10.07.2020
10.07.2020
CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Fethi Açıkel, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk kabinesinin göreve başlamasının ikinci yılında, sistemin Türkiye’ye etkileri üzerinde bir çalışma yaparak, AKP iktidarı döneminde yaşanan Türkiye’nin uluslararası endekslerdeki gerileyişinin çok ciddi bir hal aldığı, Başkanlık Sistemine eşlik eden şahsi ve keyfi politikalar yüzünden Türkiye’nin uygar dünyanın önemsediği neredeyse tüm alanlarda diplere savrulduğu tespitini yaptı.
Açıkel, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin esasen bir hükümet sistemi olmaktan çok, kişiselleşmiş bir siyasetle şekillenen dar bir aile, ahbap ve zümre kabinesi olduğunu; kendi içinde dahi yeterince tartışılmadan kararlar alındığı için kararların millete ve gelecek kuşaklara maliyetinin gün geçtikçe arttığına dikkat çekti. Bu haliyle tek adam rejimi ve kabinesinin, günü birlik kararlar alan, stratejik planlamadan yoksun ve liyakatli insan kaynaklarını heba ederek ülkeyi yönetmeye çalışan bir ‘kayırmacı ve otoriter sistemsizlik’ ürettiğini ifade etti. Saray kabinesinin kendi koyduğu tüm hedefleri bile açık ara ıskaladığını, Türkiye’yi gelecek kuşakları ipotek altına sokan bir iflas rejimiyle karşı karşıya bıraktığını söyleyerek, Saray rejiminin Türkiye’nin yapısal hiç bir sorununu çözemediğini, rezervlerini tükettiğini ve büyük bir borç sarmalı içine sürükleyerek adeta ikinci bir Duyunu Umumiye Rejimi yarattığını söyledi.
Keyfileşmiş Otoriterliğin, Türkiye’yi her alanda küme düşürdüğünü söyleyen Açıkel’in değerlendirmesi şöyle:
“Saray rejimi, yüzyıllık TBMM geleneğimizin ve onunla yaşıt Cumhuriyet deneyimimizin ardından, adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CBHS) denilen bir sistem ile, Türkiye’nin Anayasal kazanımlarını zayıflatmakla kalmamış, kurumlarını ve kadrolarını da neredeyse tamamen tasfiye noktasına getirmiştir. Türkiye’nin dinamik toplumunu, ekonomik kapasitesini ve insan kaynakları birikimini kendi kategorisindeki ülkelerin bile çok gerisine düşürmüştür. Saray rejimi, Türkiye’yi Anayasasız, Meclissiz, kurumsuz, hukuksuz ve liyakatsiz yönetmekte ısrar etmeyi seçmiştir. Bu yüzden Türkiye, neredeyse bütün uluslararası endekslerde gerileyen bir ülkeye dönüşmüştür. Türkiye hukukun üstünlüğünde, basın özgürlüğünde ve demokraside hızla baskıcı rejimler ligine gerilemiş; bununla birlikte eğitimde ve Ar-Ge’de geri kalmış; KOBİ’lerini geliştirememiş ve şirketleri borç batağına saplanmıştır. CBHS altında Türkiye, genç işgücüne istihdam yaratmamış, asgari ücreti TÜİK verileriyle düşük tutmuş, çocuk ve yaşlı yoksulluğunu gidermemiş bir ülke konumundadır. Bu otoriter popülist rejim; vaatlerinin aksine, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini körüklemiş, sınıfsal farklılıkları büyütmüş, kent ve kır arasında olduğu kadar, bölgeler arasındaki farklıları azaltmak için de gerekli adımları atmamıştır.
Türkiye, tarımda ve hayvancılıkta dışa bağımlı hale gelen, çevreci teknolojileri geliştirip uygulayamayan ve iklim değişikliğinden olumsuz etkilenmesine rağmen orman kıyımlarını devam ettiren bir ülke olarak anılmaktadır. Başkanlık Sisteminin, Endüstri 4.0’ın gerektirdiği altyapı yatırımlarını yapmaktan uzak, dijital devrime öncülük edecek yetenekli ve eğitimli genç nüfusu dışlayan bir anlayışla 21. Yüzyılı göğüsleyemeyeceğinin altını çizen Açıkel, kadın haklarının her geçen gün gerilediği, gençlere baskının ve çocuk istismarlarının tolere edildiği bir ülkede çağdaş ve demokratik uygarlık hedeflerinin yakalanamayacağını vurguladı.
İki yıl önce ilk kabinenin duyurulmasıyla birlikte resmi olarak göreve başlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye’nin hiçbir yapısal sorununa çözüm üretememiştir. Saray Türkiye’ye Cumhuriyet tarihinin en büyük itibar krizlerini yaşatmış ve dış politika kaotik bir belirsizlik ve iflas noktasına sürüklenmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, gelişmiş dünya ülkeleri pandemi sürecinde yurttaşlarına sosyal devlet ve sosyal dayanışma ilkesi çerçevesinde yardım ederken, krizle boğuşan yurttaşlarından bağış toplama telaşına düşmüştür.
Mevcut sistemin kayırmacı, müsrif ve plansız politikaları Türkiye’yi derin bir toplumsal buhrana sürüklemektedir. Türkiye, nitelikli nüfusunu göç veren, yanlış dış politikanın faturası sonucunda ise niteliksiz göç alan bir ülke konumuna sürüklenmiştir.
Başkanlık sistemi, kamu çıkarını gözeten sosyal devlet aklıyla uyuşmamakta, Saraydaki dar bir zümrenin çıkarlarına hizmet etmektedir. Yaşanan demokrasi krizi; güçlendirilmiş parlamenter rejim, bağımsız yargı ve katılımcı yöntemlerle hazırlanacak demokratik bir anayasa ile aşılabilir ve böylelikle bütün darbe kalıntıları ve CBHS’nin baskıcı, tutarsız ve otoriter tüm izleri silinebilir.
Türkiye’nin yeniden Özgür Yurttaşlar Cumhuriyeti olabilmesi için, topyekün kalkınma hedeflerini öne koyan, stratejik planlama eşliğinde üreten Türkiye modelinin yaşama geçirilmesi gerekir. Üretim ve istihdamın arttırılması ve refahın hakça bölüşülmesi için, kurumların ve kadroların liyakat esasına göre yeniden yapılandırılması, hukukun üstünlüğünün ve toplumsal barışın sağlanması gerekmektedir. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğünde partimizin hedefleri ve çalışmaları bu yöndedir ve Türkiye, bu keyfi ve tutarsız tek adam rejiminin yarattığı girdaptan kısa sürede tüm demokrat ve yurtsever yurttaşlarımızın dayanışmasıyla çıkacaktır.”
GERİLEMEYE DAİR TESPİTLER
Freedom House’un 2019 yılı raporunda Türkiye, 100 üzerinden 31 puan alarak özgür olmayan ülkeler statüsünde değerlendirilmiş ve temel özgürlükler bakımından, Pakistan, Irak gibi ülkelerden daha az özgür olarak nitelendirilmiştir.
Türkiye, siyasal hak ve özgürlükler bakımından 41 OECD ülkesi arasında son sırada yer almaktadır. İfade özgürlüğü konusunda ise 149 ülke arasında 129. sırada bulunmaktadır.
Türkiye, hukukun üstünlüğü sıralamasında 126 ülke arasında 109. Sıradadır.
Yargı bağımsızlığı sıralamasında 2007’de 50. sıradayken 2019 yılında 104. Sıraya gerilemiştir.
Basın özgürlüğü konusunda Türkiye 2002’de 100. sıradayken, 2020’de 154. sıraya gerilemiştir.
Türk lirası, son 13 yılda 124 ülkenin para birimine karşı değer kaybetmiştir. AKP döneminde Türk lirası, avro ve dolar karşısında yaklaşık 4 kattan fazla değer kaybetmiştir.
Makroekonomik göstergelerin istikrarına dair yapılan sıralamada Türkiye, son dokuz yılda 64. sıradan 129. sıraya gerilemiştir.
Türkiye, enflasyon endekslerinde 141 ülke içerisinde 131. ülke konumuna kadar geriledi.
