10.08.2010

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU HABERTÜRK “TÜRKİYE’NİN NABZI” (10 AĞUSTOS 2010)

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU HABERTÜRK “TÜRKİYE’NİN NABZI”
(10 AĞUSTOS 2010)


Didem YILMAZ- İyi akşamlar saatlerimiz 22.06’yı gösteriyor. Aksaray’dayız, Ağaçlı tesislerinde, Ağaçlı otelindeyiz. Çok değerli bir konuğumuz bizimle beraber. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’nin nabzı programının konuğu. Sayın Başkan hoş geldiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hoş bulduk efendim.

Didem YILMAZ- Çok teşekkürler. Ayağınızın tozuyla geldiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet gerçekten öyle. Ucu ucuna yetiştik.

Didem YILMAZ- Alnınızdaki terle geldiniz, çok teşekkürler bizi kırmadınız, Habertürk’ü kırmadınız. Gündemle ilgili çok merak edilen sorularımız var, bir anketimiz var. Türkiye’nin nabzı programına başlıyoruz efendim.

Evet Aksaray ilimizdeyiz. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu konuğumuz sevgili seyirciler. Referanduma çok az bir zaman kaldı. 12 Eylül’de yeni anayasa paketi değişikliği daha doğrusu halka götürülecek, halk evet ya da hayır diyecek. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’da yurt gezilerine epey uzun bir zamandır devam ediyor. Sayın Başkan 36 il oldu hala da devam edeceksiniz 12 Eylül’e kadar.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Devam ediyorum evet.

Didem YILMAZ- Sayın Başkana çok önemli sorularımız var, gündem çok sıcak, gündemle ilgili sıcak sorularımız var. Ama onun öncesinde bir hatırlatmada bulunalım. Geçen haftada Türkiye’nin nabzı programında sizlere bir soru sormuştuk. Demiştik ki 12 Eylül referandumunun darbe dönemleriyle hesaplaşma olduğu görüşüne katılıyor musunuz sorusunu sormuştuk. Bu haftada aynı soruyu soracağız sizlere. Soruyu bir kez daha tekrarlayım Sayın Başkan. O sorunun yanıtını ve gelen cevapları da sizinle paylaşacağım.

12 Eylül referandumunun darbe dönemleriyle hesaplaşma olduğu görüşüne katılıyor musunuz diye soracağız. Siz 1021’e mesajlarınızı gönderebilirsiniz evet ya da hayır şeklinde mesajlarınızı gönderebilirsiniz. Bunlar anket şeklinde ekranlara yansıyacak ve Sayın Başkanda bu gelen sonuçlarla ilgili olarak sizin attığınız SMS’leri yorumlayacak.

Sayın Başkan, öncelikli olarak yarın Ramazan başlıyor. Herkes bu akşam sahura kalkacak. Öncelikli olarak Ramazanla ilgili olarak, Ramazan ayıyla, bu ayla ilgili sevgili vatandaşlara hangi mesajı vermek istersiniz bununla başlayalım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Söylemi politik kabul etmezlerse, lütfedip kabul etmezlerse hayırlı Ramazanlar dileyeceğim. Ramazan ayı tüm İslam aleminde kutsal bir ay. İnsanlar manevi duygularını en yoğun olarak Ramazan ayında yaşarlar. Ramazan’ın bir başka güzelliği daha var. İnsanlar arasındaki sevgi, hoşgörü, karşılıklı anlayış biraz daha pekişir. Arkasından güzel bir bayramımız var. O bayramda da hani küslerin barışması, insanların bir araya gelmesi, ailelerin buluşması, akrabaların buluşması gibi bir başka güzellik daha var. Bu güzelliği dolu dolu yaşamalarını isterim. Dolayısıyla manevi duyguların yoğunlaştığı bir sürecin güzel bir bayramla sonuçlanması bütün İslam eleminin yıllardır benimsediği, kabul ettiği güzel bir olay.

Didem YILMAZ- Peki efendim şimdi bu mesajınızı aldıktan sonra Başbakan Erdoğan’ın bugünde size yönelik bazı eleştirileri vardı. Şu ifadeleri kullanıyor. Din, ahlak, iman ticaretinden bahsediyor. CHP’nin yeni Genel Başkanı ölçüyü yitirdi. CHP’nin Genel Başkanı bizim dindarlığımızı da, imanımızı da, ahlakımızı da ölçecek kalibrede değildir şeklinde size dönük bazı eleştirilerde bulundu. Ağır eleştirilerde bulundu. Neler söylersiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Aslında Sayın Başbakan bir anlamda doğruyu söylemiş. benim ne öyle bir yeteneğim, ne öyle bir kalibrem, ne öyle bir anlayışım, ne de öyle bir inancım var. Bir insanın imanlı olup olmadığını ölçmek bir başka insanın elinde değildir. Benim bildiğim kadarıyla, bize öğretilen kadarıyla, okuduğum kadarıyla Allah’la kul arasına bir başka kişinin girme şansı yoktur. Kimin Allah’a daha yakın olduğu, kimin imanlı olduğu, kimin daha az imanlı olduğunu bir başkasının ölçme şansı yoktur. Benim ne öyle bir kalibrem var, ne öyle bir yeteneğim var, ne öyle bir iddiam var, ne de öyle bir inancım var. Ama Sayın Başbakanın kullandığı cümle gerçekten çok ilginç.

Didem YILMAZ- Neden efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Senin öyle bir kalibren yoktur diyor. Yani benim yok ama bir başkasının mı var? Böyle bir anlayışta olan bir insanın inancı sorgulanabilir. Yani Müslümanlık inancı sorgulanabilir. Çünkü hiç kimsenin bildiğim kadarıyla öyle bir yetkisi de yoktur, öyle bir anlayışı da yoktur. Bizde ruhban sınıfı yoktur. Allah’la kul arasına kimse giremez. O zaman ben bunu söylüyorum ama Sayın Başbakan kullanırken ifadeyi daha dikkatli kullanması lazım. Beni eleştirebilir ona saygı duyarım. Eleştirilerden gerekirse derste alırım. Ben eleştiriden çekinen, korkan bir insan değilim, ürken bir insanda değilim. Dediğim gibi eleştiriden ders almayı görev bilen bir insanım. Ama Sayın Başbakan hem Müslüman geçinecek, hem inançlı geçinecek, hem bana dönüp diyecek ki benim inancımı ölçecek kalibrede sen değilsin. O zaman başka birisimi ölçecek? Başka birisinin mi yeteneği var? Başka birisinin mi böyle bir öngörüsü var? Bunu anlamak gerçekten mümkün değil.

Ama tabi Sayın Başbakan konuşurken zaman zaman biliyorsunuz camlara bakarak konuşur, iki tarafında cam vardır Sayın Başbakanın. Herhalde o camlarda yazılı olan metinlerin dışına çıktığı zaman bu tür söylemlerde bulunabiliyor. Bunu da artık biraz anlayışla karşılıyorum ben.

Didem YILMAZ- Peki. Ama bunu söylerken de şu ifadeleri de kullanıyor. İşte çarşaf açılımından daha önce İstanbul’da başlatılan çarşaf açılımından söz ediyor. Daha sonrada Kocaeli’nde yine seçim öncesi kuran kursu açma gibi bir vaat sözkonusuydu bir ara. Ondan söz ediyor ve şöyle devam ediyor. Ticareti daha bir ileri boyuta taşıdılar diyor. Genelgeyle partililere Ramazanda içki içmeyin dediler diyor. En son şeyle başlayalım. Partililere Ramazanda içki içmeyin, içki sofraları kurmayın dediniz mi Sayın Başkan?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Böyle bir genelgede olmadı. Sayın Başbakan nereden bulur bunları? Nasıl söyler bunları? Yani bir ülkenin Başbakanı ağzından çıkan lafı önce bir kontrol ettirmesi lazım. Danışmanları var, sürüyle danışmanı var benim bildiğim kadarıyla. Birisine söyler bakın bakalım CHP’nin böyle bir genelgesi var mı? Getirin şu genelgeyi bir göreyim diye. Yok böyle bir şey.

Ama şunu ben söyledim. Dedim ki, biz çalışmak zorundayız. Halka daha fazla gitmek zorundayız. Bütün partili arkadaşlarımın halka daha fazla gitmesi lazım. Halkın terini koklaması lazım, tokalaşması lazım, evine gitmesi lazım, tarlasına gitmesi lazım, fabrikasına gitmesi lazım, çalışması lazım. Enerjiyi başka yerlerde kaybetmeyelim dedim. Ben bunu söyledim. Sonra bu bir gazetemizde farklı, yani işte meyhaneye gitmeyin diye olmuş, şeklinde yorumlanmış. Bence bununda hiçbir sakıncası yok. Yani ben şahsen burada da söylüyorum partililerimizin varsa öyle bir alışkanlıkta varsa meyhaneye gitmelerini istemem. Gitsinler vatandaşla beraber olsunlar daha fazla çalışsınlar. Ben bunu zaten her zaman isterim.

Didem YILMAZ- Yani meyhaneye gitmek yerine çalışsınlar diyorsunuz. Ramazan ayıyla bir ilgisi yok. Başka zamanda söylüyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben bu konuşmayı yaptığım zaman zaten Ramazan ayıda değildi. Dolayısıyla bunun Ramazanla da ilgisi yok. Ama ben şuanda da söylüyorum, her zamanda söylüyorum. Her partilimizin il başkanı, ilçe başkanı, gençlik kolu başkanı, kadın kolu başkanı, eğitim sekreteri, yani her partilinin daha fazla çalışması lazım. Daha fazla yurttaşa gitmesi lazım. Özellikle bize oy vermeyen kesimle daha fazla ilişkiler kurmaları lazım. Ben bunu söyledim. Bunu söylemek ayıp bir şey değil, bunu söylemek yanlış bir şey değil. Sayın Başbakan buna niye takılmış onu da anlayamadım. Ama belki Sayın Başbakan bunu dinlerse veya çevresinde Sayın Başbakana bilgi verenler dinlerlerse bunu da öğrenmiş olurlar.

Didem YILMAZ- Yani din üzerinden siyaset yapmıyorum diyorsunuz kesinlikle.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Din üzerinden niye siyaset yapalım. Sayın Başbakanın zaten din anlayışı da çok farklı. Yani daha fazla çalışın diyoruz vay efendim siz dini kullanıyorsunuz. Ne ilgisi var? Velev ki, ben söyledim meyhaneye gitmeyin. Bunun dinle ne ilgisi var? Yani daha fazla çalışın diyorum. Çalışmak ibadettir aslında. Çalışacağız. Ne için çalışacağız? Ülkemiz için çalışıyoruz. Ben biz çalışıyoruz derken AKP çalışmıyor anlamında söylemiyorum. Onlarda aynı ülke için çalışıyorlar. Ama dünya görüşlerimiz farklı, siyasetimiz farklı. Biz onları yadırgamıyoruz niye çalışıyorsunuz diye. Ama biz çalışıyoruz diye Sayın Başbakan yadırgıyor. Niye yadırgıyor ki?

Çarşafa gelince…

Didem YILMAZ- Evet çarşaf konusunda ne söyleyeceksiniz? Birde Kocaeli’ndeki bu kuran kursu meselesi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çarşafı anlatayım sonra öbürünü de anlatırım.

Şimdi biz hiçbir zaman kadınların giysileriyle uğraşmadık. Niye bunu giyiyorsun demedik. Niye şunu çıkarıyorsun demedik. Böyle bir şeyimiz olmadı.

Didem YILMAZ- İşte bir otobüste çarşaflı bir hanımın karşı karşıya kaldığı muamele.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu da söyleyeceğim. Bir ara partiye üyeler yazılırken çarşaflı bayanlarda geldi onlarda partiye üye oldular. E biz kitle partisiyiz. Yani biz partiye üye olacaklar için belli koşullar mı arayacağız? Halktan, ülkesini seven, Cumhuriyet Halk Partisinin ilkelerini benimseyen her yurttaşımız gelip partimize üye olabilir. Başörtülüsü de, türbanlısı da var, çarşaflısı da var, mini eteklisi de var, pantolonsuda var, normal giyineni de var, modern giyineni de var. Yani biz halkın partisiyiz. Halktan pek çok insan gelir üye olur.

Şimdi otobüsten yaka paça indirdikleri. Bir sefer o eski bir Cumhuriyet Halk Partili. Yani Sayın Başbakanın dediği gibi çarşaflı bir bayan değil.

