24.06.2016

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, BEST FM “UFUK KARCI’YLA KONUŞAN TÜRKİYE ÖZEL” PROGRAMINA KONUK OLDU (24 HAZİRAN 2016)

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU, BEST FM “UFUK KARCI’YLA KONUŞAN TÜRKİYE ÖZEL” PROGRAMINA KONUK OLDU

Ufuk KARCI- Türkiye’nin en iyi radyosu Best FM’desiniz. Ufuk Karcı’yla Konuşan Türkiye Özel’i dinlemektesiniz değerli dinleyicilerimiz. Günler öncesinden duyurmaya çalışmıştık ki özel bir misafir ağırlıyoruz. Türkiye’nin özel gündemini konuşacağız. Türkiye her günüyle çünkü özel anlar yaşıyor, özel zamanlar yaşıyor. Tabi ki, bu işe mercek tutacak olan bir isim misafirimiz. Efendim konuğumuz Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Sayın Kılıçdaroğlu hoşgeldiniz efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hoşbulduk efendim.
Ufuk KARCI- Çok teşekkür ediyoruz. Sayın Genel Başkan değerli dinleyiciler, seçim öncesi kendisiyle bir yayın gerçekleştirmiştik 1 Kasım seçim öncesi ve o gün kendilerinden söz almıştık seçim sonrası programlarının müsait oluşuyla beraber bir canlı yayın yapabileceğimize dair. Bu sözü yerine getirdiler çok çok teşekkür ediyorum. İlk randevu yayınları seçim sonrası. Çok mutlu ettiniz bizi sağolunuz efendim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sizde sağolun.
Ufuk KARCI- Sayın Genel Başkan, malumunuz terörle mücadelemiz var. Fakat olumsuz haberler almaya devam ediyoruz. Bugün yine 6 şehidimiz vardı. Son olarak yine Adıyaman’da bir haber vardı bir askerimiz yaralıydı. Öncelikle ben bunu sormak istiyorum terörle mücadele ve aldığımız şehit haberleri üzerinden konuşacak olursak tam olarak neler düşünüyorsunuz efendim şuan ki durumumuzla ilgili?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Emin olun aldığımız her şehit haberi bizi derinden vuruyor. Ne oldu da Türkiye bu hale geldi? Neden Türkiye bu hale geldi? Aslında çok sayıda soru sormamız gerekiyor gerçeği ortaya çıkarmak açısından. 2002’de iktidar olduklarında Türkiye’de terör sıfırdı. 14 yılda ne değişti, ne oldu 14 yılda? Neden Türkiye kan gölüne döndü? Her gün şehit haberleri, her gün ağlayan anneler, babalar, çocuklar, hamile eşler. Bütün bunların tamamı bizi derinden yaralıyor. Bunun sorumlusu kim? Kim bunların sorumlusu, kim bu tabloyu Türkiye’de vatandaşın önüne koydu? Ve biz daha güzel şeyler konuşmamız gerekirken neden şehit haberleri gibi Türkiye’yi acıya, gözyaşına boğan olaylarla karşı karşıyayız. Bunların hepsinin sorgulanması lazım ve samimi olarak sorgulanması lazım. Biz bu ülkede barış içinde, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Radyo haberlerini dinlerken, televizyon haberlerini dinlerken daha güzel haberler öğrenmek, daha güzel haberler almak istiyoruz. Akşam sofraya otururken, orucumuzu açarken daha güzel haberler, huzur içinde sofraya oturmak istiyoruz. Ama böyle bir Türkiye yok. İşin acısı bu.
O zaman bir şey yapmamız lazım. Önce şunu sormamız lazım kendimize. Türkiye’yi 14 yılda yönetenler üstlendikleri sorumluluğun gereğini neden yerine getirmediler? Onlar analar ağlamayacak diye toplumda vaatte bulundular, önlerinde hiçbir engel yoktu. Parlamentoda çoğunlukları vardı. Biz ana muhalefet partisi olarak dedik ki, terörü engellemek için, önlemek için ne gerekiyorsa biz elimizden gelen her türlü katkıyı vermeye hazırız. Size açık kredi açıyoruz dedik. Buyurun yeter ki bu sorunu Türkiye’nin gündeminden çıkarın. Biz bunu yapacağız dediler. Buyurun yapın, biz engel olmadık size. Ama maalesef ilk düğmeyi yanlış iliklediler ve oturdular terör örgütüyle masaya ve Türkiye bu noktaya geldi. Şehirler silah deposu haline dönüştürüldü. Bir ilçede güneydoğuda kamyonun üzerinden kalaşnikof silahlar dağıtıldı. Güvenlik güçleri müdahale etmek istediler ama vali izin vermedi. Çünkü Ankara’dan talimat almıştı bunlara dokunmayın diye. Şehirler dinamit deposuna döndürülürken, patlayıcı deposuna döndürülürken, güvenlik güçleri müdahale etmek isterken güvenlik güçlerine talimat verdiler bunlara dokunmayın diye ve bugün Türkiye bu noktada. Kıbrıs çıkarmasında bile bu kadar şehit vermedik 7 Haziran’dan buyana. Neredeyse 600’e yakın şehidimiz var. Yazık günah değil mi bu vatan evlatlarına.
Dolayısıyla bütün vatandaşlarımdan özellikle istirham ediyorum kendi vicdanınızda bu olayı sorgulayın. Bu olayı sorgularsanız olayın çözümünü daha rahat bulabiliriz. İktidar olanlar sorun çözerler sorunun kaynağı olmazlar. Ama bugün iktidar olanlar maalesef sorunun kaynağıdırlar ve Türkiye’yi bu noktaya taşımışlardır. Üstelik herkesin gözü önünde taşımışlardır bu noktaya. Eğer sağlıklı işleyen bir demokraside vatandaşlarımız bir sorunun çözümü konusunda yola çıkanların o sorunu çözmeyip daha büyük sorunlara kaynaklık yaptığını görürlerse o kişileri iktidardan almak durumundadırlar ki, bir daha aynı hatalara düşen bir başka iktidar gelmesin diye. Yani halkın siyasi otoriteye ders vermesi gerekir. Ama yanlışlar alkışlanırsa Türkiye bu tablolarla daha çok karşılaşır.
