ettiler. Bakın bugün gazetelerde var. Dünyanın değişik ülkelerinden çok sayıda akademisyen bunu protesto ediyor. Hangi gerekçeyle tutukluyorsunuz bunları? Eğer siyasal iktidarın sopası hâline gelmiş bir yargı varsa ve bu yargı bir makamdan, bir yerden talimat alıp gereğini yapıyorsa o ülkede demokrasiden söz edemezsiniz, o ülkede yoktur demokrasi. Bakın “Öcalan Türkiye’nin demokrasisine katkı sağlıyor.” Bunu söyleyen AKP’li, peki bu savcı nerede? Bu bildiride böyle bir cümle yok, bu savcı nerede, bu hâkim nerede? “Öcalan’ın düşünceleri bizim de düşüncelerimiz.” Peki, bu savcılar nerede? Nerede bu hâkimler? “PKK terör örgütü değildir” diye açıklama yapan AKP milletvekilleri var, nerede bu savcılar? Nerede bu hâkimler? Çünkü güçleri oraya yetmiyor. Çünkü onlar, bir makamdan talimat alarak görevlerini yerine getiriyorlar. Diyorlar ki “ Akademisyenleri tutuklayacaksınız, hapse atacaksınız.” “Emredersiniz” diyorlar. Onlar için hukuk yok. Onlar, kimse kusura bakmasın, bir makamdan talimat alıp o talimatın gereğini yerine getirenler satılık insanlardır. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Yargı, satılık insanların alanı değildir; yargı, dürüst ve namuslu insanların alanıdır; hukukun üstünlüğüne inananların alanıdır yargı. Yargı, bütün baskılara rağmen doğruların arkasında duran kişidir yargıç. Eğer bunu yapabiliyorsanız siz yargıçsınız. Ama bunun yanında tabii AKP’ye çok yakın olan akademisyenler de var, dün bunlardan birisini gördük. Sabahattin Zaim Üniversitesinden Rektör Yardımcısı bir profesör, adını anmak istemiyorum, şöyle diyor: “Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır.” Bunu söyleyen bir akademisyen. “Onlar bu yanlışların hiçbirini yapmazlar. Türkiye’nin okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar da ilkokul mezunları çünkü zihinleri berrak. Üniversite ve sonrası durum çok vahim çünkü gidişatı okuyamıyorlar, zihinleri bulanık.” Bunu söyleyen bir akademisyen. Şimdi, Sabahattin Zaim Üniversitesinin yöneticilerine sesleniyorum: Lütfen, eğer bu adamı burada tutacaksanız üniversiteyi kapatın, eğer kendi düşüncelerinize saygı varsa ve bu düşünceyi paylaşıyorsanız üniversiteyi kapatın, kimseyi okutmayın. Niye üniversite açtınız? Hangi gerekçeyle üniversite açtınız siz? Bu adam birilerine yalakalık yapsın diye mi siz oraya getirdiniz?
Bakın değerli arkadaşlar, İkinci Dünya Harbi sonrası Almanya yerle bir edilmiştir. Amerikalı general döner Alman generaline şunu söyler: “Artık Almanya sırtını doğrultamaz, taş taş üstünde kalmadı” der. Alman general ona tarihi bir cevap verir: “Evet, Almanya bombalandı taş taş üstünde kalmadı ama bir şeyi sakın unutmayın, Almanya’nın üniversiteleri ayakta.” Ders budur işte. Bu adamın bilgi çağından haberi yok, insanlığın geldiği evrimden haberi yok bu adamın. Nasıl okumuş, nasıl profesör olmuş, nasıl o koltuğa oturmuş emin olun anlamakta zorluk çekiyorum. Hani geri zekâlı desem, emin olun geri zekâlı desem adama hakaret etmiş olurum çünkü geri zekâlının da bir düzeyi var yani.

