02.08.2023

Gökhan Günaydın: “Her İki Erişkinden Birinde Ya Da Her Üç Evden Birinde Bir Silah Var, Silahlanma Yarışına Mı Girdik?”

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, “Yani Türkiye’de bir tane ruhsatlı silah varsa, 9 tane ruhsatsız silah var. Bu rakama nereden ulaşabiliyoruz. Bu alanda çalışan bilim insanlarının saptaması. Türkiye’de dört milyon ruhsatlı silah varsa, 36 milyon ruhsatsız silah var. Türkiye’de her iki erişkinden birinde ya da her üç evden birinde bir silah var. Ne yaptık? Biz Amerika ile beraber silahlanma yarışına mı girdik? Bu işlerin sonu nereye varacak?” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Günaydın, şunları söyledi:

DİLİYORUZ Kİ YURTTAŞLARIMIZ TOPLAMI 30 MİLYAR TL’Yİ AŞAN MTV ÖDEMESİNDEN KURTULMUŞ OLURLAR

Yurttaşlarımıza ağır vergiler getiren düzenleme, 15 Temmuz tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Biz bunun MTV ile ilgili olan bölümünü yalnızca 9 gün sonra 24 Temmuz tarihinde, Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş ve hem iptal hem de yürütmenin durdurulması talebinde bulunmuştuk. Mutlulukla ifade edelim ki, bize Anayasa Mahkemesi’nden gelen yazıya göre bizim başvurumuzdan yalnızca 2 gün sonra, 26 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi konuyla ilgili olarak ilk inceleme toplantısı yapmış ve dosyanın esastan incelenmesine karar vermiş. Umuyor ve diliyoruz ki ağustos ayında ilk taksit ödemelerinden evvel Anayasa Mahkemesi bu konuda bir iptal kararı verir ve yurttaşlarımız bu haksız, toplamı 30 milyar TL’yi aşan motorlu taşıtlar vergisi ödemesinden kurtulmuş olurlar.

AYM, VARLIK FONU’NA HUKUKU HATIRLATMIŞ OLDU

Türkiye Varlık Fonu yönetiminin bünyesine aldığı daha küçük şirketlerin yönetimine yaptığı müdahaleler ile onları zarara uğratması durumunda, bir tazminat ödeme sorumluluğu yoktu. Anayasa Mahkemesi, bu konudaki düzenlemeyi de iptal ederek, Türkiye Varlık Fonu’na hukuku hatırlatmış oldu. Bunu da Türkiye’nin yargı sistemi ve Anayasa Mahkemesi’nin çalışması adına olumlu bir değerlendirme olarak sayıyoruz.

TÜRKİYE’NİN DÜNYA ÇAPINDA LİSTEYE GİREN ÜNİVERSİTESİNİN KALMAMASI SÜRPRİZ OLMAZ

Recep Tayyip Erdoğan tarafından 20 üniversiteye rektör atandı. Üniversiteler, bilim üretmekten çıktılar, kaba siyasetin merkezi haline geldiler. AKP eski milletvekili ve Grup Başkanı Mehmet Naci Bostancı, Meclis’ten hepimiz tanıyoruz, artık Ankara Hacıbayram Veli Üniversitesi Rektörü’dür. 23, 24 ve 25. dönem AKP Gümüşhane milletvekili ve Etik Kurulu Başkanı Kemalettin Aydın, artık Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü’dür. AKP İstanbul milletvekili 28. dönem aday adayı Kenan Ahmet Türkdoğan, artık Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Rektörüdür. 2014 AKP Giresun Belediye Başkan adayı ve daha sonraki dönemler milletvekili aday adayı Yılmaz Can da Giresun Üniversitesi Rektörü’dür. Bunlar bizim yalnızca birkaç saatlik araştırma ile bulabildiklerimiz. Bunlarla sınırlı olduğunu da düşünmüyorum. Eğer siz eski milletvekillerine bir geçim kapısı olarak tanımlarsanız üniversiteleri, burayı da hem bir geçim kapısı hem de siyasete müdahale aracı olarak sayarsanız, Türkiye’nin ilk 500’de, 1000’de dünya çapında listeye giren üniversitesinin kalmaması sürpriz olmaz.