Ufuk KARCI- Efendim benim merak ettiğim konulardan bir tanesi de şu; ülkenin üst düzey siyasetçisisiniz, bugün 6 tane şehidimiz var. O şehit haberini aldığınız ilk anda nerede oluyorsunuz, nasıl oluyorsunuz bunlar önemli değil ama şehit haberini aldığınız ilk anda ne hissediyorsunuz? Kemal Kılıçdaroğlu bir şehidin haberini aldığı anda ne hisseder efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Üzülüyoruz efendim. Yani bizde sonuçta bir vatandaşız. Bizimde sonunda bir kalbimiz var, yüreğimiz var, ailemiz var, çoluğumuz var, çocuğumuz var. Kendi çocuğumuz için herhangi başına bir olay gelse veya bir üzüntülü olayla karşılaşsa nasıl üzülüyorsak o annelerin, o babaların çektiği acıları üç aşağı beş yukarı tahmin ediyoruz. Bizde bir söz vardır Allah kimseye evlat acısı vermesin diye. Evlat acısı acıdır, evlat acısından daha derin bir acı olamaz. Siz askere çocuğunuzu ne diye gönderiyorsunuz? Davulla, zurnayla gönderiyorsunuz, eline kına yakarak gönderiyorsunuz. Onlar gidiyorlar vatan savunmasına. İstersiniz ki, sizin çocuklarınız askerden güler yüzüyle dönsün, vatani görevini yapmış ve yerine, yurduna, evine dönmüş olsun. Ama o değil de onun naaşı geliyorsa onun acısı çok daha derindir. Ateş düştüğü yeri yakar. Biz ne söylersek söyleyelim, acıyı ne kadar paylaşırsak paylaşalım ama sonuçta ateş düştüğü yeri yakıyor.
Yani dolayısıyla biz üzüntülerimizi dile getiriyoruz. Elbette insan olarak getireceğiz zaten, acıları paylaşacağız, insan olarak da bunu yapacağız zaten. Ama sorun her gittiğimiz şehit annesi şunu söyler bize, başka anneler ağlamasın, inşallah bu son olur der. Çünkü o anne diğer annelerinde kendisinin çektiği acıyı çekmesini istemiyor. Bu tabloyu hiçbir siyasetçinin unutmaması gerekir. Eğer bugün Türkiye olumsuz bir tabloyla karşı karşıyaysa bunun sorumlusu siyasettir. Bunun sorumlusu sokaktaki vatandaş değildir. Şimdi manava diyebilir misin arkadaş sen bu terörü niye önlemedin diye veya simitçiye diyebilir misin, lokantacıya diyebilir misin? Veya ben dönüp size diyebilir miyim terörü niye önlemediniz diye? Terörü önleyecek olanlar hükümet olanlardır. Yani sorunu çözecek olanlar, o makamda olanlardır. Güvenlik güçleri onların emrinde, istihbarat onların emrinde, valiler, kaymakamlar onların emrinde. Sorunu çözecek olanlar onlardır. Ama onlar sorunu çözmeyip sorunu büyütüyorsa oturup düşünmemiz gerekiyor. Ülke böyle yönetilmez.
Ufuk KARCI- Sizin İnsan Hakları İnceleme Komisyonundaki milletvekilleriniz İnsan Hakları İnceleme Komisyonu çalışmaları doğrultusunda bazı ziyaretler gerçekleştirdiler. Konuyu sizde dile getirdiniz, anlatmaya çalıştınız. Ben bu hani şehit cenazesi geldiğinde ne hissediyorsunuz sorusunu aslında bu bapta sormaya çalıştım. Fakat buna rağmen bir şehit cenazesinde size bir tepki vardı, önünüze mermi atıldı. Konuya dair gerekli açıklamaları yaptınız. Ama her ne olursa olsun Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanına yapılan bu hareket toplumun neredeyse büyük bir çoğunluğunda büyük bir tepkiye de sebebiyet verdi. Bu konuyla alakalı yeni bir açıklama yapmak ister misiniz efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi burada iki şeyin üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Birincisi şu; şehit cenazesine gitmişsiniz, cenaze namazını kılıyorsunuz, saftasınız ve orada imam helallik istiyor, siz helalliği veriyorsunuz. Camide bu tür bir olayın olması doğru değildir. Kurşun atılması doğru değildir. Çünkü siz şehide saygısızlık yapıyorsunuz, ailesine saygısızlık yapıyorsunuz, cemaate saygısızlık yapıyorsunuz, ibadet yerine saygısızlık yapıyorsunuz ve dolayısıyla da İslam’a saygısızlık yapıyorsunuz. Bir tepki olabilir mi? Olabilir. Ama bu tepki makul ölçüler içinde siyasetçiye bir tepki gelebilir mi? Gelebilir. Nerede gelir? Caddede gelir, sokakta gelir, bir başka yerde gelir. Bunları makul karşılayabilirsiniz ama şehit cenazesi, şehit hepimizin şehididir. O makama ulaşan kişiye hepimizin saygı göstermesi gerekir.
Ufuk KARCI- Ama burada altı çizilmesi gereken nokta cenazenin adabı muaşereti var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. İkinci temel noktada şudur; şimdi siz böyle bir tepkiyi Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanına hangi gerekçeyle yapıyorsunuz? Terörle mücadele hükümetin görevi bizim görevimiz değil. Hükümet şunu yaptı da biz terörle mücadelede bir yasa getirdi de biz hayır terörle mücadele yapmayın diye karşı tepki mi gösterdik? Hayır tam tersine. Dedik ki, ne istiyorsanız biz her şeyi size destek vererek açıklamak durumundayız, açıklarız, destekleriz size. Her türlü yasayı, tasarıyı getirin biz size destek vereceğiz. Yeter ki terörü engelleyin, terörü bitirin. Biz bunu söylüyoruz açıkça. Ve ben bir Parti Meclisi toplantısında hükümete açık kredi veriyoruz dedik getirin. En son dokunulmazlıkları getirdiler. Tamam evet çıktı, buyurun hiçbir gerekçe ileri süremezsiniz. Artık kalkıp da ben terörü önleyecektim ama önümde şu engel vardı diyemezsiniz. Böyle bir gerekçeyi elde tutamazsınız. Dokunulmazlıklar bizim için önemlidir bunu kaldırırsak terörü önleriz. Buyurun onu da kaldırdık. Şimdi yetki istiyorlar yetkiyi de veriyoruz size buyurun her türlü yetkiyi de veriyoruz kaldırın.
