26.06.2020

CHP’DEN FATİH PROJESİNE İLİŞKİN KAPSAMLI RAPOR: BİR PROJEKSİYON ÇALIŞMASI

MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİNDE TEKNOLOJİ ENTEGRASYONU: 2020’YE NASIL GİRDİK?
CHP Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel, Fatih Projesi’ne ilişkin hazırladıkları raporu kamuoyu ile paylaştı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Adıgüzel’in koordinasyonunda hazırlanan “MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİNDE TEKNOLOJİ ENTEGRASYONU: 2020’YE NASIL GİRDİK?” isimli raporda, eğitim teknolojisi konusunda bugüne kadar yapılmış en büyük bütçeli yatırım olan Fatih Projesi detaylı olarak ele alınmıştır. Rapor FATİH projesinin çıkışı ve bileşenlerinin incelendiği birinci bölüm, öğretmen görüşlerinin incelendiği ikinci bölüm, projenin teknoloji entegrasyon modeline göre değerlendirildiği üçüncü bölüm ve son olarak eğitim politikaları geliştirme önerilerinin yer aldığı dördüncü bölüm olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Raporda, farklı coğrafi bölgelerde bulunan 8 şehirden, farklı okul türlerinde ve öğretim kademelerinde çalışan öğretmen görüşlerine de yer verilmiştir. 
CHP Genel Başkan Yardımcısı Adıgüzel, rapora ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“AKP iktidarının bir seçim vaadi olarak ortaya attığı ancak harcanan, israf edilen milyarlarca liralık kamu kaynağına rağmen başarısızlıkla sonuçlanan projelerin başında Fatih Projesi gelmektedir. FATİH projesinin kamuoyuna duyurulması ‘fırsat eşitliğini’ artırma gibi eğitimin toplum açısından en hayati işlevlerinden birisi üzerine yapılmıştır. Ancak gerek projenin yapılandırılma süreci gerekse öğrenci-öğretmen ve okul ekosistemine uygun olmayan plansız uygulamalar nedeniyle bu işlevin gerçekleştirilmesi mümkün olamamıştır. İçinde bulunduğumuz 4. Sanayi devrimi olarak adlandırılan hızlı teknolojik ve bilimsel gelişmeler çağında, eğitim sisteminde teknoloji entegrasyonu hayati bir öneme sahiptir. Ancak bir seçim vaadi olarak başlatılan, süreç içinde defalarca kez değişime uğrayan Fatih Projesi; öğrencilerin teknolojiyle bütünleşmesini öğrencilere cihaz dağıtmaktan öte göremeyen bir anlayışın ürünü olarak başarısız bir entegrasyon örneği olarak tescillenmiştir.
Bu başarısızlık bugün çok net görülmektedir. Dünya genelinde yaşanan coronavirüs pandemisi ile mücadelede okulların kapanması ve uzaktan eğitime geçilmesi ile birlikte yaşanan aksamalar eğitimde fırsat eşitsizliğini artıran bir sürecin kapılarını da aralamıştır. Eğer Fatih Projesi doğru, kapsayıcı ve şeffaf bir planlamanın ürünü olarak ortaya çıksa ve iddia edildiği üzere eğitimde fırsat eşitliğini yakalamayı başarsa idi, bugün milyonlarca öğrencinin yaşadığı sıkıntılar bertaraf edilmiş olabilirdi. Ancak muhalefetin, sivil toplumun, sendikaların hiçbir uyarısını dikkate almayan iktidar, milyarlarca liralık kamu kaynağının heba edilmesine göz yummuştur. Özellikle online eğitime geçişle birlikte özel eğitim kurumları ile devlet okulları arasındaki eşitsizlik daha da artmıştır. Oysa Fatih Projesi'ne harcanan bütçe uzmanların görüşleri eşliğinde, siyasi hırslardan uzak bir bakış açısıyla, gerçekten eğitimde teknolojik bir atılımı hedefleyerek harcansa idi, bugün dünyaya örnek olabilecek bir uzaktan eğitim süreci yaşıyor olabilirdik. 
Raporda da ortaya konulduğu üzere, gerekli planlamaların yapılmaması, pilot uygulama sonuçlarının dikkate alınmaması, şeffaflıktan uzak mali yönetim, sendikaların, eğitimcilerin, öğretmenlerin, okul idarecilerinin ve öğrencilerin özetle eğitim bileşenlerinin süreçten uzak tutulması, muhalefetten gelen öneri ve görüşlerin dikkate alınmaması, içerik sorununun aşılamaması projenin başarısızlığının nedenlerinin başında gelmektedir.