MEKTUBUN DOĞRU OKUNDUĞU ANLAŞILIYOR Kİ YÖK’E ÜYE OLARAK ATANIYOR

Durum bununla sınırlı değil. YÖK’e yeni isimler atandı. YÖK üyesi olarak atanan Halit Eyüp Özdemir’in nikah şahitliğini, Mustafa Şentop ve Bilal Erdoğan yapmış. Bir kişiyi de atayın ki AKP siyasetine bulaşmamış bir bilim insanı olsun. Mahmut Ak’ı atamışsınız. İstanbul Üniversitesi rektörlük seçiminde ikinci olmasına rağmen rektör olarak atanmıştı. O da artık YÖK üyesi. Bir de Haluk Görgün… Bir mektup yazıyor, 28 Mayıs’ta… Bir bilim insanı, Cumhurbaşkanı hakkında yazıyor…. 28 Mayıs günü, yani ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçiminin yapıldığı gün arkadaş tarafını belli etme ihtiyacı hissediyor. Mektubun doğru okunduğu anlaşılıyor ki YÖK’e üye olarak atanıyor. Buralardan siyasi parti taraftarı çıkar da böylesine siyasallaşmış kişilerden doğru yönetilen, bir YÖK yönetimi çıkmaz.

KIZILAY’DAN ELİNİZİ ÇEKİN

Keşke rektörlerle, YÖK üyeleri ile sınırlı olsaydı. Tarihinde ilk kez ağır deprem sorunu yaşayan, enkaz altında insanlar bulunurken; bölgeye deprem çadırı sevk etmek yerine deprem çadırlarını, kanı satan; bu çerçevede AKP’nin de yükselen kamuoyu tepkisine dayanamadığı için Kızılay Genel Kurulu tarafından görevden alınan Kerem Kınık, ‘iyilik ve merhamet elçisi’ olarak atanmış. Çadır satmak, kan satmak konusundaki iyilikleri bundan sonra da yürütecek, herhalde. Ve hem ulusal, hem de uluslararası alanda yapacağı bu hizmetleri karşılığında da Kızılay’dan para almaya devam edecek. Buradan sesleniyorum, Kızılay’dan elinizi çekin. Kızılay yeniden milletin ortak varlığı haline gelsin, sizin arpalığınız olmaktan kurtulsun.

SOYLU’YA KENDİSİNİN ARTIK MİLLETVEKİLİ OLDUĞUNU HATIRLATALIM

24 emniyet müdürü görevden alındı, 52’sinin yeri değiştirildi. Sanki memlekette bir iktidar değişikliği oldu. Öyle ya emniyet müdürlerinden üçte birini görevden alıyorsunuz, üçte ikisinin de yerini değiştiriyorsunuz. Neye bağlıyoruz bunu, İçişleri Bakanı değişti. Ancak AKP iktidarı devam ediyor. Ne anlama geliyor? Ankara Emniyet Müdürü’nün ‘kızağa’ çekilmesi… Bu, İçişleri Bakanlığı hafızasından Süleyman Soylu’nun silinmesi adına atılmış bir adımdır. Meclis açılalı epey zaman oldu, Süleyman Soylu’yu Meclis koridorlarında görmüyoruz. Kendisine milletvekili olduğunu hatırlatalım, korumaları ile dışarıda dolaşmaktan vazgeçsin. Gelsin TBMM’de yasama faaliyetlerine katılsın.