Ama bütün bunlara rağmen bakın bugün 6 şehidimiz daha geldi neden? Çünkü ülke iyi yönetilmiyor, sağlıklı yönetilmiyor. Liyakat sistemi bozulursa yani işi ehline vermek gibi temel bir kural vardır. Bu hem inancımızda vardır, hem bilim kitaplarında vardır, hem devlet yönetiminde vardır. İşi ehline vermediğiniz sürece sorunu çözemezsiniz.
Ufuk KARCI- Terörle mücadelede nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini ben size sormak istiyorum. Nasıl bir yol izlenilmeli? Benim aklıma şu geliyor. Örneğin Sri Lanka’da Tamil gerillalarına yürütülen bir operasyon vardı ama çok şiddetli bir operasyonla bu iş bitirildi. Bizde bir süreç başlatıldı, eleştiriler vardı, bakın bu iş böyle olmaz denildi, bu işin sonu kötü denildi ki, kötü bir noktaya da ulaştık. Sayın Cumhurbaşkanında dünde bir açıklaması var duymuşsunuzdur mutlaka.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Duymaz olur muyum talihsiz bir açıklama.
Ufuk KARCI- Terör örgütü üyeleri kadar onurlu davranamadık meyanında bir açıklama. Bunların tamamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz ne yapıyoruz, nasıl mücadele ediyoruz ve nasıl mücadele etmeliyiz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan daha önce şehitler için kelle sözcüğünü kullanmıştı. Kelle sözcüğünü kullanan birisi bu sorunu zaten çözemez. Dün yaptığı konuşmada söylediği cümle “Teröristler kadar onurlu ve gururlu olmalıyız”. Ne demek Allah aşkına? Teröristlerin onurlu ve gururlu insanlar olduğunu kabul ediyor bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi. Bunu söyleyen bir kişinin o makamda, o koltukta bir saat dahi oturmaması lazım. Eğer sen teröristleri onurlu ve gururlu kişiler olarak tanımlıyorsam peki bu ülkenin masum insanlarını nasıl tanımlayacağız? Onları onursuz ve gurursuz insanlar olarak mı tanımlayacağız? Ve siz çıtayı teröristler onurlu ve gururlu insanlardır diye bir çıta koyuyorsunuz oraya ve bizde en az onlar kadar olmalıyız diyorsunuz. Yani sizin onurunuz ve gururunuz yok mu? Siz onurlu ve gururlu değil misiniz? Siz onurun ve gururun ne olduğunu biliyor musunuz? Tıpkı namus ve şerefin ne olup olmadığını bildiğiniz kadar. Bu kadar ağır bir söz. Üstelik 6 şehidimizin geldiği bugünde çok daha anlamlı, çok daha derin ve bu ülkenin yöneticilerinin ne kadar gaflet ve delalet içinde olduğunu açıkça gösteriyor. Bu insanlar terörle mücadele edemezler, teröristlerle mücadele edemezler. Türkiye bir yerlere savruluyor. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı ağzından çıkan sözcüğü bilmeli. Üstelik bunu prompterı okuyarak söylüyor. Yani önceden hazırlanmış bir metni okuyor orada Cumhurbaşkanı ve terör örgütünün üyelerine onurlu ve gururlu insanlar diyor. Peki diğer vatandaşlar onursuz mu onlar, gurursuz mu onlar? Nasıl bir Cumhurbaşkanıdır bu? Kimin sözcülüğünü yapıyor? Terör örgütünün açıkça söylüyorum sözcülüğünü yapıyor.
Ufuk KARCI- İncirlikte, bizim aldığımız haberler bu yöndeydi sizde duymuşsunuzdur mutlaka. İncirlikte ABD heyetinin kontrolünde Türkiye heyetiyle terör örgütüne üye olan heyet arasında bir görüşme gerçekleştirildiği, Suriye’nin kuzeyi yani bizim güneyimizin PYD’ye terk edilmek suretiyle, Türkiye orada ses çıkartmayacak ama bununla beraber terör örgütünün şehir merkezlerindeki yapılanmalarının tamamen tasfiye edileceği şeklinde bazı sözcükler, bazı iddialar ortaya çıktı. Böyle bir şeyi nasıl karşılarsınız efendim? Bu terörle mücadelede bir yöntem midir? Yoksa çözüm sürecinde yaşanan sıkıntıların bir başka göstergesi midir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye terör örgütüyle yani bu hükümet Türkiye Cumhuriyeti hükümeti yani AKP hükümeti terör örgütüyle mücadele edemez. Bu gücünü kaybetmiştir. Ve bu hükümet strateji üretemez. Çünkü strateji üretme kapasitesini kaybetmiştir. Eğer siz bir olaya yönelik olarak strateji üretme kapasitenizi kaybetmişseniz ve bu strateji üretme bir başka noktada yabancı bir ülkeyle birlikte eğer biz gel işte strateji ürettik sende buna uy, sende bunun gereğini yap deniyorsa vay Türkiye’nin haline. İşin özeti budur. Strateji üretemeyen, sorunu çözme konusunda politika üretemeyen bir siyasal iktidar Türkiye Cumhuriyetini yönetemez. Zaten yönetemiyor da. Savruluyor Türkiye bir yerlere doğru. Nereye gittiği belli değil. Her sabah büyük bir endişeyle uyanıyoruz. Akşam haberleri dinlerken endişeyle, sosyal medyayı izlerken endişeyle, gazetelere bakarken endişeyle bakıyoruz. Sormuyor muyuz kendimize bu ülkeyi kim yönetiyor? Bu ülkeyi yönetenlerin sorumluluğu var mı acaba? Hz. Ömer ne diyor? Fırat’ın kenarında diyor bir koyun kaybolsa diyor onun sorumluluğu bana aittir.
Şimdi düşünebiliyor musunuz Fırat’ın kenarındaki bir koyunun sorumluluğunu üstleniyor. Biz şehitlerimizin sorumluluğunu üstlenecek adam bulamıyoruz, yönetici bulamıyoruz. Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı bulamıyoruz. O şehirler silah deposuna dönüştürülürken iktidarda kim vardı? Valilere talimat verip bu teröristlere dokunmayın diyenler kimdi? Şimdi aynı kişiler bu teröristlerin onurlu ve gururlu insanlar olduğunu söylüyor. İşte geldiğimiz nokta budur ve Türkiye için felakette budur.