İki; çarşaf giyerek geldi otobüse, otobüsün içine geldi. Otobüse binmek istedi otobüse aldık zaten. Herhangi bir şey yapmadık ki. Otobüsün üstüne çıkacağım. Biz mitingi bitirmişiz, tekrar otobüsün üstüne çıkacağım dedi biz dedik ki miting bitti, alandan ayrılıyoruz, dolayısıyla otobüsümüze zaten çıkamayız. Gerçekten kapatmıştık ve otobüs kapatılmıştı. Sonra biz başka bir yere gittik o ara bizim partililerle bunlar tartışmışlar ve bizim ilçe başkanımız ben bu bayanı tanıyorum, bunun sesi bana yabancı değil demiş. Bir yüzünü açıyım göreyim demiş. Kıyamet koptu ondan sonra. Kıyamet koptu, bunun bizim o dönem partide görev yapan, eskiden görev yapan bir bayan arkadaşımız olduğu ortaya çıktı. Biz buna rağmen yüzünü açan o partili arkadaşımızı partiden çıkardık ve ceza verdik niçin bunu yapıyorsun diye. Buda bizim duyarlığımızı gösteriyor. Olabilir, onun tercihidir, arzu ederse çarşaf giyer, arzu ederse başka kıyafet giyer. Ama ona zorla giydiği kıyafet dolayısıyla zor uygulamanın doğru olmadığını söyledik ve o zamanda ceza verdik. Ve bunu o dönemin yönetimi, İstanbul il yönetimi zaten bunu yaptı.

Kuran kursuna gelince şöyle bir algı var Sayın Başbakanda. Sanki Cumhuriyet Halk Partisi kuran kurslarına karşıymış gibi. Hiçte karşı olmadık. Hayatımızın hiçbir döneminde de karşı olmadık. Kuran kurslarını biz kaçak kuran kursuna karşı olduk. Dedik ki Diyanet İşleri Başkanlığı var, onların açtığı kuran kursları var veya izin alınan kuran kursları var ve buralarda gider çocuklar kuran öğrenirler. Kim buna itiraz edebilir. O dönem bizim Kocaeli Belediye Başkan adayımız soru soruyor gazeteciler siz işte kuran kurslarına yardımcı olacak mısınız? Evet açılırsa bir kuran kursu badanasını yaparız, boyasını yaparız, temizliğine bakarız. Şimdi bu birden bire bizi kuran kursuna karşıymış gibi yıllar yılı söylem geliştiren kişilerin ezberini bozdu. Vay efendim siz bunu nasıl söylersiniz. Niye söylemeyelim? Biz ne zaman karşı olduk? Üstelik ben bir milletvekiliyken Sayın Diyanet İşleri Başkanını aradım, dedim ki kuran kurslarında okutulan kitaplardan bir takım bana gönderir misiniz? Sayın Ali Vardakoğlu gönderdi. Gerçekten son derece güzel kitaplar. O kadar güzel ki hem çocuğun ruhsal gelişimi açısından, hem çocuğun kendi dinini öğrenmesi açısından, hem çocuğun kuran öğrenmesi açısından, renk olarak, resim olarak, yazım olarak çocuğun ruhuna da hitap ediyor. Siz buna ne dersiniz? Bunu desteklersiniz. Kim karşı çıkabilir buna?

Didem YILMAZ- Ama bunun üzerinden oy avcılığı yapmıyoruz diyoruz. Kesinlikle CHP yapmıyor diyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla yapmıyoruz. Zaten söylemedikte bunu. Bakın bunu ilk kez bu programda söylüyorum ben. Neden? Sayın Başbakan bunu söyledi diye. Yoksa niye söyleyelim biz. Bizim herhangi bir sorunumuz yok ki. Dinle siyaset çok farklı alanlar. Din insanla Allah arasındaki manevi ilişkidir. O ilişkiye dışarıdan birisinin müdahale etmesi doğru değil ki. Zaten ilk soruyu sorarken ben bunu da söyledim. Şirk koşmaktır onun adı. Haşa öyle bir şeyimiz yok bizim.

Burada yaptığımız nedir? Ben çocuğumu kaçak ilkokula gönderir miyim? Ya da kaçak açılan bir ilkokula veya liseye çocuğumuzu gönderir miyiz? Devlet buna izin verir mi? Yok böyle bir şey.

Didem YILMAZ- Peki bu noktada şimdi Başbakan bunları söylerken partinizden bir isim, yıllardır partinizde politika yapan bir isim Eşref Erdem referandumda hayır demeyeceğim evet diyeceğim dediği için Disiplin Kuruluna sevk edildi. Bunun üzerine partisinden istifa etti. İstifa ederken de partinizin CHP’nin sağa kaydığını söyledi ve bir CHP – MHP koalisyonundan söz ediliyor. Böyle bir anlayış geliştirilmeye çalışılıyor dedi ve CHP’yi sağa kaymakla suçladı. Eşref Erdem’in istifasını nasıl değerlendiriyorsunuz Sayın Başkan?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Erdem uzun yıllar partiye hizmet eden birisi. Benim saygı duyduğum birisi. Grup Başkanvekiliyken de, biz uzun yıllar partiye hizmet etti, Genel Başkan Yardımcılığı yaptığı için ona özel olarak kendisine şu işi yap demezdik. O talep ettiği zaman olur hay hay derdik kendisine. Her zaman saygılı olduk kendisine. Saygıda hiçbir zamanda kusur etmedik. Biz anayasa mahkemesine başvurduğumuz zaman Sayın Erdem’inde imzası vardı. Yani o da imza attı onun altına. İmza atıp anayasa mahkemesine götürdüğü metne daha sonra dönüp ben evet diyorum demesini doğrusunu isterseniz ben yadırgadım.

Didem YILMAZ- Sordunuz mu kendisine peki?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır sormadım.

Didem YILMAZ- Hiç konuştunuz mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır konuşmadım da. Ama gazetelerden okudum. Böyle bir açıklaması oldu. Olabilir açıklaması. Ama bu açıklamayı partinin sağa kayıyor şeklinde yorumlamasını onu da anlayamadım. Parti durduk yerde, programı duruyor, tüzüğü duruyor. Nedir sağa kayan? İnançlara saygılı olmak partiyi sağa kaydırmak mıdır? Hayır. Eğer biz, ekonomi politikamız nedir bizim? Sağ ve sol kavramları ekonomik kavramlardır. Belki bizi izleyen yurttaşlarımızın biliyorlar büyük bir kısmı ama bilmeyenler için söyleyeyim sağ ve sol kavramları 1789 Fransız ihtilalinden sonra çıkmış kavramlardır. Parlamentonun sol tarafına oturanlar bütçenin halktan yana kullanılmasını istemişlerdir. Sağ tarafına oturanlarda bütçe kaynaklarının varsıllardan yana kullanılmasını istemişlerdir. Sağ sol kavramları oradan çıkmıştır. Yani bu kavramların dinle falan bir ilgisi yoktur. Ama bunu yıllar yılı dine endeksleyerek kullandı sağ politikacılar. Yanlış yaptılar. Bugün o tablo zaten biraz daha net ortaya çıkmış oluyor.

Didem YILMAZ- Peki soruyu bir kez daha hatırlatalım sonra bununla bağlantılı olarak siz geçen gün büyük bir gazeteye bir mektup gönderdiniz. O mektubun detaylarını soracağım. Neden mektup gönderme ihtiyacı duydunuz ve orada özellikle özgürlükçü demokrasiyi savunduğunuzu söylüyorsunuz. Devlet gücünü kısıtlamalı diyorsunuz ve orduya sivil denetim demokrasinin temel koşulu diyorsunuz. Neden böyle dediniz önce bunu, sonra ankete devam edelim ama özgürlükçü demokrasi vurgusu yaptığınız için CHP liberalleşiyor mu gibi bir tartışma başladı. Ne diyeceksiniz bu tartışmalara?

Kemal KILIÇDAROĞLU- CHP’nin tarihini bilenler bu tartışmanın ne kadar yersiz olduğunu görürler. İlk hedefler beyannamesi 1957’de yayınlandığında özgürlükçü demokrasiden söz eder. Bülent Ecevit ortanın solu hareketiyle beraber özgürlük demokrasiden söz eder. Bende kendi geçmişimize ve tarihimize bağlı kalarak özgürlükçü demokrasi söylemini dile getirdim. Bunun dile getirilmesi de son derece doğaldır. Çünkü biz tarihsel süreç içinde gelişen, kendisini yenileyen bir partiyiz. Bu kavram AKP’nin baskıcı rejiminin, baskıcı yönetiminin artması sonucu biraz daha net gündeme getirilmesi gereken bir kavramdır. Telefonlarımızın dinlendiği, medyanın baskı altına alındığı, üniversitelerin konuşmadığı, düşünebilir musunuz anayasa değişiyor hiç üniversitelerin konuştuğunu gördünüz mü? Nasıl bir ülke burası? Sanayi Odası, Sanayi Ticaret Odaları, Esnaf Odaları, kimse korkudan konuşamıyor. Çünkü konuştuğu zaman birisinin söylemeni söyleyeyim size. Bir ilimizde sivil toplum kuruluşlarıyla toplantı yapıyoruz. Her gittiğimiz yerde vakit oldukça yapıyoruz. Mitinglerin dışında yapıyoruz bunları. Ya sabah veya akşamları yapıyoruz. Bize söylenen şu oldu. Medyaya kapalı yapın. Çünkü biz o zaman rahat konuşuruz. Medyaya açık yaparsanız konuşamayız. Artı niye geldik diye de ceza alırız. Ertesi gün kapımızın önüne iki tane maliye memuru gelir ve bize ceza yazarlar diye. Bu Anadolu’da yüzlerce işadamının başına gelen bir olaydır. Bu baskıcı bir rejimdir. AKP iktidardan gitmemek üzere kendisini programlamış bir partidir. Bunu geçen gün Sayın Bülent Arınç’ta söyledi. İktidardan gitmeye niyetimiz yok diye. Ne demek niyetiniz yok. Halk isterse kalırsınız, istemezse gidersiniz. Demokrasi bu demek değil midir? Özgürlükçü demokrasi kavramının özellikle bu mektupta dile getirilmesinin temel olgusu baskıcı karşı rejime geliştirilen bir söylemdir. Eskiden söylenen ve tekrar hatırlatılması gereken bir söylemdir.

Didem YILMAZ- Peki CHP devletle demokrasi tanımını artık farklı mı yapacak bundan sonra? Farklı bir CHP mi görüyoruz sizinle beraber?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Devlet kurumlardan oluşan bir kavramdır. Yani devleti devlet yapan nedir? Kurumlarıdır. Genel Kurmayıdır, üniversiteleridir, bağımsız denetim kuruluşlarıdır, bakanlıklardır, belediyelerdir, yerel yönetimlerdir, il özel idareleridir, valilikler, kaymakamlıklardır. Yani bir statü mü devleti devlet yapan. Nedir o? Karmaşa olmasın, demokrasi ve özgürlük içinde insanlar huzur içinde yaşayabilsinler. Devlet budur. Devleti baskıya dönüştürdüğünüz andan itibaren o devlet baskıcı devlete dönüşür. Yani HİT’lerin Almanya’sında da devlet vardı, Amerika’da da devlet var, Japonya’da da, Türkiye’de de devlet var. İsviçre’de de devlet var. Hak ve özgürlükler nerede gelişmiş? Eğer baskıcı rejimlerin olduğu yerlerde hak ve özgürlükler gelişemez. O özgürlükçü demokrasi dediğimiz kavram oralarda yer alır. Biz o kavramı yeniden getirmek istiyoruz.

Ben bir mitingde şunu söyledim. Bugün medya hükümeti eleştirmekten korkuyor. Baskı geliyor medyaya. Biz bunu çok net biliyoruz. Ama ben şunu söyledim. Halkın iktidarında, yani CHP’nin iktidarında bizi eleştiren medyanın da özgürlüğü olacaktır, onlara da sınırsız özgürlük getireceğiz. Onlarda bizi özgürce eleştirecekler. Ama bizi eleştiriyorsunuz diye onlara baskı uygulamayacağız. Bir Başbakan düşünebiliyor musunuz? Ben Sayın Bülent Arınç’ın bir söylemi dolayısıyla onu Penguen ve Leman dergisine havale ettiğimi söyledim. Sayın Başbakan bunu bile eleştirdi. Çünkü Sayın Başbakanda mizah kavramı gelişmemiş. Siyaset mizah olmazsa olmazdır. Mizahı mizah yapan zaten siyasettir. Günlük, rutin, olağan olaylar mizahın konusu olmaz zaten. Mizahı kavrayamayan bir insan bu ülkede Başbakanlık yapıyor.

Didem YILMAZ- Sizin pasınıza da zaten dergilerde karşılık verdiler Sayın Başkan.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Sayın Başbakan karikatürler dolayısıyla kendisi aleyhine çizilen ya da öyle algılıyor Sayın Başbakan karikatürler dolayısıyla pek çok karikatürcüye tazminat davası açtı. Ne demektir bu? Demokrasi kültürü gelişmemiş bir insan bu tür hareketler, yargıyı kullanacak, ona baskı kuracak niye karikatürümü böyle çiziyorsun diye. Oysa bir insanın karikatürü çiziliyorsa o insan sıradan bir insan olmanın ötesine geçmiştir. Sayın Başbakan bunun farkında değil. Ama o farkındalığı söyleyelim buradan.

Didem YILMAZ- Peki özgürlükçü demokrasi vurgunuz, işte bu liberalleşme tartışmalarını da beraberinde getiriyor ya ister istemez. Acaba işte bu 2010’daki işte 12 Eylül’deki referandum 2011’deki genel seçimler. İşte CHP çizgisinden uzaklaşıyor mu? Ki keza Eşref Erdem bunu savunuyor biliyorsunuz. Sağa kayıyor eleştirisinde bulunuyor. CHP’den bazı kopmaların olabileceği endişesini yaşıyor musunuz? Tabanınız acaba bu özgürlükçü demokrasi vurgusunu yanlış anlayabilir mi? Böyle bir kaygı yaşıyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Bunu miting meydanlarında söylüyorum. Bir hayalim var. Daha özgürlükçü bir demokrasi olsun Türkiye’de diye. Söylüyorum ben bunu. Özgürlükçü demokrasiyi kim reddedebilir? Eğer siz özgürlükçü demokrasiyi reddediyorsanız o zaman neyi savunuyorsunuz diye benim onlara bir sorum var. Eğer bundan kaygı duyuyorsanız benim bir sorum olacak onlara. Siz hangi tür demokrasiyi istiyorsunuz? Özgürlükçü demokraside devletin gücüde sınırlanmak zorundadır. Devlet insana baskı yapmamalıdır. Devleti siz insana baskı yapan bir araç haline dönüştürürseniz orada özgürlük olmaz. Benim telefonlarımın dinlendiğini ben biliyor muyum? Biliyorum. Bilmiyorsam böyle bir algı var mı bende? Var. O zaman burada özgürlükçü demokrasi yoktur. Kağıt üstünde bir demokrasi vardır. Anayasasında yazar yasama, yürütme, yargı, devletin kurumları. Ama gerçek hayat öyle değildir. Soruyorum miting meydanlarında 2002’den önce telefonlarınızın dinlendiğinden kuşku duyar mıydınız? Hayır deniyor. Şimdi? Evet kuşku duyuyoruz. Neden oldu bu? Bu kuşkuyu yaratan iktidarın kendisi değil mi? Dönüp kendisine sorması lazım yanlışta olabilir bu. Ben bu algıyı bu toplumda niçin ve nasıl yarattım diye sorması lazım. Soruyor mu? Sormuyor.

Kendi yaşamımdan bir örnek vereceğim. Bir gazeteciyle olan konuşmamız Ergenekon tutanaklarına girdi. Benim hakkımda mahkemeden dinleme kararı alınmamış, o gazeteci arkadaş hakkında da mahkemeden herhangi bir karar yok. Yani yasa dışı dinleme. Yasa dışı dinlediniz hadi imha edin. İmha etmediler. Ergenekon tutanaklarına koydular. Adalet Bakanına şikayet ettim savcıları niçin bunu yapıyorlar diye. Benim özgürlük alanımı daraltıyorlar ve benim yaptığım bir telefon konuşmamı yayınlıyorlar. Adalet Bakanı gerek yoktur dedi ve soruşturma izni vermedi. Danıştay’a gittim arkasını bırakmayacağım. Ama şimdi anayasa değişiyor Danıştay’a gitme hakkı benim elimden alınıyor. Ve buna da özgürlük deniyor. Bu anayasaya gelin evet deniyor. Sayın Eşref Erdem bunu biliyor mu? Bunu biliyorsa ben merak ediyorum o gerçekten CHP’li miydi? Benim yargıya başvurma hakkım benim elimden anayasayla alınıyor. Bu anayasaya özgürlükçü anayasamı diyeceğiz? Bu anayasa 12 Eylül’den daha kötü bir anayasa. Hiç değilse 12 Eylül anayasası benim Danıştay’a gitmeme izin veriyordu. Bu onu da elimden alıyor. Ve bu anayasaya biz millete diyeceğiz ki gelin oy verin bu anayasa 12 Eylül’ün izlerini silecek. Buna sadece kargalar güler.

Didem YILMAZ- Sayın Genel Başkan devam edeceğiz. Çok önemli sorularımızda var. Yine gündemle ilgili. Neden hayırda hayır var diyorsunuz sorusunu da meydanlarda anlatıyorsunuz. Özellikle teşkilatla ilgili olarak Sayın Fatih Altaylı bugün köşesinde bazı eleştirilerde bulundu. Onu da ekranlara getireceğiz. Sayın Altaylı’nın köşesinde yazdığı konuya ne diyeceksiniz merak ediyorum. Gerçekten teşkilatlanma çok önemli çünkü. Ama 12 Eylül referandumunun darbe dönemleriyle hesaplaşma olduğu görüşüne katılıyor musunuz sorusuna şuana kadar kaç kişi katılmıştı? 2000’i geçti, 2000 kişiden fazla kişi katıldı. Hayır %85 Sayın Genel Başkan. %15’de evet diyor şuan ki en azından ankete katılanların görüşleri böyle. Biz anketle ilgili sonuçlar değiştikçe hem sizinle, hem izleyicilerle paylaşacağız. Biraz sizde soluklanın, ayağınızın tozuyla geldiniz. Biraz ara verelim sonra Türkiye’nin Nabzı programına Aksaray’dan CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla devam edeceğiz. Bizden ayrılmayın efendim.

Evet sevgili seyirciler Aksaray’dayız. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’nin nabzı programının konuğu. Bir anket sorumuz var onu hatırlatalım sonra Sayın Kılıçdaroğlu’yla kaldığımız yerden devam edelim. Şu soruyu sizlere soruyoruz. 1021’e evet ya da hayır diyerek SMS göndererek ankete katılabilirsiniz soruya yanıt vermek isterseniz eğer. 12 Eylül referandumunun darbe dönemleriyle hesaplaşma olduğu görüşüne katılıyor musunuz diye bir sorumuz var. Bu soruyu sizlere yöneltiyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun programın sonlarına doğru görüşlerini alacağız sözkonusu anketle ilgili olarak. Zaten referandumu da, 12 Eylül’deki halk oylamasını da kendisiyle konuşacağız ama onun öncesinde sıcak gündemle ilgili bazı satırbaşlarıyla devam edelim.

Sayın Başkan dediniz ki siyasete atıldım 7 göbeğimi araştırıyorlar dediniz. Akşehir’e kadar 777 göbeğimi araştır diyorsunuz. Böyle bir istihbarat mı aldınız? Size bir bilgimi geldi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İstihbarat değil böyle bir gerçek var.

Didem YILMAZ- Nasıl bir gerçek?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim bildiğim kadarıyla devletin pek çok kurumuna benimle ilgili acaba ne bulabilirsiniz diye dosya hazırlamalarını istemişler. Hatta bir Başbakanlık Müfettişinin şuanda benimle ilgili araştırma yapmak üzere görevlendirildiğini de biliyorum.

Didem YILMAZ- Başbakanlık Müfettişimi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Müfettişi. Ama Sayın Başbakan arzu ederse ismini ona da verebilirim. Ama şunu söyleyeyim Sabah – ATV ihalesinde olayı aklayan müfettiş. O o zaman kendisini bilir. Yani niçin görevlendirildiğini kamuoyu daha iyi bilsin diye bunun altını özellikle…

Didem YILMAZ- Sizinle ilgili nasıl araştırmalar yapıyor sözkonusu müfettiş?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bürokraside çalıştım ben 27,5 yıl çalıştım. Maliye Bakanlığında çalıştım, Bağ-Kur’da çalıştım, SSK’da çalıştım. 27,5 yıl bu devlete hizmet ettim. Acaba bir şey bulabilir miyiz? Bunu nasıl karalarız diye dosyaları, şunu bunu araştırıyorlar. Araştırsınlar. Onun için söyledim 7 göbeğimi değil, 777 göbeğimi araştırmazsanız namertsiniz diye. Nerede söyledim? Akşehir’de söyledim. Neden? Çünkü büyükdedemiz Akşehir’de. Onun için söyledim. Şunun için söylüyorum. Her insanın hatası olabilir, kusuru olabilir, yanlışı olabilir. Bunları olağan karşılıyoruz zaten. Hatasız kul olmaz diye bildiğiniz gibi birde türkümüz var, şarkımız var. Ama eğer boğazımızdan aşağı haram lokma inmemişse korkulacak hiçbir şey yoktur. Bizde hiçbir şeyden korkmuyoruz. Gelsinler ne varsa koysunlar. Sayın Başbakan geçen demiş ki elimde belgeler var onları açıklayacağım. Bende dedim ki Recep bey artık oldu şantajcı Recep bey. Bir Başbakana şantaj yakışmaz. Varsa belge çıkarsın yiğit adam gibi ortaya koyarsın. Sen şu yolsuzluğu yaptın dersin hesabını sorarsın, bende şapka çıkarırım. Sayın Başbakanın yaptığı araştırma benim bir yolsuzluğumu buldu diye. Bulamaz.

Didem YILMAZ- O kadar eminim diyorsunuz kendinizden?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bulamaz efendim. Neden bulamaz? Çünkü benim dönemim hiçbir bürokrata nasip olmayacak kadar incelenmiş bir dönemdir. En az 5 – 6 bakan incelemiştir. Hiç incelenmemişse TBMM KİT Komisyonu tarafından incelenmiştir. Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafında incelenmiştir. Bakanlık Teftiş Kurulu tarafından incelenmiştir. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından incelenmiştir, araştırılmıştır, soruşturulmuştur. Bir tek raporda dahi Kemal Kılıçdaroğlu yolsuzluk yapmıştır cümlesi asla yer alamaz, almamıştır.

Didem YILMAZ- Başbakan diyor ki, işte siz 8 yıl değil mi SSK Genel Müdürlüğü görevinde bulundunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tesadüfen 8 yıl. Sayın Başbakan diyor ya tesadüfen genel müdür oldu. Tesadüfen 8 yıl. Sayın Başbakanın…

Didem YILMAZ- SSK’yı batırdığınızı söylüyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu da söyleyeceğim. Sayın Başbakan benim bürokratik hayatımı biraz daha yakından mercek altına alsın. Benim sınavla girdiğim hesap uzmanlığının ne olduğunu önce öğrensin. O sınava kaç kişinin girdiğini, kaç kişinin kazandığını, bir insanın nasıl hesap uzmanı olduğunu, nasıl dürüst yetiştirildiğini, oranın devlete üst düzey bürokrat yetiştiren bir okul olduğunu Başbakanın bilmesi lazım. Ama bilemez, devlet deneyimi yok. Bilmiyor. Onu da Başbakanın çok özür dilerim ama cehaletine veriyorum. Önemli değil. Benim SSK’yı batırdığımı söylüyor.

Didem YILMAZ- Evet bazı ihaleler yolsuzluk yaptığınızla ilgili bazı iddiaları var Sayın Başbakanın.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Getirsin az önce söyledim. Desin ki şu ihalede yolsuzluk yaptın. Bende ona TBMM KİT komisyonunun raporunu önüne koyacağım. Bakalım hangi yolsuzluklar var orada. Ve ben yolsuzluk yaptıysam Başbakan koskoca Başbakansın. Hemen harekete geç, derhal dokunulmazlığı kaldır, derhal beni yargının önüne çıkar. Öyle değil mi? Niye yapmıyorsun bunu? Neden korkuyorsun? Bakın tahrik ediyorum Başbakanı yapsın diye. Yaparsa saygı duyacağım. Yapmazsa sadece şantajcı Recep bey diyeceğim o kadar. Bunu da çok net söylüyorum.

