11.03.2019
11.03.2019
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN İSTANBUL EYÜPSULTAN’DA YAPTIĞI KONUŞMA (11 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Eyüpsultan’da düzenlenen toplantıda, iş insanları, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları ile meslek odaları, okul aile birlikleri ve spor kulüpleri temsilcileriyle bir araya geldi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim hepinize merhabalar, Eyüpsultan’da olmak gerçekten bir ayrıcalık. Eyüpsultan’ın tarihsel kimliği var, manevi kimliği var, güzel bir doğası var, yağmalanan alanları var, beton ormanına dönüşen yerleri var, fakir mahalleri var, zengin mahalleleri var, gelir dağılımında dengesizlik var, mutlu insanları var, mutsuz insanları var. Peki ne yapacağız? Öyle ya bütün bunlar var ama bu tabloda ne yapacağız? Az önce arkadaşımızı dinledik, Emel Başkanı dinledik. Dinlerken şunu fark ettim, bütün Eyüp’e hakim, bütün sorunları biliyor. Peki sorunları bilmek yeterli mi? Hayır. Nasıl çözüleceğini de biliyor. Nereye hangi hizmetlerin götürülmesi gerektiğini de biliyor. Yani hazırlık yapmış. Maddi olarak, manevi olarak hazır. Ben bu sorunları çözeceğim diyor. Eğer teşhisi doğru koyarsanız hastayı tedavi edersiniz. Teşhisi yanlış koyarsanız hastayı öldürürsünüz.
Dolayısıyla sorunu bilmek, sorunu kavramak ve o soruna doğru çözümler üretmek sizin o sorunu çözme kapasitenizin olduğunu gösteriyor. 28 bine yakın çocuk var Eyüpsultan’da. Allah rızası için bir tane kreş olmaz mı? Niye yok? Bir kreş niye yok? Yani bir anne en azından çocuğunu getirip sabah kreşe bıraksa, gidip en azından bir yerde bir pazarda alışveriş yapsa bu fazla mı yani? Niye yok? Veya çocuğunu bırakacak, çocuk orada diğer çocuklarla beraber oynayacak, daha erken bir eğitimden geçmiş olacak, bir eğitim sürecini yaşamış olacak, aileye yük olmayacak, güzel beslenecek orada, öğretmenleri olacak, akşam da gidip çocuğunu alıp evine gidecek. Pazara gidecek, belki komşuya gidecek. Onun da bir alışveriş merkezine gitme hakkı yok mu yani bu kadının? Neden yapılmıyor, yıllardır ama yıllardır neden yapılmıyor?
Eyüpsultan’da oturan bütün kadınlara sesleniyorum, gerçekten siz çocuğunuzun iyi bir eğitim almasını istiyorsanız, küçük yaşta bir kreşte arkadaşlarıyla beraber oynamasını, sosyalleşmesini istiyorsanız Emel Başkana oy vereceksiniz bu kadar açık.
