02.09.2025

Yankı Bağcıoğlu: "CHP İktidarında; Savunma Sanayisinin Daha Da İleriye Götürülmesi İçin Tedbirler Alınacaktır"

CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, Savunma Sanayi 2030 Politika Belgesi hazırladıklarını belirterek, "CHP iktidarında; savunma sanayisinin daha da ileriye götürülmesi için tedbirler alınacak, etkin, koordineli, dinamik, siyasi etkilerden uzak, adil, şeffaf ve denetlenebilir proje yönetimi ile kayırmacılıktan uzak, siyasi girdilerin etkisinde olmayan personel yönetimi prensipleri esas alınacaktır" dedi.

CHP Milli Savunma Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, parti genel merkezinde Savunma Sanayi 2030 Politika Belgesi'ne ilişkin basın açıklaması yaptı. Bağcıoğlu şöyle konuştu:


"Milli savunma projelerinin hiçbirinin birkaç yıllık geçmişi yoktur. Örneğin, Milli Gemi Projelerimiz ve TCG Anadolu’nun konsept çalışmalarının 1990’lara kadar gitmesi, doğal sürecin sonucudur. Milli gururumuz bu projelerde emeği geçenlere, projeleri destekleyenlere ve siyasi irade ortaya koyanlara takdir göstermenin yanı sıra, geçmişteki katkıları unutmamak ve proje başlatıcılarına vefa göstermek, vatanseverlik gereğidir. Milli savunma sanayiinin sahiplenilmesi veya desteklenmesi, siyasi parti taraftarlığına indirgenmemeli, bu mesele siyaset üstü bir bakış açısıyla ele alınmalıdır. TSK’nın her türlü tehdide karşı koyacak şekilde harbe hazır hale getirilmesini sağlamak anayasanın 117. maddesi gereği yürütmeye verilen bir görevdir. Bu görevin yerine getirilmesi lütuf değil anayasal zorunluluktur. 2005-2015 arasında FETÖ kumpaslarına karşı yeterli önlemlerin alınmaması, kumpaslara göz yumulması, TSK, milli savunma sanayisi ve ulusal güvenliğimize ciddi zararlar vermiştir. Bu süreçteki kayıpların sorumluluğu, başarılar kadar ortak şekilde değerlendirilmeli, mesuliyet alınmalı ve gelecek için ders çıkarılmalıdır.

Bu süreç, yetkin kadroların kaybına neden olarak savunma sanayimizin gelişimini sekteye uğratmıştır. Söz konusu kumpaslar, KAAN Milli Muharip Uçak (MMU), milli hava savunma sistemi, Altay tankı ve MİLGEM gibi stratejik projelerin gecikmesine sebep olmuştur. Gelecekte, savunma sanayimizi daha da ileriye taşıyacak stratejiler, Etkin Proje Yönetimi, Adil Proje Yönetimi, Denetlenebilir Proje Yönetimi, Kayırmacılıktan Uzak Personel Yönetimi, İhracata Yönelik Tedbirler, Bilgi Güvenliği gibi başlıklar altında Savunma Sanayi-2030 Politika Belgesi’nde yer alacaktır.

"ATMACA VE AKYA, HAREKÂT BAĞIMSIZLIĞIMIZIN TEMİNATIDIR"

Türk savunma sanayi, emeğin ve kararlılığın ürünü olarak küresel bir aktör haline gelmiştir. Baykar ve TUSAŞ tarafından geliştirilen İHA/SİHA’lar, dünya çapında marka olmuş ve 2024’te 7,1 milyar dolarlık savunma sanayi ihracatımızın büyük kısmını oluşturmuştur. TUSAŞ liderliğinde geliştirilen KAAN, 2024’te ilk uçuşunu gerçekleştirerek Türkiye’yi beşinci nesil savaş uçağı üretebilen seçkin ülkeler arasına taşımıştır. Merhum Oramiraller Vural Bayazıt ve Özden Örnek’in vizyonuyla başlatılan MİLGEM projesi, milli korvet ve fırkateynlerin envantere girmesiyle Deniz Kuvvetlerimizi güçlendirmiştir. ATMACA ve AKYA, harekât bağımsızlığımızın teminatıdır. KORKUT ve HİSAR gibi sistemler, uzun vadeli hava savunma yol haritamızın ilk ürünleri olarak geliştirilmeye ve envantere girmeye devam etmektedir. Çelik Kubbe Projesi, hava savunmamızı güçlendirecek ancak bölge ülkelerinin bu yönde yaptıkları hamleler dikkate alındığında çok geç kalınmış kritik bir adımdır. Gecikse de Altay tankı, Fırtına obüsleri ve KORAL elektronik harp sistemleri, Kara Kuvvetlerimizin sahadaki etkinliğini artıracaktır. Çoğu 1990’lara dayanan bu başarılar, milletimizin ortak eseridir ve siyaset üstü değerlerdir.

