15.07.2025

Gülşah Deniz Atalar: Turizm Emekçisinin Hakkını Gasp Eden Bu Düzen Halkın Vicdanına Da, Hukuka Da Sığmaz!


CHP Kültür ve Turizmden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülşah Deniz Atalar, 9 Temmuz gecesi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen ve turizm çalışanlarının Anayasa ve İş Kanunu ile güvence altına alınmış haftalık kesintisiz 24 saatlik dinlenme hakkını 11 güne yayan düzenlemeye ilişkin sert bir açıklama yaptı.

Atalar, söz konusu düzenlemenin yalnızca bir iş hukuku ihlali değil, doğrudan bir anayasa ihlali olduğunu belirtti. Türkiye’nin taraf olduğu ILO’nun 14 ve 106 sayılı sözleşmeleri ile Avrupa Birliği’nin 2003/88/EC Çalışma Süreleri Direktifi’nin de bu düzenlemeyle açıkça yok sayıldığını vurguladı.

‘’AKP iktidarı, uzun süredir uyguladığı otoriter ve emek karşıtı politika hattını, bir kez daha Meclis eliyle kurumsallaştırma yoluna gitmiş, 9 Temmuz gecesi, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen düzenleme ile turizm çalışanlarının Anayasa ve İş Kanunu ile güvence altına alınmış haftalık kesintisiz 24 saatlik dinlenme hakkı 11 güne yayılmıştır. Bu sadece bir iş hukuku ihlali değil, doğrudan anayasal hak ihlalidir. Aynı zamanda Türkiye’nin taraf olduğu ILO’nun 14 ve 106 sayılı sözleşmeleri ile AB’nin 2003/88/EC Çalışma Süreleri Direktifi de yok sayılmaktadır. Turizm Bakanı’nın aynı zamanda turizm patronu olduğu bir ülkede, emekçiye insanca çalışma hakkı tanınmaması şaşırtıcı değil; fakat asla kabul edilebilir de değildir. Bakanın talebi bellidir. esnek, denetimsiz, kuralsız, ucuz iş gücü. Ve ne yazık ki bugün Meclis eliyle hayata geçirilen budur. Bakanlık koltuğu ile kendisinin sermaye sahipliği aynı elde birleştiğinde, emekçinin kaderi patron masasından yazılıyor. Turizm Bakanın zihniyetinde, kâr için her şey mubahtır: uykusuzluk da, fazla mesai de, anayasa ihlali de.’’

Turizm Bakanı’nın aynı zamanda turizm patronu olduğu bir ülkede, emekçiye insanca çalışma hakkı tanınmamasının şaşırtıcı olmadığını ifade eden Atalar, “Fakat bu asla kabul edilemez” dedi. Bakanın talebinin net olduğunu belirten Atalar, “Esnek, denetimsiz, kuralsız ve ucuz iş gücü. Ne yazık ki bugün Meclis eliyle hayata geçirilen düzen tam da budur” ifadelerini kullandı.

Atalar, bakanlık koltuğu ile sermaye sahipliğinin aynı elde birleştiği bu tabloda, emekçinin kaderinin artık Meclis’te değil, patron masasından yazıldığını belirtti. Bu zihniyetin, kâr uğruna uykusuzluğu, fazla mesaiyi, hatta anayasa ihlalini bile meşrulaştırdığını söyledi.

Geçen düzenlemenin yalnızca işçi haklarını değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk sistemini, taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri ve sosyal devlet ilkesini de ayaklar altına aldığını belirten Atalar, “Bugün kötü yönetilen bir turizm sezonunun faturasını, fazla çalıştırılan emekçiye çıkaran bu zihniyet, aslında turizm politikasını değil, emek düşmanı bir ekonomik rejimi uygulamaktadır. Biz buna itiraz ediyoruz. Bu milletin sırtından yükselip, sonra o milletin alın terine, uykusuna, sağlığına el uzatmak nasıl bir vicdanın, nasıl bir yönetim anlayışının ürünüdür?” dedi.

