18.11.2025
18.11.2025
CHP Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'a, "Eğlence platformlarında adınıza hayran sayfaları açılıp, hakkınızda unvanınızla bağdaşmayan içerikler üretiliyor. Ciddiye alınan ülkelerin Dışişleri Bakanları hakkında böyle PR kampanyaları yapılamaz. Yapılıyorsa da engellenmesi lazımdır. Bu abesliği bir an önce kontrol altına almalısınız. Zira biz sizi, ciddiye alınan ülkelerin Dışişleri Bakanları ile aynı ligde görmek istiyoruz. İnternet üzerinden ona buna sataşan İsrail Dışişleri Bakanı Katz’la aynı pozisyonda kalmayı size yakıştıramıyoruz" dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Dışişleri Bakanlığı’nın 2026 bütçesi ve kesin hesabının görüşmeleri başladı.
CHP grubu adına söz alan CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde çalışan bazı kişilerin sicilinde sorunlar olduğunu ya da bakanlıktan yetişmeyen kişilere üst düzey görevler verilmesini eleştirdi. Tan, "Adli sicilinde 'yaralama' ve 'tehdit' suçları bulunan bir kişi hâlâ Cezayir’de görevde. Hepsini size önergelerimizde sorduk. Yalnızca birisine alay eder gibi dört satırla yanıt verdiniz. Sicili sorunlu şahısların büyükelçi olarak görevlerini sürdürmelerine göz yumamazsınız. Dilerim böyle profilleri Dışişlerinde görevlendirmemesi hususunda Cumhurbaşkanından talepte bulunacak kadar ağırlığınız vardır" diye konuştu.
Dışişleri Bakanlığına, Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan çok sayıda personel getirildiğini belirten Tan, iki kurumun yapısının, işleyişinin ve kültürünün farklı olduğunu söyledi ve "Dışişleri'nde MİT kökenli genel müdür, daire başkanı ve hatta büyükelçinin görev yaptığını biliyoruz. Bu ısrarınızdan bir an önce vazgeçmenizi sizden talep ediyoruz" dedi.
CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan’ın konuşması şöyle:
Sayın Bakan, Sayın Komisyon Başkanı,
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Dışişleri Bakanlığımızı temsilen aramızda bulunan, geçmişte birçoğu ile birlikte mesai yapma mutluluğuna eriştiğim sevgili bürokrat arkadaşlar,
Değerli basın mensupları,
40 yıla yakın bir süre hizmet etmekten onur duyduğum Hariciye Teşkilatına bugün de bir siyasi muhalefet temsilcisi olarak katkı vermeyi arzuluyorum.
Bugün sizinle paylaşacağımız görüş ve eleştirilerimizin içeriği veya tonu nasıl olursa olsun, bir gerçeğin altını çizmek isteriz: Dışişleri Bakanlığımız, ülkemizin köklü ve saygın kurumları arasında her zaman ön sıralarda olmuştur. Bizim gayemiz bakanlığımızın daha da iyi işler yapabilmesi için yapıcı bir rol üstlenebilmektir. Şahsım için, mensubu bulunduğum Cumhuriyet Halk Partisi ne kadar kıymetliyse, yuvam olarak gördüğüm Dışişleri Bakanlığı da aynı kıymettedir. Arzumuz bakanlığımızın ulusal bütçeden hak ettiği payı alması ve ülkemizi dünyada temsil görevini en başarılı şekilde yerine getirmesidir.
Konuşmamın başında değindiğim teşrik-i mesaiye, Sayın Bakan da dahildir. Görev yapmış olduğumuz birçok mevkide kendisiyle yolumuz kesişmiştir. Kendisine geçtiğimiz yıl birçok defa sert eleştirilerde bulunduk. Elbette ki bunu, kendisinin şahsına yönelik bir husumetten değil, temsil ettiği makamda gözlemlediğimiz eksikliklerden, kendisine yakıştıramadığımız birtakım eylem ve demeçlerinden ötürü yaptık. Bugün de kendisine ve dış politikaya yönelik eleştirilerimi iyi niyetli olarak değerlendirmesini; bunları bir meslek büyüğünün, bir ağabeyin nasihatleri olarak görmesini temenni ederim. Zira, Sayın Bakanı, günün geri kalanında onu gözü kapalı savunacak olan iktidar mensubu milletvekili arkadaşlarımızdan çok daha iyi tanırım.
