20.09.2022
20.09.2022
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“Altı liderin tek hedefi var; bu ülkeye huzuru, barışı, demokrasiyi, adaleti getirmek. Ne yaparlarsa yapsınlar fark etmez, bir santim bile geri adım atmayacağız!”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Elazığ’da düzenlenen CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Teşekkür ederim. Ben de Elazığlı hemşerilerimle gurur duyuyorum, hepsiyle gurur duyuyorum, hepsini kucaklıyorum.
Efendim, gençliğim Elazığ'da geçti. O nedenle Elazığlı olmak bir ayrıcalık diye düşünüyorum. Güzel bir türküsü var:
"Kar yağmış şu Harput'un başına,
Kurban olam toprağına taşına" diye güzel bir türküsü var.
Elazığ'dan bahsederken, gençlik yıllarıma giderken, insan ister istemez duygulanıyor. O güzelim Elazığ, o yıllar, anılar... Caddelerinde gezme, okullarına gitme, kütüphaneye gitme... Kütüphanede, halk kütüphanesinde Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu romanının böyle -öğlenciydim, sabah giderdim oraya- öğleden sonra kitabın belli bir bölümünü okur, araya kağıt koyar, götürür görevliye verirdim, arkasından okuluma devam ederdim. Böylesine güzelliği yaşadım ben burada. Dolayısıyla Elazığ'ın ekmeğini yemiş, suyunu içmiş bir kişi olarak bütün Elazığlılara yürekten teşekkür ederim. Hepsi sağ olsunlar, var olsunlar.
Türkiye'nin her tarafında dertler var, hepimiz biliyoruz. Ama bu dertleri çözmek siyaset kurumunun görevidir, başkasının değil. Siyaset kurumu, yani halkın seçtiği iktidar gelecek ve sorunları çözecek. En büyük arzumuz bu sorunları çözmektir. Bugün Büyükşehir Belediye Başkanımızla beraber güzel bir okulun temelini attık, Elazığlılara yakışır bir okulun temelini attık. Depremde yıkılan bir okulun temeli atıldı. Bu okul sadece Elazığ'ı için değil, Türkiye için bir ilktir ve bu okul açıldığında Allah nasip ederse yine beraber geleceğiz, kurdeleyi keseceğiz ve açacağız. Orada Elazığlı evlatlarımız okuyacaklar. O okulun kütüphanesi olacak, spor salonu olacak. Çok güzel dershaneleri olacak, laboratuvarları olacak. Yani tam anlamıyla orada evlatlarımız bilgi birikimine sahip olarak üniversiteye hazırlık yapacaklar. Öğretmenler güzel bir okulda görev yapmaktan ötürü son derece mutlu olacaklar. Okulun açılışına bazıları korkudan gelmedi, önemli değil. Önemli olan Elazığ ve Elazığlılardır bizim için, önemli olan odur.
Okulun temelini atarken sıcak siyaset yapmadık. Okul... Her görüşten insanın evlatları orada okuyacak, o okulda okuyacak. Amacımız onların güzel bir okulda okumalarını sağlamak. Bunun mücadelesini yapıyoruz. Deprem sırasında buraya geldik, böyle bir ihtiyaç ortaya çıktı. O ihtiyacın şimdilik birinci ayağını tamamladık. İki okul daha yapacağız Elazığ'a. Elazığlılara helal olsun diyorum.
Elazığ bir tarım kenti, bir sanayi kenti, bir turizm kenti. Aynı zamanda lojistik bir kent olma konusunda da önemli bir avantajı vardır. Elazığlı çiftçinin çok mutlu olmadığını biliyorum. Türkiye'deki bütün çiftçiler gibi büyük sıkıntılar çektiğini biliyorum. Ama benim Türkiye'deki bütün çiftçilere verdiğim sözü, Elazığlılar için de vereceğiz. Elazığlılar için de verdim, buradaki çiftçi için de verdim.
Size mazotu yatlar hangi fiyattan kullanıyorsa ÖTV'siz ve KDV'siz, size mazotu ÖTV'siz ve KDV'siz vereceğiz. Dolayısıyla en ucuz mazotu bu ülkede çiftçi kullanacak. Hakkınızı teslim edeceğiz.
