GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU CNNTÜRK “TARAFSIZ BÖLGE”
(11 HAZİRAN 2010)
Ahmet HAKAN- Tarafsız bölge bu akşam Ankara’dan sizlere sesleniyor. Konuğumuz Cumhuriyet Halk Partisinin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Kemal Kılıçdaroğlu bu zamana kadar bazı televizyon programlarına katıldı, konuştu, sorulara cevaplar verdi ama ilk kez bu akşam farklı konuklarımızın, farklı gazetecilerin sorularına cevap verecek. Biraz kalabalık bir kadro Kemal Kılıçdaroğlu’na sorular soracak. Böyle bir farklılığı var. Bu akşam Sayın Kılıçdaroğlu’nu tabiri caizse biraz sorgulayacağız. Hoş geldiniz efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hoş bulduk efendim. Umarım çok zor sorularla karşılaşmayız.
Ahmet HAKAN- Bilmiyoruz artık ne olacak. Türkiye’yi geziyorsunuz bugünlerde. Yarında var galiba bir gezi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yarın Tokat’a gideceğiz. Pazar günüde Amasya’ya.
Ahmet HAKAN- Tokat, Amasya. Böyle bütün illeri herhalde…
Kemal KILIÇDAROĞLU- 81 İl’i gezeceğiz.
Ahmet HAKAN- 81 İl’i gezeceksiniz. Az önce burada programa hazırlanırken bu stüdyonun bir hatırası var bende dediniz. Melih Gökçek’le tartışmıştınız değil mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet Sayın Melih Gökçek’le burada tartışmıştık. Bu ikinci program oluyor burada.
Ahmet HAKAN- Buradaki ikinci program oluyor. Tekrar hoş geldiniz diyorum size. Kimler Kemal Kılıçdaroğlu’na soru soracak hemen onları sizlere tanıtalım. Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Metehan Demir bizlerle. Metehan hoş geldin, merhaba. CNNTÜRK Muhabiri Sema Ecer Cumhuriyet Halk Partisini gerçekten çok iyi takip eden, çok iyi bilen bir isim. Kurultay sürecinde performansını alkışlamıştık. Sema Ecer hoş geldin, merhaba. Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer bizlerle. Utku bey sizde hoş geldiniz, merhaba. Ve Türkiye Gazetesi Ankara Temsilcisi daha doğrusu o grubun Ankara Temsilcisi Nuri Elibol. Sizde hoş geldiniz Nuri Elibol, merhaba. Kemal Kılıçdaroğlu’na sorular soracağız, ana başlıklar atacağız, çeşitli ana başlıklar altında arkadaşlarımız ve ben Sayın Kılıçdaroğlu’dan görüşlerini anlamaya ve öğrenmeye çalışacağız.
Şimdi ilk başlık, günün en sıcak konusu. Bugün Cumhuriyet Halk Partisinde Gürsel Tekin, Kemal Kılıçdaroğlu görüşmesi gerçekleşti. Gürsel Tekin’in durumu ne olacak? Gürsel Tekin İstanbul İl Başkanı olamıyor mu, olacak mı? Bu konuyla başlayalım. Bugün çünkü Kemal Kılıçdaroğlu Gürsel Tekin’le 40 dakikalık bir görüşme yaptı. Gürsel Tekin’e soruldu ne çıktı bu görüşmeden diye. O da Sayın Kılıçdaroğlu’na sorun dedi ve Kemal beyde bu konuda şuana kadar bir açıklama yapmadı. İlk kez bir açıklama yapacak. Arkadaşlarımızda bu başlık altındaki sorularını şimdi sorabilir. İsterseniz siz önce ne oldu, neye karar verdiniz buna bir açıklık getirin efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gürsel bey geldi, görüştük. Tabi bu partinin kendi iç sorunu izin verirseniz burada ayrıntıya girmek istemiyorum. Ama Sayın Tekin partinin her kademesinde, her yerinde çalışmaya hazırım. Zaten bir mevki, makam arayışı içinde olmadığını da ifade etti. Dolayısıyla geçmişte de güzel bir birlikteliğimiz vardı. Bundan sonrada güzel bir birlikteliğimiz olacak. O konuda hiç kimsenin endişesi olmasın. Parti olarak da tabi kimseyi harcama, kimseyi defterden silme veya kimsenin üzerine çizik atma gibi bir lüksümüzde sözkonusu değil. Bırakın partiliyi böyle bir konuma getirmek, tam tersine her yurttaşı partinin çatışı altına almaya çalışıyoruz. Sanıyorum önümüzdeki hafta Pazartesi günü bu konuyu MYK’da görüşeceğiz. Ondan sonraki süreçlerde sanıyorum yine herkesin mutlu olabileceği bir sonuca ulaşacağız.
Sema ECER- Gürsel bey il başkanlığına dönmek istiyorum diye net bir açıklamada bulundu mu? Talepte bulundu mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Belli bir görüşmemiz oldu. Ama izin verirseniz o ayrıntılara çok fazla girmek istemiyorum. Yani bu partinin biraz kendi iç sorunu. Dediğim gibi yani Gürsel bey çok değerli bir partilimiz ama görüşeceğiz onu. MYK’da görüşeceğiz. Talepleri ben orada aktaracağım.
Metehan DEMİR- Fakat efendim malumunuz Cumhuriyet Halk Partisinin bu iç sorunu bir süre sonra Türkiye’nin de sorunu haline geliyor. Çünkü sizin bir kurultay süreciniz oldu ve Türkiye’nin en önemli gündem maddesi oldu bir süre. Ama sonrasında hani Sayın Gürsel Tekin’le Sayın Önder Sav arasında hani medyaya yansıdığından bildiğimiz kadarıyla bir tatsızlık, bir gerginlik ya da bir uzlaşmazlık var havası hakimdi. Şimdi MYK’da tekrar görüşüleceğini söylüyorsunuz ve bir süreden beride yine gazetelerden gördüğümüz kadarıyla Sayın Gürsel Tekin hakkında Yargıtay’da devam eden bir süreç yazılıp, çiziliyor. Ben bugün baktım 1150 civarında Türkiye’de belediye görevlisi yargılanıyor. Ve Gürsel Tekin’in son seçim tarihi yanılmıyorsam yine 2010’un Şubat ayı. Yani bu yıl Şubat’ta tekrar seçilmiş. 2007’den beri il başkanı. O zaman sorun olmayan süreçler il başkanlığına geri dönüşünde şimdi sorun olarak mı karşınıza çıkıyor yoksa bu sadece işin bir tarafımı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu sorun olarak görmüyoruz. O zaman zaman medyada yer aldı. Acaba bu gerekçeyle mi atanamadı veya MYK’ya seçilemedi diye gerekçelendirildi ama asıl gerekçe o değil tabi. Yani şimdi gerçekten şunu çok samimi söylüyorum. Parti Meclisinde son derece değerli arkadaşlarımız var. İşte bunlardan 20 kişiyi MYK’ya taşıyacağız. Dolayısıyla hani o çerçevede bir değerlendirme yapmanın daha uygun düşeceğini sanıyorum. Sayın Tekin zaten Parti Meclisi üyesi. Yani partinin dışında kalan değil, partinin ikinci büyük organında görev alıyor. Kurultay sonraki Parti Meclisi, ondan sonra MYK. MYK daha dar bir alan oluyor.
Dolayısıyla hani Sayın Tekin’i dışladık veya onu dikkate almıyoruz gibi veya onun geçmişteki hizmetlerini değerlendirmiyoruz veya bu dava nedeniyle böyle bir sonuç çıktı bir değerlendirmede yapmıyoruz.
Sema ECER- Kurultay sürecindeki yaşananlar, örneğin blok liste, ikinci bir liste çıkarma arayışı, işte sizin konuşmanızı gidip de bir otel lobisinden dinlemesi, ben böyle hazırlamamıştım. Benim hazırladığımın dışında konuşması. Bunlar sizi rahatsız etti mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunlar geçmişteki tartışmalar. Ben o tartışmaya, yani geçmişi düşünmek değil, geleceği düşünmemiz lazım. Bende onları gazetelerden okudum. Yani Sayın Tekin’le de hiç bu konuları konuşmadık. Yani sen böyle söyledin mi ya da söylemedin mi diye. Bilmiyorum onu ben. Yine ben gazetelerde okudum. İşte ikinci bir liste hazırlanmak üzere bir otelde toplantı yapıldığını falan söylüyorlar. Siyasette bunların hepsi olabilir. Yani insanlar ikinci listede hazırlayabilirler, bir başkasını beğenmeyebilirler ve acaba başkası örneğin Parti Meclisine girse daha mı iyi olur veya şu Parti Meclisinde olmasın, onu kabul etmeyelim diye düşüncelere de sahip olabilirler. Bunların hepsini o kurultay süreci içinde olağan karşılamak lazım. Bu sadece bizim partiye özgü bir olay değil. Yani bütün partilerde var bu. Bütün partilerde insanlar şu veya bu şekilde partinin yönetimi içinde bir kademede yer almak isterler. Sayın Tekin’inde böyle bir amacı olabilir. Ama Sayın Tekin’in İstanbul’daki başarılarını biliyoruz, aldık. İşte Parti Meclisi üyesi. Önemli bir görev aslında Parti Meclisi üyeliği.
Dolayısıyla ben örneğin önümüzdeki süreç içinde Anadolu turuna çıkacağız. Yani sadece Amasya ve Tokat değil, örneğin Gaziantep’e de gideceğiz, Şanlıurfa’ya da gideceğiz. Göreceksiniz Sayın Gürsel Tekin’le beraber gideceğiz. Yani öyle dışlamak, onları dikkate almamak diye bir şey sözkonusu değil.
Utku ÇAKIRÖZER- Yani artık İstanbul’dan ziyade biraz daha Anadolu’ya açılırken de yanınıza mı alacaksınız? Yani o yerel seçimlerdeki o Gürsel Tekin, Kemal Kılıçdaroğlu ikilisi biraz Anadolu’da da benzer çalışmamı yapacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi niye olmasın, tabi yapacağız. Sadece tabi Sayın Tekin değil, yani diğer arkadaşlarla da beraber gideceğiz. Yani bir sefer giderken mutlaka bölge milletvekillerini alıyoruz. Artı Sayın Tekin’le de orada olmaktan mutluluk duyacağız yani. Sayın Tekin’de gelecek.
Nuri ELİBOL- Sayın Genel Başkan, dışarıdan bakıldığında çok böyle gözükmüyor. Belki biz iyi bakamıyor olabiliriz. Yani siz açarsanız biz daha net görebiliriz bunu. Gürsel Tekin parti içerisinde Parti Meclisi üyeleri, MYK üyeleri, Genel Başkan Yardımcıları şuanda görev alan kadroyla kıyasladığımızda kimseyi küçümsemek anlamında sakın ha böyle bir şey algılamayın, söylemiyorum. Gürsel Tekin İstanbul’da gerçekten performansı çok yüksek. CHP’nin klasik tabanı, CHP’ye her şartta oy veren tabanın dışında kitlelerle kolayca bulaşabilen, onlara ulaşabilen bir siyasetçi. İstanbul’da da gerçekten çok başarılı işlere imza attı. Ben sağ, muhafazakar çizgi olarak bilinen bir gazetede yazı yazıyorum. En kolay ulaşabildiğim CHP’lidir Gürsel Tekin. En kolay ulaşabildiğim, diyalog kurabildiğim kendi açımdan söyleyeyim. Şimdi CHP’nin de bir iktidar olma hedefi var. Yani %40’ların üzerine geçip. Böyle bir siyasetçinin, bu tür özellikleri olan bir siyasetçinin, ki sizinle de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığınız döneminde ciddi bir performans gösterdi ve ciddi bir emek verdi. Beraber CHP’nin klasik tabanının oyunun dışında da oylar aldınız. Bunda Gürsel Tekin’inde emeği olduğu inkar edilemez.
Şimdi böyle siyasetçinin sadece Parti Meclisi üyesi olması, Genel Başkan Yardımcısı olmaması, MYK’da yer almaması veya tekrar il başkanlığına dönmemesini siz normal mi buluyorsunuz? Yani bunu parti içerisinde normal bir şey mi olarak görüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi eğer, partiyi şöyle düşünmemiz lazım. Partinin içinde mesela Parti Meclisinde gerçekten belki de herhangi bir partide olsa mutlaka MYK’ya taşınacak adaylar var. Ama bizim partimizde sizin söylediğiniz niteliklere sahip olan insanların sayısı çok fazla aslında. Sayın Tekin’i ben biliyorum. Özellikle halkla ilişkilerde olağanüstü başarısı olan, herkesle çok sıcak ilişkileri kısa sürede kurabilen yetenekte, nitelikte bir arkadaşımız. Yani bunu dediğim gibi biz hiçbir zaman göz ardı etmek veya onu partide gerilere itmek gibi bir düşüncemiz yok. Az öncede söyledim ben örneğin. Doğuya, güneydoğuya giderken Gürsel Tekin’le gitmeyi düşünüyorum. Onu da alacağız, beraber gideceğiz oraya. Bu onun dışlandığı anlamını gösterir mi? Hayır. Nedir? O arkadaşımızın performansından İstanbul’da da yararlanacağız. Ben İstanbul’u sadece yeterli görmüyorum. Ben aynı performansı Anadolu’da da yararlanmak istiyoruz. Yani bunu yapacağız.
Metehan DEMİR- Peki Sayın Genel Başkanım, çok kısa bir şey soracağım. Tabi siz çok zekisiniz. Burada siz az önce Melih beyi de alt ettiniz. Birçok böyle söz düellolarına ya da karşılıklı tartışmalarda çok büyük başarılara imza attınız. Verdiğiniz cevaplar çok diplomatik ve zeka dolu. Ama tabi ortada hani biraz daha soruyu açmak açısından hani bir türlü anlaşamadığı çok iyi bilinen Önder Sav bu işin neresinde ve ne kadar var? Ve ortada istediği bir İstanbul il başkanlığı da var Gürsel Tekin’in ve oraya gelememesinden dolayı böyle bir şeyler hissedildi bugün başkentte. Böyle bir rahatsızlıklar hissedildi. Yani bu parti içinden bazı isimlerin rezistansından dolayımı olmuyor, yoksa gerçekten… Çünkü böyle bir patinaj ve bir frenleme var.
Nuri ELİBOL- Bugün buraya gelirken, sizinle görüşmeye gelirken mesela yönetim kurulu, il yönetim kurulu mu diyorsunuz oraya ismini tam telaffuz edemeyebilirim. 8 üye sizinle görüşmeye gelmeden önce istifa ediyor. Bunlar tesadüf mü?
Sema ECER- Ve ekleme, bu konuda Gürsel Tekin özelinde ve İstanbul il yönetimi özelinde Önder beyle aranızda bir görüş ayrılığı var mı? Aynı görüşte misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi söyleyeyim. %100 her konuda görüş birliği içindeyiz diye partinin genelini düşünürsek böyle bir şeyi iddia etmek doğru değil. Çünkü partide insanlar mutlaka farklı görüşlerdedirler, farklı şeyler düşünebiliyorlar. Ama bir ortak noktamız var. Nedir o nokta? Bir; iktidara taşımak, iki; sosyal demokrat düşüncelere sahip olmak, üç; bu konuda hiçbir makam, mevki beklemeden çalışmaktır. Eğer biz bu ilkeler üzerinde anlaşıyorsak zaten sorunumuz yok. Çünkü bana göre A kişisi çok önemlidir. Size göre B kişisi bu işi çok daha iyi yapabilir. Bir başka arkadaşımıza göre C kişisi bu işin daha uzmanıdır.
Şimdi bu çerçevede tabi değerlendirmeler yapılıyor. Parti içinde sadece Önder bey, sadece ben değil MYK üyeleri de değerlendirme yapıyorlar. Milletvekilleri görüş veriyorlar. İllerde bizim hiç bilmediğimiz, tanımadığımız yurttaşlar telefon açıyorlar aman şöyle yapın, böyle yapın diye.
Şimdi bu şu anlama geliyor. Aslında bu tür tartışmaların zengin bir platformu var Partinin içinde. Partide her kanattan insanlar var. Parti tek düze düşünen, aynı şeyleri düşünen bir parti olursa zaten dinamizmini kaybetmiş olur. Farklı düşünecek ama ana eksen etrafında farklı gözlemlerde bulunacak, farklı yorumlayacak ki o düşünce zenginliğini biz yakalamış olalım. Ben öyle bakıyorum olaya.
Ahmet HAKAN- Bende bu konuda bir şey soracağım. Bugün twitterda Kemal Kılıçdaroğlu programımıza konuk olacak diye ilan ettiğimde oradaki arkadaşlardan yoğun bir şekilde bu sizin parti içi meselenizin çok duyarlı bir şekilde izlendiği izlenimi aldım. İşte soruyorlar Gürsel Tekin ne olacak? Mutlaka bunu sorun falan diye. Bir ikinci konuda yine arkadaşlarımızın da işaret ettiği bir konu o. Metehan biraz diplomatik bir dille sordu ama ben açık soracağım size. Çünkü oradan gelen sorularda çok net, açık. Yani sanki parti içinde siz bu işleri biraz Önder Sav’a devretmişsiniz ve sanki irade ondaymış gibi bir izlenim var. Doğrumu bu? Yani gerçekten siz bütün iradeyi, parti içindeki mevzuları Önder beye mi devrettiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi çok samimi olarak onu da söyleyeyim. Bir; eğer siz Genel Başkan olarak ben parti içi işlerle uğraşacağım derseniz, bütün mesaimi buraya vereceğim derseniz yanlış yapmış olursunuz. Bir Genel Başkan eğer bunlarla uğraşırsa o zaman ülkenin sorunları bir tarafa, iki bizim halkla kucaklaşmamız bir başka bahara kalmış olur.
