19.09.2019

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI (19 EYLÜL 2019)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN TOPLANTISI
(19 EYLÜL 2019)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu: Değerli basın mensupları, bugün Gaziler Günü. Anadolu ve Rumeli toprakları, şehitlerimizin ve gazilerimizin fedakarlıkları sayesinde bugün bizlere vatan olmuştur. Yine bugün de bu güzel ülkede bizlerin huzur içinde yaşayabilmesi için canını siper eden gazilerimiz, milletimizin sinesinde her zaman en kıymetli yerde bulunacaklardır. 


Bu vesileyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm gazilerimize bir kere daha şükranlarımızı sunuyor, ebediyete intikal edenlere yüce Allah’tan rahmet diliyoruz.
Bugün Bilecik’te bir tren kazası daha yaşandı, iki makinistimiz hayatını kaybetti. Onlara da Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyorum. Son yıllarda can kayıplı tren kazaları giderek sıklaşıyor. Bu konuda yönetimin azami dikkati göstermesi gerekiyor. Sonuç itibariyle bu bir devlet kuruluşudur ve bu canlar devlete emanettir.
Değerli basın mensupları, kötü yönetimin ekonomide yol açtığı tahribat her geçen gün artıyor. Millet feryat ediyor, saray sosyetesinin kulakları duymuyor. Ama yapılan tüm cambazlıklara, tüm makyaja rağmen artık mızrak da çuvala sığmıyor.
İki gün önce BDDK, inşaat ve enerji sektörlerinde 46 milyar liralık kredinin battığını açıkladı. Bankalara bunun yıl sonuna kadar bilançolarına zarar olarak yazılması talimatını da verdi.
Ben, 1999’da BDDK’nın Kurucu Başkan Yardımcısıydım.
Biz BDDK’yı;
- Bankacılık sisteminin günlük işleyişine siyaset müdahale etmesin,
- Bankaları etkin bir şekilde gözetleyip, denetlesin,
- Sistem risklerini engellesin,
- Mevduat sahiplerinin mevduatlarını korusun, diye kurmuştuk.
BDDK kurulduğundan bugüne ilk defa böyle bir açıklama yapıyor. Mevzuat belli. Buna göre geri dönmeyen kredilerin tanımı da belli. Bankalar başka bir talimata gerek duymadan mevzuatı uygulamak zorunda. BDDK da bu uygulamaları denetleyecek. Mevzuata uymayan bankalarla ilgili gerekli işlemleri yapacak. Bunun için BDDK’nın herhangi bir açıklama yapmasına gerek yoktu. “46 Milyar liralık batık tespit ettim. Yıl sonuna kadar gereğini yapın dedim.” Bu ne demektir?
Değerli basın mensupları, ya bankalar inşaat ve enerji sektörlerine verdikleri geri dönmeyen kredilerle ilgili olarak gereğini yapmamışlardır. Ya da BDDK bankalara aman seçimler öncesinde “Şimdi durun sorun çıkartmayın batan kredileri şimdilik batmamış gibi gösterin” demiştir. Siyasi baskılara boyun eğerek bankaların tabi olduğu düzenleyici çerçeveyi eğip bükmüş. Seçim bitince de enerji ve inşaat sektörlerinde batan 46 milyar Türk Lirası tutarındaki krediyi zarar yazın demiştir. Altını çizerek söylüyorum, bu yapılan son derece tehlikeli bir iştir. Son bir yıldır BDDK’nın izniyle Bankacılık sisteminin bilançolarının makyajlandığını göstermektedir.
Mevcut iktidardan önce bin bir emekle sağlanan bankacılık sistemine güveni işte bu yapılanlar bitirir. Ve bunun maliyeti de ülkemize son derece ağır olur.
Değerli basın mensupları, uzunca bir süredir iktidarın kendi çıkardığı ekonomik krizin sorumluluğunu dış güçlere, olmazsa içerideki muhaliflerinin üzerine yıkmaya çalışmaktadır.
O da yetmeyince bağımsız kurullara müdahale etmektedir. Bu da yetmeyince damadın arkadaşı devreye girmektedir. TÜİK eliyle ekonomik verileri makyajlamaktadır. O da olmayınca kamu bankaları aracılığıyla piyasalara müdahale etmektedir. Artık kimse ne piyasalarda oluşan fiyatlara, ne de TÜİK verilerine güvenmemektedir.
