30.11.2023

Gülşah Deniz Atalar: "Yerel Yönetimlerin Fikirleri Alınmadan, Yetkileri Kısıtlanarak Yapılan Değişiklikler Kent Hakkını Koruyamaz"

Gülşah Deniz Atalar:

-"Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, "6306 sayılı Kanun" kapsamında Hatay’ın Antakya ve Defne ilçelerinde 207 hektarlık bölgeyi rezerv yapı alanı ilân ettiğini duyurdu. İlan metninde rezerv yapı alanında kalan parsellerin hangisinde nasıl bir işlem yapılacağının ayrıntılarına, hangi yapıların dönüştürüleceğine yer verilmemiştir. Kanun değişikliğinde yer alan süre azaltımları ve tebliğ yerine ilan koşulunun getirilmesi deprem bölgelerinde yaşayan vatandaşlarımızın hukuki erişim hakkına ulaşabilmelerinin önünü kapatmıştır."

-"AK Partinin kentsel dönüşüm karnesi başarısızlıklarla doludur. 20 yıldır kentsel dönüşüm adına yaptıkları her hamle, yapılan her hukuki düzenleme, kentsel ranta dönüşmüştür."

-"Kentsel dönüşüm dünyada böyle bir yetki karmaşasıyla konuşulmuyor. Yerel yönetimlerin fikirleri alınmadan, yetkileri kısıtlanarak yapılan değişiklikler kent hakkını koruyamaz. Gelin bu çerçeveyi 30 büyükşehir belediyesi, belediyelerimiz, meslek odaları, ülkemizden ve dünyadan alanında uzman akademisyenler, siyasetçilerimiz ve yurttaş temsilcileri ile konuşalım. Ülkemiz çok büyük bir ülke. Deprem ülkesi. Her mahallenin, şehrin kendine özel durumu, mülkiyet yapısı, planları farklı, bunları göz önüne alarak kamu yararı güden bir düzenlemeyi yapabiliriz."

-"Unutmayalım ki, iklim krizi ile mücadele bir külfet değil aksine ülkemize birçok ekonomik faydası olabilecek bir uyum çalışmasıdır. Çünkü mücadele etmemenin hem sağlık hem çevre hem de yaşam alanlarında bir çok yıkıcı etkisi olacaktır. Çocuklarımıza güzel bir dünya bırakmak hepimizin borcudur. Dünya iklim krizi nedeniyle zeytin ve zeytinyağı kıtlığı yaşarken, biz zeytinliklerimizi katlediyoruz. Unutmayın ki kömür biter ama zeytin ağacı ölmez."

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Gölge Bakanı Gülşah Deniz Atalar, kentsel dönüşüm ve iklim krizine ilişkin açıklamalarda bulundu. Genel Başkan Yardımcısı Gülşah Deniz Atalar, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Değerli basın mensupları, televizyonlarının başında, sosyal medya kanallarında bizleri dinleyen kıymetli vatandaşlarımız; bildiğiniz üzere Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, "6306 sayılı Kanun" kapsamında Hatay’ın Antakya ve Defne ilçelerinde 207 hektarlık bölgeyi rezerv yapı alanı ilân ettiğini duyurdu.

İlgili alan halen 6 şubat depremlerinden en çok etkilenen vatandaşlarımızın yaşadığı, kışın ortasında, yağışta, konteynerlarda, çadırlarda barınmaya çalıştığı, sağlam binaların da bulunduğu bir yerleşim yeridir. İlan metninde rezerv yapı alanında kalan parsellerin hangisinde nasıl bir işlem yapılacağının ayrıntılarına, hangi yapıların dönüştürüleceğine yer verilmemiştir. Kanun değişikliğinde yer alan süre azaltımları ve tebliğ yerine ilan koşulunun getirilmesi deprem bölgelerinde yaşayan vatandaşlarımızın hukuki erişim hakkına ulaşabilmelerinin önünü kapatmıştır.

Bu bölge özel bir bölgedir. Bir afet bölgesidir. Tek bir yasal düzenleme ile bölgenin sorunlarının çözülmesi mümkün değilken bu değişikliklerle sorunlar daha da karmaşık hale gelmiştir.

