24.03.2019
24.03.2019
CHP GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU ARTVİN’DE ESNAF, TİCARET ODASI VE KOOPERATİF TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ
(23 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Artvin'de esnaf, ticaret odaları ve kooperatif temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda şöyle konuştu:
Efendim hepinize merhabalar. Mitingimizi yaptık. Bu toplantıda sizlere Türkiye yaşadığı krizden nasıl çıkar, bu krizi nasıl atlatır bunu anlatmaya çalışacağım. Kanaat önderisiniz, muhtarsınız, meslek kuruluşlarının saygıdeğer üyeleri, yöneticilerisiniz, dolayısıyla tek tek bakıldığı zaman sıradan bir vatandaşa göre sorumluluklarınız daha fazla. Benim sorumluluğum var ben bunun farkındayım, ama muhtarın da sorumluluğu var, ticaret odası, ziraat odası, sanayi odası, yeminli mali müşavirler, barolar, bu meslek kuruluşlarının da kendine göre sorumlulukları var. Sizler de seçimle geldiniz ve dayandığınız bir kitle var ve o kitleye karşı sorumluluğunuz var.
Neyi yaşıyoruz? Cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birisini yaşıyoruz. Daha ortasındayız, daha işsizlik çok artacak. Nereye gideceğimiz de belli değil, ne olacağı da belli değil. Toplumun önüne konan bir reçete de yok yani şu krizi şöyle çözeceğiz diye bir şey de yok. Ama bizim bir sorumluluğumuz var. Kime karşı? Bu ülkede bütün vatandaşlara karşı sorumluluğumuz var. Krizi nasıl aşarız bunu kısaca size aktarmaya çalışacağım, düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım.
Bir daha benzer krizler yaşanmasın ve gelecekte Türkiye daha güçlü bir konumda olabilsin diye dört aşamalı bir stratejik dönüşüme Türkiye’nin ihtiyacı var.
Birincisi şudur, güçlü bir demokrasiye ihtiyacımız var. Yani yargı bağımsızlığına, yani ifade özgürlüğüne, yani can ve mal güvenliğine, yani tarafsız yargıya ihtiyacımız var. Bunların olmadığı bir demokrasi demokrasi değildir. Dolayısıyla eğer biz demokrasiyi savunup bütün kurumlarıyla hayata geçirebiliyorsak herkesin can ve mal güvenliği var demektir. Yerlisi de, yabancısı da herkes gelir Türkiye’de yatırımını yapar. Eksik olan ne? Demokratik standartlardan sürekli geriye gidiyoruz. Ve hiçbir yabancı, büyük yatırımcı Türkiye’ye gelip yatırım yapmak istemiyor. Çünkü yarın sabah birisi kalkar benim malvarlığıma el koyarsa ne olur. Yargı bağımsız değil, tarafsız değil. Bunun sağlanması lazım birinci kuralımız.
İkinci kuralımız, üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım. Diyeceksiniz ki Türkiye üretmiyor mu? Hayır. Gerçek anlamda Türkiye üretmiyor. Eğer Türkiye üretseydi saman mı ithal ederdik? Türkiye üretseydi 200 bin ton sıfır gümrüklü patates mi ithal ederdik? Türkiye üretseydi soğan mı ithal ederdik, mercimek mi, fasulye mi, soya mı, mısır mı hangisini sayayım? Sadece Yunanistan’dan 2018 yılında satın aldığımız pamuğa ödediğimiz miktar 113 milyon dolar. Tütün ithal ettik 15 milyon dolarlık. Türkiye’de tütün mü yoktu? Soru şu, neden bu hale geldik, neden Türkiye üretimden koparılıyor? Nedeni şu, 82 milyon nüfus var kim besleyecek Türkiye’yi. Türkiye’ye tavsiyede bulundular tarımdan çekilin, Türkiye tarımdan çekilsin. Dünya bankası destek verdi bize, ne desteği verdi? İster ek, ister ekme sana dönüm başına para veriyorum dedi. Vatandaş ekmedi nasıl olsa para hazır geliyor, alıyorum dedi. Destekleme… Sonunda ekilmedi. İki Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor Türkiye’de. İki Trakya büyüklüğünde alan Türkiye’de ekilmiyorsa nereden alacağız, milleti nasıl doyuracağız? Dışarıdan ithal ederek. Şunu hiç kimse unutmasın, dönemin tarım bakanı Fransa’ya gitti, Fransa’da kendisine şövalye nişanı verildi. Şövalye nişanını niye verdiler, hangi gerekçeyle verdiler? Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarım bakanının Fransız tarımına yaptığı katkı dolayısıyla verildi. Buna kim itiraz edecek? Ziraat Odaları itiraz edecek. Ziraat Odaları itiraz etmezse olmaz, Ticaret Odaları itiraz etmezse olmaz, Sanayi Odaları itiraz etmezse olmaz. Tabi itiraz dediğimiz kalkıp yalın kılıç bir taraflara gitmek değil. Ama Türkiye’nin bu gerçeğini bir şekliyle geniş kitlelere aktarmak gerekiyor. Eğer bunlar aktarılamazsa olmaz. Türkiye Cumhuriyetini düşünün, üreten bir Türkiye mi güçlüdür, yoksa başkalarının ürettiğini tüketen bir Türkiye mi güçlüdür? Bugün Türkiye’yi, 82 milyonu kim besleyecek kavgası var. Almanya diyor ki ben beslerim, Fransa diyor ben beslerim, Hollanda diyor ben beslerim, Kanada diyor ki ben beslerim, Venezüella inekleri, angusları benden alacaksın ben beslerim diyor. Kim bizi besleyecek onun kavgası var batıda. Ama bizim bundan haberimiz bile yok. Demek ki, Türkiye’nin ikinci temel halkası stratejik dönüşümü üreten Türkiye. Üretmek çok değerlidir.
Beka sorunu tartışılıyor. Beka ne demektir? Geleceği parlak görürseniz bir beka sorunu yoktur. Ama gelecek karamsar bir tablo çiziyorsa bir beka sorunu var demektir. Peki bir ülkenin beka sorunu nedir? Bir ülkenin 21.yüzyılda beka sorunu o ülke üretmiyorsa o ülkenin geleceği yoktur. Ve neyi üretecek? Makina halısı mı üretecek, katma değeri yüksek ürün mü üretecek? Makina halısı ürettiğimize karar verelim, 20 tır makina halısı ürettik ve ihracatımızı yaptık, elin oğlu bir çanta cep telefonuyla geliyor bizim kazandığımızdan daha fazlasını kazanıyor. O zaman hangi ligde olacak Türkiye? Eğer biz birinci ligde olacaksak, söz sahibi olacaksak, Türkiye katma değeri yüksek ürün üretecekse o zaman biz birinci lige çıkarız. Peki birinci lige nasıl çıkacağız? Üniversiteler bilgi üretecek. Eğer bir ülkenin üniversiteleri bilgi üretmiyorsa o ülke katma değeri yüksek ürün üretemez, unutacağız. Size bir örnek, İkinci Dünya Harbinden bir örnek, Hamza Eroğlu’nun devrim tarihi okuyan arkadaşlarım var mı aranızda bilmiyorum, son sınıfta okuturlardı bize. Orada çok önemli bir görüşme var, iki general arasında, Amerikalı ve Alman general arasında, o görüşmeyi aktarmak isterim size. İkinci Dünya Harbinden sonra Almanya’da taş taş üstünde kalmamıştır. Amerikalılar gelmişler Almanya’yı teslim almışlar. Amerikalı general döner Alman generale şunu söyler, “Almanya bir daha sırtını kolay kolay doğrultamaz, çünkü Almanya’da taş taş üstünde kalmadı.” Doğru ama Alman generalin verdiği cevap çok önemlidir. Der ki ,“Doğru Almanya’da taş taş üstünde kalmadı, ama bir şeyi sakın unutmayın Almanya’nın üniversiteleri ayaktadır.” Ve bugün Almanya, İkinci Dünya Savaşında taş taş üstünde kalmayan Almanya Avrupa’nın en güçlü ülkesi. Üniversitelerin bir ülke için değeri işte budur, önemi budur. Peki biz bunu kavradık mı? Hayır. Farklı mı düşünüyor, atın üniversiteden! Niye atıyorsunuz? Farklı düşünme olmadığı takdirde bir toplum geriye gider. Farklı düşüneceğiz ki zenginlik olsun, farklı düşüneceğiz ki tartışacağımız bir alan olsun. Sayın Kaboğlu; hemşeriniz, anayasa hukukçusu, üstelik sadece Türkiye’de değil Avrupa’nın en önemli anayasa hukukçularından birisi. Farklı düşündü diye üniversiteden atıldı, yurtdışına çıkışı da yasaklandı. Hangi akıl, hangi mantık? Üreten Türkiye her alanda üreten Türkiye. İthalat olmayınca üretim yapamıyor sanayi. Demek ki bir sorunumuz var.
