26.08.2025
26.08.2025
“İBB'den TÜGVA'ya 74 milyon lira, TÜRGEV'e 51 milyon lira, T3 Vakfı'na 41 milyon lira veren AKP iktidarının denizi bitecek”
“Ankara'nın orta yerinde kız ortaokulu açmak için 10 yaşında erkek çocukları ile kız çocuklarını ayırmak için hangi mecburiyet vardı?”
“Rüşvetçi avukatlar serbest, savunma yapan avukatlar tutuklu”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Dr. Murat Emir, TBMM’de gerçekleştirdiği basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Emir konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“26 Ağustos 1071'de Sultan Alparslan komutasındaki ordularımız Anadolu'yu ebedi yurdumuz yapmak üzere Malazgirt Zaferini kazandılar. Biz buradan Sultan Alparslan'ı ve Malazgirt Savaşında canlarını verenleri rahmetle, minnetle, şükranla anıyoruz. Yine 26 Ağustos sabahında 103 yıl önce sabaha karşı top atışları gecenin karanlığını yırtarcasına sesler çıkarttığında bir milletin Büyük Taarruzu ile emperyalizme, saldırganlara karşı verdiği mücadelenin başlatıldığı, taçlandırıldığı ve Cumhuriyet'e giden yolun taşlarının döşendiği bir destan yazıldı. O gün Büyük Taarruzda komutanlık yapan Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanımız Fevzi Çakmak, Batı Ordusu Komutanı İsmet İnönü, savaşan bütün askerlerimiz, bütün şehitlerimiz, bütün gazilerimizi rahmetle, şükranla anıyoruz. Biliyoruz ki onların verdiği mücadele sadece Anadolu'yu düşman işgalinden kurtarmamış, Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolu açmamış, aynı zamanda mazlum milletlere de bir umut olmuştur. Tüm dünyada emperyalistlere karşı mücadele veren ve verecek olan tüm milletler, Anadolu'daki bu destansı şahlanışa bakarak ayaklanmışlardır. Bugün hâlâ onların kurduğu cumhuriyetin sahibi ve bekçisi olmaktan büyük bir onur duyduğumuzu ifade etmek isterim. Bu topraklarda bağımsızlık ve demokrasi birbirinden ayrılamayacak, birbiriyle iç içe geçmiş iki kavramdır, bu topraklarda yeşermiş bir ağacın iki dalıdır. Dolayısıyla 103 yıl önceki kararlılıkla bağımsızlığını elde etmek üzere savaşan milletimiz, bugün de aynı kararlılıkla demokrasi mücadelesi vermektedir ve vermeye devam edecektir.”
ERDOĞAN KARNINDAN KONUŞMASIN
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kimin süreci alakasız listelerle zehirleme gayretinde olduğunu milletimiz not ediyor” sözlerine sert çıkan Emir, “Cumhurbaşkanı karnından konuşmaktan vazgeçmelidir, açıkça konuşmalıdır. Kimleri hedef aldığını, ne söylemek istediğini açıkça söyleme zamanı gelmiştir. Kendisi birilerinin alakasız gündemlerle süreci zehirlemeye çalıştığını söylemektedir. Oysa bu komisyon açıkça kurulmuştur, açıkça toplanmıştır, gündeminin ne olacağını açıkça yönergesine yazmıştır. Bu komisyon neyle ilgilenecektir? Hangi konular üzerinde çalışacaktır? Toplumsal barışı, demokrasiyi, adaleti, hukuk devletini nasıl yaşama geçirecektir? Komisyon bu konudaki kararını vermiştir, açıkça vermiştir. Öyleyse alakasız gündemler kimin gündemidir? Hangi gündemler alakasızdır? Biz demokrasi diyoruz, biz adalet diyoruz, biz hukuk devleti diyoruz, biz her yerde eşitlik diyoruz; bunlar olmadan toplumsal barış kurulamaz diyoruz. Bunlardan rahatsızsa eğer açıkça söylesin ama gizli gündemleri varsa, başkalarıyla başka gündemlere giriyorlarsa, başka sözler verdilerse onu da artık bu milletin açıkça bilme zamanı gelmiştir. Komisyon açıkça çalışmaktadır, komisyonun gündemi bellidir, herkesin talepleri orta yerdedir ve komisyon bunları çalışmak üzere kurulmuştur. Ama Cumhurbaşkanının gizli bir gündemi varsa artık daha fazla suskun kalamaz. Daha fazla karnından konuşmasın, açıkça konuşsun, net konuşsun. Yine kendisi diyor ki: "Halkın kaynaklarını sömürenler ve belediyeleri aile çiftliğine çevirenler için deniz bitti." Doğru söylüyor... Sayın Cumhurbaşkanı, belediyeleri aile çiftliğine çevirenler için gerçekten deniz bitti. Bakın 2019'da İBB'yi aile şirketine çeviren sensin. Senin için deniz bitti. İşte bu yüzden bu kumpas davalarını organize