14.05.2018

GENEL BAŞKAN YARDIMCISI YILMAZ: ’İSLAM’IN EN KUTSAL MEKANLARINDAN BİRİ BUGÜN FİZİKİ VE SİYASİ OLARAK İŞGAL ALTINDA

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI YILMAZ: ’İSLAM’IN EN KUTSAL MEKANLARINDAN BİRİ BUGÜN FİZİKİ VE SİYASİ OLARAK İŞGAL ALTINDA

ABD Başkanı Trump içeride her sıkıştığında dış politikayla ilgili bir gerekçe yaratıp içerideki sıkışmışlığından bir şekilde kurtulmak istiyor. Diğer taraftan, cingöz olan Netanyahu ise, ABD’nin içerideki sıkışmışlığından yararlanıp kendi çıkarına olabilecek gücü, ABD’nin gücünü devşirip yeni stratejiler ve yeni açılımlar içerisine giriyor.

Bildiğiniz gibi, son dönemde en önemli konulardan bir tanesi İran’ın sıkıştırılmasıydı ve İsrail’in Suriye’yi bombalamasıydı, ABD’nin de keza. Burada bir şeyi anlatırken, İsrail ve Filistin olayını anlatırken olayın daha geniş bir boyutuna temas etmeden geçersek aslında değerlendirme eksik kalmış olur.
Orta Doğu’da hiçbir strateji İsrail’in çıkarına olmadan yürümüyor ve hiçbir şey ABD’nin onayı olmadan da ilerlemiyor. Yani Orta Doğu’daki olan stratejide İsrail’in öncelikleri ve ABD’nin çıkarları örtüşüyor ve bu iki kuvvet bir araya gelince de Orta Doğu’nun haritası, öncelikleri şekilleniyor.

Trump’ın Küdüs’e ilişkin kararı yani büyükelçiliğin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması konusundaki kararı başta aşağı yanlıştı, biz bunu burada söyledik ve bu kararın provokatif olduğunu, yürürlüğe konması hâlinde Orta Doğu’da yeni bir İntifada’yı başlatabileceğini belirtmiştik, keza yaşananlar da benzer şeyler oluyor. Biz, her şeyden önce, parti olarak şunu söyleyelim: Bugün Gazze’de olan katliamı açıkça kınıyoruz. Hiçbir gerekçesi yok. Uluslararası hukuk ayaklar altında. Dünyanın bu konudaki duyarlılığı sıfır, ölen Müslüman olunca duyarlılık maalesef gösterilmiyor.

Kudüs’e ABD’nin büyükelçilik taşıması eğer bununla kalacaksa hani belki bir şey olmayabilirdi diyebiliriz. Yalnız bu karar alımından hemen birkaç saat sonra gördük ki AB içerisinde ülkeler de büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıma konusunda kararlılar ve Latin Amerika’daki ABD’nin uşağı olan küçük ülkeler de keza benzer yola gidiyorlar, büyükelçiliklerini tek tek taşıyorlar. Orta Doğu barış sürecinde kapsamlı bir çözüm olmadan büyükelçiliğin Kudüs’e taşınması şu anlama geliyor: İsrail’in ezelden beridir sahiplendiği Kudüs’ü işgal etme stratejisine meşruiyet kazandırma anlamına geliyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin biliyorsunuz 5 daimî üyesi var, ABD de bunlardan bir tanesi, en önemli ülkelerden birisi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin iki kritik kararının altında da ABD’nin imzası var, 476 ve 478 sayılı Kararlar. O kararlarda açık açık kutsal şehir Kudüs’ün fiziki karakteri, demografik yapısı, kurumsal yapısı ve statüsü değiştirilemez diyor yani ABD açık açık bu kararın altına imza atmış. Şimdi bu karar çöpe atılıyor. Keza diğer kararda da yine Kudüs’ün statüsüyle ilgili değişiklik yapılmayacağı kayda geçiriliyor ama gelin görün ki bu kararları alanlar bu kararlara uymadıkları zaman uluslararası toplumda kaos oluyor. Şu anda uluslararası toplum bir kaos içerisinde çünkü kendi aldıkları kararlara uymuyorlar.