46 milyarlık batık kredinin, buz dağının sadece görünen kısmı olduğu, gerçek batığın çok daha yüksek olduğu söylenmektedir. Hatırlatalım batık kredilerin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili İstanbul Yaklaşımı yasası Meclis’ten geçerken, yetkililer 400 milyar lirayı aşan bir sorunlu kredi tutarından söz etmişti. Önümüzdeki günlerde turbun büyüğünün heybede olup olmadığını göreceğiz.
Ana muhalefet partisi olarak milletimiz adına soruyoruz. Bu batan kredileri hangi bankalar, kimlere verdi? BDDK’nın söylediği 49 milyar liralık sermaye artışını yapan bankalarla, 46 milyar liralık krediyi batıran bankalar örtüşüyor mu? Yani bunlar farklı farklı bankalarsa o zaman açıkta kalan banka sorunu yaşarız.
Bu batık krediler içinde devletin sahibi olduğu bankaların açtığı kredilerin payı ne kadardır? Tabi en önemlisi, bu batan 46 milyar lira kimin cebinden çıkacaktır? Zarar Bankaların üstünde mi kalacaktır yoksa bu zararı Hazine mi üstlenecektir?
Ve son bir soru daha: Yoksa bir uluslararası kuruluş bu rezaleti yakaladı da kamuoyuna açıklayıp, gereğini yapın diye BDDK’ya baskı mı yapmıştır?
Bu sorulara cevap bekliyoruz.
Değerli basın mensupları, Kimya’da çok bilinen bir kanun vardır Lavoisier Yasası. “Hiçbir şey yoktan var olmaz; varken de yok olmaz”. Bu, 46 milyarlık zarar artık vardır ve bunu yok etmek de mümkün değildir. Bu zararın bankalar tarafından sineye çekileceğini varsayarsak, bu durumda; ya zaten kredi verme iştahını yitirmiş bankalar kredi vermekte daha da nazlanacaktır. Ya da, bankalar azalan sermayeleriyle verecekleri krediler için daha fazla getiri isteyecek yani faizleri artacaklardır. Zaten daralan bir ekonomide bu durum, yatırımların gerilemesi ve işsizliğin daha da artması demektir.
Bir diğer olasılık da bu maliyetin hazineye, yani vergi mükelleflerinin sırtına taşınmasıdır.
Yükün vergi mükelleflerinin sırtına taşınmasıysa kamunun borç yükünün artması, memura, işçiye, emekliye, çiftçiye kredisini batırmayan müdebbir esnafa, iş adamına alt yapıya sağlanacak imkanların düşmesi demektir.
Her hal ve karda fatura toplumun en yoksul kesimlerine çıkacaktır. Tüyü bitmedik yetimin üç beş kuruşunun, üç beş yandaşa verilen kredileri kurtarmak için kullanılmasının yaratacağı “ahlaki çöküntü” ise cabasıdır.
Biz bu iktidarı bugünlere gelinmesin diye çok uyardık. 2009 Haziran ayında çıkarttıkları döviz geliri olmayan şirketlere içeriden dövizle borçlanma imkanı veren karardan vazgeçin dedik. Dinletemedik. Bari bu paraları betona, AVM’ye değil, Sanayiye, Fabrikaya yatırın dedik yine dinletemedik.
Şimdi TBB Başkanı çıkmış 46 milyar TL'lik kredinin ağırlıklı olarak döviz cinsinden olduğunu belirtiyor. Sonra da “O zaman öyle yapmıştık. Bundan sonra farklı davranacağız” diyor.
Peki bu işler bu kadar kolay mı? Batan 46 milyarın hesabını kim verecek?
İşi batırdılar, geçtiğimiz yılın Ağustos ayında çözüm önerdik yine dinlemediler. Kaç yıldır söylüyoruz, hak hukuk adalet diyoruz. Küresel piyasalarda yarışma gücümüzü artıracak yapısal adımlar diyoruz. Herkesi kucaklayan büyüme diyoruz. Mali, parasal, çevresel sürdürebilirlik diyoruz. Şimdi yandaşlar CHP’nin çözüm önerisi yok diyorlar.
Hiç merak etmesinler. Derdin dermanı CHP’de. Ama bu metal yorgunlarında önlem alacak takat artık yok.
Bunlar hesapsız, kitapsız dışarıdan dolarla aldıkları borçları betona gömdüler. Şimdi borcu geri ödeyecek dövizi bulamıyorlar.