Üçüncü halka, güçlü bir sosyal devlet. Güçlü bir sosyal devlet ne demektir? Devletin yoksulun yanında olması demektir. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye demektir. Sağlıklı bir gelir dağılımı demektir. İşsizlikle mücadele demektir. Herkesin iş ve aş güvencesi demektir. Güçlü bir sosyal devlet budur. Ama bugün sokak ekonomisinden, yani sokaktan geçinen insanların sayısı 6 milyon. Eşleri, yakınlarıyla beraber 24, 25 milyon insan sokaktan geçiniyor. Bir Salı toplantısında, bir kadın çöpten bir şeyler toplarken yüzü görünmediği için fotoğrafını göstermiştim, kıyamet kopmuştu vay efendim nereden çıktı bu diye. Oysa bunlar gidin bütün kentlerde var, bütün büyükşehirlerde var. Kağıt toplayan da var, plastik toplayan da var, yiyecek toplayan da var. 6 milyon kişi geçiniyor buradan. Demek ki, güçlü bir sosyal devlet. Ne demek güçlü bir sosyal devlet? Güçlü bir sosyal devlet aynı zamanda barış içinde olan bir devlet demektir. Çünkü herkesin karnı doyduğu için kavgaya gerek yok. İşsizlik olmadığı için veya minimum işsizlik olduğu için bir sorun yok; ama işsizlik varsa, yoksulluk varsa o ülkede huzuru sağlayamazsınız, mümkün değil. İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır. Uyuşturucu bataklığında bakın gençlerimiz arasında, niçin oluyor, çoğu işsiz olduğu için, başka bir çıkış yakalamak istiyor kendisi için.
Stratejik dönüşümde dördüncü halka, önemli olan halka sürdürülebilirlik. Demokrasiyi sürekli geliştireceksiniz, üretim alanınızı sürekli geliştireceksiniz, bilim alanını sürekli geliştireceksiniz, güçlü toplumu sürekli geliştireceksiniz ve bunu sürdürülebilir kılacaksınız. Osmanlı niye battı? Bu soruyu acaba kendimize hiç sorduk mu? Devasa bir Osmanlı, 600 yıllık bir Osmanlı, dünyaya hükmeden bir Osmanlı niye battı? Üretimden koparıldığı için. Osmanlı ne üretiyordu? Bir metre milli demiryolu var mıydı? Yok. Okuma yazma oranı kaçtı? Kadınlarda binde 8, erkeklerde yüzde 8’le 10. Hangi sanayi ürünü vardı? Mustafa Kemal cumhuriyeti kurduktan sonra ilk yaptığı iş 1923’te İzmir’de İktisat Kongresini toplamak olmuştur. Öyle ya hepsi paşa, hepsi asker, Osmanlı paşası aynı zamanda. İnönü de öyle, Kazım Karabekir de öyle, Atatürk de öyle. Hiçbirisi ekonomi nedir bilmiyor. Büyümemiz lazım, kalkınmamız lazım, nasıl yapılacak? İktisat Kongresini topluyorlar ve Mustafa Kemal diyor ki, savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa bağımsızlığımız tehlikeye gider. Yani bekamız olmaz diyor. Ne yaptılar? Üzüm sattılar cumhuriyetin ilk yıllarında, pamuk sattılar, incir sattılar, soğan sattılar vs. tarım ürünleri sattılar cumhuriyetin o yıllarında şeker fabrikaları, Sümerbanklar, Etibanklar hepsini kurdular. Demiryollarının tamamını millileştirdiler, bankaları millileştirdiler. Osmanlının parasını basacak milli bankası yoktu. İlk kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde milli paramızı ne zaman bastık? 1930 yılında Merkez Bankası kurulduktan sonra.