Bir kere, ABD ara bulucu değil, ara bozucu bir devlet artık, taraf oluyor ve dünyanın, maalesef, vicdanı yok, ahlakı yok, mazlumun yanında durma diye bir iradesi yok. Şam Kapısı’nda insanlar direniyorlar, Kudüs’ün kapısında direniyorlar. İslam’ın en kutsal mekânlarından bir tanesi bugün işgal altında, fiziki olarak işgal altında, siyasi olarak işgal altında ve hiç kimse bir şey yapamıyor. İsrail’in üzerinde en fazla gücü olan ABD, İsrail’in yanında yer almış. Dolayısıyla kim sağlayacak bu barışı? Orta Doğu’ya barışı kim getirecek? Belli değil ve böyle giderse istikrarsızlık devam edecek.

Gazze’de bombalar patlıyor, Kudüs’te ABD Büyükelçiliğinin kokteylinde ise şampanyalar patlıyor; adaletsizlik, vicdansızlık, hiçbir kural tanımamazlık. Maalesef, bu düzen, hakikaten, çok kötü bir düzen ve kahrolsun.

Arap ülkeleri sınıfta kalmıştır. Arap ülkeleri Forbes dergisinde zenginliklerini, şatafatlarını, görgüsüzlüklerini hep sergilemişlerdir ama şurada gördüğünüz insan ise tekerlekli sandalyede ülkesi için, onuru için, gururu için elindeki son imkânla mücadele vermiştir, vatan mücadelesidir bu. Onun için, Filistin mücadelesi bütün insanlığın mücadelesidir; işgal altında olan, horlanan, ezilen, bir şekilde küçültülen insanların mücadelesidir ve bizim de onun yanında olmamız gerekiyor.

Sayın Bakan söyledi -biz bu dönemde bu konuda elbette Hükûmeti destekliyoruz- Sayın Cumhurbaşkanı da söylüyor: "İsrail terör devletidir." diyor.
Bir samimiyetsizliği de kayda geçirmek istiyorum. Madem İsrail terör devleti siz neden İsrail’e, bir terör devletine büyükelçi gönderiyorsunuz? Neden bir terör devletine başkonsolos gönderiyorsunuz? Neden bir terör devletinin büyükelçisine Ankara’da ikametgâh sağlıyorsunuz, görev veriyorsunuz? Neden bir terör devletinin başkonsolosunu İstanbul’da barındırıyorsunuz? Neden bir terör devletiyle ticari ilişkiler yapıyorsunuz ve neden şakır şakır, çatır çatır ticaret yapıyorsunuz? Neden? Bir terör devletinden turist kabul edilir mi? Neden yapıyorsunuz?

İki kırılma noktası var tutarlılık ve samimiyet açısından. Darbe girişimi sonrasıydı ve bir ay sonra bu Meclis gece bir buçukta çalıştırıldı. Neden? İsrail’le normalleşme anlaşmasının geçirilmesi için. Gece bir buçukta biz kürsüye çıktık ve gece bir buçukta söyledik: Bakın, bu anlaşma, Mavi Marmara’da şehit olanların hatırasını çiğnemektir. Yapmayın bunu, 20 milyon dolara bu işi yapmayın, reddedin bunu. Çünkü bu anlaşma gerçekten sizin imzalarınızla geçti, sizin oylarınızla geçti ve o gün, o gece efsane çöpe atılmış oldu. O günden sonra söylediğinizin hiçbir kıymeti yok.
İkinci konu, Suriye’nin bombalanmasıydı. Miraç gecesi bombaladılar ve çıktınız ABD’ye alkış tuttunuz. İyi mi yaptınız? Orta Doğu’yu bunlar taşeronlaştırmış, bunlar günümüzün Lawrence’ları. Bunlar bölüyor, bunlar parçalıyor, bunlar buranın petrolünü gazını, bütün demografik yapısını bunlar halletmeye çalışıyor. İyi mi yaptınız?

