30.09.2019
30.09.2019
CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK'IN BASIN TOPLANTISI (30 EYLÜL 2019)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bugün MYK toplantımızın gündeminde; ekonomi ve siyasetteki son gelişmeler, TBMM’nin yarın başlayacak yeni yasama yılı çalışmaları, son günlerde İstanbul’da art arda yaşanan depremlerle tekrar gündeme gelen Türkiye’nin doğal afetlere hazırlık durumu vardı. Bunlarla ilgili açıklamalara geçmeden önce maalesef Ankara’da bir halk otobüsü kazası var. 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 3 vatandaşımız da yaralanmış. Hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz. Yaralı yurttaşlarımızın da bir an önce sağlıklarına kavuşmasını niyaz ediyoruz.
MİLLETİN İRADESİ MECLİS’TE CİSİMLEŞİR
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yarın yeni yasama yılı çalışmalarına başlıyor. 27. Dönemin 3. Yasama Yılının ulusumuza hayırlı olmasını diliyoruz. Gazi Meclis’in yeri milletimiz için müstesnadır. Bu ülkenin kurucuları, emperyalizme karşı özgürlük ve bağımsızlık mücadelelerinin her adımında meşruiyeti millet iradesinde ve bu iradenin cisimleştiği Gazi Meclis’te aramışlardır. Ancak, 2014’te başlatılan “ucube tek adam parti devleti rejimi” inşa sürecinde, Gazi Meclisimizin yetkileri zayıflatılmış, egemenlik büyük ölçüde milletten alınıp, Saraya taşınmıştır.
UCUBE REJİM İLE BU TOPRAKLAR ARASINDA DOKU UYUŞMAZLIĞI VAR
Cumhuriyetin kurucuları; “Meclis ve o Meclis’te beliren milletin kesin iradesi, hareket şeklimizin odağıdır” diyerek hareket etmişlerdir. Bu ucube rejimi millete dayatan tek adam sevicisi gafiller, “Erdoğan olmadan biz bir hiçiz” deme zafiyetini göstermekte ve milli iradeyi hiçe sayma cüretini kendilerinde görmektedirler. Sarayın bekçiliğine soyunanların gözleri ise “Erdoğan düşerse, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de çöker” diyecek kadar dönmüş vaziyettedir. Ama Saray iradesinin esas olduğu “ucube tek adam rejimi” ile millet iradesinin esas olduğu “ülkemizin kuruluş harcı” arasında çok açık bir “doku uyuşmazlığı” vardır. Tarihin akışının değişmesi mümkün değildir. Bu nedenle, ucube tek adam rejiminin, atalarımızın kanlarıyla bize vatan olan bu topraklarda yaşaması mümkün değildir. Biz; kuvvetler ayrılığına dayanan, güçlü denge ve fren mekanizmalarına sahip ileri, çağdaş, yepyeni bir demokratik parlamenter rejimle Cumhuriyetimizi taçlandırmak için azimle çalışmaya devam edeceğiz.
MİLLETİN MECLİSİNDE DEĞİL SARAYIN KORİDORLARINDA HAZIRLANAN BÜTÇE
Yeni yasama yılıyla beraber yoğun bir bütçe maratonu da başlayacak. Bir parlamentoyu, parlamento yapan en önemli yetkilerden biri de “bütçe hakkıdır.” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin pek çok hakkı gibi bütçe yapma hakkı da bu ucube rejimle törpülenmiştir. Bütçe artık Meclis’te değil, Saray koridorlarında hazırlanmaktadır. Olur ya bütçe parlamentoda onaylanmazsa, “Önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranıyla yani enflasyona göre artırılarak” yola devam edilmektedir. Bunlar yetmezmiş gibi bütçe süreci kanunun emrettiği sürelerde başlatılmayarak, yasalara karşı açık bir saygısızlıkta yapılmaktadır. Sıkıştırılmış takvimlerle, bütçe ve bütçeye dayanak teşkil eden programların kamuoyunda ve Meclis’te yeterince tartışılması engellenmektedir.