Şehirlerimiz, dağlarımız, ormanlarımız, derelerimizi rant hırsıyla talan ettiler. “El atına binen tez iner” dedik. Onlar “El atına binip çalım sattılar”. Sonunda “Borçlanma Genel Müdürlüğü” kurdular. Bu gidişle onu da alacaklılara devredip Duyun-u Umumiye yaparlar.
17 yılda ülkemizin geçmişini yediler, geleceğine de ipotek koydular. Sakarya’daki tank palet fabrikasının özelleştirilmesine karşı çıktık. Biz bunu aslında ülkenin bir beka meselesi olarak da gördük. Milli savunma sanayimizin en kritik fabrikandan birini Katar Ordusuna peşkeş çekmeyin dedik. Özelleştirilmeyin dedik.
İktidar ne yaptı? Eveledi geveledi “Özelleştirmiyoruz, satmıyoruz ama kiralıyoruz”, “ 50 milyon dolar da yatırım yapacaklar” gibi bir sürü boş laflar söyledi. Biz o kiralamaların ne olduğunu gayet iyi biliriz. Önümüzde kapı gibi bir Telekom örneği var. Bu iktidar, milletimizin tarlasının taşıyla milletin tarlasının kuşunu vurdurmak konusunda gayet mahirdir. Kârı elin oğluna verip, zararı ise Türk bankalarının sırtına nasıl yıktığını aslında Telekom sürecinde gördük.
Özelleştirme değil dediler, aldık Özelleştirme Kararını önlerine koyduk. 50 milyon dolar yatırım yapacaklar dediler. Genel Başkanımız çıktı “Bir haftada bulurum, yeter ki fabrikayı Katarlılara vermeyin” dedi. Yetmedi, “Tamam, mesele 50 milyon dolarsa bir hafta da değil, bir günde bulurum. Bu ülkenin vatansever insanlarına, işadamlarına güveniyorum” dedi.
Bakın dün iktidar partisinin sözcüsü çıkmış yine, “50 milyon dolar yatırım yapılacak” diye anlatıyor. Sayın Çelik’e küçük bir hatırlatma yapalım. Devri iktidarlarında bütçeden yapılan faiz ödemelerinin toplamı 467 milyar dolardır. Milyon demiyorum. 467 Milyar dolar diyorum.
Bu yıl, her gün faize bütçeden 50 milyon dolar ödedik bugüne kadar. Şimdi çıktılar, 50 milyon dolar yatırım yapılacak diye tank palet fabrikasının peşkeşine kılıf hazırlıyorlar.
Yetmiyor, karar mıydı, kararname miydi siz bu işleri bilmezsiniz diye pek çok laf oyunuyla yaptıklarının üstünü örtmeye çalışıyorlar.
Biz kararın da, kararnamenin de ne olduğunu biliriz. Resmi Gazete hakkındaki Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde Cumhurbaşkanı kararnamelerinin Resmi Gazetede yayınlanacağı, kararların ise uygun görülmesi halinde yayınlanacağı ifade edilmektedir bu doğru. Türkiye’nin gündemini aylarca meşgul etmiş bir olayla ilgili bir kararın Resmi Gazetede yayınlanmaması onun milletin gözünden kaçırılması demektir.
Ama yine de AK Parti sözcüsüne, dolambaçlı yollardan yapılan bu özelleştirmenin ayrıntılarını dün kamuoyuna açıkladığı için teşekkür ediyoruz.
Fabrika Katar ordusuna gitmiş.
Teknoloji gelecekmiş bırakın bu mugalatayı bizim mühendislerimizin geliştirdiği teknolojiyi, prototipi Katar ordusuna peşkeş çektiniz.
O Katar ki, Doğu Akdeniz’de, ülkemizin çıkarları aleyhindeki petrol arama faaliyetlerine katılıyor.
Yerlilik ve millilik laflarını ağzından düşürmeyenlere, koskoca Almanya’nın stratejik öneme sahip tesislerini sattırmamak için nasıl yatırım fonu kurduğunu buradan bir kez daha hatırlatıyorum.  
