11.08.2010

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU NTV (11 AĞUSTOS 2010)

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU NTV
(11 AĞUSTOS 2010)


Sunucu- Bugün Ramazan’ın ilk günü, önce Ramazanla ilgili mesajlarınızı alarak başlayalım sohbetimize.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ramazan manevi duyguların yoğun olarak yaşandığı bir ay. Bütün yurttaşlarımızın bu ayını kutluyorum. Umuyorum Ramazan’da kendileri, eşleri, çocukları, yakınları, akrabalarıyla güzel bir Ramazan ayı geçirirler. Türkiye’de huzur ve barışın en azından bu ayda sağlanması benimde en büyük isteğim.

Sunucu- Efendim Ramazan’dan söz açılmışken hoşgörü ayıdır Ramazan. Ancak referandum yaklaştıkça meydanlardaki, televizyon ekranlarındaki üslup biraz sertleşiyor gibi. Sayın Başbakanla aranızda olan üslup, söz düellosu, siz Ramazan’da daha hoşgörülü mesajlar verecek misiniz bunu soralım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Aslında ben tartışmaları hiçbir zaman sert bir üslupla yapan birisi değilim. Sadece benim yaptığım eğer bir şey yanlış söyleniyorsa onun yanlış olduğunu ortaya koymak ve bunu da çok açık, net söylüyorum. Yani şunu yanlış yaptınız çıkın halktan özür dileyin diye. Ama Sayın Başbakan biliyorsunuz öfkeyi seven birisi. Bunu hitabete katan birisi. Ne babamızı bıraktı, ne anamızı bıraktı, her şeyden söz etmeye başladı. Geçmişten beri böyle bir huyu var Sayın Başbakanın. Ama benim isteğim, tartışma elbette olur siyasette. Olmaması zaten işin doğasına aykırıdır. Ama bu üslubun daha iyi olması lazım. Birbirimizi kırmadan, dökmeden güzel şeyler söyleyebiliriz. Kendi doğrularımızı halka anlatabiliriz. Ben doğruları anlatmaya çalışıyorum. Elimden geldiği kadar söylemeye çalışıyorum. Ama benim doğrularım öyle anlaşılıyor ki Sayın Başbakanı müthiş rahatsız ediyor. Rahatsız ettikçe de Sayın Başbakan sertleşiyor. Bence bir sakıncası yok Sayın Başbakan sertleşebilir. Ama ben sertleşmeyeceğim onu söyleyeyim.

Sunucu- Peki hemen her durakta dokunulmazlıkları gündeme taşıyorsunuz. Sizin dokunulmazlık tanımınız nedir onu da alalım efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim dokunulmazlık tanımım; siyasilerin, yani milletvekillerinin düşüncelerini özgürce dile getirmeleridir. Bu alanda dokunulmazlık olmalı. Buna kürsü dokunulmazlığı diyoruz. Çıkmalı kürsüde dilediğini söyleyebilmeli. Ama ihaleye fesat karıştırma, hayali ihracat yapma, yani adi suçlar dediğimiz veya organize suçlar dediğimiz suçların içinde eğer bir milletvekili varsa bunun dokunulmazlık zırhının içinde olmaması lazım. Onun yargılama sürecinin olması gerekiyor.

Sunucu- Emeklilik konusu da bir başka gündem maddesi. Meydanlarda sıkça dile getirdiniz. Başbakanla aranızda bir diyalog gelişti emeklilikle ilgili. İşçi emeklisi olduğunu savunuyor Başbakan. Siz memur emeklisi olduğunu söylüyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Başbakan uzun yıllar SSK’ya tabi olarak çalışmış. Daha sonra İstanbul Anakent Belediye Başkanlığı yaptığı dönem var. Daha sonrada milletvekilliği dönemi var. SSK’ya emeklilik için başvuruyor, milletvekili olduktan sonra oradaki dosyası emekli sandığına gidiyor, maaşı artıyor ve kendisi emekli sandığı emeklisi şuanda. Yani benim gibi. Bende emekli sandığı emeklisiyim, o da emekli sandığı emeklisi. Ama kendisi meydanlara çıkıp ben işçi emeklisiyim diyor. İnsaf denen bir şey var. Sayın Başbakan işçi emeklisi değil. Yani hiçbir milletvekili işçi emeklisi değil. O zaman soru şu; niye halka doğruları söylemiyoruz. Ben bunu söylediğim zaman Sayın Başbakan alınganlık gösteriyor. Niye alınganlık gösteriyorsunuz. Ben Sayın Başbakanı doğruları söylemeye davet ediyorum ve doğruları söyleyin, yanlış söylüyorsunuz, çıkın milletten de özür dileyin diyorum. Aslında özür dilemek ayıp bir şey değil. Hata yaptıysak hepimiz özür dileriz. Dilimiz sürçtü bir hata yaptık deriz özür dileriz. Ama Sayın Başbakan hayır ben işçi emeklisiyim diye ortaya çıkarsa doğru değil.

Ayrıca ben Sayın Başbakanın işçi emeklisi, memur emeklisi, bunlara hiç değinmedim. Benim söylemek istediğim şuydu; Sayın Başbakan aldığı aylıkla geçinemediğini söylüyor. Bende diyorum ki Sayın Başbakan siz uçak parası, taksi parası, dolmuş parası, helikopter parası vermiyorsunuz. Siz ayda 10 bin liraya yakın bir para alıyorsunuz ve geçinemediğinizi söylüyorsunuz şirket kurdunuz bunun için. Emekli 500 – 600 lirayla üstelik bütün bu harcamaları yaparken nasıl geçiniyor? Siz bunu vicdanınıza sorguladınız mı diye ben meydanlarda bunu söylüyorum. Ama Sayın Başbakan ikimizde emekliyiz, işte ben işçi emeklisiyim deyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Benim söylediğimi çok iyi algılamalı Sayın Başbakan. Ve bana eğer yanıt verecekse benim konuşmalarım çok açık, cümleler çok açık. Hiçbir şekilde kurgu yok cümlelerin içinde. Dolayısıyla eğer bana yanıt verecekse benim cümlelerimi Anadolu Ajansından alır, gazetelerden, televizyonlardan alır bana yanıt verir. Bende ona yanıt veririm. Veya hiç yanıt vermez. Benim için sorun değil. Yani illa Sayın Başbakan bana yanıt verecek veya ben ona yanıt vereceğim diye bir şey yok. Ben Sayın Başbakana hiçbir şey söylemiyorum. Benim söylediğim geçmişte Sayın Başbakanın söyledikleridir. Dokunulmazlıkları kaldırma sözünü Sayın Başbakan vermiştir. Bizim diyor parti programına bakın. Güzel parti programına baktık. Diyor ki, milletvekillerinin artı bürokratların dokunulmazlığı kalkacak. Anayasada bürokratların dokunulmazlığı yok ki. Anayasada milletvekilliği dokunulmazlığı var. Velev ki öyle olsun. 8 yıldır iktidardasınız, sizin partinizin programında yazıyor bu. Niye gereğini yapmadınız? Ben bunu sorma hakkına sahip değil miyim? Sahibim. Ben bunu soruyorum. Çünkü ben istiyorum ki siyaset temizlensin, siyaset kuşkulardan arınsın, siyaset kirlilikten arınsın. Temiz siyaset olsun. Milletvekili cebini değil halkı düşünsün. İş takipçiliği yapmasın halkın sorunlarıyla ilgilensin. Benim istediğim bu. Söylemek istediğimde bu.