Nedir olay? Bir kurultay yapıldı. Parti Meclisi seçildi, MYK seçildi. Bizim artık geleceğe bakmamız lazım. Ufkumuzu halka döndürmemiz lazım. Halka umut vaat etmemiz lazım. Neyi nasıl yapacağımızı halka söylememiz lazım. Bu süreçte elbette burukluklar oldu. Parti Meclisine girmeyen arkadaşlarımız var. Üzüldüler. Parti Meclisinden MYK’ye gelmeyen arkadaşlarımız var. Bunlarda üzüldüler. Herkes gelip bize söyledi tabi. Biz çalışacağız, yani seçilmemek çok önemli değildir diye düşüncelerini de aktardılar. O nedenle bakın MYK’da görev dağılımı da yaptık. Bazı arkadaşlarımız belli konulardan sorumlu, bazı arkadaşlarımız örgütlerden. Kimisi ekonomiden sorumlu. Şimdi bunların tamamından ben sorumluyum, ben bunu yapacağım dersek yanlış olur. Ben gerçekten şunu da yine samimiyetle ifade edeyim. Partinin içerisinde Hakkari’den alıp Edirne’ye, Mersin’den alıp Sinop’a, Kars’tan alıp İzmir’e kadar bütün bu geniş coğrafyada biz bütün enerjimizi partinin iç sorunlarına ayırırsak doğru yapmamış oluruz.
O nedenle partinin Genel Sekreteri var. Kim? Sayın Önder Sav. Yıllardır duruyor Genel Sekreterlik görevinde. Partiyi tanıyor, üyeleri tanıyor. Şunu yaptık bakın; biz belki geçmişten de farklı olarak. Dedik ki, kim partiye üye olmak istiyorsa kapılarımızı açalım sonuna kadar. Kişiler gelsinler, partiye üye olsunlar, böylece geçmişte şu eleştiri vardı. Efendim geleceğiz ama bizi partiye kabul etmiyorlar veya partiye almıyorlar şeklinde. O eleştirilerinde önüne geçtik.
Bir başka önemli nokta yine partiyle ilgili olarak düşünürsek partinin demokratikleşmesi, tüzüğünün yenilenmesiyle ilgili taahhütlerde de bulunduk. Bunu da yapacağız bu süreç içinde. Ama eğer kişilere kilitlenirsek orada da bir başarısızlıkla karşı karşıya kalırız. O açıdan kişilere kilitlenmeden. Çünkü yine bir Amerikalı Başkanın sözüydü galiba. Yani vazgeçilmez adamlar dünyada yoktur. Öyle olsaydı Amerikan mezarları vazgeçilmez adamlarla doluydu diye. Hiç kimse ne siyasette de, ne de yaşamda da vazgeçilmez değildir. Yani boşluk bir şekliyle doldurulur.
Ahmet HAKAN- Buna sizde dahil misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette bende dahilim. Çünkü bunu ben kullandığıma göre ben kendim içinde söylüyorum bunu. Şunun için söylüyorum. Bakın yine bu yönetimde belki hiç olmayan bir şeyi daha yaptık. Geçmişte Genel Başkan adayları vardı biz onları MYK’ya aldık. Yani aman bunlar tekrar ileride gelirler, Genel Başkan adayı olurlar aman biz bunları buraya almayalım diye bir kaygı asla taşımadık. Bunlar gene nitelikleri olan, yetenekleri olan arkadaşlarımız.
Yine bir şey daha yaptık. Örneğin kurultay sırasında benim Genel Başkanlığıma karşı çıkan arkadaşlardan da MYK’ya aldık.
Gazeteci- Hatta Genel Başkan Yardımcısı yaptınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hatta Genel Sayman yaptık. Şimdi baktığınız zaman önyargıyla olaylara bakmadık. Gerçekten bakmadık. Yani şu işi şu yapar diye baktık. %100 bir uzlaşma oldu mu sizin söylediğiniz? %100 bir uzlaşmayı zaten bekleyemezsiniz. Ama bir ortak akılla belli bir uzlaşma sağlandı mı? Evet bu sağlandı. Bu taraflar oturuldu, konuşuldu, tartışıldı haklı olarak. Parti Meclisine sunuldu. Bakın Parti Meclisinden oy birliğiyle çıktı bu. Yani bir tek kişi hayır şu seçilmesin diye söylemedi. Oy birliğiyle çıktı. O açıdan bir barışı, bir rüzgarı yakaladık diye düşünüyorum. İşte bunu sürdürmek istiyoruz. Bu rüzgarı sürdürmek istiyoruz. Örgütlerin çok iyi çalışması lazım. İstanbul sorununu da çözeceğiz. Yani İstanbul sorunu havada kalmayacak tabi. Çözeceğiz, gene geniş kitlelere ulaşan arkadaşlarımız olacak, gene çalışacaklar.
Tabi bu süre içinde bazı arkadaşlarımız il yönetiminden istifa etmiş. Bilmiyorum ona bakacağız.
Nuri ELİBOL- Zamanlaması ilginç geldi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi ben dilekçelerini görmedim. Belediye başkanlarımız toplanmış onu da bilmiyorum ayrıntıları. Çünkü onu da bugün gazetelerden okudum. Ama sonuçta şu; bir hareketlilik var tabi. Ama bu hareketliliği böyle sağlıklı bir yöne kanalize etmemiz lazım. Bununda çabası içindeyiz.
Ahmet HAKAN- Peki bunu kapatalım o zaman bu konuyu yeterince konuştuk.
Nuri ELİBOL- Önder Sav’la ilgili bir sorum var eğer o konuya görmeyeceksek bir daha.
Ahmet HAKAN- Lütfen, evet.
Nuri ELİBOL- Şimdi Sayın Genel Sekreterin Ege’de yerel gazeteye verdiği bir demeç var. Okuma imkanınız oldu mu o demeci?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece birinci bölümünü okuyabildim. O da henüz Trakya gezisi sırasında Sayın Önder Sav verdi. Böyle bir açıklamam oldu, bunu siz Genel Başkan olarak önceden bilme hakkınız var dedi ve bana verdi. Bende okudum. Birinci bölümünü, devamını okuyamadım.
Nuri ELİBOL- O röportajdan rahatsızlık duydunuz mu hiç?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O röportajda şimdi şöyle; o dönemde yapılan belki olayların perde arkası diyelim. Perde arkasını Sayın Önder Sav kendi gözlüğüyle yorumlamış. Yani onu partinin bir söylemi şeklinde belki yorumlamamak lazım.
Ahmet HAKAN- Kendi kişisel bakış açısı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle. Zaten olayları öyle almış, o pencereden bakmış, yorumlamış, değerlendirmiş. Kendisine göre bazı yargılara varmış.
Ahmet HAKAN- Katıldığınız yönler vardır sizin, katılmadığınız yönler vardır.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette katıldığım yönler var. Bazı cümleler belki bana göre doğru olmayabilir. Ama sonuçta kendi olayların perde arkasını kendi kişisel düşünceleriyle aktarmıştır. Buna saygı göstermemiz gerekiyor.
Nuri ELİBOL- Röportajın ikinci bölümüne de baktığımda sanki bir önceki konumu da, şimdiki konumu da böyle Genel Başkanın üstünde bir konum hissediyorum ben. Yani Genel Başkanı gönderebilen, yeni Genel Başkanı seçtirebilen, örgütleri kendisi düzenleyen, tüm parti teşkilatlarını kendisi düzenleyen bir güç. Bunu doğru buluyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın onu da yine samimiyetle söyleyeyim. Kurultay sürecinde Sayın Deniz Baykal görüşmemizde bize dedi ki eğer bir uzlaşma sağlanabilirse bende destek veririm. Bu mesajı ben çok önemli gördüm. Bir uzlaşma sağlanması lazımdı ve bu uzlaşma sağlandı. Bu uzlaşma nasıl sağlandı? Tabi Önder beyin çabası oldu. Şimdi Önder beyin çabası yoktur dersek doğruyu söylememiş oluruz. Çabası oldu, artı beni ikna etti Genel Başkan adaylığı konusunda. Artı il başkanları toplandı, il başkanları açıklamalar yapıldı. Parlamentoda milletvekillerimiz açıklama yaptı. Grup Başkanvekillerinin desteği oldu. Yani baktığınız zaman Genel Sekreterden Grup Başkanvekillerimize, İl Başkanlarımızdan Milletvekillerimize kadar bir konsensüs sağlandı. Bu konsensüsün unsurlarından biriside Sayın Önder Sav. Yani nasıl bir ucunda diyelim ki Sayın Kemal Anadol vardı. Bir ucunda Önder Sav var, bir ucunda milletvekillerimiz var. Bir ucunda da il başkanlarımız var.
Dolayısıyla bunu sadece şu kişi yaptı veya bu kişi yaptı şeklinde yorumlamak bana göre doğru değil. Ama Sayın Sav’ın farklı bir konumu var. Tabi partinin Genel Sekreteri. O konumunda kendisine yüklemiş olduğu bir ağırlık var tabi. O çerçevede olaylara bakmak lazım.
Ahmet HAKAN- Ama o ağırlık sizin ağırlığınızdan fazla değil herhalde değil mi? Onu soruyor çünkü.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır o ağırlığı…
Nuri ELİBOL- Yani ben bu teşkilatların tamamını, yarın bir gün diyelim ki olağanüstü kongre oldu veya başka bir kongre oldu. Genel Başkana rağmen bu kongreyi istediği şekilde yönlendirebilen bir Genel Sekreterin gücünden ben demokraside rahatsız oluyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, bu bir şekliyle belki Önder beye sempati duymayan çevreler tarafından ısrarla dile getiriliyor ama gerçekten hani böyle ağırlığı çok fazla, efendim işte şöyle yapıyor, tek başına karar veriyor. Yok böyle bir şey.
Ahmet HAKAN- Polit büro deniyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama gerçekten yok. Bakın görüşmelerin pek çok ayrıntısını ben biliyorum. Çünkü ben yaşadım o süreci.
Utku ÇAKIRÖZER- Şimdi Önder beyin yalnız geçen İzmir’de bir basın kuruluşuna yaptığı açıklamalar çok enteresan. Oradan yola çıkacağımda. Yani oradan bakıldığı zaman hani bazıları hatta dedi ki ya acaba…
Nuri ELİBOL- Süreci ben yönettim diyor her şeyi.
Utku ÇAKIRÖZER- Her şeyi, yani sadece Gürsel Tekin değil, sadece siz değil, genel olarak partinin tamamını… Hani Nuri beyin sorusundan yola çıkarsak tamamının kontrolünün elinde olduğunu o bir demeç gibide gelmedi bana zaten. Sanki özel bir sohbette içini dökmüş gibi geldi.
Ahmet HAKAN- Kemal bey o konuda cevap verdiniz. Devam edecek. Peki bir ara verelim sonra Kemal Kılıçdaroğlu’yla artık CHP’nin yeni muhalefet stratejisini konuşacağız. AKP’yle hangi açılardan mücadele edecek bunu konuşacağız. Ekonomiyi konuşacağız, Kürt sorununu konuşacağız. Çok önemli konular var. Hepsini konuşacağız. Ama kısa bir aradan sonra.
Tarafsız bölge devam ediyor sayın seyirciler. Bu bölümde Kemal Kılıçdaroğlu’na sorularımızı devam ettireceğiz. Biraz Kemal Kılıçdaroğlu üzerine konuşalım istiyorum. Ben önce şuradan başlayım. Şimdi siz kurultayda seçildiniz. Böyle büyük bir rüzgar esti. Yani gerçekten hani Kemal Kılıçdaroğlu rüzgarı esiyordu. Fakat bu birdenbire bu İsrail meselesi, gemi meselesi çıktı. Tayyip beyde hatta ikinci plana düşmüştü, gündemi siz belirliyordunuz. Birdenbire Başbakan yeniden başrollerde oynamaya başladı. Böyle biraz moraliniz bozuldu mu? Ya nereden çıktı bu iş filan diye. Tam rüzgar eserken?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır yok moralim hiç bozulmadı. Ama ben şunu söyleyeyim. Yani Gazze olayının çıkması, Filistin, İsrail olayının çıkması aslında tabi önemli bir olay. Fakat halkın gündeminde çok fazla büyük yer tutan bir olay değil. Anadolu’ya gittiğiniz zaman o olayla çok fazla ilgilenmiyor, onun gündeminde daha farklı şeyler var. Bunu biz Trakya’da da gördük, bunu biz Çanakkale’de de gördük. Yarın Tokat’a gideceğiz, Amasya’ya gideceğiz orada da göreceğiz. Çünkü orada belki dış politikadaki bir olayın iç politikada kullanılmasının getirdiği bir şeydi. İç politikada bunu ne diye kullanacaksınız? Orada da büyük bir başarısı yok Sayın Başbakanın. Çünkü Gazze’deki olayı anlatıyor. Gazze’de bir insanlık dramı var doğru. Ama aynı insanlık dramı yıllar yılı Bağdat’ta oldu ve aynı Bağdat’ta olurken, üstelik daha acıları yaşandı Bağdat’ta. Sayın Başbakanın gıkı bile çıkmadı. Biz bunu söyledik zaten. Eğer Gazze’deki olaya oradaki İsrail’e gösterdiğiniz tepkiyi Bağdat yanarken niye göstermediniz aynı tepkiyi, gösterseydiniz bizde sizi alkışlasaydık. Dolayısıyla iç politikada da bunu çok rahat kullanamayacak Sayın Başbakan. Öyle anlaşılıyor.
Ahmet HAKAN- Yani böyle bir çıkmazı var. Peki bu mesele dindikçe yeniden iç politik gündem ağılığını ortaya koydukça yeniden Kılıçdaroğlu faktörü öne çıkacak mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle çıkacak. Ben onu inanıyorum. Şunun için çıkacak. Biz halkın gündemine uygun politika oluşturmaya kararlıyız. Yani halkın gündemi nedir? İşsizliktir. Daha doğrusu toplumun bütün katmanlarında ciddi sorunlar var. O ciddi sorunlara birilerinin el atması ve onları nasıl çözeceğini onlara anlatması lazım. Tarım kesimine gidiyorsunuz. Trakya’ya gittim buğday üreticisi var. Adam perişan vaziyette. Şarköy’de üzüm üreticisi var. 5 yıl önce 29 kuruşa satarken şimdi aynı üzümü 23 kuruşa satıyor. 5 yılda fiyatlar hiçbir zaman düşmedi ki. Tam tersine gübresiydi, elektriğiydi bütün hepsi arttı, ilacıydı hepsinin fiyatları arttı.
Ahmet HAKAN- Yani sorunlar büyük diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sorunlar büyük. Bu sorunlara neşter atılmadığı zaman, dış politikadaki başarılar veya başarısızlıkların iç politikada çok fazla yankı yaratacağı kanısında değilim.
Metehan DEMİR- Ben burada çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Biz yıllardır işte siyasetle ilgili mitingleri, seçim öncesi, sonrası durumları değerlendiriyoruz. Karadeniz’de meşhur bir fındık mitingi vardı hatırlıyor musunuz efendim? Yıkıldı ortalık ve AKP aleyhine korkunç sloganlar atıldı. Sanırsınız oradan %1 bile oy alamayacaktı. Görüntü, vatandaş sorunlarını yüksek sesle seslendirdi. AKP orada kelimenin tam anlamıyla ezdi seçimden sonra. Yani Türkiye’de her gittiğiniz yerde bittik, mahvolduk deniliyor evet sorunlar dile getiriliyor. Ama sonrasında kapı kapı çalışan bir AKP var, anlatıyor derdini falan. Bu arada mesela çalışmayan CHP eleştirileri de vardı. Yine aynı kısır döngü içinde dönülmesi yönünde bir şey hissediyorum ben. Sorunları var tabiî ki vatandaşların ama bunun için ne geliştireceksiniz veya vatandaşı gerçekten o fındık mitingde yaşananların aynısını yaşamamak için kendi tarafınıza nasıl çekeceksiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi oradaki olayı tahlil ettik tabi. Biriken paralar vardı seçim öncesi tamamı ödendi. Büyük paralar ödendi. Büyük paralar ödenince de o fındık mitingi onlara göre amacına ulaşmış oldu. Mitingler yaptılar, bedellerini aldılar. Bedelini alınca da oylarını verdiler.
Ama ben Ordu’ya gittiğimde aynı olayı anlattım. Yani siz paranızı aldınız ama 3 yıl gecikmeyle aldınız. 3 yıl gecikmeyle almanın bir bedeli vardı. O bedeli vermediniz, tam tersine AKP’ye oy verdiniz. Buna da akıl tutulmasıdır denir. Dedim. Ve orada fındık üreticilerini de eleştirdim. Eğer siz hakkınızı korumak istiyorsanız her yıl hakkınızı korumak zorundasınız. Bedeli alın teri döktünüz, fındık ürünü elde ettiniz, bunu sattınız Fiskobirlik’e verdiniz ama bedelini bir türlü alamadınız. Don vurdu alamadınız. Ama son seçim zamanında size ödendi aldınız parayı. Oyu verdiniz bir dahaki seçime kadar yine bir şey almayacaksınız.
Şimdi bunu bizim örgütlerimizin de çok iyi anlatması lazım. Örgütlerinde çok iyi çalışması lazım.
Ahmet HAKAN- Bu özel bir olay belki olabilir.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi özel bir olay tabi.
Ahmet HAKAN- Metehan’ın kastettiği karşınızda kapı kapı çalışan bir iktidar partisi var. Buna karşın nasıl bir CHP olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi AKP artık eskisi kadar kapı kapı çalışıp insanları rahat ikna edemeyecek. Çünkü o kapı kapı çalışıp verilen sözlerin büyük bir kısmının yerine gelmediğini görecek. Örneğin Tokat’ta, yarın gideceğiz Tokat’a. Tokat’ta Sayın Başbakan tütün üreticilerine sesleniyor o dönem 2002’de. Şeker pancarı üreticilerine sesleniyor. Kotaları kaldıracağız diyor. Bugün geldiğimiz yerde ne tütün kaldı, ne pancar. Dolayısıyla bugün gidip ne söyleyecek onlara? Kapı kapı dolaşıp ne söyleyecek onlara. Çünkü AKP büyük ölçüde inandırıcılığını yitirdi.