Tefecilere dünyanın faizini veriyorlar. Diyorlar ya, "biz faize karşıyız." Buna inanmayın, hepsi hikaye. Bütçenin neredeyse yarısını tefecilere, faizcilere ödüyorlar. Peki, biz ne yapacağız? Söz verdim, bütün çiftçilere söz verdim, bütün esnafa söz verdim: Allah nasip eder sizin oylarınızla iktidar olursak, 1 hafta içinde, sadece 1 hafta içinde çiftçinin, esnafın, bankalara Tarım Kredi Kooperatifi, Esnaf Kefalet Kooperatifi aldıkları kredilerin faizlerini tak diye sileceğiz. Hiç endişe etmeyin. Faizle mücadele böyle yapılır. Birisine dünyanın parasını veriyorsun, çiftçiye hakkını vermiyorsun. O nedenle hiç endişe etmeyin; üretenin, alın teri döken yanında olacağız. Kim üretiyorsa, kim çalışıyorsa, kim alın teri döküyorsa... Oy versin veya vermesin, o ayrı bir şey. Ama önemli olan bu ülkede hakkı, hakkaniyeti kişiye teslim etmektir. Üretiyor musun kardeşim? Başımın üstünde yeri var. Derdin mi var? Derdi çözmek Bay Kemal'in görevi olacak. Hiç endişe etmeyin.
Bir rakam vereyim: 2003 yılında Elazığ'da 28 bin 322 çiftçi, çiftçi kayıt sistemine tabi; yazdırmış "ben çiftçilik yapıyorum" diye 28 bin 322 çiftçi. Aradan uzun zaman geçti, 2022 yılında 28 bin çiftçiden, bu 15 bin çiftçiye düştü. 12 bin 604 çiftçi, çiftçi kayıt sisteminden çıktı, "o işi yapamıyorum ve zarar ediyorum" diye. Çiftçiyi toprağa küstürürseniz, çiftçinin hakkını, alın terini vermezseniz 85 milyon aç kalır. O nedenle dışarıdan eti de, buğdayı da, yulafı da, çavdarı da, canlı hayvanı da dışarıdan getiriyorlar. E bizim insanımız var, üretecek? Hayır o üretmesin, dışarıdan alalım.
Bir Tarım Bakanı var -Allah selamet versin- tarımı düzeltmek için Venezuela'ya gidiyor, Sudan'a gidiyor. Ya sen gel Elazığ'a kardeşim, Elazığ'daki ovaya bir bak bakalım. Bu ova sulanıyor mu, sulanıyor mu bir bak bakalım. Buraya gelmez, Venezuela'ya gider. Ama hiç meraklanmayın Bay Kemal Elazığ'a gelecektir. Okulu nasıl yaptıysa, ovaları da öyle sulayacaktır.
Vatandaş borç batağında, herkesin borcu var. Rakamı vereyim size: Toplam nüfusun yüzde 81.4 borçlu. Soruyorlar, borcu ödemekte zorlanıyor musunuz diye. Rakam vereyim değerli arkadaşlarım: Borçlarımı ödemekte zorlanıyorum diyenlerin oranı yüzde 77.3. Ak Partililer, onlara da soruyorlar, “borcunuzu ödemekte zorlanıyor musunuz” diye. Ak Partili seçmenin yüzde 70.1'i “borcumu öderken zorlanıyorum” diyor. MHP'li seçmenin yüzde 60.6'sı “borcumu öderken zorlanıyorum” diyor.
Bunlar bizim vatandaşlarımız. Bir vatandaş borcunu öderken zorlanıyorsa, ne demektir? Gıdadan, boğazdan kesiyorum demektir, yiyecekten kesiyorum demektir. Zor bela tasarruf yapıyorum demektir. Aldığım parayı götürüyorum, birilerini ödüyorum demektir. Yüksek faizlerle benim borcum kabarıyor demektir. Türkiye'yi bu girdaptan Allah'ın izniyle çıkaracağız değerli arkadaşlarım.