OVP BU SEFER NEDEN GECİKTİ
5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanuna göre bütçe hazırlama süreci, Orta Vadeli Program’ın her yıl en geç Eylül ayının ilk haftasının sonuna kadar Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla başlar. Bu daha önceki aylardaydı, yetişmiyor diye Eylül ayına çektiler. Orta Vadeli Mali Planın ise Eylül ortasına kadar yayımlanması gerekir. Bütçe kanunu da “Orta Vadeli Program ve Mali Planda belirlenen temel büyüklükler ile ilke ve esaslar” dikkate alınarak hazırlanır. Saray iktidarı, Orta Vadeli Programın adını, gizli saklı işler yaptığı McKinsey’den aldığı tavsiyelerle değiştirip “Yeni Ekonomi Programı” yaptı. 5018 sayılı Kanuna rağmen Orta Vadeli Programın adını yeterince havalı bulmayan Damat da bu ismin üstüne atlayıverdi.
“DENGELENMEYİ” GÖRDÜK
Bugün “Yeni” dedikleri Ekonomi Programının ikincisini açıkladılar. Geçen yıl programın adına “dengelenme” demişlerdi. Ekonominin nasıl dengelendiğini gördük. Önceki OVP’de yüzde 2,3 dedikleri bu yılın büyümesini, şimdi yüzde 0,5’e indirmişler. Geçen OVP’de 795 milyar dolar olacak dedikleri 2019 milli gelirini, bu OVP’de 46 milyar dolar daha aşağı çekmişler ve 749 milyar dolara indirmişler. 2010’da aynı milli gelir 772 milyar dolardı. Yani milli gelir, 9 yıl önceki milli gelirin bile altına inmiş. 2019’da yüzde 12,1 olacak dedikleri işsizliği, şimdi yüzde 12,9 yükseltmişler. Millet aşından işinden olmuş. Yılın ilk yarısında milli gelir yüzde 1,9 daralmış. İşsizlik yıl içinde yüzde 15’lere dayanmış. Ülkenin kefen parası bile seçimler için harcanmış. Ve damat çıkmış “dengelenme başarılı oldu” diyor. Siz bir de bize sorun. Vatandaşta, çiftçide, memurda, emeklide, işçide denge bırakmadınız. Milletin dengesini alt üst ettiniz.
EKONOMİDE DEĞİŞİM İÇİN ÖNCE DAMADIN DEĞİŞMESİ LAZIM
Bu yıl da programın damat bakanın tabiriyle “mottosuna (!)” sıkılmadan “Değişim” demişler. Geçen defa denge, şimdi değişim. Çok açık söyleyeyim. Ekonomide değişimin başlaması için ilk değiştirilmesi gereken Damadın kendisidir. Bizim kişilerle, şahıslarla bir sorunumuz yoktur. Ama Türkiye ekonomisinin bir aile şirketi gibi yönetilemeyeceği, tek adam rejimiyle yönetilemeyeceği her gün biraz daha açık, seçik görülmektedir. Yönetimde bu görüntü; güven ve kredibiliteye büyük zarar veriyor. Oysa bir ekonomik programda başarının ilk koşulu tüm aktörlere güven verebilmektir. Bakın daha programın rakamları açıklanır açıklanmaz bu rakamların Sarayı memnun etmek için kaleme alındığı her yerde konuşulmaya başlandı.
KOLOMB’UN YUMURTASI, KIRILMADAN DENGEDE DURMAZ
(OVP’ye göre) 2019’da yüzde 0,5 büyüyeceğiz. Ama 2020’de hemen yüzde 5’lik bir büyüme rakamına ulaşacağız. 2022’ye kadar da ekonomi otomatik pilota bağlanmış her yıl yüzde 5 büyümeye devam edecek. Büyüme gelecek yıl birden yüzde 5’e nasıl sıçrayacak? Diyorlar ki, iç talep öncülüğünde sıçrayacak. Ama iç talep artarken enflasyonda kademeli olarak 2022’de yüzde 5’in altına inecekmiş. Ve yine dönem sonunda da cari açık sıfırlanacakmış. Hem enflasyon tek haneye inecek, hem cari açık sıfırlanacak, hem büyüme yüzde 5’e çıkacak. Büyüme yüzde 5 olurken de, kamuda Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranla yani milli gelire oranla yüzde 1,7 büyüklüğünde bir tasarruf yapılacak. Yani harcamalar azalacak. Şimdi arkadaşlar, bu durum, Kristof Kolomb’un yumurtasına benziyor. Kolomb’un yumurtasının dengede durmasının bir tek koşulu vardı o da yumurtanın kırılmasıydı. Ama koskoca bir ülkenin ekonomisindeki fay hatları daha fazla kırılırsa, yaşanacak yıkıcı depremin acısı herkes için çok büyük olur.