ediyorsun, işte bu yüzden Ekrem İmamoğlu'nu cezaevinde tutuyorsun. Çünkü çok iyi biliyorsun ki Ekrem İmamoğlu seni bir kez daha yenecek ve senin için deniz tamamen kuruyacak, tamamen bitecek. Daha siz İstanbul, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarınızı salya sümük gözyaşları dökerken niye görevden aldığınızın dahi hesabını vermediniz, açıklamasını dahi yapmadınız. Onları niye görevden aldığınızı söyleyemiyorsunuz ama bugün bizim belediye başkanlarımıza sahte iddianamelerle, kumpas davalarıyla darbe düzenliyorsunuz. Ama bilin ki sizin için deniz bitecek” açıklamasında bulundu.
ÇALIK NEDEN ISRARLA TUTUKLU YARGILANIYOR
Tutukluğu süren Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’ın Anayasa Mahkemesi’ne başvurma kararını değerlendiren Emir, “Mehmet Murat Çalık'ı her hafta gündeme getirmeye devam edeceğiz. Hasta, iki kez kanser geçirmiş, 21 kilo kaybetmiş. Tutuklu olması için hiçbir sebep yok. Hükümlü değil, tutuklu olması için hiçbir sebep yok. Tutuksuz yargılanması gerekirken ısrarla tutuklu yargılanıyor ve Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor, başvuracak. Bütün yollar tüketildi Anayasa Mahkemesi, olmazsa İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne kadar gidilecek. Ama bilinsin ki bu hukuksuzluklar eninde sonunda dönecek. Ama bunu yapanlar tarihe, demokrasi tarihimize kapkara bir leke olarak da geçecekler” dedi.
RÜŞVETÇİ AVUKATLAR SERBEST, SAVUNMA YAPAN AVUKATLAR TUTUKLU
İBB Davası borsasının kurulduğunu ve avukatların rüşvet aldıklarını hatırlatan Emir açıklamasını şu sözlerle sürdürdü: “Kumpas davalarındaki hukuksuzluklar saymakla bitmiyor. Her gün yepyeni hukuksuzluklarla, yepyeni adaletsizliklerle, usulün, yasaların çiğnenmesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bakın özellikle avukatlar üzerinde çok büyük bir baskı var. Çünkü iddianame hazırlanamıyor, çünkü atılı suçların altı doldurulamıyor. Somut delil yok, somut delil olmayınca iftiracılar üzerinden bir iddianame yazılma çabası var. Bunu da yapamıyorlar. Avukat görünümlü kişiler gidiyorlar, avukatlık diplomaları var ama yaptıkları avukatlıkla asla bağdaşmaz. Sanıklara cezaevinde "şunu imzala, şunu söyle, şunu itiraf et, 2 milyon doları da ver, biz seni kurtaracağız" diyorlar. Kim bunlar? Daha önce paylaştık. Mesela Mehmet Yıldırım nerede? Tutuksuz yargılanıyor. Aynı şekilde Mücahit Birinci nerede? Tutuksuz yargılanıyor. Ama Mehmet Pehlivan, İmamoğlu'nun avukatı. Tek suçu İmamoğlu'nun avukatı olmak olan Mehmet Pehlivan tutuklu yargılanıyor. Buna benzer birçok arkadaşımız tutuklu ve özellikle de bu tutukluluklarla savunma çökertilmeye çalışılıyor. İddianame yazamayınca, iddianamenin içerisine delil koyamayınca savunmayı çökerterek bu işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Son yaptıkları İmamoğlu'nun avukatı Nusret Yılmaz'ı gözaltına almak. Atılı suçlar, organize suçlara destek vermek şeklinde özetlenmiş. Oysa Nusret Yılmaz'ın tek suçu avukatlık yapmak. Bakın Beylikdüzü davası var. Murat Çalık'ın tutuklu olarak yargılandığı, Murat Çalık'ın adeta ölüme sürüklendiği davanın avukatı Nusret Yılmaz. Üç avukattan birisi, diğeri Mehmet Pehlivan. Mehmet Pehlivan içeride, şimdi Nusret Yılmaz'ı da gözaltına aldılar. Beylikdüzü davasında beş duruşmadır savcının mütalaası bekleniyor. Lehe bilirkişi raporları var ama savcı beş duruşmadır mütalaasını vermiyor. Çünkü verdiği anda karar oluşturulacak ve beraat kararı çıkacak. Bunu biliyorlar; burada bir suç olmadığını, defalarca takipsizlik verildiğini gayet iyi biliyorlar ve bunun için şimdi ikinci avukatı da gözaltına aldılar. Bu savunmayı çökertme girişimidir. Bu adil yargılamaya karşı yapılan ağır bir darbedir. Böylelikle usul hukuku ayaklar altına alınarak Adalet Bakanlığının izni olması gerekirken izin dahi beklemeden avukatlara böylesine hukuksuz operasyonlar yaparak bu işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Ama bilsinler ki bunun da mutlaka peşindeyiz, peşini bırakmayacağız.
