03.12.2022

Refet Gürkaynak: Bağımsız, Güvenilir Bir Merkez Bankasına İhtiyacımız Var"

CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması”, İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapıldı. Prof. Dr. Refet Gürkaynak, yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Teşekkür ederim efendim. Davetiniz için de çok teşekkür ederim.

Hakan Hoca’nın bıraktığı yerden sizlere kısaca; şu anda neredeyiz, neden buradayız, olduğumuz yerde neden burada olduğumuz da gittiğimiz yönde söz sahibi miyiz gerçekten, bunu nasıl değiştirebiliriz, neden bütünsel bir değişikliğe ihtiyacımız var, neden Türkiye’nin sorunlarının sadece bazılarını çözemeyiz ve bu bütünsel değişikliği nasıl yapabiliriz, nasıl bir çerçeve içinde bu mümkün, neden bunu yapmak zorundayız ve neden bunu yapmaya kadiriz, bundan bahsetmek istiyorum.

Türkiye’nin durumundan bahsederken maalesef şu anda iktisat olsun, başka bir konu olsun içimizi karartmadan konuşmak kolay değil. Gerçekten de iktisadi durumumuz kötü. Bunu bilmek için benden duymaya ihtiyacınız yoktu. Öte yandan sadece iyi niyetle, ümitperverlikle, optimizimle değil uzmanlıkla bundan daha iyisinin mümkün olduğunu söylemek isterim. Daha iyisi elbette mümkün. Çok daha iyisi elbette mümkün ve bizim için mümkün olan iyi şeyler, Türkiye’nin refahında mümkün olan iyilikler bizim yakın geçmişimizde ya da uzak geçmişimizde görmüş olduğumuz şeylerle sınırlı değil. Bizim görmediğimiz kadar iyisi olmamız da gayet mümkün. Bunu düşünürken şunu görmek gerçekten elzem. Bazen Türkiye’de olup biten şeyleri dünyanın bize bir tezahürü olarak anlatmaya çalışıyoruz ya da çalışıyorlar. Yani Türkiye’de enflasyon niye bu kadar yüksek? Bütün dünyada enflasyon yüksek olduğu için, petrol fiyatları yüksek olduğu için, Amerikan Merkez Bankası şöyle yaptığı için, buğday fiyatı yüzünden vs. Bunlar bize ‘Enflasyon veyahut fakirlik Türkiye’ye olan şeyler’ deme yolları. Bizim yaptığımız şeyler değil. Bu sorumluluğu bizden atıyor, belki biraz içimizi rahatlatıyor. Ama bir yandan da bunu değiştirme yetkisini de elimizden alıyor. Eğer bunlar bize olan şeylerse ‘bunu değiştiremiyoruz zaten’e geliyor. Hâlbuki böyle değil. Bir takım başka şeylerde burası niye böyle? Türkiye olduğu için, ülkemiz böyle olduğu için. Bu da doğru değil. Türkiye, her ülke gibi bir ülke. Enflasyonun bu kadar yüksek olmasının nedeni adının Türkiye olması, şu enlem bu boylamda olmasından kaynaklanmıyor. Şu tabii ki aşikâr. Biz de bu gezegende bir ülkeyiz ve etrafımızda olup biten, dünyada olup biten bizi de etkiliyor. Küresel ısınmadan da etkileniyoruz, dünyanın güvenlik sorunlarından da etkileniyoruz. Bunlar tabi doğru. Ama en nihayetinde rüzgârda savrulan bir yaprak değiliz. Bu ülkede ne olup bittiğine dair bu ülkenin insanları olarak söz sahibiyiz ve bunun sorumluluğunu almak zorundayız. Bu enflasyon bizim yaptığımız bir şey. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, kötü politikalar kötü sonuçlar doğruyor, iyi politikalar iyi sonuçlar doğuruyor. Ülkelerin birbirlerinden farklılıkları var. Birtakım ülkelerin birtakım özellikleri var. Türkiye için de bu doğru. Dolayısıyla bazı şeyleri düşünmek gerekiyor. Ama dünyanın hiçbir yerinde işe yaramayacak politikalar Türkiye’de de yaramıyorlar. Buna da şaşırmamak lazım. Dünyanın her yerinde enflasyonu kontrol etmiş olan politikalar Türkiye’de de edebiliyorlar. Buna da şaşırmamak lazım.