Bizim yapmamız gerekende şu; biz neyi nasıl yapacağımızı çok sade, halkın anlayacağı dille anlatmak zorundayız. İki; anlatırken de ona önce bizim inanmamız lazım. Yani kararlı bir ifadeyle, kararlı bir iradeyle bunu dillendirmemiz lazım. Biz gelince şunu şunu yapacağız diye. Çünkü bir iddiamız var. Biz halkın partisi olacağız diyoruz. Halkın içinde yaşadığı sorunlardan halkı çekip çıkaracağız. Bir iddialı sözümüz daha var. Biz diyoruz ki bu ülkede bir tek çocuk bile yatağa aç girmeyecek. Çünkü eğer komşumuz açsa bizim tok yaşamamamız lazım. Komşu açsa bizim ben işte Başbakanlık koltuğunda oturuyorum, bakanlık koltuğunda oturuyorum bunu yarın çözerim değil. Onu o gün çözmeniz lazım. O açıdan sorunlara hem yaklaşım tarzınız, hem çözüm nasıl üreteceksiniz çözümünü ve Türkiye genelinde ortak ses çıkarmak. Yani Hakkari’de ne diyorsa bizim il başkanımız aynı söylemi İzmir’de, Edirne’de de söylemeli. Aynı söylem Kars’ta da olmalı, Rize’de de olmalı. Böyle yola çıkarsak ve il örgütlerimiz bunu becerirse çok iyi olacak.
Biz bu konuda bir önemli adım daha atacağız. Bizim eski Genel Merkez binamız vardı Çevre Sokakta. Orayı yeniden dizayn ediyoruz. Gençlik ve kadın kollarını oraya alacağız, eğitim merkezi yapacağız. Eski Parti Meclisi salonunu da eğitim salonu haline dönüştürülecek.
Bakın bizim kadın kollarımız yoktu yıllardır. Biz bunu yapacağız. Gençlik kolları daha aktif hale gelecek. Çünkü heyecanı yakaladık. Siyasette heyecan çok önemlidir. Bu heyecanı sürdürebilirsek kararlılıkla ben eminim AKP istediği kadar dolaşsın biz kararlılıkla amaca ulaşmış olacağız.
Utku ÇAKIRÖZER- Kadın kollarının başına isim daha…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır daha olmadı. Yapacağız ama.
Ahmet HAKAN- Peki ben bir noktaya daha işaret etmek istiyorum. İşte İstanbul’da biz oturup böyle politika sohbetleri yaparken genelde benim hep kulağıma çalınan cümle şu; Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlik vasfı yok. Ne demek bu sizce? Yani neyi kastediyor olabilirler? Siz mesela Tayyip Erdoğan’da olup da sizde olmayan ne görüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aramızda belki bir temel fark var. Tayyip bey camdan okuyor, bende candan söylüyorum. Aramızdaki temel fark bu.
Ahmet HAKAN- Bunu daha önce kullandınız mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır ilk kez kullanıyorum.
Nuri ELİBOL- Yo ilk kez kullanmıyorsunuz. Bir söyleminizde daha var bu. İyi ki camdan okuyor diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu şöyle kullanıyordum ben. Sayın Başbakan eğer camdan okuyorsa doğru şeyler söyleyebiliyor. Ama eğer cam yoksa önünde o zaman bilin ki Tayyip bey o gün büyük potlar kıracak diye. Ama burada da ben camdan okumuyorum ama ben candan, içten söylüyorum.
Çünkü şöyle; düşünsel olarak da eğer bir şeyi söylüyorsanız ona inanmanız lazım. Ama birileri size bir şey vermiş bunu oku diyorsa onunda tartışılması lazım. Bende onu söylüyorum zaten. Söylemek istediğimde o. Ha belki bende bakarak okusam hiçbir yerde aksatmadan, vurguları iyi yaparak, dersimi çalışıp gelebilirim. Ama ben bunu bizim siyasetimizde böyle politikacı bir şey söylüyorsa içten, samimi söylesin. Olabilir ufak tefek yanlışlıklar olabilir.
Ahmet HAKAN- Efendim şöyle bir şeyde söyleniyor. Deniliyor ki, işte Tayyip bey böyle çok bir yürüyor delikanlı gibi, one munit diyor sesleri kestiriyor. Ama Kemal bey böyle biraz alçak gönüllü, hiç böyle sesini yükseltmeyecekmiş gibi duruyor.
Nuri ELİBOL- Karizmayla ilgili söyleniyor.
Ahmet HAKAN- Yani böyle bir farklılıktan bahsediliyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle söyleyeyim. Yani ben Başbakanlık koltuğuna otursam bile böyle 80 tane, 100 tane polisle gezmem. Şimdi Sayın Başbakan meclisin içinde bile bir polis ordusuyla geziyor. Şimdi eğer bu insana karizma veriyorsa ben kesinlikle öyle bir karizma istemiyorum. Kendiside söyledi tenekeyi boyarsanız altına bilmem ne olur. Ben halkın arasında olmaktan da son derece mutluyum. Halkla beraberim. Sohbet ediyoruz, konuşuyoruz, dertleşiyoruz. Önemli olan bana göre kendimizi halktan soyutlayıp tepelerde halkı baskılayan bir görüntü vermektense halkla beraber olup, halkla beraber yürümeyi ben tercih ederim. Bu bana liderlik vasfı verir vermez onu ben bilmiyorum. Ama şuanda benim halkla son derece sıcak, samimi, güzel bir iletişimim var.
Ahmet HAKAN- Böyle bir uzmandan karizma nasıl elde edilir, 10 derste karizma elde etme, 10 derste liderlik vasıfları filan. Böyle şeyler düşünüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok. Onu Sayın Başbakan aldı. İşte Başbakan koltuğunu otururken aldı. Belki kim bilir şöyle yürüyeceksin denmiştir, şöyle yapacaksın denmiştir. Ona benim ihtiyacım yok. Yani sonuçta şu; siz aklınızı kullanabiliyorsanız bana göre en güzel şey o. Düşünebiliyorsanız en güzel şey o. Yani siz düşünmeyip de sizin etrafınızdaki insanlar düşünüp size bir şeyler veriyorlarsa, tabi mutlaka etrafınızda da insanlar olmalı, düşünmeli ama ben bütün düşüncelerimi birilerine ihale etmemeliyim. Benimde bir düşüncem olmalı.
Ahmet HAKAN- Biraz galiba içselleştirmekten bahsediyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi evet. Bende düşünebilmeliyim, tartışabilmeliyim. Elbette görüşler alabilirim ama o görüşleri de bir şekliyle irdeleyebilmeliyim. Örneğin siz gündem dediniz. Sayın Başbakanın danışmanlarından birisi bilinçli olarak biz bazen gündemi değiştiriyoruz diyor. Gerçekten merak ediyorum. Şimdi hatırlarsanız Sayın Bülent Arınç’a suikast düzenlenmişti bundan 1,5 – 2 ay önce. Televizyonlar, gazeteler, internet siteleri günün neredeyse 24 saati haberdi, tam bir haber bombardımanıydı. Ne oldu Allah aşkına? Yazık günah değil mi bu ülkenin 2 ayına. Her şey bitti. Böyle bir şey olabilir mi?
Şimdi bu bir gündem değiştirmemiydi, yoksa gerçekten böyle bir şey var mıydı? Yoksa bir amaçla devletin kozmik odalarına girmek için bir olay mıydı bu? Yani bir tertip miydi bu? Bilmiyoruz bunu. Şimdi bunu yapmak ne derece doğrudur, nasıldır, neyin nesidir?
Aynı şekilde son olayı alalım. Son olayda son dakikaya kadar AKP milletvekilleri gemiye binecekti son anda vazgeçtiler. Niye vazgeçtiler? Eğer bir can tehlikesi varsa, güvenlik açısından bir tehlike vardıysa masum insanları bindirip gönderiyorsunuz. Peki onun bir şeyi yok mu?
Nuri ELİBOL- O kozmik için elimizde bir takım belgeler var dediniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır bilgiler var dedim. Doğru bize ulaşan bilgiler var. Bakın o gemiyle ilgili belgeler açıklanmıyor. Eğer bu hükümet saydamsa, düzgünse…
Ahmet HAKAN- Ne tür belgeler bunlar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim?
Ahmet HAKAN- Ne tür belgelerden bahsediyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilgiler.
Ahmet HAKAN- Ne tür bilgilerden? Yani hangi bilgiyi istiyorsunuz ki açıklanmıyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Bakın İsrail’le yapılan yazışmalar var. Bu yazışmaların biz açıklanmasını istedik.
Ahmet HAKAN- Yani Dışişleri Bakanlığının yaptığı yazışmalar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette Dışişleri Bakanlığıyla olan yazışmalar vardır, yani kriptolar vardır. Hadi bunlardan bazıları çok gizli olabilirde ama normalde o insanların güvenliğiyle ilgili yapmayın etmeyin diye yazı yazıldı mı, uyarıldı mı Türkiye Cumhuriyeti? Uyarıldığını gayet iyi biliyoruz. Yazıldığını biliyoruz. Hatta bu uyarı bırakın yazıyı büyükelçi oturup basın toplantısı yaptı. Yapmayın bunu, göndermeyin diye.
Ahmet HAKAN- Ama uyarılara rağmen bir sivil toplum örgütü gitmek isteyebilir. Hükümet ne karışır ki buna?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O ayrı. O şöyle; hükümet karışmaz tabi. Ama eğer oraya binen insanlar sizin insanlarınızsa, sizin yurttaşlarınızsa ve o yurttaşlarınız bile bile ölüme gidiyorsa benim burada bir sorunum yok, ben bu işe karışamam diyemezsiniz. Sivil inisiyatif ne yapabilir? Elbette yani hükümetlerden bağımsız olarak bazı eylemleri ortaya koyabilir. Ama o eylemlerde siz riski görüyorsunuz, siz yöneticisiniz, bu ülkeyi yönetiyorsunuz. Kendi yurttaşınızın güvenliğini sağlamayıp da onu ateşe atan bana bir tane ülke gösterin. Böyle bir ülke yok. Eğer gerçekten güvenlik sorunu varsa önlemi alırsınız. İlgili hükümet nezdinde girişiminde bulunursunuz. Yani söylemek istediğimiz buydu.
Utku ÇAKIRÖZER- O konuda devletin sorumluluğu olduğu görüşü var. Rıza Türmen’in bir yazısı var geçen hafta yayınlanan. AHİM kararlarıyla bu konuda devletin vatandaşlarının yaşamını koruması yönünde. Katılıyor musunuz o görüşe?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ama o bir evrensel kural zaten. Yani bütün ülkeler kendi yurttaşlarını korurlar. Örneğin bizim bir yurttaşımız Suudi Arabistan’da suç işlemiş, hapse girmişse bizim büyükelçilikler o yurttaşa giderler, ziyaret ederler, sorunu var mıdır, yok mudur derler. Biz yapıyoruz da Amerikalılarda yapıyor, İngilizlerde yapıyor, Fransızlarda yapıyor. Sonuçta bu sizin yurttaşınız ve siz bu yurttaşınızın bütün güvenliğini almak zorundasınız. Onun sorunlarıyla ilgilenmek zorundasınız.
Utku ÇAKIRÖZER- Benzer bir şekilde Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi izin vermedi gemi kalkmasına kendi limanlarından. Hatta yolcularını Mavi Marmara’ya boşalttılar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın gemi diyorsunuz. Bu geminin niteliği de belli değil. Nasıl satın alındı, bandırası nasıl değişti? Türk Bayrağı çekiyorsunuz Komor bandıralı çıkıyor. Sigortası var mıydı, yok muydu? Uluslararası sulara çıkan gemilerin sigortasının olması lazım. Siz sigortasız bir uçağı Irak’a gönderdiniz, Bağdat’ta düştü 30’a yakın Türk işçisi öldü. Sigortasızdı. Hiçbir ülke sigortasız uçağı uçuramaz. Temel kuraldır.
Ahmet HAKAN- Gemi içinde aynı şey mi geçerli?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynı şey gemi içinde geçerli. Var mı sigortası? Bilmiyoruz bakın bütün bunları. Onun için meclise araştırma önergesi verdik. Hükümet gerçekten bu olayın bütün boyutlarıyla aydınlanmasını istiyorsa araştırma önergesine destek verir. O zaman Dışişleri Bakanlığının, gümrüklerin, bu konudaki sorumluların belgeleri, dokümanları, ayrıntıları çıkmış olur ortaya ve hepimiz aydınlanmış oluruz.
Sema ECER- Bu konuya girilmiş oldu bununla ilgili devam edebilir miyim? Şimdi bu gemi baskını, ardından işte İran’a dönük yaptırımlarla ilgili ret oyu verilmesi, Hamas’la ilgili açıklamalar. Bütün bu açıklamalardan sonra Amerika’dan Gates’ten bir açıklama geldi Savunma Bakanından. Avrupa Birliğinin Türkiye’yi itmesi sonucu Türkiye yönünü doğuya çevirdi gibi bir açıklamaydı aslında. Amerika’da çok üst düzeyden Türkiye’nin ekseninin doğuya döndüğü, yüzünün doğuya döndüğü gibi bir teşhis konmuş oldu. Aslında basında bir eksen kaymasından söz ediliyor ama. Buna katılıyor musunuz? Gerçekten bir eksen kayması var mı?
Birde şunu sormak istiyorum. Bugün yine bir açıklama geldi. İşte İran’a yaptırımlar konusundaki ret oyu bizde hayal kırıklığı yarattı şeklinde. 1 Mart tezkeresine benzetiliyor bu süreç. Bir; ne denir Türkiye ile Amerika arasında stratejik ortaklık olduğu, bunun hala devam ettiği, ilişkilerde bir gerginlik olduğu, katılıyor musunuz, ne diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 1 Mart tezkeresi farklı bir olaydır. Parlamentonun iradesi varlığıyla, parlamentonun iradesine herkesin saygı göstermesi lazım. Yani Amerika’nın da, diğer ülkelerinde, Irak’ında saygı göstermesi lazım. 1 Mart tezkeresiyle biz Türkiye’yi Ortadoğu Bataklığından kurtardığımıza inanıyoruz. Bu bizim görüşümüz. Yani CHP olarak bizim görüşümüz.
İran konusuna gelince şimdi bu bölgede İsrail dahil hiçbir ülkenin nükleer silaha sahip olmaması bu bölgenin güvenliği için çok önemli. Biz bunu istiyoruz. Yani Türkiye’de nükleer silaha sahip olmamalı, İran’a, İsrail’de, Irak’ta. Çünkü nükleer silaha sahip olmak, bu bölge zaten çok karışık, sorunları olan bir bölge. Ve bu risk unsurunu bölgenin kaldırması mümkün değil. Bu olayda, İran’ın yaptığı olayda, Türkiye tabi dış politikada çok sert ve radikal söylemlerde bulunuyor. Dış politika iç politikaya benzemez. Daha diplomatik bir dil kullanmaz gerekiyor, sorunlarınızı yine aktarırsınız, yine düşüncelerinizi aktarırsınız. Ama burada şöyle bir olguda var. İran gerçekten nükleer silah üretmek gibi bir girişimde bulunmuyorsa o zaman bu kaygıyı gidermesi lazım. Nasıl giderilir bu kaygı? Çok basit. Açarsınız kapılarınızı, uluslararası denetime açarsınız, uzmanlar gelirler, bakarlar, denetlerler. Dolayısıyla bir sorun çıkmaz. Türkiye hakem oldu biliyorsunuz orada. O hakimlikten ötürüde protokoller imzalandı ama batı buna kanmadı. Daha doğrusu kanmadı demeyelim de…
Ahmet HAKAN- İkna olmadı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Batı bu konuda ikna olmadı. Şimdi Türkiye’nin orada ret oyu kullanması Amerika’nın ve diğer AB ülkelerinin buna tepki göstermesi bir güven bunalımı doğduğunu gösteriyor. Yani Türkiye ile batı arasında bir güven bunalımı var. Şimdi bu güven bunalımının mutlaka giderilmesi gerekiyor.
Ahmet HAKAN- Peki siz iktidarda olsaydınız İran’a evet mi diyecektiniz? Yani yaptırımlara evet mi diyecektiniz, hayır mı diyecektiniz? Yada çekimser mi kalacaktınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi buradaki olay şu. Bir; İran’la yapılan sözleşme ne ölçüde bizi Brezilya’yı, İran’ı ve batıyı tatmin ediyor biz bunu bilmiyoruz. Yani elimizde bu bilgi yok. Bu bilgi olmadan hemen biz bunu yapardık demek doğru değil. İki; İran’ı şöyle ikna ederdik. Bak batı ikna olmuyor. Sen beni ikna ettin, sen nükleer silah üretmiyorsun. O zaman uluslararası denetime kapılarını aç, arzu edersen o denetim ekibinin içinde Türk’te olur. Hep beraber gelir denetlerler ve dolayısıyla senin nükleer silah üretmediğin konuda kani olurlar. Hiç buna gerek kalmaz.
Ahmet HAKAN- Peki bir kısa ara verelim efendim. Gemi olayında Fethullah Gülen’inde tavrını da ben merak ediyorum nasıl değerlendiriyorsunuz? Onu da soracağım ama kısa bir aradan sonra.
Tekrar birlikteyiz tarafsız bölge devam ediyor. Bu gemi olayında Fethullah Gülen biraz farklı bir tutum aldı. İşte İsrail otoritesinden izin alınmalıydı, biz olsak böyle yapmazdık türü bu gemi hadisesini pek de benimsemediğine yönelik bir açıklama yaptı. Nasıl buldunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben şöyle bir yorum getirdim. Yapılan açıklama belki Türkiye’de sağlıklı bir tartışma zemini hazırlayabilir diye. Çünkü olay çok sıcaktı. O sıcak olayda olayı bütün boyutlarıyla sağlıklı tartışmak neredeyse mümkün değildi. Buna zemin hazırlayan, tartışmaya zemin hazırlayan Gülen’in açıklamaları oldu. O nedenle ben olumlu karşılıyorum. Yani sonuçta bir düşüncedir, o düşünce ifade edilmiştir. Düşüncenin lehine ve aleyhine görüşler ileri sürülmüştür. Her düşünce gibi ona da saygı göstermemiz gerekiyor.