OVP, IMF ZİYARETİ BEKLENDİĞİ İÇİN Mİ GEÇ AÇIKLANDI
Diğer taraftan OVP’nin zamanlaması da dikkat çekici. Eylül başında açıklanması gereken program neden yasanın emrettiği gibi Eylül ayının ilk haftasında değil de ayın son iş gününde açıklandı? Bunun cevabı belli. Biliyorsunuz, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, IMF heyetini 4. Madde incelemeleri kapsamında Türkiye’ye davet ettiğini, önceki hafta sonu bizimle yaptığı görüşmelerin ardından kamuoyu, biraz da bizim sayemizde duydu. Kendileri saklıyorlardı. IMF 11 gün boyunca Türkiye’de hükümetle, bürokrasiyle, görüşmüş ama saray bunu kamuoyundan gizlemeyi becermiş. IMF giderken bir basın açıklaması yaptı. Bu açıklamayla birlikte ekonomide yapılması gerekenler listesini de duyurdu. Anlaşılan OVP, IMF ziyareti beklendiği için üç hafta geciktirildi. Nitekim IMF heyeti görüşmelerini 23 Eylül’de tamamladı. Bir hafta sonra da OVP yayımlandı.
IMF İLE EVLENELİM DEMİŞLER, ÇEYİZİ DÜZMÜŞLER
Bunlar gizli saklı IMF’yle 11 gün flört etmiş. “Evlenelim” demişler. Çeyizi düzmüşler, başlık parasında anlaşmışlar. IMF, “Birde bunları almadan önce mahallelerindeki insanlara soralım” demiş her şey bir anda ortaya çıkmış. Suçüstü yakalanınca da “IMF benim haberim olmadan mahalleliyle görüştü” diye şimdi yaygara koparıyorlar. IMF’yi de mahalleliyi de suçlayıp işin üstünü örtmeye çalışıyorlar. IMF giderken Saraya 5 maddelik bir tedbir paketi bıraktığını açıkladı. Bir diğer ifadeyle, “evlilik sözleşmesi”ni açıkladı. Peki bunda neler vardı bu pakette? İşgücü piyasasını esnekleştirme vardı. Aynı madde damadın programında da var. Tabi bunun altında ne olduğunu hep beraber biliyoruz kıdem tazminatlarının yeniden düzenlenmesi. IMF, bankaların aktif kalitesini artırmak için bir takım önlemleri alın diyordu bıraktığı notta. Buna yönelik adımların atılacağına dair taahhüt Damadın ev ödevi listesinde var. Ama IMF bu başlık altında bir şey daha söylüyordu. Diyordu ki, BDDK’nın bankaları denetlemesi yetmez bankalarla ilgili olarak bir üçüncü göz, üçüncü şirket bu bankaları özellikle de yurtdışı şirket bu bankaları denetlesin diyordu. Bu ne oldu? Bu konuda Orta Vadeli Program’da bir açıklık yok. Bunu kabul edecekler mi bilmiyoruz. Yine Uluslararası Para Fonu diyordu ki, enflasyonda geçmişe yönelik endekslemeyi bırak. Damadın listesinde de kamunun yönlendirdiği fiyat ve ücretlerde geçmiş enflasyon yerine beklenen enflasyon hedeflerine göre fiyat ayarlayacağız deniyor. IMF’de Kamu-Özel İşbirliği Projeleri için yeni bir mevzuat çerçevesinden bahsediliyordu. Aynı çerçeve düzenlemeden Damadın programında da bahsediliyor. IMF yapılacaklar listesinde kamu maliyesinde milli gelire oran olarak yüzde 1,5’luk tasarruf istemişti, damadın programında bu talep fazlasıyla yerine getiriliyor.