Dış politikanın etkin yürütülebilmesi, Dışişleri Bakanlığının iyi yönetilebilmesine, imkân ve kabiliyetlerinin azamî seviyeye yükseltilmesine bağlıdır. Modern Hariciyemiz, bugünkü hâline 200 yıllık bir süreçte ulaştı. Tanzimat Dönemindeki Tercüme Odası ile başlayan gelenek, Cumhuriyet dönemi Hariciyemizin de temelini oluşturdu. Bu kurumsal yapı, her zaman en yetkin diplomat adaylarını seçmeyi ve bakanlık bünyesinde yetiştirmeyi amaçladı. Bakanlığımız bu açıdan bir “yaşam boyu öğrenme” merkezidir. Bakanlığa, aday meslek memuru olarak başlayan bir gencin, büyükelçilik mevkiine yükselmesi meşakkatli bir eğitim ve mesai süreciyle gerçekleşir.
Hâl böyleyken, büyükelçilik makamına bakanlık dışından mesleğe dair hiçbir bilgisi veya tecrübesi olmayan kişileri atamayı gün geçtikçe daha çok normalleştirmeniz; üstelik bunu yaparak bakanlıkta büyükelçi olmak için onyıllarını harcayan personelinizin hakkını yemeniz büyük bir sorundur. Nitekim, iki buçuk yıldır bu konuda, farklı şahıslar hakkında soru önergeleri verdik. Hepsini duymazdan geldiniz! Adli sicilinde "yaralama" ve "tehdit” suçları bulunan bir kişi hâlâ Cezayir’de görevde. Görev yaptığı üniversitede, hakkında “mobbing, psikolojik taciz, iftira ve tehdit” konulu çok sayıda dava bulunan bir rektör; Akdeniz İçin Birlik Teşkilatında büyükelçi… Hepsini size önergelerimizde sorduk. Yalnızca birisine alay eder gibi dört satırla yanıt verdiniz.
İşte o yanıt burada arkadaşlar…
Meslek dışından büyükelçi atamayı, siyasi yandaşlarınıza yüksek maaşlı ve konforlu bir pozisyon hâline getirmenizi bir kenara bırakıyorum; kriminal eylemlerde bulunan şahısları büyükelçi yaparak onlara koruma kalkanı sunuyor ve bunu normalleştiriyorsanız, ülkemizin itibarına telafisi imkânsız bir zarar veriyorsunuz demektir. Sicili sorunlu şahısların büyükelçi olarak görevlerini sürdürmelerine göz yumamazsınız. Dilerim, böyle profilleri Dışişlerinde görevlendirmemesi hususunda Cumhurbaşkanından talepte bulunacak kadar ağırlığınız vardır.
Emekli bir hariciyeci olarak bana asıl üzüntü veren noktalardan birisi de, artık bakanlıkta yetişmiş kişiler arasında bile yüz kızartıcı işlere bulaşanların olduğuna yönelik iddiaları duymak… Bunlardan en günceli, şu an Batum’da muvazzaf Başkonsolos ile ilgili… Batum başlı başına kritik bir görev yeridir. Türkiye ve Gürcistan arasındaki vize serbestisi maalesef çok sık suiistimal ediliyor ve sonucunda Batum, Türkiye’de her türlü kirli faaliyete bulaşanlar için bir kaçış ve saklanma noktası hâline gelmiş bulunuyor. İki ülke arasında gerçekleşebilecek adli sorunlar düşünüldüğünde Batum’a atanacak bir başkonsolosa, çok büyük bir sorumluluk düşeceği açık… Fakat maalesef başkonsolosun bir kumarhanede çekilmiş fotoğrafları basın yayın organlarında kol geziyor. Diplomat eşlerine ekonomik getirisi olan bir işte çalışma konusunda çok ciddi kısıtlamalar varken Başkonsolosun eşinin Batum’da güzellik merkezi açtığı, Başkonsolosluk hizmetindeki araçları Batum ve Ankara’da işlettiği güzellik merkezleri arasında malzeme taşımak için kullandığı, yetmiyormuş gibi Başkonsolosluk ve rezidans binalarından, sosyal medya fenomenleri ile yaptığı reklam yayınları kamuoyuna yansımış bulunuyor. Böyle paylaşımların başkonsolosluk ve rezidans gibi kamu binalarımız için ne denli ciddi bir güvenlik açığı yaratabileceği konusuna girmiyorum bile… Kumarhanede fotoğrafı çekilen başkonsolosun Batum’da suç örgütlerinin açık baskısı altında kaldığını iddia edenler dahi var… Maiyetinizde bulunan personel yüz kızartıcı işlere bulaşıyorsa, bunlar hakkında gerekli denetimi ve soruşturmayı yürütmek hususunda baş sorumlu yine sizsiniz!
