16.06.2022

Özgür Özel: Bütçe Fazla Veriyorsa Gel Çiftçiye, Esnafa Pay Ver

-“GELİN ÖĞRENCİ AFFIYLA BERABER KYK BORÇLARINI SİLELİM”

-“BUNLARIN EKONOMİ POLİTİKASI TÜRK LİRASINI DEĞERSİZLEŞTİRME”

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Nureddin Nebati, ‘Bütçe 145 milyar TL fazla’ verdi diye gözleri ışıldayarak açıklama yapmış. Eğer bütçe fazla veriyorsa, bu fazladan gel çiftçiye pay ver bakalım. Çiftçinin mazotunun mesela yarısını devlet karşılasın. Hani diyorsun ya: Bütçem fazla verdi. Esnafa niye hiç yardımcı olmuyorsun? Neden mesela asgari ücrete zam yapmayı düşünmüyorsunuz, 6 ayda bu kadar erimişken asgari ücret” dedi.

CHP’li Özel, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, “Recep Tayyip Erdoğan, TÜSİAD'a yönelik eleştirilerde bulunurken, TÜSİAD'ı CHP ağzıyla konuşmakla suçladı ve böyle konuşanlara kapılarının kapalı olduğunu söyledi. Tayyip Erdoğan kurban olsun CHP ağzına. Kendi ağzından neler çıktığını düşünecek olursak, bu ülkenin en az yarısına ettiği hakaretleri, küfürleri düşünecek olursak, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Milli Mücadele'yi müjdelemiş, Milli Mücadele'yi örgütlemiş, kuruluşu müjdelemiş, kuruluşu ve kurtuluşu başarmış, ülkeyi bugünlere getirmiş kurucu iradenin ağzına kurban olsun o sadece. Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurucusundan bugününe, bütün genel başkanlarının ağzının hangi düzeyde olduğunu ve Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından neler çıktığını tarih hiçbir zaman unutmayacak. 85 milyonu kucaklaması gereken Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden kişinin, bir partinin genel başkanı olmasının sonucudur bu” dedi. Özel, “Tayyip Erdoğan, öğrenci affı müjdesi verdi. Elimde 30 Aralık 2019 ve 20 Aralık 2019 tarihinde verilmiş iki tane teklif var. Bunlardan bir tanesi öğrenci affına ilişkindir ve dün öğrenci affını getireceğini söyledi. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 2,5 yıldır Meclis Komisyonu'nda bekleyen öğrenci affı teklifi, Recep Tayyip Erdoğan'ın: ‘Acaba anketlerde yüzde 15'inin bile desteğini alamadığım genç seçmenin desteğini almak için ne yaparım?’ diye bakarken, öğrenci affını bulmuş. Doğrudur, bunu yapsın, destekleyeceğiz. Kendi önergemizi desteklemez miyiz? Ama bu tek başına olmaz, bunun bir de kardeşi var: Bu da KYK borçları affı. Öğrencilerin geçmişte kullandıkları Kredi Yurtlar Kurumu borçları yüksek faizlerle ödenemez hallere geldi. Gelsin; eğer gençlerin gönlünü kazanmak için bir adım atıyorsa, bizim adımımızı taklit ediyorsa, esas bunun ayrılmaz parçası gençlerin KYK borçlarının silinmesi ve hayata ödeyemeyecekleri bir borç yüküyle başlamalarını önleyecek bu kanun teklifimizi de aynı şekilde öğrenci affıyla birlikte gündeme almasını bekliyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak” diye konuştu. Özel, şunları kaydetti:

