06.03.2020

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI SARIBAL: ÇİFTÇİ BORCU 17 YILDA 64 KAT ARTTI

CHP Tarım Politikaları ve Tarım Örgütlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, çiftçi borçlarının AKP döneminde 64 kat arttığını söyledi.
TBMM’de düzenlediği basın toplantısında tarım sektörünün sorunlarını dile getiren Orhan Sarıbal, 2002 yılında 2 milyon 700 bin çiftçinin bankalara olan toplam borcunun 2,5 milyar TL iken 2019 yılında 108 milyar TL’ye çıktığını, çiftçinin piyasaya olan diğer borçlarını eklendiğinde toplam borcun 160 milyar TL’yi bulduğunu aktardı.
Konuşmasına gazeteciler Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç’ın tutuklanmasına tepki göstererek başlayan Sarıbal, “Barış Terkoğlu, bu ülkenin 83 milyon insanının gerçek habere ulaşması için bedel ödüyor, şu anda cezaevinde. İktidar, bir zaman beraber olduğu FETÖ aracılığıyla yaptığı komplocu yöntemleri şimdi yalnız uyguluyor. Kendisi gibi düşünmeyen, kendisinin düşündüğünü ifade etmeyen kim varsa onları cezalandırmak için faşist yöntemleri kullanıyor.
Yargı da hukukun kurullarına, vicdanına göre değil Sarayı'ın tutumuna, fikrine dayalı karar verdiği için basın susturulmaya devam ediyor. Bir kez daha basın mensuplarına, basın yayın organlarına ve elbette Barış Terkoğlu'na özgürlük diyoruz. Yanında olduğumuzu bir kez daha vurguluyoruz” dedi.

Erzincan’da Su ve Elektrik Sorunu
Ülkedeki yoğun gündeme rağmen başta ekonomik kriz olmak üzere diğer alanlarda da çok sayıda sorunun yaşandığını hatırlatan Sarıbal, tarımda yaşanan bazı sorunları şöyle aktardı:
“Mardin’deki elektrik sorunun bir benzeri Erzincan’da da yaşanıyor. Bir üreticimiz aradı ve sorunlarının dile getirmesini istedi.
Erzincan'da yaklaşık 100 bin dekar alanda, ki burada şeker pancarı başta olmak üzere çok sayıda tarım ürünü yetiştirilmektedir, 2019 yılında 140 lira olan dekar başına sulama elektriği fiyatı 285 liraya, cazibe yöntemi ile yani elektrik kullanmadan harcanan su fiyatı 40 liradan 60 TL’ye yani yüzde 50 artmış çıkmış durumda.
2019 yılında Erzincan’daki elektrik firması su vermediği için, şeker pancarı 21 sulanmadı ve bir yıl önce 5,7 ton olan dekar verimi 3,9 tona düştü.
Su ve elektrik parası can yakıcı şekilde ciddi sorun olarak karşımızda durmaktadır. Çiftçiler için sorun iktidardır, iktidarın uyguladığı tarım politikalarıdır.