Hızla size şunları göstereyim istiyorum. Burada iki tane grafik, iki tane çizgi var. Hangisinin hangisi olduğunu dahi söylememe gerek yok. Bir tanesi Amerikan Merkez Bankasının faizi, bir tanesi Türkiye’de enflasyon. Bunların arasında bir bağ yok. O faiz dünyanın her yerinde aynı, dünyanın neresinden baksanız Amerikan Merkez Bankası faizi diye görüyorsunuz ve bizdeki kadar yüksek enflasyonun ortalıkta olmadığını biraz sonra size göstereceğim.

Bu petrol fiyatları, bir bağ yok. Şuna da dikkatinizi çekerim. 2000’lerin başında enflasyon Türkiye’de kuvvetle düşerken, petrol fiyatları görülmedik hızla artıyordu. Bunu yapmayı başardık, yapabiliyoruz. Bugün Türkiye’de enflasyonun artmasının nedeni petrol fiyatları değil.

Enflasyon dünyanın her yerinde olsaydı eğer, her yerde birden görmeyi beklerdik tanımı gereği. Buradaki gri bant, birçok gelişmekte olan ülkenin enflasyon oranlarını içine alan bir bant. En sonda zincirlerini kırıp uzaya gitmeye çalışan çizgi de Türkiye’nin enflasyon oranı. Buna baktığınız zaman, ‘her yerde enflasyon’ diye başlayan bütün cümlelerin bizim aklımızla alay etmek olduğunu görüyorsunuz.

Şu belli bir gelişmekte olan ülke; Türkiye’de açık bir ırkçılıkla ‘burası Uganda mı’ cümlesinde geçen Uganda’nın enflasyonuyla Türkiye’nin enflasyonu. Görüyorsunuz ki, 90’larda Uganda da yüksek enflasyondan mustaripken enflasyonunu düşürmüş ve tekrar yükseltmemiş. Bu grafiğin 2020 sonrasına baktığımız zaman, bizim Uganda’yla alay edecek bir şeyimiz olmadığını açık açık görebiliyoruz. Ve umarız ki Ugandalı dostlarımız da ‘burası Türkiye mi?’ diye bizimle alay etmiyorlardır.

Üyesi olduğumuz OECD’nin bütün ülkelerin enflasyonlarına baktığımız zaman burada bizden biraz daha yüksek enflasyonu olan sadece Arjantin olduğunu görebiliyoruz. Bu grafiği eğer bundan birkaç ay önce çizmiş olsaydım o zaman Türkiye’nin enflasyonu Arjantin’den de yüksek olacaktı. Aradaki değişim enflasyonumuz düştüğü için değil, bizim enflasyonumuz yükseldi geçtiğimiz aylarda, Arjantin’inki bizden yükseldi yeniden. Ama burada şunu düşünelim, biz eğer neyse bizden yüksek enflasyonu olan Arjantin var, bu bize yeter diyorsak bu şekilde yaşıyoruz. Bu bize gurur veren bir şey değilse, şu grafiğe bakıp, ya biz neden Arjantin’le beraberiz diye bunu dert ediyorsak bunu değiştirmek bizim elimizde. Çünkü buradan şunu açık açık görüyoruz. Bütün dünyada olmuyor, petrol fiyatlarından olmuyor, Amerikan Merkez Bankası faizinden olmuyor Türkiye’de oluyor, Türkiye’nin yaptığı şeylerin sonucu olarak oluyor. Enflasyon, çeşitli bakımlardan kötü, yıkıcı bir şey. Bunun bir tanesi doğrudan enflasyon nedeniyle değil. Enflasyona yol açan kötü politikalar, birçok kötü sonuca yol açtığı için, bunların en görünürü enflasyon olduğu için enflasyonla bağdaştırıyoruz.

