22.05.2024

Murat Emir: ‘Söz Verilen Deprem Konutlarının Yüzde 5’i Teslim Edildi’

‘10 BİN LİRA İLE GEÇİNEN EMEKLİ NASIL KİRA ÖDESİN?’

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı. CHP’li Emir; 6 Şubat deprem felaketinin ardından iktidarın depremzede vatandaşlara verdiği konut sözünü tutmadığına değindi. CHP’li Emir, şunları dile getirdi:

“6 Şubat Depremi'nin üstünden 16 ay geçti. Belki de ülkemizin en yakıcı sorunu, deprem bölgesindeki milyonlarca insanımızın hâlâ barınaklarda susuz, yazın sıcaktan yanan, kışın kar altında kalıp donan barınaklarda kalmak zorunda kalması ve hâlâ konutlarının yapılmamış olması. İnsanlarımız konteynerlerde yaşamak zorundalar ve özellikle iktidar sahipleri depremin ilk gününden itibaren umut sattılar, görevleri gereği yapmaları gereken konutları hâlâ yapmadılar, teslim etmediler. Paylaşacağımız rakamlar, bakanın kendi ağzından sarf ettiği rakamlardır. Deprem bölgesi için vaat edilen konut sayıları ve teslim edilen konutları bu grafikte görüyorsunuz. Adıyaman için 64 bin 811 demişler, ancak 2798'ini teslim etmişler 16 ayda. Yine Hatay'da 254 bin 195 konut yapacağız demişler, bugüne kadar 3614'ünü teslim etmişler. Kahramanmaraş'ta 112 bin 414 konut yapacağız demişler, bu vaatlerle oy toplamışlar, "merak etmeyin kimseyi açıkta bırakmayacağız" demişler ama ancak 16 ayda 15 bin 980 konut teslim etmişler. Malatya'da 103 bin 19 konut yapacağız demişler, şu ana kadar 7 bin 880 konut teslim etmişler. Türkiye toplamına baktığınızda deprem bölgesi için 534 bin 439 konut yapacağız demişler, 30 bin 273 konutu teslim etmişler.”

‘SÖYLEDİKLERİNİN YÜZDE 5’İNİ TESLİM ETMİŞLER’

Deprem bölgesinde insanların barınma sıkıntısının son bulmadığına işaret eden CHP’li Emir; şunları dile getirdi:

“Söylediklerinin ancak yüzde 5'ini teslim etmişler ve hâlâ şu anda doğru dürüst bir çalışma olmadığını görüyoruz. Deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımız şu anda konteynerlerde sıcağın altında yaşamaya çalışıyorlar, susuz, elektriksiz yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. O koşullarda çocuk büyütüyorlar, çocuklarını okula yolluyorlar. Kışın da anlaşılıyor ki bu hızla giderlerse ağır bir soğuk altında yine geçen kış olduğu gibi kalacaklar. Bu tablo Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışmıyor, bu tablo 85 milyonluk güçlü Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışmıyor. Misyonlarını iki yıl sonra bile konteynerlere terk eden bir Türkiye'yi asla kabul etmiyoruz ve iktidarı sözünü tutmaya davet ediyoruz.”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in temmuz ayından itibaren kiralardaki yüzde 25 sınırının kaldırılacağını açıkladığını anımsatan CHP’li Emir, şunları ifade etti:

“Bu yüzde 25 sınırının nasıl geldiğini anımsayalım. Daha önce ekonomiyi çok iyi anladığını iddia eden, bir tek kendinin bildiğini iddia eden ve Nas olduğu sürece faiz veremeyeceğini söyleyen Cumhurbaşkanı, ekonominin bütün dengeleri ile oynadı, bütün dengelerini yerinden oynattı ve ağır bir döviz krizi yaşadık, ağır bir enflasyon yaşadık ve büyük bir servet transferi oldu. Kamu bankalarından yüzde 8 ile yüzde 9 ile parayı aldılar yandaşlar, diğer taraftan dövize yatırdılar, gayrimenkul edindiler ve o gayrimenkule olan talepten dolayı da gayrimenkullerde olağanüstü fiyat artışları oldu. Yani yoksulun, kamuya vergi verenin, kamudan ücret bekleyenin, kamudan atanma bekleyenin hakkını aldılar, bir taraftan zenginlerin kasasına, cebine doldurdular her zaman yaptıkları gibi. O sırada insanlarda artık ‘Geçinemiyoruz, barınma sorunumuz var, yaşayamıyoruz, kiraları ödeyemiyoruz’ feryatları yükseldiğinde de enflasyonu durdurmak, güya kiracı ile ev sahibi arasındaki sorunu çözmek adına da ‘Yüzde 25'te sabitleyeceğiz’ dediler. Aslına bakarsanız piyasayı bozdular, piyasayı bozdukları için de mecburen yüzde 25 sınırını getirdiler. Bu yüzde 25 sınırı 3 yıldır kiracı ile ev sahibini karşı karşıya getirdi, zaman zaman cinayet haberleri bile duyduk, adliyeler tıka basa bu dava haberleriyle dolu ama sonuçta buradaki barış bozuldu, insanlar kaygılı; kiracı da kaygılı, ev sahibi de kaygılı. Şimdi de hiçbir şey olmamış gibi, hiçbir şey yapmadan, hiçbir düzenleme yapmadan şimdi de yüzde 25 barajını kaldırıyorlar. Yani nasıl bir gün hiç düşünmeden, piyasayı nasıl bozacaklarını tasarlamadan yaptıklarının tam tersini aynı şekilde yapıyorlar ve yine kiracı ile ev sahibini karşı karşıya getirecekler.”