Sayın Bakan,
Önergelerimize cevap vermediğiniz müddetçe, bu konuları size basın mensuplarının önünde sormayı ve hesap vermenizi talep etmeyi sürdüreceğiz.
Bakanlığı yönetim şekliniz konusunda en büyük eleştirilerimizden birisi de Dışişleri Bakanlığına Milli İstihbarat Teşkilatından çok fazla personel ve yönetici getirmeniz. Millî İstihbarat Teşkilâtı elbette değerli ve önemli bir kurumumuzdur. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her ülkesinde Dışişleri Bakanlıkları istihbarat kurumlarıyla yakın çalışma hâlindedir. Fakat her iki kurumun yapısı, işleyişi, kurum kültürü farklıdır. MİT’teki kurum kültürüyle yetişmiş bir personel Dışişlerine; Dışişlerinde yetişmiş olan bir personel ise MİT’e o kadar kolay intibak edemez. Dışişlerinde MİT kökenli genel müdür, daire başkanı ve hatta büyükelçinin görev yaptığını biliyoruz. Bu ısrarınızdan bir an önce vazgeçmenizi sizden talep ediyoruz.
Sayın Bakan,
En önemli sorumluluğunuz dış dünyada ülkemizi temsil etmektir. Fakat üzülerek gözlemliyoruz ki, kamuoyu önünde çizdiğiniz profil her geçen gün daha büyük bir tartışma konusu hâline geliyor. Hakkınızdaki paylaşımlar bilginiz ve kontrolünüz dâhilinde midir bilemiyorum, ama sosyal medyada hakkınızdaki sözde destek propagandasını kaygıyla izliyoruz. Eğlence platformlarında adınıza hayran sayfaları açılıp, hakkınızda unvanınızla bağdaşmayan içerikler üretiliyor. Bu sayfalarda sizi, meşhur bir televizyon dizisinin karakterleriyle kıyaslıyorlar. Hepinizin adını bildiği bu yapım, devlet içinde örgütlenen organize suç çetelerini övüyor. Bu dizinin korkunç etkisi yüzünden sokaklarda elinde silahla sağı solu tehdit eden, külhanbeyliğine özenen gençler yetişti. Bu diziyle anıldığınız zaman, Sizin adınıza biz utanıyoruz Sayın Bakan. Ciddiye alınan ülkelerin Dışişleri Bakanları hakkında böyle PR kampanyaları yapılamaz. Yapılıyorsa da engellenmesi lâzımdır. Amerika’da Başkan Donald Trump medya önünde istediği çılgınlığı yapıyor olabilir, ama Marco Rubio’nun bunu yapması beklenmez. Örneğin, Sergey Lavrov ya da Johann Wadepuhl ve daha nice mevkidaşınız hakkında absürt sosyal medya editlerini görmüyoruz. Bu abesliği bir an önce kontrol altına almalısınız Sayın Bakan. Zira biz sizi, ciddiye alınan ülkelerin Dışişleri Bakanları ile aynı ligde görmek istiyoruz. İnternet üzerinden ona buna sataşan İsrail Dışişleri Bakanı Katz’la aynı pozisyonda kalmayı size yakıştıramıyoruz. Sosyal medyada, uluslararası diplomasideki başarılarınızdan ziyade, AKP’nin geleceğinde size biçilen hayali roller konuşuluyor. Birileri istihbarat geçmişinize bakarak sizin yeni bir Putin olacağınızı mı hayâl ediyor bilemem, ama Türkiye toplumunun dinamikleri Rusya’ya benzemez. Bizim ülkemiz öyle bir siyasetçi profilini de kaldırmaz. Zaten Dışişleri Bakanlığı’ndaki yönetim zafiyeti, uzunca bir süredir ayyuka çıkmış durumda. Türkiye uluslararası diplomaside de ne yazık ki irtifa kaybediyor. AKP, iktidarını kaybetmemek için anti-demokratik barikatların arkasında sığınmak zorunda kaldı. Bugün, tam da bugün nedenle onulmaz bir meşruiyet erozyonu yaşıyor.