Projenin bütüncül bir vizyon, yol haritasıyla yürütülmediğinin en önemli örneği, projenin başlamasından 8 yıl sonra tablet dağıtmanın yanlış olduğu, onun yerine klavyeli bilgisayar dağıtılacağının açıklanması olmuştur. 1 milyon 437 bin tablet dağıttıktan sonra yapılan politika değişikliği, kamu kaynaklarının, vergilerimizin nasıl fütursuzca israf edildiğinin açık bir göstergesidir. Öte yandan, projenin başlangıcından bu yana geçen 10 yıla yakın bir sürede yapılan insan kaynağı, teknoloji, zaman ve kaynak israfı yalnızca başarısızlık denilerek geçiştirilecek bir süreç değildir. Bu kaynakların israfında sorumluluğu olanların hesap vermesi şarttır. Sürecin geçmişten bugüne dek tüm şeffaflığı ile kamuoyu ile paylaşılması elzemdir.
Tüm bunlara ek olarak, bundan sonraki süreçte ülkemizi ve gelecek kuşaklarımızı teknolojik gelişmelerin salt tüketicisi değil aynı zamanda üreticisi konumuna da taşıyacak eğitim hamlelerinin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ancak bu hamleler “Ben yaptım, oldu!” düşüncesi ile değil, uzmanların, eğitimcilerin, öğrencilerin ve konunun tüm paydaşlarının görüş ve önerilerine başvurularak atılmalıdır. Aksi durumda kamu kaynaklarımızın israf olmasının yanında dünyada devam eden teknolojik ilerlemelerin günbegün gerisinde kalmaya devam edeceğiz. Hazırladığımız rapor ile Fatih projesi sürecini objektif bir şekilde değerlendirerek yapılan hata ve eksiklikleri kamuoyunun bilgisine sunmayı amaçladık. Eğitim gibi önemli bir alanı yönetenlerin bundan sonra atacakları hamlelerde aynı hataları tekrarlamamaları en büyük temennimizdir.”
Raporun özet çıktıları şu şekildedir:
Fırsat Eşitliği için kaynakların boşa harcanması: FATİH projesinin kamuoyuna duyurulması “fırsat eşitliği” artırma gibi eğitimin toplum açısından en hayati işlevlerinden birisi üzerine yapılmıştır. Ancak gerek projenin yapılandırılma süreci gerekse öğrenci-öğretmen ve okul ekosistemine uygun olmayan plansız uygulamalar nedeniyle bu işlevin gerçekleştirilmesi mümkün olamamıştır.
FATİH Projesi kapsamında dağıtılması planlanan teknolojik araçlar tüm okullara dağıtılamamış, dağıtılan yerlerde de proje iyi tanıtılamamış ve hizmet içi eğitim yetersiz kalmıştır. Fırsat eşitliği sağlamak için oluşturulan proje tam uygulanamadığı için amacının tersi işlev görmüş ve yine bir eşitsizlik ortamı yaratmıştır. Örneğin; FATİH projesi resmî web sayfasında yer alan haritaya dayalı bilgilendirmeye göre Türkiye genelindeki okul sayısına göre akıllı tahta kurulum oranlarının iller bazında ortalama olarak % 35’in üzerine çıkamadığı görülmektedir. Öte yandan projenin donanım dağıtmayı hedef alması ve bu şekilde uygulamaya konulması başarıya ulaşma olasılığını zaten çok düşürmüştür. Projenin olumlu sonuçlarının olmayacağı henüz yolun başındayken öngörülebilirdi. Projenin daha ilk yıllarından başlayarak çeşitli bilimsel yayınlarda sorun ve ihtiyaçların belirlenip kamuoyuyla paylaşılmasına rağmen süreçte herhangi bir değişikliğe gidilmemiş olması, bilimsel çıktıların değerlendirilmemesi beklenen sonucu getirmiştir.
Uygulama ve başarı ölçütü olmayan proje: Projenin eylem planı ve tahmini bir takvimi olmasına rağmen, proje yapılandırılırken oluşturulması gereken ölçütler belirsiz kalmıştır. Proje giderlerinin nerelere ne miktarda ve ne zaman yapıldığına/yapılacağına ilişkin resmi bir maliyet analizine ulaşılamamıştır.
Mâli saydamlık ve hesap verilebilirlik ilkeleriyle çelişen proje: Birçok kurumdan alınan rakamlar ve veriler bir arada değerlendirildiğinde projenin 2011’de planlandığı bütçenin büyük farkla dışına çıktığı, hedeflenenlerin ise gerçekleştirilemediği görülmektedir. Bu durum 2017 ve 2018 MEB Sayıştay değerlendirme raporlarında “mâli saydamlık ve hesap verilebilirlik” ilkeleriyle çeliştiği için eleştirilmiştir.