Ufuk KARCI- Efendim reklama gitmeden önceki bölümde son olarak Türkiye’nin iyi yönetilmediğini hatta önümüzdeki günlerde çok daha büyük problemlerle karşı karşıya kalacağımızın altını çizmiştiniz. Buradan devam edelim dilerseniz. Nasıl iyi yönetiliriz, niçin iyi yönetilmiyoruz, önümüzdeki günlerde bizi neler bekliyor? Öngörünüz nedir efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- İyi yönetilmediğimizi gösteren bazı temel bulgular var. Örneğin dış politika. Ne deniyordu? Komşularla sıfır sorun. Ne oldu? Sıfır komşu. Bütün komşularla kavgalıyız. Bırak komşuyu AB’yle kavgalıyız. Bırakın AB’yi Amerika’yla kavgalıyız. Bırakın ABD’yi Mısır’la kavgalıyız. Bırakın Mısır’ı ta Libya’yla kavgalıyız. Yani herkesle kavgalı bir Türkiye. Herkesle kavgalı olan bir Türkiye iyi yönetilmeyen bir Türkiye demektir. Oysa biz cumhuriyeti kurduğumuzda temel bir kuralımız vardı. Hem ülkemizde barış olsun, hem dünyada barış olsun. Bütün komşularımızla huzur içinde yaşayalım, birlikte yaşayalım ve dolayısıyla komşularla ilişki kurarken ticari ilişkiler, kültürel ilişkiler, sosyal ilişkiler, bütün bunların hepsini büyütebiliriz, geliştirebiliriz. Hem komşular kazanabilir, hem biz kazanabiliriz.
Şimdi bakın, turizm sektörü neredeyse iflas etmekte.
Ufuk KARCI- Bodrum’da iki tane turist için 50 esnaf birbirine girdi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Alanya’da da esnaflar turist duasına çıktılar. Yani şaka gibi görünüyor ama maalesef gerçek bu. Baktığınız zaman yanlış politikanın Türkiye’yi getirdiği noktalardan birisi turizm sektörünü vurdu.
İki; ulaşım sektörünü vurdu. Bugün Hatay’a gidin ki İstanbul’dan sonra en büyük tır filosu Hatay’dadır. Tırların büyük bir kısmı satılık olarak bekliyor oto galerilerinde.
Üçüncüsü; tarım sektörünü vurdu. Rusya’yla sadece turizmin değil, tarımı da vurduk ve yapacağımız ihracatın büyük bir kısmı yapılamıyor. Mısır’la ro ro seferleri vardı ro ro seferleri iptal edildi ve biz Mısır ve ötesine mal satamayan bir ülke konumuna geldik. Yani doğrudan doğruya izlenen en azından dış politika vatandaşın cebini vurdu şuanda. Bunu hepimiz görüyoruz.
Eğitim Türkiye’de gittikçe temel bir sorun haline geldi. Nitelikli eğitim verilmesi gerekirken, yani beşeri sermayenin çok daha nitelikli olması gerekirken verilen eğitim sisteminden hiçbir aile mutlu değil. Çocuğu okula gidiyor ama öğrenimi hemen hemen yerlerde sürünüyor. Matematikte, fen bilimlerinde, okumada pisa sonuçlarında Türkiye en diplerde neden? Bizim çocuklarımız yetenekli aslında. Ama eğitim bozulursa bu tablo bu hale gelir.
Ekonomi; ekonomide ciddi sorunlarımız var, yaprak kımıldamıyor çoğu zaman. Esnaf alışveriş yapamıyor. Baktığınız zaman burada da ciddi sorunlar var.
Bakın, 2002’de bunlar hükümeti devraldıklarında sadece ekonomide bazı sorunlar vardı ki onun büyük bir kısmını da Ecevit hükümeti zaten çözmüştü. Bağımsız idari otoriteler gelmişti, bankacılık düzenleme denetleme kurumu kurulmuştu, diğer üst kurullar oluşturuldu. Ekonomide çok büyük hamleler yapıldı ve bütün o faturayı ödeyerek onlar gittiler ve bunlar faturası ödenmiş bir ekonomiyi devraldılar. Şimdi geldiğimiz noktada sorunlar çığ gibi büyüyor ve bunlar ülkeyi yönetemiyorlar.
Bakın, İngiltere’de referandum yapıldı İngiltere AB’ye girsin mi, girmesin mi diye.
Ufuk KARCI- Ve İngiltere’de AB’den çıkması yönünde bir karar oluştu. Cameron’un istifası sözkonusu bu arada.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet etti. Şimdi bakın, buradaki sorun ne biliyor musunuz? Gündem AB’ye üye olacak mıyız, olmayacakmıyızın ötesinde Türkler AB’ye girecek o zaman biz girmeyelim diyorlar ve Türkiye üzerinden negatif bir propaganda yapılıyor. Türkiye’yi bu noktaya taşıyan ne?
Ufuk KARCI- Peki efendim biz vizesiz giriş gerçekleştirecektik Haziran ayında. Böyleydi 64. hükümette bu konuşuldu sıkça. Şimdi geldiğimiz noktada sizin de dile getirdiğiniz gibi referandumla Türkiye AB’ye girecekse biz çıkalım meselesine döndü. Nasıl oldu bu iş? Biz hani vizesiz girecektik niye böyle oldu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye diyorum Türkiye iyi yönetilmiyor? İşte bunlar tipik örnekleri. Türkiye gerçekten de iyi yönetilmiyor ve bu tarz bir yönetim Türkiye’yi ileride çok daha olumsuz sorunlarla karşı karşıya getirecek. Bizim bunu aşmamız gerekiyor, yönetimin aklını başına alması gerekiyor. Bir taraftan terör, bir taraftan ekonomi, bir taraftan dış politika, bir taraftan. Bütün bunlara baktığınız zaman iyi yönetilmeyen bir Türkiye’yle karşı karşıyayız.
Örneğin bu hükümetin vizyonu ne? Bu soruyu hepimiz kendimize soralım. Vatandaşta sorsun kendisine. Yani AKP hükümetinin, yeni hükümet kuruldu güzel. Bu hükümetin vizyonu ne? Bu hükümet ne yapacak? Ne yaptılar bugüne kadar? Türkiye’nin hangi sorununu çözdüler?