Çiftçi Borçları 17 Yılda 64 Kat Arttı
Çiftçi, borçlarını uzun zamandır ödeyemediği için yeni borç almak amacıyla bankalara sığınıyor. Bankalarda para bulamazsa ne yazık ki tefecilere düşmüş durumda. Tefecilerden de para bulamayan çiftçi ne yazık ki evini barkını, yerini yurdunu bırakıp kente doğru sürükleniyor. Göçün nedeni 2002’den beri AKP politikalarından kaynaklanan kırsal kesimin boşalması, kentlere yığılmasıdır. Bunun temel nedeni de çiftçinin ürettiğinden para kazanamaması, aşırı borçlanması ve bu yüzden kente göçmesidir.
2002'de 2,7 milyon çiftçinin bankalara borcu 2,5 milyar TL iken, bu rakamın 64 kat artarak 2019 sonu itibarıyla, sadece bankalara olan borç 108 milyar TL’yi bulmuş durumda. Tarım Kredi Kooperatifini de eklediğimizde 125-130 milyar TL arasında bir borcu oluyor çiftçinin. İlaç bayine, gübre bayine, tohum bayine, elektriğe, suya olan borcunu da eklediğimizde bu borç 160 milyar TL’yi buluyor.
Bankalar, tahsil edemedikleri alacaklarını toplu şekilde varlık yönetim şirketlerine satarak tahsil etmeye çalışıyor. Ben bunlara 'resmi tefeci' diyorum. Örneğin 100 bin lira borcum var, banka bu borcumu varlık yönetim şirketine satıyor. Bu varlık yönetim şirketine yalnızca benim borcumu değil ipotekleri de veriyor. Mal, alet, ekipman, ev ipoteği ne varsa. Varlık yönetim şirketleri benden o 100 bin liradan çok daha fazlasını tahsil ediyor ve sürüm sürüm süründürüyor. Hükümeti uyarıyorum, bu doğru bir yaklaşım değil. Bunu yapmayın.
Bu arada son bir yılda çiftçilerin bankalara olan borcu 8 milyar TL arttı. 2018 yılında 100 milyar olan bankalara borç, 2019 yılında 108 milyar TL oldu. Sadece bankalara olan kredi borcu yüzde 8 arttı.
2018 yılında 3,8 milyar olan takipteki borç miktarı 2019 yılında yüzde 38 artış ile 5,2 milyar TL’ye çıktı.
Yerli özel bankalara olan borç yüzde 15’ini oluşturuyor. Çiftçinin toplam borcunun yaklaşık 17 milyar TL borcu yerli özel bankalara olan borç.
Kamu bankalara olan borç yüzde 68’ni oluşturuyor. Yaklaşık 78 milyar TL.
Yabancı özel bankalar ise borcun yüzde 17’sini kontrol etmekteler bu da yaklaşık 20 milyar TL civarında. Diğer borçlar ise bayilere.
Önerimiz şudur; yerli ve yabancı özel bankalara olan borçların Ziraat Bankası’na devredilmesi ve Ziraat Bankasının bu borçları faizsiz yapılandırsın.

Tarımsal Girdiler
Tarımda en büyük girdi olan mazotun ortalama fiyatı 2017 yılında 4 lira 70 krş. 2018 yılında 5 lira 80 krş. 2019 yılında ise 6 lira 43 krş. 2018’in başı ile 2019’un sonu ortalama mazot fiyatı yüzde 36 artmış.
Mazot tarımın en önemli girdisi. O nedenle çok önemli.
Çiftçimiz 2017 yılında yaklaşık 3 milyar litre mazot kullandı. 14 milyar TL mazot parası ödedi. 2018 yılında 17,4 milyar TL, 2019 yılında ise 19,29 milyar TL mazota para ödedi. 2017 yılı ile 2019 yılları arasında 5 milyar TL daha fazla mazot parası ödemiş çiftçi. Mazotun fiyatı yüzde 37 artmış.
Bir diğer önemli girdi olan gübre bu dönemde; amonyum sülfat yüzde 72, diamonyum fosfat (taban, toprak altı gübre) yüzde 73, üre (toprak üstü gübre) yüzde 130 arttı.
Yine tohum. Buğdayın tohum fiyatı yüzde 41, mısır yüzde 55, ayçiçeği tohum fiyatı yüzde 40-55 arasında artmış.
Bir diğer girdi tarım ilaçları ise yüzde 50 ile yüzde 200 arasında değişmiş.
Elektrik 2018’in başı ile 2019’un sonu 2 yılda yüzde 108 attı.
Su parası ise yüzde 50 ile 150 arasında zam gördü.
Bir zamanlar su ve elektrik giderinden kimse bahsetmezdi. Ama bugün tarımın en önemli girdilerinden biri olmuş durumda.
Tarım girdileri bu kadar artarken iktidar ne yapıyor? Buğdaydaki fiyatlarının iki yıldaki toplam artışı yüzde 36, mısırda yüzde 37, ayçiçeğinde yüzde 36 olarak gerçekleşti.
En düşük girdi artışı mazotta yüzde 37, diğerleri yüzde 200’lere çıkmış, ama ürün fiyatları en fazla yüzde 37 artış göstermiş.
Girdi fiyatlarının yüzde 40 ile yüzde 200 arasında arttığı bir ortamda, alım garantisi de yok iken tarımın, çiftçinin ayakta kalma şansı yoktur.