Şimdi, elbette toplanacak, elbette Filistin konusunda biz üzerimize düşeni yapacağız, elbette destek vermek zorundayız. Ama sizin durduğunuz nokta inandırıcılığı kaybettiğiniz noktadır, hiçbir inandırıcılık kalmamıştır.

Her seçim öncesi Filistin konusu gündeme gelir, her seçim öncesi. 2004, 2014 yılında da keza Filistin’de olaylar oldu ve bu konu kullanıldı. Müslüman ülkelerin söz dışında yaptıkları hiçbir şey yoktur. Vatan duygusu olan, memleket duygusu olan, Müslüman dayanışması olan, zerre kadar inançlı olan insanın böyle bir dönemde Filistinlilerin yanında tereddütsüz, kayıtsız, şartsız yer alması gerekir. Ama yok, cuma günü göreceksiniz, toplanacaklar, içerinin gazını alacaklar ve herkes yoluna devam edecek. Bu Müslüman ülkeler, ellerindeki zenginliklerin sadece yüzde 1’ini Filistin için harcasalardı, Ramallah için harcasalardı, Eriha için harcasalardı ve Nablus için harcasalardı, Gazze için harcasalardı bugün Filistinliler o caddelerde sefil bir şekilde dolaşmazlardı, elleri zayıf olmazdı, taşla bir işgalci kuvvete karşı direnmek zorunda kalmazlardı. İnsanlığın vicdanı test ediliyor ve hepimiz sorgulanıyoruz.

Ramazan başlıyor, bizim söyleyeceğimiz şudur: Birlikte olmak zorundayız; en azından millî konularda, ulusal hassasiyetin yüksek olduğu konularda birlikte olmak zorundayız. Ve şunu bilmemiz gerekir: Müslüman dünyasının içerisine girdiği bu cehalet, bu aymazlık devam ettiği sürece hiçbir zaman bir düzen tutturulamayacaktır. Çünkü IŞİD’i, El Nusra’sı bütün bu örgütler kimlere karşı silah kullanıyor, kimi öldürüyor bunlar? Müslümanları öldürüyor; bunların hiçbir tanesi bir Hristiyan’ı, bir Yahudi’yi öldürmez, hiçbir tanesi bir başkasına silah tutmaz. Kendi coğrafyamızdaki insanlar kendimizi öldürüyor.

Biz, insanlığın bittiği saniyelere şahit oluyoruz. Pazartesi günü izlediğimiz, bir vahşettir. Açık hava hapishanesine hapsedilmiş milyonlar. Gökten ölüm yağıyor. Çocuklar, kadınlar, insanlar kendi yaşadıkları yeri özgürleştirmek için ellerinden gelen ne varsa devreye sokmuş durumda ama çaresizlik var. Kuşatılmış, toprakları işgal edilmiş, her gün, her ay -binlerce insan- yeni yerleşimler kuruluyor orada, hiçbir şey yapılmıyor.

İslam ülkelerinin bu zamana kadar yapmış olduğu bütün kararlar çöpe gitmiştir, hiçbir tanesi uymuyor; ikiyüzlülük, riyakârlık devam ediyor. Bakınız, burada en son alınan kararlar var, İslam Zirvesi kararları; Filistin’e yardım edilecekti, Filistinliler şu olacaktı, bu olacaktı. Petrol sonrası dönem için Arap ülkelerinin harcadığı yüzde 15’lik gelirin sadece binde 1’ini harcasalardı bugün bir tane fakir kalmazdı. İnsanlar bugün çaresiz.

Filistinlilerin ellerinden silahlar alındı, silahları alındı ve taşlara mahkûm edildiler. Taşlarla mücadele vermeleri, bağımsızlık mücadelesi vermeleri isteniyor ve insanlık gerçekten çok büyük bir sınavdan geçiyor. İnsanlığın onurunun batmayacağına inanıyorum.