Ahmet HAKAN- Pensilvanya’yı dışlıyor musunuz, diyalog kurar mısınız? Nasıl bir tutum içindesiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani kimseyi dışlamak gibi bir düşüncemiz zaten sözkonusu değil. Ama yani biz Türkiye’deyiz, Türkiye’de her görüşten insanlarla zaman zaman konuşuyoruz, tartışıyoruz. Geliyorlar onlarla sohbette ediyoruz. Dolayısıyla hani insanları dışlamak değil de insanlarla beraber olmak, sohbet etmek, konuşmak, düşüncelerimizi onlara aktarmak, onların düşüncelerini dinlemek zaten siyasetin doğasında olması gereken konular.
Utku ÇAKIRÖZER- Efendim siz görüştünüz mü Gülen’e? Ya da geliyorlar dediğiniz hani onların grubundan isimlerle?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Öyle bir görüşmemiz olmadı. Ama Zaman gazetesinden geldiler onlarla bir görüşmemiz oldu.
Utku ÇAKIRÖZER- Seçildikten sonra?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Seçildikten sonra.
Nuri ELİBOL- Bu İran’la ilgili söyleminizde şimdi İran bildiğiniz gibi Uluslararası Atom Enerjisi Kurumun üyesi. Ona üye olmayı kabul etmiş bir ülke. Onun mevzuatına tabi olma iradesini göstermiş bir ülke. Onun kurallarının denetimine de açık. Gidiyorlar denetliyorlar, fakat aldığımız bilgiler doğru, yanlış bilmiyorum basına sızan bilgiler. Bu kuralların dışında bazı denetimlerin yapmak istendiği, İran’ın buna çıktığı.
Şimdi İran bir yerde bunu sorduğunuzda açıklamaları şu; bizim amacımız nükleer silah elde etmek değil, nükleer teknolojiye ulaşmak. Nükleer teknolojiye ulaşmak istiyoruz, nükleer enerjiye ulaşmak istiyoruz. Bu amaçla bu çalışmaları sürdürüyoruz. Türkiye’ye de bunu söylüyorlar. Acaba diğer taraftan hiç Atom Enerjisi Kurumuna üye olmayan, nükleer silahları denetlenemeyen, nükleer varlığı bilinmeyen, ……. taraf olmayan İsrail daha büyük bir tehdit değil mi bölge için. Bir tarafın en azından silahları denetlenebiliyor şuanda çalışmaları. Birinci sorum bu.
İkinci sorum; Başbakan olduğumda ben korumalarla gezmeyeceğim dediniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu kadar korumayla.
Nuri ELİBOL- Yani 32 tane suikast ihbarı alındığı söyleniyor Sayın Başbakanla ilgili bugüne kadar.
Ahmet HAKAN- Tayyip Erdoğan’la ilgili mi?
Nuri ELİBOL- Ülkenin istihbarat teşkilatları tarafından 32 kez suikast ihbarı alındığı söyleniyor. Böyle bir suikast ihbarı aldığınızda yine bu kadar korumayla gezmeyecek misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunu söyleyeyim. Bana hiç kimse şunu söyleyemez. Parlamentonun içinde bu kadar korumayla gezen ben hiç Başbakan görmedim. Ben Sayın Özal’ı da gördüm, rahmetli Özal’la da çalıştım. Süleyman bey Başbakanken gördüm. Sayın Çiller Başbakanken gördüm. Dışarıda tamam belki önlem alınıyordu. İlk bunu başlatanda Sayın Çiller’di bildiğim kadarıyla. Çok ciddi bir koruma ordusuyla geziyordu. Ama parlamentonun içinde bu kadar büyük bir koruma ordusuyla gezmeyi ben doğrusunu isterseniz bir türlü anlayamadım. Neden? Şunun için. Meclise girerken zaten aranıyorsunuz. Üstelik birkaç yerden geçiyorsunuz. Elektronik cihazlardan geçiyorsunuz. Fotoğraf makineniz bile alınıyor, içeri sokulmuyor. Nasıl olacak? Yani siz Sayın Başbakanın bu kadar parlamentonun içinde genel kurul salonu hariç, yani bıraksalar belki genel kurul salonunda da bu olacak. Bunu kabul etmiyorum ben. Yoksa elbette ki her ülkenin Başbakanı korunmak zorundadır, korunacaktır. Zırhlı araç mı alınır, başka bir önlem mi alınır? Bu da güvenlik güçlerinin bileceği bir olaydır ama eğer siz bu olayı abartırsınız doğru değil. Bu göze batıyor zaten ve biz bunu eleştiriyoruz, doğru değil bu diyoruz. Yani parlamentonun içinde en azından doğru değil. İhbar alınabilir tabi. Ama o alınan ihbarın ne ölçüde doğru olup olmadığının da incelenmesi lazım.
İran’a gelince tabi hiçbir ülke kalkıp ben nükleer silah üretiyorum onun için bu faaliyeti yapıyorum demez. Çünkü bu yasak zaten. Yani kabul edilmiyor Birleşmiş Milletlerin bu konuda bildiğimiz kadarıyla kararları da var.
Şimdi eğer siz kalkıp da tarafları ikna edemezseniz yaptığınız çalışmadan ötürü ve taraflar bu konuda sizin yaptığınız çalışmalardan tatmin olmamışlarsa, yani denetime yeteri kadar açık değilseniz, tatmin olmamışlarsa kendilerine göre karar alıyorlar. Şimdi hadi Amerika bu kararı aldı diyelim, batı dünyası aldı diyelim ama Rusya, Çin gibi ülkelerde dediler.
Nuri ELİBOL- Bununla ilgili şöyle bir iddia var efendim katılırsınız katılmazsınız bilmem. Nükleer teknoloji dünyada 5 – 6 tane ülkede var. Bu 5 – 6 ülkede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri, karar almışlar. Yani Almanya, Çin, Rusya. Bunlar ellerindeki nükleer teknolojiyle ürettikleri teknolojik malları diğer ülkelere çok yüksek fiyatlarla satıyorlar ve bu tekelin kırılmasını istemiyorlar. Diğer ülkelerinde bu teknolojiye ulaşmasını engelliyorlar diye bir iddia var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İddia olabilir. Her iddiaya saygıyla bakmak lazım. Ama işin özü şu; bütün kaygı silah üretilip üretilmemesi üzerine, bunun üzerinde duruluyor. Herkes bunun üzerinde duruyor. Eğer nükleer silah ben üretmiyorum diyorsa, ben sadece bu teknoloji nedir ve bu teknoloji uranyumu zenginleştirip ben nükleer santralde kullanacağım diyorsa ve ikna ediyorsa zaten bir sorun yok. Bakın biz nükleer santral Ruslar gelip kuracaklar. Hiç kimse bize siz atom bombası mı elde edeceksiniz diye bir suçlamada yöneltmiyor bize. İran tabi bu teknolojiyi yakalamak istiyor. Teknolojiye de biz saygı gösteriyoruz. Elbette.
Nuri ELİBOL- İsrail hiç üye değil, hiç denetime de tabi değil. Yani aynı tepki İsrail’e verilmiyor mesela. O 5 üye açısından söylediğinizde.
Ahmet HAKAN- Ama İsrail’e verilmeli dedi Sayın Kılıçdaroğlu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim?
Ahmet HAKAN- İsrail’de denetime açık olmalı, denetlenmeli dediniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu ben başta söyledim zaten. Yani İsrail’de bu coğrafyada İsrail dahil, İran dahil komşularımızı, hatta kendimizi de dahil ettik. Yani Türkiye’de dahil. Nükleer silahın bu coğrafyada olmaması lazım dedik. Neden? Çünkü burası gerçekten bir çatışma merkezi.
Ahmet HAKAN- Bu konu konuşuldu. Utku bey.
Utku ÇAKIRÖZER- Ben sizin söyleminizden anladığım kadarıyla siz henüz hükümetten ya da Dışişleri Bakanlığından bu konuda herhangi bir bilgi almadınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.
Utku ÇAKIRÖZER- Böyle bir talebiniz olacak mı? Bize şunu bir anlatın ne yaptınız, neler yaptınız, ne tür temaslar yaptınız da bu hayır oyunu verdiniz diye bir bilgi isteyecek misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır oyunu yine hükümetin yaptığı açıklamalar hayır oyunu işte biz daha önce bir protokol yaptık, bu protokolün altında bizim imzamız var. Dolayısıyla protokol varken ve bizim imzamız varken çekimser veya kabul oyu veremezdik diye Sayın Başbakanın bir açıklaması var.
Utku ÇAKIRÖZER- Geçmişte hükümetlerin muhalefeti bilgilendirme uygulamaları vardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O eskidendi.
Nuri ELİBOL- Dışişleri Bakanından böyle bir talebiniz oldu mu efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır talebimiz olmadı. Normalde bu tür bilgilendirmeler ilgili bürokratlar tarafından gelinir, yapılırdı. Ama AKP hükümetiyle beraber bu sonlandı.
Bakın burada bir şey daha var. Şimdi Dışişleri Bakanlığı diye bir bakanlığımız var. Dışişleri Bakanlığı bürokratlarını kim aşağılıyor? Sayın Başbakan. Bunlar bir işe yaramaz diyor. Bizim yeni politikamız var. Nerede üretiliyor bu politika? AKP Genel Merkezinde. Allah aşkına böyle bir devlet var mı? Kendi dışişleri bürokratınızı aşağılayacaksınız, monşer diyeceksiniz, bunlar bir işe yaramaz diyeceksiniz. Oturacaksınız dış politikayı bir partinin Genel Merkezinde oluşturacaksınız ve bunu dünyaya kabul ettireceğinizi sanacaksınız. Olmadı. İşte gemi olayında olmadı. Söylenenlerin hiçbirisi de olmadı. Ne Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararı çıktı, ne AB’nin, ne Arap Birliğinin, ne İslam Kalkınma Örgütünün, ne NATO’nun. Hiçbir şey olmadı. Ne oldu? Bağırdık, çağırdık yerimize oturduk. İç kamuoyunu tatmin ettik. Oysa dediğim gibi dış politikada daha makul, radikal söylemler içermeyen, kendi düşüncelerinizi olabildiğince kabul ettiren, dış politikayı aktif siyasete dönüştüren, büyükelçilere o bölgelerde de, yani 32 ülkenin yurttaşı olduğuna göre 32 ülkede de benzer tepkilerin verilmesini sağlayabilecek makul bir çalışma içine girebilirdiniz. Ama bunların hiçbirisi olmadı.
Nuri ELİBOL- Ben bugün o konudaki bir açıklamanızı okudum. Siz iktidara geldiğinizde, CHP iktidara geldiğinde sizin bir Dışişleri Bakanınız olacak. CHP’nin de bir dış politika anlayışı olacak. Dışişleri bürokrasisinin veya sizin bakanınızın Dışişleri bürokrasisini CHP’nin dış politika anlayışına göre yönlendirmesi doğal değil mi sizce?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın elbette doğaldır. Yani sonuçta siyaset dediğimiz bir kavram vardır. Ama dış politika iç politikaya malzeme edilmez. Dış politika ulusal çıkarlar esas alınarak yapılır. Yani siz ulusal çıkarları esas alıyorsunuz ve onun üzerine inşa ediyorsunuz. Artı muhatabınız bir başka ülke veya başka ülkeler oluyor. Onlarda kendi dış politikalarını kendi ülkelerinin çıkarları üzerine inşa ediyorlar. Sonuçta ne var? Sonuçta sağlıklı ve tutarlı bir dengeyi yakalamak zorundasınız dış politikada. Ama siz radikal söylemlerle giderseniz bu dengeyi yakalayamazsınız. Çünkü karşıdaki kişiyi de itmiş olursunuz.
Ahmet HAKAN- Biraz başka konulara da değinelim isterseniz.
Sema ECER- Ben izin verirseniz terör konusuna girmek istiyorum. Son dönemlerde de oldukça gündemde bir konu. Şehitler gelmeye devam ediyor ve artık terör örgütünün eylemlerinin sadece Güneydoğuyla sınırlı kalmadığını, Türkiye genelinde bir yayılma olduğunu görüyoruz. Akşam saatlerinde TSK’dan yine bir açıklama geldi. Bu eylemlerin artmasını, bahar aylarında olurdu ama bu yıl daha bir fazla gibi gözüküyor. Artmasını neye bağlıyorsunuz? Hükümet politikalarında bir zafiyet mi var? Güvenlik tedbirleriyle ilgili bir zafiyet mi? Ya da dış politika terör örgütünün elini güçlendiriyor mu? Bu terördeki artışı neye bağlıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Terördeki artış açılım politikası diye başlattıkları bir politikanın sonucu bana göre. Çıtayı çok yüksek tuttular. Biz bu sorunu çözeceğiz dediler, barıştan, kardeşlikten bahsettiler, şiirler okudular ve öyle bir hava yaratıldı ki, herkesin kafasındaki sorun kendine göre çözülecekti. Oysa bu sorunu algılama farklı. Sokaktaki berberin algılamasıyla, tezgahtarın algılamasıyla oradaki eltellektüelin Kürt sorununu algılaması farklıydı. Ve herkes kendi kafasındaki sorunun çözüleceğini bekliyordu. Ama bir baktılar hiç de öyle bir şey yok ortada. Neden yok? Bir; neyi nasıl çözeceklerini çıkıp cesaret edip anlatamadılar. Parlamentoda bunu görüşürken de anlatmadılar. Kapalı oturumda da anlatmadılar. Çünkü kapalı oturumda anlatılanla kamuoyuna açık televizyonların verdiği oturumda anlatılanlar arasında hiçbir fark yoktu. Aynı şeylerdi. Bu tablo beklentileri kırdı.
Bir başka önemli nokta; siz o bölgede yıllar yılı izlediğiniz politikalarla zaten terörü besleyen ekonomik, sosyal politikalar güdüyorsunuz. İşsizlik çığı gibi büyümüş, yoksulluk almış başını gidiyor. Şimdi bu tablo varken ortada siz bu sorunu çözemezsiniz. Bir başka önemli gerçek daha var. Onu da söyleyeyim. Bir araştırma yapıp, sosyologları o bölgeye gönderip ya arkadaş bu sorun nasıl çözülür diye bir araştırma yapıldı mı? Hayır. Siyasal partilere gidildi mi? Biz bu sorunu şöyle çözmek istiyoruz, bize bu konuda destek verir misiniz veya yeni önerileriniz var mı diye bir arayışa girildi mi? Hayır. Ben bunu yaptım, çözeceğim dendi.
Ben Sayın Hakan bir devletin üst düzey yetkilisiyle görüşme sırasında ona belli kaygılarımı anlattım o zaman Grup Başkanvekiliydim ve niçin bu sorunu çözmek için sizler sağlıklı, tutarlı bir araştırma yapmıyorsunuz. Yani araştırma artı çok değişik kanalları kullanabilirsiniz. Filmleri, dizi filmleri, reklamları her şey kullanılabilir bu sorunu çözmek için. Bana şunu söyledi. Biz bu sorunu çözmek için bir terör uzmanına gittik. Bir Amerikalı uzman. Ve bundan dedik ki gel bakalım bu sorunu nasıl çözeriz. Bu sorunu çözmek için benim 3 yıl Türkiye’de kalmam lazım. Bunun 2,5 yılını da doğu, güneydoğuda bulunmam lazım. Ondan sonra ben size bir rapor hazırlayıp verebilirim. Şimdi bana söyleyin AKP hükümetinin böyle bir çalışması oldu mu? Günahını almayalım, AKP hükümetini tek başına suçlamayalım. Ondan önceki hükümetlerin de böyle bir çalışması olmadı. Yani biz olaya şöyle baktık. Efendim iki baldırı çıplak biz bunu önleriz, işte göndeririz silahlı kuvvetleri, bunları ezer geçeriz. Ama baktık ki bu olay böyle değil. Daha ciddi bir olay. Tek başına silahlı güç kullanarak çözülecek bir olay değil. Bu olayın sosyal yönü var, bu olayın kültürel yönü var, bu olayın ekonomik yönü var. Bu olayın yoksulluk yönü var. Bu olayın birden fazla yönü var.
Ahmet HAKAN- Kimlik sorunu meselesi yok mu? Kimlik sorunu, yani Kürt kimliği?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Orada ben belki biraz farklı düşünüyorum. Çok özür dilerim. Ben karşıdaki insanın, yani devlet olarak karşıdaki insanın etnik kimliğine göre politika oluşturmanın çok doğru olmadığına inanıyorum. Ama karşıdaki insanın bazı kültürel hakları olabilir. Burada hiçbir sorunumuz yok. Ben Kürtçe kitap yazmak istiyorum, Kürtçe televizyon, Kürtçe radyo. Sinem yapmak istiyorum. Bunların hepsine gösterilmesi lazım.
Ahmet HAKAN- Bunlar aşıldı ama.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aşıldı ama bakın bunlar birer aşama tabi. Aşılacaktır bunlar.