Altyapıdan söz edildi, üstyapıdan söz edildi vs. aklınıza şu soru gelebilir; efendim bütün bunlar çok güzel de parayı nereden bulacaksınız diye sorarlar. Bazen şöyle propaganda yapılıyor, efendim hükümet para göndermezse ne yapacak belediye başkanı? Bunların hiçbir önemi yok ve bunların hiçbirisi doğru değil. Belediye Gelirleri Kanunu var. Yani ruhsat verdiği zaman harcı kim alıyor? Belediye başkanı alıyor. Merkezden para geliyor mu? Geliyor. Neye göre geliyor? Belli bir ölçüye göre hiçbir parti ayrımı yapmaksızın paralar gider zaten. Belediyenin bir bütçesi var mı? Evet bir bütçesi de var. Yani para var. Sorun ne? Sorun şu, para kimin harcanacak ve ne için harcanacak? Yerinde mi harcandı yoksa yerinde harcanmadı mı bunun sorulması lazım. Örneğin İstanbul’da bir büyükşehir belediyesi var, İzmir’de de bir büyükşehir belediyesi var. İstanbul’un da bütçesi var, İzmir’in de bütçesi var. İzmir de metro yapıyor, İstanbul da metro yapıyor. İzmir metronun kilometresini 50 milyona yapıyor, İstanbul 150 milyona yapıyor. Nasıl oluyor da üçte bir fiyatına İzmir yapıyor, üç katı pahalı İstanbul yapıyor, iki katı pahalı Ankara yapıyor? Nasıl oluyor bu? Metro metrodur; yerin altında aynı makinalar çalışıyor, aşağı yukarı aynı işçiler, aynı emek, aynı mühendisler çalışıyor. Üstelik 150 milyona İstanbul’da, 100 milyona da Ankara’da yapamadılar, beceremiyoruz dediler Ulaştırma Bakanlığı üstlendi. İzmir tek başına yapıyor. Belki diyebilirler ki, İzmir’in bütçesi çok yüksek. Hayır efendim. İzmir Büyükşehir Belediyesinin bütçesi İstanbul Büyükşehir’in üçte biri kadar. Sorun nerede? Kaynağı belirsiz harcamalar, yüksek maliyetler. Bardağı alırsınız değil mi gidersiniz bakarsınız, sorarsınız kaç liradır 5 liradır, 5 liraya alırsınız. 5 liralık bardağı 15 liraya alıyorsanız, 10 lirayı bir yerlere götürüyorsunuz demektir. Bizim geleneğimizde, bizim töremizde, bizim kültürümüzde böyle bir şey yoktur. 5 liraysa 5 liradır kardeşim. Kimsenin zarar etmesini de istemeyiz. Zararına da iş yaptırmayız. Ama kazanan alın teriyle kazanacak. 50 milyona metro yapılıyorsa kazanacak demektir niye kazanmasın.
Hatırlarsınız bir ara okullarda okul sütü dağıtacaklardı bütün Türkiye’de. Ne oldu? Proje bitti. Niye bitti? Çoğu çocuk zehirlendi, gazetelerden okudunuz bilmem hastanelere kaldırıldı vs. vs. İzmir Büyükşehir kaç yıldır yapıyor bunu? Uzun yıllardır yapıyor. İster fakir olsun, ister zengin olsun bir ailede çocuk varsa 0-6 yaş o aileye sütü götürülür bırakılır. Gidip bir yerden alması da istenmez kapısına bırakılır. Yüzlerce araç her sabah gider kapıya bırakır bunları. Ne olur peki? Sütü nereden alıyor? Kooperatiften alıyor. Kim kazanıyor? Süt üreticisi kazanıyor, kırsaldaki insan. Kim kazanıyor? Kapının önüne süt konduğu zaman aile kazanmış oluyor. Kim kazanıyor? Büyükşehir Belediyesi kazanıyor. Neden? Hiçbir ayrım yapmaksızın bütün ailelere eşit hizmet veriyor. Bunu yapmak varken ayrımcılık neden peki?
Başkanımız söyledi, “asla ayrımcılık yapmayacağım” dedi. Doğru, yapmaya gerek yok, yapamayız da zaten kültürümüzde de yok. Gittiğim her yerde belediye başkanı arkadaşlarıma söylüyorum, kazandığınız andan itibaren siz artık bütün beldenin belediye başkanısınız. Sizlerin desteğiyle Allah’ın izniyle kazanacak Eyüpsultan’ı Emel Başkanımız göreceksiniz. Bütün beldeyi, Eyüpsultan’ı kucaklayacak. Efendim şu mahalleden bana oy çıkmadı, şu semtten oy çıkmadı oraya hizmet götürmeyim. Hayır asla bunu yapmayacak. Herkese eşit hizmet götürecek. Ama bir ayrıcalık yapması lazım nereye? Fakirlerin olduğu mahalleye daha fazla hizmet götüreceksiniz. Yoksulun olduğu mahalleye daha fazla hizmet götüreceksin. Neden? Onların hayat standardı da yükselmeli. O aynı zamanda bütün belde de huzurunda güvencesi olur. Her insan bilir ki, ben de burada yaşıyorum, huzur içinde yaşayacağım, bu belediye başkanı benim de belediye başkanım, benim sorunlarıma rahatlıkla el atabiliyor.