Bakın, seçimlerden buyana iktidar oldular geldiler. Bir tek sorunu çözdüler asgari ücreti 1300 lira yaptılar. Bizim sayemizde. Biz 1500 diyorduk 1300 lira yaptılar. Başka hangi sorunu çözdüler, hangi soruna çözüm ürettiler? Aydınların hapse atıldığı bir Türkiye iyi yönetilen bir Türkiye olabilir mi? Gazetecilerin medyanın üzerinde bu kadar baskı varken gazeteciler kendilerine oto sansür uygulamak zorunda kalıyorlarsa bu ülke Allah aşkına iyi yönetiliyor diyebilir miyiz? Üst üste gelen sorunlar var, derinleşen sorunlar var ve siz bütün bunları görüyorsunuz ve kalkıyorsunuz ben dünyaya meydan okuyorum diyorsunuz. AB’ye girmek için bizde referandum yapacağız gibilerden sözler, meydan okumalar. AB’de ne oldu, nasıl bir yanıt geldi? Siz bilirsiniz buyurun istiyorsanız yapın dediler. Ne demektir bu? Sizi dikkate bile almıyoruz demektir.
Ufuk KARCI- Bundan sonra nasıl bir yöntem izlenmeli? AB’den de böyle bir açıklama geldi sizin de söylediğiniz gibi. Ne yapmak lazım?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Vatandaş kendisine soru soracak. Bu ülkenin sorunlarını kim çözer? Hangi siyasi iktidar çözer ve bu ülkenin sorunlarına en sağlıklı teşhisi koyan, çözümü öneren parti hangisidir bunu soracak. Ben açık ve net şunu söylüyorum. Bu ülkeni sorunlarına en sağlıklı teşhisi koyan parti Cumhuriyet Halk Partisidir. En sağlıklı çözümleri üreten partide Cumhuriyet Halk Partisidir. Rusya’yla sorunları kim çözer, Suriye’yle sorunları kim çözer? İran’la, İran’la, AB’yle sorunları kim çözer? Bizim dışımızda ikinci bir parti çözemez. Bu ülkenin turizmcisine de, çiftçisine de, işsizine de, esnafına da açık ve net ifade ediyorum kardeşim turist duasına çıkabilirsin, çık duan hayırlı olsun. Ama sorun ülkenin yönetiminden kaynaklanıyor. Sorunun kaynağı ülkenin yönetimidir. Bu yönetim değişmediği sürece Türkiye aydınlığa çıkamaz. Türkiye sorunlarını çözmek zorundadır. Kendisi çözmek zorundadır. Eğer siz terör olayı dolayısıyla, Suriye olayı dolayısıyla gelip bir köşeye sıkışmış ve İncirlik üssünde bir pazarlık masasına oturmak zorunda kalmışsanız siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz demektir. Birileri gelip bu ülkeyi yönetecek onu mu bekliyoruz biz?
O zaman bütün vatandaşların kendilerini açık ve net vicdanlarına soruyu sorup cevabını aramaları lazım. CHP’yle ilgili kaygıları varsa vatandaşlarımın çok açık net söylesinler. Şu noktada kaygılarımız desinler. Biz o kaygıların tamamını gideririz. 27,5 yıl devlete hizmet ettim. 7 Haziran seçim bildirgemiz aslında Türkiye tarihinde bir dönüm noktasının bildirgesidir. Türkiye’nin bütün sorunları orada vardır ve çözümleri de vardır orada. İç politikadan dış politikaya kadar ve Cumhuriyet Halk Partisinin gelecek yıllara ilişkin vizyonu da vardır orada. Bir ülkenin üretmesi lazım tüketmesi lazım değil. Tüketim toplumu olmakla üretim toplumu olmak arasında büyük farklar vardır. Bu demokrasisine de yansır. Üretirseniz hukuk istersiniz, demokrasi istersiniz, kazanımlarınızın kaybolmasını istemezsiniz. Ama tüketim toplumuysanız demokrasi olsun olmasın zaten bir şeyler veriliyor ve siz onu tüketirsiniz. Ama Türkiye’de dünyada söz sahibi olacaksa, dünyanın geleceğinde Türkiye söz sahibi olacak ve gerçekten önemli bir konumda olacaksa Türkiye’nin üretmesi lazım. Nitelikli ürün üretmesi lazım. Katma değeri yüksek ürün üretmesi lazım. Buna uygun eğitim vermesi lazım. Bizim üniversitelerimize üniversite deniyor mu? Hepsi Meslek Yüksek Okulu konumunda. Hangisine üniversite diyeceğiz?
Bakın, Best FM’de bizi dinleyen bütün yurttaşlarıma şunu söylemek isterim. İran üniversitelerinin bilimsel yayın sayısı Türk üniversitelerini geçti neden? Eğer siz bilimi dışlarsanız, bilimin yerine hurafeyi koyarsanız siz İran’ında gerisine düşersiniz. Türkiye dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisi. Daha önce 16. sıradaydı. 2016’da kaçıncı sıraya düştük biliyor musunuz? 19.sıraya. Hani Türkiye büyüyordu, hani Türkiye gelişiyordu? Neden kişi başına gelir 9 bin dolarlara gelip tıkandı? Neden 15 bin, 20 bin doları yakalayamıyoruz, ne eksiğimiz var? Temel sorun Türkiye iyi yönetilmiyor. Kaynağımız var mı? Var. İnsan kaynağımız var mı? Var. Gençlerimiz var mı? Var. Nüfusun yarısı genç. Gidin Almanya’ya, İngiltere’ye, İsveç’e, Norveç’e gidin nüfusu yetersiz olduğu için daha hızlı büyüyemiyoruz diyorlar. Bizde gençlerde var, insanlarda var. Toprağımız var. Eğer bir ülke, yani Konya’dan küçük Hollanda eğer Türkiye Cumhuriyetinden daha fazla tarım ürünü ihraç ediyorsa Türkiye’deki vatandaşların oturup düşünmesi lazım. Konya’dan küçük bir ülke nasıl oluyor da Türkiye Cumhuriyetinden daha fazla tarım ve gıda ürünü ihraç ediyor ve nasıl oluyor da daha fazla para kazanıyor? Bizim ne eksiğimiz var? Toprak deseniz var, güneş deseniz var, su deseniz var, deniz deseniz var, insan deseniz var. Nedir eksiğimiz? Eksiğimiz geleceği iyi öngörmeyen, vizyonu yetersiz politika.