PROGRAMIN MİLLETE MALİYETİ, %5’LİK BÜYÜME HAYALİNİN ALTINA GİZLENMİŞ
Bu çerçevede bütçede cari harcamaları kısıyorlar, yatırımları kesiyorlar, transfer harcamalarını da düşüyorlar. Peki bunun milletimize maliyeti ne? Yani Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oran olarak bakarsanız bu üç kalemde çok ciddi kesintiler var. Yatırım harcamalarının özellikle kesilmesi. Kaç kişi işinden olacak, memleketin çeşitli yerlerindeki kaç proje duracak, sosyal yardımlara ne olacak? Damat diyor ki, Sosyal Güvenlikte aktüeryal dengeleri düzeltecek adımlar atacağız. Hangi adımları atacaksınız? Emeklilik yaşını mı uzatacaksınız? Çalışanların ödediği primleri mi artıracaksınız? Yoksa prim ödeme gün sayısını mı uzatacaksınız? Bugün açıklanan bu programın millete maliyeti ortada yoktur. Bu programın millete maliyeti, yüzde 5’lik büyüme hayali altına gizlenmeye çalışılmaktadır.
LİYAKAT VE HUKUK OLMADAN GÜVEN OLMAZ
Bunlar bizim ilk anda dikkatimizi çekenler. Anlaşılan McKinsey işinde olduğu gibi IMF’yle de gizli saklı işler çevirmişler. Şimdi bu işlerle yabancı yatırımcıları ülkeye para getirmeye ikna etmeye çalışıyorlar. Boşuna uğraşmasınlar. Liyakatin, hukukun olmadığı bir yönetim anlayışıyla ne yatırımcıları, ne de milletimizi ikna edemezler, güven vermezler, millete iş sağlayamazlar, aş sağlayamazlar, mutfakta boşalan tencereyi doldurmayı başaramazlar.
CUMHURİYET TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞ KÖTÜ BİR REKOR
Türkiye ekonomisindeki kırılganlıklar artık çuvala sığmıyor. Bugün dış borç rakamları açıklandı. Brüt dış borç 2018 sonuna göre 2,3 milyar dolar artmış, 447 milyar dolar olmuş. Aynı borcun ülkemiz gelirine oranı ise -hani hep diyordu ya Sayın Erdoğan borca öyle bakmayın milli gelire oranına bakın diye- işte bu borcun milli gelire oranı ise yüzde 56,3’ten yüzde 62’ye çıkmış. Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihinde daha önce hiç yaşanmadığımız bir rekor. Ama kötü bir rekor. Bunu 2001 veya 2009 krizlerinde bile bu seviyede bir dış borç Gayri Safi Yurtiçi Hasıla oranını görmemiştik. Tabi bu rakamlar sadece dış borcu gösteriyor.
MEMLEKETİ YÖNETEMİYORLAR, BORCU YÖNETMEK İÇİN GENEL MÜDÜRLÜK KURUYORLAR
Buna bir de kamunun iç borcunu, reel sektörün ve vatandaşların bankalara borçlarını eklersek, yani finansal olmayan ekonominin tüm borçlarını hesaplarsak durumun vahameti daha da göze çarpıyor. Türkiye’nin toplam borcunun gelirine oranı, 2018 sonuna göre 2,1 puan artarak yüzde 107,1’e çıkmış. Bu kadar yani Gayri Safi Yurtiçi hasılamızdan bir yılda elde ettiğimiz gelirden daha fazla borcumuz var. Bu kadar borcu yönetmek için Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde “Borçlanma Genel Müdürlüğü” kuruluyor. Memleketi yönetemiyorlar, borca batırıyorlar, sonra çıkıp borçları yönetmek için Genel Müdürlük kuruyorlar. İnşallah, bu Genel Müdürlük üzerinden 140 yıl sonra bu topraklar üzerinde yeniden Düyun-u Umumiye kurmaya kalkmazlar.