NASIL ELLERİNİ VE KOLLARINI SALLAYA SALLAYA CİNAYETLER İŞLEYEBİLİYORLAR

Türkiye uyuşturucu trafiğinin merkezi haline gelmiş. Önemli bir dağıtım noktası haline gelmiş… Uyuşturucudan hükümlü ve tutuklu 200 bin insan var. Bunun yüzde 85’i satıcı ve kullanıcı konumunda. Yalnızca yüzde 15’inin imalathane veya daha büyük işlerle uğraştığı iddia ediliyor. Peki Türkiye’de gerçek sayının, bilim insanları en az 10 katı üzerinde olduğunu söylüyorlar mı? Demek ki 2 milyon yurttaşımız maalesef bu işlere bulaşmış durumda. Bu Türkiye’nin yalnızca basit bir suç trafiğinin içinde olmadığını; politik olarak, iktisadi olarak ne tür bir cehennemin içine sürüklendiğinin de çok açık bir işaretidir. Türkiye’de bazı ilçeler ve iller artık suç olayları ile anılıyorlar. Bunlardan bir tanesi de Esenyurt. Belinde uzi tabancalar takılı adamlar, plakası olmayan lüks araçlarla Esenyurt caddelerinde dolaşıyorlar. Türkiye’nin plaka tanıtım sistemleri filan yok mu? Bu insanlar nasıl ellerini ve kollarını sallaya sallaya cinayetler işleyebiliyorlar.

HER İKİ ERİŞKİNDEN BİRİNDE YA DA HER ÜÇ EVDEN BİRİNDE BİR SİLAH VAR

Bu yalnızca birkaç kişinin işlediği suç ve ‘onlar da zaten yakalandı’ üzerinden anlatılacak bir şey mi? Türkiye’de ruhsatlı ve ruhsatsız silah sayısının bire dokuz olduğu söyleniyor. Yani Türkiye’de bir tane ruhsatlı silah varsa, 9 tane ruhsatsız silah var. Bu rakama nereden ulaşabiliyoruz. Bu alanda çalışan bilim insanlarının saptaması. Türkiye’de dört milyon ruhsatlı silah varsa, 36 milyon ruhsatsız silah var. Türkiye’de her iki erişkinden birinde ya da her üç evden birinde bir silah var. Ne yaptık? Biz Amerika ile beraber silahlanma yarışına mı girdik? Bu işlerin sonu nereye varacak? En son 2016 yılında İçişleri Bakanlığı idari raporunda yazana göre 107 bin 628 kayıp silah var. 2016’dan sonra bu raporu hiçbir yende görmedik. 2014’te, 14 bin 682’ymiş. Yani 14 binden 107 bine çıkmış, kayıp silah, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası… ve onlar hala nerede, bilinmiyor. Türkiye 16,5 silah sayısı ile dünyada 22. sırada. Mutlaka Türkiye’de tüm silah ruhsatlarının yeniden gözden geçirilmesi, ruhsatların kimlerde olduğunun ve kimlerde olması gerektiğinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu sayının en aza indirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Av tüfekleri ve pompalı silahların denetim altına alınması, kaçak silahlara karşı çok etkin bir mücadelenin yürütülmesi gerektiğinin Türkiye’nin emniyeti açısından bir zorunluluk olduğunu da ifade ediyoruz.

ONLAR EKRAN KARARTINCA, TÜRKİYE’NİN İÇİ KARARIYOR

Gazeteci Merdan Yanardağ hala içeride. Gazeteci Barış Pehlivan içeri girmekte olduğunu duyuruyor. Tele 1 hakkında verilen yürütmeyi durdurma kararının bir üst mahkemede kaldırılması sonrasında 6-12 Ağustos arasında ekran karartıyor. Onlar ekran karartınca Türkiye’nin de içi kararıyor.

Disney Plus firmasının, Atatürk dizisinin yayından kaldırılmasına ya da yayına tekrar girmemesine ilişkin kararı skandal bir karardır. Uluslararası alanda her türlü alana müdahale etmeyi kendine vazife gören hükümeti, bu alanda etkin önlemler almaya, Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün manevi mirasına kimsenin saygısızlık yapmasına izin vermemesini istiyoruz.