Bir şey daha söyledi ama eksik söyledi Başkan. “Hiçbir belediye işçisinin işine son vermeyeceğim” dedi, doğru. Biz kimsenin aşıyla, işiyle uğraşmayız. İsteriz ki herkesin işi olsun, aşı olsun, her evde huzur olsun, her evde bereket olsun, her evde mutluluk olsun. Biz bunu isteriz zaten. A partisinden olur, B partisinden olur o ayrı bir şey. Gider oyunu kullanır, ama önemli olan o insan bir mahallede yaşıyorsa, bir apartmanda yaşıyorsa, bir beldede yaşıyorsa onun huzur içinde yaşaması lazım. Belediye Başkanının görevi de bu zaten. Mutluluğu yayacaksınız bütün mahalleye, bütün beldeye yayacaksınız. Bir başka önemli düşüncemiz daha var. Ben bütçe görüşmelerinde, “asgari ücret 1 Ocak’tan itibaren 2 bin 200 lira olsun” dedim. Onlar 2 bin 200 deyince 2 tane 2 var, 2 tane de sıfır var en iyisi biz bunu Kılıçdaroğlu dedi, belki milleti kandırırız, 2 bin 20 lira yaptılar. Akla bakın Allah aşkına 2 bin 20 lira yaptılar. Emel Başkanım, seçildiğiniz Nisan ayından itibaren Eyüpsultan’da asgari ücret bütün işçiler için net 2 bin 200 lira olacak söz mü? Bizim Beşiktaş belediyesinde, diğer belediyelerde, İzmir’de, Hatay’da, Aydın’da hepsinde 2 bin 200 lira. 1 Nisan’dan itibaren 2 bin 200 lira ama Ocak’la Mart arasındaki farkı da ödeyeceksiniz, belli bir zaman dilimi içinde o farkı da ödeyeceksiniz. O bizim belediyelerde 2 bin 200 liraydı ayın 1’den itibaren ve sizler de 2 bin 200 lira olacak. Dolayısıyla hiç kimsenin işine son verilmeyecek, net asgari ücret 2 bin 200 lira olacak.
Bu neyi getirecek? Nereye gidecek bu para? Esnafa gidecek. Kim kazanacak? Adam 2 bin 20 lirayla, 2 bin 200 lira arasındaki farkla daire mi alacak? Yok. Araba mı alacak? Yok. Büyük bir yatırım mı yapacak? Yok. Ne yapacak? Gidecek esnaftan alışveriş yapacak. Kim kazanacak? Esnaf kazanacak. Hangi esnaf? Eyüpsultan esnafı kazanacak. Dolayısıyla paranın dolaşım kanallarını değiştirdiğiniz zaman memlekete huzur gelecek. Yani onun 2 bin 200 lira almaya hakkı yok mu?