"KARŞILAŞILAN SORUNLAR, SEKTÖRÜN POTANSİYELİNİ TAM ANLAMIYLA REALİZE ETMESİNİ ENGELLEMEKTEDİR"

Bu tablolar proje yönetimi, planlama ve yapısal sorunlarla gölgelenmektedir. Karşılaşılan sorunlar, sektörün potansiyelini tam anlamıyla realize etmesini engellemektedir. Ana platformlarda proje gecikmeleri ve planlama eksiklikleri en önemli sorun olarak öne çıkmaktadır. 2007’de başlayan Altay Tankı projesinde, motor ve transmisyon gibi kritik bileşenlerde dışa bağımlılık, yüklenici firmanın yetersizliği ve planlama hataları nedeniyle 2025 sonunda ancak sınırlı teslimat hedeflenmektedir. Fırat Kalkanı Harekâtı sonrası envanterdeki tanklara yönelik çok çeşitli modernizasyon kararları alınmasına rağmen tatminkâr ilerleme olmamıştır. İki yıl içerisinde binden fazla zıhlı araç ihraç edebilme imkân ve kabiliyetine sahip olunmasına rağmen modern Zırhlı Muharebe Araçlarında milli envantere alınan araç sayısı semboliktir. 1990’lardan beri gündemde olan TF-2000 Hava Savunma Muhribi projesi, bölgemizdeki artan hava tehdidi düşünüldüğünde hayati bir ihtiyaç olmasına rağmen 30 yıl gecikmeyle inşa aşamasına gelmiştir.

"SON 20 YILDA SADECE 30 F-16 ENVANTERE DÂHİL EDİLMESİ CİDDİ BİR ZAFİYETTİR"

Burada Savunma Sanayimizdeki bir problemi de vurgulamak istiyorum. Yapılan yapıcı eleştirilere bile bir futbol takımı taraftarı refleksi ile cevap verilmekte, savunmaya geçilmekte savunmaya geçilmektedir. Örneğin TF2000 özelinde 'geminin silahları hazır olmadığı için inşa başlamadı' argümanı üretilmektedir. Hâlbuki TF-2000 30 yıllık bir milli hedeftir. Bu ifade bile, milli hava savunma sistemlerinde geç kalındığının itirafıdır. Ayrıca; radarı ve birçok elektronik sistemi hazır olan gemimin inşası çoktan başlamalı, bugün Çelik Kubbe sistemlerinin teslimlerinde şahit olduğumuz birçok orta ve uzun menzilli füzelerden, hazır olan gemiye eser miktarda konuşlandırılarak gemide testlerine başlanmalıydı. Bugün itibariyle yani sensör ve silah sistemleri teknolojik olgunluk seviyesini yakalamışken, TF-2000 projesi halen tasarımının nihayetlendirilmesi, inşa ve test süreçlerini beklemek durumundadır. Bu da yıllar sürecektir. Bahsettiğimiz planlama hatası tam olarak budur. 2013’ten beri yeni bir muharip uçak envantere katılamamış, mevcut F-16 ve F-4 uçakları yaşlanma sorunlarıyla karşı karşıyadır. F-35 tedariki dış politikadaki yanlış adımlar örneğin S-400 alımı nedeniyle sekteye uğramış, EUROFIGHTER alımı belirsizliğini korumaktadır. Son dönemde yaşanan çatışmalar muharip hava gücünün bilinen önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Son 20 yılda sadece 30 F-16 envantere dâhil edilmesi ciddi bir zafiyettir.