‘10 BİN LİRA İLE GEÇİNENLER NASIL KİRA ÖDESİN?’

Emeklilerin barınma sorunu yaşayabileceğine işaret eden CHP’li Emir, şunları kaydetti:

“Özellikle emekliler, 10 bin lira ile geçinmek zorunda bıraktıkları emekliler 10 bin lira ile kira mı verecekler, karınlarını mı doyuracaklar, ilaçlarına katılım payı mı ödeyecekler? Bunu düşünüyorlar. Asgari ücretliler nasıl kira ödeyeceklerini düşünüyorlar ama ev sahipleri de gerçekte o 3 yıldır beklettikleri talebi, belki de o mahkemeler sürecinin bekleyen kazanç beklentisini ve var olan enflasyonu; çünkü son üç yılda gerçek enflasyonun yüzde 100'lerden daha fazla yaşandığını ve sonuçta toplam enflasyonun 3 yılda yüzde 500'lere kadar yaklaştığını, geldiğini hesap edersek muhtemeldir ki bir zam dalgası için bekliyorlar. Şimdi burada yapılması gereken hiç bir şey olmamış gibi, piyasayı kendileri bozmamış gibi, emekliyi, asgari ücretliyi, açlığa terk etmemiş gibi. Bir gün bir kararla yüzde 25'i kaldırdık demek değil, piyasaya doğru, yerinde ve milyonları koruyan bir müdahale yapmaktır. Aksi halde tek başına yüzde 25'i kaldırmak sorumsuzluktur ve insanları tekrar açlığa, yoksulluğa mahkum etmektir, tekrar ev sahibi-kiracı krizini tetiklemektedir. Sayın Mehmet Şimşek'i tetikçi olmaya değil, bu sorunu çözmeye davet ediyoruz.”

‘AYM’NİN 10 EKİM GAR KATLİAMI KARARI VİCDANLARI KANATTI’

Anayasa Mahkemesi’nin 10 Ekim katliamı ile ilgili verdiği kararın vicdanları kanattığına işaret eden CHP’li Emir, şunları dile getirdi:

