26.02.2019
26.02.2019
CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ FAİK ÖZTRAK’IN BASIN AÇIKLAMASI
(26 ŞUBAT 2019)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak bugün MYK gündemiyle ilgili düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Bugün hem MYK gündemimizdeki konuları hem de güncel gelişmelere ilişkin partimizin görüşlerini sizlerle paylaşmak için karşınızdayım. Öncelikle bundan 27 yıl önce insanlık tarihinin en kara sayfalarından birini yaşamıştık. Hocalı’daki katliamda 600’den fazla Azeri kardeşimiz şehit olmuştu, hayatlarını kaybetmişti. Bu katliamda hayatını kaybeden tüm kardeşlerimizi bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum. Yine bugün Hakkari’den acı bir haber geldi. Yüksekova ilçesinde devriye görevi sırasında rahatsızlanan bir uzman çavuşumuz maalesef şehit oldu. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine de, milletimize de sabır ve başsağlığı diliyorum.
KRİZİ GÖRDÜK, 13 MADDEYİ ORTAYA KOYDUK
Dün İstanbul’da Sayın Genel Başkanımızın da katılımıyla önemli bir toplantı gerçekleştirdik. Partimizin ekonomiye ilişkin vizyonu nedir, ekonomide neler oluyor, bunu ekonomi basınıyla etraflıca konuşma imkânını bulduk. Çarşıda, pazarda, milletin mutfağında büyük bir yangın var. Şirketler çok büyük sıkıntı içinde. Ödenemeyen çekler, konkordatolar, protestoya düşen senetler, iflaslar bunlar ciddi şekilde sıkıntı yaratıyor. Aslında böyle bir yıkıcı dalganın gelmekte olduğunu gören ilk parti biz olduk. Hatırlayın daha krizin en başında Ağustos ayında Genel Başkanımız çıktı ve dedi ki, “Bir kriz geliyor, bir kriz var.” Bu krizi atlatabilmek için yapısal bir takım önlemler almak zorundasınız dedi ve bu önlemlerle ilgili olarak da 13 tane madde saydı.
ÖNERDİĞİMİZ TEDBİRLER UYGULANMADI
Yine hemen bu krizin başında partimizde daha önce bu ülkedeki çeşitli krizleri yönetmiş, tecrübeli arkadaşlarımızla bir “Ekonomi Masası” kurmuştuk. Zaman zamanda bu masayla ilgili görüşlerimi sizinle ve aldığımız bilgileri sizlerle paylaşmıştım. Bu masanın koordinatörlüğünde yani benim başkanlığını yaptığım “Ekonomi Masası”nın koordinatörlüğünde Parti Meclisi Üyelerimiz ve milletvekillerimiz; tüm Türkiye’deki şehirlerimizi bu krizle ilgili gözlemlerde bulunmak, bunlarla ilgili vatandaşın sıkıntılarını almak, bize iletmek amacıyla iki defa ziyaret ettiler. Tüm toplum kesimlerini dinlediler. 13 maddelik önlem programımız çok basit, anlaşılır ve Türkiye’de biran önce uygulanması gereken bir takım tedbirleri içeriyordu. Ama nedense bunların hiçbiri uygulanmadı.
LİYAKAT BİTTİ, SÜLALE VE YANDAŞ YÖNETİMİ BAŞLADI
Hatırlayın orada demiştik ki “Devlette liyakat sistemi yeniden inşa edilmelidir”. Peki bu önerilerin muhatabı ne yaptı? Hazine’nin başına damadını getirmişti. Yetmedi teyze oğlunu Kredi Yurtlar Kurumu’nun başına atadı. Saray sosyetesi ve onların akrabalarını ise milletin kesesinden danışman olarak saraya doldurdu. Seçilemeyen milletvekillerini bakan yardımcısı, büyükelçi, Anayasa Mahkemesi üyesi yaptı. Devlette liyakat bitti, sülale ve yandaş yönetimi başladı.