NEDEN ASGARİ ÜCRETE ZAM YAPMIYORSUN

“Nureddin Nebati, ‘Bütçe 145 milyar TL fazla’ verdi diye gözleri ışıldayarak açıklama yapmış. Bu fazlanın yüksek enflasyonun bir sonucu olduğunu bilmemek için okuryazar olmaya bile gerek yok. Vergi gelirlerinde mayıs ayında geçen seneye göre yüzde 214 artış var. Ocak-Mayıs arası geçen senenin ilk 5 ile bu senenin ilk 5 ayını karşılaştırdığımızda aradaki fark yüzde 108. Şimdi burada bir suçüstü hali var. Kim yakalandı? Elbette iktidar ama kurum olarak TÜİK yakalandı. Yeni bir vergi yok. Bu sene mayısla, geçen sene mayıs arasında aynı malı alıyorsun ama ödediğin vergi yüzde 214 artıyor. Oysa TÜİK diyor ki: ‘Enflasyon yüzde 73.5.’ E o zaman verginin de 73,5 artması lazım veya 10 altında, 10 üstünde... Mayıs ayında yüzde 235 arttı, geçen sene mayıstan bu sene mayısa enflasyonun öyle yüzde 73 değil, üç haneyi çoktan geçtiği, yüzde 160'lık bağımsız ENAG'ın hesabının doğru olduğu görülüyor. Nebati, bir anlatsın bakalım; yeni vergi yokken, vergi geliri yüzde 214 nasıl artar? Demek ki enflasyon neymiş, bunu konuşmak lazım. 2021'in ilk 5 ayında 424 milyar vergi toplanmış, bu yılın ilk 5 ayında 881 milyar vergi toplanmış. İşler kötü, esnaf şikayetçi, toptancı şikayetçi, taşıyıcı şikayetçi, üretici şikayetçi... Herkes bir krizin varlığını kabul ediyor, iktidar bile kabul etmeye mecbur kalmış; her şey, hepimizin aleyhine ama bizim ödediğimiz vergi, dolaylı vergiler yüzünden 24 milyar liradan, 881 milyara çıkmış. Mayıstan mayısa karşılaştırmaya baktığınızda, bundan sonra böyle giderek inanılmaz artış olacak. Yani krizi yaratanlar değil ama krizin ezdikleri bedel ödemeye devam ediyor ve ağırlaşarak devam ediyor bu durum. Nebati'ye şunu söyleyelim. Eğer bütçe fazla veriyorsa, bu fazladan gel çiftçiye bir pay ver bakalım. Çiftçinin mazotunun mesela yarısını devlet karşılasın. Bu kadar hani diyorsun ya: Bütçem fazla verdi. Sende fazla varsa, gel paylaşalım, mazotun yarısını sen karşıla, gübrenin yarısını sen karşıla. Mesela bütçeden sadece üç ayda, üç ayda 21 milyar lirası Hazine'den, 10 milyarı da şirketlere ‘KKM'den yararlanırsan, vergi muafiyeti getiriyorum’ diye gelmeyecek para, gelmesi gerekip gelmeyen parayla bütçeye 31 milyar lira para geldi ve zenginlere dağıtıldı. Daha doğrusu bütçeden 31 milyar lira kur korumalı mevduat için zenginlere dağıtıldı. E sen böyle bir para dağıtabiliyorken, esnafa niye hiç yardımcı olmuyorsun? Neden mesela asgari ücrete zam yapmayı düşünmüyorsunuz, 6 ayda bu kadar erimişken asgari ücret.

SOYLU SİYASETİ ÇUKUR SEVİYESİNE İNDİRİYOR

Bir de bir düzeysizin yalanlarına cevap vermemiz lazım. Süleyman Soylu, siyaseti çukur seviyesine indiriyor; o seviyeye inmemeye çalışıyoruz. Çıkarken vurgun yeme tehlikesi var Soylu'nun seviyesinden. Ama bazen öyle yalanlar atıyor ki, birisi duyar ve yalanlanmazsa inanır diye söyleyelim. Dün çıkmış partimizin yayınladığı Göç Raporu'nu eleştiriyor. Göç Raporu uluslararası ölçekte hem bilimsel, hem vicdani, hem akıllı bir rapor, o devirde tespitleri yapmış bir rapor. Raporda diyor ki: Bunların hepsini vatandaş yapmalısınız diyorlar. Kim diyormuş? CHP diyormuş Öyle bir cümle yok, öyle bir kelime yok, öyle bir harf yok, öyle bir virgül yok, öyle bir ima yok... Ne var? Süleyman Soylu'nun, at yalanı, dönüp sayalım inananı. Kaç kişiyi kandırırsam kârdır. Böyle bir iş yok. Bu işin çözüm anahtarı Cumhuriyet Halk Partisi'ndedir, Millet İttifakı'ndadır. Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidarda olduğu süreçte, birkaç yıl içinde bu sorun kökünden halli olacaktır. Herkesin bunu böyle bilmesini isteriz tabii.