2 bin 200 lira nedir, çok büyük bir rakam da değil. Açlık sınırı kaç lira? 2 bin 900 lira açlık sınırı. Bakın açlık sınırı dedim, 2 bin 900 lira 4 çocuklu bir ailede sadece boğaz için harcanan paradır. O nedenle 2 bin 200 lira büyük bir para değil. Biz veriyoruz, ama büyük bir para değil. Ben bunu söylediğim zamanlar zamlar böyle patlamamıştı. Mutfakta yangınlar henüz yoktu, başlamamıştı. Daha o zaman likidite krizi vardı. Sonra kredi krizi çıktı, şu anda reel sektör kriziyle karşı karşıyayız. İşsizlik, 7 milyonu aştı işsiz sayısı. 7 milyon hane geçinemiyor aslında, 7 milyon haneye para girmiyor. İşsizliğin ne olduğunu en iyi işsiz kalanlar bilir ve onların komşuları bilir. Bir babanın okula giden çocuğuna harçlık vermemesi ne demektir? Bir annenin akşam çocuğun karnını doyuramaması ne demektir? Kim bunu bilir, kim bu sorunu çözmek ister, kim bu sorunu toplumun gündemine getirir? Sarayda oturup ahkam kesmekle bu sorunlar çözülmez. Ayda 74 bin lira aylık alan kişi elektrik parası vermez, doğalgaz parası vermez, su parası vermez, uçak parası vermez, kira parası vermez, ama asgari ücret alan bütün bunların hepsini öder.
Dolayısıyla toplumun geldiği nokta önemlidir. Bu seçimlere sandığa düşünerek ve vicdanımızı sorgulayarak gitmek zorundayız. İstanbul’da yaşıyorsunuz, 80 ilden buraya gelen vatandaşım var, İstanbul aslında bir Anadolu. İstanbul’da ortaçağ koşullarında yaşayanlar da var, beyaz yakalıların yaşadığı koşullarda da yaşayan var. İsviçre koşullarında kişi başına aylık geliri 35 bin, 40 bin dolar olanlar da var, İstanbul böyle bir kent. Peki, İstanbul’da neyi yapmalıyız? Madem bir dünya markası İstanbul, madem üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir İstanbul, İstanbul’u nasıl oldu da biz beton ormanına dönüştürdük. Ağacı katlettik. Fatih Sultan Mehmet Haliç’te koyunun otlamasını yasakladı yeşillikler korunsun diye. Fatih’in İstanbul’u nerede? Osmanlının İstanbul’u nerede? Görkemli camiler beton ormanının arasında kaldı. Tarihi camiler İstanbul’un kimliğini oluşturan o camiler beton ormanının arasında kaldı.
Size yaşadığım bir olayı anlatayım. Bürokratken Endonezya’nın Bali adasına gittik. Uçaktan bir baktık inerken bina yok, etraf yemyeşil. İndik geldik beş yıldızlı bir otele, ya dedik burada binalar falan var mı? Dediler ki; “Var, ama Pazar günü bir sosyal program var, Pazar günü o sosyal programda size anlatacağız neden burada yüksek binalar yok.” Bizi gezdirdiler, götürdüler bir hafif tepeye, tepede bir anıt gösterdiler bize, “Bu anıt Bali adası halkı için kutsal bir anıt. Hiçbir bina bunu geçemez” dediler. Tarihe saygı budur, kültüre saygı budur, inanca saygı budur. Buyurun Sultan Ahmet’e bakın, arkasındaki gökdelenlere bakın. Kim yaptı bunları? Tarih diyorlar hangi tarih, kültür diyorlar hangi kültür, inanç diyorlar hangi inanç? Neden dedelerimizin, babalarımızın, atalarımızın yaptığı o tarihi eserleri, o görkemli eserleri 21.yüzyılın beton ormanına mahkum ettiniz, neden? Rant için, para için.