Sema ECER- Kürtçe eğitim bunun içindemi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Neden? Şimdi bakın her ülkenin bir resmi dili var zaten. Yani siz eğer bütün bu politikaları toplumu entegre etmek üzere inşa etmek zorundasınız. Eğer siz toplumu entegre etmezde toplumda ayrışma politikalarını oluşturursanız bunlar doğru değil. Eğitimde bunlardan birisidir. Yani başlattınız eğitimi yarın ne olacak sınavlarda? Ne yapacaksınız sınavlarda? Yani o kadar çok açmazı var ki bunun. O nedenle bir talep gelebilir. Bakın bunun tartışılmasını söylemiyorum. Elbette tartışılabilir. İnsanlar görüşlerini söyleyebilirler. Ama karşı görüşlerinde mutlaka dikkatle izlenmesi lazım nedir, ne değildir diye. Türkiye’de bu işi önlemenin temel yolunun ekonomiden ve sosyal politikalardan geçtiğine inanıyorum ben. Eğer biz ekonomiyi düzeltirsek, istihdam yaratırsak… Ben Van’a gittim. Van’da bir nalburda çalışan üniversite öğrencisi bana şunu söyledi. Burada çalışıyorum, harç bedelini toplamak için çalışıyorum. Tek sorunum var okulu bitirince iş. Bana iş yok. Şimdi siz istihdam yarattığınız zaman pek çok olayı çözmüş oluyorsunuz.
Ahmet HAKAN- Ama Kemal bey bu çok bilinen, standart bir görüştür ve epey bir süredir özellikle sağ politikacılar bunu dile getirir. Yani bölgenin esas sorunu ekonomiktir, ekonomi düzelirse sorun çözülür.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır sorun çözülür demiyorum ben. Terörü marjinalize etmiş oluruz. Yani siz bunu sağlayacaksınız.
Şimdi bakın, işsiz kalan birisinin önüne iki seçenek koyuyorsunuz. Ya dağa, ya mafyaya git.
Nuri ELİBOL- Yani şimdi o işi olmadığı için mi dağa çıktığını düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Büyük kısmı öyle.
Nuri ELİBOL- Şunun için soruyorum bunu. Şimdi Türkiye’de 30 yıldır terörle mücadele devam ediyor. Bunun daha çok askeri boyutunu konuştuk hep güvenlik boyutunu. Güvenlik kuvvetleri de kendisinin elindeki tüm imkanlarını kullanarak aslında bu mücadeleyi gayette iyi yürüttü bugüne kadar. Yani bu kadar yürütülebilir bu iş. Ama işin ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel, psikolojik boyutları var. Ama siz bu meseleyi söylemlerinizde sadece iş ve aş sorununa indirgiyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ağırlıklı olarak.
Nuri ELİBOL- İş ve aş sorunu diyorsunuz ama iş ve aşla karşıdaki insanı, farklı etnik kimliğe sahip insanın iş sorununu çözmekle dil ihtiyacını, dilini öğrenme ihtiyacını, kimliğini yaşama ihtiyacını, kültürünü yaşama ihtiyacını satın mı almış olacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Onlara saygı göstereceksiniz ve onları vereceksiniz.
Nuri ELİBOL- Ana dilde eğitim istiyor yani. Seçmeli ders olarak Kürtçenin okullara konmasını talep ediyor mesela.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın kendi politikamızda, diğer ülkelerin politikalarında da biz seçmeli dersi ya da zorunlu yabancı dili daha çok evrensel diller için kullanırız. Bunun için yapıyoruz zaten. Ve temel hedefte bu. Çocuk ikinci bir yabancı dili öğrensin. Ama şu getirildi. Eğer gitmek istiyorsa kurslar var, o kursları devlet desteği de olabilir. Başka desteklerde verilebilir. Sorun şurada, siz eğer kapı aralarsanız bir olaya bizim ülkemizde sadece bir etnik kimlik yok ki birden fazla var. Biz bir imparatorluğu devraldık.
Nuri ELİBOL- Dilini öğrensin ne mahsuru var bunun? Herkes dilini öğrensin.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öğreniyor zaten bir şekliyle. Yani bir şekliyle öğreniyor dilini. Yani alfabesini de öğrensin, dilini de öğrensin, kurusu da var, kursuna gitsin. Yani gerekiyorsa devlet onları teşvikte etsin, kurslara olanaklarda sağlasın. Yani burada bir sorunumuz yok bizim.
Metehan DEMİR- Ben deminki noktadayım. Sizin dış politika kurmaylarınız yok anladığım kadarıyla. Yani yeteri kadar yok en azından. Şuan Türkiye’nin neredeyse iç politikasını bile dış politikası idare eder hale geldi ki yeni siyasi sistematiğinde buna intermesit diye bir şey diyorlar. Yani uluslararası ile iç politikanın birbirine angaje durumu. Şuan siz isimleri bulabildiniz mi? Bir Uğur Ziyal’la konuşuldu galiba. Nabi Şensoy’la konuşuldu ama…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kurmaylarımız yok demek biraz haksızlık olur.
Metehan DEMİR- Fazla değil dedim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle…
Metehan DEMİR- Ama bir Onur Öymen ve Şükrü Elekdağ var. Onun haricinde üçüncü bir isim…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onlar partide zaten. İkisinden de yararlanıyoruz ayrıca. Ayrıca ODTÜ ve Bilkent’ten de hocalarımız var. Emekli büyükelçiler var. Bunlarla böyle 15 günde bir ikişer saatlik toplantılar yapıyoruz. Eğer olağanüstü bir durum çıkarsa hemen süratle toplanıyoruz yine bir küçükte olsa bir ayak divanı dediğimiz bir çalışmayı yapıyoruz.
Metehan DEMİR- Ben efendim şunu demek istiyorum. Siz Dışişlerinden transferler meşhurdur Ankara’da siyasi partilere. Hep böyle merakla takip edilir. Uğur Ziyal’ın değil mi Utku adı geçti.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Uğur beyle konuştuk. Uğur bey sağolsun hala desteğini bulunduğu konum nedeniyle partiye gelemeyeceğini ama her türlü desteği vereceğini ifade etti.
Metehan DEMİR- Nabi Şensoy?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Nabi Şensoy’da. Yine başka büyükelçilerimizde var. Onlarla da konuşuyoruz.
Metehan DEMİR- Onlar arasında açıklayacağınız isimler var mı şuanda mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi açıklamayayım çünkü bunlardan bir kısmı şuanda görevli onu da söyleyeyim.
Metehan DEMİR- Gölge kabineden bahsetmiştiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gölge kabineyi şöyle; tabi şöyle bir çalışma yapmak istiyoruz. Her bakanlıktan bir kişi değil, bir grup milletvekili, bunlar eski milletvekili, yeni milletvekili olabilir, uzmanlar olabilir. Belli bakanlıkları izleyecekler bunlar. Bunun çalışmaları şuanda yapılıyor. Bu çalışma içinde olan arkadaşlar 15 günde bir Genel Merkeze rapor verecekler ve biz onları değerlendireceğiz.
Ahmet HAKAN- Devam edeceğiz. Bende şunu merak ediyorum. Reklamdan sonra belki o soruyla devam ederiz. Hiç şu günlerde bir araştırma yaptırdınız mı? Partinizin o oranı hakkında bir veri, bir done var mı elinizde? Biraz bunları da konuşalım istiyorum. Bundan sonraki bölümde biraz bunun üzerinden gidelim.
Tekrar birlikteyiz. Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin yeni lideri konuğumuz. Hiç bir araştırma yaptırdınız mı kamuoyu araştırması? Partinizin durumu ne?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz parti olarak yapmadık ama yapılan araştırmalar var.
Ahmet HAKAN- Ne görüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şuanda fena değil, iyi bir çizgide gidiyoruz.
Ahmet HAKAN- Şöyle mi oldu? Kurultaydan sonra bir fırladı, sonra biraz düştü mü, yoksa o yükselme devam ediyor mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Gür’ün yaptığı bir açıklama. İki araştırmada Sayın Gür’e aitti. 33 falan civarında, sonra 1,5 puanlık bir düşüş olduğu söyleniyor ama bunu Sayın Gür şöyle söylüyor. Bu önemli değil, burada deneklerin seçiminde, hata payı olabilir. Dolayısıyla o trend şuanda iyi gidiyor.
Ahmet HAKAN- Yani siz memnunsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Memnunuz tabi ama bunun biraz daha yükselmesi lazım.
Ahmet HAKAN- Yani o %40’lık hedefe ulaşmak istiyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ulaşmak istiyoruz tabi. Bu Anadolu gezileri de sanıyorum bu trendin yükselmesine yol açacak.
Ahmet HAKAN- Bir tür CHP – MHP koalisyonumu görüyorsunuz siz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz CHP’nin tek başına iktidarını hedefliyoruz ve bu konuda da kararlıyız. Yapacağız.
Metehan DEMİR- Böyle bir an %10’luk bir tırmanış çok size böyle büyük gelmedi mi efendim? Pat diye %10 tırmanması siyaset teorisine göre yüksek değil mi?
Ahmet HAKAN- Kılıçdaroğlu geldi böylemi oldu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Belki şu olabilir. Belki siyasette yeni bir yüz, belki parti içinde işte küskünler, biraz böyle siyasetten kopanlar vardı. Bunlar belki siyasete ilgi gösterdiler. Benim gördüğüm bir başka gerçek daha var. Bu süreçte gençlerin siyasete olan ilgisi. Onlar fazla. Kadınlarda çok fazla siyasete ilgi gösteriyorlar. Eğer biz bu ilgiyi benim Trakya’da, Çorum’da, Zonguldak’ta gördüğüm bu tabloyu yarın Amasya, Tokat’a da bakacağız Cumartesi Pazar günü. Eğer bu ilgi olursa müthiş bir şey olacak.
Ahmet HAKAN- Şaşırtıcı bir ilgimi var?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şaşırtıcı bir ilgi var. Gaziantep’ten mesela bizim düşünün, Adana’dan olağanüstü ilgi mesajları geliyor. Hiç tahmin etmediğimiz, hayatı boyunca CHP’ye oy vermemiş çok sayıda yurttaşın oy vereceğini biliyoruz. Bunu söyleyenlerde var, yazanlarda var. Yani yurttaşların bize yazdığı yazılar. Şimdi bu ilgiyi bizim daha böyle tutarlı söylemlerle bütün örgütün taşraya götürmesi lazım. Hedef kitlelerin çok iyi belirlenmesi, o hedef kitlelere yakın söylemlerde bulunulması lazım. Ama bu söylemlerin çok samimi, kendi içinde tutarlı, karşıdaki kişiyi ikna edebilen bir dille anlatılması gerekiyor.
Utku ÇAKIRÖZER- Ben bir şeyi çok merak ediyorum. Şimdi partide teşkilat, örgüt, siyasi yapılanma, siyasi amaçlar, teoriler hepsi masada değerlendiriliyor da siz hesap uzmanısınız ve çok titizsiniz. Yani uçanla kaçan kurtulur bu konularda yanlış yapan. Gelir gelmez partinin hesaplarına baktınız mı? Partinin durumu, bugüne kadar paralar nasıl harcanmış, birikimler nasıl yönlendirilmiş? CHP paralı, pullu bir parti diye bilinir. Nedir CHP’nin durumu efendim? Siz bakmışsınızdır mutlaka.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Baktık tabi bakmaz olur muyuz, baktık.
Ahmet HAKAN- Yolsuzluk tespit ettiniz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır. Zaten Sayın Özyürek vardı daha önce Genel Sayman olarak.
Utku ÇAKIRÖZER- Ama sizin bakışınız daha farklı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Özyürek’te eski bir hesap uzmanı. TÜRMOB’un Genel Başkanlığını yapmış, bu konuda oldukça titiz. Muhasebe kayıtlarına bakan kadroları yeniledi Sayın Özyürek. Şimdi Sayın Öztrak var. O da aynı titizliği gösteriyor, dikkatle bakıyor. Aldığımız para belli zaten hazineden. Nerelere harcandığı belli, illere gönderilen paralar belli. Geçmişte Anayasa Mahkemesinin verdiği bazı kararlar vardı. Orada tabi usul açısından bazı eksikliklerimiz vardı. Örneğin bir yere gidiyorsunuz, uçak bileti alıyorsunuz ama eğer o uçak bileti parti adına alınmamışsa kişi parti adına gitmekle beraber parti adına alınmadığı için onu gider kabul etmiyordu Anayasa Mahkemesi. Bu tür usul hataları da büyük ölçüde düzeltildi.
Nuri ELİBOL- Efendim Sayın Cumhurbaşkanı dahil tüm çevreler herhalde sizde buna katılırsınız Türkiye’nin en önemli sorununun kimilerine göre Güneydoğu, kimilerine göre Kürt sorunu olduğunu söylüyor. Ülkenin birinci meselesi olarak görüyorlar. Dışarıdan bakanlarda böyle görüyor. Bu sorunun bizim enerjimizi ciddi bir şekilde tükettiği, iç barışımızı tehdit ettiği, hatta Türkiye’nin birliğini tehdit ettiği, uluslararası arenada da elimizi zayıflattığı ve birçok da canımızı yakan işte yüzlerce şehidimiz geliyor her gün. Her eve bir ateş düşüyor. Şimdi son 10 yıllık koalisyon hükümeti dönemine dahi baktığımda son koalisyon hükümeti dönemine dahi baktığımda son 10 yıldır doğu ve güneydoğu bölgesine yatırımlar, devlet eliyle yapılan yatırımlarda polit ayrımcılık yaptığını ülkenin yaptığını rakamlarla görmek mümkün. Yani eğitim alanında yapılan yatırımlar, sağlık alanında yapılan yatırımlar, altyapı yatırımları, yollar. Bu alanda doğu ve güneydoğuya pozitif ayrımcılık yapılmış. Son 10 yıldır koalisyon hükümeti dahil. Bu kadar ekonomik alana önem verilmesine rağmen, yatırımlar arttırılmasına rağmen sadece iş, aş sorunu olmaktan çıkıp terörün tırmandığını da görüyoruz. Bu ülkenin en önemli sorunu ve partiniz bu bölgeden oy alamadı. Biz bir iktidara talipsiniz, iktidar olmak istiyorsanız Türkiye’nin her tarafından oy almanız gerekiyor. Bu en önemli sorunla ilgili, sorunun çözümüyle ilgili verdiğiniz bilgiler net değil.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Net bilgi vereceğim size.
Nuri ELİBOL- Kendi değerlendirmem efendim bu. Şimdi bu alanda mesela ana dilde eğitim, işte özel okullarda eğitim, af talebi, gene bir af talebi var. Kimlik sorunu, dil sorunu. Siz bu konuda CHP’nin 1999 yılında yayınlamış olduğu önemli bir araştırma var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- 89.
Nuri ELİBOL- 89. Daha sonra 99’da bu yenilenmiş. Bunun arkasında olduğunuzu söylüyorsunuz bu raporun. Bu raporun bir bölümünde çok kısa vakit almamak için okuyorum. Ulus devlet yapısı çoğulcu demokrasi ekseninde geliştirilmelidir diyor. Yani ulus devlet yapısını bile sorguluyor bu rapor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sorgulamıyor da geliştirilmelidir diyor.
Nuri ELİBOL- Geliştirilmelidir diyor. Yerinden yönetim ve çoğulcu yerel demokrasi üniter devlet yapısının engeli diyordur. Yani yerinden yönetime de yer veriyor. Çoğulcu yerel demokrasiye neredeyse işte yerinde meclislerinden filan bahsediyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Var zaten. Ama onlar güçlendirilmeli.
Nuri ELİBOL- Yani bunlar geliştirilmeli diyor. Yerinden yönetim diyor. Yani mahalli idarelerde neredeyse belki bunun tartışması federal bir yapıya dahi gidebilecek bir tartışmadır bu. Biz bu sorunun sadece gerçekten iş ve aş sorunuyla çözülebileceğini, kimlik sorunu tartışmadan, dil sorunu tartışmadan af talebi, etnik talepler, bunlar çözülmeden çözüleceğine gerçekten inanıyor musunuz? Veya bu en önemli sorunun çözümü konusunda ne düşünüyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi ben az önce söyledim. Yani bu sorunu bir dönem silaha havale ettik çözülmedi. Bu sorunun bir bütüncül politikayla değişik kanallardan ele alınarak çözülmesi gerektiğini de söyledim. Ekonomiyi, kültürü, siyaseti, politikayı. Yani psikolojiyi siz az önce söylediniz. Bütün bu alanların beraber ele alınıp değerlendirilmesi lazım. Eğer siz bütüncül bir politikayla yaklaşmazsanız zaten bu sorunu çözemezsiniz. Bunu baştan söyledim zaten. Şimdi siz o bölgeye pozitif ayrım yapıldığını söylüyorsunuz. Ben size bir örnek vereyim. Kurultayda rakam açıkladım. Yaklaşık 2 milyar 800 milyon liralık işsizlik sigortası fonundan para alındı. Meclisten çıkan bir yasayla alındı. Doğu ve güneydoğuya yatırım yapmak için alındı. Ben sordum ve Sayın Başbakana sordum. Aldığınız bu 2 milyar 800 milyon lirayı doğu ve güneydoğuda hangi yatırımlara harcadınız diye. Yanıt var mı?
Nuri ELİBOL- GAP için mi alındı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Yanıt yok. Niye yok? Bir soru soruyoruz. Niye bir Başbakan çıkıp da evet aldığımız 2 milyar 800 milyon liraya şu hastaneyi yaptık, şu okulu yaptık, şu fabrikayı yaptık, şunu yaptık diyebilsin.
Ahmet HAKAN- Orada bir yolsuzluk mu sözkonusu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yolsuzluk değil. O kaynak başka yerlerde kullanıldı.