TÜRKİYE KURUCU AYARLARINA DÖNMEK ZORUNDADIR

Sorun nasıl çözülür?Türkiye kurucu ayarlarına dönmek zorundadır. Devletin kurulduğu kurucu ayarlarına dönmek zorundadır. Ülkenin çıkarları ve barış eksenli bir politikaya dönmek zorundadır Türkiye. Dış politikayı 180 derece değiştirmek zorundadır. Kavgadan yana değil, barıştan ve dostluktan yana bir dış politika izlemek zorundadır Türkiye. Irak, İran, Suriye, Mısır, Libya, İsrail, Rusya ile niye kavga ettik, niye kavga ediyoruz? Şimdi ben vatandaşlarıma şu soruyu sormak isterim: Bu ülkelerle Türkiye’nin çıkarları bağlamında sorunu çözecek olun parti hangisidir? Bu soruyu kendilerine sorsunlar. Rusya’yla, Irak’la, İran’la, İsrail’le, Mısır’la, Libya’yla sorunu kim çözer? Hangi parti çözebilir? Emin olun, samimi olarak kendinize sorun, aklınıza önce Cumhuriyet Halk Partisi gelecektir. Bu sorunları çözmek zorundayız. Eğer kavgadan besleneceğiz diyorsanız ülkeyi kan gölüne döndürürsünüz, geldiğimiz nokta da budur. Yeni bir barış iklimi yaratmak istiyorsak bunların gitmesi lazım. Terör olaylarına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın el koyması lazım, Meclisin el koyması lazım. Beceriksiz bir yönetim var, Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor. Yönetilmeyen bir Türkiye var. Sayın Meclis Başkanı’nı ziyaret ettim, kendisine bir de mektup verdim, “Olaylara el koyun” dedim. Siz yeri geldiği zaman diyorsunuz ki, “Bu Meclis gazi Meclistir. Bu Meclis kurucu Meclistir” diyorsunuz, “Bu Meclis, Milli Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Meclistir” diyorsunuz. Peki, şimdi bu Meclis ne Meclisi? Terör gibi herkesi bunaltan bir soruna bu Meclis çözüm getirmeyecek de kim çözüm getirecek? İnisiyatif alın, çağırın liderleri sorunun çözümüne katkı yapsınlar. Bu sorun Türkiye’nin sorunudur, bir partinin sorunu olmaktan zaten çıkmıştır. Eğer liderler sorunun çözümüne katkı vermiyorlarsa niçin katkı vermediğini çıkıp millete anlatsınlar. Bu çağrımı yine tekrarlıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi buna el koysun, çünkü bu hükümetle bu işler yürümez.

DEVLETTE LİYAKAT SİSTEMİ ÇÖKMÜŞTÜR
Üçüncüsü, siyasi sorumluluk. Türkiye’nin başına bu kadar belayı açanların insanların bir siyasi sorumluluğunun olması lazım. Eğer bir hükümette birisi kalkıp siyasi sorumluluğu üstlenmiyorsa, o erdemi ve ahlakı göstermiyorsa hükümet bitmiştir arkadaşlar. Sıcak koltuğuna oturacak, her gün şehit cenazeleri gelecek ve sorumluluk üstlenmeyecek. Bombalar patlayacak “Terörü lanetliyoruz” diye bir iki cümle kuracak, yine sıcak koltuğunda oturacak. Bunların gitmesi lazım. Eğer ahlak varsa, ahlakın kırıntısı varsa bunların yerlerinden ayrılmaları lazım.
Dördüncüsü, devlette liyakat sisteminin gelmesi lazım. Adama göre makam olur mu arkadaşlar? Bizim partili, bunu buraya getirelim! Onu bilmiyor, olsun bizim partilidir bu. Liyakat sistemi devlette çökmüştür. Bakanlıklar cemaatler arasında, vakıflar arasında, tarikatlar arasında bölüşülmüştür. Böyle bir devlet mi olur? Biz cumhuriyeti bunun için mi kurduk? Konuyu bilen adamı getireceksin o işin başına, yetkin insanı getireceksin o işin başına. Yetkin insanı getirmiyorsun, liyakata uymuyorsun, işi ehline vermiyorsun, Türkiye’yi ateşe atıyorsun, zeytinyağı gibi de en üste çıkıyorsun. Bunların aşılması lazım.