GENÇLİĞİN UMUDU ALIN TERİ ÇALINIYOR
Bugün Türkiye'de üniversite sınavları sonuçlandı ve gerçekten halkımız büyük bir kaygı içerisinde. 1.4 milyon gencimiz sınava girdi, 785 bini bir yere yerleştirildi 627 bini yerleştirilemedi. Neredeyse yarısı, her iki gencimizden birisi üniversite sınavına girdi ama bir okula yerleştirilemedi. Onlar zaten bir sonraki yıla umutlarını sakladılar ama Türkiye'deki koşulları göz önüne aldığınızda bugün onlar için kapkara bir gün. Onları düşünen, onlara iş verecek, onlara mesleki eğitim verecek, onları sosyal hayata sokacak kaynakları verecek hiç kimse yok. Gerçekten bu katlanılması son derece güç ve gençliğimiz açısından, gençliğimizin umutları açısından son derece üzüntü verici bir durumdur. Peki, ya kazananlar? Kazananlar nasıl okuyacaklar? Nasıl otobüs parası bulacaklar? Nasıl yurt bulacaklar? Nasıl barınacaklar? Kitap parasını nasıl bulacaklar? Onları bulsalar sosyal faaliyetlere, ayda bir sinemaya gitmek için nasıl kaynak bulacaklar onu düşünmeye başladılar. Bakın çarpıcı bir örnek, YÖK Başkanı söylüyor. Kamu üniversitelerinin yüzde 99'u dolmuş. Geçen yıllarda özel üniversiteler yüzde 90'a yakın dolarken bu sefer yüzde 74 dolmuş. Niye? Çünkü vatandaş artık özel üniversitenin parasını ödeme şansına sahip değil, ödeyemiyor. Yol bitti; orta gelirliler için hatta üst gelirliler için dahi yol bitti, tükendi ve kamu üniversitelerine giden öğrenciler de maalesef kontenjan şoku ile karşılaştılar. Daha iyi yerleri, daha yüksek yerleri bekliyorken giremedi öğrenciler. Şaşkınlar. "Geçen yıl bu sıralamayı alanlar şuraya girdiler ama ben giremedim, iki tercih altıma girdim" diyen milyonlar var, yüzbinler var. Niye? Çünkü kadroları da daralttılar. Genç üniversite sınavına girse yarısı kazanamıyor, kazanırsa özel üniversiteye gidemiyor, devlete gitmek zorunda kalsa kadrolar sınırlanmış. Gerçekten gençliğimizin umudu çalınıyor, gençliğimizin alın teri çalınıyor ve insanlar kaygılı "bu sınavda da bir hile yapıldı mı?" diye. Çünkü bekledikleri yerlere giremiyor gençler. E-imzalarınız yalan, diplomalarınız yalan, sınavlarınız boğazına kadar sahtekarlığa batmış, her sınavdan sonra soru kitapçıkları piyasada yayılır; haliyle insanlar size güvenmiyor. Büyük bir güvenlik krizi var, büyük bir devlet krizi yaşanıyor ve büyük bir güven krizi var. Bunun sonucunda da üniversiteye giren çocuğumuz da girmeyen gencimiz de bin pişman maalesef bu koşullarda eğitim hayatlarını sürdürmek zorunda kalıyorlar. Memurlara zam pazarlığı yapılıyor, yüzde 11 öneriyorlar. 50 bin lira alan bir memur ortalaması 55 bin lira maaş alacak. 55 bin lira maaş bir çocuğumuzun anaokulu parası değil. Bir memur çocuğunu anaokuluna göndermeye çalışsa bir maaşını ayırmak zorunda. Şimdi bu koşullarda gençliğimizi, çocuklarımızı olması gereken eğitime kavuşturmak mümkün müdür? Bu koşullarda yaşamak mümkün müdür? Bu koşullarda karın doyurmak mümkün müdür? Ama elbette siyasi iktidar bütün bunlara kulaklarını tıkamış, kendi gündemiyle meşgul.