Elektrik ve doğalgaza da kısaca değineyim. Birileri sarayda oturur ama gerçeği görmez. Bu kardeşinizin görevi sarayda oturan o kişileri, sorununu çözmek değil. Onların bir eli yağda bir eli balda. Ama benim görevim bu topraklarda yaşayan sade vatandaşın hakkını, hukukunu korumak, onun beklediği adaleti ona teslim etmektir. Eğer bunu yapmazsanız, siyaset yapmanızın bir anlamı kalmıyor. Siyaseti adalet üzerine inşa etmezseniz, o zaman siyaset zenginleşme aracı olur. Siyaseti zenginleşme aracı olmaktan çıkarıp siyaseti halka hizmet aracı haline getirirseniz, bu memleket kurtulmuş olur. Bizim asıl hedefimiz bu. Bu memleketi temiz siyaset yapanlara teslim etmektir; temiz siyaset, ahlaklı siyaset yapanlara teslim etmektir.
Elektriğe bu yıl yüzde 95 ile yüzde 200 arasında zam yapıldı. İnsaf ya! Elektriğe yapılan zam yüzde 95, en düşüğü yüzde 200. Doğalgaza yapılan zam tam üç kez yapıldı, yüzde 164. Memurun maaşı mı yüzde 164 arttı? Çiftçinin geliri mi yüzde 164 arttı? Kimin geliri yüzde 164 arttı da bu kadar büyük bir yükü getirip ailelere veriyorsun?
Değerli arkadaşlarım, vatandaş perişan vaziyette. Geçen Şambayat'taydık. Bir kadın zorla illa mikrofonu ver illa ama diye kürsüye çıktı, mikrofonu elimden aldı. "Perişanız" dedi. Bir kadının haykırışı, aslında Türkiye'nin haykırışıdır. Bir kadının sorunu dile getirmesi, aslında Türkiye'nin sorunlarının dile getirilmesidir. Acıyı en büyük yaşayan, evde kadındır. Bir kadın düşünün, evladını yatağa aç yatırıyorsa, o annenin acısını Allah aşkına kim bilebilir? Derdimiz herkesin karnının doyduğu, her evde huzurun olduğu bir Türkiye inşa etmektir.
Ben elektrik parasını ödemedim. Ödeyecek gücüm vardı, elektrik parasını ödemedim. Niçin? Benim elektriğimi de kessinler, elektriği kesilen 3 milyon 400 bin kişinin derdi dile gelsin diye. Çünkü değerli arkadaşlarım; elektriği kesilen insanların evlerinde yaşadığı dramı toplum bilmiyor. Çünkü o aileler, fakir aileler. Fakir aile olduğu için elektrik parasını ödeyemiyor, gelip elektriğini kesiyorlar. Peki, hiç düşünüyorlar mı ya? O evde bir çocuk var, o evde bir engelli var, o evde hadi olsa olsa bir buzdolabı var. Ya o evde elektriği kestiğiniz zaman hele kışın ortasında bu insanlar nasıl ısınacak? Bunlar dertlerini anlatamazlar. Bunlar gidip de medyanın önüne çıkamazlar, çıksalar bile dertlerini anlatacak mecra bulamazlar.
Dedim ki, benim de elektriğim kesilsin, bir hafta elektrik ödemeyeceğim. Bütün dünya duysun. Elektriği kesilen evlere gittim. O aileleri ziyaret ettim, onların dertleriyle bir şekliyle hemhal oldum. Şimdi kaç hanenin elektriği kesildi gizliyorlar. Gizliyorlar, açıklamıyorlar. Tam 9 aydır milletvekillerimiz soruyor: Kaç kişinin elektriği, kaç hanenin elektriği kesildi diye 9 aydır soruyorlar. Tık yok, cevap vermiyorlar. Şöyle cevap versinler: "9 aydır ama hiçbir hanenin elektriği kesilmedi." Seviniriz... Niye gizliyorlar? Daha fazla hanenin elektriği kesildi; millet görmesin, millet duymasın diye. Aslında suç işliyorlar. Suç işliyorlar... Esnafı da biliyorum, esnaf da hele elektrik zammından sonra özelikle kasaplar... Biliyorum dertlerini bilmez olur muyum? Dondurmacıları biliyorum. Buzdolabı çalışmasa eti nasıl tutacaksınız?
Avizeci şunu söylüyor, avizeci, avizeci: "Avize var, yakamıyorum avizeleri. Çünkü elektrik masrafı olacak. Eskiden yakıyordum, ilgi çekiyordu, insanlar avize almaya geliyordu" diyor. Bütün bunların tamamını biliyoruz değerli arkadaşlarım, hiç endişe etmeyin.