Sema ECER- Nerede kullanıldı? Siz biliyorsunuz bu soruyu sorduğunuza göre.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakalım hükümet ne söyleyecek. Niye çıkıp söylemiyorlar? Şimdi görüntü ne? Görüntü; doğu, güneydoğu için kullandık biz bu parayı. Kullandılarsa bu işsizlik ne? Şimdi siz pozitif ayrımcılık diyorsunuz. Bakın 2005’te Sayın Başbakan Diyarbakır’da meydanda miting yapıyor. Şunu yapacağız, bunu yapacağız diyor. Bir genç bağırıyor fabrika istiyoruz Diyarbakır’a, fabrika Sayın Başbakan diyor. Üçüncü bağırışta Sayın Başbakan diyor ki biz buralara fabrika mabrika yapmayacağız kardeşim diyor. Teşvik kanunu çıkardık gelsin özel sektör yapsın. Yapmıyor özel sektör. Yapmayınca kim yapacak? Biz diyoruz ki biz gidip yapacağız. Devlet gidip yapacak oraya fabrikayı. İstihdamı yaratacağız. Bizim dışımızda söyleyen parti var mı? Yok söylemiyor. Şimdi siz aşı, işi götüreceksiniz. Elbette öbürünü de götüreceksiniz. Ama aşı, işi götürmezseniz bu iş çözülmez diyoruz. Bu işin yolu mideden geçer. Sizin karnınız doyacak ki komşunuza bir bakalım. Bakalım komşunuzun da karnı doyuyor mu diye. Eğer o kadar katı bir milliyetçilik, yani kafatasçılığa varan bir milliyetçilik geçerli olsaydı 21. yüzyılda bizim ülkemizdeki insanlar Fransa’ya, Almanya’ya gidip o ülkelerin vatandaşlığına geçmezdi.
Nuri ELİBOL- Karnı doyan öbür hakları da istiyor efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İsteyecektir, doğaldır zaten. Bakın toplum, halk her zaman taleplerde bulunur. Bu talepleri karşılamakta siyasetçinin görevidir. Bunların bir kısmı x partisi tarafından, bir kısmı y partisi tarafından karşılanır. Bir kısmı hayır bu talep bize uygun değildir diyebilir. Ve toplum bu tercihlere göre oy kullanabilir. Ama siz siyaseti getirip de etnik kimlikle inanç arasına sıkıştırırsanız insanlar sandığa özgür düşünceleriyle gitmezler. Bu 19. yüzyılın politikası. Siz devlet olarak onun elbette ki bakacaksınız yurttaşa. Nedir bu yurttaşın sorunu, ne sorunu var şuanda? Çocuğu bitirdi üniversiteyi. İşi var mı? İşi yok. Siz buna çözüm getiriyor musunuz? Hayır. Onu ne diye görüyorsunuz? Efendim ben onu Kürt diye göreceğim. Ben onu Çerkez diye göreceğim, ben onu Laz diye göreceğim.
Ahmet HAKAN- Ama o kendisini öyle görüyor zaten.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kendisini görmesi, biz ona saygı gösteriyoruz. Ama devlet onu öyle görmeyecek. Benim söylemek istediğim bu.
Ahmet HAKAN- Ama şöyle oluyor. O kendisini Kürt olarak görüyor ve diyor ki ben bu kimliğiyle bu ülkede özgürce yaşamak istiyorum diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.
Ahmet HAKAN- Sizinde bu özgürlüğü sağlamanız göreviniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizde diyoruz ki bu özgürlüğü sonuna kadar sağlayacağız.
Nuri ELİBOL- Nasıl? O zaman yani Kürtçe eğitimin seçmeli ders olmasına o zaman niye karşı çıkıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama bakın özgürlük üniter devlet yapısını yok etme şeklinde eğer kişiler böyle bir talepte bulunabilirler. Ama bunu politika, bakın politikayı siz bu noktaya indirgeyemezsiniz bizim gene bakın o raporumuzda şu var. Asimilasyona hayır, entegrasyona evet. Niye onu söylemiyoruz? Biz onu söylüyoruz. Bizim dışımızda söyleyen parti var mı? Yok. Biz yazdığımız her şeye sahip çıkıyoruz, söylüyoruz. 89 raporuna sonuna kadar sahip çıkıyoruz diye. Ana dil yasağı vardı biz ısrar ettik ana dil yasağını kaldırın diye. Ve çıktı.
Nuri ELİBOL- Mesela ana dilde yayına TRT’nin Kürtçe yayın yapmasına da karşı çıktınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Biz bakın dedik ki, devlet bu konuda yayın yapmamalı. Bırakın özel sektör yapsın. Dediler ki hayır CHP yanlış düşünüyor. Sonra ne oldu? Yine o bölgenin yurttaşları TRT Şeş’in yayınlarından memnun olmadılar. Bu olmaz dediler böyle bir yayın kabul etmiyoruz.
Nuri ELİBOL- Özel televizyonlar mı yapsın diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Özel sektör yapsın dediler. Ne oldu? Sonunda yine bizim dediğimize geldiler. Biz baştan söyledik zaten.
Ahmet HAKAN- Peki başka bir konuya geçelim. İnançta önemli bir konu. İnanç özgürlüğü de önemli bir konu. Size hep soruluyor türban sorunu konusunda ne düşünüyorsunuz deniyor. Mesela ben bu üniversitelerde türban yasağının artık çok anlamsız olduğunu, toplumun bütününün neredeyse tamamının büyük bir konsensüs olduğunu, en liberal köşe yazarları bile üniversitede artık türban yasağının saçma olduğunu söylemeye başladıklarını görüyorum. Siz bu konuda da çok net bir mesaj vermiyorsunuz. İşte siyaset bu konudan elini çeksin diyorsunuz mesela.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu ısrarla söylüyoruz.
Ahmet HAKAN- Ama bunu söylediğiniz zaman şu soru gündeme geliyor. Şimdi mağdur bir yurttaş olarak olaya baktığımda bana ne siyasetçilerin benimle ilgili yapmış oldukları istismarlardan, onların ceremesini, onların bu istismar uygulamasının sorumluluğu benim üstümde değil ki, yani onlar bu istismardan vazgeçecek ve ancak benim sorunum öyle çözülecek. Bu sizce vicdana sığan bir yaklaşım mı?
Nuri ELİBOL- Kaldırınca istismarda kalkacak.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben size söyleyeyim. Siyasetçi olayları zaten, yani belli olayları siyasetin merkezine taşıdığı zaman o zaten kamuoyunda tartışılmaya başlanıyor ve onun ceremesini gerçekten vatandaş çekiyor. Bu sadece türban olayında değil ki, başka olaylarda da çoğu zaman çıkıyor. Birbirleriyle çekişiyor siyasetçiler. Sonunda çözülmesi gereken bir olay birden bire bakıyorsunuz çözümsüzlüğe itildi. Söylemek istediğimiz oydu. Yani biz siyaset bu konudan elini çeksin. Bu iş bir yasayla falanda düzenlenecek…
Ahmet HAKAN- Siyaset bu işten elini çekmezse bu insanlar ilelebet mağdur mu olacaklar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır siyaset çekti. Bakın bunu da samimi söylüyorum. Siyaset çekti. Anayasa Mahkemesi karar verdi kimse konuşmuyor. Konuşmuyor. Türbanla ilgili…
Nuri ELİBOL- Ama mağduriyet devam ediyor efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim.
Nuri ELİBOL- Yani Siyasal Bilgiler Fakültesinin önüne sabah gidin bir bakın ne olur. Bir gününüzü ayırın. Siz çok hassas bir insansınız. Yani bunu yapacağınızı da düşünüyorum. Gidin bir gün böyle gizlice kenardan bir bakın. Kimseye gözükmeden. O mağduriyet devam ediyor mu, etmiyor mu göreceksiniz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bilmiyorum. Ama ben şunu da biliyorum…
Nuri ELİBOL- Samimiyetle söylüyorum, şey anlamında söylemiyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben şunu da söylüyorum. Yani pek çok yerde de böyle bir sorun yok.
Nuri ELİBOL- Olmaz mı, var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Demek ki bu olay Sayın Hakan’ın söylediği gibi siyaset kaşımadığı sürece bir süre sonra kendiliğinden çözülecek. Bakın bu ülkeye fes geldiği zaman hatırlarsınız tarihte okumuşsunuzdur. İnsanlar asıldı, insanlar kesildi, gavur icadıdır dendi. Biz bunu takmayız dedi. Şimdi fes takan mı var?
Nuri ELİBOL- Siyaset bunu serbest bıraksa ne kaybeder? Siyaset sorumluluk mevki. Bizim sorunlarımızı çözmek için parlamentoya giriyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Hukuk devletinde çıkmış kararlar var. Bir devleti devlet yapan o devletin kurallarıdır. Ben parlamentoya nasıl giriyorum? Genel Kurul salonuna kot pantolonla giremem. Neden? Meclis içtüzüğü böyle. O tüzüğe herkes uyuyor mu? Uyuyor. Kravatsız giremem. Neden? Meclis içtüzüğü böyle. O tüzüğe herkes uyuyor mu? Uyuyor. Kravatsız giremem. Şimdi bu kuralları kim koyuyor? Siyasi otorite koyuyor, yani devlet koyuyor bu kuralları. Bu kurallara herkesin uyması lazım. Ha istiyorsa iktidardaki parti ben kuralı değiştireceğim. Buyursun değiştirsin.
Nuri ELİBOL- Siz iktidara geldiğinizde ne yapacaksınız bu konuda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın eğer çıkmış Anayasa Mahkemesi kararları varsa, çıkmış Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları varsa biz bu kararları görmemezlikten gelmek…
Nuri ELİBOL- Bunları değiştiremez misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Nasıl değiştireceksiniz?
Nuri ELİBOL- Bunlar ilelebet kalacak mı yani? Siyasi irade olarak siz bunu değiştiremez misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın ne diyorum. Bir toplumsal uzlaşma süreci içinde bunların tamamı çözülür. Bir toplumsal uzlaşma süreci içinde. Ben bu uzlaşma sürecine yaklaştığımıza inanıyorum. Neden? Bakın siyaset kaşımadığı için bir karşı tepkide oluşmuyor artık. Herhangi iş kendi doğal mecrasında yürümeye başladı.
Ahmet HAKAN- Bu gözlemi yapıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yapıyorum. Bu doğal mecrayı çok fazla illa efendim şunu yapacaksın, ya da şunu yapacaksın dememek lazım.
Nuri ELİBOL- Yani kural çiğnensin ama görmemezlikten gelelim diyorsunuz. Ben onu anlıyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bir süre sonra belki de türban takan kardeşlerimiz takmayacaktır yani. illa ömür boyu takacak diye bir kural mı var? Ben biliyorum bazı evlerde kızlardan birisi takarken diğer kız takmıyordu. Baskıda yok.
Ahmet HAKAN- Ama Kemal bey şimdi…
Nuri ELİBOL- Bu çözüm değil efendim.
Ahmet HAKAN- Tamam belki takmayacak ama biz şimdi insanların haklarını konuşuyoruz. Bir kişi bile olsa, bir kişi bunu takıyorsa bile eğer bu onun hakkıysa bu sorunu çözeceksiniz. Yani ister takar ister takmaz yani.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye türban takıyorsun diye bir şikayet oldu mu bugüne kadar?
Nuri ELİBOL- Hayır niye türbanlı okula giriyorsun diye şikayet var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın devletin kuralları var söyledim ben size. Devletin kuralları var.
Nuri ELİBOL- İnsanlarında inançları var efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Allah aşkına ilkokula giderken nasıl gidiyoruz, ortaokula giderken nasıl gidiyoruz, meclise giderken nasıl gidiyoruz, subaylar nasıl giyiniyorlar, hakim cübbeyi takıyor, avukat cübbeyi takıyor, cübbesiz duruşmaya girmiyor.
Ahmet HAKAN- Üniversiteden bahsediyoruz. Üniversite artık yani, dünyanın hiçbir üniversitesinde böyle bir yasak yok.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bendi size şunu söyledim. Ne dedim? Bu olayı kendi doğal mecrasına bırakın, çözülecektir bu olay dedim. Ama diyorsunuz ki illa çık şunu söyle; efendim ben gelince üniversitelerde şunu yapacağım diye. Peki ben o zaman anayasaya aykırı bir uygulamayı yapmamış olacağım.
Nuri ELİBOL- Anayasayı siz yapıyorsunuz efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim?
Nuri ELİBOL- Yani millet iradesini siz temsil ediyorsunuz. Parlamento temsil ediyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Peki siz Anayasa Mahkemesinin hangi gerekçeyle iptal ettiğini biliyor musunuz?
Nuri ELİBOL- Biliyorum tabiî ki.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi gerekçeyle?
Nuri ELİBOL- İkinci maddesine aykırı diye.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Allah aşkına söyler misiniz yani siz bize zorla hukuksuz bir tavır içine girin diyorsunuz. Bizde diyoruz ki, hukuksuz tavır içine girmeyelim. Bırakalım bu iş kendi doğal mecrası içinde çözülsün. Siz bana hemen diyorsunuz ki yasa dışı bir şey var siz bunu görmemezlikten mi gelelim diyorsunuz.
Şimdi bakın bu tartışmalar olayı çözümsüzlüğe iter. Biz çözümden yanayız. Bu tür tartışmaları yaptığınız zaman farklı bir yere çıkmış oluyorsunuz.
Nuri ELİBOL- Hayır siz umutlandırıyorsunuz efendim. Bakın herkesin etnik kimliği ve inancı başımızın üstünde yeri var diyor. Eğer benim inancım ve etnik kimliğimin başınızın üstünde yeri varsa iktidara geldiğinde bu istikametteki taleplerimi yerine getirmeniz gerekir diye düşünüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Bana bir kişi çıksın desin ki ben inancımı yerine getireceğim. Havraya mı, kiliseye mi, camiye mi, cemevine mi gideceğim birisi bana engel oluyor. Gelsin bana…
Nuri ELİBOL- Ben başörtümle derse girmek istiyorum diyor. O da bir inanç gereği değil mi sizce?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın iki şey farklı. Allah aşkına iki şeyi karıştırmayalım birbirinden. İnançları yerine getirmek farklı bir şeydir bu. İnanç, ibadet nasıl yerine getirilir farklı bir şey. Şimdi türban takmak inanç gereği takabilirsin. Ona da saygı gösteriyorum ben.
Ahmet HAKAN- Ben şöyle düşünüyorum. Siz nasıl düşünürsünüz bilmiyorum ama yani üniversite çağına gelmiş bir insan kot pantolonda giyer, başını da örter, başka türlüde giyinir. Hepimiz üniversitelerde okuduk. Üniversitelerde rengarenk bir giyim vardır. Hiç kimsenin artık üniversite çağına gelmiş bir gence, delikanlıya, hanım kıza nasıl giyinmesi gerektiğini tarif edemez. Devlet hiç tarif edemez.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamam.
Ahmet HAKAN- Üniversite yönetimi hiç tarif edemez. Yani bu artık tartışılacak bir şey değil. Dünyanın hiçbir üniversitesinde de bu yok.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İşte bende diyorum ki, bunları buralarda tartışmayalım. Bırakalım doğal mecrası içinde bu çözülür zaten. Çözülmek zorundadır.
Sema ECER- Yani CHP iktidarında biz bunu çözeceğiz demek istiyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette çözeceğiz.
Sema ECER- O çözümün ne olacağını söylemekten kaçınıyorsunuz gibi bir durum.
Utku ÇAKIRÖZER- Uzlaşmayla çözülür diyorsunuz. Burada genel bir uzlaşmaz parçası CHP gibi görünüyor. Yani CHP’de okey derse bu sistem açılacak gibi görünüyor.
İkinci nokta birde mesela çok büyük devletler çok küçük sorunlarla uğraşmıyor veya olduğu zaman önünü açıyor ve o devletin büyüklüğünü daha da perçinliyor. CHP Türkiye’nin çok büyük bir partisi. Yani hiç tartışılmayacak kadar büyük bir partisi ve CHP’nin beklentiler içinde türban sorununu aynen Ahmet Hakan’ın dediği gibi açın önünü demesi tabanı dahil olmak üzere birçok kişiyi bence mutlu eder. Yani birçok kişiyi küstürmez açıkçası.
Ahmet HAKAN- Yani en katı laiklik anlayışına sahip olan kesimlerde bile artık üniversitelerde türban yasağı konusunda bir yumuşama var.
Utku ÇAKIRÖZER- Yani bu Yunanistan’a mesela ben geçen hafta Yunanistan’daydım orada hala takıntılı bir şekilde Türkçe …… Ege’de ihlalinden bahsediliyor. Türkiye’de biz ona bin tane haber yazsak bir satır girmez gazeteye. Çünkü artık bizim için haber niteliği değil. Türkiye’nin önemsediği bir konu değil o. Aynen onun gibi CHP’nin bakış açısı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu konuda bakın dediğim gibi siyasetçi çıkınca bu işin dışına bu kendi içinde çözülecektir. Ben söyledim, değişik televizyon kanallarında da sordular yani CHP iktidarında biz bu sorunu çözeceğiz arkadaş diyoruz. Niye bize inanmıyorsunuz? Ve bu sorunu gerçekten de samimi olarak söylüyorum çözeceğiz biz bu sorunu.
Ahmet HAKAN- Herkes itiraz paylarını koydu. Sayın Kılıçdaroğlu’da yaklaşımını ortaya koydu. Daha fazla uzatmayalım. Takdiri kamuoyuna bırakalım. Bir başka konu çok önemli reklama gideceğiz ama ondan önce bunu da hatırlatmak istiyorum. Bu asker sivil siyaset ilişkisi meselesi var. Çok netameli bir konudur. Biraz Ergenekon’la da ilintili bir konu. Biraz Ergenekon’u, bu asker sivil ilişkisini konuşalım diyeceğim. Bir de bir gazeteye bugün verdiğiniz demeçte şöyle demişsiniz. Size soruyor muhabir; AB kriterlerinden biri olan Genel Kurmay Başkanının Savunma Bakanlığına bağlanmasına ne diyorsunuz? Siz şu yanıtı veriyorsunuz. Tabiî ki destekliyoruz. Biz birçok AB reformuna destek verdik diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Ahmet HAKAN- Yani siz Genel Kurmay Başkanı Milli Savunma Bakanına bağlansın mı diyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yanıtını vereceğim.
Ahmet HAKAN- Kısa bir reklam arasından sonra.