Bir de dün Tank Palet Fabrikası kamu özel işbirliği kapsamında gitti dedi. Ne demek kamu özel işbirliğiymiş. O zaman bir zahmet açıklayacak yandaşınızın şirketine yılda kaç tank alma garantisi verdiniz? Garantiyi kimin milli parasıyla verdiniz? Türk lirasıyla mı, dolarla mı, yoksa Avroyla mı, yoksa Katar’ın parasıyla mı?
Cumhuriyetin bize bıraktığı 63 milyar dolarlık kamu malını sattılar doymadılar, döviz cinsinden garantiler verdikleri Kamu Özel İşbirliği projeleriyle devleti milyarlarca dolarlık taahhüt altına soktular yine doymadılar, Türkiye’nin borcunu 17 yıllık iktidarlarında 3,5 kat artırdılar doymadılar, bizim tüm uyarılarımıza kulaklarını tıkadılar.
Şimdi hesabı ödemeden masayı devirip sıvışmanın yollarını arıyorlardı. Biz bunu söyleyince de suçüstü yakalananların telaşı içinde bağırıp çağırıyorlar. Vatandaş reform bekliyor diyorlar.
Hele bir yürüsünler de görelim. Görelim bakalım vatandaşın mı, yandaşlarının mı beklentilerine cevap verecekler? Ne diyoruz, “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”. Takke düştü, kel göründü. “Uçtuk, kaçtık, şahlandık” dediler geldiğimiz yeri TÜİK’in makyajlı rakamları dahi saklayamaz oldu.
Dün TÜİK 2018 yılına ait Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması yayınlandı. Bu araştırmanın sonuçlarına göre 2018 yılında, 80 milyonluk ülkemizde; 53 milyon yurttaşımız konut masraflarını, 48 milyon vatandaşımız borcunu ödemekte zorlanıyor. 46 milyon vatandaşımız evinden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayamıyor. 26 milyon yurttaşımız iki gündeki bir masasına bir kap et yemeği koyamıyor. 24 milyon vatandaşımız ucu ucuna geçiniyor, beklenmedik bir masraf çıkarsa karşılayamıyor. 11 milyon vatandaşımız soğuk kış günlerinde evini ısıtmakta zorlanıyor.
İşte AK Parti iktidarlarının 17 yılda milletimizi getirdiği yer bu.
Ancak bu kötü rakamlar dahi TÜİK tarafından makyajlanmış. Türkiye’nin 2017 yılında yıllık büyümesi yüzde 7,5 iken; 2018’de hatırlayın geçen yıl yüzde 2,8’e düşmüştü. Üçte biri.
Aynı dönemde milli gelirimiz 853 milyar dolardan 789 milyar dolara gerilemişti. Kişi başına gelirimiz ise 10 bin 616 dolardan 9 bin 693 dolara inmişti. 2017’de yüzde 11,9 olan yıllık enflasyon 2018’de yüzde 20’ye çıkmıştı. Bu dönemde ülkemizdeki gerçek işsiz sayısı 7 milyona dayanmıştı. Buna rağmen 2018’e ait Gelir ve Yaşam Koşulları bir yıl öncesine göre az da olsa iyileşme gösteriyor. Bu nasıl oluyor?
Bakın, geçtiğimiz yıl protesto edilen senetler bir önceki yıla göre yüzde 48 artmış. Karşılıksız çekler yüzde 72 artmış. Bankalara geri ödenmeyen krediler yüzde 51 artmış. Buna karşın TÜİK’e göre 2018’de “borcumu ödemekte zorlanıyorum” diyenlerin sayısı hem sayı olarak, hem oran olarak düşmüş. Bu nasıl oluyor?
2018 yılının ikinci yarısında doğalgazın fiyatı önceki yılın aynı dönemine göre hatırlayalım yine yüzde 22 artmıştır. Fakat TÜİK’e göre 2018’de evinin ısınma ihtiyacını karşılayamayanların oranı düşmüş. Yani daha iyi. Herkes daha iyi durumda evinin ısıtma ihtiyaçlarını karşılamakta.
Veriler, vatandaşlarımızın hayatını etkileyen gelir, hayat pahalılığı, işsizlik, borç gibi göstergelerin tamamını krizin başladığı 2018 yılında 2017’ye göre kötüleştiğini gösteriyor. “Her ne hikmetse” TÜİK yaşam koşullarını az da olsa iyileştirme, düzelme becerisini gösteriyor.