Bölgemizde son dönemde yaşanan çatışmalar entegre hava savunma sistemine olan ihtiyacı ortaya koymuştur. Bölgemizdeki birçok devlet yıllar önce entegre hava savunma sistemini aktif hale getirmişken, onlarca yıldır devam eden hava tehditine rağmen çelik kubbe sisteminin henüz bir yıl önce projelendirilmesi bekamız açısından önemli bir zaafiyettir. Ayrıca; acil ihtiyaç gerekçesiyle alınan S-400 için 2,5 milyar dolar gibi yüksek bir tutara sahip sözleşme imzalanmış; ilk sistemin teslim alınmasının üstünden altı yıldan fazla geçmiş olmasına rağmen ikinci sistem alınmamıştır. Proje kapsamında hiçbir teknoloji transferi, yerli üretim ya da offset gerçekleştirilmemiş; teslim alınan sistem de halen Türk - ABD ilişkilerinin seyrini beklemektedir.

"DIŞA BAĞIMLILIK EN ÖNEMLİ İKİNCİ SORUN SAHASIDIR"

Dışa bağımlılık en önemli ikinci sorun sahasıdır. Motor, transmisyon ve elektronik sistemler gibi kritik teknolojilerde hâlâ dışa bağımlıyız. Bu, Altay tankı ve KAAN gibi projelerde gecikmelere neden olmaktadır. Personel ve kadrolaşma sorunları da en önemli sorunlardan biri. Liyakate dayalı olmayan atamalar, kayırmacılık ve siyasi referans uygulamaları, sektörün güvenilirliğini zedelemekte, çalışan personelin moral motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Vakıf şirketlerinde 60 yaş üstü deneyimli personelin isteği dışında emekli edilmesi, bilgi birikimi kaybına yol açmaktadır. Bu personelin bilgileri, siyasi bağlantılara sahip bazı özel şirketlere aktarılmakta, bu da etik ve güvenlik sorunları yaratmaktadır. Emekli askeri personelin savunma sanayi yönetiminde yeterince yer almaması, saha tecrübesinden mahrum kalınmasına neden olmaktadır. Sektörde güvenilirlik son dönemin en ciddi konusu. Savunma sanayi kurum ve şirketleri arasındaki tartışma, son dönemde basın üzerinden karşılıklı ithamlarla devam etmiş ve en sonunda yargıya taşınmıştır. Bu ve benzeri süreçlerden; en büyük zararı onlarca yıllık çabanın ürünü olan Savunma Sanayimiz görüyor ve güven zedeleniyor. Savunma Sanayi Başkanlığı, 3238 sayılı Kanun ile tevdi edilen, 'savunma sanayi projelerinin uygulanmasında ortaya çıkan aksaklıkların çözümünü sağlamak' görevini, ilgili makamlarla koordineli olarak zamanında yerine getirmek zorundadır.

"REKLAM İÇİN GİZLİLİK DERECELİ BİLGİLERİN PAYLAŞILMASI, ULUSAL GÜVENLİĞİMİZİ RİSKE ATMAKTADIR"