Sosyal Sigortalar Kurumu benim batırdığımı söylüyor. Onu da çok özür dilerim ama Sayın Başbakanın yine cehaletine veriyorum. Kurumlar önce zarar ediyor diyordu. Sosyal güvenlik kurumları zarar etmezler. Onlar finansman açıkları verirler. Çünkü oralar ticarethane değil. Sayın Başbakan tabi hep tüccar mantığıyla düşündüğü için orayı da ticarethane olarak görüyor. Finansman açıkları verirler ve Sayın Başbakanın bilgi alırken, danışmanları Sayın Başbakana bilgi verirken oturup adam gibi araştırmaları lazım. Sosyal sigortalar kurumunda ilk açık 1976 yılında çıkmıştır. Ben devlete 71’de girdim. 76 yılında İstanbul’da genç bir hesap uzmanıydım. Daha sosyal sigortalar kurumuyla yakından, uzaktan bir ilgim bile yoktu. 76 yılında veriliyor. Onun öncesine bakması lazım Sayın Başbakanın. 1971’de Zelanka diye bir uluslararası çalışma örgütünden Aktüel’i Türkiye’ye davet ediyorlar ve dönemin bakanına Zelanka rapor veriyor. Raporun 21. sayfasında şöyle yazar. Derki; eğer önlem almazsanız yakın bir gelecekte Sosyal Sigortalar Kurumu ciddi finansman açığı verecektir, 71.
Didem YILMAZ- Yakınlarınızı da işte SSK’da bazı yerlere yerleştirdiğinizle ilgili bazı iddialar var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Geleceğim. Ona da gelirim tabi hiç şey değil. Benim şube müdürü, daire başkanı, genel müdür yardımcı hangisini nereye yerleştirdim. Sırf böyle bir söylem olmasın diye hiçbir akrabam, benim ondan öncede akrabam vardı SSK’da. 65 bin kişi çalışıyor SSK’da. 10 kişi, 15 kişi değil ki. Ya da 30 – 40 kişi değil ki. 1000 kişi, 5000 kişi değil ki. 65 bin kişi çalışıyor. Her görüşten insan çalışıyor. Her inançtan insan çalışıyor. Koskoca SSK. Devlet bütçesinden sonra ikinci büyük bütçeye sahip olan kurum SSK. Devletin yarısını Başbakan yönetir, yarısını da SSK Genel Müdürü yönetir. Yarısının sosyal güvenliği ona bağlıdır. Ama Sayın Başbakanın bunlardan haberi bile yok. Gerçekten haberi bile yok. Sayın Başbakana şunu söylemek isterim. Sorsun araştırsın bakalım öğrenci seçme yerleştirme merkeziyle ilk kez SSK’ya memur kimin zamanında alındı. İlk kez sınavla hemşire kimin zamanında alındı. İlk kez pratisyen hekim sınavla kimin zamanında alındı. Söyleyeyim benim zamanımda alındı. Ben sınavsız alabilirdim. Niye sınav yaptım? Çünkü kuruma iyi yetişmiş eleman almak istiyorduk. Objektif yapalım, torpil olmasın diye. Ve Sayın Başbakana bir şey daha söylemek isterim. Ben 7 veya 8 bakanla çalıştım. 2’si hariç bütün bakanlarla çatıştım. Bütün bunların arşivi o günün gazetelerinde vardır. Sayın Başbakan baksın bakalım ben o bakanlarla niye çatıştım acaba? Olayı araştırmadan öyle çok özür dilerim ama bir Başbakana yakışmayacak üsluplarla hani beni suçlayacak ya…

Didem YILMAZ- Belgeler varsa da kesinlikle ve kesinlikle açıklamalı diyorsunuz Başbakan için ama…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yakışan odur. Yakışmayan iftiradır. Yakışan belgeyi ortaya koyar. Ben belgeyi koydum. Ne dedi Sayın Başbakan? Ben işçi emeklisiyim dedi. Bende dedim ki Sayın Başbakan siz işçi emeklisi değilsiniz. Siz emekli sandığından emekli oldunuz. Oraya SSK’dan kaydınızı aldınız emekli sandığına götürdünüz şuanda da milletvekili emeklisisiniz. Niye meydanlara çıkıp siz ben SSK emeklisiyim diyorsunuz? Bir Başbakana yakışır mı bu? Ve bugün bir mitingde Sayın Başbakanın emekli sandığı numarasını da açıkladım. Bakın ben bu kadar açık, net konuşuyorum. Bir şey söylüyorsam anında belgesini de, dokümanını da ortaya koyuyorum. Başbakan çıksın desin ki, ben emekli sandığından emekli aylığı almıyorum desin. Diyemez. O zaman bir Başbakana yakışır mı milletin önüne çıkacak mitingde ben SSK’dan işçi emeklisiyim diyecek. Kendisi beyefendi işçi emeklisi, ben emekli sandığı emeklisiyim. Dolayısıyla ben ondan fazla aylık alıyorum. Yani bunu söylemek istiyor Sayın Başbakan. Bari söylerken doğruyu söyle.

Didem YILMAZ- Bu arada Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’te o dönemle ilgili bazı eleştirilerde bulundu. Onlara da bir açıklık getirmek ister misiniz? Diyor ki işte Kılıçdaroğlu’nun 27 Temmuz 1993 yılında Diyarbakır’da bir hastane onarımını 4 yılda tamamladığını, Aydın hastanesinin kalorifer yenileme işinin 96 yılında başladığını, 6 yılda tamamlandığını belirtiyor ve sizin işte bu ülkeyi nasıl yöneteceğinizi söylüyor. Bunları yapamadığınız için ülkeyi nasıl yöneteceğinizi söylüyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani tamiri ben mi yaptım? Ciddiye almıyorum. Ciddiye alınacak bir adam olsa samimi söylüyorum hepsine yanıt veririm. Ama o ciddiye alınacak bir insan değil. Onun ezberini bozdum. Ezberi bozulduğu için şimdi Sayın Başbakanın avukatlığına soyunmuş. Eğer Başbakanın avukatlığı Gökçek’e kaldıysa vay o Başbakanın haline. Bu kadar yeter.

Didem YILMAZ- Peki diğer soruya da açıklık getirelim. Bugün çünkü birçok yerde yer aldı. Diyor ki işte sizin havuzlu bir evinizin olduğunu söylüyor. Var mı havuzlu bir eviniz Sayın Genel Başkan?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Arkadaşlar geçen dönem milletvekili arkadaşlar bir kooperatif kurdular hemen söyleyeyim arsayı da hazineden falan almış değiliz. Bir kooperatife bende üye oldum. Üye olurken bankadan kredi çektim. Bunu kendi internet sitemde malvarlığımı da gösterdim. O malvarlığı bugün Cumhuriyet Halk Partisinin internet sitesinde de vardır. Eğer benim gerçekten Sayın Başbakanın Üsküdar’da etrafı çift duvarlarla örülü şekilde bir villam varsa söz veriyorum onu karşılıksız Sayın Gökçek’e vereceğim. Ama bu bir kooperatif hissesi ve şunu da söylüyorum…

Didem YILMAZ- Nerede efendim bu ev Sayın Gökçek’in bahsettiği?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Burhaniye’de Pelitköy’de. Bir kooperatif hissesi. Ama samimi söylüyorum benim maliyetine arzu ediyorsa o kooperatif hissesini aynen şuanda Sayın Gökçek’e devredeceğim.

Didem YILMAZ- Kullanıyor musunuz evi şuan?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok efendim daha inşaat halinde. Bir şey yok. Ayrıca arzu ediyorlarsa kapı penceresi açık gidin evin içinin çekimini falanda yapabilirler. Ama burada bir şartım var. Mademki onun iç çekimini yapacak, o zaman Sayın Başbakanın Üsküdar’daki Kısıklı’daki o villalarının da çekimini yapsınlar. Halk onları da görsün. Bakın benim her şeyim açık. Cam gibiyiz çok şükür. Verilmeyecek hesabımız yok. Ama aynı Gökçek’in oğlu kendi televizyonunu alsın kamerasını Sayın Başbakanın o havuzlu villasının içini de çeksin bakalım. Bizde görelim. Onu da çeksin, onu da çeksin. Bir Kemal’i görsünler, bir Recep beyi görsünler.

Didem YILMAZ- O zaman farklı anlayacaklar mı diyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle Recep bey olduğu daha net ortaya çıkacak.

Didem YILMAZ- Peki şimdi gündemdeki diğer birkaç başlığı aydınlığa kavuşturalım sonra anayasaya geleceğiz. Özellikle birazdan anketle ilgili sonuçları da izleyicilerle paylaşacağız, sizlerle paylaşacağız sevgili seyirciler.

Şimdi efendim partinizle ilgili bir kaset iddiası sözkonusuydu. Daha önce daha doğrusu Sayın eski Genel Başkan Deniz Baykal’la ilgili olarak. Şimdi Ankara’da yine partinizin önde gelen milletvekilleriyle ilgili bir kaset iddiası sözkonusu yine aynı internet sitesine yine servis edildi. Bir milletvekilinizin işte bir bayanla yan yana fotoğrafları yer aldı. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Özel hayata girmem. Özel hayata hep saygı duyarım. Özel hayat kişilerin özelidir. Siyasetin konusu değildir. Bana çok böyle belgede geldi, bilgide geldi, videoda geldi. Hiçbirisini kullanmadım, hepsini elimin tersiyle ittim. Bu insanları küçük düşürür. Eğer bununla uğraşırsanız siz küçük adamsınız. Başka uğraşacak konunuz yok mu? O arkadaşımız hesap verecekse eşine hesap verir meselede biter.

Didem YILMAZ- Ama bir partili olarak o görüntülerin yer alması sizi rahatsız etti mi, etmedi mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben bir şey görmedim. Geziyorum zaten. Ne olduğunu da bilmiyorum samimi söylüyorum. Gazeteciler soruyorlar. Dedim zaten yani özel hayata hep saygı duymuşumdur. Özel hayat beni ilgilendirmez. Soruşturulması, araştırılması gereken şu; bu görüntüler kim tarafından servis ediliyor? Niye bu atlanıyor? Bunun suç ortağı iktidardır. Bakın bu kadar net söylüyorum. Neden bu kadar net söylüyorum? Sayın Baykal çıktı açık dedi ki, burada dedi hükümetin parmağı var dedi. Sayın Başbakan hemen alevlendi. Bu hükümet milli istihbarat teşkilatı bu hükümete bağlı. Emniyetin istihbaratı bu hükümete bağlı. Jandarma istihbarat bu hükümete bağlı. Genel Kurmay istihbarat bu hükümete bağlı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı bu hükümete bağlı. Devletin tüm güçleri bu hükümete bağlı. Nasıl oluyor da bunu servis edeni bulamıyorlar? Bulmazlarsa bunun suç ortağıdırlar diyorum. Onun için söylüyorum.

Şimdi biz asıl faili bırakmışız mağdurla uğraşıyoruz. Asıl ayıp olanda bu. Niye mağdurla uğraşıyorsun? Bunu yapan yasadışı iş yapıyor. Yasadışını alkışlıyoruz öbür tarafı suçluyoruz. Asıl suçlamamız gereken öbür taraf. Bakın bunu medya içinde söylüyorum. Medya niçin? Gerçekten Sayın Baykal bir komploya uğradı. Hani failler bulunacaktı? Demediler mi MİT’e talimat verdik diye. Gazetelerde, manşetlerde yer aldı. Ne oldu peki bu? Eğer siz bunu bulamıyorsanız veya bulamıyorsanız ben bunu bulmak istemiyorum anlamına gelir o. Dijital ortama giren bir şey atılan imzaya benzer. Parmak izi gibidir izlersiniz ve bulursunuz. Bulamıyorsanız bu suçun ortağısınız. Bu kadar açık net.

Didem YILMAZ- Başbakan diyor ki yine konuşmalarda bunlar kameralı odalara alışmışlar diyor. Gizli kamerayı iyi bilirler diyor. Size yönelik eleştirisi var. Hani işte bu görüntüler ortaya çıktıktan sonra sizin Genel Başkan adayı olmayacaktınız diye size sesleniyor. Bu konuda neler söylersiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Başbakan o kadar küçük işlerle uğraşıyor ki, yani gerçekten hayret ediyorum. Eleştirecek bir şeyi yok, söylenecek bir şey yok. Efendim kaset bulundu, kaset oldu, kaset şu oldu. Ne oldu Allah aşkına bu kaset? Başbakan Başbakan değil mi? Hükümetin başında değil mi? Sen arkadaş faillerini bulamayıp da niye konuşuyorsun? Dönüp bir kendine baksana, bu yasa dışı işlemler yapılırken sen Başbakan değil miydin? Bir insanın özel hayatına müdahale etmek ayıp değil midir? Yani biz kalkıp Sayın Başbakanın özel hayatıyla uğraşsak bu doğru olur mu? Ahlaki değil en azından. Müslümanlığa yakışmaz. Yarın Ramazan’a gireceğiz onun için söylüyorum. Sayın Başbakanda duysun diye. Çünkü Müslümanlığı kimseye bırakmıyor. Asıl faillerle uğraş, kişilerin özel hayatıyla uğraşmak doğru değildir. Kişilerin özel hayatı farklı bir şeydir. Ama Sayın Başbakan istihbarattan beslenen birisidir. Bilgi gelecek, o bilgileri yarım ağızla söyleyecek, insanları suçlayacak. Bunlar ayıp şeyler doğru değil, şık değil, bir Başbakana yakışmaz. Bir Başbakana yakışan şudur onu da söyleyeyim. Faili yakalar, yargının önüne çıkarır, hesabını sorar. Sen bunu nasıl yaptın diye. Ama bu yapılmıyor. Mağdurun hani bizde var ya bir atasözü düşen ağaca balta vuran çok olur diye. Recep beyinde yaptığı o. Birisi mağdur oldu ben oradan nema kaparım diye onun peşinde. Yani selden kütük kapma peşinde. Bu insanı büyütmez küçültür. Recep bey küçülüyorsun.

Didem YILMAZ- Peki efendim şimdi eski Genel Başkanınız Deniz Baykal katıldığı bir televizyon programında işte bir defa onu aradığınızı söyledi. Daha sonra işte siz demiştiniz ya bazı konularda Sayın eski Genel Başkana danışacağım dediniz. Size biraz kırgınlığı var galiba. Mesela eski Genel Başkan Sayın Deniz Baykal’ı bir mitinge çağırıp beraber bir mitinge gitmeyi düşünür müsünüz? Ve Sayın Baykal’ın bu açıklamasıyla ilgili olarak siz ne düşünüyorsunuz? Neler söylersiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Samimi söyleyeyim ben o programı izleyemedim yoğunluk nedeniyle. Arkadaşlar anlattılar. Zaman zaman soru olarak da sizin sorduğunuz gibi yöneltildi bana. Sayın Baykal benim çok saygı duyduğum, birikimlerine değer verdiğim, görüşlerine değer verdiğim bir siyasetçi. Bizim bir parti büyüğümüz. Uzun yıllar partiye hizmet eden bir liderimiz. Onu hala bir lider olarak görüyoruz biz. Bilgi birikiminin çok iyi olduğunu da biliyorum. En son Sayın Sevigen’in kızının nikahında beraber olduk, orada bazı görüşleri paylaştık. Benim edindiğim, bana ulaşan bazı bilgileri Sayın Baykal’a aktardım. Dolayısıyla önemli bir konu olduğu zaman her konuda Sayın Baykal’ı rahatsız etmek istemem. Ama gerçekten çok önemli bir konu olduğu zaman elbette bilgisine de başvururum, görüşüne de başvururum.

Didem YILMAZ- İlişkinizin ne düzeyde olduğu ya da nasıl bir diyalog içinde olduğunuzda merak ediliyor kamuoyu tarafından. Sayın Baykal bu açıklamayı yaptığına göre biraz kırgın mı acaba size?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyorum. Samimi söylüyorum bilmiyorum. Yani kırgın mıdır, değil midir? Çünkü öyle bir yoğunluk var ki yani doğru dürüst Ankara’ya bile gidemiyoruz zaten. Bakın burada Aksaray’da yapıyoruz ve ben buraya zor bela yetiştim. Dolayısıyla bilmiyorum. Ama Sayın Baykal beni siyasete taşıyan kişidir. Önümü açan kişidir. Dolayısıyla Sayın Baykal’a kırgınlık vs. sözkonusu zaten olamaz. Böyle bir şey bizim kitabımızda yoktur. Sayın Başbakan arada çalı altlarını karıştırıyor acaba ben CHP’nin içini nasıl karıştırırım diye. Yani küçük işlerin adamı öyle diyelim.

Ama biz Sayın Baykal’ın görüşlerinden her zaman yararlanacağız.

Didem YILMAZ- Peki anket sonuçları yine gelmeye devam ediyor. 5700 kişi katılmış şuanda. %86 hayır, %14’te evet diyor. 12 Eylül referandumunun darbe dönemleriyle hesaplaşma olduğu görüşüne katılmıyor %86. 5700’dü en son gelen sonuç. Yine bununla devam etsin ankete izleyiciler yorumunuzu alacağız. Biraz ara verelim daha sonra CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündemle ilgili cevaplarını dinleyebileceksiniz. Bizden ayrılmayın, Türkiye’nin Nabzından ayrılmayın sevgili seyirciler.

Evet sevgili seyirciler Aksaray’dayız. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’nin Nabzı programının konuğu. Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bir yandan da sizlere sorduğumuz, ekranda sorduğumuz ankete vereceğiniz yanıtları ilerleyen dakikalarda Sayın Kılıçdaroğlu yanıtlayacaklar. Çıkan sonucu ekranda bir kez daha hatırlatalım. 12 Eylül referandumunun darbe dönemleriyle hesaplaşma olduğu görüşüne katılıyor musunuz sorusuna %86 hayır dedi, %14’te evet var. Şuana kadarda 6000 kişi oy kullandı, SMS gönderdi, ankete katıldı.

Sayın Başkan Sezen Aksu geçtiğimiz günlerde demokratik açılım konusunda partinizle ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Dedi ki, desteklemezseniz, yani sizi kastediyor, CHP’yi kastediyor iki cihanda da lekelisiniz dedi. Sonra Parti Meclisi Üyesi Sayın Süheyl Batum Sezen Aksu yerine Sazan Aksu benzetmesinde bulundu. Siz Sayın Aksu’ya kırgın mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Çok sevdiğim bir sanatçı, keyifle dinlediğim bir sanatçı. Şarkılarıyla zaman zaman dinlediğimiz, hüzünlendiğimiz, sevindiğimiz şarkıları var. Sezen Aksu bizim baş tacımız.

Didem YILMAZ- Ama yinede böyle bir açıklama yapmasıyla ilgili neler söylersiniz? İşte diyor ya desteklemezseniz ikin cihanda lekelisiniz gibi çok önemli bir açıklamada bulunuyor. Eleştiride bulunuyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Açılımı.

Didem YILMAZ- Demokratik açılımı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne olduğunu ben hala öğrenemedim. Belki olabilir Sayın Sezen Aksu’ya Sayın Başbakan özel bilgi verip o bilgileri aktarmış olabilir. Ama keşke o bilgileri bize de aktarmış olsaydı. Meclisin kapalı oturumu yapıldı bir şey açıklanmadı. Sayın Başbakanla biz bir araya geldik yine bir şey açıklanmadı. Biz açılımın ne olduğunu bilmiyoruz. Samimi söylüyorum bilmiyoruz. Ama çözülmesi gereken bir sorun olduğunu biliyoruz.

Didem YILMAZ- Peki ne yapıyorsunuz bunun için?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın biz bunun için daha önce 1989’da Doğu, Güneydoğu raporu hazırladık. Aradan yıllar geçti. O raporda bizim eleştirdiğimiz pek çok şey bugün doğru kabul edilip uygulamaya kondu. Ya yasa değişti veya anayasa değişti. Şimdi o raporumuzu yeniliyoruz.

Didem YILMAZ- 21 ile gidilecekti galiba 3 ile gitti sizin heyetiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- 3 ile gidildi, yeni heyetimiz gitti, diğer illere de gidecekler, sivil toplum kuruluşlarıyla, normal vatandaşlarla, o bölgede bulunan üniversitedeki akademisyenlerle bir araya gelecekler. Daha sonra bunlar bilim çevreleriyle bir tartışma süreci yaşayacağız kendi aramızda. Daha sonrada bunu rapora dönüştüreceğiz ve yine kamuoyuna açıklayacağız. Çözümlerimizi kamuoyuna yine söyleyeceğiz.

Ve şunu söylemek isterim. Bizim dışımızda, CHP dışında hangi parti bu olaya bu kadar samimi davranmış, rapor hazırlamıştır. AKP ne yaptı?

Didem YILMAZ- Taş atan çocuklar yasası yürürlükte yeterli bulmuyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yasayı çıkaran kimdi? AKP. Kaldıran kimdi? AKP. Biz o yasayı da yeterli görmedik.

Didem YILMAZ- TRT Şeş var biliyorsunuz. Kürtçe televizyonla ilgili atılan adımları yeterli bulmuyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama onların açılımla ilgisi yoktu. Çünkü açılım daha sonra dile getirildi. Ve bizzat İçişleri Bakanı çıktı dedi ki kısa sürede bu olay bitecektir dedi. Ve biz hepimiz umutlandık. Keşke bitse. Bütün toplum umutlandı. Ama ne oldu? Tam bir hayal kırıklığı yaşandı. Çünkü siz kendi iç dinamiklerinizin güdüsünde bu olayı çözmediniz. Başkalarının uyarısı, başkalarının yönlendirmesiyle ben bunu çözerim diye adım attınız ve olmadı.

Didem YILMAZ- Peki sizde şimdi bir ortada Kürt sorunu olduğunu kabul ediyorsunuz ve milletvekilleriniz, işte partideki yetkili isimler bunun çözümü için rapor hazırlayacak diyorsunuz. Peki bu rapor şimdi ortaya çıkmadan da çok net şeyler söylemek istemeyebilirsiniz ama size göre sorunun çözümü nerede yatıyor Sayın Başkan?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sorunun çözümü akıl ve mantığı bir araya getirmekte yatıyor. Sorunun çözümü olayın bütün olarak görülmesi ve bütün yönleriyle değerlendirilmesinde yatıyor. Sorunun sadece silahlı yönü yok. Sorunun sosyolojik yönü var, kültürel yönü var, siyasal yönü var, ekonomik yönü var. Bütüncül bir politikayla yaklaşacaksınız olaya. Olayı sadece ve sadece… Bakın Sayın Başbakan açılım diyor, açılım diyor. Gayet güzel. Sayın Sezen Aksu’da destekliyor güzel. Ona da saygı duyuyoruz. Peki Sayın Başbakan ne diyor? Asker ne istediyse biz verdik diyor. Terör oluyor ne yapalım. Bu mudur açılım? Olayın silahla çözülemeyeceğini, sadece silahla çözülemeyeceğini Sayın Başbakan ne zaman öğrenecek? Ve bu Sayın Başbakan diyor ki ben açılım yapıyorum. Hangi açılım? Yani sanatçılarla oturup yemek yediler. Sayın Başbakan dedi ki bu sorunu bitirelim. Allah aşkına bu coğrafyada yaşayıp da bu sorun bitmesin diyen bir adam var mı? Hepimiz bitmesini istiyoruz. Kim kardeş kanının dökülmesini isteyebilir? Kim terör olsun diye söyleyebilir? Şehit yakınları şehitlerin anne babaları da söylüyorlar. Onları biz ziyarete gidiyoruz. Ne olursunuz bu olayı bitirin diyorlar. Bizim çocuğumuz gitti başkalarının çocuğu gitmesin diyorlar. Ama bu olay böyle çözülmez. Çözülmediği de ortaya çıktı.

Didem YILMAZ- Nasıl çözülecek?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İktidara gelince çözeceğiz. Çünkü şuanda devletin, yani AKP’nin elinde olan bilgiler bizim elimizde yok. Ne olduğunu bilmiyoruz. Bazı bilgilerimiz var ama bunlar sınırlı. Ama biz olayı önce, bakın bir olayı çözmenin yolu önce sağlıklı teşhis koymanızdan başlar. Hastalığa sağlıklı teşhis koyarsanız ilacı ona göre verirsiniz ve düzelir. Daha bu olayın teşhisi konmuş değil. Daha bu olayda kimin beklentileri nedir o belli değil. Çünkü bu olayda sorun herkesin kendi kafasında bir sorunu var. Gidin Diyarbakırlı bir vatandaşa sorun onun sorunu diyor ki efendim burada işsizlik var. Bir başkasına sorun burada fabrika yok diyor. Bir başkasına sorun yolumuz yok diyor. Bir başkasına sorun efendim ben ana dilde eğitim yapmak istiyorum diyor. Bir başkasına sorun o başka bir şey söylüyor. Önce sorun nedir ortak sorunu bulacaksınız. Önce buradan yola çıkacaksınız ve bunu yaparken de sosyologların mutlaka devrede olması lazım, psikologların mutlaka devrede olması lazım. Ekonomistlerin mutlaka devrede olması lazım.

Ben Sayın Başbakana söyledim 680 milyon lira parayı işsizlik sigortası fonundan aldılar. Eski parayla 2 katrilyon 680 milyar lira. Doğu, Güneydoğu’daki yatırımlara harcanacaktı öncelikle. Ne kadarı harcandı biliyor musunuz? Sadece %15’i. Diğer para nerede? Başka yatırımlar gitti. Parlamentoyu bile kandırıyorsunuz. Yani o bölgeye fabrika yapsanız ne olur, işsizliği engelleseniz ne olur? Tek sorunu çözersiniz. Biz %10 barajını kaldıralım dedik. Kaldırdılar mı? Reddettiler. Sayın Sezen Aksu acaba bunu biliyor mu? Sayın Başbakanın bunu reddettiğini biliyor mu? Yine Sayın Sezen Aksu’ya sormak isterim ben Devlet Güvenlik Mahkemeleri yeni adıyla Özel Yetkili Mahkemeler doğal yargıç ilkesine aykırı. Bu mahkemeleri kaldırın dedik AKP reddetti. Bumudur açılım? Biz neyi ne yapacağımızı biliyoruz. Ama belki biz, Sayın Sezen Aksu’nun belki kabahati yok, kabahat belki bizde. Ona farklı bir söylem geliştirmek yerine ona gidip anlatmamız gerekirdi. Söylememiz gerekirdi. Doğrusu neyse anlatmamız lazım.

Didem YILMAZ- Peki referandumdan sonra sizde sanatçılara gitmek ister misiniz? Gidip en azından bazı…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Gideceğim tabi. Sanatçılarla buluşacağız, mizah dünyasıyla buluşacağız.

Didem YILMAZ- Mizah dünyası sizin attığınız toplara karşılık veriyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Buluşacağız çünkü sonunda hayatı bütün cepheleriyle görmemiz lazım. Sanatçılar, sanatçının ruhunda zaten aykırılık vardır. Düzenin adamı değildir sanatçı. Sanatçı nehre karşı yüzen insandır, rüzgara karşı yürüyen insandır sanatçı. Nazım’ın Hikmet’in mezarının başına o taş boşuna konmadı. Aykırı düşüncedir. Çünkü geleceğin insanıdır sanatçı, geleceği düşünür. Toplumu bulunduğu noktadan çok daha yukarılara çekmek ister. Sanatçının işlevi budur zaten. Onun için sanatçı her dönem baskı altında kalmıştır. İktidarlar baskılamıştır sanatçıları kendi düzenlerini bozuyor diye. Kendi söylemlerine aykırı söylemler gelişiyor diye. Aşık Muhsuni Şerif’i düşünün, Aziz Nesin’i düşünün, Yaşar Kemal’i düşün. Bütün bunları düşündüğünüz zaman o baskı sürecini çok daha net görüyorsunuz. Ama Türkiye demokratikleştikçe ve bedel ödedikçe daha sağlıklı bir sürecin içine giriyor. O süreç hızlanarak devam edecektir. Ama AKP bu süreci, baskılama sürecini arttırıyor. Artırdıkça göreceksiniz sanatçılar daha farklı bakacaklardır. Umarım Sezen Aksu’nun telefonları dinlenmiyordur.

Didem YILMAZ- Şimdi anayasa değişikliğiyle ilgili yurt gezilerinizi sürdürürken o meseleye birazdan geçeceğim ama şunu biraz daha netliğe kavuşturalım. 27 Nisan e muhtırasıyla ilgili olarak Başbakanla dönemin Genel Kurmay Başkanı Büyükanıt’ın işbirliği yaptığını söylediniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Çıkar işbirliği var dedim.

Didem YILMAZ- Çıkar işbirliği var dediniz. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz. Birde Başbakan Erdoğan dedi ki bu özel bir görüşme mezara kadar gideceği konusunda ısrarlı. Siz suç duyurusunda bulundunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bulunmadım ama savcıları arkadaş Sayın Atila Kart bir basın toplantısı yaparak savcıları göreve davet etti.

Şimdi oradaki olay şu; AKP hep darbelerden şikayet etmiştir. Hep mağdurları oynamıştır. Yoksulum demiştir mağduru oynamıştır beyefendi havuzlu villada oturuyor. Efendim darbe geldi, sabah darbe geldi, akşam darbe geldi demiştir. 27 Nisan’da bir muhtıra verilmiştir. Muhtıradan dönemin milletvekili, şimdi bakan olan enerji bakanı diyor ki basına yaptığı açıklama. Bizim bu muhtıradan haberimiz vardı zaten diyor. Arkasından hükümet karşı bir bildiri yayınlamıştır. Sonra Dolmabahçe’de Başbakanın daveti üzerine Sayın Yaşar Büyükanıt gitti. 2,5 saat konuştular. Şimdi taraflardan birisi diyor ki bu bir özel görüşmedir diyor. Birisi de diyor ki bu bir devlet işidir diyor. Şimdi bu devlet işimi, özel görüşme mi? Daha bu konuda bir görüş birliği yok.

Didem YILMAZ- Ne konuştular size göre?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyoruz. Belge yok. Sayın Başbakan diyor ki bu bizimle mezara kadar gider. Bu mafya söylemidir. Devlet işinde söylem yazıya dökülür ve devletin arşivine gider. Devletin arşivi devletin hafızasıdır. Toplumun hafızasıdır çünkü. Mezara kadar gider denirse devletin arşivine bir şey gitmeyecek demektir. Yani bu işin tutanağı yok. Tutanağı olmadığı için bazı yazarlar diyor ki siz hep belgeyle konuşuyorsunuz. Bunun belgesini mi açıklayacaksınız? Olmayan belge açıklanır mı? Ama olan olaylar var. Önceden haberiniz var. 27 Nisanda muhtıra veriyorsunuz. 28’inde siz açıklama yapıyorsunuz. Hemen arkasından erken seçim kararı alıyorsunuz. Ve %47 oya çıkıyorsunuz ben mağdur oldum diyorsunuz. Sonra emekli oluyor paşamız altına bir kurşun geçirmez araba alıyorsunuz. Sonra çıkıyorsunuz bana muhtıra verdi diyen adama siz üstün hizmet madalyası veriyorsunuz. Şu sorunun yanıtını Recep beyden bekliyorum. Sana muhtıra veren dönemin Genel Kurmay Başkanına hangi gerekçeyle sen üstün hizmet madalyası verdin çık millete anlat. Bu kadar net. Fransızca konuşmuyorum, İngilizce konuşmuyorum. Türkçe söylüyorum herkeste anlıyor. Sayın Başbakanda anlıyor. Çıkıp anlatsın bana. Ben merak ediyorum. Benim dışımda sade simitçide, fırıncıda, çaycıda, kahvecide merak ediyor. Hepimiz merak ediyoruz. Sen hangi gerekçeyle üstün hizmet madalyası veriyorsun? Hem darbe diyorsun, darbelerden mağdur olduk diyorsun. 12 Eylül diyorsun. Ta 27 Marta kadar gidiyorsun. Yani 50-60 yıl gerisine gidiyorsun. O kadar geriye gitmeye gerek yok. Adam burnunun dibinde. Zaman aşımına uğramamış. Sana muhtıra vermiş. O muhtırayı vermek suçtur. Ve siz bu insana üstün hizmet madalyası veriyorsunuz. Sen bana muhtıra ver ben erken seçime gideceğim, oy alacağım mağdur rolü oynayacağım söz bende sana üstün hizmet madalyası vereceğim. Bunları niye söylüyorum biliyor musunuz? Bütün bu çıkar işbirliği. İki tarafta burada avantajlı. Birisi zırhlı arabayı aldı, üstün hizmet madalyası aldı öbürü darbe mağduru oldu seçime gitti ve kazandı. Çıkar işbirliği değil mi?

Didem YILMAZ- Siz bunları açıklarken biryandan da referandum süreci devam etti. İşte AKP’ye yönelik bu soruların yanıtını istediniz. O da dedi ki işte mezara kadar gidecek dedi. Bir yandan da Türkiye’nin işte referandum sürecinde hakikaten Türkiye çok sıcak gelişmeler yaşadı Sayın Kılıçdaroğlu. Yüksek Askeri Şura kararları 8 gün sonra netliğe kavuştu. Bir kriz yaşandığı ortadaydı fakat sonra işte Işık Koşaner Genel Kurmay Başkanı oldu. Erdal Ceylanoğlu’da Kara Kuvvetleri Komutanı oldu. Yeni komuta kademesiyle ilgili neler söylersiniz ve yaşanan bu krizle ilgili siz ne düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Birincisi şu; öyle atanan kişiler yani göreve başlayan komutanlar Türk Silahlı Kuvvetlerinin birer elamanı, saygın kişiler, görevlerini uzun yılladır yapan kişiler. O görevi de hak eden kişiler. Sayın Başbakan sivil otorite, askeri otoriteyi de kontrol edecektir. Yani askeri otorite sivil otoriteye bağlıdır. Sayın Başbakana da bağlıdır. Dolayısıyla ben ortada çok büyük bir krizin olduğunu falanda inanmıyorum.

Didem YILMAZ- Yaşananlar normal bir süreç miydi sizce?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Normal değildi. Bakın, şöyle normal değildi. Bugüne kadar normal olanı yapılan atamalar, Yüksek Askeri Şurada karara bağlanır aynı gün imzalanır ve Cumhurbaşkanına gider çıkardı. Bunun belki bir iki istisnası olurdu. Bu da üçüncü istisnasıdır. Efendim o mu atansın bu mu atansın.

Ama burada önemli bir şey oldu. Yargı devreye konuldu. Sayın Başbakan itirazını direk değil yargı aracılığıyla yaptı. Çünkü o davanın savcısı Sayın Başbakandır. Kendisi söyledi. Ben bu davanın savcısıyım dedi.

Didem YILMAZ- Yargı eliyle yaş kararları etkilendi mi diyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Etkilenmez olur mu? Palas pandıras kararlar alındı, yakalama, tutuklama kararları çıkarıldı kişiler ona göre kişiler Sayın Başbakanın istemediği kişiler bir şekliyle devre dışı bırakıldı. Sonra itiraz edildi ve bu süreçten Sayın Başbakanla en yakın çalışan hep Adalet Bakanı oldu. Hatay’dan acele çağrıldı. Her toplantıdan sonra Adalet Bakanıyla özel görüşme yapıldı ve ondan sonra kararlar düzeltildi, sonra farklı bir şey oldu. Yani olaya yargıç değil, adama göre yargıç, adama göre savcı dönemi başladı. Sorundan buradan çıkıyor zaten.

Didem YILMAZ- Yargı darbe aldı diyorsunuz o zaman.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yargı zaten darbe almış durumda. Ergenekon olayı zaten siyasallaşmış durumda. Orası normal mahkeme değil ki artık. Oraya kim normal mahkeme diyebilir. Yani bir Başbakanın ben bu davanın savcısıyım dediği andan itibaren siz orayı sıradan normal bir mahkeme kabul edebilir misiniz? Daha ortada mahkeme kararı yok. Sayın Başbakan herkesi çete olarak suçluyor. Bir sefer hukuk devletine inanmıyor Sayın Başbakan. Fiilen gözaltına alınanları, tutuklananları hepsini çete olarak adlandırdı. Peki yarın bunlar beraat etse ne olacak? O zaman çete kim? Sormayacak mıyız biz şimdi?

Hukuk devletine inanan bir Başbakan burnunu sokmaz. Yargının vereceği karar saygı gösteririz der ve iki kelimeyle bitirir. Ama böyle olmuyor. Bakın o davada bir şey daha var. Recep Bey duysun diye anlatayım. Vatandaşlarımızda duysun. Bir yargıç istifa etti. Üzerimde kurumsal baskı var dedi. Sayın Başbakan defalarca sorduk. Bu kurumsal baskıyı yargıcın üstüne kim yaptı? Yanıt geldi mi? Gelmedi. Niye gelmiyor? Niye konuşmuyor Sayın Başbakan? Bir hakimin üzerine baskı kuruyorsunuz, davadan çekileceksin diye. O kurumsal baskıyı yapan kim? Benim adamım gelsin, benim istediğim gibi karar versin.