HODRİ MEYDAN
Bakın, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda bizim bir teklifimiz görüşülecek, Toplumsal Barış ve Demokrasinin Tesisi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasıyla ilgili bir düzenleme, bir kanun teklifi. Hodri meydan, hodri meydan, sorunun çözümüyse sorunun çözümü. Eksik bulabilirsiniz bunu, yanlış da bulabilirsiniz, varsa düzeltelim, beraber çözelim bu sorunu. Bakın CHP dışında, Cumhuriyet Halk Partisi dışında sorunların çözümüyle ilgili öneri getiren ikinci parti yoktur. Açık söylüyorum, iktidar dahil, ikinci parti yoktur. Herkes eleştirir ama öneri getirmez. Biz eleştiririz ama arkasından da adam gibi öneri getiririz. Herkesin bunu böyle bilmesi lazım.
Terör sadece insanları vurmadı ekonomiyi de vurdu. İstikrar dediler, istikrar maalesef bitti. Hafta sonu Antalya’da Genişletilmiş İl Başkanları toplantımız vardı. Bir gün önce Antalya’ya gittim ve turizmcilerle bir araya gelip turizmcilerle konuştum. Emin olun ağızlarını bıçak açmıyor. İstanbul’da bomba patladı, ertesi günü turizmcinin bana söylediği “Bu akşam benim bütün dudaklarım kabardı” dedi. “Dünyanın yatırımını yaptık, ne olacak bizim hâlimiz” diye. İflas eden bir sürece doğru süratle gidiyoruz değerli arkadaşlarım.
TÜRKİYE BİR MÜLTECİ BAKIMEVİ OLMAMALIDIR
Bu arada Avrupa Birliği ile mülteci konusunda bir anlaşma imzalandı. Büyük havalarla gittiler oraya, büyük başarıların altına imza attıklarını söylediler. Birinci gerçek şu: Türkiye, bir mülteci bakımevidir ve bu sözleşmenin altına Davutoğlu imzasını attı. Türkiye bir mülteci bakımevi olmamalıdır. Türkiye, mülteciler açısından tampon bir ülke olmamalıdır. Ama gittiler altına imzayı attılar. Hangi gerekçeyle biz bu mültecilere bakacağız? Baktığımız kadar baktık zaten. Gidiyorlarsa gitsinler, sorun bizim değil ki onların sorunu. Burada durmak istemiyor, oraya gitmek istiyor. Çıkıp şu yürekliliği gösteremediler: Kardeşim, ne 6 milyar avrosu, 6 milyar avroyu ben size vereyim tamamına siz bakın. Yani burası mülteci bakımevi mi? Yarın bunlar ne olacak, 2 milyon 700 bin Suriyeli ne olacak Türkiye’de, ne olacak bunlar? Türkiye başına nasıl bir bela aldığının farkında mı? Bir felaketi devralıyoruz arkadaşlar. Bu insanlara nasıl bakılacak? Nasıl beslenecek bu insanlar? Bakın, efendim Avrupa’ya giden Suriyeliler kadar bizden seçip Suriyeli alacaklar. Bir insana yapılan en büyük saygısızlıktır bu, bir insana yapılan en büyük saygısızlıktır. Geri gönderecekler, içlerinden ben mühendisleri, doktorları, avukatları alacağım döküntüler sizde kalacak. Ya, bir insana böyle bakılır mı? Kişi ölümü göze alarak zaten oraya gitmiş, çoluk çocuk gitmiş oraya, al bak kardeşim, al bak. Suriye kan gölüne dönerken ağzını bıçak açmıyordu, sadece seyrediyordun. Sorunu çözmek için hiçbir çaba göstermedin sen. Ne zaman mülteciler gitti başladın ağlamaya.

BU TÜRKİYE’Yİ AŞAĞILAMAKTIR

Bakın değerli arkadaşlarım, Avrupa’nın nüfusu 500 milyon, kişi başına gelir 27 bin dolar; 500 milyon nüfusu var, kişi başına da 27 bin dolar para düşüyor. Türkiye’ye bakıyoruz, 78 milyon, 500 milyon değil, 100 milyon da değil, 78 milyon nüfusumuz var. 2 milyon 700 bin kişiye bakamıyorlar, siz bakacaksınız diyorlar. Ne zaman? Biz size para veririz, siz bununla idare edin. Bu, Türkiye’yi aşağılamaktır, Türkiye’yi ikinci sınıf ülke görmektir ve bunlar da gidip paşa paşa altına imza atıyorlar ve adına da “Kayseri pazarlığı” diyorlar. Yahu bari Kayserililere haksızlık etmeyin, o adamlara haksızlık etmeyin. Efendim, bize vize hakkı verecekler! 72 şartı yerine getirince vize hakkını bize verecekler! Ya, 2014’te dönemin Dışişleri Bakanı yani şimdiki Dışişleri Bakanı Meclis kürsüsünde, İade Anlaşması, Geri Gönderme Anlaşması Kanunu Meclisten geçerken çıktı en az üç sefer “Biz Haziran’dan itibaren vizeyi alacağız” dedi, kendisi söyledi. Yani Geri Gönderme Anlaşmasını imzalamamız, Parlamentodan geçirmemizin bedeli vize idi. Onu unutturdular bakın. Şimdi buna yeni bir vize kamufle etmeye çalışıyorlar, onu unutturdular. Vize de turist vizesi, hani çalışmak için gidenlere yok. Ya, milletin ne parası var zaten turist vizesi için oraya gitsin. Turist olarak gidenler zaten gidiyorlar. “72 şartı yerine getireceğiz.” Getirin, hepsine destek vereceğiz, 72 şart diyorsan getir, hepsine destek vereceğiz ama ben de adım gibi biliyorum ki bunlar getiremeyecekler çünkü getirdikleri zaman demokrasi lazım Türkiye’ye, demokrasi olması lazım, Avrupa Birliği’nin standartları olması lazım. Diktayı arzu eden bir yönetim demokrasiden yana tavır mı alacak? Unutturacaklar.