Bilgi Güvenliği… Savunma sanayi projelerinde bilgi paylaşımı stratejik bir tehdit haline geldi. Gelişmiş ülkeler sistemleri gizlice geliştirip sürpriz etkisiyle sunarken, bizde kritik bilgiler sürekli ifşa ediliyor. Klavye başındakilere çok basit gelen bilgiler, yabancı istihbarat servisleri için altın değerinde olabilir. Reklam için gizlilik dereceli bilgilerin paylaşılması, ulusal güvenliğimizi riske atmaktadır. Dikkat çeken bir diğer konu ise, kendilerini savunma uzmanı olarak tanıtan ve adeta savunma sanayisinin algı yönetimi adına çalışan bazı kişilerdir. Bu kişiler, bilgi güvenliğini tehlikeye atabilecek yönlendirici açıklamalarda bulunmakta; hatta emekli kuvvet komutanlarının dahi davet edilmediği törenlerde ön planda yer alarak, kamuoyunun en temel ve objektif eleştirilerine karşı dahi savunma yapmakla adeta görevliymiş gibi hareket etmektedirler. Harekât ihtiyaçlarının önceliklendirilmesi. Savunma Sanayi Başkanlığı zaman zaman harekât ihtiyaçlarını tanımlamaya varan girişimlerde bulunmaktadır. Harekât ihtiyaçlarını belirleme, bu yetenekleri sağlayacak platform, silah ve sistem teknik özelliklerini ülkenin askeri anlamda güvenliğinin sorumlusu, Millî Savunma Bakanlığı belirlemelidir. Özellikle son dönemdeki savaş ve çatışmalardan alınan dersler, komşu ülkelerde ve bölgemizdeki gelişmeler ile bekamıza yönelik artan tehditler, birçok alanda harekât ihtiyaçları önceliklendirmesinin yeniden yapılmasını zorunlu kılmaktadır.

"UÇAK GEMİSİNDEN ÇOK DAHA ÖNCELİKLİ OLAN BİRÇOK KRİTİK PROJENİN İVEDİLİKLE HAYATA GEÇİRİLMESİ ZORUNLUDUR"

Bu çerçevede; uçak gemisinden çok daha öncelikli olan birçok kritik projenin ivedilikle hayata geçirilmesi zorunludur. Ülkemizin sınırlı bütçe kaynakları dikkate alındığında; uçak gemisi projesinin öncelik verilmesi gereken acil güvenlik projelerinin önüne geçirilmesi, ciddi bir stratejik hata olabilecektir. Bugün ülkemizin güvenliği açısından ertelenemez birçok acil proje mevcuttur. Tahsis edilebilecek kaynak da sınırlıdır. Bu projelerin başında; Milli Muharip Uçak KAAN’ın üretimi ve geliştirilmesi, Çelik Kubbe Hava Savunması Sisteminin tüm bileşen ve arzu edilen kabiliyetleri ile ivedilikle hayata geçirilme zorunluluğu, 25-30 yıldır tamamlanamayan TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi projesinin ivedilikle tamamlanması, Kara Kuvvetleri Komutanlığı tank ve zırhlı araç ihtiyaçları, Deniz Havacılığında SH-70 Seahawk helikopterlerinin yaşlanması ve Dikey İnsansız Hava Aracı (DİHA) projelerindeki gecikmeler, çevre denizlerimizde entegre keşif/gözetleme sistemlerini tesisi, Kullanım ömrü dolmakta olan silah ve sistemlerin modernizasyonu ve milli silah sistemlerinin yaygınlaştırılması, başta Kışla/Üslerin yetersiz alt yapı ihtiyaçlarının giderilmesi ve personelin barınma ihtiyaçlarının karşılanması olmak üzere, kritik ve hayati gereksinimler olarak hedef alınmalıdır. Bu projeler tamamlanmadan uçak gemisi gibi yüksek maliyetli ve yüksek işletme giderine sahip bir platforma kaynak tahsisi yapılması hem ekonomik hem de operasyonel açıdan büyük bir risktir.

"İHRACAT SÜREÇLERİ DEVLET POLİTİKASI ÇERÇEVESİNDE, ŞEFFAF, DENETLENEBİLİR VE STRATEJİK BİR YAKLAŞIMLA YÖNETİLMELİDİR"