Tarımın Milli Gelirdeki Payı
2002’de AKP iktidara geldiğinde tarımın Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) içindeki oranı yüzde 10,3’tü. 2010 yılında GSMH içindeki tarımın payı 70 milyar dolara kadar çıktı. 2019’un sonu itibariyle bu pay 48 milyar dolara, oran yüzde 6,4’e düştü.
Tarımın milli gelir içindeki oranı sürekli düşüyor. Buna karşın gelişmiş bütün ülkeler tarımın milli hasıladaki payını arttırdılar.
2019 yılında Türkiye’nin kişi başı milli geliri 9 bin 127 dolar olarak açıklandı. Çiftçinin kişi başı milli geliri henüz açıklanmadı ama 2 bin 500 – 3 bin dolar seviyesinde olması bekleniyor.

Tarımsal İstihdam düştü
Tarım sektöründeki çalışan sayısı da düşmeye devam ediyor. Tarım sektöründe istihdam edilenler incelediğinde 2019 yılında istihdam edilenler bir önceki yılın aynı aylarına göre düşmüştür. 2018 yılının Kasım ayında tarımda 5 milyon 23 bin kişi istihdam edilirken %2,93 (147 bin kişi) oranında azalarak 2019 yılında 4 milyon 876 bin kişi olarak gerçekleşti. 9 bin 127 dolar nerede 2 bin 500, 3 bin dolar nerede?
Bu çiftçinin nasıl battığını, nasıl çaresizlik içerisinde olduğunu, iktidarın uyguladığı tarım politikalarıyla tarımı ve çiftçiyi nasıl çökerttiğini bir başka kanıtıdır.
2002 yılında nüfusumuz 66,4 milyon iken tarımın istihdamdaki payı yüzde 35, yani 7,5 milyon, bugün nüfusumuz 85 milyon 150 bin, tarımdaki istihdam 4 milyon 876 bin kişi ve oran olarak da yüzde 17. Tarımdaki istihdam yüzde 35’ten yüzde 17’ye düşmüş durumda.
Bu da iktidarın uyguladığı tarım politikalarının nasıl tarımı bitirdiğine, çiftçiyi bitirdiğine, kırı boşalttığına bir başka örnektir.

Yeni Bir Öykü Yazacağız
AKP ve Saray iktidarı uyguladığı politikalar, Türkiye’nin sağlığına, tarımına, gökyüzüne, yeryüzüne, Türkiye’nin yaşamına zararlıdır.
Bizler, bu ülkenin 83 milyon insanı AKP ve Saray iktidarından kurtulmak durumundayız.
AKP ve Saray iktidarından kurtulduğumuzda bu ülke yeniden toprağını, suyunu, enerjisini kullanacak, insanının direngen, yürekli iş gücünü kullanacak ve yeniden ayağa kalkacak.
Üretmeyen ülke gıda egemenliğini ve gıda güvenliğini başka ülkelere teslim eder. Üretmeyip ithal eden de kendi yandaşlarını besler, yabancı ülkelerin çiftçilerini, yabancı ülkelerin sanayicisinin kalkınmasını sağlar.
Ferman padişahın ise bu topraklar, bu ülke, bu tarım alanları, bu doğal kaynaklar bizimdir. Biz bu kaynaklardan tekrar bir başarı öyküsü yazacağız. Çocuklarımıza onurlu bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz.”