EKONOMİ POLİTİKASI TÜRK LİRASINI DEĞERSİZLEŞTİRME ÜZERİNDEN

Numan Kurtulmuş kendince konuşuyor. Genel başkanvekili, sürekli genel başkanıyla da tezat şeyler konuşuyor falan ama sonuçta Tayyip Erdoğan'ın vekili olunca, ağzından çıkan söz onları bağlıyor. Çok şükür paramızı değersizleştirdik diyor. Bunların ekonomi politikası sadece Türk Lirası'nı değersizleştirme üzerinden. Böyle bir yönetim anlayışından karşı karşıyayız ve geldiğimiz noktada açlık sınırı 6 bin lira, yoksulluk sınırı 20 bin lira. Bugün 6 bin liranın altında gelir, o aileyi aç bırakıyor, giyinemez bırakıyor, barınamaz bırakıyor ama aç bırakıyor. Enflasyonla mücadelede en önemli silahlardan bir tanesi para politikası. Para politikasının bağımsız, güvenilir, güçlü bir Merkez Bankası tarafından yönetilmesi lazım. Söz dinlemiyor diye Merkez Bankası başkanlarının görevden alınması, bugünkü felaketin başlangıç noktasıdır. Merkez Bankası'nda son derece iyi yetişmiş, yüksek lisansını, doktorasını yurtdışında yapmış veya Türkiye'nin en iyi üniversitelerinde yapmış, doktora tezleri dünyada ekonomi alanında beğeni kazanmış uzmanlar, uzman yardımcıları, daha üst düzey yöneticiler; sırf doğruları söylüyor diye, yanlışa yanlış yapıyorsunuz dedi diye, felakete sürüklemeyin bu ülkeyi dedi diye Merkez Bankası'nda mobbinge, yurtiçinde tayinlere ya da merkezde pasif görevlere görevlendirildi. Bunu da bilin; pırıl pırıl çocuklar, pırıl pırıl gençler var ama doğruyu söylüyor diye tahammül edemeyenler tarafından itiliyorlar, katılıyorlar. Merkez Bankası'nın başındaki başkan yardımcılarından biri, doğrudan sarayın zabiti olarak, demokrasilerde olmayacak işler yaparak bankalara, bankaların kambiyo servislerine telefonlar açarak; erişilmeyecek verilere olmadık yerlerden erişerek, şirketlere tehdit telefonları açarak; bir gün sonra yurt dışında döviz ödeme yükümlülüğü olduğu için döviz alanları vatan haini ilan edip, sinkaflı laflarla tehdit ederek, dünyada iktisat tarihinde acayip korkunç bir döneme imza atmaktadır. Bunu da doğrudan bağlı olduğu kişinin talimatıyla yapmaktadır. Bu kişinin içinde bulunduğu bir ekip, bir grup, bir çete İstanbul Kapalıçarşı'da cari fiyatların üzerinden döviz toplayarak -nasıl yaparsın bunu, niye yaparsın- bir sonraki adımı bildiklerinden vurgunlar yapmakta, hamleler yapmakta ve piyasaya olumsuz ve olumsuz yansıyacak bir takım manipülasyonlar yapmaktadır. Dövizi kontrol altında tutuyor gibi görünüp aferin alırken, başka taraftan da başka marifetleri çevirmektedir. Bütün hepsi tarafımızdan bilinmekte, kontrol edilmektedir, bir kenara da not edilmektedir.

DEZENFORMASYON YASASINI ANAYASA MAHKEMESİNE GÖTÜRECEĞİZ

Bir Dezenformasyon Yasası var. Bu Dezenformasyon Yasası, gazeteci meslek örgütlerinin, basın meslek kuruluşlarının görüşleri alınmadan, kısıtlı imkanlarla ifade edebildikleri görüşleri dinlenmeden, sarayın talimatı Fahrettin Altun'un haddi olmayarak Meclis'e istikamet göstermesiyle komisyondan geçti. Bu kanun, korkunun ecele faydası yok kanunudur ama gelecek sene yapılacak seçimlerden önce muhalefeti, muhalif basını susturma, sindirme ve birazcık bir özgürlük alanı bulunan yerden haber geliyorsa, orayı da bir şekilde macunlama, kapatma gayretidir. Bu kanun, bağımsız yargının elinde başta Sayın Bahçeli ve Erdoğan'ı onlarca, yüzlerce fezlekeye muhatap edecek bir kanundur. Kanun, gerçek dışı bilgiyi alenen yaymayı suç saymaktadır. Örneğin İstanbul'da yapılmış mitingimizde "her yer Taksim, her yer direniş" sloganını bir gazetecinin değiştirdiği; Ak Parti'nin bile sahiplenmedi şekilde "her yer Kandil'i, her yer direnişi" herkesin yalan olduğunu bildiğinden 4 gün sonra prompterdan okuyan Devlet Bahçeli'ye eğer bağımsız bir yargı varsa, 1 yıldan 3 yıla kadar fezleke düzenleyip Meclis'e yollamak durumundadır. Ya da 475 cumadır, "Kabataş İskelesi'ndeki başörtülü bacımıza 50 tane deri pantolonlu üstü çıplak adamın yaptığı zulmü gördüm, izledim, size de izleteceğim" deyip izletemeyen ve en son "cami yaktı bunlar" diyen Recep Tayyip Erdoğan, bu suçun Türkiye'deki dünya markasıdır. Ama elbette ki baskı altında tuttukları, kendi istedikleri gibi atadıkları hakimlere vermektedirler. Ama biz bunlara karşı milletimize güvenmekteyiz. Ne yaparlarsa yapsınlar elbette itirazlarımız sürecek, elbette Anayasa Mahkemesine gideceğiz. Ama ne yaparlarsa yapsınlar bu yaptıkları kanun da onların gençleri, ilk kez oy kullanacakları görüşlerini açıklamaktan, bizleri doğru bildiğimizi söylemekten, namuslu gazetecileri de doğru bildikleri, meslek ahlakları gereği doğru bildikleri şekilde haber yapmaktan alıkoyamayacaktır.”