Projenin finansmanı ile ilgili resmi detaylı, güncel bilgilere ulaşılamamaktadır: Projenin büyüklüğü yaklaşık 8 milyardır. Bu rakam uluslararası camianın da dikkatini çekecek kadar önemlidir. Örneğin, dünya bankası uzmanlarına göre, bu yatırım büyüklüğü Türkiye’yi ABD, Uruguay, Tayland, Peru, Kenya, Uruguay, Arjantin, Hindistan ve Portekiz’le birlikte, eğitimde teknolojiye en fazla yatırım yapan 10 ülkeden biri konumuna getirmiştir. Bu miktarda bir bütçenin finansman sürecinin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun yürütüldüğü söylenemez. Proje ile ilgili ilk ihale yönetmeliği 7.7.2012 tarihli Resmi Gazetede yayınlanırken üç yılda bitirilmesi planlanmıştı. Halen devam eden projede son ihale yönetmeliği ise 21.3.2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Öte yandan, proje ihale süreçlerinin daha hızlı ve pratik yapılması neden gösterilerek proje Kamu İhale Kanunu (KİK) dışına çıkarılmış ve bu sebeple de projenin şeffaflığına, hatta hukuki dayanaklarının güvenirliğine gölge düşmüştür. Dolayısıyla projenin finansmanı ile ilgili resmi detaylı, güncel bilgilere ulaşılamamaktadır.
Uygulayıcıların yeterlikleri eksikti: Projenin asıl uygulayıcısı olan öğretmenlerin bir kısmı hizmetiçi eğitimlerle sürece adapte edilmeye çalışılmış, ancak bu durum sürdürülebilir olamamıştır.
İnsan kaynağı israfı: 1996 yılından beri bu çalışma alanı için yetiştirilen BÖTE (Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi) öğretmenleri kullanılmamış, dışarıdan hizmet alımıyla öğretmen eğitimleri gerçekleştirilmiştir. 2008 yılından bu yana öğretim teknolojilerinin eğitim sistemine entegrasyonu konusunda insan kaynağı olması öncelikli hedef alınarak açılmış BÖTE bölümlerinin tam da işlev kazanabileceği en önemli alanda hali hazırda bulunan yetişmiş öğretmen gücünün sürece neden “hiç” dahil edilmediği merak konusu olarak kalmıştır. Nitekim aksine bu süreçte önemli rol oynaması beklenen BT öğretmenlerinin atamalarının 2002 yılından bu yana sistematik olarak azaltılarak asgari düzeye indirilmesinin nedenleri de açık değildir.
Öğretmenler kaynak israfından şikayetçi: Öğretmenler genel olarak eğitimde teknoloji entegrasyonun gereğine inanmaktadır. Öğretmenlerin genel olarak birleştiği bir diğer nokta ise bu entegrasyonun planlı ve sistematik yapılamadığı yönündedir. Görüşü alınan öğretmenlerin FATİH projesi kapsamında tablet dağıtımının ve bir anda vazgeçilmesini plansızlık”, “düşüncesizlik”, “israf”, “öğrencilerin hak gaspı” olarak betimlemesi öğretmenlerin projede işlemeyen her noktanın son derece farkında olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde etkileşimli tahtaların kullanımını faydalı bulan öğretmenler “fırsat eşitliği kapsamında tüm sınıflarda olmalı”, “etkin çalışması sağlanmalı, açılması 5 dakikadan uzun sürmemeli”, “garanti süresi sonrası da planlanmalı”, “içerik sağlanmalı”, “Perdus işletim sistemi iyileştirilmeli”, “nasıl kullanılacağını iyi öğretmeliler”, “eğitimler fazlalaştırılmalı”, “sınıf yönetimi açısından öğretmenler eğitilmeli”, “ders kitapları ile uyumlu olmalı” gibi gerçekten ihtiyaca işaret eden tanımlamalar yapmıştır. Öğretmenlerin projenin sürdürülebilir gördüğü bir diğer bileşen EBA ile ilgili tespitleri de çok çarpıcıdır. Öğretmenler interaktif içeriklerin bir ihtiyaç olduğunu ve EBA’nın bu nedenle önemli bir kaynak olarak geliştirilmesi gerektiğini ve bu konuda “geç kalındığını” belirtmiştir. Örneğin bir öğretmen “EBA baştan aşağı fiyasko. Dağınık bir yapısı var. İçerik bulmak, kullanabilmek çok zor. Keşke EBA bir muhasebe öğretmeni yerine yetkin bir bilişimci tarafından yönetilseydi. Belki o zaman teknisyenlerin elinde oyuncak olmazdı şeklinde görüş bildirirken başka bir öğretmen “interaktif eğitim için her öğrencinin bilgisayardaki uygulamaya katılmasını sağlamak lazım, bu mevcutlarla mümkün değil diyerek öğrenci popülasyonu açısından uygulamadaki eksiklere dikkat çekmiştir.