Enflasyon genel bir kötü yönetim göstergesi. Ama bir taraftan da enflasyon bir vergi, birilerinden alıp birilerine veriyor. Bu bakımdan en adi, en aşağılık ve en korkunç vergilerden bir tanesi. Fakirden alıp zengine verir ve çaktırmadan yapar. Bir zamanlar konuşulan, Türkiye’de de hâlâ bazen bahsedilen ‘enflasyonu göze aldık, çünkü biz büyümek istiyoruz’. 1970’lerde bütün dünya bunu denedi ve bütün dünya bu işte çuvalladı. Biz de deneyip daha önce başarısız olduk zaten. Bunun neden olmadığını da biliyoruz. ‘Enflasyonu yükselteyim ama büyüyeyim’ böyle bir şey yok, hiç olmadı. Türkiye’de de olmadığını görüyoruz. Ve bir kere daha görmemize gerek yoktu. 90’larda da gördük bunu. Anlamak için de herhangi bir işi bir defa yapmış olmayı denemek yeterli aslında. Enflasyonunuz ortalamada yüzde 2 ise, 1-3 arasında, 0-5 arasında gidiyor geliyor, enflasyonu eğer ıskalıyorsanız, doğru tahmin etmediyseniz, beklemediğiniz gibi olduysa hatanız yüzde 2. Yaşarsınız onunla. Ortalama enflasyonunuz yüzde 30 ise eğer, o enflasyon yüzde 15-60 arasında gidip geliyor. Orada yaptığınız tahmin hatası artık çıkarılamaz gol. Şirketleri batırıyor. Böyle olacağını insanlar önden görüyorlar zaten. 2 ay sonrasına vadeli çek yazılamayan, vadeli işlem yapılamayan ülkede, 2 sene sürecek olan yatırım işini hiç kimse yapmıyor. O yatırımı yapmıyorsunuz, büyümüyorsunuz da. Enflasyon, büyümenin önünde büyük bir engel. Bu nedenlerle enflasyonu düşürmek zorundayız.

Bunun şöyle bir iyi tarafı var. Enflasyonu düşürmek, üzerinde gerçekten toplumsal mutabakat olan, gerçekten kimsenin itiraz etmediği bir şey. Bu Türkiye’de bulunması kolay bir şey değil. Ve enflasyon üzerinde hem fikir olmak bizi bir araya getiriyor. Enflasyonu düşürmek için yapılması gereken şeyler de bu nedenle yapılabilir hale geliyorlar. Çünkü bunların bir kısmı kolay olmayan, maliyetli olan şeyler. İyi yapıldığı zaman bir enflasyonu düşürme programı, dezenflasyon programı ucuza olimpiyat düzenlemek gibi. Bunun kötü bir örnek olmadığını umuyorum. Şunu söylemeye çalışıyorum. Bir şehirde olimpiyat düzenleneceği zaman bazı şehirler çeşitli nedenlerle bunu iyi beceremeyip iflas ediyorlar.

Fakat şehirlerde şu olabiliyor. Biz maliyetini kontrol edeceğiz bunun ve olimpiyatı düzenlemek hepimizin üzerinde anlaştığı, bundan işte anlımızın akıyla çıkmak hepimizin hemfikir olduğu bir iş. Bunu yapmak için de bu şehrin ulaşım altyapısını yenilemeniz lazım, işte yeşil alanlarını yenilememiz lazım. Çeşitli sosyal faaliyet alanlarını artırmamız lazım. Normalde bunları yapmak 10 yıllarca sürecek olan işler olurdu, normalde işte o metro hattı oradan mı geçsin, buradan mı geçsin diye konuşa konuşa ömrümüz biterdi. Fakat şimdi olimpiyat yapacağız diye bunları tıkır tıkır yapar hale geldik. Olimpiyatları yaptık iyi oldu, arkasından da bize hediyesi olarak çok daha yaşanılabilir, çok daha iyi bir şehir kaldı. Bu koordinasyon çok kıymetli bir koordinasyon.

Bunun denenmiş kötü bir örneği İstanbul Finans Merkezi. İstanbul Finans Merkezi fikri de tam böyle bir şeydi. Hiç kimse çıkıp İstanbul Finans Merkezi olmasın demeyecek, demiyor. İstanbul Finans Merkezi de Türkiye’de birçok mali sektör reformunun, yeniliğinin, düzenleme değişmesinin, uygulama değişmesinin etrafında organize edileceği bir fikirdi. Kötü yapıldı nihayetinde bir inşaat projesine döndü. Bunun da birçok korkunç sonucu var. Bir kısmı Ankara’dan İstanbul’a yollanan kamu kurumlarının personelinin boşalması, artık bu kurumların iş yapamaz hale gelmesi, bir kısmı oradaki inşaatın kendisi vs.