Genelkurmay Başkanını Milli Savunma Bakanlığına bağlanması gerektiğini söylüyorsunuz. Söylediniz mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Soru şöyleydi; Avrupa Birliğine uyum süreci içinde siz yasalara destek veriyor musunuz? Evet bütün yasalara destek veriyoruz. İkinci soru soruldu; Avrupa Birliği normlarında Genelkurmay başkanları Milli Savunma Bakanlığına bağlı olurlar, eğer zamanı sırası gelir başlıklar açılırsa o da tartışılırdı. Tabi Genelkurmay Başkanlığı eğer AB normlarına uygunsa o da Milli Savunma Bakanlığına bağlanır tabi.
Ahmet HAKAN- Peki, siz asker-sivil ilişkileri konusunda ne düşünüyorsunuz? Bir sorun var mı şu an da Türkiye’de?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Asker-sivil ilişkileri konusunda ciddi bir sorun olduğuna inanmıyorum. Ama siyasetle-asker arasında bir sorun var mı? Geçmişten kaynaklanan sorunlar var tabi. Ama bugün biz askerin kendi kışlarında olmasını, siyasete müdahale etmemesini, dolaylı ve doğrudan, eğer bir sorun varsa onu da yine kendi içinde hükümet, Sayın Cumhurbaşkanına aktararak bu sorunları gidermesini istiyoruz.
Ahmet HAKAN- Teşekkürler. Bu konularda veya başka konularda…
Sema ECER- Ben şunu sormak istiyorum. İlk yurtdışı gezisini nereye yapacaksınız? Bir de seçimlerde önce Amerika’ya ve Brüksel’e gidecek misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İlk yurtdışı gezisini Kıbrıs’a yapmayı düşünüyoruz.
Sema ECER- Tarihi belli mi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tarih henüz belli değil. Alman Sosyal Demokrat Partiden davet geldi. Berlin’e. Oraya da büyük bir ihtimalle gideceğiz, arkadaşlar tarihi belirleyecekler.
Ahmet HAKAN- Brüksel ya da Washington?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Washington’da var. Brüksel’de var. Brüksel’den bugün bir mektup geldi. Davet olarak. Washington’da dolaylı olarak bazı talepler geldi, mutlaka gelip belli yerlerin gezilmesi gerektiği.
Gazeteci- Amerikan yönetiminden mi geldi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, onun dışındaki yönetimden.
Ahmet HAKAN- Brüksel’den çok özür dilerim kimden mektup aldınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Rasmussen’den.
Ahmet HAKAN- Davet mi ediyor sizi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, gelen mektupta böyle bir…
Utku ÇAKIRÖZER- Ben geçmişte Baykal döneminin en önemli konularından biri, bu Avrupa birliği reformlarına CHP’nin yeterince destek vermediğiydi. Az öncede değindi Ahmet Hakan. Bir de başka bir şeyde; bu özellikle azınlıklarla ilgili konularda CHP mütekabiliyetten bahsederdi. Yani işte örneğin Trakya’da şu olmazsa bu gibi ve bu çok eleştirilirdi. Avrupa’da da eleştirilirdi. Acaba sizin döneminizde nasıl olacak? Hem AB reformları hem azınlıklar konusuna bakış?
Ahmet HAKAN- Bu çok önemli bir konu ve bu konuda da gerçekten çok soru geliyor. Özellikle azınlıklar konusunda.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Avrupa Birliğinin bize çifte standart uygulamasını bir sefer kabul etmiyoruz. Yani Avrupa Birliğinin bu konuda Türkiye’ye karşı samimi davranmadığı kanısındayız. Ben bunu beni ziyarete gelen Sayın Büyükelçiye de, Alman Büyükelçisine de bu düşüncelerimi açıkladım. Bir yemek olacak, o yemekte de ben AB Büyükelçilerine bu düşüncelerimi açıklayacağım.
Onlar farklı gözlerle bize baktılar. Farklı kişilerin seslendirdiği CHP’yi CHP olarak gördüler. Şimdi biz Brüksel’de ofis açmakla bu tablo biraz farklılaştı. Yani neyi düşündüğümüz biraz daha net görüldü orada. Gidip gezeceğiz. Oraya ekipler göndereceğiz. İyi bir dış ekip oluşturduk. Yani arkadaşların bir kısmı Strazburg’da, bir kısmı Brüksel’de bir kısmı Washington’da görev yapacak. Oralara daha fazla, daha sık gidilecek. Örneğin New York’daydı yanlış hatırlamıyorsam, önümüzdeki günlerde bir toplantı olacak. O toplantıya bizim arkadaşlar gidip yine katılacaklar. Sosyal Demokrat Partilerin düşüncelerini ve bizim düşüncelerimizi dinleyecekler ve bizim düşüncelerimizi aktaracaklar.
Utku ÇAKIRÖZER- Mesela pratik bir şey soracağım. Belki aynı şeyi düşünüyoruz. Mesela bu ülkedeki Ermeniler hani bizim vatandaşlarımız olarak mı göreceksiniz yoksa hani ya da Rumlar ya da Museviler? Peki, geçmişte hep bu böyle mütekabiliyet aranıyordu. Onların haklarıyla ilgili bir…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onlar bizim vatandaşlarımız. Onların hakları varsa tabi sorunları varsa çözmekte bizim görevimiz zaten. Seçimler sırasında da yani Ermeni cemaatine de gidiyorduk, Yahudi cemaatine de gidiyorduk. Oy istiyorduk. Sonuçta biz diğer vatandaşlara nasıl gidiyorsak onlarda bizim vatandaşlarımız.
Utku ÇAKIRÖZER- Ama işte onların vakıf mallarıyla ilgili yapılan yasal düzenlemelerde CHP’nin hep bir olumsuz tutumu olmuştu. Ondan dolayı CHP’ye karşı biraz kırgın olanlar var bu azınlıklar içinde.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama biz onlara anlattık. Onlarla büyük ölçüde o kırgınlıklarımızı giderdiğimiz kanısındayım. Orada şöyle bir nokta var; şimdi özellikle bazı ikili anlaşmalarda sözleşmelerde veya Avrupa Birliğinin bize şunu yapın veya bunu yapın diye yasaları çıkarın dediğinde biz benzer uygulamaların Yunanistan’da da olmasını istedik. Oradaki Türk kökenli Yunan vatandaşlarına da bizim burada sağladığımız olanakların onlara sağlanmasını istedik. Bu dillendirildi. Tabi bunu dillendirmek sanki buradaki yurttaşlarımızın haklarını ellerinden alalım diye bir algı yarattı. Belki bunu çok iyi anlatamadık. Orada da Türk kökenli Yunan vatandaşların hakları var. Örneğin işte müftünün seçimine müdahale edildi. Ona benzer.
Gazeteci- Bunu koşullu hale getirmek galiba yani. Bunu yaparsanız yaparız tarzıydı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Belki evet, yani o algı oluştu ama o algıyı belki…
Gazeteci- AB konusuyla ilgili ilave bir şey sormak istiyorum izin verirseniz. Şimdi ilerleme raporuna baktığınızda son çıkan ilerleme raporunda AB standartlarında yeni bir Anayasa ihtiyacı ortaya konuluyor. Mevcut Anayasanın darbe koşullarında hazırlandığını ve Avrupa standartlarına uymadığını, HSYK’nın siyaseti ve yargıyı etkilediği eleştirisi var. Türk Silahlı Kuvvetleri ……….. Kanunun değişmesi yönünde bir talep var. Savunma harcamalarının Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimi etkin denetimi, yargının tarafsızlığı sorununu dile getirmiş. Tarafsız değil diyor yargı. Yargının tarafsızlığıyla ilgili sorun var diyor. HSYK’nın bağımsızlığı hakkında şüphelerimiz var diyor Ferhat Sarıkaya örneğini göstererek. Bir de hükümetin hazırladığı yargı reform tasarısı neden meclise sunulmuyor, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasıyla ilgili bir takım eleştiriler var. Bunlarla ilgili yasal düzenlemeler geldiğinde sizin tavrınız ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir, eğer güçler ayrılığı ilkesini güçlendiren bir Anayasa değişikliği gelirse ona kesintisiz destek vereceğiz. Ama güçler ayrılığını rafa kaldırıp tek kişinin yani Başbakanın iradesine bağlı, ona bağlı bir yargı oluşturuyorsa buna şiddetle karşı çıkacağız ve Avrupa Birliği yetkilisine şunu söyledim. Siz bu Anayasa değişikliğine sıcak mesajlar verdiniz. Madem sıcak mesajlar veriyorsunuz alın bu Anayasa değişikliği kendi ülkenizde uygulayın bakalım. Yargıyı siyasi vesayet altına koyan bu değişikliğe siz evet mi diyorsunuz hayır mı diyorsunuz. Kendi yurttaşlarınız, kendi yargıçlarınız görsün bunu.
Ahmet HAKAN- Peki, Başbakan siz olursanız, siz yaparsınız bunu.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle yapacağız. Daha demokratik, daha çağdaş bir Anayasa yapacağız. Özgürlükleri arttıran bir Anayasa yapacağız. Özel yetkili mahkemeleri kesinlikle kaldıracağız, doğal yargıç esasını getireceğiz. Yargıcın bağımsızlığı zaten tarafsızlığını gerektirir. Eğer yargı hem bağımsız, hem tarafsız değilse o zaman orada bir sorun var demektir. Bunu sağlamanın yolları neyse hepsini yapacağız.
Sadece yargıcın değil, yargının sorunları var. Bir dava 20 yıl sürüyorsa burada bir sorun var demektir.
Nuri ELİBOL- HSYK’nın mevcut yapısını demokratik buluyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, biz bu yapıyı zaten demokratik bulmuyoruz. Bu yapı demokratik değil ki, bu yapı banka katılmadığı sürece HSYK hayatta toplanamaz.
Ahmet HAKAN- Siz mevcut yapıyı demokratik bulmuyorsunuz ama yapılamak istenen değişikliği de demokratik bulmuyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi daha fazla yetki verdi bakana. Düşünün, Sayın Bakan her şeyi denetler konuma geldi ve bir şey daha söyleyeyim ben size Nuri Bey, Avrupa Birliği uzmanları geldiler, istişare raporlar verdiler. O raporların ilk ikisi Türkiye’deki yargı bağımsızlığının tarafsızlığının sağlanmasına yönelikti. Aynı uzmanlar dönem değişti uzmanlar geldi ve bu uzmanlar söylediklerinden tümüyle vazgeçtiler. Sayın büyükelçiye şunu söyledim; neyin karşılığında bu uzmanlar vazgeçtiler? Çünkü biz neyin karşılığında bunların vazgeçtiğini gayet iyi biliyoruz.
Nuri ELİBOL- Neyin karşılığında?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ona söyledik biz. Neyin karlılığında vazgeçelim? Bu söylemin çok ağır olduğunu bende biliyorum. Ama bunu söylüyorsak bir bildiğimiz vardır. Neden? Çünkü siz diyorsunuz ki, Bakan çıksın buradan. Müsteşar çıksın. Siyasi otorite müdahale etmesin, raporlarınızda söylüyorsunuz sonra bir gün uzman değişiyor ve görüşler değişiyor.
Ben kurultayda da söyledim. Bakanlıkların koridorlarında, 5 yıldızların otellerin lobilerinde eğer siz istişare raporları yazarsanız bu doğru olmaz. Bu raporlar öyle yapılmaz.
Nuri ELİBOL- Benim HSYK’yla ilgili şöyle bir endişem var onun için söylüyorum. Çok mevcut yapıda 16 tane yargıç var. Bunun 10’u…
Ahmet HAKAN- Bu konuyu hakikatken çok tartıştık, yani bu 16 yargıç. HSYK’nın yapısı o kadar çok bu platformda tartıştık ki, süremiz de çok az.
Sema ECER- Herkes sizi çok tanımak istiyor da şunu sorup hemen özel yaşamınızla ilgili birkaç soruya geçmek istiyorum. Başbakanla görüşür müsünüz diye sorayım. Çünkü bu kurultaya davet edilmediği, biz daha önceden gitmiştik, onlar Genel Merkezi ziyarete gelmediler şeklinde bir polemik yaşandı. Ama şimdi bir süredir bir sessizlik var. Başbakanla görüşmeyi düşünüyor musunuz? AKP’yi ziyaret eder misiniz? İlk talep onlardan mı gelsin? Siz bir adım atar mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İlk talebin herhalde onlardan gelmesi lazım. Yani biz seçildik geldik. En azından bir merhaba demeleri lazım. Yani bu da bırakın protokolü yani normalde bizim Anadolu geleneğinde olması gereken bir kuraldır bu. Ama bu kurala uyarlar uymazlar, saygı gösteririz.
Ahmet HAKAN- Siz hiç karşılatınız mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İhracatçılar toplantısında karşılaştık. Sayın Başbakan hayırlı olsun dedi. Ben teşekkür ettim. Ayrılırken de bir toplantısı vardı. Daha doğrusu bir randevusu olduğu için ayrıldı. Onu da saygıyla karşılıyorum. Sayın Başbakan davet edilmedik dedi. Doğrudur ve ben yine çıkıp davet gitmemişse o zaman Sayın Cemil Çiçek seslendirmişti. Kendilerinden özür diliyoruz dedik. Ama o yapı içinde, kurultay yapısı, genel başkan arayışları, dolayısıyla o yapı içinde sadece AKP değil hiçbir yere davetiye gitmedi. Yani AKP’ye karşı bir önyargı var, onu için oraya davetiye gitmedi diye bir kural yok. Hiçbir parti gitmediği için böyle bir tablo çıktı ortaya.
Onun için hani bunu da çıkıp açıkça yani eğer davetiye gitmediyse özür diliyorum. Bütün siyasi partilerden. Keşke gidebilseydi. Zaten normalde geleneğinde vardır. Bütün siyasal partilere gider ama bu kez olmamış. Ama yani olmaması bir siyasi partiye yönelik bir hareket olarak algılanmalıdır.
Sema ECER- Genel Başkan seçildikten sonra yaşamınızda neler değişti? Herkes sizin hayatınızı çok merak ediyor. Nasıl bir eşsiniz? Mesela eşinize çiçek alır mısınız? Televizyon izliyor musunuz? Dizi izliyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Televizyon izleme şansımız olmadı. Gazeteleri keyifle okurduk. Gazeteleri böyle keyifle okuma olmadı. Çok süratli bir şekilde okuyoruz. Bütün gazeteleri arkadaşlar takip edip özet olarak bilgi veriyorlar. Önemli gelişmeler olduğu zaman yine bilgi veriliyor önemli var diye.
Bir de bu sıcak bir atmosferdeyiz şu anda henüz. Çok sayıda ziyaretçi var. İşte o ziyaretçilerle bir araya gelmek durumundayız. Bunun Türk-İş’inden tutun, büyükelçilere kadar değişik bir gazetelere kadar değişik kesimlerin ziyaretleri var. Bunlarla bir araya geliyoruz. Bunların bir kısmı oldu, bir kısmı önümüzdeki dönemlerde yani önümüzdeki günlerde yine gerçekleşecek.
Evdeki yaşam eskiden de aslında yoğundu. Parlamentodaki çalışmamda yoğundu. Bürokratken de zaten çok yoğun bir çalışma içindeydik. Ben şunu hatırlıyorum; sabah 4’de eve gidip, tıraş olup saat 6’da gelip bakana brifing verdiğimiz günleri de hatırlıyorum. Yani özellikle Gelirler Genel Müdürlüğünde çalışırken Sayın Bakanda Ekrem Pakdemirli’ydi. Zaten sabah çok erken gelirdi bakanlığa.
Bu hareketlilik zaten benim hayatında var. Ailede buna alışkındı zaten, biliyorlardı. Ama bu kez evdeki trafik, telefonlar, o rahatlık eskisi kadar yok.
Gazeteci- Baykal’la en son ne zaman görüştünüz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kurultaydan sonra. Kurultaydan sonra ziyaret etmiştim kendisini. O zaman görüşmüştük.
Gazeteci- Mitinglere geleceğim dedi Deniz Bey. Mehmet Ali Birand’ın galiba röportajındaydı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Daha henüz miting sürecine başlamadık. Tabi eğer şeref verirse bundan mutluluk duyarız tabi.
Gazeteci- Evdekiler şikayetçi mi bu durumlardan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette şikayetçi. Onlarda da huzur kalmadı. Eskiden balkona biraz daha rahat çıkıyorlardı. Şimdi balkona biraz ürkerek çıkıyorlar. Acaba bir yerden bir fotoğraf çekilir mi, çekilmez mi diye.
Ahmet HAKAN- Bir orkestrada baterist olan oğlunuz var galiba. Oğlunuz memnun mu durumdan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, o da memnun değil. O zaten yurtdışına gidecek. Doktora yapmaya. Mastırını bitirmek üzere.
Ahmet HAKAN- Başbakan olursanız bir gemi almayı falan düşünüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle bir şansımız maalesef yok. Küçük oyuncak kayık alabiliriz. Karadeniz gezisi, Bartın’a gittiğimiz zaman belki.
Gazeteci- Doktora ne üzere?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doktora uzak doğu ekonomileri üzerine. Çin, Hindistan.
Sema ECER- Eşinizi yanınızda görecek miyiz gezilerde, açılışlarda, toplantılarda? Nasıl bir lider eşi profiliyle karşılaşacağız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tercih tümüyle ona ait. Bizim evde demokrasi var. Eğer gelmek isterse tabi, kurultaya gelmek istedi ama maalesef beraber salona girme şansımız olmadı. Onu o yoğunlukta alıp başka bir yere oturttular. Ama gezilere ben şahsen düşünürüm. Gelmesini de ayrıca isterim.
Gazeteci- Kurultaydaki hengame hoşunuza gitti mi efendim? Bir kameramanın bacağı kırıldı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Hiç kontrol edilemez bir yapı vardı. Hatta öyle bir şey oldu ki, ben karşı tarafa gideyim derken o kalabalıkta baktık sahnedeyiz. Gençlere de kızdım. Ya arkadaşlar ben karşıya gideceğim, niye buraya getirdiniz beni diye. O yoğunluk vardı. Bir kargaşa vardı orada. Kontrol edilemiyordu. Çünkü daha az kalabalık olacağı düşünülmüş, ona göre önlem alınmıştı ama beklenenin çok üstünde bir kalabalık vardır.