BU AYIP DA BİZE YETER

Bir başka konu: Beş başlık açacaklardı müzakere dolayısıyla. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi “Hayır, ben vetomu kaldırmıyorum, beş başlığı da kaldırmıyorum” dedi. Bunlar “Emredersin” dediler, hiç ses çıkarmadılar. Ayıp olmasın, Fransa dedi ki ”Ben 33 numaralı Mali ve Bütçesel Hükümler” başlığındaki blokajımı kaldırıyorum.” Sadece bir konu. Bunun da şöyle bir faydası var. Bu geçer ve kabul edilirse biz de kaçak sarayın maliyetini böylece öğrenmiş olacağız, en büyük yararı da o olacak.
Değerli arkadaşlarım, daha ayıp olanı ise şu: 17-18 Mart tarihlerinde Avrupa Birliği bir sonuç bildirgesi yayınladı. Cümle şöyle: “Avrupa Birliği demokrasi, hukuk devleti, ifade özgürlüğünün de dahil olduğu temel haklara saygı konusu olduğunda Türkiye’nin en yüksek standartlara saygı duymasını bekler. “ Yani bunlar sizde yok ve biz bunları bekliyoruz. Bu ayıp da bize yeter. Ve dediler ki “Biz hiçbir zaman para pazarlığı yapmadık.” Oysa abisinin yaptığı açıklama var. “3 milyar avroyu almadan sakin Türkiye’ye gelme.” diye açıklaması var. “İnşallah verirler parayı” diyor. Ama onlar da diyorlar ki “Parayı vereceğiz ama öyle istediğiniz gibi değil, projeyi yapacaksınız gelip bakacağız, biz parayı projeye vereceğiz.” Çünkü onlar da biliyorlar ki, nasıl Kaddafi’nin verdiği 250 bin doları iç ettilerse 3 milyar avroyu da bunlar iç edebilirler, onlar çok biliyorlar bunu. “O nedenle size para vermeyeceğiz” diyorlar.

ÇOĞUNUN GÖZÜNE BU AKŞAM UYKU GİRMEYECEK
Değerli arkadaşlarım, Rıza Zarraf Amerika’da tutuklandı. Ben eminim, çoğunun gözüne bu akşam uyku girmeyecek, yataklarında rahat uyuyamayacaklar. Bakın FBI Bölge Direktörü ne diyor: Bu suçlamaların gerçek ortaklara bir mesaj olduğunu söylüyor. Yani Rıza Zarraf gerçek ortak değil, asıl gerçek ortaklar var. Deniz Feneri’ni hatırlıyorsunuz değil mi, Deniz Feneri’nde ne diyordu Alman hâkim: “Asıl failler Türkiye’dedir” diyordu. Rıza Zarraf orada konuşur göreceksiniz, konuşacaktır. Bütün kirli çamaşırlar ortaya çıkacaktır ve böylece biz, 4 bakanla ilgili bütün gerçekleri bütün ayrıntılarıyla öğrenmiş olacağız. Birilerinin nasıl Rıza Zarraf’ın önüne hangi gerekçeyle yattığını çok daha iyi öğrenmiş olacağız. Ne diyorduk? “Allah büyüktür” diyorduk. Hiçbir haksızlığa ve hukuksuzluğa yer vermeyeceğiz, vermemeliyiz. Türkiye’yi hukukun üstünlüğü bağlamında yüceltmeliyiz.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım.