31.07.2019
31.07.2019
CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, TÜRK-İŞ GENEL BAŞKANI ERGÜN ATALAY'I ZİYARET ETTİ
(31 TEMMUZ 2019)
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Ergün Atalay'ı ziyaret etti.
Görüşme sonrası düzenlenen basın toplantısında CHP lideri Kılıçdaroğlu ve TÜRK-İŞ Genel Başkanı Atalay şunları söyledi:
Ergün ATALAY- Bizim talebimiz ilk 6 ay 15, ikinci 6 ay enflasyon refah payı. Şu ana kadar dün bize en son verdikleri teklif Genel Başkanım; ilk 6 ay 6, ikinci 6 ay 4. Dün Sayın Bakana da ifade ettim, “bundan iki sene evvel Temmuz ayında kamu sözleşmelerini imzaladık ilk 6 ay yüzde 7,5, ikinci 6 ay bize 5 verdiniz. İşçinin alım gücü daha iyi bir noktadaydı, aradan 2 sene geçti alım gücümüz yüzde 27 düştü” dedim. Yani bu rakamı anlamakta zorlandığımızı anlattık kendilerine. İşte önümüzdeki günlerde bir daha değerlendireceklerini söylediler. Ama maalesef biz bugün saat 13.00 civarında İstanbul’da Darphane’de grev ilanını astık Genel Başkanım, kanunu süreçti o biz mecburuz asmaya, asmasak yetkimiz düşüyor. Ayın 19’unda da işte Darphane’de, Tarımda, Madende, ETİBOR’da 30 bine yakın arkadaşımız greve çıkmak mecburiyetinde. İşte ben zaman zaman söylüyorum, yani bir sendikacı, işçi ben illa greve çıkayım, yani işte işyerini sıkıntıya sokayım, ülkeyi sıkıntıya sokayım öyle ne düşüncemiz oldu, ne o düşüncede bir insan topluluğuyuz biz. Bizim önceliğimiz evvela Türkiye, sonra temsil ettiğimiz insanlar. İşte bugün ifade ettim, biz 1 milyon 12 bini bulduk; katkısız, hormonsuz bir sendikayız biz. Burada başkanlar kurulunun içinde her görüşten, her bölgeden arkadaşlarımız, kardeşlerimiz var. Yani biz bu meselenin, sözleşmenin bir an evvel masada bitmesini arzu ediyoruz. Tam sözleşmeyi konuşurken, arkadan işte kıdem tazminatını hazine bakanımız açıkladı, dedi ki, “tarafların mutlu olacağı, memnun olacağı bir çalışma yapacağız.” Biz de dört gözle bekliyoruz yani, bir görelim nasıl mutlu olacağız, nasıl memnun olacağız. Ama efendim her sene bu ramazan ayı gibi kıdem tazminatı gündeme geliyor, bizim işyerlerindeki arkadaşlarımız panik yapıyorlar, kıdem tazminatı kalkacak diyorlar, emekli oluyorlar. Yani işyerinde huzurumuz kaçıyor, evde huzurumuz kaçıyor. Ama biz bu mevcut yapıdan, kıdem tazminatının yapısından memnunuz. Almayanlar var mı? Almayanlar alanlardan daha çok Genel Başkanım. Onlarla ilgili kanuna bir madde ilave edilip o mesele hallolur. Ama mevcut yapı bizim için en ideal yapı. Yani burada işte fon deniyor. Fonla ilgili bugüne kadar başımıza gelenler ortada. Yani biz fonu duyduğumuz zaman sıkıntıya giriyoruz, arkadaşlarımız sıkıntıya giriyor. Ama açıkladıkları “taraflar memnun olacak.” İşveren de razı değil kıdem tazminatıyla ilgili bir çalışma yapılmasına. Yani ben TİSK’e soruyorum öyle, TOBB öyle diyor. Şimdi fikirlerini değiştirdiler mi bilmiyorum? Böyle bir durumumuz var, yani bu da inşallah bir an evvel ülke gündeminden kalkar.
Örgütlenmeyle ilgili son günlerde işte anlatıyor bazı arkadaşlarım, bazı sendikalar. Sayın Genel Başkanım, kim nereyi istiyorsa o sendikaya üye olsun. Bununla ilgili ben Türk-İş Başkanı olarak, Türk-İş topluluğu olarak hiç kimseye ne bir talebimiz olur, ne bir gideriz, ne bir konuşuruz. İşçi bizden razıysa dururlar. Ama bizden razı değilse, sorarız kendisine bizden neye razı değilsin? Görevimizi yapmıyoruz, ben A sendikasına gideceğim, arkadaşlarıma ifadem bu, kardeş hakkını helal et, bize 10 sene hizmet ettin Allah razı olsun, yolun açık olsun. Ama oraya gidersen seni süreriz, oraya gidersen seni atarız. Ki, manayla Sayın Cumhurbaşkanı bu konuyu gündeme girdi. Yani bunu imkan olsa da bütün partiler genelge yayınlasa, bütün belediye başkanları genelge yayınlasa, deseler ki işçinin sendikasına karışmıyoruz, partisine karışmıyoruz, takımına karışmıyoruz, özgürce istediği her yere gitsin. Yani bunu halledersek bu ülkede demokrasiyi efendim daha çok geliştiririz. Yani ben özellikle siz bugün hayırlı olsun dediniz ama ben bir sürü sıkıntı söylüyorum. Bir şey demeden de sözümü bitirmeyeceğim efendim.
Genel Başkanım, her Cuma günü bin yıldır hoca dünyanın her yerinde Cuma namazında minberden inerken üç emir veriyor, üç şeyi yasak veriyor. Her Cuma günü dünyanın her yerinde, bu Japonya’da da böyle, Kabe’de de böyle. Diyor ki, “Ey cemaat cenabı Allah adaletli olmayı, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder. Fenalığı, azgınlığı, kötülüğü yasaklar.” Biz ülkemizde ve dünyada bunu oturtturursak, Allah şahittir problem kalmaz.
Teşekkür ediyorum efendim, hoş geldiniz sefa getirdiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim Sayın Başkan. Öncelikle 67 yıl bu ülkede bütün çilelere rağmen, bütün sıkıntılara rağmen Türk-İş; Türk işçi hareketinin, emek hareketinin lideri olarak varlığını hep korudu. Zaman zaman sıkıntılara girdiğini biliyorum. Darbe dönemlerinde sıkıntılara girdiğini de biliyorum. Ama bütün bunları aşmasını bildi. Biz Türk-İş’in varlığını, Türkiye’de demokrasinin varlığı gibi görüyoruz. Eğer bir yerde demokrasi varsa işçiler hak aramalı, işçilerin hakları olmalı. Eğer işçiler hak aramakta zorlanıyorlarsa, hak arama talepleri sınırlanıyorsa veya yasaklanıyorsa veya işçilerin örgütlenmesinin önüne barajlar konuyorsa bunu doğru bulmuyoruz. Demokrasi açısından da, insan hakları açısından da doğru bulmuyoruz.
Sayın Başkan 1 milyonun üzerinde bir üyemiz var dedi, “hormonsuz” diye tanımladı.
Ergün ATALAY- Organik efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türk-İş’in çatısı altında 1 milyonun üzerinde işçinin bulunması Türk-İş’in gücünü gösterir. Son yıllarda özellikle sendikalaşmanın, 12 Eylül darbesinden sonra sendikalaşmanın zorlaştırıldığını biliyoruz. Darbe hukukundan Türkiye’nin arınması gerektiğini de biliyoruz. Örgütlenmenin önündeki bütün engellerin kaldırılması gerektiğine de yürekten inanıyoruz ve bunu da yapacağız. Bu konuda da kararlıyız. Rahmetli Bülent Ecevit nasıl işçi hareketinin öncüsü olmuşsa, biz de işçi hareketinin öncüsü olmayı sürdüreceğiz. Bu konuda hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın.
Sayın Başkan sözlerini tamamlarken işçilerin örgütlenmesinin önemine vurgu yaptı, işçiler arzu ettikleri sendikalarda örgütlensinler elbette; biz hiç dokunmuyoruz, ne memur, ne işçi sendikaları, arzu eden istediği şekilde örgütlenir. Örgütlenmeleri sadece bizi mutlu eder. Onların hak talebinde bulunmaları sadece bizi mutlu eder. Siyasi görüşleri farklı olabilir, farklı şeyleri savunabilirler, ama önemli olan burada çalışan işçinin hakkını savunan bir sendikacılık anlayışının yerleşmesi, bu kültürün yerleşmesi. Ücret sendikacılığına karşıyız, bunu her yerde, her ortamda bir şekliyle ifade ediyorum. Elbette ki, Türkiye’nin gerçekleri de bilinerek bu paralelde davranılmalı. Sayın Başkan zaten buna büyük özen gösteriyor, bunu biliyorum. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları da gayet iyi biliyorum.
Dört konuya değindi. Konulardan birisi toplu sözleşmeydi, şu anda görüşmeleri devam eden toplu sözleşme. Toplu sözleşmede ücret sendikacılığı yapılmasın. Ama şunun da göz ardı edilmemesi lazım. Yaşanan ekonomik krizin faturası işçinin sırtına yıkılmasın. Kalkıyorlar parlamentodan yasa çıkarıyorlar, bir avuç şirketin borcunu ödemek için 400 milyar lira para ayırıyorlar, işçinin ücretine gelince efendim ekonomik sıkıntı var. Niçin? Bu kişi çalışıyor, bu kişi üretiyor, bu kişi alın teri döküyor, bu kişi helal para kazanıyor ve bu kişi evine ekmek götürüyor. Batan şirketi kurtarmak için 400 milyar lira para ayıracaksın, işçiye gelince efendim işte durumumuz malum, paramız yok veremiyoruz. Bunu doğru bulmuyoruz. Elbette ki, astronomik rakamlar istenmiyor, makul rakamlar isteniyor. Piyasa belli, ekonomi belli, işçinin aldığı ücret belli, asgari ücret belli, yapılan zamlar belli. Bari elektriğe yapılan zam kadar versinler, yani bıraktık diğerlerini elektriğe yapılan zam kadar bir zam versinler. Hani soğanı almadık, biberi almadık, başka bir şeyi almadık yani. Elektriğe zammı kim yapıyor? Devletin kendisi yapıyor. O zaman bu zam kadar bari hiç değilse işçiye zam ver.
Kıdem tazminatı konusundaki düşüncemiz şu CHP olarak; sendikalar, üç konfederasyon oturup kendi aralarında uzlaşırlarsa bizim açımızdan hiçbir sorun yok. Ama sendikalara rağmen parlamentoya kıdem tazminatıyla ilgili bir düzenleme gelirse buna karşı çıkacağımızı, parlamentoda muhalefet yapacağımızı ifade ettik. Bu düşünceyi hepinizin, bütün sendika başkanlarının önünde de, Sayın Genel Başkanın önünde de ifade etmek isterim.
İş kazaları konusu felaket durumda; Avrupa’da birinci, dünyada üçüncüyüz. Çok sayıda, terörden daha fazla kayıp veriyoruz. Her gün 5 kişi hayatını kaybediyorsa hepimizin oturup düşünmesi lazım. Ve üzülerek ifade edeyim, iş kazalarında hayatlarını yitirenlerin önemli bir kısmı sigortasız, öldükleri gün sigorta yapılıyor, bu da hayatın bir başka gerçeği.
Örgütlenme konusunda ifade ettim düşüncelerimi az önce de. 7 ay geçti sözleşme imzalanmadı, sözleşmeler imzalanmadı, 7 ay geçti görüşmeler devam ediyor. Bir an önce sonuçlanmasını isteriz.
Türk-İş’in varlığı demokrasimizin varlığı gibidir. Sayın Başkan söyledi, değişik siyasi görüşlerden arkadaşlarımız var diye. Olabilir tabi, elbette ki herkesin bir siyasi görüşü olabilir, dünyaya bakışı olabilir, biz bunlara saygı gösteririz, saygı göstermek zorundayız daha doğrusu. Bizim arzu ettiğimiz çalışan, üreten, emek harcayan insanların hak ettikleri ücretleri almasıdır. Krizin faturalarının da bunlara çıkarılmamasıdır.
Türk-İş bizim açımızdan, bölge açısından, bölge dediğim Türkiye’nin bulunduğu bölge açısından da çok önemlidir. Çünkü Türk-İş sadece Türkiye’de bir işçi hareketini temsil etmiyor; bütün bölgede, hatta Avrupa’da Türkiye’deki işçi hareketlerini temsil eden önemli bir kurumdur. Böyle bakmamız gerekiyor Türk-İş’e. Aynı zamanda Türk-İş’in yaptığı çalışmalar, ürettiği bilgiler bizim için de çok değerlidir, siyasetçiler için de çok değerlidir. Biz Türk-İş’in yayınlarını büyük bir dikkatle takip ediyoruz, yıllık raporlarını büyük bir dikkatle takip ediyoruz, onların şikayetleri, sorunları, çözümler bizim de yararlandığımız alanlardan oluyor. Çünkü sonuçta biz bir düşünce üretiriz, ama sorunu yaşayan kişinin ürettiği çözümler bizim için çok daha değerlidir. Bu bağlamda Türk-İş üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirmeye özen gösteriyor. 67 yıldır Başkan, 67 yıldır Türk-İş var, iyi ki Türk-İş var diyoruz.
Dolayısıyla sizlerin şahsında ben Türk-İş camiasının bütün bireylerini, aile bireyleri dahil olmak üzere yürekten kutluyorum. Sizin varlığınız dediğim gibi demokrasinin varlığıyla eş anlamlıdır. Biz çalışanın, üretenin, hele hele üreten Türkiye’nin sürekli yanındayız ve bu kavramı da Türk siyasi hayatına yerleştirmek için özel çaba harcıyoruz.
Soru- Benim sorum Sayın Atalay’a. Bugün Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini güncelledi, aşağı yönelik bir güncelleme oldu. Bu yüzde 13.9. Dün de hükümet size yeni teklifiyle geldi, toplamı yüzde 10 ediyor. Bu aradaki farkı nasıl değerlendirmek istersiniz? Biraz önce grevden bahsettiniz. Grev için nasıl bir tarih öngörülüyor?
Ergün ATALAY- Bugün Darphane’de grev ilanını astık. 19’unda bitmezse uygulamaya geçecek. Şimdi Merkez Bankası bir ay sonra bir toplantı yapıp da, bu rakamı 9’a indirirse ne yapacağız? Yani derse ki 9 oldu, orada bir şey yok, ne yapacağız? Bizim bir yaşadığımız var, bir de açıklanan var. Açıklananla bizim yaşadığımız örtüşmüyor.
Soru- Sayın Genel Başkan, efendim yerel seçimler sonrasında bazı belediye başkanlarıyla ilgili yakınlarını, akrabalarını belediyelerde yönetici konumunda işe aldıklarına yönelik haberler çıktı, gördünüz siz de. CHP’li belediye başkanlarıyla ilgili de benzer iddialar var, açıklamalar da geldi. Bunlarla ilgili nasıl bir değerlendirmeniz olur? Uyarılarınız olmuştu daha önce 7 maddeyle. Özellikle liyakat konusunda önemli uyarılarınız vardı. Bu iddialarla ilgili bir işlem başlatacak mı Genel Merkez?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunların hepsi düzelecek. İstisnasız hepsi düzelecek. Belediye Başkanlarının akrabalarının yönetici pozisyonlarına getirilmelerini doğru bulmuyoruz zaten. Arkadaşlarımız da gerekli girişimlerde bulundular. Bildiğim kadarıyla büyük bir kısmı çözüldü zaten.
Burada sorun şu değerli arkadaşlar, yönetici yakınları acaba sadece CHP’li belediyelerde mi var? Bakın biz üstümüze düşeni süratle yapıyoruz ve uyarıyoruz da. CHP nasıl biliyor musunuz? CHP şu beyaz kağıt gibi, üzerinde siyah bir nokta olunca derhal fark edersiniz. Ama simsiyah olsaydı bu veya ağırlıklı olarak siyah olsaydı siz yeni bir siyahı fark edemezdiniz bile. O nedenle biz bu sorunun kökten ve kalıcı çözülmesini istiyoruz. Nasıl? Parlamentoya gelsin siyasi ahlak kanununu çıkaralım. Bu kadar basit. Avukatın etik kuralları var, doktorun etik kuralları var, esnafın etik kuralları var, işçilerin etik kuralları var. Hayatın her kanalının etik kuralları var, ahlaki kuralları var. Yani esnaf bile yüzyıllardan beri süregelen Ahi Evran geleneği var. Siyasetçinin niye etik kuralları yok? Niye yok, hangi gerekçeyle yok? Sayın Davutoğlu getirdi, ama geri çektiler. Biz getirdik, uygulamaya koymadılar. Buradan bütün medyanın önünde TBMM Başkanına açık ve net çağrı yapıyorum, toplum kayırmacılıktan rahatsız. O zaman siyasi ahlak yasasını çıkaralım, siyasi ahlak yasasında kurallar belli olsun her belediye başkanı, her milletvekili, her belediye meclis üyesi, kim seçimle geliyorsa bir yere herkesin kuralları olmalı ve o kuralların dışına çıkmamalı. Bu da TBMM’nin bu dönemde, bu yasama döneminde topluma bir armağanı olsun. Yani biz de siyasetçi olarak kendimize özel alanlar belirledik, sınırlamalar getirdik, ahlaki kurallar getirdik diyelim.
Şimdi sizin huzurunuzda ben TBMM Başkanından cevap bekliyorum getirsin.
Soru- Efendim gereği yapıldı dediniz. Görevden almalar mı yapıldı, yoksa disiplin süreci mi başlatıldı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır hayır, yani arkadaşların bir önemli bir kısmı ayrıldı. Bazıları da ayrılacak zaten o çerçevede. Burada tabi bir başka gerçek daha var. Yani bazı belediyelerle ilgili verilen bilgiler doğru değil. Örneğin Selçuk Belediyesinde, Selçuk Belediye Başkanımızın yakını kendisi Belediye Başkanı seçilmeden çok önce zaten orada çalışıyor. Yani şimdi orada çalışan insanı Belediye Başkanı seçildi diye sen eskiden girmiştin, seni atalım. Bu da olmaz, yani bu da doğru olmaz. Dolayısıyla kuralla. Biz hepsine dikkat ediyoruz ve hepsini o çerçevede değerlendiriyoruz.
Bir şey daha var, bu da çok önemli. Şimdi dikkat ederseniz Belediye Başkanlarıyla ilgili, CHP’li Belediye Başkanlarıyla ilgili bunlar söyleniyor. Havuz medyası dediğimiz medya da bunları yazıyor çok memnunuz, havuz medyasına da teşekkür ederiz. Ama aynı şeyi AK Partili belediyeler yaptığı zaman niye yazmıyorsunuz, onu da yazın. Bakın ben havuz medyasına teşekkür ediyorum. Diyorum ki, bunu yazdınız, biz de bunu gördük ve hemen düzelttik. Ama siz gerçekten gazetecilik yapıyorsanız, gerçekten halkın beklentilerine tercüman oluyorsanız diğer belediyelerin yaptıklarını da yazın. Hatta daha da öteye gidin Türkiye Varlık Fonu’nun Başkanlığında kayınpeder, yönetiminde damat var, yani niye bunun üzerinde durmuyorsunuz? Devleti teslim etmişsiniz buraya. Bu da etik mi? Bu da etik değil, bu da ahlaki değil.
Dolayısıyla kuralları objektif, herkes için uygulanan kurallar yapmak lazım. Objektif, herkes için uygulanan kurallar olursa hiç kimse rahatsız olmaz ondan. Herkes der ki, ya kural genel kardeşim bu kurala herkes uyacaktır. Şimdi Türk-İş’te başkanlar nasıl seçiliyor? Seçim yapılıyor. Seçim yapılır birisi başkan seçilir. Dolayısıyla herkes seçildikten sonra saygı duyar. Nedir kuralı? Seçimdir. Konmuş mu? Konmuş. Objektif mi? Objektif. Mesele bitti. Ama şimdi kuralı objektif olmaktan çıkarıp da sübjektif alana yayar ve oradan da sadece CHP’yi suçlar diğerlerine hiçbir şey demezseniz buna vatandaş çok samimi olarak bakmaz. Yani doğru bakmaz. Yani herkese objektif davranılması gerektiğini ister.
Ergün ATALAY- Efendim bu etik kuralı kanununa sendikaları ve kitle örgütlerini ilave ederseniz memnun oluruz. Sendikaları da ilave edelim, sivil toplumu da ilave edelim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi.
Soru- Efendim geçtiğimiz günlerde CHP’li bir milletvekili 16 bakanlığa bir soru önergesi verdi. “Bakanlıkta hem bürokrat olarak çalışıp, hem de yönetim şirketlerinde aynı anda çift maaş alan, yani çift dikişli yöneticiler var” diye sordu. Ulaştırma Bakanlığından sadece yanıt geldi. Enerji Bakanlığı var demekle yetindi. Diğer bakanlıklardan bir cevap gelmedi. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru değil arkadaşlar. Bu kadar işsizin olduğu bir yerde bürokratların sadece iki, üç yerden değil, dört, beş yerden aylık alanlar var yani. Buradaki temel sorun şu, bir bürokrat bakanlığa bağlı bir şirkette görev alıyor ve o şirketin denetiminden de aynı zamanda sorumlu. Hem yönetici, hem denetçi nasıl olur burada? Garabet buradan başlıyor zaten. Bu tür şeyleri, siyasi ahlak yasası çıkararak bütün bunların hepsini objektif kurala bağlarız. Ki Sayın Başkan bakın ne kadar güzel dedi ki, “buna sendikaları da dahil edin, sivil toplum kuruluşlarını da dahil edin.” Evet bunlar da dahil olsunlar.
Dolayısıyla Türkiye etik değerler açısından, ahlaki değerler açısından, sözünü bağlarken de Sayın Başkan her Cuma günü vaazdan söz etti ve vaazı veren din adamının belli temel kurallarından söz etti. Onlardan birisi de ahlaktır, ahlaki kurallardır. O kuralları objektif kıstaslara bağladığınız zaman hiçbir sorun da kalmamış olur.
Soru- “Suriye sınırında bir barış koridoru oluşturulacak” ifadesi yer aldı dün akşamki MGK bildirisinde. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öteden beri biz Ortadoğu’da barışı hep savunduk savunmaya da devam ediyoruz. Türkiye Ortadoğu politikasında kendi güvenliğini sağlamak zorundadır. Bu bağlamda barış koridoru da olabilir, özel bir bölge de olabilir. Dolayısıyla Türkiye içinde bulunduğu coğrafyada kendi güvenliğini sağlayacak bütün adımları atmak zorundadır, biz öyle bakıyoruz.
Soru- Suriye’yle ilgili Eylül ayında bir çalıştay düzenleyeceksiniz İstanbul’da. Esad’a yakın isimlerin de katılacağı söyleniyor. Birebir Esad hükümetinden isimler mi katılacak? Hükümetten bir tepki gelebilir mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha henüz, bu konuda bir çalışma yapıyoruz, isimler henüz belirlenmedi. Türkiye’de bütün tarafların olduğu bir Suriye sorununu masaya yatırmak istiyoruz. Bütün taraflar olmalı orada. Yani bizim siyaseten sağcı dediğimiz, siyaseten solcu dediğimiz, siyaseten ortacı dediğimiz siyasi partilerin temsilcileri, hatta yurtdışından, Avrupa Birliğinden de, BM’den de Suriye konusunda yetkililerin gelip hep beraber Türkiye’de bir Suriye çalıştayı yapmak zorundayız. Suriye’deki olayları bütün boyutlarıyla değerlendirmek zorundayız. Tek boyutlu bir meseleyi ele alırsanız sağlıklı çözüm üretemezsiniz. Bütün boyutlarıyla alırsınız, oturulur tartışılır. O tartışmanın sonunda elbette ki bir görüş çıkar, o görüşü de dünyayla paylaşırsınız.
Ben bunu yanlış hatırlamıyorsam 2013 yılında dönemin Başbakanı Erdoğan’a teklif etmiştim. Türkiye’de bir Suriye çalıştayı yapın ve Suriye’ye barış getirin diye. Ve her seferinde de eleştirmiştim “Ortadoğu bataklığında Türkiye’nin ne işi var” diye. Buyurun bakın insanlar birbirlerini öldürüyorlar, birbirlerini katlediyorlar. 3,5 milyon Suriyeli de Türkiye’de.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na ziyarette CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak ile Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya eşlik etti.
26.12.2024
26.12.2024
26.12.2024
26.12.2024