Geçen yıl 3 milyon 449 bin hanenin elektriği kesildi. Şimdi kaç hanenin elektriği kesik, onu bilmiyoruz. Buradan kamu görevlilerine çağrı yapıyorum: Milletvekillerinin sorduğu soru önergelerini veya Bilgi Edinme Yasasına göre istemiş oldukları bilgileri zamanında vermeyenlerin tamamı suç işliyor. Kendinizi suça ortak etmeyin; doğru dürüst oturun, cevabını verin. Sorun sizin sorununuz değil, Sorun Türkiye'nin sorunudur.
Değerli arkadaşlarım; adalet dedik ve adalet üzerinde de duruyoruz. Devletin dini adalettir. Evet, devletin dini adalettir. İranlı Sadi der ki: Adalete susamış bir insanın susuzluğunu dünyanın bütün nehirleri gidermeye yetmez." Adalet bu kadar soylu bir kavramdır. Adaletin olmadığı yerde hukuk olmaz, insan hakları olmaz. Yüce Yaradan kainatı bile adalet üzerine inşa etmiştir. Ama siz adalet dağıtan kişiyi eğer yönlendiriyorsanız, "vicdani kanaatine göre karar vermesin de benim talimatıma göre karar versin" diyorsanız, adaleti yok ediyorsunuz demektir.
Şimdi önlerinde büyük bir engel var. Nedir engel? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu. "Nasıl bütün yetkileri elinden alırız?" Bütün çaba bunun üzerine kuruluyor. Hakimlere sesleniyorum, Hakimler ve Savcılar Kurulu'nda görevli olanlara sesleniyorum: Size söylenmeyen bir sözü, kimin talimatıyla "bu söz bize söylendi" diye üstlendiniz. Ben sizin meşrebinizi gayet iyi biliyorum, sizin adaletsizliğini de gayet iyi biliyorum. Aynı zarfın içine 4 tane oy pusulası koyacaksın. Efendim biri doğru değil, üçü doğru. Nereden biliyorsun? Nereden biliyorsun?
Onlara dedim ki: Bunu yapanlar hakim değil, çetedir dedim. Çete ne demek? Kanuna aykırı iş yapmak için bir araya gelenlere çete denir. Açın Türk Dil Kurumu sözlüğünü, orada okursunuz. Sen bu kararı veriyorsun. Şimdi bir bakanla ilgili bir sözü "bu bana söylendi" diye alıyorsun üstüne. Başka? Başka bir şey daha yapıyorlar, hakimi değiştiriyorlar. "Ceza verecek bir hakim oraya gelsin" diyorlar. "Ceza verecek bir hakim gelsin, kararı o versin" diyorlar. Buradan o hakime de sesleniyorum: Eğer yargı için yüz karası olmak istemiyorsan, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar vereceksin; sarayın talimatına göre değil. Kaldı ki bu konuda bir de uzman raporu var, o da verildi. Ama o hakimi değiştirdiler, başka bir hakim gelecek oraya. Niçin? Ceza verecek...
Yine önemli düşünürlerden birisi diyor: “Sultanın sofrasına oturan alimin fetvasına itibar edilmez.” Sultanın sofrasına oturduysan, onun fetvasına itibar edersin. Hakim, yani yargıç, yani adalet dağıtan kişi, kanuna göre adalet dağıtmaz, vicdani kanaati ve hukukun üstünlüğüne göre adalet dağıtır. Anayasa'da böyle diyor. Vicdan ne demektir? Vicdani kanaat ne demektir? Felsefeciler der ki: "Vicdani kanaat, Allah'ın yüreğimizdeki sesidir" derler ve hakim ona göre karar verir.
Değerli arkadaşlarım; adalet soylu bir kavramdır, liyakat de soylu bir kavramdır. Bunlar birbirini tamamlarlar. Liyakatin olduğu yerde torpil olmaz. Liyakatin olduğu yerde işi ehline teslim edersiniz. İşi ehline teslim etmezseniz, devlette çürüme başlar. Devleti çürütmeyeceksiniz. Devlet ayrıdır, devlet bâkidir. Devlet bizim devletimizdir. Devletin sağı-solu yoktur. Devlet, 85 milyon insana hizmet etmek zorundadır ama liyakatle ve adaletle o hizmeti yerine getirmek zorundadır.