Ekonominin kötü yönetimi, gıda ve enerji fiyatlarında büyük artışlara neden olmuştur. Türkiye, 35 OECD ülkesi içerisinde 2018 yılında gıda enflasyonu en yüksek ülke
AKP’nin belirlediği asgari ücret açlık sınırı seviyesindedir. Türkiye’deki asgari ücret, Avrupa’daki 30 ülke arasında en düşük 4. asgari ücrettir.
Türkiye Dünya Bankası’nın yaptığı beşli sınıflamaya göre, gelir dağılımında en kötü dördüncü grupta, 38 OECD ülkesi arasında ise 34. sırada yer almaktadır.
AKP, sosyal devlet anlayışından uzaklaşmakta, yoksullaşan halk kesimlerinin toplumdan kopuşunu önlemek için bir politika geliştirmemektedir. Türkiye, sosyal adalet bakımından 41 OECD ülkesi arasında 40. sıradadır.
Türkiye’de üretim sektörünün inovasyon kapasitesi düşmektedir. Nitekim üniversitelerle sanayi arasındaki Ar-Ge ortaklığında Türkiye, 2007- 2008 yılında 49. sıradayken 2017-2018 yılında Pakistan, Ürdün ve Gana’nın gerisinde, 66. sırada yer almıştır
Türkiye, üniversite mezunlarına iş imkânları sunamayan bir ülkeye dönüşmüştür. Üniversite mezunu işsizlerin sayısı 2020 yılı itibarıyla 1,5 milyona yaklaşmış ve artmaya devam etmektedir. Çalışan her 3 üniversite mezunundan 1’i ise eğitimini aldığı alanda iş bulamamaktadır.
Eğitimli genç nüfusuna umut olamayan Türkiye’ beyin göçünü de durduramamaktadır. Yurt dışına göç eden yurttaşlarımızın sayısı 2016 ile 2018 yılları arasındaki 3 yılda 319 bin 392’dir. 2017-2018 yılları arasında 10 binden fazla Milyoner, 3 yılda en az 13 bin Girişimci ve İş İnsanı yurtdışına çıktı. 2018’de dünyada en çok milyoner kaybeden 4. ülke olduk. Yurt Dışına Giden Hekim Sayısı 2012 yılında 59 iken 2019’da 906’ya çıktı ve %1435 artış yaşandı.
AKP, yüksek teknolojinin gelişimi için gerekli olan Ar-Ge çalışmalarına yeteri miktarda yatırım yapmamaktadır. Türkiye, 35 OECD ülkesi arasında Ar-Ge çalışmalarına, GSYH’ye oranla en çok pay ayıran 28. Ülke olmuştur.
AKP, Türkiye’yi, dünyanın dijitalleşme yarışına girdiği bir dönemde, bu yarışın gerisinde bırakmaktadır. Türkiye, dijital rekabet gücü sıralamasında 63 ülke arasında Meksika ve Ürdün’den sonra 52. sırada yer almaktadır. OECD ülkeleri arasında yüksek teknoloji ihracatı en düşük olan ülke Türkiye’dir.
AKP Türkiye’si artık barışçıl bir ülke olmaktan uzaklaşmıştır. Türkiye, Küresel Barış Endeksi’nde 163 ülke arasında 152. sırada yer almıştır
Hâkim ve savcı atamalarını tarafsızlık ve liyakat esaslarına göre yapma konusunda Türkiye, en kötü 5. OECD ülkesidir. 2009 yılında 167 ülke arasında yargı sistemine ve mahkemelere güven sıralamasında 31. sırada yer alan Türkiye, 72 sıra gerileyerek 103. sıraya düşmüştür.
2002 yılında, devlet, büyük çoğunluğu kâr eden ve stratejik önemi olan 200’ün üzerinde işletmenin sahibi ya da ortağı konumundaydı. 2018 yılı itibarıyla devletin ortağı ya da sahibi olduğu kurum sayısı 71’e düşmüştür. 1986 yılından 2019’a kadar geçen sürede yapılan özelleştirmelerin %90’ına yakını AKP tarafından yapıldı.
EKONOMİK GÖSTERGELER KARŞILAŞTIRMASI
25.12.2024
25.12.2024
25.12.2024
25.12.2024