Ranta karşı değiliz bakın, nerede bir kent varsa orada rant vardır, insan yaşıyorsa rant vardır, bir yere büyük bir cadde yaparsınız caddenin iki tarafındaki dükkanların, evlerin değeri artar, ranttır bu. Sorun şudur, rantı kimin için harcayacaksınız, rantı kime vereceksiniz sorun o. Kentsel dönüşüm yapıyorsunuz yapın güzel. Karşı çıkan var mı? Hayır. Ama orada oturan vatandaşları alıyorsunuz şehrin varoşlarına sürüyorsunuz 5 – 6 milyon dolarlık, 1 milyon dolarlık, 1,5 milyon dolarlık villalar yapıyorsunuz oraya başka insanları getirip oturtuyorsunuz. Neden? Oranın boğaz manzarası var, oranın yeşillikleri var. İyi de orayı yapan, yaşatan kimlerdi? Orada daha önce oturan fakir fukaraydı. Rantsa onun hakkı kardeşim. Ona veriyor musun? Hayır ona vermiyoruz. Vermediler. Üsküdar’da yaptılar bunu niçin? Efendim gecekondular boğaz görüyor, bunların boğaz görmeye hakkı yok, bunlar fakir, burada milyon dolarlık rant var başkalarına verelim, yandaşlara verelim. Buna karşı çıkacak olan sizlersiniz. Boşuna demiyorum giderken elinizi vicdanınıza koyup gideceksiniz diye.
Belediye başkanı bir kenti nasıl yönetir? Ben oturayım bütün sorunları biliyorum ben yönetirim. Hayır bu doğru değil. Bizim kültürümüzde bir laf vardır, “Akıl akıldan üstündür.” Bir insan her şeyi bilmez, her şeyi de yapamaz. Liyakatten söz etti başkan, liyakati Türkiye’nin gündemine getiren ilk kişi benim. Liyakat sözü yokken, ortalıkta gezmiyorken gittim “Devlette liyakat olması lazım” diye ısrarla söyledim, söyledim şimdi herkes liyakat diyor. Liyakat eğitim işidir, bilgi işidir, birikim işidir. Devleti de liyakatle yöneteceksiniz, belediyeyi de liyakatle yöneteceksiniz, yani işi ehline vereceksiniz demektir bu, işi ehline vereceksin ki o işi rahat yapasın, yönetici de rahat eder. Bir mahalleyle ilgili karar alırken Sayın Başkan, kesinlikle ama kesinlikle o mahallenin muhtarını ya davet edeceksin, ya da o muhtara gideceksin senin mahallenle ilgili şu kararı alıyoruz diye onun görüşünü alacaksın ve muhtar bilecek. Ne yapacaksınız buraya muhtar bilecek. İki, sosyal yardım yapacaksınız. Kesinlikle ama kesinlikle sosyal yardımları muhtarlar aracılığıyla yapacaksınız. Bir mahallede kim fakirdir, kim zengindir en iyi bilen muhtardır, başka birisi bilmez. Siyasi amaçlı yapılmayacak bu. Biz devletin sosyal yardımlarının da muhtarlar aracılığıyla yapılmasını isteriz. Niçin? Mahalleyi en iyi bilen, mahallede kimin ne olduğunu en iyi bilen, gelirinin ne olup olmadığını en iyi bilen muhtardır, muhtar bilir. Muhtar mahallede en saf demokrasiyle seçilen kişidir. Yani demokrasinin en saf şekliyle seçilen kişi muhtardır. Kendi adıyla, kimliğiyle çıkar ben bu mahallede muhtar adayıyım der vatandaş da gelir onu seçer. Dolayısıyla muhtarlık kurumu çok önemlidir.
Aramızda muhtarlar var. Sizin bütçeniz var mı? Yok. Niye bütçeniz yok? Muhtarlık kurumu neden önemlidir? Çünkü vatandaşın en rahat ulaştığı kişi muhtardır. Kaçamaz muhtar zaten, istese de kaçamaz. Derdi olan önce muhtara gelir. Belediye başkanına rahat ulaşamayabilir, milletvekiline rahat ulaşamayabilir, bakanlara zaten ulaşamaz, diğerlerine zaten hiç ulaşamaz ama en rahat muhtara ulaşır, derdini muhtara anlatır. Düşünün şimdi, Kayseri’de bir muhtar bir fakir mahallede muhtar, oğlu sınavı kazanmış, gelecek İstanbul’a kayıt yaptıracak yol parası yok. Nereye gidiyor? Muhtara gidiyor. Sizin bir bütçenizin olması lazım, muhtarlık kurumunun bir bütçesinin olması lazım. Diyeceksiniz ki bütçe nereden gelecek? Eyüpsultan’da oturuyorsunuz Eyüpsultan’da oturan vatandaşlar emlak vergisi ödüyorlar mı? Ödüyorlar. Nereye ödüyorlar? Belediyeye ödüyorlar. Onun yüzde 1’i muhtarlıklara bütçe olarak verilse yani günah mı işlenmiş olur? Ne olur? Sizin de bütçeniz olur. Ama bütçe denetlenecek. Parayı doğru harcayıp harcamadığınız, yerinde harcanıp harcanmadığının denetlenmesi lazım, ama bir bütçenizin olması lazım.