“Katillerin bir kısmı -İlhami Balı örneğin teknik takip altında- devletin bildiği, takip ettiği kişi, Suriye sınırından sürekli giriyor-çıkıyor, zaman zaman tedavi oluyor. Yunus Emre Alagöz'ün kardeşi Suruç katliamının bombacısı, aynı zamanda onun da mutlaka takipte olması gerekir. Bunlar ve birkaç kişi ile birlikte Antep'ten çıkıyorlar, hiçbir polis denetim olmaksızın, hiçbir güvenlik önlemi olmaksızın, rahatça Ankara Garı'nda binlerce kişinin arasına girip bombaları patlatabiliyorlar. O sırada mülkiye müfettişlerinin daha önce raporları var. Diyorlar ki: "Burada emniyet sorumlularının, emniyet amirlerinin sorumluluğu var. Dolayısıyla bunu soruşturun, bunun üstüne yatmayın" diye mülkiye müfettişlerinin raporu var, kamuoyuyla paylaşıldı daha önce. Aynı zamanda böyle bir bombalı eylem yapılacağına dönük istihbarat raporları var. Hatta polislere uyarı genelgeleri gidiyor, "bombalama olabilir, dikkat edin kendinizi koruyun" diye. İnsanları koruması gereken kişilere kendinizi koruyun diye genelge gidiyor, emir gidiyor. Tabii ki biz hiçbir polis memurumuz un yaralanmasını istemeyiz, tabii kendilerini korusunlar ama oradaki herkesi korumakla görevliler, amirler için söylüyorum. Ve sonuçta bu dava yürütülürken avukatların, müdafilerin, müdahil olanların, bizlerin ısrarlı istemine rağmen, yani buradaki kamu görevlilerini de araştırın, bunların sorumluluğunu bulun dememize rağmen kulaklarının üstüne yattılar. Türkiye'nin bir geleneği, bu tip toplumsal kitlesel cinayetlerde sanki bir kişi veya birkaç kişi bir nedenle cinayet işlemek istemişler, terör örgütü kurmak istemişler ve gelmişler; hiçbir destek, hiçbir katkı, hiçbir ihmal olmadan bu işi yapabilmişler gibi sadece bulabildikleri üç-beş tetikçiyi yargılıyor ve sonuçta da adalet yerini bulmamış oluyor, vicdanlar kanamaya devam ediyor.” 103 kişinin öldüğü, 500'ün üzerinde vatandaşımızın yaralandığı, Türkiye'nin gördüğü en kanlı eylemlerden birisi olan Ankara Gar Katliamında bir tek kamu görevlisi araştırılmadı, soruşturulmadı yargılanmadı. Şimdi bunun için Anayasa Mahkemesi'ne gidildi. Anayasa Mahkemesi de iç hukuk yollarının tüketilmediği veya mağduriyetinin somut olmadığı gibi gerekçelerle, sudan bahanelerle başvurulamaz buldu ve başvuruyu reddetti.”

‘ÖNCE EL ELE TUTUŞTUKLARINIZI HATIRLAYIN’

CHP’li Emir, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in dün MHP grup toplantısında yöneltilen sorularla ilgili yaptığı açıklamayı anımsattı. Emir, şunları kaydetti:

“Biz Türkiye İttifakı'nı kuran, köklerini Kuvayı Milliye’den alan, Mustafa Kemal'in partisi olmakla gururlanan, Türkiye'nin bütünlüğü için mücadele eden bir siyasi partiyiz. Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Bize öyle her aklınıza geldiğinde olur olmaz soruları soramazsınız; hakkınız da değil, haddiniz de değil. Ama Sayın Genel Başkanımızın konuşmasından MHP'den iki arkadaş hemen kendilerini tanımışlar ve benim tasvip edemeyeceğim, o seviyeye inemeyeceğim hadsiz ve çirkin bir seviyede cevap verdiler. Şimdi şunun altını çizmek isterim; sizin eğer vatanın, milletin bölünmezliği ile ilgili gerçekten kaygınız varsa, önce sarayda özerklik yanlıları ile el ele tutuşmanızı hatırlayacaksınız, sonra ‘Eyalet sistemini Türkiye'nin gündemine getirelim’ diyenleri bu Meclis'in içine soktuğunuzu göreceksiniz, ondan sonra bize soru soracaksınız. Bir defa haddinizi bileceksiniz.”

‘GÖZ GÖRE GÖRE SİNAN ATEŞ CİNAYETİ KARARTILIYOR’

Sinan Ateş cinayetinin üstünün örtülmeye çalışıldığını kaydeden CHP’li Emir; şunları ifade etti:

“Tüm Türkiye bunun siyasi bir cinayet olduğunu biliyor. Ama söz konusu iddianame eksikliklerle dolu. Bir defa azmettirici kim? Bu tetikçiyi kim kullanıyor? Sinan Ateş'i niye öldürmek istediler? Hedefleri neydi? Bu cinayetin amacı ne? Peki, bu kişi nerede bulundu? Olcay Kılavuz’un evinde, bir MHP milletvekilinin evinde ne işi vardı tetikçinin? Tetikçi Ankara'dan İstanbul'a neyle kaçırıldı? Çakarlı Audi ile... Çakarlı Audi kimin? Ülkü Ocakları Genel Başkanlığına tahsisli... Aracı kullananlar kim? Ülkü Ocakları Genel Başkanı Yardımcısı ve eski yöneticisi... Şimdi Ülkü Ocakları ile, MHP ile bu kadar yakın ilişki, bu kadar organik ilişki, bu kadar somut ilişki olan bir cinayet davasında iddianamenin doğru dürüst olmasını, adaletin tecelli etmesini, Sinan Ateş'in kanının yerde kalmamasını beklemek bizim hakkımız değil mi? Biz bunu bekliyoruz ve bunu sadece bizim için değil, sadece 85 milyon için değil, aynı zamanda MHP'li kardeşlerimiz için de istiyoruz. MHP'li kardeşlerimizi, MHP'lileri böylesine çirkin, böylesine alçak bir siyasi cinayetin üstünü örten, önemsizleştiren, en azından görmezden gelen bir konuma sokmaya hiç kimsenin hakkı yok. Bunun için MHP Genel Başkanı da olsanız, MHP Genel Başkan Yardımcısı da olsanız buna hakkınız yok. Biz bu soruları soracağız. Bakın Sinan Ateş, aynen Marquez'in Kırmızı Pazartesi kitabındaki gibi; herkes biliyor cinayet işleneceğini, kişi de biliyor, eşine de söylemiş, herkes bunu biliyor ama göz göre göre bir cinayet işleniyor ve göz göre göre bu soruşturma, bu dava karartılıyor. Biz buna izin vermeyeceğiz ve bunu Türkiye için yapacağız. Böyle tehditlerle, saldırılarla da bizi bu süreçten korkutamazsınız, sindiremezsiniz. Haddinizi bileceksiniz.”