Sunucu- Peki efendim 39. ile geldik bugün. 38 il geride kaldı referandum gezileri kapsamında. Vatandaşın nabzını, meydanların nabzını nasıl buldunuz bu 38 ilde?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi şunu önce söyleyeyim. Ben ilk kez bir politikacı olarak, Sayın Başbakana göre çok yeni bir politikacıyım. Ben çünkü iki dönemdir parlamentodayım, parlamentoda görev yapıyorum. Benim mitinglere katılma sürecim, yani miting yapma sürecim İstanbul Belediye Başkanlığı seçimleriyle başladı. Yoksa ben herhangi bir mitinge katılıp konuşma falanda yapmamıştım. Şimdi meydanlara bakıyorum. Meydanlarda şunu görüyorum. Bir; gençlerin müthiş bir ilgisi var. Bu beni umutlandırıyor ve gelecek açısından hiçbir kaygı taşımamaya başladım. İki; kadınlar bu süreçte müthiş ilgi gösteriyorlar. Gençler ve kadınlar eğer siyasete ilgi gösteriyorsa demokrasinin geleceği açısından parlak bir gelecek bizi bekliyor demektir.

İkincisi şu; meydanlarda heyecan var. Kalabalık olabilir ama heyecan olmazsa o kalabalığı her zaman tartışabilirsiniz. Ama o heyecanı ben görüyorum. Hem kürsünün önünde, yani otobüsün önünde duran yurttaşların, hem otobüsün çok arkasında duran yurttaşlarında aynı heyecanı paylaştığını görüyorum. Buda bana umut veriyor. Ama ben şunu söyleyeyim. 39 ili gezdim, bundan sonrada gezeceğim, bütün illere gideceğim. Bu süreçte şunu da söyleyeyim. Bazı yurttaşlarla zaman zaman konuşuyoruz, tepki gösteren yurttaşlarımızda var, bizi eleştiren yurttaşlarımızda var. Onları da büyük bir anlayış ve saygıyla karşılıyorum. Onlar bilmeliler biz bir politikacı bulduk, derdimizi özgürce anlatabilmeliyiz. Onlar bana özgürce anlatıyorlar ve ben onları dinliyorum. Dinliyorum ve onları ikna etmeye çalışıyorum. Ve inanıyorum ben aramızda son derece samimi, güzel bir insani ilişki kurabiliyoruz. Bu ilişkiyi derinleştirebilirsek çok daha güzel olacak.

Sunucu- Efendim son bir soru soracağım ve kısacık bir cevap isteyeceğim. Gittiğimiz yerlerde gözlemlediğimiz MHP’li belediyeler sizi çok sıcak karşılıyorlar belediye başkanları. Siz diğer muhalefet partisinden gelen bu tepkiyi nasıl karşılıyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel. Aslında karşılıyorlar, çiçek veriyorlar. AKP’li belediye başkanlarının bazıları karşıladılar, onlarda çiçek verdiler. Teşekkür ediyoruz. Bu aslında demokrasinin uygarlaşması açısından diyelim. Yani tartışma üslubunun dışında, yani sert tartışma üslubunun dışında birbirimizi daha iyi anlamanın da bir vesilesi olacaktır diye düşünüyorum. Güzel bir hareket.

Bizim belediye başkanlarımızda zaman zaman diğer siyasi parti liderlerini karşılayabilirler, bir engel yok buna. Yani Sayın Başbakan geldiği zaman gidip Başbakanı da karşılayabilirler. Bu konuda biz niye karşıladın Sayın Başbakanı, işte karşılamayacaksın diye bir şey söylemiyoruz. Sorun şurada aslında. Biz siyasette yeni bir üslubu başlatmak istiyoruz, o üslubu geliştirmek istiyoruz. Daha insani ilişkiler olsun diyoruz ve söylemler daha yumuşak, daha güzel, halka gelecek açısından umut vaat eden güzel bir söylem geliştirmek istiyoruz.

Sunucu- Efendim teşekkür ederiz. Ramazanın ilk gününde hoşgörü mesajları verdiniz, sorularımızı yanıtladınız teşekkür ederiz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bende teşekkür ediyorum, sağolun.

Sunucu- Konuğumuz CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Bugün Nevşehir’deyiz, yarın Kırşehir’de, Kırıkkale’de olacağız, ardından Ankara’ya döneceğiz. Söz yeniden İstanbul’da.