Savunma sanayi ihracatı, Türkiye’nin etkili bir güç olma yolunda önemli bir araçtır. Ancak, kontrolsüz ihracat, son kullanıcıya yönelik denetleme ve kontrol fonksiyonlarının yerine getirilmemesi, ulusal güvenliği riske atabilir, uluslararası ilişkilerde gerginlik yaratabilir ve etik sorumlulukları ihlal edebilir. Bu nedenle, ihracat süreçleri devlet politikası çerçevesinde, şeffaf, denetlenebilir ve stratejik bir yaklaşımla yönetilmelidir. Türkiye, bu şekilde hem ekonomik kazançlarını artırabilir hem de savunma sanayiindeki güvenilirliğini ve lider konumunu pekiştirebilir. Milli harekât ihtiyaçları çerçevesinde inşa edilen gemilerin ihraç edilmesi. Türk Deniz Kuvvetleri için inşa edilen ülkelere satılacağı iddiaları endişe vericidir. Gemi satışı ekonomik kazanç ve etki alanını artırsa da, öncelikle Deniz Kuvvetleri’nin harekât ihtiyaçları karşılanmalı, güvenlik zafiyeti yaratılmamalıdır. Henüz hizmete girmeden gemilerin satılması, ihtiyaçların yanlış belirlendiği, tehdit algısının değiştiği veya başka bir sorun olduğu sorularını akla getirmektedir. Yıllar önce gemilerin ihtiyacını onaylayan yetkililerin, tehdit ve ihtiyaçlarda değişiklik olmamasına rağmen şimdi satışa onay vermesi tutarsız bir uygulamadır.

"'SAVUNMA SANAYİ 2030 POLİTİKA BELGESİ' HAZIRLADIK"

Daha da ileriye götürmeyi hedeflediğimiz savunma sanayimize yönelik olarak alınan dersler çerçevesinde zafiyet alanlarına göre belirlenen düzeltici tedbirleri de içeren 'Savunma Sanayi 2030 Politika Belgesi' hazırladık. Son günlerde savunma sanayinde yaşanan ve güven bunalımı yaratan olumsuz gelişmeler; sektörün daha etkin, şeffaf ve liyakate dayalı bir yapıya kavuşması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye’nin dışa bağımlılıktan kurtulmuş, ihracatta güçlü, güvenilir, kurumlar arası çatışmaların olmadığı ve sürdürülebilir bir savunma sanayisi için acilen reformlara ihtiyacı vardır. Bu kapsamda, uygulayacağımız ana ilkeler özet olarak: Savunma Sanayisinde başarıların kalıcı olarak daha da artırılmasının tek çözümü etkin, adaletli, şeffaf, denetlenebilir ve siyasi mülahazalardan uzak proje yönetimi olacaktır. Savunma sanayi ihalelerinde hükümete yakın veya uzak firmalar şeklinde ayrım yapılmaksızın, şeffaf ve rekabetçi bir ortam oluşturulacaktır. Kapasitenin ve kabiliyetlerin paralel şekilde arttırılacağı, Savunma Sanayi Başkanlığı'nın denetleyici, adaletli ve kontrolcü olarak daha teknik bir rol de üstleneceği akılcı ve gerçekçi bir proje haritası çıkarmak zorunludur. Firma ve kurumlara atanan bürokratların kendi siyasi kariyer beklentilerine hizmet eden, kısa vadeli ve prestij amaçlı projelerle, para ve insan kaynağının israf edilmesine ve savunma sanayimizin gerçek hedeflerinin ötelenmesine son verilecektir. -Harekât ihtiyaçları ve öncelikleri, sahada harekât icra eden makamlar tarafından belirlenecektir. Siyasi yakınlık ayrımı olmadan, rekabetçi ve şeffaf ihale süreçleri oluşturulacaktır. Savunma sanayimiz, dışa bağımlılığı sona erdirecek, ihracatı artıracak ve adil bir ekosistemle güçlendirilecektir. Mevcut durumda Cumhurbaşkanlığına bağlı olan Savunma Sanayi Başkanlığı’nın alınan dersler çerçevesinde, etkinlik ve koordinasyonu artıracak şekilde, bağlantı, kuruluş ve organizasyon durumu yeniden değerlendirilecektir. Proje yönetiminde yaşanan sorunların çözümüne yönelik olarak projelerin takibi hassasiyetle yapılacak, zaman planları özellikle uzmanlarla desteklenmiş TBMM alt komisyonu denetiminde, sürekli bilgilendirmenin yapıldığı bir yapıya kavuşturulacak, şeffaf hale getirilecektir. Denetleme sürecine Sayıştay’ın etkin katılımı sağlanmalıdır. Gizli projelerin denetlenmesi özel ihtisas birimlerince sağlanmalıdır. Vakıf şirketleri arasında koordinasyonun tesis edilmesi, Türkiye’nin sınırlı kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması için ASELSAN, HAVELSAN ve ROKETSAN arasında yapıcı bir iş birliği sağlanmalıdır.