Görünen o ki, bu verilerin de üzerinde, damadın arkadaşının başında bulunduğu TÜİK’in yaptığı bir ton makyaj var. Ancak veriler ne kadar makyajlanırsa makyajlansın, ülkemizde zengin ve fakir arasındaki makasın açıldığını gizlemeye yetmiyor.
Değerli basın mensupları, bu araştırmanın sonuçlarına göre;
2018 yılında en zengin yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay 2017’ye göre 0,2 puan artarken, en yoksul yüzde 20'lik grubun aldığı pay 0,2 puan düşmüş.
Ucube tek adam rejimi projesinin uygulamaya konduğu 2014 yılından bu yana toplumun en zengin yüzde 20’lik kesiminin toplam gelirden aldığı pay 1,7 puan artarken en yoksul yüzde 20’lik kesimin payı 0,1 puan azalmış.
Gelir dağılımı 2014’ten bu yana bozulmaya devam ediyor.
Hane halkı yoksulluk sınırı, serisine baktığımız zaman da 2018’de yoksul sayısının ve yoksulluk oranının yönünü yukarı çevirdiğini görüyoruz. 
Bir yanda diğer veriler, bir yanda bu veriler, bu tutarsızlıklar, kurumun verilerine olan güveni iyice sarsıyor.
Tüm bunlar, milletimizin hayat standardı giderek düşerken yaldızlanan resmi rakamlarla günün kurtarılmaya çalışıldığını gösteriyor.
Ülke yönetilmiyor, ülke savruluyor. Biz bunu dediğimiz zamanda kızıyorlar.
İşsizlik ülkemizin umudu ana babaların binbir emekle okuttuğu gençlerimizi ezip geçiyor. Ama saraydakiler çıktıkları kibir kulelerinden gençlerimizin bu halini görmüyorlar.
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Yükseköğretim Akademik Yılı Açılış Töreninde çıkıyor: “Efendim işsizlik var; olabilir. Her üniversite mezununun iş sahibi olması diye bir şey yok” deyiveriyor.
Elimizi vicdanımıza koyalım, bunu duyan yeni mezun olmuş bir genç nasıl ileriye bakarken güven duyacak.  
Bunlar milleti unuttu, Saray sosyetesinin ve havuz müteahhitlerinin aşını, işini büyütmeye daldı. Sarayda çifter çifter maaşlar, ballı yönetim kurulu üyelikleri, efuliler, ejder suları, 9 kat zırhlı milyonluk Mercedesler. Diğer tarafta da sofrasına iki günde bir, bir kap et yemeği koyamayan 26 milyon yurttaşımız.
Üstatlarının dediği gibi: “Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa.”
Hadi çıktığınız kibir kulelerine; milleti unuttunuz. Görevlerinizi unuttunuz. Milletle duygudaşlık yapmayı unuttunuz. Ne yaparsak, ne söylersek millet sineye çeker diye düşünmeyin. Bu millete saygı göstermeyi unutmayın.

Ülkede sayısı 1 milyonun üstünde üniversite mezunu işsiz var. Ne işte çalışan ne de eğitimde olan anasının babasının eline bakan 5 milyon 200 bin gencimiz var. Anlaşıldı bunlara iş bulamayacaksanız bari kalplerini kırmayın. Kibrinize yenilip onları suçlamayın.
Her yere yüksek lise seviyesinde kasaba üniversitelerini siz açtınız şimdi “eğitimde kaliteden” şikâyet etme hakkınız yok. Milletin çocuklarını bu kasaba üniversitelerine doldurdunuz şimdi de onlara “buradan çıkınca iş bulamaman normal” diyorsunuz.
Milletin yetkiyi verdiği siyasetçi, “Milletin çoluğuna çocuğuna iş bulmak benim görevim değil” demeye başladıysa ona sorarlar “Sen ne işe yararsın?” derler?
Peki, devlete vatandaşa iş olanağı sağlama görevini veren Anayasamızın 49. Maddesini bu durumda nereye koyacağız?
AK Parti Sözcüsü’nün de dediği gibi millet iktidarda olanlardan sorunlarının çözülmesini bekliyor.
Dış güçler, muhalefet laflarıyla gerçeklerden kaçmak, aspirin tedavisiyle, pansumanla, makyajla, piyasalara müdahale ederek ekonomik sorunların üstünü örtmek yerine, Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayarak sorunları ortak akılla belirleyip çözümleri bütüncül bir yaklaşımla ortaya koyan bir programı, uygulamaya başlayın.