HAR VURDULAR HARMAN SAVURDULAR
Dedik ki “Ülkede hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği sağlanmalıdır.” Peki bunlar ne yaptı? Özel bankaları bile devletleştirmeye kalktılar. Ne mülkiyet hakkına, ne sözleşme serbestisine, ne de miras hukukuna hiçbir saygı göstermediler. Yine dedik ki “Dolarla yapılan ihaleleri süratle Türk Lirasına dönüştürün.” Peki, ne yapıldı? Devletin hazinesi kendi yurttaşlarından bile dolarla borçlanmaya başladı. “Bütçe disiplinini sağlayın” dedik. Bunlar ne yaptı? Merkez Bankası’ndan Nisan’da gelecek temettü gelirlerini Ocak’ta tahsil ettiler, bir güzel harcadılar. Yetmedi önümüzdeki yılın tamamında yurt dışından borçlanmayı öngördükleri miktarın hemen hemen tamamını ilk iki ayda borçlandılar. Bunu da bir güzel harcadılar. Hem de bunlara çok da yüksek faiz ödediler. Bugün yurtdışından borçlanmaya ödedikleri faiz bundan iki yıl önce Türk Lirası borçlanmaya ödedikleri faize eşit. Korkunç bir faiz. Yani dünyada bu kadar yüksek faiz veren ülke sayısı ya birdir ya ikidir. Bütün bu paraları da bir güzel seçim harcamasına dönüştürdüler topladıkları bu parayı. Har vurdular harman savurdular. Sonrada çıktılar, “İşler çok iyi gidiyor, bütçede fazla verdik” dediler. Yani harcamaları yüzde 60’a yakın arttıracaksın geçen seneye göre, ona da bir takım gelirleri öne çekerek para bulacaksın. Önümüzdeki yılın geri kalanını seçimden sonraki kısmını riske atacaksın ondan sonrada çıkacaksın diyeceksin ki “fazla verdik.”
“İSRAF ETMEYİN” DEDİK, DURAN SARAYIN YANINA UÇAN SARAY İLE YÜRÜYEN SARAY EKLEDİLER
Yeni hatırlayın bunlara şunu demiştik “Kamu ihale yasasını dünyadaki standartlara uygun hale getirin.” Ne yaptılar? Türkiye’nin en stratejik tesislerinden, milli harp sanayimizin en önemli varlıklarından biri olan tank palet fabrikasını, yabancı bir ordunun ortak olduğu şirkete ihale mihale yapmadan, ne bedel tespiti var, ne ihale var, hiçbir şey olmadan götürdüler verdiler. Hala daha ihale kanununa tabi olmadan yapılacak işlerle ilgili istisna maddelerini artırmaya devam ediyorlar. “İsraftan kaçının dedik, tasarruf edin” dedik. Ne yaptılar? Duran sarayın yanına, uçan saray koydular; yetmedi onun yanına yürüyen bir de saray eklediler. Anlaşılan bu da yetmedi. Şimdi Türkiye’de vergi vermeyen, yandaş belediyelerden arazi toplayarak, tüyü bitmedik yetimin hakkı olan arazileri toplayarak ihya edilen aile vakfının üstüne de ABD’de çiftlikler, köşkler alıyorlar.
DEDİKLERİMİZİ DİNLEMEDİLER, ÜLKEYİ YANGIN YERİNE ÇEVİRDİLER
Yani biz ne dediysek ne önerdiysek hepsinin tersini yaptılar. Sonuç? Sonuç ortada. Ülkeyi yangın yerine döndürdüler. Saray ve onun çevresindeki mutlu bir azınlık dışında herkes perişan.
31 MART’TAN SONRA ALLAH KERİM DİYORLAR
Daha dün benzinin litresine 17 kuruş; motorinin litresine de 28 kuruş zam yaptılar. Şimdi bu zamlar tarladan, sofraya bütün fiyatlara yansıyacak. Ama ne zaman? Şubat ayından sonra. Şubat ayı enflasyonu ne zaman açıklanıyor? Mart ayının başında. Ondan sonra seçim sonuna kadar açıklanacak yani 31 Mart’a kadar açıklanacak bir enflasyon rakamı yok. O düşük çıkarsa yetecek. Bunun için her şeyi yapıyorlar. Marketlere telefon ediliyor, marketlere tanzim satış reyonları açılıyor ki orada tanzim satış reyonlarındaki fiyatlar kullanılarak meyve sebze fiyatları düşük çıkarılsın. Firmalara, kuruluşlara talimatlar veriliyor zam yapma diye. Her şey 31 Mart’a kadar. Ondan sonra? Ondan sonrası Allah kerim.