Süreç ona dönmüştür. Onun için bu dava siyasallaşmıştır. Yargı siyasallaşırsa bedelini toplum öder. Menderes’te toplum ödemiştir. Deniz Gezmişlerde toplum ödemiştir. Yaşı 16 iken 18’e çıkarılıp idam edilende bedeli toplum ödemiştir. Çünkü toplumun vicdanı kanıyor.

Didem YILMAZ- Peki, efendim yaştaki bu atama krizinden sonra diyelim komuta kademesi belli olduktan sonra bu kez Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda da atamayla ilgili bazı düzenlemelerin kararname görüşülecek. Burada da bir kriz bekleniyor. Bununla ilgili neler söylersiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben atamalarda bir kriz yaşanacağını sanmıyorum. Yani Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunda ciddi bir kriz çıkacağını sanmıyorum. Çünkü normal atama dönemi gelmiştir. Herkesin ataması yapılacaktır. Ama siyasi iktidar özel olarak müdahale edip belli yargıçların, belli davaları almasını isterse kriz çıkabilir tabi.

Didem YILMAZ- Peki, bu noktada Başbakan çok önemli bir açıklama daha bulundu. Dedi ki, işte yargının içinde dernekler kuruluyor dedi. Biz bunu 12 Eylül öncesinde gördük işte emniyet teşkilatının içinde de maalesef sendikalar, dernekler oluştu. Bizim güvenlik teşkilatımız birbirine düştü. Yani YARSAV’la ilgili bazı eleştirilerde bulundu ve YARSAV’ın da olmalı diyor bu tür dernekler ve meclisi toplayın gücünüz yetiyorsa YARSAV’ı kapatın diye YARSAV’dan açıklama geldi. Neden bu kadar YARSAV önemli siz göre?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sevsinler Sayın Başbakanın demokrasi kültürünü. Örgütlenme özgürlüğüne karşı Başbakan. Toplumun her kesimi örgütlenir. Gitsin Avrupa Birliğine bir sorsun bakayım, orada yargıçların bir birliği var mı yok mu? YARSAV nereye kayıtlı biliyor musunuz? Uluslar arası Hakimler Savcılar Birliğinin üyesi aynı zamanda YARSAV.

Didem YILMAZ- Başbakan bunu ilk fırsatta halletmemiz gerekiyor diyor. Daha önce kanun gönderdiler zaten YARSAV’ı kapatmak için. Sonra vazgeçtiler. Bir Başbakan hem örgütlenme özgürlüğünden söz edecek örgütlenen bir derneğe de siz niye örgütlendiniz diye suçlayacak. Niçin? Görüş bildirdi diye. Ama YARSAV deseydi ki, biz bu Anayasaya evet diyoruz. El üstünde tutacaklardı. Bugün Anayasaya evet değil de hayır demek cesaret işi artık. Valiler, kaymakamlar, hepsi seferber olmuşlar.

Köylere gidiyorlar, ilçelere gidiyorlar evet demezseniz Yeşil Kartınızı iptal edeceğiz diyorlar. Evet demezseniz çocuk paranızı keseceğiz diyorlar. 12 Eylülde aynısını Kenan Paşa yapıyordu. O dönem kimse hayır diyemiyordu. Bunların yaptığıyla onların yaptığı arasında ne fark var? Sayın Sezen Aksu bunu dinlesin. Ne fark var?

Didem YILMAZ- Sezen Aksu sizi üzmüş biraz galiba.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır üzmüş değil. Sezen Aksu’nun Sayın Sezen Aksu’nun bunu söylememesi gerekirdi. Olayları iyi tahlil etmesi gerekirdi. Ben onu beklerdim. İyi tahlil edecek, iyi sorgulayacak ve kararı öyle verecekti. Ama kabahat bizde onda değil. Gidecektik ve anlatacaktık. Belki bu fırsattan ben ona da bir şeyler, onun bilgi dağarcığına belki ufak şeyler katabilirim diye bunları söylüyorum.

Didem YILMAZ- Özellikle gittiğiniz illerde, ilçelerde nasıl karşılanıyorsunuz? Teşkilatlanmada CHP’nin teşkilatlanmasında bir sorun görüyor musunuz? Sayın Fatih Altaylı’nın bu yönde bir eleştirisi var size. Bu sorunun yanıtını almak istiyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Şu ana kadar ki anket sonucunu ekrana getirelim; 12 Eylül referandumunun darbe dönemleriyle bir hesaplaşma olduğu görüşüne katılıyor musunuz? %87 hayır diyor, %13’de evet diyor sevgili seyirciler. Sayın Başkan nasıl yorumluyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sonuçlar normal. Aslında ben %81 oyun daha yüksek olmasını beklerdim. Yani %13 oy hangi gerekçeyle 12 Eylülle hesaplaşma ben anlamış değilim. Hangi maddesi 12 Eylülle hesaplaşma. YÖK’ü mü kaldırdılar 12 Eylülde hesaplaşmada. Duruyor yerinde. Atatürk’ün vasiyetini eski haline mi getirdiler? Çiğnenen vasiyetini 12 Eylül tarafından. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu eski haline mi getirdiler? Hayır.

Biz geçici 15.madde yani 12 Eylül darbesini yapanların yargılanmasını önleyen maddenin kaldırılmasını daha önceden AKP grubuna teklif ettik. İki Grup Başkanvekili gittik AKP Grup Başkanvekillerini ziyaret ettik dedik ki, gelin geçici 15. maddeyi kaldıralım. Sayın Başbakan açıklama yaptı. Herhalde şaka yapıyorlar dedi. Sonra yargıyı ele geçirmek için bu Anayasa değişikliği gündeme gelince o geçici 15. maddeyi kaldıralım dediler. Kalkmasının veya durmasının aslında hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Sadece usulen kalkıyor oradan.

Ama biz dedik ki, AKP’nin samimiyetini ölçelim. Bir önerge verdik. Dedik ki, 12 Eylül generalleri, darbeyi yapanlar yargılansınlar. Kimin oylarıyla reddedildi bu? AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Demek ki, samimi değiller.

12 Eylülden beslenen bir partidir AKP. Düşünce olarak. 12 Eylülün ürünüdür. Kenan Paşa o dönem bunların sırtını sıvazlamıştır. Ülkücüler ve solcular ya idam edilmiştir ya işkenceden geçmiştir. Pek çoğu ciddi bedeller ödemiştir ve AKP gelip bugün onların acılarını sömürüyor ve hiçbir zaman bunu affedemeyiz. Ben mağdur olacağım beyefendi benim mağduriyetimi kullanacak. Buna izin vermeyiz. Doğru değildir bu. AKP’nin yaptığı budur. Söylemiyle eylemi taban tabana zıt olan bir partidir.
Demokrasiyi getiriyorum diyor. Hangi demokrasi? Özgürlüğü getiriyorum diyor. Hangi özgürlük? Hayır demek cesaret işi neredeyse. Bu mudur özgürlük? Bunlar doğru değil. Az önce söyledim. Üniversiteler. Nerede bu üniversiteler? Niye konuşmuyorlar? Çünkü YÖK’ün sopası var ellerinde. YÖK’ün sopasını kim verdi? 12 Eylül. Hani YÖK’ten şikayet ediyorlardı. Niye kaldırmadılar? Kaldıramazlar. Çünkü ele geçirdiler YÖK’ü. Üniversiteleri terbiye edecekler.çünkü bunların kafasında demokrasi yok. Sayın Başbakan demiyor muydu demokrasi bizim için amaç değil araçtır diye. İşte şimdi gerçektende araç olduğunu görüyoruz.

Yargıyı ele geçirmek istiyorlar. Bu kadar açık. Biz diyoruz ki, yargıyı siyasallaştırmayın. Yarın bunun bedelini ağır olarak sizde ödeyebilirsiniz. Niçin bunu yapıyorsunuz? Bırakın yargı bağımsız kalsın.

Didem YILMAZ- O yüzden mi hayırda hayır var diyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Bakın yargının sorunu yok mu? Var tabi. Vatandaş dava açıyor. 20 yıl sürüyor, 10 yıl sürüyor. Bunları çözün. Bunlarla ilgili yasalar getirin. Bunları yapalım. Hayır. Ben kendi hakimimi seçeceğim. O gelsin. Niye o gelsin? Eskiden şu olurdu. Davalar devam ederdi, yargıçlar değişirdi ama sonunda bir karar çıkardı. Herkes onu yargının kararı olarak bakardı.

Şimdi dava devam ediyor. Yargıçlar değişmesin. Bu bizim yargıç çünkü benim istediğim gibi karar verecek. Hiçbir şekilde de yerinden alınmasın. Savcı benim savcım. Böyle baktığınız zaman olay hukuk olmaktan çıkıyor. Demokrasi olmaktan çıkıyor ve farklı bir yerlere gidiyor. Zaten tabloda bizim farklı yerlere gittiğimizi gösteriyor. Onun için 12 Eylül anayasası 65 maddesi değişti. 65 maddesi değişti. 64 maddesinin değişimine bizde evet dedik. En büyük değişim rahmetli Bülent Ecevit zamanında oldu. Ve hiçbir değişim bir partinin mutfağında hazırlanmadı. Sadece bu değişiklik AKP’nin mutfağında hazırlandı. Düşünün parlamentodaki bütün partiler karşı. Niye karşı? Bizi suçluyor Sayın Başbakan. Önce bir kendisine sorması lazım bu insanlar buna niye karşı? Ve kendisine söyledik 3 maddeyi çekin bizde evet diyelim bu iş bitsin. Çekmediler birisi düştü mecliste. İki madde kaldı. Yapmayın bunları ayrı ayrı referanduma sunalım. Hayır sunmayacağız beraber götüreceğiz ya hep, ya hiç dedi. Bu mantıkla gidildi. Bu mantıkla nereye gidecek? Toplum anayasa oylamasında da bölünecek.

Didem YILMAZ- Bir kutuplaşmaya mı gidecek diyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu anayasa evet de çıksa, hayırda çıksa toplumu bölecektir.

Didem YILMAZ- Neden efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü anayasa artık toplumun yarısı bu anayasa benim anayasam değildir diyecektir. Hayır kullandı. Yarısı diyecek ki benim anayasam değil. Evet oyu kullandı, hayır çıktı bu anayasa benim anayasam değil diyecek. Hayır çıkarsa yalnız şöyle bir şey olacak. Toplumun %90’ı bu anayasa benim anayasam değildir noktasına gelecektir. %90’ı. Çünkü hayırcılar benim anayasam değil diyor. Getirenlerde bu anayasa doğru bir değişiklik değildir diyorlar ama kısmen biz düzeltiyoruz diyorlar. O halde yapılması gereken, daha özgürlükçü, daha güzel, ama gerçekten toplumun tüm kesimlerinin katıldığı sağlıklı, tutarlı bir anayasa değişikliğini yapmış olmak. Bunu biz yapacağız ama kararlıyız bu konuda. Dokunulmazlıkları sınırlayacağız, YÖK’ü kaldıracağız, bakanların yargılanmasının önündeki engelleri kaldıracağız. Yargıyı daha bağımsız kılacağız, Avrupa standartlarına getireceğiz. Bakan ve müsteşar yargıya müdahale etmeyecek. Ama yargıda kendi iç denetimini sağlıklı yerine getirecek. Usul yasalarını çıkaracağız. Öyle yıllarca bekleyen davalar olmayacak. Bilirkişi kurumunu yeniden düzenleyeceğiz. Pek çok şey yapılabilir. Demokrasiyi ve Türkiye’yi yeniden inşa etmemiz lazım. Demokrasi bağlamında, özgürlükler bağlamında yeniden inşa etmemiz lazım.

Didem YILMAZ- Peki şuana kadar kaç ile gitmiştiniz? Programın başında söyledik ama.

Kemal KILIÇDAROĞLU- 36 il.

Didem YILMAZ- Hedefiniz ne?

Kemal KILIÇDAROĞLU- 81 ile gideceğim. Hepsine gideceğim.