Ufuk KARCI- Şimdi şunu söylesem size bu iş çok daha farklı bir noktaya gidecek. Biliyorsunuz son günlerde yine bir haber çıktı Sudan’dan. Bu tarz ülkelerden bizim arazi kiralamamız sözkonusu. Tarım toplumu olan bir ülkede tarımsal arazi kiralanması söz konusuyken bunu da size sorup yorumlamanızı rica edeceğim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu daha vahim bir şey. Bu da Türkiye’nin nasıl, ne amaçlarla yönetildiğini, yani iyi yönetilmediğini gösterir. Son 14 yılda Türkiye’de 2 Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor. Toprak var, insan var ama ekilmiyor. Neden? Çünkü ektiği zaman ürünün karşılığını alamıyor. Şimdi bu toprakları ekmemiz gerekirken, tarımı desteklememiz gerekirken ki, parantez açıyım dünyanın bütün ülkelerinde Amerika’dan Japonya’ya kadar, Rusya’dan tutun Papua Yeni Gine’ye kadar tarım desteklenir. Bizimde tarım kanununda hüküm var milli gelirin en az %1’i oranında tarıma destek verilir. Hiçbir zaman bu kadar destek verilmedi. Yani %1 oranında dahi destek verilmedi. O zaman yapmamız gereken soru şu; Türkiye’de toprak mı yok siz kalkıp başka bir ülkeden verimli toprak kiralayacaksınız? Türkiye’de çiftçi mi yok gideceksiniz o ülkelerdeki insanlara istihdam yaratacaksınız? 6 milyon işsizimiz var. 6 milyon işsize iş bulacağına, bu topraklar ekilip biçilsin, saman ithal eden bir Türkiye’yi siz düşünür müydünüz, aklınıza gelir miydi? Saman ithal eden bir ülke olduk. Bütün bunları değiştirmek, üreten Türkiye’yi ayağa kaldırmak, istihdam yaratmak, çiftçinin kazanabileceği, esnafın kazanabileceği, herkesin kazanabileceği mutlu bir Türkiye’yi yaratmak elbette mümkün.
Ufuk KARCI- Şimdi Sayın Genel Başkan, sorular kahir ekseriyette şöylede geliyor. Daha önce iktidar tarafından verilen sözler var. Bizimde hani muhalefet partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki takibini vatandaşımız çokça merak ediyor. Örneğin kadro sözü meselesi vardı taşeronların kadroya geçmesi. 64.hükümet döneminde verilen bir sözdü. Takibiniz var mı efendim bu konuda?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle takibimiz var. Parlamentoya getireceğiz diyorlar ama bir türlü gelmiyor, getirmiyorlar. Ama biz takipçisiyiz bunun. Kesinlikle onlara bu kadronun verilmesi için, yani normal kadrolu eleman olmalarını sağlamak için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. Biz kendi kanun teklifimizi verdik. Dedik ki, taşeron işçileri, çalışıyorlar zaten şuanda. Bunlara işçi kadrosu veririz ve dolayısıyla bunlar toplu sözleşmeli, sendikalı haklarına kavuşsunlar, alın terinin karşılığını alsınlar. Zaten devlet bu parayı veriyor. Yani parayı nasıl ödüyor? Arada bir işverene ödüyor, işveren işçiye ödüyor. Bizde diyoruz ki, aradan kaldırın işvereni doğrudan doğruya devlet işçiye ödesin bu parayı. Dolayısıyla da bir sorun kalmamış olur. Asgari ücret asgari ücret. 1300 lira ödüyorsunuz zaten.
Ufuk KARCI- Peki bu işin çözümü bu kadar basitse Sayın Genel Başkan niçin ve nasıl yapılamıyor?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Aslında sorunun çözümü basit ama onlar bunu yapmak istemiyorlar. Aradaki taşeronlara minnet borçlular herhalde. Sürekli düşük ücretli veya düşük ücrete alışmış, toplu sözleşme hakkı olmayan, hak aramaktan yoksun bir kitle yaratmak istiyorlar. Sürekli kendilerine muhtaç olsun, konuştuğu zaman hemen kapının önüne bırakabileceği bir düzen olsun diyorlar. Ve kişiler gel bana oy ver, oy vermezsen bir dahaki sefere seni asla çalıştırmam taşeronda işine son veririm. Böyle bir şantajla bunları ayakta ve yanlarında tutmak istiyorlar. Asıl sorunumuz bu.
Ufuk KARCI- Konuşmanızın bir bölümünde asgari ücrete temas etmiştiniz ki sizin de seçim vaadinizde vardı. 1 Kasım öncesi bizde yayın yaptığımızda dile getirmiştiniz. İktidarın seçim vaadi arasında vardı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- İkinci vaadinde vardı, birinci vaadinde yoktu.
Ufuk KARCI- 1300 lira yapıldı efendim. Fakat geldiğimiz noktada kesintiler var şimdi asgari ücretle alakalı. Şimdi o 1300 şey miydi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- 1300’ün altına indi.
Ufuk KARCI- 1300 ne oldu peki bu arada?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani o badem oldu diyelim. Biz 1500 lira olmasını önermiştik. Bugün bizim belediyelerimizin tamamında işçilerin asgari ücreti net 1500 lira. Yani verdiğimiz sözü aynen tuttuk. Kendi iktidarımızda yani yereldeki belediyelerde bu görevimizi yerine getirdik. Hani diyorlardı uygulanmaz, uygulanamaz, CHP bunu yapamaz. Tam tersine kendi belediyelerimizde net asgari ücreti işçiler için 1500 lira yaptık.
Ufuk KARCI- Bu vaat yerine gelmiş oldu 1500 lira?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kendi açımızdan yerine getirdik. Ama Türkiye’de iktidar olsaydık o zaman Türkiye genelinde net 1500 lira yapacaktık.
Ufuk KARCI- İşte bu AGİ’yle beraber bunların tamamını asgari geçim indirimi vs. bunların tamamıyla 1300 lira olarak değerlendiriliyor ama asgari ücret tek başına 1300 değil.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değil. 1300 liranın altına indi. Önümüzdeki süreçte daha da inecek öyle görünüyor.