Biz CHP olarak, meşruiyet krizinin bir dış politika kalemi haline gelmesinden derin üzüntü duyuyoruz. Ne yaptınız da, ABD Büyükelçisi Tom Barrack “Erdoğan’a ihtiyacı olan meşruiyeti veriyoruz” diyebilecek cüreti buldu? Kendinize baş hasım olarak İsrail’i belirlediniz. Oysa çok güvendiğiniz Trump’ın Ortadoğu’da kurmaya çalıştığı yeni bölge düzeni bütünüyle İsrail’in güvenliğini garanti altına almayı amaçlıyor. Erdoğan koltuk sevdası uğruna Trump’ın bölgesel ajandasına kendisini mahkûm ediyor. Televizyonda günlerce Trump’ın Erdoğan’ın sandalyesini çektiği sahneyi izledik. Fakat oturdukları masadan hiçbir şey alamadınız! Neyin pazarlığını yapabildiniz? Güvenlik kaygılarımız giderilmedi. Parasını ödeyip alamadığınız uçaklar alınamadı. Uygulanan savunma sanayii yaptırımları kalkmadı. Bu pazarlıkta size düşen tek şey, bahşedilen meşruiyet karşısında koşulsuz teslimiyetçilik… “Terörsüz Türkiye” süreci de Trump’ın Ortadoğu’da manevra alanını genişletmeye yönelik bir şekle evriliyor. ABD’nin kurduğu üçlü masada alınan karar da bu gerçeği teyit ediyor: Biz açıkçası bu sürecin “Terörsüz Türkiye” değil, Trump’ın yeni Ortadoğu dizaynı olarak adlandırılacağı bir yere evrilmesinden son derece endişeliyiz. Sadece güvenlik konusunda mı ABD tahakkümü kuruldu?
Osmanlı hayranlığıyla bildiğimiz Erdoğan, Osmanlı Devleti’nin zamanında başka devletlere verdiği kapitülasyonları bir bir yeniden hayata geçiriyor. Nitekim Erdoğan’ın ve sizin son ziyaretleriniz de Türkiye’nin ABD’ye teslimiyetinin nişanesi oldu. Bütün dünyayı gümrük vergilerine boğmakta olan Trump’ın ABD’sine gümrük engelleri kaldırılıyormuş. Milli ekonomimiz Amerikan sermayesi için sömürü pazarı hâline getirilecek, besbelli…
Değerli arkadaşlar,
Dış politika kararları, maalesef eskiden olduğu gibi kurumların tecrübesine ve ortak karar alma süreçlerine dayanmıyor. Meşruiyetini de artık TBMM’den almıyor. Her şey Erdoğan’ın keyfine bırakılmış. Erdoğan ise Ankara’nın güvenlik dosyalarını adeta Trump’a emanet etmiş. Terörle mücadele ile doğrudan ilgili olan Suriye politikasının tutarlı biçimde oluşturulması gerekiyor. Yani, dışarıda çok taraflı diplomasi, içeride ise parlamenter denetim zemininde yürütülmesi icap ediyor. Yüce Meclisimiz milleti oyalama yeri olmadığı gibi, Erdoğan’ın keyfi kararlarının tescil mercii de değildir. Şahıslara endeksli dış politika anlayışınız yüzünden iktidar ortaklarının arasındaki şahsî husumet dış politikamıza zarar veriyor.
Koalisyonunuzun küçük ortağı Bahçeli’nin, Erdoğan’ın bile anlam veremediği Türkiye-Rusya-Çin açıklaması, ardından KKTC seçim sonuçlarını hazmedemeyen, ama Erdoğan’dan destek alamayan çıkışı, iktidar içerisindeki uyumsuzluğu açık seçik gösteriyor.
Şimdi sormamız lazım: Dış politikayı kim yapıyor? Erdoğan mı Bahçeli mi? Erdoğan yapıyorsa, Bahçeli kime ne mesaj veriyor? Bahçeli yapıyorsa, Erdoğan dünya lideriyim diye kimi kandırıyor?