BEYOĞLU BELEDİYESİ’NDE AKP DÖNEMİNDE YAPILAN USULSÜZLÜKLER
İnan Güney Beyoğlu Belediye Başkanımız yine bir iftiracının iftiraları üzerinden, bir kumpas üzerinden tutuklandı ve Beyoğlu'nu almaya çalıştılar. Hile ile şerle almaya çalıştılar, alamadılar. Bunu savuşturduk ama inan Güney bunu gördü ve bir şey yaptı. İnan Güney masasına geldiğinde AKP'li belediyenin yaptığı bütün usulsüzlükleri, bütün usulsüz harcamaları ve Beyoğlu Belediyesi'nin peşkeş çekilen kaynaklarını tek tek dosyasına koydu, masanın üstüne de koydu. Aynı dosyayı genel merkezimize de verdi. Ve beklenen oldu, savcılar geldiler, dosyaya el koydular, tutanakla aldılar. Yani şu anda Beyoğlu Belediyesinde AKP'li belediyenin yaptığı bütün usulsüzlükler, kaynakların bütün yandaşlara peşkeş çekilmesi dosyalı, belgeli savcılığın dosyasının içerisinde kayıtlı duruyor. Savcılara şu görev düşüyor artık. O dosya artık suç duyurusu niteliğindedir, onu okuyan savcı harekete geçmek zorundadır. Onu okuyan, onu gören savcılar -ki görmemesi düşünülemez, bir dakika dahi bekleyemezler. Görülecektir ki o savcılar o dosya üzerinden harekete geçmek zorunda kalınca, aslında uyguladıkları silahın bir bumerang gibi kendilerine döndüğünü ve korumak üzerine mücadele ettikleri AKP'nin bu kirli rejimini açıkça ortaya koyduğunu herkes görecek.
ANKARA’NIN ORTA YERİNDE KARMA SİSTEMİ REDDEDEN KIZ ORTAOKULU AÇILIŞI
Ankara'nın orta yerinde, Çankaya'da bir ortaokul, yani 10 yaşında erkek ve kız çocuklarımızın gideceği ortaokul, kız ortaokul olarak seçilmiş. Artık orası kız ortaokul olacak, kız ortaokul olarak açılmış. Oysa bizim Milli Eğitim Temel Kanunu'muzun 15'inci maddesi son derece açık: Karma eğitim esastır. Ancak belirli durumlarda mecburiyetler varsa karma eğitimden nadiren vazgeçilebilir. Peki, Sayın Milli Eğitim Bakanı, sana soruyoruz. Çankaya'da, Ankara'nın orta yerinde on yaşında erkek çocukları ile kız çocuklarını ayırmak için hangi mecburiyet vardı? Hangi zorlama sizi erkek ve kız çocukları birbirinden ayırma ihtiyacına soktu? Siz Milli Eğitimi tarikatlara, cemaatlere peşkeş çekmekle yetinmediniz, onların kafasını milli eğitimin içine soktunuz. Saplantılı duygu dünyanız ve içinden geldiğiniz siyasal düşünce on yaşındaki kız çocuğuyla erkek çocuğunun yan yana gelemeyeceğini düşünüyor. Ama bilin ki Mustafa Kemal'in kurduğu bu Cumhuriyet, bu laik demokratik Cumhuriyet'te böylesine yasalarda varken, sizin laikliği de, Milli Eğitimi de, karma eğitimi de böylesine yok etmenize asla izin vermeyeceğiz. O kirli ellerinizi çocuklarımızın üzerinden çekin, buna hakkınız yok. Bakın sizin korumak zorunda olup da korumadığınız, yurtlarda cemaatlere, tarikatlara terk ettiğiniz, gözetim-denetim görevini yapmadığınız yurtlarda on yaşında, yedi yaşında, beş yaşında erkek çocuklarına tecavüz edildi ve hiçbir şey yapmadınız. Böyle bir ülkenin Milli Eğitim Bakanısınız ve on yaşındaki kızla erkek çocuğunu ayırmak gerektiğini düşünüyorsunuz. Sizin Milli Eğitim Bakanı olmanız bu ülke için utanç vericidir. Bir dakika bile orada olmamanız gerekir. Bu bir seferlik bir olay değil. Bakın Düzce'de Turgut Özal Anadolu Lisesi kayıt yenileme sırasında bir kitapçık veriyor öğrencilere, velilere. Burada