Kötü yönetilen bir turizm sezonunun faturasının emekçilere kesildiğine dikkat çeken Atalar, bu yaklaşımın turizm politikasından değil, emek düşmanı bir ekonomik rejimden kaynaklandığını ifade etti. “Biz buna itiraz ediyoruz,” diyerek CHP’nin durduğu yeri net bir biçimde ortaya koydu.

Atalar, “Bu milletin sırtından yükselip, sonra o milletin alın terine, uykusuna, sağlığına el uzatmak nasıl bir vicdanın, nasıl bir yönetim anlayışının ürünüdür?” sorusunu yöneltti. “Esneklik” adı altında sunulan bu düzenlemenin, gerçekte kölelik koşullarını yasalaştırma girişimi olduğuna dikkat çekti.

“Bugün haftalık izin hakkını budayanlar, yarın fazla mesai ücretine, gece vardiyasına, yıllık izne el uzatacak. Bu bir başlangıçtır; hedef bellidir: Emekçiyi susturmak, tükettikçe sömürmek, sustukça köleleştirmek,” diyerek emekçilere yönelik tehditlerin büyüklüğüne işaret etti. Atalar, TÜİK verilerine göre sadece konaklama ve yiyecek-içecek hizmetlerinde yaklaşık 1,3 milyon kişinin çalıştığını hatırlatarak, bu düzenlemenin aileleriyle birlikte en az 3 milyon yurttaşın yaşamına doğrudan etki ettiğini vurguladı. Bunun yalnızca bir iş hukuku değil, aynı zamanda toplumsal adalet ve refah meselesi olduğunu dile getirdi.

CHP olarak emeği yok sayan hiçbir düzeni meşru görmediklerinin altını çizen Atalar,

Tükenmiş, dinlenememiş, sömürülmüş personelle nitelikli hizmet beklemenin hem hizmet kalitesini düşüreceğini hem de bölgesel ekonomiyi çökerteceğini belirtti.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’na açık çağrıda bulunan Atalar,

‘’CHP olarak biz, emeği yok sayan hiçbir düzeni meşru görmeyiz.

Turizm sektörü, yalnızca tanıtım bütçeleriyle, lüks otellerle değil; emekçinin gülen yüzüyle, alın teriyle, yorgun elleriyle yükselir. Tükenmiş, dinlenememiş, sömürülmüş personelle nitelikli hizmet beklemek; hem hizmet kalitesini düşürür, hem de bölgesel ekonomiyi çökertir.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI’NA SESLENİYORUZ! Turizm Bakanlığı, yatırımcının değil; emekçinin, çalışan yurttaşın da bakanlığı olmak zorundadır. Bu düzenlemeye sessiz kalan herkes, bu hukuksuzluğun ortağıdır. Emekçinin hakkını gasp eden suskunluk, suç ortaklığıdır.

“Bakanlık, sadece yatırımcının değil; emekçinin ve çalışan yurttaşın da bakanlığı olmak zorundadır. Bu düzenlemeye sessiz kalan herkes, bu hukuksuzluğun ortağıdır. Emekçinin hakkını gasp eden suskunluk, suç ortaklığıdır,” dedi.

Son olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin duruşunu net bir dille ifade eden Atalar, “Bu rejime razı değiliz. Bakanlık koltuğundan yönetilen çıkar çatışmalarına da, işçinin hakkını gasp eden her karanlık iradeye de karşıyız. Anayasa’ya, İş Kanunu’na ve uluslararası sözleşmelere aykırı bu düzenlemenin iptali için tüm hukuki, siyasi ve toplumsal mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz,” ifadelerini kullandı.

“Turizmin geleceği yalnızca işverenlere ayrıcalık vererek değil; emekçiye adalet sağlayarak güvence altına alınabilir. Biz bu ülkenin gerçek sahipleri olan emekçilerin yanındayız,” diyen Atalar, açıklamasını şu sözlerle tamamladı:

“Turizm ancak, emeğin değer gördüğü, sosyal adaletin sağlandığı, insan onuruna yakışır çalışma koşullarının var olduğu bir düzende sürdürülebilir olur. Emekçiyi gören, duyan, onunla beraber yol yürüyen bir siyasi irade vardır : Cumhuriyet Halk Partisi. Biz emeğin hakkını, halkın onurunu merkeze alan bir düzeni savunuyoruz.”