‘SORUN SOKAK HAYVANLARINI ÖLDÜREREK ÇÖZÜLMEZ’

CHP’li Emir, sokak hayvanları konusunda iktidarın bir yasa teklifi hazırlığında olduğunun anımsatılması üzerine, şunları ifade etti:

“Bizim tutumumuz şu yöndedir: Bir defa sokak hayvanlarının önemli bir sorun olduğunu biliyoruz, görüyoruz, kabulleniyoruz. Burada herkesin üstüne düşen görevler var; yerel yönetimlerin üstüne düşen görevler var, merkezi hükümetin üzerine düşen görevler var. Sokak hayvanı sorununun çözülmesi lazım ama sokak hayvanı sorununun onları itlaf ederek, uyutuyoruz adı altında öldürerek değil, çağdaş ve insancıl ve hayvanların haklarına da saygı duyacak bir şekilde yapılması gerekir. Bütün dünya bu sorunu kısırlaştırmayı etkinleştirerek ve gerçekten bu sorunun üzerine eğilerek çözdü. Biz de ancak bu sorunu ciddiye alarak, cidden bu sorun üzerinde çalışarak ve yerel yönetimiyle, merkezi yönetimiyle, valilikleri ile el ele vererek bu sorunu çözebiliriz. Topyekûn bir yaklaşım gerekir siyasetin tartışmalarına kurban etmeden ama sokak hayvanlarını sorununa el atan bir yaklaşım içerisinde olmayı tercih ederiz.”

‘İKTİDAR BİZİM HASSASİYETİMİZİN MİLYONDA BİRİNİ GÖSTERSİN’

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Bursa’ya yapacağı ziyaretten vazgeçtiği yönündeki iddiaların sorulması üzerine CHP’li Emir, şunları kaydetti:

“Genel Başkanımızın şu ana kadar Bursa'ya bir ziyaret planlaması olmadı. Dolayısıyla da bu kirli bir bilgi. Ama yeri gelmişken söyleyeyim; Genel Başkanımız, özellikle belediye başkanlarının ve eşlerinin mal varlıklarını açıklaması noktasında bir hassasiyeti var. Bu tabii bizim yerleştirmeye çalıştığımız, Türkiye'de bir gelenek olsun istediğimiz, herkesin hesap verebilir olduğu, herkesin zenginleşmesini kamuoyu tarafından izlenebildiği bir Türkiye'yi kurmak adına bir çabadır. Bunun belediye başkanları tarafından yapılmasını bekliyoruz ve sizin işaret ettiğiniz özellikle bizde birkaç örneğiyle gördüğümüz ama hemen düzelttiğimiz, hemen üstüne gittiğimiz eş-dost-akrabayı bir yerlere atama alışkanlığının mutlaka Türkiye'de bitirilmesi lazım. İktidar sahipleri bizim birkaç örneğimiz üzerinden, hemen düzelttiğimiz örnek üzerinden bizi eleştirmeye çalışıyorlar ama bunun sebebi biz bir beyaz sayfayız. Biz bu konuda herhangi bir eş-dost-akraba ataması şu ana kadar yapmamış bir partiyiz. Ama damadını Maliye Bakanı yapmaktan başlayarak çocuklarını kamu kaynaklarını emen vakıfların başına getirerek, kardeşlerini yönetim kurullarına atayarak bir aile devletine dönüştüren adeta ve kamunun bütün organlarına mülakat adı altında bütün yandaşları dolduran iktidar partisinin de bizim, bizim üzerimizde gösterdiği hassasiyetin milyonda birini göstermesini bekleriz.”