EBA verimli kullanılamadı: FATİH projesinde bir anlamda eğitim planlaması yoktur. Önce hedef ve içerik belirlenmeden içeriğin aktarılacağı araçların temini yapılmış ve ardından içerik sağlamak amacıyla YEĞİTEK tarafından Eğitim Bilişim Ağı (EBA) ortaya konmuştur. 2012 yılından 2015 yılına kadar geçen süre içerisinde içeriğin plansız biçimde oluşturulması nedeniyle EBA öğrenci ve öğretmenler tarafından çok verimli biçimde kullanılamamıştır. Tablete yapılan yatırımlar EBA’ya yapılmış olsaydı, bugün uzaktan eğitimde şahit olduğumuz birçok sorunu bertaraf etmiş olabilirdik.
Teknolojik ürün israfı: Projenin başlamasından 8 yıl sonra tablet dağıtmanın yanlış olduğu, onun yerine klavyeli bilgisayar dağıtılacağı açıklanmıştır. 1 milyon 437 bin tablet dağıttıktan sonra yapılan politika değişikliği dönemin Milli Eğitim Bakanı tarafından “Kodlama derslerinin uygulamalı işlenebilmesini teminen öğrencilerimize tablet yerine klavyeli bilgisayarlar dağıtmayı planlıyoruz" şeklindeki bir açıklama ile kamuoyu ile paylaşılmamalıydı. Projenin çıktılarının bilimsel, şeffaflık ve hesap verilebilirlik özelliklerine uygun biçimde MEB karar vericileri tarafından kamuoyu ile paylaşılması önemli bir gerekliliktir. Milli Eğitim Bakanlığı gibi ülkenin geleceğinin inşasında önemli bir rolü olan kurumun uyguladığı politikaları günlük kişisel, popülist söylem ve kararlar ile belirlemesi son derece yanlıştır. Teknolojinin işlevselliğini yadsımak bir yana daha çok yaygınlaşması ve kalkınma odaklı kullanılması için politikalar üretilmeli ancak işlemeyen her yeni teknolojiyi bir diğeriyle değiştirmeyi çözüm sanarak yeni çıkan her teknoloji milyarlarca lira verilerek satın alınmak sürdürülebilir değildir.
Doğru seçilmemiş teknoloji: Projenin paydaşları sürece entegre olmaya çalışırken söz konusu teknoloji eskidiği gibi zaten uygun teknolojinin alınmadığı klavyeli bilgisayar sistemine dönülmesiyle yanlış bir adım olduğu sinyallerini vermiştir. Yine proje sürecinde mal alımından hizmet alımı modeline doğru stratejik bir değişikliğe gidilmiş olması, kullandıkları modelin işlevsiz ve pahalı olduğunun göstergelerindendir.
Zaman israfı: 2002 yılından bu yana eğitim sisteminin 18 yılı plansız ve yanlış bir strateji ile geçirilmiştir.
Etkileşimli tahtalar ön planda: Projenin belki de en gözle görülür yanı olan etkileşimli tahtalar 3. Fazla birlikte okullara yayılmaya devam etmektedir. Öte yandan, 10. Kalkınma planı çerçevesinde alınan 450 bin akıllı tahtanın çoğunun arızası garanti sürelerinin dolmasından ötürü giderilemediği belirtilmektedir. 3. Fazda, projenin ana çıktıları arasında gösterilen her öğrenciye tablet verilmesi konusu tamamen rafa kaldırılmış görünmektedir. Kaldı ki bugüne kadar dağıtılmış tabletlerle ilgili hiçbir envanter bulunmamaktadır.
Kazanımlardan vazgeçilmemeliydi: FATİH projesi kapsamında bilişim sınıfları kapatılmış, bilgisayar laboratuvarları atıl kalmıştır.
Pedagojik, bilimsel uygulamalar şart: Öğretmenleri yeni yol ve yöntemleri uygulayabilir duruma getirmek, öğretim programlarını 21. yüzyıl becerilerinden dijital becerileri diğer konu alanlarında kullanımını teşvik edici politikalar geliştirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte proje kapsamında öğretmenlerin dijital beceri bakımından yetersizliğini gidermek için gerekli önlemler yeterince alınmamıştır.
Eğitimin bir sosyal sistem olduğu unutulmamalıdır: Eğitim eko sistemindeki her unsurun teknolojik dönüşümün bir parçası olacağı göz ardı edilmeden dikkatli ve vizyoner planlamalar yapılmalıdır.
“MİLLİ EĞİTİM SİSTEMİNDE TEKNOLOJİ ENTEGRASYONU: 2020’YE NASIL GİRDİK?” RAPORU İÇİN TIKLAYINIZ...