8 AĞUSTOS GÜNÜ MECLİS’İ OLAĞANÜSTÜ TOPLANTIYA ÇAĞIRACAĞIZ

Geçen hafta Akbelen’de bir çevre katliamı yaşandı. Bu çevre katliamının her boyutu ile incelenmesi gerekmektedir. Sermaye-emek çelişkisi, devletin tüm olanaklarının vatandaşın karşısında ve sermayenin emrinde kullandırılması; yalnızca enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle başka yerlerden kömür taşımak yerine, belki de binlerce yılda oluşmuş olan ormanı yok etmeye kalkan bu aç gözlülüğün deşifre edilmesi. TBMM’yi önümüzdeki Salı günü, yani 8 Ağustos günü bir olağanüstü toplantıya çağıracağız. Yaşayacaklarımızı ben şimdiden söyleyeyim. Muhalefet; toplantıyı açmak ve Türkiye’nin sorunlarını konuşmak için Meclis’te olacak. AKP milletvekilleri o arada lobide bekliyor olacaklar. Meclis’in tarafımızdan açılması üzerine AKP vekilleri Meclis’i kapatmak ve tatillerine devam etmek üzere Genel Kurul’a gelecek ve Meclis’i kapatacaklar. Meclis’in ilk tatil kararında söylediğimiz gibi burada da söyleyelim. Şu anda inşaat işçileri çalışıyorlar, 40 derece sıcağın altında çalışıyorlar. Tarım işçileri çalışıyor, moto-kuryeler çalışıyor. Türkiye’nin dağ gibi biriken sorunları var. Bu sorunu… Açık olarak ortaya koyalım, elbette milletvekilinin de tatile ihtiyacı vardır diyenler de bulunuyor. Bu tatil herkesin yaptığı gibi 15-20 gün olabilir. Elbette Meclis’in açık olmadığı günlerde, hafta sonları gider seçildiğin ilde yurttaşlarınla beraber olursun. Ama salı, çarşamba, perşembe günler hiç olmazsa zahmet et, Meclis’e gel de yasama ve denetleme faaliyetini hep beraber yapalım. Bu çerçevede biz 8 Ağustos günü Meclis’i olağanüstü toplantıya çağıracağımızı bir kere daha ifade etmiş olalım”

Günaydın, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Günaydın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP’nin eski ve mevcut bazı yöneticilerinin de olduğu zoom toplantısı ile ilgili soru üzerine; “Biz bazı konuların partide kalması gerektiğini düşünüyoruz. Ama bazı konuların demokratik bir şekilde kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini de düşünüyoruz. Hem video konusunda, hem de partideki değişim konusunda düşüncelerimiz bellidir. Onların arkasında olmaya da devam ediyoruz” dedi.

Günaydın, eski CHP Genel Başkanları ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun toplantısına ilişkin de “Bir ay önce ben de yemek yemiştim. Bu son derece doğal bir uygulamadır. Hem Hikmet Çetin, hem Murat Karayalçın, hem de Altan Öymen ilerleyen yaşlarına rağmen son derece ciddi şekilde entelektüel katkı sunmaya devam etmekte ve parti sorunları ile ilgilenmeye devam etmektedirler. Biz de onların görüşlerinden yararlanıyoruz. Ancak Sayın Genel Başkanlarımızı hiçbir zaman sıcak siyasetin parçası haline getirmek gibi bir amacımız olmaz. Ben Ekrem Bey’in de böyle bir amacı olduğunu düşünmüyorum” diye konuştu.

Günaydın, sözlerini şöyle sürdürdü:

“CHP içinde bir değişim süreci yaşanıyor. Ben bunu tartışma süreci olarak adlandırmıyorum. Son derece olağandır. AKP’de, MHP’de bir genel başkan adayı çıkamaz. Çıkan adayları Meclis bahçesinde silahla kovaladıklarına tanık olduk. CHP’nin bu parti içi demokrasisi kimileri için tartışma düzlemi olarak adlandırılabilir. Kapatmaya çalıştığımız değil tam tersine toplumla paylaşmaya çalıştığımız bir değişim süreci var. Herkes de bunun parçası. Genel Başkanımızın kendisi de değişimin gerekli olduğunu ifade etmektedir. Bizim Meclis’i olağan üstü toplantıya çağırmamızın sebebi yalnızca Akbelen değil Türkiye’nin biriken sorunlarıdır.”

Günaydın, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun CHP listelerinden seçime girmek istemedikleri açıklamasını ise "Geçmişe yönelik vefa, geleceğe yönelik de sorumluluk hepimizin aklında olması gereken duygulardır" diye yorumladı.