"SAVUNMA SANAYİ FİRMALARINDAKİ SİYASİ ATAMALAR VE KAYIRMACILIK SONA ERMELİ, YÖNETİM LİYAKATA DAYANMALDIR"

Savunma sanayii ürünlerinin ihracatı yalnızca bir gelir kalemi olarak ele alınmayacak; kime, hangi sistemin, hangi özellik ve performans değerleriyle sağlanacağı bir devlet politikası çerçevesinde yönetilmelidir. Envantere yeni dahil olacak harp silah ve araçlarının harekât imkân ve kabiliyetlerine ilişkin bilgileri açıklama yetkisi ne Savunma Sanayi Başkanlığında ne de savunma sanayi uzmanlarındadır. Milli savunma sanayi projelerinde stratejik bir tehdit haline gelen kontrolsüz bilgi paylaşımı engellenecektir. Stratejik iletişim için kapsamlı iç eğitim ve bilgi sızıntılarına karşı sıkı denetim uygulanacaktır. Bu açıklamalara yetkili makam belirlenecek iletişim hedefleri çerçevesinde sadece ve sadece Millî Savunma Bakanlığı olmalıdır. Savunma sanayii sadece kâr odaklı değildir; öncelik her alanda TSK’nın tedarik ve modernizasyon planları çerçevesinde silah, sistem ve platform ihtiyaçlarını karşılamak olacak, daha sonra ihracat desteklenecektir. Etkin bir planlama yapıldığı takdirde; Tersanelerimiz ve savunma sanayi birimleri hem milli ihtiyaçları karşılamaya hem de ihracata yetecek kapasiteye sahiptir. Kamu kurumlarındaki siyasi atamalar ve kayırmacılığa son verilecek, savunma sanayi yönetimi liyakat ve uzmanlık esasına dayalı hale getirilecektir. Savunma Sanayi firmalarındaki siyasi atamalar ve kayırmacılık sona ermeli, yönetim liyakate dayanmalıdır. Ayrımcılığı esas alan, bir tarafı kucaklarken diğer bir tarafı ötekileştiren zihniyetin savunma sanayisinde hâkim olması engellenecektir. Özellikle vakıf şirketlerindeki personel çalıştığı şirkete göre değil, yaptığı işe göre ücretlendirilecektir. Benzer işler arasındaki şirketten şirkete fark eden ücretlendirme farkları ortadan kaldırılacaktır. Yurt dışına giden insan kaynağının geri kazanılması için teşvik mekanizmaları oluşturulacak, Savunma Sanayii Beyin Göçüyle Mücadele Eylem Planı devreye sokulacaktır.

"VAKIF ŞİRKETLERİNDE ÜCRET ADALETSİZLİKLERİNİN GİDERİLMESİ İÇİN KADEMELİ ÇALIŞMA BAŞLATILACAK"

