26.12.2025

Yankı Bağcıoğlu’ndan 2026 Millî Savunma Bakanlığı Bütçesine İlişkin Değerlendirme

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşmeleri tamamlanan 2026 yılı bütçesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Milli Savunma Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin yalnızca rakamsal bir çerçeve olarak değil, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin personel yapısı, caydırıcılık kapasitesi, askeri sağlık sistemi ile hava ve deniz gücünü doğrudan etkileyen stratejik bir belge olarak ele alınması gerektiğini söyledi.

Bağcıoğlu, bütçenin kabul edilmiş olmasının, milli savunmaya ilişkin beklenti ve ihtiyaçların ne ölçüde karşılandığına dair sorgulamayı ortadan kaldırmadığını belirterek, “evet bütçe tamamlandı; ama asıl mesele şimdi başlıyor.” ifadesini kullandı.

Bağcıoğlu, yaptığı yazılı açıklamada şu değerlendirmelerde bulundu:

“Millî Savunma Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçesi görüşmelerinde gündeme gelen meseleler, milli güvenliğimizin temel taşlarını doğrudan etkilemektedir. Bu çerçevede; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasi etkilerden uzak tutulması, askeri eğitim ve yargı sistemlerinin geçmişten alınan dersler doğrultusunda yeniden yapılandırılması, personel temin, eğitim, atama, terfi ve emeklilik süreçlerinin liyakat ve kurumsal kültür esas alınarak yürütülmesi zorunludur.

Ayrıca, TSK komuta yapısı ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın Türk Silahlı Kuvvetleri ile olan ilişkileri de kalıcı ve kurumsal bir anlayışla ele alınmalıdır.

Muvazzaf ve emekli personelin özlük hakları, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin etkinliğinin ve caydırıcılığının temel unsurudur. Modern silah sistemlerine gerçek anlamda hayat veren unsur, moral ve motivasyonu yüksek personeldir. Ancak bugün gelinen noktada, TSK emekli personelinin tamamı yoksulluk sınırında yaşam mücadelesi vermekte; özellikle emekli astsubaylar verilen taahhütlere rağmen açlık sınırının altında ücretlerle geçinmeye çalışmaktadır. Emekli binbaşılar, uzman erbaşlar ve devlet memurları ise aynı şekilde ekonomik güçlüklerle mücadele etmektedir.

Düşük maaşlar ve sınırlı kariyer olanakları, nitelikli gençlerin askeri mesleği tercih etmemesine yol açmakta, bu durum nitelikli personel teminini ciddi biçimde riske sokmaktadır. Görev süresi sona eren uzman erbaş ve sözleşmeli erlere yasal istihdam hakkı tanınmaması ise açık bir adaletsizliktir. Bu tablo, silah arkadaşlığı ruhunu ve kurumsal aidiyeti zedeleyerek doğrudan milli güvenlik tehdidi oluşturmaktadır.

Millî Savunma Bakanlığı tarafından dile getirildiği ifade edilen talepler çerçevesinde, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2026 bütçesiyle muvazzaf ve emekli personelin özlük haklarında köklü iyileştirmeler yapması, özellikle muvazzaf personelin barınma sorunlarını kalıcı biçimde çözmesi gerekmektedir.

Şehit yakınları ve gazilerimizin sorunlarının çözümüne yönelik somut adımlar atılmamaktadır. Son 24 ayda 112 il ve ilçede 205 şehit ailesi ve gazi derneğiyle yapılan görüşmelerde; aylıklar, emsal maaşlar, istihdam, sağlık hizmetleri, ortez ve protez temini, terörle mücadelede yaralanıp gazi sayılmayan personel, eğitim ve yerel destekler gibi birçok alanda acil çözümler gerektiği açık biçimde görülmüştür.

Bu kapsamda hazırlanan çalıştay sonuçları doğrultusunda 18 kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulmuş olmasına rağmen, bu teklifler hâlen gündeme alınmamıştır.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın mevcut yapısıyla bu sorunlara çözüm üretmekte yetersiz kaldığı açıktır. Bu sorumluluk Millî Savunma Bakanlığı tarafından üstlenilmelidir.

Muharip uçak tedariki konusu da bütçe görüşmelerinde gündeme gelmiştir. Son 22 yılda yapılan planlama hataları sonucunda yalnızca 30 adet F-16’nın envantere girmesi, Hava Kuvvetleri açısından ciddi bir zafiyet yaratmıştır. Birleşik Krallık ile imzalanan yeni uçak sözleşmesi olumlu bir adım olmakla birlikte, ABD’den F-16 Blok 70 tedariki sürecinde ciddi gecikmeler yaşanmaktadır. Ön ödemesi yapılmış olmasına rağmen üretim sözleşmesinin imzalanmamış olması kabul edilemez.

F-35 / S-400 sürecindeki belirsizlik devam etmekte, bu konuda yapılan tutarsız açıklamalar, dış müdahaleler kamuoyunda ve devlet yönetiminde kafa karışıklığı yaratmaktadır. Bu konuda milli menfaatlere uygun, tutarlı ve siyasi sorumluluk üstlenilerek verilen yanlış kararların sorumluluğu alınmış bir devlet politikasına acilen ihtiyaç vardır. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın görüşlerinin esas alınması temel ön şarttır.

Savunma sanayisi yönetiminde tehdit temelli ve sonuç odaklı bir paradigma değişikliğine gidilmelidir. Yönetim yapısı; siyasi saiklerden, firma kayırmacılığından ve günübirlik tercihlerden arındırılmalıdır.

Devam eden yaklaşık 3.000 savunma projesi, gerçek ve güncel tehditler esas alınarak önceliklendirilmelidir. Kaynak aktarımı, süratle yalnızca kritik ve acil projelere yönlendirilmelidir.

Popülist iç siyasete hizmet eden, operasyonel karşılığı olmayan projelere kaynak tahsis edilmemelidir.

Milli uçak gemisi projesi, bölgesel tehditler, gerçek harekât ihtiyaçları ve sınırlı kaynaklar çerçevesinde yeniden değerlendirilmelidir. Yüksek maliyetli bu proje yerine Çelik Kubbe, KAAN, TF-2000 (Tepe sınıfı muhrip), Kritik tesislerin kuvvet koruması ve Kara Kuvvetleri’nin zırhlı araç ihtiyaçları gibi ertelenemez projelere öncelik verilmelidir.

Son günlerde Karadeniz’de ve Türk Hava Sahasında insansız araçların neden olduğu gelişmeler savunma projelerinde önceliklendirmenin ve hava savunma tedbirlerinin ne kadar kritik olduğunu ortaya koymaktadır

Askeri sağlık sistemi, milli güvenliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye, yoğun harekât temposuna sahip olup askeri sağlık sistemi bulunmayan tek ülkedir. Askeri hastanelerden askeri tıp akademisine uzanan, harp cerrahisi ve rehabilitasyonu kapsayan bütüncül bir sistem yeniden kurulmalıdır. Bu yapı, yalnızca TSK’ya değil, kriz ve afet anlarında tüm millete hizmet edecek nitelikte olmalıdır.

Ege ve Doğu Akdeniz’de artan riskler, yeni ittifaklar ve bölgesel gelişmeler yakından takip edilmelidir. Yunanistan, İsrail ve GKRY’nin askeri işbirliği dikkatle izlenmeli, Türkiye deniz yetki alanlarındaki haklarını sahada da kararlılıkla göstermelidir. Mavi Vatan bir seçim sloganı değil, kalıcı bir devlet politikasıdır.”