ÇİFTÇİ BU YÖNETİMİN ELİNDE KARA SABANA DÖNECEK
Bu mazot zammı, herhalde çiftçinin traktörü su kullanmıyor. Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda traktörün deposu 450 TL’ye doluyordu. Şimdi aynı depo 560 TL’ye doluyor. Çiftçinin son bir yılda bir depo mazotta uğradığı kayıp 110 TL. Daha gübredeki, ilaçtaki, yemdeki, tohumdaki zamları da hiç burada bahsetmiyorum, geçen defa bahsetmiştim. Çiftçilerimiz bu yönetimin elinde korkarım ya karasabana geri dönecek, ya da tarlasını ekmekten vazgeçecek. Nitekim iki Trakya büyüklüğündeki araziyi çiftçi artık bunların iktidarında ekmekten vazgeçmiş.
MİLLET O KUYRUKLARDA KEYİF OLSUN DİYE BEKLEMİYOR
Ama daha da üzücü olanı milletin gerçeklerinden bunlar tamamen habersiz, milletten kopmuş vaziyetteler. Motorine ve benzine zam haberinin geldiği gün sarayın sosyete damadı çıkmış milletle alay eder gibi “Şubat, Ocak’tan; Mart, Şubattan; Nisan, Marttan daha iyi olacak” diyor. Tabi onlara her gün bayram, onlar için bir sıkıntı yok. Sıkıntı milletin sıkıntısı. Millet tavuk kemiğiyle, kuzu kulağıyla, inek memesiyle nefsini köreltmeye çalışırken; bu beyler duran, uçan, kaçan saraylarında, birde şimdi yurtdışındaki saraylarında sosyetik yaşamlarını devam ettirecekler. Milleti 2 kilo kuru soğan, domates, biber için 2 saat kuyruğa soktular. Neymiş ucuz vereceklermiş. Ondan sonrada da dediler ki bu kuyruk “refah kuyruğu”. Millet herhalde orada iki saat kuyrukta çok yüksek refah sahibi olduğu için beklemiyor, keyif olsun diye de beklemiyor. Peki o kuyruklarda kimler bekliyor arkadaşlar? Fakir, fukara, emekli, dar gelirli. Birde vatandaşlara diyorlar ki alay eder gibi bu refah kuyruğudur diyorlar.
KULAKLARI ÇEKİLMEZSE ÜLKEYE YENİDEN KARNE DÖNEMİ GELİYOR
Şimdi kuyruklarda ikişer kiloluk paketlerde kuru fasulye satacaklarmış, mercimek satacaklarmış, nohut satacaklarmış. Ne söylemiştim yakında bu tanzim satış mağazaları dedikleri çadırlarda margarinde satacaklar, deterjanda satacaklar, ampulde satacaklar, milleti de burada kuyruklara sokacaklar. Ülke savaşa girmemiş, doğal bir afet yok. Ama milletimize söylüyorum, eğer bunların kulağı çekilmezse, bunlara bir sarı kart gösterilmezse ülkeye yeniden karne dönemi geliyor.
HEDEFLERİ SEÇİME KADAR ENFLASYONU DÜŞÜK GÖSTERMEK
Elinde çekiç olan her şeyi çivi gibi görürmüş. Bunların durumu da bu… Her işi tehdit ederek, emir vererek, kanunları çiğneyerek çözeriz zannediyorlar. Şimdi ekonomiyi de emir komutayla, tehditle götürmeye çalışıyorlar. Ama asıl hedefleri seçimlere kadar enflasyonu düşük göstermek. 2001 krizinden sonra mali bünyeleri, büyük bedeller ödenerek, sağlamlaştırılan bankalarımızı yeniden sıkıntılı duruma düşürecek bir takım tedbirler alıyorlar. Bu tedbirler bankacılıktaki düzenleyici ve denetleyici çerçeveyi gevşeten tedbirler. Bunları gevşetmek suretiyle bankaların kredi vermesini sağlamaya çalışıyorlar. Aslında Atalarımızın çok güzel sözleri var. Bunlardan biriside “Benim oğlum bina okur, döner döner tekrar okur.” Bunların kapasiteleri bu kadar… 17 yıldır ezberleri bu.