Geçmişi iyi bilemezseniz, geçmişi iyi analiz edemezseniz geleceğe sağlıklı bir yol belirleyemezsiniz. Bunlar miting meydanlarında anlatılır mı? Biraz zor. Ama kanaat önderleriyle oturup bizim bunları konuşmamız lazım. Sizin böyle bir sorumluluğunuz var. Cumhuriyetin ilk yıllarında fabrikalar kuruldu, tarım ürünleri satılarak fabrikalar kuruldu. Uşak Şeker Fabrikası nasıl kuruldu biliyor musunuz? Türkiye’nin ilk şeker fabrikasıdır. Yumurta satılarak. 1925 yılında Kayseri’de uçak fabrikasının temeli atılmıştır. 9 yıl sonra Kayseri’den kalkan ilk uçak Ankara’ya inmiştir. 1940’lı yıllar Türkiye Cumhuriyeti devleti uçak ihraç eden devlettir, kendi denizaltısını yapan devlettir. Ne oldu o devlete? 1950’lerde dediler ki bize batının egemen güçleri, siz niye uçak yapıyorsunuz, niye gemi yapıyorsunuz size bedava verelim. Bedava verdiler. İkinci Dünya Harbinden kalan ne kadar döküntü askeri uçak, silah varsa getirip bedava verdiler. Biz de fabrikaları kapattık, hepsini. Ne zaman uyandık? Kıbrıs çıkarmasıyla. Kıbrıs’a çıkarma yaptık Amerika dedi ki, “Bir dakika benden izin almadan nasıl çıkarma yaptın, silahları ben sana verdim, gemiyi ben sana verdim, çıkarma gemisini ben sana verdim, benim silahlarımı benden izinsiz kullanamazsın” dedi. Askerin çatal kaşığından palaskasına kadar dışarıdan geliyordu. Bir toplumu geriye götürmek istiyorsanız, bir toplumu teslim almak istiyorsanız ilk yapacağınız iş o toplumu üretimden koparmaktır.
Saygıdeğer kanaat önderleri, sevgili muhtarlar, son 16 yılda Londra’daki bir avuç tefeciye ödenen faiz ne kadardır? Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ödediği faiz ne kadardır? 149 milyar dolar. Kim ödüyor? Bizler ödüyoruz. 149 milyar dolarla ikinci bir Türkiye inşa edersiniz, binlerce fabrika yaparsınız, işsizlik olmaz. İşsizlik niye var? Üretim yok. “Her işveren bir işçi alsın...” İyi de işveren yardım kuruluşu değil ki kar etmeden nasıl yapacak? Kar etmesi lazım ki çalışsın, fabrikaysa fabrika, dükkansa dükkan kar etmesi lazım ki ayakta dursun.
İşimiz zor ama umutsuz değiliz çözeriz. Hepsini çözeriz. Ekonomik kriz çıktığında 2018’in Ağustos ayında 13 maddelik ekonomik krizden çıkış yolunu söyledim, 13 madde halinde saydım. Devlette liyakatten tutun israfa kadar bunları engelleyin dedik. Liyakati sağlayın, israfı bitirin. Alınan hiçbir önlem yok ve biz freni patlamış bir kamyondayız ve yokuş aşağı gidiyoruz. Bir devlet kendi geleceğini planlar. Japonya’yı alın 100 yıl sonra Japonya ne olacak planlar. Amerika 50 yıl sonra, Kanada, Güney Kore hepsi planlar. 21.yüzyıldayız Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kalkınma planı var mı 2019 yılında? Kalkınma planı yok. Çünkü en son kalkınma planının süresi 2018’de doldu. Kimin haberi var, hangi sanayi odası itiraz etti, hangi ticaret odası itiraz etti, hangi ziraat odası itiraz etti, hangi ihracatçı birlikleri itiraz etti? Vergi veriyoruz bu vergileri nerelere harcayacaksınız, hangi yatırımları yapacaksınız, hangi planlama? Hiçbirisi yok.
Ama bunları aşmak mümkün. Nasıl aşacağız? Demokratik yollarla aşacağız. Kavga edecek halimiz yok, birbirimizi gırtlaklayacak halimiz de yok. Oturacağız demokratik yollardan bunları aşacağız. Görev bana düştüğü kadar sivil toplum kuruluşlarının kanaat önderleri olarak sizlere de düşüyor, sizler de bu görevi üstlenmek zorundasınız.
Benim kısaca söyleyeceklerim bunlar. İkinci bölüm yanlış hatırlamıyorsam Sayın Başkan medyaya kapalı, istediğiniz soruyu sorabilirsiniz, samimi olarak her sorunuza cevap vermeye çalışacağım. Aklınıza şu gelmesin, ya şu soruyu sorsam acaba Genel Başkan üzülür mü? Hayır hiç üzülmem. Şu soruyu sorsam acaba cevabını alır mıyım? Samimi olarak neyi düşünüyorsam, neyi öngörüyorsam, düşüncem neyse hepsini rahatlıkla sizlerle paylaşacağım.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
23.12.2024
22.12.2024
21.12.2024
21.12.2024