Ufuk KARCI- Böyle bir şey olduğu zaman Sayın Genel Başkan insan ister istemez şöyle düşünüyor. Bu ülkede hakikaten bu kadar bir ücretle çalışan bir işçi hayatını nasıl idame ettirebiliyor? Yani sadece bir kira İstanbul için konuşalım örneğin en kötü yerde 1000 lira.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ufuk bey emin olun asgari ücretin kaç lira olduğunu dahi bilmiyorlardı. Biz asgari ücret 1500 lira olacak dediğimiz zaman farklı rakamlar verdiler asgari ücret için. Gerçek rakamları bile vermediler. Ama 1500 lira çok büyük bir para değil yani sizde takdir edersiniz. Bu adamcağız çoluğu var, çocuğu var, okula gidecek, kira ödeyecek, yol parası ödeyecek, elektrik parası ödeyecek, su parası ödeyecek. Üstelik birde kaçak elektrik kullananların parasını da ödeyecek. Şimdi siz bu adama 1500 lirayı hangi gerekçeyle çok görüyorsunuz? Yani eğer bir ülkede huzuru istiyorsanız o ülkede her ailede herkesin karnının doyması lazım. Aç adamların olduğu, işsizliğin olduğu bir ülkede barışı sağlayamazsınız, huzuru sağlayamazsınız. Yarattığınız geliri hakça bölüşeceksiniz. Elbette işverende kazanacak, elbette işçide kazanacak. Yani herkes kazanacak. 1500 lira aldığı zaman işçi ne yapacak? Gidip esnaftan alışveriş yapacak yani sonuçta fırından ekmek alacak, manavdan meyvesini alacak. Bakkaldan zeytinini, peynirini alacak. Yani sonuçta bu para dolaşıma girmiş olacak. Biz bunu savunduk. Hakça bölüşüm ve bir adalet düzenini sağlamak zorundayız. Herkesin işinin, aşının olduğu bir Türkiye’yi savunmak zorundayız.
Ufuk KARCI- Şimdi bu asgari ücret bir tarafa kayıp kaçak bedelinden bahsettiniz. Bu kayıp kaçak bedelleriyle alakalı dinleyicilerimizden bize çokça fazla mail geliyor örneğin. Faturalara yansıması sözkonusu artık biliyorsunuz. Faturalara yansımasıyla beraber işte adam terörle mücadelenin olduğu bölgede ahırda kaçak bir şekilde elektriğini yakıp hayvanlarını ısıtırken İç Anadolu’da bir vatandaş fazla fatura gelebilir diye çocuğu üşürken elektrikli sobayı açmayabiliyor. Böyle bir sıkıntı var ama onun bedelini bu vatandaş ödüyor şuanda.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Maalesef ve bunu bakın yargıya gittiler davayı kazandı vatandaşlar. Siz kayıp kaçak bedelini normal elektrik kullanan vatandaştan alamazsınız diye. Yargıtay genel kurulu bu konuda kararda verdi. Şimdi onu bir yasaya dönüştürdüler ve vatandaştan bu parayı almaya başladılar. Çünkü kanun böyle diyorlar. Ama biz onu da anayasa mahkemesine taşıyacağız ve inşallah iptal ettireceğiz.
Ufuk KARCI- Bu konunun takibi var yani Sayın Genel Başkan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün hukuksuzlukların takibi var hiç kimse endişe etmesin.
Ufuk KARCI- Vatandaş genel itibariyle, çünkü efendim vatandaş öğrenmek istiyor. Hakikaten öğrenmek istiyor. Yani genel kurulda ne oluyor? Meclis çalışmalarında neler var? Tamam iktidar bunu yanlış yaptı. Peki onun bu yanlış olduğunu muhalefet söylüyor mu ona? Bunu düzeltmek için bir şey yapıyor mu diye sorular geliyor sürekli.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Komisyondan başlayarak söylüyoruz yanlış yapıyorsunuz diye. Az önce söyledim mesela kayıp kaçakla ilgili yasa tasarısı geldiği zaman bunun yanlış olduğunu söylüyoruz. Hukuk genel kurulunun kararını söylüyoruz. Orada açıkça hırsızlama yoluyla ki, bu deyim bana ait değil hukuk genel kurulunun kararında geçer. Hırsızlama yoluyla elektriğin şu veya bu şekilde çalınmasının bedelini elektriği doğru kullanan kişiden alamazsınız diyor ve bu doğru değildir diyor. Bunu yapamazsınız diyor. Bu adalete de aykırıdır, hukuku aykırıdır diye gayet açık ve net söylüyor. Ama siz hukuku arkadan dolanıyorsunuz bir yasa çıkarıyorsunuz. Dolayısıyla yargıçlara diyorsunuz ki, bu yasaya uyacaksın diyorsunuz. Kayıp kaçak bedelini normal elektrik kullanan vatandaştan alacaksınız. Peki bu vatandaşın yazık günah değil mi hangi gerekçeyle alıyorsunuz biz bu parayı? Bütün bunları vatandaşların kendi vicdanlarında sorgulamaları gerekir. Bir ülke böyle yönetilmez. Eğer bir ülkede elektriği kaçak olarak kullananın faturasını götürüp de elektriğini düzgün kullanan vatandaşa fatura ederseniz ve ondan bu parayı alırsanız o ülkede adalet sorgulanır. Adaletin olmadığı bir yerde devlet yoktur zaten. Çünkü adalet mülkün temelidir. Yani oradaki mülk sözü devlet demektir. Adalet devletin temelidir. Eğer siz adaleti yok ederseniz, haksızlığa yol açan yasalar çıkarırsanız o zaman devleti iyi yönetemezsiniz.
Ufuk KARCI- ABD’de bir gözaltı işlemi gerçekleşti bir tutuklanma işlemine döndü. Hatta savcı Bharara ciddi anlamda meşhur oldu. Reza Zarrab’ı sormak istiyorum. Neler düşünüyorsunuz efendim son dönemde yaşananlarla ilgili?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Rıza Zarrab Türkiye’de yargılandı, aklandı, hapisten çıkarıldı, soruşturmayı açan savcılar görevden alındı, yargıçlarda sürüldü. Zarrab Amerika’ya gitti, Amerika’da tak diye gözaltına alındı. Çünkü BM kararının ihlal edildiği şeklinde, yani İran’a uygulanan ambargonun Rıza Zarrab aracılığıyla bozulduğu şeklinde ve o karara uyulmadığı şeklindeki bir algı üzerine ya da bir çaba, ya da deliler üzerinden Rıza Zarrab gözaltına alındı. Çok büyük bir para göstermesine karşın teminat olarak onu yargıç kabul etmedi ve dedi ki sen yargılanacaksın ve şimdi yargılanıyor. Ne olur?
İsterseniz buradan Best FM’in değerli dinleyicilerine soralım. Bence o adı yolsuzluğa bulaşmış olan, şimdi milletvekili olmayan eski bakanlar bir Amerika seyahati yapsınlar bakalım ne oluyor yapabilirler mi? Yoksa onların başına da Rıza Zarrab’ın başına gelen olay gelir mi?