Didem YILMAZ- Gidebilecek misiniz ama?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hepsine gideceğim. Belki 12 Eylül’e kadar 81 ile gitme zamanımız olmayacaktır doğal olarak. Çünkü günde bazen birkaç ile gidiyoruz. Hava koşulları miting yapmaya aslında çok elverişli değil. Çünkü saat 12.00’de yapıyoruz. Gerçekten 12.00’de müthiş bir sıcak var. Ama 12’de yapmak zorundayız çünkü başka bir yere gideceğiz. O da diyelim saat 13.30’da, oradan başka bir yere gidiyoruz o saat diyelim ki 16.30’da. En güzel mitinglerimiz aslında saat 18.30’dan sonra olan mitinglerimiz. Onları mümkün olduğu kadar büyük kentlere kaydırıyoruz ve oralarda yapıyoruz. Çünkü hava biraz serinliyor. Hava serinleyince daha rahat, kalabalıklarda daha rahat olabiliyor. Güzel bir heyecan var.

Ben bir şeyden çok mutluyum.

Didem YILMAZ- Nedir efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Düşündüğümden çok daha güzel gençler siyasetin içinde ve kadınlar.

Didem YILMAZ- Bende onu soracaktım nasıl tepkiyle karşı karşıya kalıyorsunuz? Çok alışık değiller çünkü CHP Genel Başkanının böyle dolaşmasına galiba. Ne dersiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle söyleyeyim gençler eskiden bize biraz mesafeli yaklaşırlardı ve biraz burun kıvırırlardı. Şimdi doğrudan doğruya siyasetin en önünde, müthiş heyecan, müthiş bir ilgi var. Kadınlar gene öyle. Kadınların duyarlılığını biraz anlıyorum. Çünkü kadınlarda sezgi gücü çok daha fazla. Olası tehlikeyi görüyorlar. Kendi üstlerine olan baskıyı da görüyorlar. Onların siyasetin içine girmesini anlayışla karşılıyorum. Ama gençleri uzun yıllar biz politikanın dışında tuttuk. 12 Eylül’ün getirdiği en büyük açmazlardan biriside bu. Gençler siyasete girmeyecek, girerlerse ezeriz dediler ve ezdiler. Şimdi gençler siyasete döndü ve çok iyi bir ivme yakaladık. Göreceksiniz gelecek gençlerin olacak ve onlar siyasete damgalarını vuracaklar.

Didem YILMAZ- Peki Gazete Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Sayın Fatih Altaylı o konuya gelirsek eğer özellikle teşkilatlanma konusunda sizin CHP’nin AKP’ye nazaran daha zayıf olduğunu, çünkü AKP’nin ev ev dolaşıp çok ciddi bir teşkilatlanma içinde olduğunu söyledi. Sizde şimdi 81 ile gideceğinizi söylüyorsunuz. Nasıl bu eleştiriye katılıyor musunuz? Teşkilatlanmada CHP’nin…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Her eleştiriden yararlanmıyoruz. Sayın Altaylı bu eleştiriyi yapmışsa mutlaka gözlemleri vardır.

Didem YILMAZ- Siz neler gözlemlediniz? İşte bundan yola çıkarsak?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Örgütün daha hızlı, daha aktif olmasını istiyorum. Daha güçlü olmasını istiyorum. Bizim Kadın Kolları Genel Başkanımız 3 yıldır yoktu. Kadın Kolları Genel Başkanımız var şimdi. Gençlik Kollarımız çok aktif değildi şimdi daha aktif hale getirmeye çalışıyoruz. Anayasayla ilgili ortak söylem geliştirmek için illerimizin eğitim sekreterlerini Ankara’ya çağırdık ve 3 gün hocalarımız onlara neden bu anayasaya hayır dememiz gerektiği konusunda güzel bir eğitimden geçtiler. Önümüzdeki günlerde bunları daha da sıklaştıracağız. Yani merkezle taşra arasında daha sağlıklı ve daha tutarlı bir diyalogun oluşmasına büyük ölçüde katkıda vereceğiz, çalışacağız.

Didem YILMAZ- Bu sıkıntı var galiba merkezle teşkilat arasında zaman zaman sıkıntılar yaşıyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaman zaman kopukluklar olmuyor desek doğru değil. Zaman zaman kendi iç çatışmaları da oluyor. Bu siyasetin doğasında olan bir şey. İşte görevden almalar, yeni gelenler, öbürlerini acaba biz nasıl pasifize ederiz diye bakan düşünceler, bunlar olabilir. Ama gittiğim yerlerde şunu söylüyorum. Türkiye ve özellikle CHP’liler küçük ayrıntılarda boğulup kalmamalılar. Tek hedefimiz olmalı halkın iktidarını kurmak olmalı. Biz halk için çalışacağız. Halkın sorunlarını çözmek için çalışacağız. Bunu yapmak içinde birlik olacağız. Ayrıntıları, kendi içimizdeki tartışmaları bir tarafa bırakacağız. Tek hedef var, tek amaç var iktidar olmak. Çünkü Türkiye’nin yeni bir iktidara ihtiyacı var. Ve bazı yerlerde ben şunu da söylüyorum. Biz birinci ulusal kurtuluş savaşımızı meydanlarda verdik. İkinci ulusal kurtuluş savaşını sandıklarda vereceğiz. Ve onun için bütün yurtseverleri Cumhuriyet Halk Partisinin çatısı altına bekliyorum diyorum. Neden ikinci ulusal kurtuluş savaşı? Çünkü Türkiye tarihinde demokratik süreç içinde tarihinde olmadığı kadar ilk kez baskıcı bir yönetimin baskısı altındadır. Demokrasi söylemini geliştiriyor, demokrasiye karşı. Özgürlük söylemini dile getiriyor, özgürlüğe karşı. Bunu her yerde, her ortamda görüyoruz biz. Ve AKP sadaka ekonomisiyle, yani yoksulluğu sömürerek oy toplayan bir parti. Bu düzeni de değiştireceğiz. Aile sigortasını getireceğimizi söylüyoruz. Yoksulluğu teşhir etmeyeceğiz.

Didem YILMAZ- Bu noktada kaynağı nereden bulacaklar şeklinde size de eleştiriler var biliyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Onun bakın çok kısa süre sonra raporunu çıkaracağız.

Didem YILMAZ- Nedir efendim, nasıl bir rapor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yoksulların, devletin verilerini aldık, ne kadar yoksul var Türkiye’de belli. Kaç kurum yoksullara yardım yapıyor biliyor musunuz Türkiye’de? 10’un üstünde kurum. Bunların bütçelerini toplayın dağıtılanlara bakın. Daha karlı oluyoruz bizim modelimizde. Hem para veriyorsunuz her ay düzenli. Sosyal devlet koruması altına alıyorsunuz yoksul aileyi, aynı zamanda onun yoksulluğunu teşhir etmiyoruz. Siyaseten yoksulluğunu sömürü alanı haline getirmiyorsunuz. O sosyal devletten yoksulluğunu gidermesini hak olarak istemeye başlayacak. Tıpkı emekli benim maaşım yetmiyor diyor bağırıyor. O yoksulda diyecek ki ya bana iş, ya da verdiğin aylık bana yetmiyor artır bunu diyecek. İşte sosyal devlet bu. Bunu yapacağız.

O raporu çıkaracağım. Parayı nereden buluyorsunuz diye Sayın Başbakanda söylüyor bunu raporun bir örneğini de Sayın Başbakan göndereceğim.

Didem YILMAZ- Ne zaman çıkaracaksınız raporu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ön çalışmalar geldi. Çok güzel bir rapor çıktı ortaya. Benim bildiğim Sayın Başbakan toplamış kurmaylarını niçin demiş siz bunu daha önce yapmadınız diye. Yani biz AKP’ye yaptıracağız bunu. Ya biz yapacağız, ya onlar şimdi harekete geçtiler kendileri yapmak istiyorlar.

Didem YILMAZ- Peki siz iddialı bir açıklamada bulundunuz Sayın Kılıçdaroğlu. Dediniz ki, işte belli bir noktaya gelmezse oylar istifa edeceğinizi söylediniz. Doğru mu algıladım?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Anlamlı bir artış olmazsa…

Didem YILMAZ- Nedir bu, çıtayı nereye koyuyorsunuz anlamlı artış? Şunu sorayım 12 Eylül’deki referandumdan mı bahsediyorsunuz, genel seçimden mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır hayır ben genel seçimden.

Didem YILMAZ- Nedir anlamlı bir oy? Şimdi CHP’de biraz yükseliş var bunu herkes gözlemliyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Diyelim ki şimdi biz oyumuz %22-23-24 veya işte 1 puan, 2 puan arttı. Ben bunu anlamlı artış görmüyorum. Güzel, bizi tatmin edecek bir sıçrama olması lazım oylarımızda. Eğer bu sıçramayı yakalarsak bu anlamlı bir artıştır. Ve ben böyle bir sıçramayı bekliyorum. Eğer bir anlamlı artış olmazsa o zaman benim burada kalmama gerek yok. Bir başka arkadaşımız gelir. Biz hep beraber ona destek veririz o alır partiyi götürür, sürükler. Partimizin içinde nasıl olsa çok yetenekli, dinamik pek çok insan var.

Didem YILMAZ- Peki. Şimdi yine anket siz hesaplaşma olarak görmediğinizi söylüyorsunuz. Bakalım izleyicilerimiz ne demiş Sayın Başkan. 9600 kişi SMS göndermiş. Hemen ekranlara getirelim grafiği de ve sevgili seyirciler sizde bir görün. Şuana kadar %87’lik bir hayır var, %13’te evet diyor. 12 Eylül referandumunun darbe dönemleriyle bir hesaplaşma olduğu görüşüne katılıyor %13 ama %87’de hayır diyor. 9600 kişide şuana kadar katıldı ankete.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Mesela ben merak ediyorum hangi madde 12 Eylül’le hesaplaşmadır? Geçici 15. madde kaldırıyoruz. Adalet Bakanı ne dedi? O dönem dedi darbe yapanlar yargılanmayacak dedi. Allah aşkına neyin hesaplaşması o zaman? %13 oy veren arkadaşlarıma gerçekten sormak istiyorum çıksın desinler ki şu madde 12 Eylül’de hesaplaşma maddesidir. Bende deyim ki alkışlayım evet bu madde 12 Eylülle hesaplaşma maddesidir. Kendisine muhtıra veren Genel Kurmay Başkanıyla hesaplaşma cesaretini gösteremeyen bir kişi nasıl olacakta ta 1980’lerde yapılan bir darbeyi hesaplaşma olarak algılıyor. Anlamak mümkün değil. Akıl, mantık yetmiyor buna. Şimdi Başbakan 1980’ide bıraktı ta 27 Mayıs 1960’a gidiyor. Efendim kefenden bahsediyor. Allah akıl fikir versin.

Didem YILMAZ- Süremizi bitirdik ama bitirmeden önce şunu sormak istiyorum. Gömleğiniz nereden? Yine konuşuldu, tartışıldı ya.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Gömleği bilmiyorum eşim aldı ama nereden aldığını bilmiyorum samimi söylüyorum.

Didem YILMAZ- Eşiniz hanımefendiyle görüşme şansınız olabiliyor mu? O nerede? Destek veriyorlar mı size?

Kemal KILIÇDAROĞLU- O şimdi torunuma bakıyor. Tabi yani destek geliyor aileden de destek geliyor evet.

Didem YILMAZ- Birazda sizi kilo vermiş gördüm.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yoğun tempoda kilo veriyoruz zaten ama şimdi kilo vermemek için özel bir diyet uyguluyorum.

Didem YILMAZ- Sizi bakıma da almışlar galiba.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani öyle oldu biraz evet.

Didem YILMAZ- Yarın nereye gideceksiniz onu da duyuralım izleyicilerimize.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Nevşehir, Kırşehir var.

Didem YILMAZ- Yarın oradasınız. Çok teşekkürler ağzınıza sağlık. Ayağınızın tozuyla geldiniz. Gerçekten çok yorgun, mitingler arka arkaya geldi. Bizi kırmadınız Habertürk’ü yayınıza katıldınız.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağolun.

Didem YILMAZ- Sevgili seyirciler Aksaray’dan Ağaçlı tesislerinden, Ağaçlı otelinden sizlere seslendik. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu gündemle ilgili, referandum sürecinde yaşananlarla ilgili olarak görüşlerini dile getirdi, değerlendirmelerde ve yorumlarda bulundu. Türkiye’nin Nabzı programının sonuna geldik. Önümüzdeki hafta Salı günü başka bir noktadan yine çok değerli bir konuğumuzla Türkiye’nin Nabzı programında karşınızda olacağız. İyi akşamlar diliyorum efendim hoşçakalın.