Ama enflasyonu düşüreceğiz diye yola çıkmak Türkiye’yi birleştiren bir şey. Zor olan birçok şeyi yapabilir hale getiriyor bizi. Bunu yapmak için neye ihtiyacımız var? Artık hepimizin ezberinde olan bağımsız, güvenilir Merkez Bankası. Bu ezber yanlış değil, gerçekten bu şart. O şartı yerine getirmek de zor değil. ‘Türkiye’de sadece şu ankinden daha iyi Merkez Bankacılar var’ demek zorunda değiliz. Dünyanın en iyi Merkez Bankacılarından bazıları Türkiye’de. Bunlardan birinin konuşmasını az önce dinledik. Bu insanları Merkez Bankasına getirmek, bağımsız bir Merkez Bankası ve bunun güvenilirliğinden faydalanmak şart. Kendisine ‘para politikasında şöyle yap, faizi böyle yap’ diyen siyasetçiye ‘ya kardeşim yok mu senin işin, sen kendi işini yap benim de burada Merkez Bankası kanunum var, ben de bunun gereğini yapacağım’ demeyen Merkez Bankacı zaten Merkez Bankacı değil.

Burada önemli olan husus şu; sadece bu değişikliği yapmakla enflasyonu düşüremeyiz. Ali gitsin, Ayşe gelsin tamam; Ayşe’nin kim olduğu gerçekten de önemli, o insanın güven vermesi lazım. O Merkez Bankası idaresinin güven vermesi lazım. Merkez Bankacılığı bir güven işi. Ama o güveninin siyasetten bağımsızlıkla, kendi başına enflasyonu düşüreceğine dair kendimizi aldatmamamız da lazım. Çünkü aklı başında bir Merkez Bankacı yaptığı işlerin sonuçlarının ne olduğunu düşünecek. O sonuçlar eğer ‘benim enflasyonu düşürmek için yapacağım şey hazineyi batırır, benim enflasyonu düşürmek için yapacağım şey mali sektörde kriz yaratır’ ise gene iş yapamaz hâle geliyorsunuz. Onun için de bütünsel bir değişiklik ve burada bir koordinasyon elzem.

Bu bakımdan Türkiye’de sadece Merkez Bankacıları değiştirerek bedavaya enflasyonu düşürebileceğimize dair kendimizi aldatmamamız gerekiyor. Buna ilişkin şeyleri burada yapılması gereken diğer şeylerden Hakan Hoca da bahsetti, Faik Bey de bahsetti. Bunlar gerçekten önemli.

Gayet iyi bildiğiniz şeylerden bir tanesi Merkez Bankası’nın SWAP hariç net rezervleri. Bu nereden baktığınıza, ne zaman baktığınıza bağlı olarak, eksi 50 milyar dolarla eksi 60 milyar dolar arasında gidip geliyor. Uluslararası konferanslarda filan hani bu konuları iyi bilen iktisatçılarla bunun nasıl negatif olabildiğini konuşmak iktisatçı olarak eğlenceli, vatandaş olarak hicap verici bir şey. Neden böyle? Neden bu rezervler buraya geliyorlar? Yaptığımız kötü para politikasının sonuçları, yaptığımız birçok kötü politikanın sonuçları kendilerini piyasalarda belli fiyatlar ve belli şeylerin miktarları olarak gösteriyorlar. Piyasa böyle bir şey. O sonuçları beğenmiyoruz, beğenmediğimiz sonuçları politikaları düzelterek düzeltmek yerine, o sonuçları doğrudan baskılayarak düzeltmeye çalışıyoruz. Kuru yükselten politikaları değiştireceğimize; bu politikaları koruyup, kuru tutmak için rezervlerini satarsanız ortaya bu sonuç çıkıyor. Bunu beğenmeyip, bu sefer ‘bu insanlar bu rezervleri niye alıyorlar, lira ellerine nereden geçiyor, krediden geçiyor, o zaman kredileri köstekleyelim’ derseniz, doğrudan bankalara müdahale etmeye başlıyorsunuz. Türkiye’de hemen her alanda bu şekildeki müdahaleleri görüyoruz. Bu bir komuta ekonomisi işi ve bu işler iyi yürümüyorlar.