Artık vatandaşın vergileriyle size verdiği maaşları hak etme vaktidir.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim. İsimleriniz ve kurumlarınızla birlikte lütfen.
Soru- Millet ittifakıyla ilgili dün Sayın İYİ Partili Lütfü Türkkan’ın bir açıklaması olmuştu. Biz CHP’yle koalisyon ortağı değiliz, aynı siyasi görüşe mensup partide değiliz. Biz CHP’yle seçim ittifakı yaptık seçim bitti. Kimse bizi HDP’yle anayasa hazırlayan CHP’yle yan yana tutmasın açıklamaları oldu. Millet ittifakı bitti mi ya da bir çatlak mı var? Bu açıklamaları nasıl yorumluyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi son seçimlerde millet ittifakı son derece değerli bir işlev görmüştür. Millet ittifakı bu milletin makus talihini değiştirmiştir. Dolayısıyla son derece değerlidir. Bu tür değerlendirmelerle millet ittifakını değersizleştirmeye çalışmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. O nedenle ben bu soruya bu kadar cevap vereceğim.
Soru- Diğer sorum da efendim Fettah Tamince’yle ilgili. Dün Adalet Bakanlığının bir başvurusu ve kararı oldu Tamince hakkında verilen takipsizlik kararının kaldırılması için kamu yararına bozma şeklinde başvuruldu. Kabul olursa Fettah Tamince hakkında yeniden soruşturma açılmasına da karar verilebilecek. Bu kararı, bu hamleyi nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Çok uzun bir süredir biz Genel Başkanımız da, ben de FETÖ borsalarından ve bu çerçevede sözkonusu kişinin istisnai muameleye tabi tutulmasından bahsediyoruz. Öyle sanıyorum ki şimdi bu gelişmeler aklın yeniden baliğ olduğunu gösteriyor. Bakalım sonuçları bizde dikkatle izliyoruz.
Soru- Birde Adalet Bakanıyla ilgili efendim. Sabah Gazetesinde bir köşe yazısı yer almıştı Sayın Bakanı hedef alan, eleştiren şekilde. Dünde kendisinin bir açıklaması oldu. Daha düne kadar FETÖ’cülerle aynı maklubeye kaşık sallayanlar bugün çıkıp bize FETÖ’yle mücadele dersi vermeye kalkışmasınlar dedi. Öncelikle bakanın bu mesajı kimeydi? Birde bu ikili çatışmalara baktığımız zaman AK Parti içerisinde de bir çatışma var mı acaba sizin görüşünüz nedir?
Faik ÖZTRAK- Şimdi tabi ben bu mesajın kime olduğunu bilemem. Onların kendi partilerinin içinde gelişen bir takım sorunlar. Yani çünkü hepsi hep birlikte maklubeyi avuçladılar. Dolayısıyla bu FETÖ meselesinde FETÖ’nün siyasi ayağa ortaya çıkmadıkça kamuoyu neyin ne olduğunu anlamakta her zaman zorlanacaktır. Bu nedenle de bizim talebimiz FETÖ’nün siyasi ayağının biran önce ortaya çıkmasıdır.
Soru- Efendim geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu yaptığı Denizli ziyareti sırasında ekonomiye yönelik eleştiriler yaparken, iktidar ben artık yönetemiyorum erken seçime gidiyorum diyebilir ifadesini kullanmıştı. Ömer Çelik’ten de yanıt geldi erken seçim yok, hükümet gündeme hakim şeklinde. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu tartışmayı?
Faik ÖZTRAK- Biz baştan beri söylüyoruz bizim bir erken seçim talebimiz yok. Ama iktidar ben bu işi götüremiyorum, ben bunu yapamıyorum, onun için artık aldığım yetkiyi sahibine iade edeceğim derse bizimde buna söyleyecek bir lafımız olmaz. Bizde erken seçime hazırız. Hazır olmakta durumundayız zaten.
Ama burada biraz önce ifade ettim. Öyle anlaşılıyor ki, yemeği yiyip hesabı ödemeden masayı devirip sıvışmak isteme yaklaşımı hakim ki bu kadar büyük yaygara koparıyorlar. Vatandaşın reform talep ettiğini, vatandaşın dertlerine çözüm talep ettiğini açıkça ifade ettiler. Bakalım göreceğiz vatandaşın mı, yandaşın mı dertlerine çözüm getirecekler.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.