Ben şunu çok iyi biliyorum, bir yerde eğer anne çocuğunu besleyemiyorsa; o mahallenin ya bakkalı, ya muhtarı o akşam eve bir şeyler gönderiyor ben bunu çok iyi biliyorum. Mahallenin muhtarı mahallenin gelirini ölçer, her hanenin gelirini ölçer. Mahallenin bakkalı ve muhtarı bu iki temel kuralı çok iyi bilirler.
O nedenle Sayın Başkan, Emel Başkanım, Eyüpsultanlıların desteğiyle ve Allah’ın izniyle alacaksınız bütün bu söylediklerimizi yapın. Yapın ki, Eyüpsultan da gerçekten bütün sorunlara hakim bir Belediye Başkanı görsün. Ben buna inanıyorum ve bunu yapacaksınız buna inanıyorum.
Bir konu daha, çok önemli bir konu. Gençler ve uyuşturucu ve kötü alışkanlıklar, en çok fakir mahallelerde var. Çünkü en çok oradaki küçük çocuklarımızı tuzağa düşürüyorlar. Bizim belediyelerimizde olabildiğince önlem alıyoruz. Raporlar düzenleniyor, merkezler kuruluyor. Gençleri kültürle, eğitimle, sanatla ve sporla buluşturacağız. Spor yapan çocuk kötü alışkanlıklardan kurtulur. Çünkü zamanını spora ayıracaktır, zamanını eğitime ayıracaktır, zamanını kültüre ayıracaktır, zamanını kütüphaneye ayıracaktır, zamanını diğer arkadaşlarla beraber en azından ortak çalışmaya ayıracaktır, sinemaya ayıracaktır, güzel şeylere ayıracaktır ve kötü alışkanlıklardan kurtulacaktır. Kültür merkezlerinin bu açıdan büyük yararı var. Yapacaksınız.
İlkokul yeterliliği. Okul yapmak kimin görevi? Milli Eğitim Bakanlığının. Bizim Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanımız, baktı ki bütün ilçelerde çocuklar iyi okula gidemiyorlar, okullar yetersiz, Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanımız bütün ilçelere gayet güzel okullar yaptı, götürdü Milli Eğitim Bakanlığına teslim etti. Niçin? O beldede yaşayanlar onların çocukları güzel okula gitsin, iyi bir okula gitsinler. Aynı şekilde Sayın Ekrem İmamoğlu… O da Allah’ın izni ve İstanbulluların desteğiyle alacak. Yeni bir çehre, yeni bir kimlik kazandıracağız İstanbul’a. Bütün sorunları böyle hemen çözeceğiz desek doğru değil. Ama her sorunu gayet iyi biliyoruz ve her sorun çözülecektir. Çözülmeyecek hiçbir sorun yoktur. Karamsarlığa da yer yoktur. Her sorun çözülür. Nasıl çözülür? Akılla ve mantıkla çözülür, kavgayla çözülmez. Bir kavga sürecinden geçtiğimizi ben gayet iyi biliyorum, bir tahrik sürecinden geçtiğimizi de biliyorum. Bizi tahrik etmek istiyorlar, bizi bir kavga ortamına çekmek istiyorlar, herkesin, özellikle bizim partili arkadaşlarıma söylüyorum herkesin bundan kaçınması lazım. Tahriklere asla kapılmayacağız. Türkiye’nin derdi başkadır.