Bir örnek: EPDK bir karar aldı. Yani Enerji Piyasası Kurulu bir karar aldı. Dedi ki sanayicilere: "Siz güneş enerjisi yapın, fabrikaların çatılarına yapın. Orada güneş enerjisi elde edecekseniz, elektrik elde edecekseniz kullanın, sizindir. Teşvik de veriyorum. Artanı enterkonnekte sistem içinde satarsınız. Ben de bunun parasını size öderim."
İnsanlar gittiler, yatırımları yaptılar, her şeyi tamam. Elektriği kullanıyorlar, artan kısmı satıyorlar. Dolayısıyla oradan da gelir elde ediyorlar. Bir baktık, bir karar alınmış. "Fazla elektriği bana satacaksın, ben sana para vermeyeceğim." Bunun adı nedir? Söylüyorum gayet açık: Bunun adı çökme vergisidir, elektriğe çökme vergisidir. Böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey olur mu? "Ben bunu zorla alıyorum senden, parasını vermiyorum." Eskiden buna benzer mal alırlardı vergi karşılığında. Burada da elektrik alıyor ama diyor ki: Bunu bana bedava vereceksin, ben sana vermem.
Bu ancak olağanüstü koşullarda, ülke savaşa girerse ancak o zaman olacak bir kuraldır. Savaşa girerse otobüslerin tamamı, kamyonların tamamı Seferberlik Kanunu'na göre seferber edilir. Ortada savaş yok. Yatırım yapmış. Sen geliyorsun, onun enerjisine çöküyorsun. "Fazlasını bana vereceksin, sesini çıkarma seni cezalandıracağım."
Bu da suç, Anayasa'ya aykırı, hukuka aykırı, ahlaka aykırı, adalete aykırı, devletin saygınlığına aykırı. Devlet dediğiniz kurum, söz verdi mi sözünün arkasında durur. Yap demişsin, yapmış. Artan elektriği satın alacağım demişsin, garanti vermişsin. Şimdi "parasını vermeyeceğim, bana zorla vereceksin" diyor. Olmaz... Bunların tamamına son vereceğiz.
Bakın bu yılın ilk 8 ayında diyorlardı ya, faize karşıyız. Hikaye tabi. Milleti kaldıracaklarını sanıyorlar. Millet bütün gerçeği biliyor. Bir gerçeği daha ifade edeyim: Bu yılın ilk 8 ayında kur korumalı mevduat dahil ödenen faiz 250 milyar lira. Bütçeden ödenen faiz, kur korumalı mevduat dahil 250 milyar lira.
Peki, çiftçi? İlk 8 ayda çiftçiye verilen 25 milyar lira. Faizciye veriyorsun 250 milyar lira; üreten, toprakta çalışan, hayvanı besleyen, bizleri besleyen kişiye 25 milyar lira veriyorsun. Esnafa 6 milyar lira veriyorsun. Çiftçiye kaç lira verilmesi lazımdı Tarım Kanunu'na göre? Kanuna göre çiftçiye verilmesi gereken miktar 134 milyar lira. Kanun öngörüyor, 21'inci madde, "Gayri Safi Milli Hasıla'nın en az yüzde 1'i kadar çiftçiye destek verilir" diyor. Vermiyorsun. Yüzde 1'i, 134 milyar lira. Kaç lira vermişsin? 25 milyar lira. Bu ne demektir? Çiftçinin alın terini çalmak demektir.
Değerli arkadaşlarım; bunların tamamını düzelteceğiz. Benim tefecilerle işim yok. Benim uyuşturucu baronlarıyla işim yok. Benim 5'li çetelerle işim yok. Benim tek işim var, bu ülkede alın teri döken herkesin hakkını teslim etmek. Zaten devlet dediğiniz de bunu yapmak zorundadır, siyaset dediğiniz de bunu yapmak zorunda. Yapmıyorsa bir şey var demektir, birileri malı götürüyor demektir. Malı götürenleri asla ve asla affetmeyeceğim. Beytülmale el uzatanları asla ve asla affetmeyeceğim. Bunu da herkesin bilmesini isterim.