ne yazıyor biliyor musunuz? "Erkeklerle kız çocuklar kantin sırasında bile yan yana gelmeyecekler" diyor, sakıncalı buluyor. Bunu yapan müdürlük Düzce Anadolu Lisesi'nde Turgut Özal Anadolu Lisesinin müdürlüğü yapıyor bunu. İşte böyle kafalarla Türkiye yönetiliyor ve "kız çocuğu serviste boş yer olsa dahi şoförün yanında oturmayacak, arkada da boş yer yoksa gerekiyorsa ayakta gidecek ama asla ön koltukta oturmayacak" diyor. Böylesine örümcek kafalıların Milli Eğitimi ele geçirdiği bir sürecin içerisinden geçiyoruz ve buna göz yummak bir yana, teşvik eden, takdir eden ve buna dönük adımlar atmaktan çekinmeyen bir Milli Eğitim Bakanı var. Çağdışı, ilkel bir kafa ve bu kafayı da, bu kafanın arkasındakileri de Mustafa Kemal'den, o Büyük Taarruzdan, emperyalistlere verilen o büyük mücadeleden, Cumhuriyet'in geçtiği bu yüzyıllık deneyimden aldığımız güçle izin vermeyeceğiz; o kafaları eninde sonunda yeneceğiz ve gençlerimizi, çocuklarımızı hak ettikleri bilimsel, çağdaş ve laik eğitime kavuşturacağız.
EN YÜKSEK KATILIMLA GENEL KURULU OLAĞANÜSTÜ TOPLAYACAĞIZ
Murat Emir, Gazze’deki katliama ilişkin CHP’nin Meclis’i olağanüstü toplanma çağrısı hakkında şu bilgileri verdi: bütün siyasi partilerle temasımız oldu ve özellikle Cumhur İttifakı dışındaki bütün partilerin neredeyse tamamının böyle bir genel görüşme yapılmasına olumlu baktığını ve katkı vereceğini büyük bir memnuniyetle öğrendik. Bizim başvuru dilekçemiz hazır ve bu başvuru dilekçesini hep birlikte vermeyi de önemsiyoruz. Çünkü Filistin, Gazze, Gazze'deki o insanlık dışı yaptırımlar, Gazze'de artık kıtlık noktasına gelmiş, insanların açlıktan ölmesi noktasına gelmiş bu soykırımın konuşulması, tartışılması, alınacak önlemlerin değerlendirilmesi gereken yer bu yüce çatıdır. Bu hepimizin ortak meselesi olmalıdır. Dolayısıyla biz ortaklaşarak bir şey yapmayı önemsiyoruz. Meclis Başkanımızla da bir temasımız oldu. Kendisi değerlendireceğini ve olabilecek bir adımı atmak noktasında da bir çalışma yürütebileceğini ifade etti. Memnun olduk. Çünkü gerçekten günümüzde parlamentolar, parlamentoların aldıkları kararlar parlamenter diplomaside son derece önemli ve mutlaka devreye sokulması gereken bir durum. Sayın Devlet Bahçeli'nin niye peşinen "burada konuşulacak ne kaldı ki?" diyerek kapıyı kapatmasını da doğrusu anlamlandırmış değilim. Evet, biz burada Gazze'deki insanlık dışı soykırımı çok konuştuk. Ama biz çok konuşmakla birlikte İsrail'e giden ticari gemilerin sınırlandırılması kararı bu iktidar tarafından daha geçen hafta alındı. Dolayısıyla bizim burada söylemelerimiz hem siyasi iktidar üzerinde hem de dünya üzerinde elbette ki daha etkili olmalıdır. Dolayısıyla da konuşulacak daha çok şey var. Bu mesajı tüm dünyaya vermek zorundayız ve umuyorum ki Meclis Başkanı ile yürüteceğimiz bu istişareler sonucunda olabilecek en yüksek katılımın olacağı, herkesin gelebileceği en doğru zamanda ama ivedilikle Meclisimizi bu konuyu görüşmek üzere genel görüşmeye çağıracağız. Başvurumuz bu hafta olabilir ama biliyorsunuz İçtüzük gereğince 7 günlük süre var. Bu nedenle bu zamanlamayı Sayın Meclis Başkanımızla da görüşerek yapmanın daha uygun olacağını değerlendirdik.