Şimdi 200 ton patates ithal ediyoruz. Niye patates ithal ediyoruz? Bu memlekette patates ekecek yer mi kalmadı, insan mı yok? Bakın ben size bir rakam vereyim değerli kardeşlerim, acıdır ama bir gerçektir. 2018 yılında Yunanistan’dan ne ithal ettik? 115 milyon dolarlık pamuk ithal ettik. Oysa Türkiye pamuk ihraç ederdi. 28 milyon dolarlık buğday ithal ettik. Daha acı olan, 13 milyon dolarlık tütün ithal ettik. Bir dönem neydi? Türk tütünü bir dünya markasıydı, tütün ithal ettik. Niye oldu bunlar, neden oldu, hangi gerekçeyle oldu? Buraya gelirken “varlık kuyruğu”nun önünden geçtim. Gidin bakın Allah aşkına, düşük gelirli bir sürü gariban vatandaşımız orada kuyrukta daha ucuz bir şey alabilir miyim diye. İnsan aklıyla alay ediyorlar. Biz bütün bunların tamamını değiştireceğiz. İnsanları kuyruğa sokmak, hele hele ucuz mal alıp kimliğini dışa vurdurup ucuz mal satacağız vs. diye… Bu tür kuyrukların önüne geçeceğiz, Türkiye üretecek.
Efendim “beka sorunu” diyorlar onun üzerinde de durayım. Beka sorunu ne zaman çıkar biliyor musunuz? Bir ülke üretimden koparılırsa beka sorunu çıkar. 115 milyon dolarlık pamuk getiriyorlar, pamuk, mercimek. Yozgat’ın kokulu mercimeği dünya çapında bir marka, yok ettik onu. Nohuttan tut samana kadar, canlı hayvandan tut ete kadar her şey ithal. Çiftçi ekemiyor. Niye ekemiyor çiftçi, niye ekmiyor? Ekerse zarar edecek, batmış zaten. Bütün bunları düzeltmek zorundayız. Birlikte düzeltmek zorundayız, birlikte mücadele etmek zorundayız.
Sandığa giden ve AK Partiye oy veren kardeşlerime şunu söylüyorum, niye AK Partiye oy verdiniz diye hayatımda kimseyi hiçbir zaman suçlamadım. Herkesin hakkıdır istediği partiye oy verir. Ama bu kez sandığa giderken elini vicdanına koy, 17 yıldır oy verdin, 17 yıldır baş tacı ettin, 17 yıldır ne dediyse her şeyi yerine getirdin, 17 yılın sonunda getirdi seni soğan kuyruğuna mahkum etti. Elini vicdanına koy ve oyunu öyle kullan. Ben bunu söylemek zorundayım.
Ülkücü kardeşlerime de seslenmek isterim. Bayrak dediniz, bayrak hepimizin bayrağıdır. Vatan hepimizin vatanıdır. Bayrak ve vatan tartışılamaz. 82 milyon vatanseverdir benim gözümde. 82 milyon kendi bayrağının altında huzur içinde yaşamak ister. Biz hiç kimseyi kimliğinden ötürü, inancından ötürü, yaşam tarzından ötürü ötekileştirmeyiz. Hepimiz bu ülkede yaşıyorsak bayrağımız için yaşıyoruz, vatanımız için yaşıyoruz. Şu soruyu ülkücü kardeşlerime soruyorum, dünyanın hangi ülkesi kendi silah fabrikasını yabancı bir orduya satmıştır? Tank Palet Fabrikasının yüzde 49.9’unu Katar ordusuna sattılar. Buna itiraz etmeyen ülkücü olamaz, buna itiraz etmeyen milliyetçi olamaz. Buna itiraz etmeyen vatansever olamaz. Ordu deyince ne diyoruz? Peygamber ocağı diyoruz. Ta Metehan’dan bu yana kuralları vardır, değişmemiştir o kurallar. Hadi Sümerbank’ı sattın anladık, hadi Tekel’i sattın anladık, hadi bilmem neyi sattın anladık. Ordunun kullandığı, o Fırtına obüslerinin yapıldığı bir silah fabrikası satılır mı Allah aşkına yabancı bir orduya satılır mı? Yüzde 49.9’unu satacaksınız. En büyük hissedardır şu anda. Ülkücü kardeşlerim de sandığa giderken ellerini vicdanlarına koyup sandığa gidip oy versinler.