‘TASARRUF BİLGİ SİSTEMİ VERİLERİNİ KAMUOYUNA AÇIN’

CHP’li Emir, tasarruf paketinin TBMM’deki uygulanması ve Çevre Bakanlığı’nın kiraladığı binanın anımsatılması üzerine de şunları dile getirdi:

“Türkiye'nin bir tasarruf planına ihtiyacı olduğu hepimizin malumu. Dolayısıyla kamuda bir tasarruf genelgesi yayınlandı, TBMM yasama organı olması sıfatıyla bu genelgenin dışında tutuldu ve doğal olarak da TBMM de, milletin meclisi de milletin tasarruf genelgesinin bir benzerini kendisi için çıkartmak zorunda. Eğer tasarruf edilecekse, eğer bazı şeylerden feragat edilecekse, en başta bunu yapması gereken TBMM’dir, milletvekilidir. Biz bunun arkasında oluruz ve bunun olması için de zaten daha önce Genel Başkanımızın bir çağrısı olmuştu. Özellikle tasarruf paketi adı altında tasarruf yapacağız diye başlıyorlar ama bu paketten tasarruf çıkmayacağı gibi, birçok yanlışı olduğu gibi bunun üzerinden dönüp halkımıza "zam istemeyin maaşlarınıza, bizden başka destekler istemeyin, çünkü tasarruf yapıyoruz" diyecekler. Bu aslında yapacakları ağır acı reçetenin bir ön hazırlığı, bir kamuoyu hazırlığı şeklinde. Şu anda bakın "biz üstümüze düşeni yaptık, size sıra geldi asgari ücrete zam yok, emekliye zam çok sınırlı, memura zam çok sınırlı; açsanız aç kalacaksınız, katlanacaksınız, bakın hepimiz tasarruf ediyoruz" diyorlar ve her gün aslında tasarruf etmediklerine dönük bilgiler geliyor. Benim kendilerine çok açık bir tavsiyem var. Birazcık samimilerse, gerçekten tasarruf edeceklerse yapılması gereken şu: Tasarruf Tedbirleri Bilgi Sistemi var, bakanlık bu genelgeyi yayınladığında "tasarruf edin, bana da bildirin bunu" dedi. Şimdi bu bilgi sistemini kamuoyunun denetimine açın, hepimiz görelim. Kim resmi araçlarından feragat etmiş, kim kamu bina kiralamasından feragat etmiş, kim temsil giderlerini azaltmış, kim bu konuda başarılı, kim başarısız, kim lüks ve şatafata devam etmiş? Hodri meydan; bunu açın, bu sistemi biz de görelim, kamuoyu da görsün, basın da görsün, takip edelim. Gerçekten tasarruf yapılıyor mu, yapılmıyor mu herkes görsün ve bu konudaki spekülasyonlar da bir an evvel bitsin.

‘10 AYDIR AKLINIZA NİYE GELMEDİ TASARRUF ETMEK?’

“Sayın Şimşek'e ben sorayım: 10 aydır bakansınız, 10 aydır aklınıza niye gelmedi tasarruf etmek? Niye şimdi? 10 aydır niye buna izin verdiniz? Bu kiralamalara, bu olağanüstü temsil giderlerine, olağanüstü araç kullanımına, olağanüstü lükse, şatafata niye izin verdiniz? Bu 10 ayın bedelini kim ödeyecek? Sonra siz sözleşmelere çok sadıksınız, öyle mi? Peki memurlar, özellikle İstanbul-Ankara gibi büyük şehirlerde yaşayan memurların, sözleşmeleri gereği servis hakları var ve servis firmaları ile sözleşmeler yapılmış, akdedilmiş. Bu sözleşmelere niye saygı duymuyorsunuz? Bir defa siz gerçekten samimi olsanız, gerçekten bir akılla bu ülkeyi yönetiyor olsanız öncesinde şu planlamayı yaparsınız: Sizin 40 tane memurumuz bir servise biniyor ve işine geliyor, saatinde geliyor. O 40 kişinin kendi aracıyla çıktığındaki çevre kirliliğini, dövize bağımlı olarak petrol alıyoruz oradaki kaybımızı hesapladınız mı? Bu hesaplamaları yapmak için Amerika'dan gelmeye gerek var mı? Bunları hesaplayın, en azından şu servis meselesini çözün. Elinizi emeklinin cebinden, memurun cebinden, yoksulun cebinden, asgari ücretlinin cebinden çekin. Tasarruf yapacaksanız adres belli: Saray. Saraydan başlayacaksınız, sarayda ne kadar tasarruf yaptığınızı bu millete gösterin, bu millet zaten gereğini yapar.”