VATANDAŞIN GELİRİ İLE UMUDU ARASINDAKİ MAKASI BORÇLA KAPATIYORLAR
Vatandaşın gelirini, milletin refahını artırmak yerine, borçlanmasını özendiren politikalarla durumu idare etmeye çalışıyorlar. Bugün BDDK bir takım kararlar almış. Sabah resmi gazetede gördük. Ne oldu? Daha önce kısalttıkları taksit sürelerini dayanıklı tüketim mallarında şimdi yeniden uzatmışlar. Bir tek amaçları var. Vatandaşlarımızın geliri ile umudu arasındaki makası yeniden borçla kapatıp acaba işleri 31 Mart akşamına kadar idare edebilir miyiz? Bunu yapmaya çalışıyorlar. İşçilerimizin, işverenlerimizin İşsizlik Fonu’nda yıllarca biriktirdiği paraları kendi koltuklarının bekası için harcıyorlar. Seçimler bitene kadar işsizliği saklamak için sanki meseleyi çözeceklermiş gibi yeni bir paket açıkladılar. Bir tek hedefleri var 31 Marta kadar kriz yokmuş gibi davranmak. Bir istihdam paketi. Bu paketleri her seçim öncesinde açıyorlar. Her seçim sonrasında da hüsranla bitiyor.
Bunlar paket açadursunlar işsizlikten bunalan gencecik evlatlarımız hayatlarına, canlarına kıyıyorlar; borcunu ödeyemeyen, faizden bunalan iş adamları, çiftçiler bunlarda canlarına kıyıyorlar…
BÖLÜCÜLÜĞÜ BİZZAT DEVLETİN BİRLİĞİNİ TEMSİL EDEN KİŞİ YAPIYOR
Peki, biz bu noktaya nasıl geldik? Bunu sorgulamayalım mı? 17 yıldır iktidarda olan kadrolar bunun sorgulanmasını ve hesap vermeyi istemiyorlar. Tek bir dertleri var. Dışarıda yaratamadık, bulamadık, Suriye’de operasyon yapma imkanımız ortadan kalktı, ne Ruslarla anlaşabildik, ne Amerikalılarla şimdi içerde düşman yaratalım. İçeride düşman yaratalım da bu düşmanlarla savaşıyoruz diyerek vatandaşın gündemini karartalım. Eskiden cumhurbaşkanlığı makamı milletin birliğini temsil ederdi. Cumhurbaşkanları kendi milletine hiçbir zaman illet-zillet gibi bir takım ifadeler kullanmamıştı. Ama Parti Genel Başkanına Cumhurbaşkanlığı gömleğini giydirdiğinizde birkaç belediyeyi kaybetmemek için, milletin yarısına her gün hakaretler etmekten, terörist, hain demekten çekinmiyorlar. Bir ülkenin cumhurbaşkanı milletine bu şekilde konuşuyorsa, o ülkenin başka da düşmana ihtiyacı yoktur. Bölücülüğü, toplumu ayrıştırmayı bizzat devletin birliğini temsil eden kişi yapıyorsa bunun izahı da yoktur.
CUMHURBAŞKANLIĞI SIFATININ ARKASINA SAKLANIYOR
Muhalefet partilerinin Genel Başkanları aynı üslupla cevap verince hemen savcılar harekete geçiyor, o da partisinin Genel Başkanı ama onunki cumhurbaşkanına ona bir şey söylediğiniz zaman cumhurbaşkanına hakaret suçuna giriyor. AK Parti Genel Başkanı sırtında cumhurbaşkanlığı gömleği olduğu için seçim yasaklarına takılmıyor, seçim yasaklarına tabi değil. Ama muhalefet partilerinin Genel Başkanları seçim yasaklarına tabi. Bizler yıllardır Erdoğan’ın her seçime devlet imkânlarını seferber ederek girmesine alışmıştık. Şimdi kendisi cumhurbaşkanlığı sıfatının arkasına saklanarak, eşit olmayan şartlarda bizimle seçimlerde yarışmaya çalışıyor.
BİZDE “MAZİMİZ HİZMET” DİYE AFİŞ ASAN YOK
Bunun da üstesinden geliriz. Ama başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere kendisinin dışındaki partilere oy vermiş, kendisine oy vermeyen tüm yurttaşlarımıza hain, terörist demesini kabul edemeyiz. Orada bir duracak, haddini, yerini bilecek. Bizim abdestimizden şüphemiz yok. Çok şükür bizim sicilimizde teröristlerle Oslo’da veya başka bir yabancı ülkede pazarlık masası kurmak yok. Çok şükür bizim sicilimizde ülkemizin mahkemelerini, harbiyesini, ordumuzun kozmik odasını, harem-i ismetini, devletin maliyesini, velhasıl tüm bürokrasisini teröristlere emanet etmek yok. Ve yine çok şükür bizlerin sicilinde para sıfırlama tapeleri ortalığa düşünce “Ne istedin de vermedim” diye ağlaşanda yok. Bizde mazimiz hizmet diye afiş asan, aslında bir ölçüde gerçekleri de dile getiren belediye başkan adayları da yok.