Dolayısıyla bu seçimler hepimizin sandığa giderken elimizi vicdanımıza koyup gidip oy kullanacağımız seçimler olacaktır.
İnşallah İstanbul’da güzel bir başarı elde edeceğiz. Ekrem İmamoğlu çalışkan bir arkadaşımız, yürekli bir arkadaşımız, mütevazı bir arkadaşımız, sorunları bilen bir arkadaşımız, sorunları nasıl çözeceğini bilen bir arkadaşımız. Zaten İstanbul’u çok iyi bilen bir arkadaşımız. Arkasına baktığınız zaman bir bilgi var, bir birikim var, bir deneyim var, bir belediye başkanlığı yaptı. Başarılı bir belediye başkanlığı yaptı. Aynı başarıyı şimdi büyükşehirde yapacak. Zaten büyükşehirlerdeki adaylarımızın büyük bir kısmı bir başarı hikayesi olan arkadaşlarımız. Adana aynı şekilde, Seyhan’da başarılı oldu, Adana Büyükşehir Belediye Başkanımız şu anda. Bursa’da Mustafa Bozbey Nilüfer’de başarılı oldu, şimdi bütün Bursa’yı Nilüfer gibi yapacağım diyor.
Yeşilin olduğu bir kent güzeldir. Çocukların parkta oynadığı, caddede değil parkta oynadığı bir kent güzeldir. Yaşlıların gidip bir ağacın gölgesinde oturup sohbet ettikleri bir ortam güzeldir. İbadet merkezlerinin yeşilliklerin ortasında olduğu zaman güzelliği daha fazla olur. Beton ormanında olmaz. Bir yere cami, bir yere ibadethane yapıyorsanız etrafında ağaç olmalı, yeşillikler olmalı, insanlar gidip oturmalı, ibadetten önce de, ibadetten sonra da. Bütün bunların yapılması lazım. İnsana saygı her şeyden önemlidir. İnsan için varız, insan için çalışıyoruz. Ama bizim dışımızda yaşayan diğer canlılar da var. Biz onlarla beraber yaşıyoruz kurdundan kuşuna kadar, bütün ağaçlar, bütün güzellikler, çiçekler. Fidanı nereden getiriyorlar biliyor musunuz? Yurtdışından. Bu ülkede fidan ekecek adam mı yok? Çiçek nereden geliyor? Yurtdışından. Bu ülkede çiçeği üretecek adam mı yok, çiftçi mi yok, kadın mı yok, erkek mi yok? Hepsini siz biliyorsunuz, kararı siz vereceksiniz.
Mücadeleyse, güzel bir mücadele yapacağız. Mücadele, demokrasi mücadelesi. Sandığa gideceğiz, oyumuzu kullanacağız, Emel Başkanı Eyüpsultan’a Belediye Başkanı yapacağız. Kadın elinin değdiği her yer güzelleşir, her yerde huzur, her yerde bereket olur. O çalışacak. Az önce kısaca eğitiminden de söz etti. Tarihin ne olduğunu, Eyüpsultan’ın ne kadar değerli olduğunu, manevi değerlerin ne kadar önemli olduğunu bir şekliyle konuşmasında da vurguladı.
Ben hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.
23.12.2024
23.12.2024
23.12.2024
23.12.2024