Türkiye’nin şu anda gittiği komuta ekonomisi yolundan düzenlenmiş bir piyasa ekonomisine tekrar dönmesi gerekiyor. Buradaki alternatifler Sovyetik bir komuta ekonomisiyle vahşi kapitalizm değil. Vahşi kapitalizm de hem etkinlik bakımından, hem de adalet bakımından kötü çalışan bir sistem. Fakat doğru düzgün bir düzenlemeyle yön verilmiş bir piyasa sistemi yürüyebilen bir şey. Zorluklar neler burada? Farz edin ki Merkez Bankası dedi ki tamam biz artık bu şekilde piyasalara müdahale etmeyeceğiz, rezervlerimizi satmayacağız. Satmadın, ne olacak o zaman? Kur yükselecek. Ne bunun sonucu? Kur Korumalı Mevduatla şu anda kur düzeyiyle kamu sektörünün borcunu sürdürebilmesi, kamu maliyesinin durumu birbirine bağlanmış durumda.

Bu yakın geçmişte yapılan şeylerle sadece bir takım şeyleri bozmakla kalmadık, bozduğumuz şeyleri düzeltmeyi de zorlaştırdık ve maliyetli bir hale getirdik. Şimdi Merkez Bankacı artık bu kur yükselirse o zaman bunun hazineye getireceği yüke ne olacak diye düşünmek zorunda. Bu bir kısıt. Böyle yapmasa, sadece rezervler üzerinden değil, peki o zaman faizi arttırayım, enflasyonu yüzde 80 olan ülkede yüzde 9 faizle iş yapmaya çalışmayayım ben dese, bu sefer şunu düşünmek zorunda: Faizi arttırdım, benim maliyem de bu faizle borç alıyor, o neye benzeyecek?

Bankalara yüzde 12 faizle 10 yıllık devlet tahvili satılıyor. Regülasyon bankaları bunları almaya zorluyor. Dün yüzde 12 faizle bu tahvilleri almış olan bankalara bugün o portföyü yüzde 30 faizle fonlayacaksınız dersek ve bankalara ne olacak? Hakan Hoca’nın da bahsettiği makroihtiyati endişe. Bu endişeler Merkez Bankasının bağımsızlığına, Merkez Bankacılığının güvenilirliğine dokunmayan, bunlar olduğu zaman dahi enflasyonu düşürmeyi zorlaştıran şeyler. Bunlardan kurtulmak zorundayız.

Dolayısıyla bu grafikte şunun üstünde çok durmayacağım ama kamu maliyemizin de çok iyi bir durumda olmadığını görüyoruz. O kamu maliyesi endişesi buradan geliyor. İhtiyacımız olan şey şu, makroihtiyati politikaların bir sahibi olması lazım. Şu anda yok. O Merkez Bankası da olabilir. Ama öyle olacaksa para politikasıyla bunu da yap derseniz eğer Merkez Bankaları ne onu, ne onu yapabilir hale geliyorlar. Makroihtiyati politikalar sende, finans sektörünün iyi işlemesini de sen sağla. Bunları yapabileceğin şu araçları da sana verdim dediğin Merkez Bankası, bir yandan onu yapıyor, bundan bağımsız olarak para politikasıyla enflasyonu kontrol ediyor. Bu yapılabilir.

Başka? Kamu maliyesinin ıslah olması lazım. Gene Faik Bey de bahsetti, Türkiye’de de bahsediliyor. Vergi reformu yapılmak zorunda. Gelir vergisi toplamak zorundayız. Fakat bunu söyleyen insanların çok büyük bir kısmı o gelir vergisini kendisinden başka insanlar ödeyecekler zannediyor. Böyle değil. Gelir vergisi reformu yapıldığı zaman, gelir vergisi toplanır hale geldiği zaman, 85 milyon kişiye; 18 yaş üstündeysen beyanname dolduracaksın, o beyannamenin doğruluğunu ben takip edeceğim, bu ülkede gelir nerede yaratılıyor, kim alıyor, nasıl paylaşılıyor, kim ne vergi veriyor ben takip edeceğim demek zorundayız. Bu bir toplumsal mutabakat gerektiriyor. Bunu enflasyonu düşüreceğiz diye yapmak, o mutabakatı kolaylaştırıyor.