Deprem bölgelerinde riskli yapıların kentsel dönüşümü elbette ki deprem gerçeğini asla göz ardı edemeyeceğimiz ülkemizde bir zorunluluktur.  Ancak kentsel dönüşüm kent ve barınma hakkı,

alanların sosyal ve kültürel dayanıklılığı göz ardı edilerek, hukuka aykırı olarak temellendirilecek bir mesele değildir. AK Partinin kentsel dönüşüm karnesi başarısızlıklarla doludur.  20 yıldır kentsel dönüşüm adına yaptıkları her hamle, yapılan her hukuki düzenleme, kentsel ranta dönüşmüştür. Kentsel dönüşüme ilişkin kanunlar uzun zamandır hukuki enstrüman olarak kullanılmaktadır.

İktidar kanunlarda tıkandığı bir noktada yaşadığımız acı depremi, kendine yeni bir alan açıp, agresif şekilde kentsel dönüşümü ranta çevirmek için bir düzenleme değişikliğine gitti. Bu yasalar zaten vardı. Değişiklikten önce kentsel dönüşüm için ne yaptınız ki şimdi ne yapacaksınız?

6 şubat depremlerinin yaşanma ihtimalini bilim insanları her toplantıda dile getiriyordu. Raporlarınız tatbikatlarınız vardı. Önlem almadınız. Siyasal rantlarınız için, sermaye gruplarınız için deprem nedeniyle halkın kentsel dönüşüme olan ihtiyacını, ilgisini ve talebini yasal çerçeveyi aygıt olarak kullanarak istismar etmenin  önünü açtınız.

Bu düzenleme ne yazık ki yetki karmaşasını derinleştirmek, sorunları büyütmek ve kentsel rant için yeni bir nefes alıp kentin kamu alanlarını dönüştürmek için kullanılacaktır.

İktidarın karnesinde yeşil alanların AVM’ye dönüştürüldüğü, deprem toplanma alanlarının ranta çevrildiği, askeri alanlara göz diktiği yer alıyorken bu değişikliğin kamu yararı amacı güttüğüne dair bir inanç ne yazık ki metinde dahi yer almıyor.

Kentsel dönüşüm dünyada böyle bir yetki karmaşasıyla konuşulmuyor, yerel yönetimlerin fikirleri alınmadan, yetkileri kısıtlanarak yapılan değişiklikler kent hakkını koruyamaz. Gelin bu çerçeveyi 30 büyükşehir belediyesi, belediyelerimiz, meslek odaları, ülkemizden ve dünyadan alanında uzman akademisyenler, siyasetçilerimiz ve yurttaş temsilcileri ile konuşalım. Ülkemiz çok büyük bir ülke. Deprem ülkesi. Her mahallenin, şehrin kendine özel durumu, mülkiyet yapısı, planları farklı, bunları göz önüne alarak kamu yararı güden bir düzenlemeyi yapabiliriz.

Değerli basın mensupları, 6306 sayılı kanun ile yapılan değişiklikler ne yazık ki siyasi rant elde etme dışında kentsel dönüşüme ilişkin bir sürü belirsizliği de beraberinde getirmiştir. Sadece riskli alan olarak değerlendirilen yapıların değil, yerleşim yerlerinde bulunan parsellerin de rezerv yapı alanı olarak belirlenmesinin önünü açılmıştır. Bu değişiklik idarenin takdir yetkisini mutlak ve sınırsız kullanmasına sebebiyet verir niteliktedir. Özel mülkiyetteki taşınmazların “rezerv yapı alanı” ilan edilmesinde “arsa metrekaresinin % 30’u” veya değerinin dönüşüm projeleri özel hesabına kaydedilmek üzere Başkanlığa verilmesi kuralı getirilmiştir. Bu değişiklik yaşam alanlarının sermaye gruplarına peşkeş çekilmesine ve kentsel rant üretilmesine sebebiyet verecektir. “Tescil dışı alanlar” ile ilgili Başkanlığa çok geniş bir yetki verildiği görülmektedir. Park, aktif yeşil alanlar ile yolların ana arter veya tali yol olup olmadığına bakılmaksızın Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’na devri söz konusu olabilecektir. Koruma kapsamındaki alanların yapılaşmaya açılacağına, boşaltılan ve rant değeri yüksek olan askeri alanlar ve yeşil alanların da rezerv alanı ilan edilebilerek yapılaşmaya açılacağına dair riskleri barındırmaktadır. Maliklerin ve ilgililerin “2/3 çoğunluğu” yerine “salt çoğunluk” kuralı getirilmiştir. Bu değişiklik azınlık haklarının çoğunluk karşısında ezilmesine sebebiyet verecektir.