BORÇ ALAN EMİR ALIYOR
Neresinden bakarsanız bakın borçlar almış başını gidiyor, ama sonunda ne oluyor? Borç alan emir alıyor. İşte daha geçen hafta ABD Başkanı BM’deki bir toplantıda yine böbürleniyordu. Erdoğan'ı aramış, “Rahip Brunson masum bir adam, onu bırak” demiş. Erdoğan da daha önce, “Bu can bu tende olduğu sürece alamazsınız” dediği Rahibi, Trump’ın Oval Ofisi’ne apar topar bir gecede göndermiş. Bunlar el atına bindi, faiz lobileriyle küresel piyasalarda yağan döviz yağmurları altında, “beraber ıslandık” şarkılarını da söylediler. Biz, “Ekonominin döviz gelirleri giderlerini karşılamıyor aman tedbir alın” dedik. Bunlar “cari açık finanse edildiği sürece sorun değildir” dediler. Biz 2009’da döviz geliri olmayan şirketlere dövizle borçlanma imkânı getirmeyin, özel sektörün döviz borcu kriz anında bir gecede milletin sırtına kalır dedik. Bunlar, “borç özel sektörün borcu, hiçbir şey olmaz” dediler. Yetmedi, “artık paradigmalar değişti” diyerek bilgiçlik tasladılar. Uyarılarımızın ne kadar haklı olduğu şimdi ortaya çıktı.
VARLIK FONU’NU YANDAŞ KURTARMA FONU’NA ÇEVİRDİLER
Bugün batan yandaşlarını kurtarmak için Saray kıvranıyor. Çareyi, atadan deden kalan son gümüşleri rehin olarak koydukları Türkiye Varlık Fonu’nu “Yandaş Kurtarma Fonu’na” dönüştürmekte buldular. Varlık Fonu, 11 Mart 2019 tarihinde Amerika ve İngiltere’deki bankalardan, 1 milyar Avro borç almış. Bu borca Hazine yani millet de garantör olmuş. Şimdi bu alınan dış borçla, İstanbul’da yandaş müteahhitlerin İstanbul’un Finans Merkezi’ni inşa etmek için kullandığı ve batırdığı kredilerin ödeneceği anlaşılıyor. Bunun karşılığında da Türkiye Varlık Fonu, İstanbul Finans Merkezi’nin üçte birini yaklaşık 2 milyar TL karşılığında devralacakmış. Kimden devralacak? Üç tane yandaş müteahhitten. Hani bu fon stratejik yatırımlar yapacaktı. Yandaş kurtarmanın adı ne zamandan beri stratejik yatırım oldu. Damat programına, “Tamamlanmaya yakın inşaat projelerine finansman desteği sağlanacak” diye yazmış. Yandaş müteahhitlere en son desteği Varlık Fonu’ndan sağlamışlardı. Ama bugün açıkladıkları programda diyorlar ki, Varlık Fonu stratejik sektörlere yatırım yapacak diyorlar. Yani petrokimya gibi, ihracata dönük yatırımlar gibi doğrudan yatırım yapacaklarmış.
SARAYA, LÜKS ARABAYA, YANDAŞA PARA VAR; TANK PALETE YOK
Bunların yaptıklarıyla söyledikleri birbirini tutmuyor. Yandaşlarına para bulmak için her türlü numarayı yaparlar. Ancak Tank Palet için 50 milyon doları, İstanbul depreminden sonra acil ihtiyaç olduğu söylenen deprem sensörü için 1,5 milyar avroyu bulamazlar. Altlarında 400 milyon dolarlık uçaklar, 80 milyon liraya yenilenen lüks araç filoları. Her şeyden tasarruf ederler ama iki şeyden tasarruf etmezler. Biri Sarayın itibarı, debdebesi, diğeri de yandaşların ikbali, serveti.