İKİ CİHANDA VEREMEYECEĞİMİZ HESAP YOK, KENDİLERİNE BAKSINLAR
Çok şükür bizim sicilimizde tertemiz Kuvayı Milliye var. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-İ Hukuk Cemiyeti var. Sakarya var, Dumlupınar var. Adana’da, Antep’te, Maraş’ta emperyalizme karşı verilen milli direnişler var. Bizim sicilimizde koskoca bir Kurtuluş Savaşı ve onun başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk var. Buradan söylüyorum, herkesi kendileri gibi sanmasınlar. Savcılar, mahkemeler ellerinde. Varsa ellerinde bir delil, götürürler mahkemeye verirler. Bunun ötesi boş konuşmadır. Vatandaşın gündemini işgal etmektir. Çok şükür bizim iki cihanda da veremeyeceğimiz hesabımız yok. Bu sözlerin sahipleri aynı rahatlığa sahip mi benim çok büyük şüphelerim var.
PAHALILIĞI, BORCU, İŞSİZLİĞİ KONUŞTURMAMAYA ÇALIŞIYORLAR
Ama bunların derdi belli. On parmaklarında on kara her tarafa bulaştırıp, pahalılığı, işsizliği, borcu, yoksulluğu konuşturmamaya çalışıyorlar. Bunların derdi 31 Mart’a kadar aş konuşulmasın, iş konuşulmasın. Milletin dertleri gündem olmasın, sorumlulukları ortaya dökülmesin. Ama yaşanan kriz; Cumhuriyet Halk Partisi’ne, AK Parti’ye, İYİ Parti’ye, Saadet Partisi’ne, HDP’ye, Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy veren vermeyen 82 milyon yurttaşımızı da ezip geçiyor. Ülkede üretimi bitiren, ürettiğimizle tükettiğimiz arasındaki farkı sıcak paracılardan alınan borçla kapatmaya çalışan, üretime değil ithalata, gelire değil borca dayanan yanlış politikalar sonucunda bugün bulunduğumuz noktaya geldik.
17 yılda; Ülkenin dış borcunu 3,5 kat artarak 450 milyar dolara dayadılar, yetmedi üstüne 61 milyar dolarlık kamu varlığını sattılar, tüm bu paraları da aldılar taşa, betona yatırdılar, şehirlerimiz beton kulelerden nefes alamaz hale geldi, ülkemizin üretimdeki rekabet gücü aşındı gitti. Bunları konuşmayalım onların gösterdikleri, yaratmaya çalıştıkları öcülere bakalım istiyorlar.
TARIM DEVRİMİNİN YAPILDIĞI TOPRAKLARDA, MİLLET UCUZ SOĞAN KUYRUĞUNDA
Üretim, bir ekonominin varlık nedenidir. Ekonomi ve uygarlık tarihi üretimle başlar. İnsanoğlu buğday tanesini tohum yapıp tarımsal üretime başladığı gün uygarlık tarihi de yazılmaya başlamıştır. Anadolu, uygarlık tarihinin başladığı, tarım devriminin yapıldığı coğrafyanın tam da orta yerindedir. Ama tarımsal devrimin başladığı bu bereketli topraklarda 21.yüzyılın 19. yılında vatandaşlarımızı ucuz patates, ucuz soğan, ucuz biber kuyruklarına soktular. Ekonominin temeli arz ve taleptir. Arz düşmüş, talep artmışsa fiyat artar. Bunu ben bizde ekonomi okuduk diyenlere söylüyorum. Şimdi 2018 yılında; soğan üretimi 245 bin ton düşmüş, domates üretimi 600 bin ton düşmüş, patlıcan üretimi 47 bin ton düşmüş, sivri biber üretimi 15 bin ton düşmüş. Şimdi bunlar düşünce bunların fiyatları artacak. Üretmeden fiyatlar düşmez. Tarladaki ateş sönmeden de mutfaktaki ateş sönmeyecektir, milletin çilesi bitmeyecektir.