Elazığ'da deprem oldu. Doğru, deprem dolayısıyla Türkiye'de hepimiz buralara geldik, koştuk, yaraların sarılmasına katkı verdik. İşte az önce ifade ettim; Büyükşehir Belediye Başkanımız bir okul yapıyor, temelini attık. İki okul daha Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlarımız da gelecekler, okul temelini atacaklar. Gayet güzel, bundan son derece mutluyuz. Deprem konutları da yapıldı. Başlangıç süresi 2 yıl, bunun 5 yıla çıkması lazım. Bugünkü ortamda başlangıç süresini 2 yılda tutarsanız paranın ödenmesinde, zaten borç içinde, zaten perişan... Sosyal devlet, bu vatandaşların paralarını daha makul taksitlerle ödemesini öngörür. Bunun 5 yıla çıkması lazım.
İki: Tunceli ile Elazığ arasında bir feribot var. Oraya güzel bir Pertek Köprüsü’nün yapılması lazım. Pertek Köprüsü'nün önemi, Elazığ'ın ciddi bir lojistik merkez olmasını sağlamaktır. Ciddi bir lojistik merkez olursa, burada herkes rahat edecek, Elazığ'ın kişi başına geliri de artmış olacak.
Yıllardır söz verdikleri halde Elazığ'ın o güzel ovaları susuz. Onların tamamının sulanması lazım. Allah nasip ederse geleceğiz; o ovalarda bereketi, suyu bütün Elazığlı kardeşlerim görecekler, hepsi görecek.
Çiftçiler elektrik kullanıyorlar, dünyanın parasını veriyorlar. Şanlıurfa'ya gittim, çiftçilere söz verdim. Şanlıurfa başta olmak üzere Türkiye'deki bütün çiftçilere güneş enerjisi kuracağız. Çiftçiler ortak olacaklar, elektriklerini ücretsiz kullanacaklar, artan elektriklerini satacaklar, oradan gelir elde edecekler. Aynı şey Elazığ için de olacak; Elazığlı çiftçiler de elektriği, güneş enerjisi elektriğini bedava kullanacaklar.
Meralar var. Hayvancılık bu bölgede güçlü. Aşiretler var, hayvancılıkla uğraşan aşiretler var güçlü. Burada meraları parayla veriyorsunuz. Ne para kardeşim ya? Ne parası Allah aşkına? Zaten üreticiyi soymuşsun soğana çevirmişsin. Meraların tamamını bedava yapacağız. Hayvan otlatacak ya, bizi besleyecek bu insanlar.
Elazığ, aynı zamanda kadim bir kent. Burası turizmin merkezi olabilecek kapasiteye sahip olan bir kent. Harput'u biliyoruz. Hazar Gölü var. Palu da çok güzel tarihi eserler var, ki İpek Yolu üzerindedir aynı zamanda. Sivrice bölgesinde güzel turizm yatırımları yapılabilir ve turizm yatırımlarıyla bölge daha fazla turist çekebilir. Burada kazanacak olan esnaftır, otelcilerdir. Onların tamamı kazanırsa hepimiz mutlu oluruz. Keşke herkes daha fazla kazanabilse, insanlar geldikleri yerden mutlu ayrılabilseler. Harput'u dünya kültür mirasına, kesinlikle o listeye Harput'u yazdıracağız; UNESCO'nun Dünya Kültürel Mirası Listesi’nde mutlaka yerini alacaktır.
Bedelli askerlik var. Burada binalar var, binalar boş duruyor. Bedelli askerliğin burada olması lazım, buraya gelmesi lazım. Bedelli askerlere binalar var; başka yerde bina niye yapıyorsun kardeşim? Bina var zaten burada. Bedelli askerliği burada yapacak. Alışverişe çıkacak, pazara çıkacak, alışveriş yapacak, esnaf kazanacak, herkes kazanacak. Esnafın kazanması, orta direğin güçlenmesi demektir. Bunlar esnafı bitirdiler, orta direği güçlendireceğiz. Hiç kimsenin endişesi olmasın.
Elazığ teşvikte 6'ncı bölge. Bunun süresinin uzatılması lazım.
Köy okulları kapatıldı. Bütün Türkiye'ye sözüm var: Nerede öğrenci varsa, orda okul ve öğretmen de olacak. Taşımalı eğitim olmayacak. Ne taşıyorsun? Öğretmen var, bekliyor. Okul var, boş. Ferhat ile Şirin'i buluşturur gibi öğretmenle öğrenciyi buluşturacağız. Hiç kimsenin endişesi olmasın.