Velhasıl, stratejik körlüğüyle Türkiye’yi Ortadoğu’da etkisiz bırakan Cumhur İttifakı, bölge dışı aktörlerin siyasi mühendislik girişimlerinin pasif bir bileşeni hâline geldi. Ortadoğu’yu kilometrelerce uzaktan birileri şekillendiriyor. Erdoğan Hükümeti, yanı başındaki hiçbir komşusuna yönelik tutarlı bir politika üretemiyor. Yani Türkiye, kendi bölgesinde bölge dışı aktörlerin riskli manevralarına açık hale geliyor. Oysa Türkiye’nin çıkarları; komşularıyla iletişim kanallarını açık tutan, gerilimleri azaltan, gelişmeleri öngörebilen, denge kurabilen bir diplomasiyle gözetilebilirdi. AKP bunun tam tersine, Türkiye’yi yalnızlaştıran ve etkisizleştiren bir hat izliyor. Nitekim bu hatta bağlı kalındığı için geçtiğimiz yıl da dış politikada hiç yol katedemedik.
AKP, Gazze’deki soykırımı engelleyebilme adına İsrail nezdinde hiçbir girişimde bulunamadı, havadan insani yardım ulaştıracak bir uçağı dahi gönderemedi. Şimdilerde, Trump’ın hatırına, Gazze hassasiyetinizi de, Hamas’ı savunma iradenizi de rafa kaldırdınız. Bugün Gazze’de kurulmak üzere olan askeri gücün içinde yer almaya uğraşıyorsunuz ama muhtemelen Netanyahu engeline takılacaksınız. Tabanınızı tahkim etmek için İsrail Başbakanı ile sürekli ağız dalaşına girerek diplomatik ilişkileri neredeyse sıfıra indirmeniz, bugün Gazze’de saha dışında kalmamıza neden oldu.
Ayrıca şunu da merak ediyoruz: Bu askeri gücün mimarı Trump, Gazzelileri vatanlarından kovmak ve bölgeyi bir tatil şeridi yapmak istemiyor mu? Bu askeri güce katılsa bile Türkiye, bu girişimin İsrail’in Gazze’yi tamamen ilhak etmesini nasıl engelleyebilecek? Siz gerçekten Trump’ın Netanyahu ile ilişkisini bozacağına ve Erdoğan’ın istekleri doğrultusunda Gazze’yi şekillendireceğine mi inanıyor musunuz? Daha iki gün önce, bizzat siz, televizyonda “İsrail’i Suriye için tehdit olmaktan çıkartmaktan” bahsettiniz. Asıl Suriye’nin kolunu kanadını kırarak onu İsrail için bir tehdit olmaktan çıkartmış olmayasınız?...
Değerli arkadaşlar,
Avrupa Birliği’nin son Türkiye Raporu ortada. Bu alanda da arpa boyu yol katedilememiş durumda...
Kıbrıs konusunda ise, Kıbrıs Türklerini çözümsüzlüğe ve dünyadan tecride mahkûm ederken, şehit kanıyla sulanan toprakları kara para, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kumar ve fuhuş faaliyetlerinin cenneti hâline getirdiniz. Kirli para işlerini rahat denetleyebilmek için Kıbrıs’ta çözümsüzlüğü destekliyor, ağzına çözüm lafını alanları vatan hainliği ile suçluyorsunuz. Asıl hainlik Kıbrıs toprağını ve Kıbrıs Türkünün itibarını kirletmek, KKTC’nin bu hâle gelmesine göz yummaktır. İşi o kadar ileriye götürdünüz ki KKTC halkının milli iradesine de müdahale edip seçimlerde bir tarafı açıkça desteklediniz. Hatta bunu yaparken kendinizi gülünç duruma düşürdünüz. Kıbrıs Türkü elbette buna sessiz kalmadı ve muhalif adayı Cumhurbaşkanlığına ezici çoğunlukla taşıyarak size hak ettiğiniz cevabı verdi.
Sayın Bakan,
Sözlerime son verirken, yapıcı olma amacı taşıyarak dile getirdiğim eleştirileri ve altını çizmeye vaktimin elvermediği diğer pek çok sorunu çözmeye odaklı bir siyaseti hayata geçirmenizi bir an önce diliyorum. Zira iç politika söylemlerine malzeme edilen bir dış politika çizgisinin başarıya ulaşma şansı sıfırdır.
19.11.2025
18.11.2025
18.11.2025
18.11.2025