ÇİFTÇİDEN, HALCİDEN, PAZARCIDAN TERÖRİST ÇIKARMAYA ÇALIŞIYORLAR
Peki bunlar ne yapıyor, saray ne yapıyor, Erdoğan ne yapıyor? Üretimi yapacak çiftçiden, malı dağıtacak hal esnafından, pazarcıdan terörist çıkarmaya çalışıyor. Ne diyelim, Allah akıl, fikir versin. Saray sosyetesinin damadı dün yine kendisinin paydaş dediği kayınpederinin ise işine geldiğinde terörist ilan ettiği, hazır kıta TOBB üyeleriyle yine bir takım aspirin tedavisi ve pansuman tedbirlerini paylaştı. Bolda alkış almış. Söyledikleri ekonominin gerçeklerinden ve rakamlardan hiç anlamadığını bir defa daha ortaya koyuyor.
İSTİHDAMDA BU RAKAMI ÇIKARMAYA TÜİK’İN TÜM MAKYAJ KALEMLERİ YETMEZ
2019’da kayınpederinin verdiği talimat doğrultusunda 2,5 milyon yeni ilave istihdamı hayata geçirme projesini açıkladı. Keşke işleri ekonomide bu kadar kolay idare edebilseydik, emirle istihdamı artırabilseydik, işleri artırabilseydik. Ekonominin en hızlı büyüdüğü yıllarda bile, bir yıl içinde istihdamı 2,5 milyon kişi arttırma başarısını gösterdikleri tek bir yıl yok. Tek bir yıl yok 17 yıldır. Şimdi ekonominin büyümeyeceği, daralacağını herkes söylüyor 2019’da ama bunlar 2019’da 2,5 milyon kişiye iş vereceklermiş. Allah akıl fikir versin. Ben açık söyleyeyim, buna TÜİK’in tüm makyaj kalemleri de yetmez.
DÖVİZDE BALONU PATLATMIŞLAR HABERLERİ YOK
İş ve istihdam öyle emirle, komutayla falan artmaz arkadaşlar. Geçmişte birçok defa kayınbaba talimat verdi, işsizlik projeleri yürürlüğe kondu. Sonuç? Sonuç büyük hüsran. Ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor. Kayınpeder de dün çıkmış, “döviz balonunu söndürdük” diyor. Maşallah. Son bir yılda TL dolar karşısında ne kadar değer kaybetmiş? Yüzde 29. Dünya ikincisiyiz. Balonu patlatmışlar haberleri yok. Bunlar damat-kayınpeder sayı saymayı bilmiyorlar. Korkarım bunların elinde ekonomi kendilerine gelmezlerse daha da dibe batmaya devam edecek.
EKONOMİDE GÜVEN VE İSTİKRAR, AÇIKLADIĞIMIZ YOL HARİTASIYLA MÜMKÜN
Milletimizi iş sahibi yapmanın, gençlerimize istihdam sağlamanın tek bir yolu var. O da ekonomide güveni sağlamak, bir gelecek ufku sunabilmek. Ama bakıyorum pek çok iş adamı önünü görememekten şikayet ediyor. Biz vatandaşlarımız acı çekmesin, milletin aş, iş sorunu büyümesin diye 13 maddelik reçeteyi Genel Başkanımız açıklamıştı. Laf dinlemediler. Geldiğimiz yer burası. Dün Ekonomi Masasının basınla yaptığı toplantıda Genel Başkanımız yine çok önemli bir yol haritasını çizdi. Ekonomide güven ve istikrarı sağlamanın yolu dört sacayağı üzerine oturacak bir dönüşüm stratejisiyle bulunabilecek. İçine düşmüş olduğumuz bu badireden ancak böyle bir stratejiyle çıkabiliriz.
DÖRT AYAKLI STRATEJİ
Nedir bu dört sacayağı? Birincisi hukukun üstünlüğü ve katılımcı demokrasi. Neden bunu diyoruz? Çünkü demokrasi ve hukuk olmadan yatırımcı malının canının güvende olduğuna ikna olmaz yatırım yapmaz. Demek ki hukukun olmadığı yerde gelirde büyümez, istihdam da artmaz, aşımızda büyümez. İkinci sacayağı üreten ekonomi. Türkiye sadece tarlada, fabrikada değil, kültürde, sanatta, sporda yani hayatın her alanında dünyayla rekabet edip, katma değer yaratmak zorunda. Büyük Türkiye’nin yolu üreten Türkiye’den geçiyor. Stratejinin üçüncü ayağı herkesi içeren, refahı hakça paylaştıran “Güçlü Sosyal Devlet”in olduğu yeni bir bölüşüm modeli. Bu memlekette hiçbir yurttaşımız yatağa aç girmemeli. Özellikle hiçbir çocuğumuz yatağa aç girmemeli. Emeklilerimiz saatlerce domates, soğan kuyruklarında beklememeli. Emeklilikte yaşa takılanlar gibi bir takım sorunlarımız olmamalı. Stratejimizin diğer üç ayağını tahkim eden son ayağı ise sürdürülebilirlik. Kurumsal sürdürülebilirlik, para ve maliye politikalarında sürdürülebilirlik, çevresel sürdürülebilirlik, dış politikada sürdürülebilirlik.