KAFASINI KUMA SOKAN MEHMET ŞİMŞEK, TEK KELİME ETMEYEN IŞIKHAN
Mehmet Şimşek kafasını kuma sokmuş, kulaklarını tıkamış, kalbini tuza yatırmış bir kişi; Türkiye'deki ekonomik koşulların, ekonomik zorlukların insanları ne hale getirdiğini görmek, duymak istemeyen birisi. Notlarıma bakıyorum. 21 bin lira asgari ücret açlık sınırının altında, 16 bin liralık emekli maaşı açlık sınırının neredeyse yarısı civarında ve 12 milyon emeklimizin neredeyse beşte biri, yani 2 milyondan fazla emeklimiz tekrar çalışmak zorunda. Genç işsizliğimiz yüzde 33'leri bulmuş durumda, gerçek işsizliğimiz üçte bir, yani her üç kişiden birisi işsiz. Milyonlar açlık sınırının altında gelirlere mahkum edilmiş, "memurlara yüzde 11 zamdan fazlasını vermeyiz" diyorlar ve bütün uyguladıkları ekonomik programın ağırlığını geniş halk yığınlarının, emekçilerin, emeklilerin, işsizlerin sırtına sarıyorlar. Bir de Mehmet Şimşek'in verdiği cevap var. Diyoruz ki, kendisine soruyoruz: Enflasyon oranında zam yapacak mısınız? Senin enflasyonun yüzde 40'larda, 35'lerde, gerçek enflasyon yüzde 80'lerde. Kendisi diyor ki: "23 yıllık iktidarımız boyunca yüzde 621, yani enflasyonun üstünde zam yaptık" diyor. Yani hem bizim sorumuza cevap vermiyor hem de aslında alay ediyor. Bizim görevimiz milyonlar bize Mecliste Maliye Bakanına bize zam yapacak mı, yapacaksa ne kadar zam yapacak diye sorma görevini vermiş. Biz görevimiz gereği, milletten aldığımız görev gereği bunu soruyoruz. Bunu cevaplamak yerine asıl soru emeklinin, memurun, işçinin, asgari ücretlinin zammı ne kadar olacak, enflasyonun altında ne kadar kalacak bunu söyle bize. Bu sorunun cevabını vermesi gerekirken, alay eder tarzda, alay edercesine daha önceki zamları söylüyor. Bir tek o değil ki, diğer bakanlar da öyle. Bakın Çalışma Bakanına 8 aydır soru soruyoruz, sürekli soru soruyoruz. Çalışma Bakanı 8 aydır bir tek sorumuza cevap vermemiş. Yine aynı şekilde 65 yaş üstü çalışanların koşullarını soruyoruz Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e, "o Çalışma Bakanının konusu" diyor. Ya cevap vermiyorlar, ya bir başkasının üstüne atıyorlar ya da alay ediyorlar. Çünkü Meclisi ciddiye almıyorlar. Çünkü bir kişiye bağlılar, o bir kişinin dolmakalemindeki mürekkeple atandılar. O bir kişiye yaranmaktan başka dertleri yok. Milleti unutmuşlar, milletin dertlerini unutmuşlar. Tam da bu nedenle milletle de, milletin Meclisi ile de alay edecek noktaya gelmişler, küstahlaşacak noktaya gelmişler. Ama bilsinler ki bu millet bunları sandık geldiğinde sırtından atmasını gayet iyi bilir.”
26.08.2025
26.08.2025
26.08.2025
26.08.2025