Hedefimiz Güvenlik ve liyakat adımları ilk 20 gün, kurumsal eşgüdüm ve denetim adımları 30–40 gün, kaynak yönetimi 60 gün, insan kaynağı ve sosyal düzenlemeler ise 100 gün hedefi ortaya konmuştur. Böylece temel güven ve işleyiş sağlandıktan sonra uzun vadeli sürdürülebilirlik adımları devreye alınacaktır. İlk 20 gün Savunma Sanayi Başkanlığı’nın teşkilat ve organizasyon yapısı gözden geçirilecek, asli görevi olan programlama ve yönlendirme rolüne döndürülmesi için çalışma başlatılacak. Siyasi atamalar durdurulacak, liyakat esaslı inceleme süreci başlatılacak. Gizli projelerde bilgi güvenliği denetimi süreci başlatılacak. Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantılarına Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Sahil Güvenlik Komutanı ve Emniyet Genel Müdürü’nün katılımı sağlanacak. Savunma Sanayii İcra Komitesinin (SSİK) düzenli toplantı takvimi oluşturulacak. Senede bir iki toplantı yerine Savunma Sanayimizin durumunun takibi, değerlendirilmesi, düzeltici tedbirlerin alınabilmesi ve kurumlar arası koordinasyonun geliştirilmesi maksadıyla rutin toplantıların icra edileceği bir planlama yapılacak. 30 gün içinde Savunma Sanayi Başkanlığı’nın teknik ve denetleyici rolünü güçlendirecek yeniden yapılandırma tamamlanacaktır. Sayıştay bünyesinde Savunma ve Güvenlik İhtisas Dairesi kurulacak, gizli projelerde ihtisas heyetleri denetim sürecine başlayacak. İhale süreçleri adil, şeffaf ve rekabetçi hale getirilecek; gizli projelerde kapalı oturum denetimi uygulanacak. Proje önceliklendirmesi, sahadaki kullanıcıların ihtiyaçlarına göre yapılacak; Kuvvet Komutanlıkları ve Emniyet birimleri doğrudan sürece dâhil edilecek. 40 gün içinde TBMM’ye savunma projelerinin mali ve stratejik denetimi için yasal düzenleme süreci başlatılacak; teknik sırların kapalı oturumlarda ele alınacağı mekanizma kurulacak. 60 gün içinde tüm projeler gözden geçirilecek; prototip mezarlığı konusunda değerlendirme yapılacak, aynı projeler üzerinde birden fazla şirketin çalışması engellenecek. Hangi konuda tekel oluşacağı, hangisinde olmayacağı, tekelin nasıl denetleneceği belirlenecektir. Gerçekçi olmayan projelere kaynak ayrılması önlenecek; bağımsız uzman panelleri devreye alınacak. 100 gün içinde yurt dışındaki uzmanlara yönelik geri dönüş teşvikleri için kapsamlı program başlatılacak; maaşın yanı sıra araştırma ortamı, uzun vadeli kontratlar ve aile desteği sağlanacak. Vakıf şirketlerinde ücret adaletsizliklerinin giderilmesi için kademeli çalışma başlatılacak. Kontrollü ihracat hedefi kapsamında, ihracat politikası ve stratejisi belirlenecektir.

"CHP İKTİDARINDA; SAVUNMA SANAYİSİ’NİN DAHA DA İLERİYE GÖTÜRÜLMESİ İÇİN TEDBİRLER ALINACAKTIR"

Bu planı ve daha fazlasını yerine getirecek, tecrübeli, liyakatli insan kaynağımız mevcuttur. Yurt dışında çalışmak zorunda kalan savunma uzmanı da gururla Milli Savunma Sanayimizde görev almak için CHP iktidarını beklemektedir. Sonuç olarak CHP iktidarında; Savunma Sanayisi’nin daha da ileriye götürülmesi için tedbirler alınacak, belirttiğim hususları da kapsayacak şekilde etkin, koordineli, dinamik, siyasi etkilerden uzak, adil, şeffaf ve denetlenebilir proje yönetimi ile kayırmacılıktan uzak, siyasi girdilerin etkisinde olmayan personel yönetimi prensipleri esas alınacaktır. Son ama oldukça önemli bir notu da burada vurgulamak zorundayım. Ne kadar modern harp silah araç ve platformuna sahip olursanız olun, personel moral ve motivasyonu üst seviyede idame edilmediği takdirde bu sistemlerinden etkin olarak yararlanamazsınız. Bu çerçevede; emekli astsubayınız, emekli binbaşılarınız açlık sınırı altında yaşamak zorunda bırakılırsa, uzman erbaş ve sözleşmeli erlere TSK’dan ayrıldıktan sonra kanunla tanınmış istihdam hakkı verilmezse motivasyon kaybı olur. Güven bunalımı yanı sıra bu şekilde personelin istek ve arzusu kaybolur. Dolayısıyla bunun da düşünülmesi en az bu kritik, önemli, gurur duyduğumuz savunma projeleri kadar personelin moral ve motivasyonunun da ön plana alınmasını özellikle istiyoruz, talep ediyoruz."