BÜTÜN YUMURTALARI AYNI SEPETE KOYUYORLAR
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da uyarı niteliğinde art arda depremler yaşadık. İstanbullulara bir defa daha geçmiş olsun diyoruz. Uyarı niteliğindeki bu depremlerin ardından bir şeyden eminiz. İstanbul’da son yaşadıklarımızdan daha kuvvetli bir deprem olacak. Bilmediğimiz şey, bu depremin ne zaman olacağı. Sarayın damadı kamu bankalarını, BDDK’yı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın belirli bölümlerini İstanbul’a taşımaya çalışıyor. Neden? Neden açık. Birkaç yandaş müteahhide iş çıksın. Bu paraları yandaşlarınıza dağıtacağınıza İstanbul’u depreme karşı tahkim etme projelerini hızlandırmak için kullansanıza. Tasarruf edecekseniz buradan tasarruf edin. Diğer taraftan tüm yumurtaları aynı sepete koymanın mantıklı açıklaması nedir bunu da anlayabilmek mümkün değil. Sanayi alt yapımızın büyük bir kısmı bu bölgede. Şimdi buraya birde finans altyapısını getiriyorsunuz. İstanbul’un nüfus yoğunluğu zaten belli. Kuvvetli bir depremde Türkiye’nin tüm finansal alt yapısı ve finans sistemi, sanayisi büyük bir risk altında olacak. 5,7 büyüklüğündeki bir sarsıntıyla İstanbul’da tüm mobil iletişim alt yapısı çöktü. Daha ciddi bir depremde neler olabileceğini insan düşünmek dahi istemiyor.
ÖİV’DEN TOPLANAN 36 MİLYAR DOLARA NE OLDU
1999’da yaşanan depremlerin ardından deprem yaralarının sarılması için olağanüstü bir takım tedbirler alınmıştı. Bunlardan birisi de geçici bir süre için getirilen Özel İletişim Vergisi idi. Bu vergi daha sonra bu iktidar döneminde, 2004’te kalıcı hale getirildi. 2000 yılından günümüze, sadece Özel İletişim Vergisi kapsamında, tüketicilerden tahsil edilen vergi miktarı 66 milyar Türk Lirası. Bunun 3 milyarı bu verginin geçici olduğu 2000-2003 arasında tahsil edilmiş. Geriye kalan 63 milyar lira ise verginin kalıcı hale getirildiği 2004 ile 2019’un ilk sekiz ayı arasında tahsil edilmiş. Bunu dolarla ifade edersek, verginin geçici olduğu 2000-2003 arasında tahsil edilen vergi yaklaşık 2,5 milyar dolar. Bu iktidar tarafından 2004 ile bugün arasında tahsil edilen de vergide yaklaşık 34 milyar dolar.
YİMPAŞ’TAN, TELEKOM’DAN CUMHURBAŞKANI YARDIMCILIĞINA
Önce, mütedeyyin vatandaşlarımızın paralarını batıran YİMPAŞ’ta görev yapan, sonra da TELEKOM’un kârları Lübnan’a kaçırılırken, borçlar Türk bankalarının sırtına bırakılırken TELEKOM’un üst düzey yönetiminde bulunmuş ve en son Cumhurbaşkanı tarafından Yardımcılığına atanmış bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı var. Kendisi geçen gün Genel Başkanımız hakkında ileri geri konuşmuş. Özel İletişim Vergileriyle ilgili de yalan yanlış birtakım bilgiler vermiş. Rakamların aslı burada söylediğim gibidir. Beyefendi sen memursun, atanmışsın, siyaset yapmayacaksın. Seçilmişlerin sordukları sorulara doğru düzgün cevap vereceksin. Tekrar soruyoruz. 36 milyar dolarlık iletişim vergisi ne oldu, nereye gitti bu paralar? Neden son depremde İstanbul’un iletişim alt yapısı çöktü? Atanmışların seçilmişler üzerinde vesayet kurma teşebbüslerini, seçilmişlerin sırtından siyaset yapmalarını kabul etmeyiz. Kendinize gelin.