MİLLETİ TERÖRİST İLAN EDEREK SORUMLULUKTAN KURTULAMAZLAR
Bakın Suriye’de sürdürülemez politikaların tüm maliyeti milletin sırtında kaldı. Suriyeliler için 35 milyar dolar harcadığımızı söylüyorlar. Bu 35 milyar dolarla kaç baraj yapılırdı, kaç okul açılırdı, kaç tane üniversite açılırdı, kaç gencimize iş verilirdi? “Emeklilikte yaşa takılanlar için kaynak yok” diyorlar ama sürdürülebilir olmayan Suriye politikası için 35 milyar doları harcayıveriyorlar Suriye’den gelenlere. İşte tüm bu hususları kapsayacak bir dönüşüm stratejisiyle ülkemizi içine düştüğü bu bataklıktan çıkarmak hem içeriye hem dışarıya güven vermek, ülkemizin sarayın kibir abidesinin elinde hızla sürüklendiği IMF kapısından döndürmek mümkündür. Biz bunları büyük bir sorumluluk duygusuyla iktidara öneriyoruz. İstiyoruz ki milletimiz daha fazla sıkıntı çekmesin. Aksi halde Cumhuriyet Halk Partili, AK Partili, MHP’li, İYİ Partili, Saadet Partili, HDP’li her bir vatandaşımızın sıkıntısı daha da ağırlaşacak. Milleti bu sıkıntıya düşürenler, çıkıp milleti terörist ilan ederek sorumluluktan kurtulacaklarını zannediyorlarsa çok yanılıyorlar. Milletimizin 31 Mart akşamı atacağı tokat bunlara bu sorumluluklarını hatırlatacaktır.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Varsa sorularınızı alıyım kurum kimliğiniz ve isminizle beraber lütfen.
Soru- Efendim DSP Genel Başkanı Sayın Önder Aksakal’ın dün yaptığı açıklamalar vardı hem Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, hem de partinize yönelik sert eleştirilerde bulundu efendim. Tırnak içinde şu ifadeleri kullandı. “Gardırop Atatürkçüleri elbet bir gün halkın şamarını yiyecek. Biz ülke bölünmesin, siz oylar bölünmesin derdinseniz” dedi efendim. Cevabınız ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Şimdi tabi biz bu parti Cumhuriyet Halk Partisi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve iki büyük eserimden biridir dediği parti. Dolayısıyla biz Atatürkçülüğü kimseden öğrenmek durumunda değiliz.
İkinci söyleyeceğim husus, bir seçim sürecine giriyoruz. Çok ilginçtir bir muhalefet partisi iktidar partisiyle uğraşmak yerine ana muhalefet partisiyle uğraşmayı tercih ediyor. Bu çerçevede değerlendirdiğimiz zaman ben böyle bir atışmanın milletimiz nezdinde hiçbir, milletimizin sorunlarını çözmek bakımından da hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayacağını düşünüyorum. O nedenle de bu sözlere cevap vermeyi uygun bulmuyorum.
Soru- Benim iki sorum olacak efendim. Bir, istihdam paketiyle ilgili eleştirilerinizi sıraladınız ama biraz daha ekonomist gözüyle yani 2,5 milyon istihdamın sağlanabilmesi için ekonomi yönetiminin neler yapması lazım? Sadece hani büyüme, üretim noktasında değil de biraz açabilir misiniz bunu?