Bu değişiklikler deprem bölgelerinde herhangi bir sorunu çözmekten çok uzaktır. Deprem kuşağında yer alan ülkemizin yapısal sorunlarına da bir çare değildir. Ülkemiz çoklu krizlerin içerisindedir. Geçen hafta deprem bölgemizde ve bu hafta başından beri ülkemizin kıyı bölgelerinde sel felaketleri yaşanmaktadır. İklim krizi artık ötelenemeyecek kadar yakındadır.

Değerli basın mensupları, bugün her yıl olduğu gibi dünya hükümetleri iklim krizine bir çözüm bulmak üzere bir araya geliyor. Bu seneki toplantı Birleşik Arap emirliğinin ev sahipliğinde Dubai’de yapılıyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin Taraflar Konferansı kısaca COP 12 Aralık tarihine kadar da devam edecek. İklim Zirvesi, küresel sıcaklık artışının geçen haftalarda ilk kez sanayi devrimi öncesi seviyelerinin 2 derece üzerine çıkmasıyla başlıyor. İklim krizi uzak bir gelecekte karşılaşılacak bir komplo teorisi değil, en yıkıcı etkilerini göstermeye başlayan bir gerçeklik olduğunu günden güne bizlere hissettiriyor.

Taraf devletlerce bu sene, ülkemizin de taraf olduğu Paris Anlaşması hedeflerine ne kadar yakın olunduğu da tartışılacak. COP28 ülkelerin iklim değişikliği ile mücadele eylemlerini, küresel ısınmanın dünya ortalamasında en fazla 1,5°C ısınması hedefiyle uyumlu hale getirmesi ve küresel iklim eylemi için bir emsal oluşturması adına kritik bir fırsat. Paris Anlaşmasını imzaladıktan sonra iklim değişikliği konusunda çalışmalarını hızlandıran Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İklim Zirvesini fırsat olarak görmesi gerekirken hala 2030 yılında emisyonlara ilişkin olarak artırımdan azaltım hedefini sürdürmektedir.

Geçtiğimiz günlerde iklim değişikliği alanında çalışan sivil toplum örgütleri artırımdan azaltım hedefinin güncellenerek 2030 yılında yüzde 35 mutlak azaltım hedefine geçilmesi gerekliliğini anlattılar. Alanında uzman bilim insanları ve STK'ların iklim krizi ve emisyon azaltımı ve değişikliğe uyum konusundaki görüşleri dikkate alınmalıdır. Bakanlık 2053 yılında emisyonları sıfırlayacağı hedefinde samimi ise, uluslararası fonlardan gelen her türlü paranın yeşil ve temiz bir devlet için yatırıma dönüştürülmesini öncelemeli, ulusal bir mesele olan enerji bağımsızlığını sağlamak için yenilenebilir enerjiye yatırımın şart olduğunu anlatmalı. İklim kriziyle mücadele konusundaki kararlığını göstermelidir.

Unutmayalım ki, iklim krizi ile mücadele bir külfet değil aksine ülkemize birçok ekonomik faydası olabilecek bir uyum çalışmasıdır. Çünkü mücadele etmemenin hem sağlık hem çevre hem de yaşam alanlarında bir çok yıkıcı etkisi olacaktır. Çocuklarımıza güzel bir dünya bırakmak hepimizin borcudur. Ancak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından diğer bakanlıklarla eşgüdüm içerisinde hareket ederek, sera gazı emisyonlarının en büyük sebebi olan kömürlü termik santrallerin planlı bir şekilde kimseyi mağdur etmeden adil bir geçiş sağlanarak kapatılması konusunda bir adım atılmıyor. Çalışmalar yapılmadığı gibi, özelleştirilmiş termik santrallerin doğa katliamı yapmasına tepki de gösterilmiyor. Ekonomik ömrünü tamamlamış Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri için, Akbelen'de ormanlar tahrip ediliyor, ağaçlar kesiliyor, ve yeni maden ocağı açılıyor. Bu yetmezmiş gibi, dinamit patlatmalarıyla zeytin hasadı yapan köylülerin üzerine taşlar yağıyor, milli servetimiz zeytinliklerimiz zarar görüyor. Ama kamuoyunun tüm tepkisine rağmen, şirket çalışmalarına karbon da salımına hızla devam ediyor. Dünya iklim krizi nedeniyle zeytin ve zeytinyağı kıtlığı yaşarken, biz zeytinliklerimizi katlediyoruz. Unutmayın ki kömür biter ama zeytin ağacı ölmez.