Bir büyük hediyesi, bu işi yapabilmek için ortaya çıkartmanız gereken sistem doğru düzgün bir devlet. Devlet dediğiniz şey, devlet kapasitesi biber gazı sıkmak değil. Hakikaten geliri takip edebilmek mesela kendisi aldığı kararı uygulayabilmek. Bunu yaptığımız zaman, Hacer Hanım’ın bahsettiği gelir aktarımlarını doğru yapabilir hâle geleceğiz. Çünkü kim gerçekten ihtiyaç sahibi, kim havadan ‘bana da’ diyor, anlar hâle geleceğiz. Bunlar bizim için elzem şeyler. Bunları yaptığımız zaman, o zaman dönüp Merkez Bankası’na ‘şimdi sen de işini doğru düzgün yap, enflasyon düşsün’ diyebiliyoruz. O zaman Merkez Bankası bunu yapmaya kadir hale geliyor. Bunların olduğu yerde, enflasyonun kontrol edildiği yerde doğru düzgün büyümeyi düşünebilir hale geliyoruz. Maliye politikasının sürdürülebilirliği artık sorun değil; bunun üzerine biz nasıl bir maliye politikası istiyoruz, kimden vergi almak, ne teşvik vermek istiyoruz, bu ülke için büyüme tahayyülümüz nedir, daha iyi eğitim istiyorsak bunu aynı okulları yıkıp yeniden inşaat yaparak mı yapacağız, öğretmen maaşlarını artırarak mı yapacağız… Bunları konuşabilir, düşünebilir hale geliyoruz. Bunların içeriğinden Ufuk Hoca, Daron Hoca, Selin Hoca bahsedecekler.

Şunu özellikle söylemek istiyorum. Türkiye gerçekten iktisat politikası uzmanlığı çok olan, bu uzmanı çok olan, beşeri sermayesi yüksek olan bir ülke. Para politikasında özellikle böyle. Tam da bu bakımdan, varlık içinde yoklukla yaşıyoruz. Bu kadar uzmanlığın, bu kadar bilginin, bu kadar uygulama kültürünün olduğu bir ülkede, bir kere daha bunları yapmıyor olmalıydık. Ama bu insanlar Allaha şükür hayattalar, hala bu ülkedeler ve iyi iktisat politikası Türkiye’de yapmak mümkün. Bunu yaptıktan sonra çok daha hızlı, sadece çocuklarımıza yarar diye sevineceğimiz değil, bizim de faydasını göreceğimiz daha müreffeh bir ülkede yaşamak da mümkün.

Konuşmamdan umuyorum ki, hazırlayacağınız şeyler olacaklar. Türkiye’de enflasyonu düşüren politika, sadece enflasyonu düşürmeyecek. Birçok şeyi birden ıslah edecek. Bu bedava değil. Bunun bir maliyetini ödeyeceğiz. O maliyet bir defa ödenecek. Ondan sonra faydası, nesiller boyu… O nesiller boyu faydayı da biz içselleştirmek zorundayız. Çünkü şu anda çektiğimiz eziyeti biliyoruz. Bunu yapmadığımız zaman başımıza ne geldiğini biliyoruz.

İyi niyet elbette var. Ülkemiz için, Türkiye’miz için iyi şeyler istemek elbette var. Fakat size bunlarla değil uzmanlıkla, Türkiye’de enflasyon düşer ve bu ülkede enflasyon düşecek diyebiliyorum. Bunun nasıl yapılacağını biliyoruz. Zor değil. Tek uzmanı, hatta evin uzmanı dahi ben değilim. Türkiye’de bunu çok iyi bilen insanlar mevcut. İhtiyacımız olan şey bunu yapacak niyet ve irade. Bunun etrafında baştaki maliyetini kaldıracak olan toplumsal mutabakat. Bunu yapacak bir ülke olduğumuzu düşünüyorum. Ve en nihayetinde, dönüp bakıp; Türkiye’de enflasyon düştü, Türkiye’de gelir dağılımı düzeldi, Türkiye’de büyüme arttı, Türkiye’den gitmiş olan insanlar bu ülkeye tekrar mutlulukla geri geldiler dediğimiz zaman; bu dünya değiştiği için olmayacak, biz böyle yaptığımız için olacak.

Çok teşekkür ederim.



Gündem'den Öne Çıkan Haberler