Mevsimlik işçiler var. Bunlar bazen fındık toplamaya, bazen pamuk toplamaya giderler, bazen zeytin toplamaya giderler. Aileyle hep beraber giderler, çoluk-çocuk beraber giderler. Bu çocuklar okullarından olur. Kaldıkları yerler iyi değildir. Bunlar bizim insanlarımız, o çocuklar da bizim evlatlarımız. Bunlar çalışıyorlar, alın teri döküyorlar. 3-5 kuruş para kazanıyorlar, bütün yıl kazandıkları bu parayla geçinmeye çalışıyorlar. Mevsimlik işçilerin kalacağı güzel imkanlar sağlayacağız. Bunların çocuklarının okuması için de geçici öğretmenler tutulacak. Böylece bu topraklarda hiçbir çocuk ya da hiçbir aile “benim evladım eğitimsiz kaldı” demeyecek. O çocuklara da eğitimi vereceğiz. O çocuklar güzel yerde okuyacaklar, yetişecekler; mevsimlik işçiler de insani koşullarda görevlerini yapacaklar.
Belde belediyeleri kapatıldı, yeniden açılması ile ilgili talep var. Görüşümüz şu: Belde belediyesi eğer açılmak isteniyorsa; sandığı koyacağız, belde halkına soracağız. İstiyorsan belediyeyi açacağız, istemiyorsan mevcut durum devam edecek. Yani kararı biz değil, kararı beldede yaşayan vatandaş verecek. Ne güzel değil mi demokratik yollarla?
Benim öğrenciliğimde çimento fabrikası şehrin merkezindeydi, şimdi hâlâ şehrin merkezinde. O zaman da şikayet olurdu, bugün de şikayet oluyor. Kardeşim kaldırın bunu. Kaldırmazsanız -açık ve net söylüyorum- iktidar olduğumuzda Allah nasip ederse o çimento fabrikasını şehrin dışına çıkaracağız. Elazığ'ın temiz bir hava teneffüs etmesi lazım.
Elazığlıların bir özelliği var, özelliği söyleyeyim. Özellikleri şu: Koşulsuz bir şekilde iktidar partisine destek verdiler. Son seçimlerde biz bir milletvekili çıkardık. İktidara bu kadar destek veren, bütün belediye başkanlıklarını bir şekliyle alan bir iktidar, 20 yıldır Elazığ'a tek bir bakanlık bile vermedi. Tek bir bakanlık bile vermedi... Sözümdür, Bay Kemal'in sözüdür: Allah nasip eder Elazığlıların da oyları ile iktidar olduğumuzda, Elazığ'a bir bakanlık vereceğiz. Elazığ'a bir bakanlık vereceğiz.
Değerli arkadaşlarım; Elazığlıyım, gençliğin burada geçti. Kültür Mahallesi'nde oturdum. Şehir o zamanda çok güzeldi, şimdi de çok güzel. Oyun havalarından, şarkılarından, türkülerinden, dünyanın neresinde çalınırsa çalınsın, Elazığ'ı havasını bilirsiniz, "bu Elazığ'ın havasıdır" derseniz yani.
Buraya geldim, Grup Toplantımızı burada yapıyoruz. Elazığlı kardeşlerimle kucaklaşmak için geldim. Beni sevmeyebilirler, bize oy vermeyebilirler. Ama biz insanız, beraberiz, birlikteyiz. Aynı coğrafyadayız. Huzur içinde yaşamak istiyoruz, kucaklaşmak istiyoruz. Geçmişin alışkanlıklarını bir tarafa bırakıp, geleceğe güvenle bakmak istiyoruz. Kimlik üzerinden siyasete hep karşıyım, öteden beri karşıyım. Hiç kimsenin kimliği siyaset konusu olmamalı. Herkesin kimliği kendi şerefidir ve benim başımın üstünde yeri vardır. Herkesin inancına saygılıyım, herkesin inancının benim başımın üstünde yeri vardır. Hiç kimsenin inancı sorgulanamaz.