İkincisi de, yine terör suçlamasına cevap verdiniz ama Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Kandil’den talimat alıyorlar, Pensilvanya sloganlarını belirliyor, Kandil aday listelerini belirliyor sözlerine ne diyeceksiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi birincisi, 2,5 milyon kişiye iş vereceğim demek ve ondan sonrada ben bunların ilk iki ayda sadece işte sigorta primlerini ödeyeceğim, şunu ödeyeceğim, bunu ödeyeceğim bir teşvik paketi açarak bunu yapacağını söylemek gerçekçi değil. Arkadaşlar, bir ülkede üretim olsun istiyorsanız, ülke gencine iş verebilsin istiyorsanız o ülkede güven vermeniz lazım. Bugün güven yok. Bu iktidarın politikalarına güven yok. Bu iktidarın politikalarına güven olmadığı içinde bu istihdamı yaratmaları ne verirlerse versinler böyle bir istihdamı yaratmaları mümkün değil. Ama tek başına da baktığınızda 2,5 milyon kişiye bir yılda istihdam verme hedefi gerçekten çok iddialı bir hedef. Hele hele ekonominin daraldığı bir dönemde 2,5 milyon kişiye ben iş vereceğim demek hesabı kitabı bilmemek demek, fizibilite bilmemek, Türk ekonomisinin gerçek problemlerine hakim olmamak demek.
Tekrar söylüyorum, evet Türkiye dünyanın en büyük ekonomilerinden biridir. İlk 20’de olan bir ekonomimiz var. Normal olarak baktığınız zamanda bu genç nüfusa iş vermek Türkiye’nin en önemli stratejik önceliği olmalıdır. İş vereceksiniz, üreteceksiniz, büyüyeceksiniz. Borçla değil üreterek büyüyeceksiniz. Ama güven vermeyen bir iktidarla, hukuka saygısı olmayan, ucube bir tek adam parti devleti rejimiyle idare edilen bir iktidarla bunu yapabilmeniz mümkün değil. Tam tersi oluyor. 24 Haziran’dan beri bu ülkede neler oluyor bir bakın. Kuvvetler ayrılığı yok, polis, yargı, medya hepsi sarayın emrinde. Böyle bir yapıda işte ortaya çıkan manzarada bu. Sonrada güvenilirliği olmayan, gerçekçi olmayan istihdam hedefleriyle ortaya çıkıyorsunuz.
Soru- Ortalaması ne efendim, yıllık ortalama ne Türkiye’nin istihdamı? Örneğin AK Parti dönemlerinde?
Faik ÖZTRAK- Yani baktığınız zaman en iddialı yıllarda bile bu 2 milyonu geçmemiş, 1 milyon civarında kalmış. 1 milyonun etrafında seyretmiş yeni istihdam rakamları.
Şimdi ikinci soruya geldiğimiz zaman…
Şunu söyleyeyim, biraz önce ifade ettim. İşin garabeti bir partinin Genel Başkanının Cumhurbaşkanı gömleğini giymesinden kaynaklanıyor. Bu gömlek giyiliyor, Cumhurbaşkanı sorumlulukları bir yana bırakılıyor, ondan sonra bir takım terörle işbirliği, çete kurma, bu tür iddialar kendilerine oy vermeyen kişilerle ilgili olarak ortalarda dolanmaya başlıyor. Şimdi Cumhurbaşkanlığı gömleğini düşürürseniz Cumhurbaşkanı bunları söylüyorsa elinde bir takım deliller olması gerekir. Verecek o zaman bu delilleri savcılarının, hakimlerinin eline açacak davayı. Dava açmıyor, vermiyor. O zaman ne oluyor? Sadece vatandaşın gündemini değiştirmeye çalışıyor.
Açık söyleyeyim, yani bir kere daha ifade edeyim. İşte o bir takım laflar söyleniyor. Bu lafların hepsini geçmişte kendisi etti. Hani arıyorsa kimler terörle işbirliği yaptı diye dönecek bir geçmişte söylediği laflara bakacak. Efendim Kürdistan diyenler, ilk Kürdistan lafını 2013 yılında kim kullandı? Kürdistan, Lazistan varmış, eyaletlerden korkmamak lazımmış. Bu laflar kimin lafı? Kendisinin lafları.
Şunu da ifade edeyim, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin cumhuriyetten beri devam eden vilayetlerin isimleri dışında başka isimlerin kullanılmasını hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz.
Soru- CHP’nin Bodrum Belediye Başkan Adayı Mustafa Saruhan’ın adaylığı İl Seçim Kurulu tarafından düşürüldü. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi öyle görünüyor ki, burada bir adli sorun var. Bununla ilgili olarak Belediye Başkan Adayımız ve örgütümüz itiraz etmiş durumda. Bu itirazın olumlu sonuçlanmasını bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
21.12.2024
21.12.2024
20.12.2024
20.12.2024