Ahmet HAKAN- Bir şey soracağım. Siz kurultay konuşmanızda vurguladınız ve ondan sonra hep vurgulamaya devam ettiniz; havuzlu villa diyorsunuz. Peki, ne demek istiyorsunuz? Yani Başbakanın havuzlu villada oturmasının ne sakıncası var. Oturamaz mı yani?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Havuzlu villadan kastım şuydu; elbette insanlar alın teriyle kazandıkları parayla havuzlu villada da otururlar, şatolarda da otururla, onların tümüne saygılıyım. Ama siyasete yırtık ayakkabıyla girip, siyasette zenginleşenler eğer bunun kaynağını gösteremeyip havuzlu villada oturuyorsa bizim onu eleştirme hakkımız var.
Hem yetim hakkı yemeyeceğiz, kul hakkı yemeyeceğiz, işte saydam olacağız, siyasette dürüst olacağız, siyaset temiz olacak diyeceğiz ama Kısıklı’da 5 villa olacak, etrafını çift duvarla öreceksiniz ve orada oturacaksınız veya orada oturmayı düşüneceksiniz. Üstelik o villaların içinin ne olduğunu da biz bilmeyeceğiz.
Ahmet HAKAN- Bilmek zorunda mısınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Siyasette belli bir noktadaysanız niye olmasın.
Ahmet HAKAN- Biz isin evinize girebilecek miyiz mesela?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gazeteci arkadaşlar geliyorlar. Fotoğrafta çekiyorlar. Arzu ettikleri oda da, hatta Kerem’in baterisinin bile fotoğrafını çektiler. Çocuk izin veriyorsa herhangi bir sorun yok.
Ahmet HAKAN- Bunu devam ettirecek misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu argümanı kararlılıkla devam ettireceğiz. Çünkü biz şunu söyledik; biz siyasette zenginleşmeyeceğiz, zenginleşmediğimiz içinde havuzlu villada oturmayacağız. Yoksa havuzlu villada oturan dediğim gibi az önce alın teriyle para kazanan insanlara saygı gösteririm. Keşke bu ülkede herkes havuzlu villada oturabilse. Temel amaç nedir? Yoksullukta değil refahta buluşmaktır. Onun için biz sosyal devleti, refahı tabana yaygınlaştırmak için çaba harcıyoruz ve bütün düşüncemizi, felsefemizi bunun üzerine kuruyoruz.
Gazeteci- Sizce radikal İslam tehlikesi var mı Türkiye’de?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Radikal İslamcılar olabilir ama bunun öyle bir tehlike boyutuna, yani rejimi tehlikeye sokacak boyutta olduğuna inanmıyorum.
Gazeteci- Ya da hükümetin kafasının arkasında böyle İslam’la ilgili bir proje var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hükümetin kafasının arkasında hep farklı düşünceler olmuştur. Hükümet hiçbir zaman net olmamıştır. Ne söylemişse tam aksini yapmıştır ve aksi gerçekleşmiştir. O nedenle hükümet size bunun yüzlerce örneğini verebilirim.
Hükümet hiçbir zaman kişisel olarak bana güven vermedi. Kurumsal olarak da bize güven vermedi. Hatta Sayın Başbakanın kendi söylemlerinde güven vermedi. Çok basit bir örnek vereceğim. Sayın Cumhurbaşkanı seçilecek, ben size geleceğim dedi Sayın Baykal dedi. Sayın Baykal dedi ki, tek kişiyle gelme. Tek kişiyle gelmeyeceğim 3-4 kişilik isimle geleceğim dedi. Seçimler bitti. Hiçbir zaman gelmedi. Hiçbir zaman verdiği sözü tutmadı. O nedenle biz belli bir mesafeyle bakıyoruz siyasi iktidara.
Gazeteci- Ekonomiyle ilgili bir şey sormak istiyorum. Türkiye ekonomisiyle ilgili bir takım rakamlar veriyorsunuz. Biraz öncede söylediniz, yani iktidar olmak isteyen bir lider topluma vaatlerde bulunmalı. Bir takım vaatlerde bulunuyorsunuz haklı olarak. Mesela mazottan ÖTV’yi kaldıracağız diyorsunuz. Yaklaşık bunun bedeli hesaplamışsınızdır herhalde. 2,5 katrilyona yakın bedel tutuyor. Kanuna konup da verilmeyen destekler var. 10 katrilyon civarında. Yani kanunda yer aldığı halde…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tarıma GSMH’nın %1 oranında…
Gazeteci- Bu 12,5 katrilyon yapıyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti devletinin hükümetin daha doğrusu yatırımları ayırdığı kaynak ne kadar mesela 2010 yılı yatırım bütçesinde? 12 katrilyon civarında diye hatırlıyorum. Bu kaynağı nereden bulacaksınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kaynak çok basit. 1 liralık işi 5 liraya yaptığınız zaman kaynak bulamazsınız. Kaynak sıkıntısı çekersiniz. Biz 1 liralık işi 1 liraya yapacağız. 5 liralık işi 5 liraya yapacağız. Size bununla ilgili yüzlerce örnek verebilirim. Müthiş bir savurganlığımız var.
Bakın biz şunu söyledik; dedik ki, parlamentoda yeni bir komisyon kuracağız. Kesin hesap komisyonu. Ne demek bu? Kesin hesap komisyonunun başkanı da ana muhalefet partisinden olacak. İktidarı denetleyecek. Yani ben bütçede söz verdiğim rakamları ne kadar gerçekleştirdim ve nasıl yaptım? Bugün var mı bu komisyon? Yok. Biz bunu kurmaya karar verdik. Neden? Hesap vereceğiz biz topluma. Parlamentoya da hesap vereceğiz. Ana muhalefet partisi başkanı komisyon başkanı olacak diyecek ki, geçen yıl çıkardığınız bütçe şuydu, bakın sonuç ne oldu arkadaş, niye bunu böyle yapıyorsunuz diyecek bize.
Biz bunu göze alıyoruz. Neden? Çünkü bu ülke mademki dünyanın ekonomisi en büyük 20 ekonomisinden birisi 2023’de Türkiye’yi ilk 10’a sokmak istiyoruz. 9’uncu ülke olsun diyoruz. 2023’de Türkiye %6 kalkınma hızını yakalarsa 20 milyar dolarlık yabancı sermaye çekerse niye bunu yakalamasın. Türkiye’de bu olanaklar var.
Ahmet HAKAN- Kaç sat uyuyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 5-6 bazen 7 saat. Değişiyor.
Sema ECER- Özel bir beslenme programınız var mı reklama girmeden.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok ama arkadaşlar mutlaka onun olması gerektiğini söylediler.
Ahmet HAKAN- İstanbul’da iş çevreleri bu konuda da size çok soru soruluyor. Bende hani o geleneği bozmayayım. Bu akşam onu da sorayım. İstanbul’da iş çevreleri şimdi sizin denetime yatkın bir yapınız olması, yolsuzluk dosyalarıyla daha çok yıldızınızın parlaması nedeniyle biraz endişeliler. Yani biz böyle bizi denetleyecek bir Başbakanla mı karşılaşacağız, eğer Kılıçdaroğlu iktidara gelirse yoksa bizim önümüzü açan, iş dünyasının önünü açan bir Başbakanla mı karşılaşacağız? Bu soru çok soruluyor, isterseniz o sorunun cevabı ve çok kısa ara vereceğiz ve artık tamamlayacağız. Son bölüm kısa bir aradan sonra.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İş dünyasının önündeki bütün engelleri kaldıracağız. İhracatçılar meclisinde ihracatçılara da seslendim. Benim aslında bürokrasiden gelmem o sorunları daha sağlıklı çözümler üretmem açısından da bir avantaj olduğuna inanıyorum. Çünkü neyin nerede tıkandığını üç aşağı beş yukarı çok iyi biliriz ve o tıkanmaları aştığımız zamanda bu sorunlar büyük ölçüde çözülmüş olur.
Özellikle ihracatçının ve sanayicinin çok önemli rolleri var. Bugün Ankara Sanayi Odası Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri geldiler ve onlara şunu söyledim; siz ekonominin kamu görevlilerisiniz. Bizim görevimiz sizin karşılaştığınız engelleri aşmaktır.
Gazeteci- Kurultayda değişim vurgusu yaptınız. CHP’de vitrin değişti, kadrolar değişti. Vizyon, zihniyet değişikliği de olacak mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben geçmişte CHP çok kötü şeyler yaptı diye bir düşünceye sahip değilim. Ama değişimden kastimiz tabi yeni insanlar, yeni düşünceler, gençler bir şekliyle siyasetin zaten olmazsa olmaz koşullarından birisidir. Değişmeyen tek şey değişimdir zaten. Bu anlayışla yola çıktığınız zaman siyaseti de, insanları da zaman içinde değişecektir. Bütün mesele şu; siz çağdaşlığı yakalıyor musunuz? Hedefi oraya koysunuz mu? Çıtayı oraya koydunuz mu? Toplumu alıp daha uygar bir sistem içinde ama herkesin karnının doyduğu, istihdam yaratıldığı, ihracatın yapıldığı, üniversitelerin aktif olduğu, özgürlüklerin genişlediği bir toplumu yaratmak. Çağdaş uygarlıktan bunu anlıyoruz.
Bu öteden beri de zaten temel felsefeydi. Yani Avrupa Birliğiyle ilgili sürece baktığınız zaman ilk imzayı koyan bu ülkenin 2.Cumhurbaşkanı yani Sayın İnönü’ydü. Bu süreç bugünde devam ediyor. Bizim belki anlatamadığımız temel nokta şu; biz belki dış politikada daha dik durmayı, ödün vermemeyi, o belli bir denge içinde bu politikayı gütmeyi isteyen bir partiyiz ama bu batıda ödün verenlerden yana bir tavır aldı batı. Bu da almaları son derece doğaldır ama o ödülün bugün bize maliyeti biraz daha ağır oldu.
Ahmet HAKAN- Bugün Süheyl Batum’un bir açıklaması olmuş. Hüsamettin Cindoruk, Yılmaz Büyükerşen ve Hikmet Çetin’in CHP’de olması gerektiğini söylemiş. Katılıyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bence daha önce yaptığımız çağrılar vardı. Herkesi CHP’nin çatısı altında bekliyoruz diye. Bu çatı herkese açık. Ama şunu da söyledim; bir makam, mevki kaygısı veya düşüncesiyle değil herkes bu ülkeye hizmet etme amacıyla gelmeli. Eğer bu amaçla gelinirse o zaman hiçbir sorunumuz yok. CHP yoluna devam eder.
Sema ECER- Mustafa Sarıgül ay sonunda partilerini kuracaklarını açıkladılar. Onlardan herhangi bir temas oldu mu, bir çağrınız var mı, ya da partinin kurulmasına nasıl bakıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Herhangi bir temasınız olmadı. Nedir bilmiyoruz tabi. Ama ben bu çağrıyı herkes için yapıyorum. Yani A veya B kişisi için değil. Ama ayrı parti kurarlarsa tabi saygı göstereceğiz. Niye parti kuruyorsunuz eleştirisini yapmayız.
Gazeteci- Murat Karayalçın ve benzeri önemli sol isimlerin neden daha aktif rol almadığını merak ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Karayalçın’ın düşüncelerinden yararlanıyoruz. Partide kendisine bir yerde ayrılmış durumda. Tabi biz şöyle bir tavır izledik; herkes değerli ama toplumun bir beklentisi vardı. Ağırlık yeni yüzlere verilsin diye. Bu çerçevede bir hareket içine girildi. Yoksa Sayın Karayalçın bürokraside ve siyasette çok önemli görevler yapmış, deneyimli bir siyaset adamı, devlet adamı.
Gazeteci- Hem referandum için hem de olası erken ya da normal genel seçim için kendinize koyduğunuz başarı ölçüsü nedir? Tutturamazsanız koltuğumu bırakırım diyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, yani amacımız bu. %40’ı yakalamak hatta %40’ı aşmak bizim temel hedefimiz bu. Elbette yani bir başarısızlık varsa o başarısızlığı içimize sindirip yola devam etmenin doğru olmadığına inanıyorum. Ben illa koltukta kalayım veya bunun mücadelesini vereyim, kalmak için çaba haracayım diye bir kaygım da yok. Böyle bir düşüncemde yok. Bütün temel amacımız CHP’yi gerçektende temiz siyaseti özlemi çeken Türkiye Cumhuriyetinde iktidar yapmak ve bu ülkede siyaset nasıl temiz yapılır? Nasıl düzgün yapılır? Nasıl saydam yapılır? Nasıl hesap verebilir, yapılır?
Artık Türkiye’nin bunu görmesi lazım. Sağcısı, solcusu, ortacısı kavramlarını bir tarafa bırakıyorum. Siyaseti bu bağlamda ve bu eksende Türkiye’ye getirmek istiyoruz. Eğer getirebilirsek siyaseti ben eminim Türkiye farklı bir yere taşınacaktır, daha güzel bir yere taşınacaktır.
Ben çoğu yerde yurttaşlarımıza soruyorum, siz ödediğiniz vergilerin nereye gittiğini biliyor musunuz? Hayır, diyorlar. Ama biz size bunun hesabını vereceğiz. Beyannameyi alacak vatandaş, mükellef. Arkasında şunu görecek; geçen yıl toplanan vergilerin nereye harcandığını görecek. Fransa’da var bu. Niye Türkiye’de olmasın. Ama biz bunu yapmıyoruz. Biz yapacağız.
Metehan DEMİR- Ben tabi son olarak bu mesela önümüzdeki dönemde Anayasa Mahkemesi aleyhte bir karar vermez, bir sürpriz olmazsa referandumdan siz ne bekliyorsunuz? Türkiye’de bu Anayasa değişiklik paketine dair referandumdan.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Referandumdan ret bekliyoruz.
Metehan DEMİR- Yani bu konuda bir değerlendirmeniz var mı? Çünkü iktidarda çok iddialı olarak %60 alırız diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Söylenebilir tabi ama şunun için; AKP dışındaki aşağı yukarı bütün partiler karşı.
Metehan DEMİR- Sizin başarı ölçütünüz olacak mı eğer evet çıkarsa referandumdan.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette başarı ölçütümüz olacak. Eğer referandumdan evet çıkarsa, bu haliyle evet çıkarsa referandumdan AKP güven tazelemiş olacak. Hayır çıkarsa o zaman AKP güven yitirmiş olacak.
Gazeteci- Kamuoyunun gündeminde son 4-5 yılda bir çok yolsuzluk dosyalarını kamuoyu gündemine getirdiniz.
Ahmet HAKAN- Elinizde yolsuzluk dosyası var mı yeni?
Gazeteci- Yeni dosya var mı, bir de bu dosyalardan savcılığa, mahkemeye intikal ettirdiğiniz ve sonuç aldığınız var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU-Mahkemeye intikal ettirdiğimiz dosya çok. Ama Türkiye’deki yargılama sürecini biliyorsunuz. Devam ediyor o dosyaların yargılama süreci. Bunlardan beraat eden de yok. Dolayısıyla o süreç devam ediyor. Sayın Başbakanın isteği üzerine biz bunları yargıya intikal ettirdik. Ama keşke Sayın Başbakan kendisi yargıya intikal ettirseydi bu dosyaları. Ama sonuçta bu dosyaların nasıl sonuçlanacağını önümüzdeki süreç içinde göreceğiz.
Gazeteci- Siz Genel Başkan olduktan sonra artış var mı? Size iletilen ya da iletilmeye çalışılan dosya?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gelen çok sayıda bilgi var. Evet. Dosya var.
Sema ECER- Ahmet Hakan’ın sorusu vardı, yeni dosya var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, aslında AKP iktidar olduğu sürece dosya çok. Tabi var.
Ahmet HAKAN- O zaman dosyalı muhalefet yapacaksınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O da olabilir. Yani sadece yolsuzlukları açıklayarak bir sağlıklı muhalefet olacağını sanmıyorum. Yani o eksene oturmak doğru değil. Yani vatandaş tabi yolsuzluklardan şikayetçi ama bunun yanında farklı gerçeklerde var. İşsizlik var. Biz bunu işsizliğin neden olduğunu, yoksulluğun neden olduğunu, temel nedenin yolsuzluk olduğunu, temel nedenin siyasetin hesap vermediği olduğunu vatandaşa anlatacağız. Onun anlayacağı dille, bizim anlatacağımız dille.
Gazeteci- Ön seçim var mı? Sizde ön seçim yapacak mısınız bu seçimde?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ona ben tek başıma karar vermem. Yani ona bizim kendi Tüzüğümüze göre MYK karar veriyor. Bende MYK’nın bir üyesiyim sonuçta. İsteriz ve gönülden de isteriz ki, gerçektende ön seçim yapalım, her tarafta ön seçimle olsun. Bu ön seçime sadece delegeler değil, partinin bütün üyeleri gelip karar verseler, o şekliyle olsun. Bu benim bireysel olarak arzum.
Ahmet HAKAN- Çok teşekkür ediyorum. Programımız burada sona eriyor. Biz Sayın Kılıçdaroğlu’na sorularımızı sorduk. O da cevaplarını verdi. Zaman zaman biraz sinirlendiniz bazı sorulara cevap verirken. İlk defa sinirlisiniz. Hep böyle sinirleri sağlam bir Kılıçdaroğlu görüyorduk. O da iyi. O da güzel bir şey belki.
Çok teşekkür ediyoruz. Takdiri kamuoyuna bırakıyoruz. Hepinize çok teşekkür ediyorum sizde katkıda bulundunuz. Yarın Tokat, Amasya gezeceksiniz Anadolu’yu. Bizde bu süreçleri adım adım izleyeceğiz. Kolay gelsin diyoruz size de
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağolun, çok teşekkür ederim.