Çünkü kimin inançlı olup olmadığını sadece Yüce Yaradan bilir. Peygambere bile verilmeyen bu yetkiyi birileri kullanıyor. Yok öyle bir şey. Herkesin inancına saygı duyacaksınız. Herkesin yaşam tarzına saygı duyacaksınız, bunu yapacaksınız. Ben bunu yapmak istiyorum. Bu ülkeyi barıştırmak istiyorum. Ya artık kavgadan bıkmadık mı Allah aşkına? Kavgadan bıkmadık mı ya? Doğulu, batılı, güneyli, kuzeyli... Ya 85 milyon bir aradayız kardeşim.
Bakın değerli Elazığlı hemşerilerim, açık ve net söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 2 kırmızı çizgisi vardır: Vatan ve bayrak, bu kadar. Birileri bize milliyetçilik dersi veriyor. Bize milliyetçilik dersi vermeye onların hakkı yoktur. Katar ordusuna Tank-Palet Fabrikasını satanlara sor bakayım, milliyetçilik neymiş? O fabrikayı alacağım, o fabrikayı alacağım, şanlı Türk Ordusu’na teslim edeceğim. Bizde öyle ayaklar yok onlar gibi. Alacağız, vereceğiz...
Yine milliyetçilik dersi veriyorlar bize. Ya sen bizim toprağımızda bizim bayrağımız dalgalanırken, Süleyman Şah Türbesi'ni kaçırdın, bayrağı indirdin, bir de bana milliyetçilik satıyorsun. Sen kimsin, milliyetçilik kim? Ne yapacağım onu da söyleyeyim. Süleyman Şah Türbesi'ni kendi topraklarımıza götüreceğiz. O bayrak orada dalgalanacak. Bir hafta içinde yapacağız bunu, bunların yaptığı gibi değil. Gerçek milliyetçilik neymiş, öğreteceğiz onlara.
Bir şey daha: Askeri Hastanesi olmayan dünyadaki tek ordu, Türk ordusu. Askeri hastanesi yok. Bir hafta içinde o eski askeri hastanelerin tamamını GATA dahil olmak üzere alacağız ve ordumuza tekrar teslim edeceğiz.
Bize milliyetçilik dersi verenler, Kıbrıs'ın Beşparmak dağlarına baksınlar, orada Bülent Ecevit'i görecekler. Akdeniz'in dalgalarına baksınlar, orada Bülent Ecevit'i görecekler, Rahmetli Erbakan'ı görecekler. Biz onlar gibi değiliz, biz gerçek anlamda yurtseveriz. Bizim yurtseverliğimiz onlarınkine benzemez, biz herkesi kucaklarız.
Bunları şunun için anlattım: Dün akşam -Grup Başkanvekilimiz de ifade etti- billboardlara bir şeyler asmışlar. Elazığlılar için üzüldüm, Elazığlıların kalbini kırdık. Elazığlı böyle değil çünkü. Elazığlı ülkesini sever, vatanını sever, insanını sever, her düşünceye saygı gösterir. Elazığlı böyledir, Elazığ da böyledir. Ama birileri kendilerini Elazığlı yerine koyup o pankartları asıyorlar oralara sırf kışkırtmak için insanları. Bıkmadınız mı ya? Ayrımcılıktan bıkmadınız mı? Kavgadan bıkmadınız mı? Bu ülkeyi bu hale getirmekten bıkmadınız mı ya?
Çözeceğiz, tamamını çözeceğiz, 6 lider bir araya gelerek çözeceğiz. 6 lider, 6'lı masa... Öyle kavga mavga, bunların hepsi fasa fiso. Atıyorlar palavrayı, inanmayın bunlara. 6 liderin tek hedefi var; bu ülkeye huzuru, barışı, demokrasiyi, adaleti getirmek. Amacımız budur ve başaracağız. Beraber başaracağız, birlikte başaracağız, kucaklaşarak başaracağız, helalleşerek başaracağız. Bunları yapacağız.
Bakın onlar ne derlerse desinler, biz inandığımız yoldan asla geri dönmeyeceğiz. Baskı kuruyorlar, şiddet uyguluyorlar, bir sürü şeyler yapıyorlar. Bir şeyden emin olmanızı isterim: Ne yaparlarsa yapsınlar, bir santim bile geri adım atmayacağız bu ülkenin selameti için.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.
23.11.2024
23.11.2024
23.11.2024
22.11.2024