BALIK BAŞTAN KOKAR
Ne diyelim, başımızda; elbise torbalarında rüşvet aldıkları iddiasıyla yargılanıp henüz daha aklanmayanları Büyükelçi, özel kesimde çalışırken kendilerine emanet edilen milletin paralarını batıran, tüyü bitmedik yetimin hakkını korumak için görevlendirildikleri yönetim kurullarında buna sahip çıkmayanları Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atayarak ülkeyi yönetmeye çalışan ve “her şeyi ben bilirim” diyen, kibir abidesi bir tek adam var. Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor diye biz boşuna demiyoruz. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim. İsimleriniz ve kurum kimliklerinizle birlikte ve tek tek sorularla lütfen.
Soru- Malum yeni yasama yılı yarın başlıyor. Geçtiğimiz hafta AK Parti’den CHP’ye sunulmuştu yeni yargı paketi. MYK’da da gündeme geldi muhtemelen. Biraz önce Mehmet Muş’un açıklamaları vardı. Toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak bir paket hazırladık dedi. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- 2014’ten bu yana Türkiye’de yargının ne hale geldiği açık seçik ortadadır. Dolayısıyla bu iktidarın herkesi tatmin edecek bir yargı reformu paketini getirmesinin ne kadar samimi olduğu herkesin aklında soru işaretidir. O nedenle biz hem görüşme süreçlerini bekliyoruz, hem de uygulama süreçlerine bakacağız. Ama bir kere daha tekrarlayım, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun üyelerinin Cumhurbaşkanı tarafından atandığı, icranın vesayeti altında olduğu bir yargıdan ve bu yargıyla ilgili olarak o icranın yapacağı reformdan açıkçası bugün çok fazla bir şey beklemek mümkün değildir.
Soru- Efendim İstanbul’da yaşanan depremin ardından bir toplantı gerçekleştirildi. Ekrem İmamoğlu o toplantıya davet edildi mi, edilmedi mi tartışması hala devam ediyor. Dün Fuat Oktay bir açıklama yapmıştı, kimse özel davet beklemesin biz Cumhurbaşkanımızın talimatıyla buradayız. Çevre Bakanına, İçişleri Bakanına davet gönderdiğimi hatırlamıyorum dedi. Bugün yine Mehmet Muş konuştu, biz davet gönderdik kendisi katılmadı, şov yapıyor dedi. Bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Açıkçası gerçekten bugün tartışılması gereken meseleleri tartışmıyoruz başka başka şeylerle uğraşıyoruz. Yani 25 yıldır İstanbul’u yönetenler depremle ilgili olarak İstanbul’da ne yapmışlar? Bunun konuşulmasını istemiyorlar, bunun tartışılmasını istemiyorlar. Biz de devletten geliyoruz. Hangi kurul üyesi olursa olsun en azından toplantı tarihi bildirilir. Bu bile yapılmamış. Niye yapılmamış? Ya İstanbul’da yaşanan seçim mağlubiyetinin vermiş olduğu sıkıntıya karşı, yukarılara yaranabilmek için bir şeyler yapılıyor ya da İstanbul’da depreme karşı eksik kalanları ve deprem paralarının nereye kullanıldığını da saklamayı içeren bir süreci yaşıyoruz. Şuna cevap versinler ne oldu? 36 milyar dolar soruyoruz. İletişim altyapısı niye çöktü? 25 yıldır İstanbul’u yönetiyorsunuz, bu kadar okul neden 5,7’lik bir depremden sonra kullanılamaz hale geldi? Bu okulların 10, 11’den fazlası da sizin döneminizde, depremden sonra yeni yapılmış. Bunların hesabını verin. Yani açık söyleyeyim, hem İstanbul valisinin, hem Cumhurbaşkanı Yardımcısının yine seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyla uğraşan, onun üzerinden başka kusurları örtmeye çalışan bu çabalarını anlamakta zorluk çekiyoruz. Seçim bitti, zaman iş yapma zamanı. Bakın depremle ilgili ilk uyarıyı aldık. Bırakalım her şeyi de neler yapacağız, neleri yapmadık, neleri yapmamız gerekiyor bunlara odaklanalım. Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
21.12.2024
21.12.2024
20.12.2024
20.12.2024