Ufuk KARCI- Gelir mi efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gelir tabi. Egemen Bağış bir gitsin. Hatta yol paralarını ben ödemeye hazırım giderlerse.
Türkiye ne hale geldi bakın, adaleti siz başka bir ülkede adalet gerçekleşiyor ve siz adaletin kendi ülkenizde değil, kendi ülkenizdeki olay dolayısıyla adaletin başka bir ülkede gerçekleştiğini görüyorsunuz. İnsana acı veren noktada bu zaten. Sizin hakiminiz yok mu? Var. Savcınız yok mu? Var. Polisiniz yok mu? Var. Yargıcınız, her şeyiniz var. Avukatınız yok mu? O da var. Peki nasıl oluyor da yolsuzluk yapanlar ellerini kollarını sallayarak dışarı çıkıyorlar? Bu yapı Türkiye’de o iyi yönetilmeyen devlet dediğimiz sistemi dinamitleyen bir yapıdır. Eğer siz bu ülkeyi doğru dürüst yönetseniz adalet dediğimiz kavramı yüceltirsiniz. Ahlak dediğimiz kavramı yüceltirsiniz. Ahlakın yozlaştığı, adaletin yozlaştığı bir süre içinde, bir yapı içinde siz devleti yönetemezsiniz. Devlet farklı bir şey.
Ufuk KARCI- Adaletin siyasallaşmasının önüne nasıl geçilir Sayın Başkan. Şimdi ben şundan da çekiniyor açıkçası. Bugün bu iktidar var, bu iktidar kendine göre siyasallaştırıyor diyelim. Yarın başka bir iktidar gelecek olursa o da kendine göre mi siyasallaştıracak? Nasıl olacak bu iş? Türkiye’de böyle bir problem var mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Üç yere sıcak siyasetin girmemesi lazım. Bir camiye, iki yargıya, üç askeriyeye. Bunlar tehlikelidir. Buralarda siyaset olmaz. Buralarda iktidar bir karar alır, onlar kendilerine göre alırlar bakarlar. Şimdi yargı dediğiniz olay güçler ayrılığı yani yasama, yargı ve yürütme dediğimiz üç erk var. Üçü milli iradeyi kullanırlar anayasaya göre. Eğer yargıyı yürütme organının emrine verirseniz veya yürütme organı yani icra makamında olan hükümet yargıyı denetler ve onu arka bahçesi haline dönüştürürse oradan çıkan karar toplumun vicdanında kabul görmez. Der ki, bu karar siyasi bir karardır. Burada adalet olmaz. Yargıtay başkanının bir sözü var o çok önemlidir. Diyor ki, yargıya olan güven %30’lara indi. Bu çay toplamaya gitmeden önceki ifadesiydi. Çay toplamaya gidersen o şimdi %30 belki de %5’e inmiştir.
Ufuk KARCI- Ama orada bir açıklama var. Sayın Cumhurbaşkanı için Yargıtay Başkanı diyor ki, o Cumhurbaşkanı hani herhangi bir siyasi partinin Genel Başkanı değil diyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O Cumhurbaşkanı bizim anladığımız anlamda Cumhurbaşkanı değil. Çünkü o hakimlerde çok iyi biliyorlar ki, Cumhurbaşkanı anayasada, anayasa gereği parlamentoda ettiği yeminin gereği yapmadı. Yani tarafsızlığını korumadı. Tarafsız değil. Ben tarafsız değilim diyor. AKP’nin Genel Başkanı gibi her gün sabah, öğle, akşam günün 24 saati konuşuyor zaten. Muhalefete sataşıyor, başka yerlere sataşıyor. Yani neredeyse bir simitçi dükkanı olsa onunda açılışına gidip orada da konuşacak. Oysa Cumhurbaşkanı pozisyonunda olan kişilerin az konuşması lazım, öz konuşması lazım. Ve konuşurken bütün vatandaşları kucaklaması lazım. Hiç kimseyi ötekileştirmemesi lazım. İktidar partisiyle muhalefet partisi arasında çatışma olabilir, tartışma olabilir. Bu demokrasinin gereğidir. Ama sıcak siyasetin içine girip doğrudan doğruya muhalefeti hedef alıp muhalefeti eleştirmek Cumhurbaşkanlarının görevi değildir. Bu namus ve şeref üzerine edilen yeminin gereğini yerine getirmemek anlamına gelir. Çünkü diyor ki, ben tarafsız davranacağım, tarafsız olacağım. Tarafsız olmak ne demektir? İktidar olsun, ister muhalefet olsun bütün siyasal partilerin önünde tarafsız olmaktır. Abdullah Gül böyle bir pozisyon üstlendi. Turgut Özal böyle bir pozisyon üstlendi. Ahmet Necdet Sezer böyle bir pozisyon üstlendi. Erdoğan hangi gerekçeyle üstlenmiyor?
Ufuk KARCI- Halk tarafından seçildim diyor Sayın Cumhurbaşkanı.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Başka ülkelerde de halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı var. Yani o halk tarafından seçildi biz başka bir organ tarafından mı seçildik? Bizde halk tarafından seçildik. Halk tarafından nasıl seçildi? Tarafsızlığını koruyacağın için halk tarafından seçildin ve sen gelip parlamentoda yemin ettin ben namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum ki tarafsız davranacağım diye. Siz tarafsız davranmazsanız ne olur? Fiili durum esastır diyor. Yani ben yemin etmiyorum ama fiili durum esas ve buna uyacağım diyor. Ne demektir bu? Bu şu demektir; ben anayasayı takmıyorum, yasaları takmıyorum, ben ne istersem o olur dolayısıyla bu ülkede hukuk falan hepsi hikaye diyor. İşin özeti bu.
Onun için baştan diyoruz yani ülke iyi yönetilmiyor diye. Ülkeyi kimin yönettiği de belli değil. Binali bey mi yönetiyor ülkeyi, Recep Tayyip Erdoğan mı yönetiyor? Kim yönetiyor ülkeyi?
Ufuk KARCI- Bu soru çokça soruluyor bu aralar. Tam da bu noktada vatandaşta işte bunu merak ediyor. Ülke iyi yönetilmiyor peki tamam ama 7 Haziran seçimleri sonrası ülkenin madem iyi yönetilmiyordu iyi yönetilebilmesi için bir hava yakalanmıştı. Muhalefetten bir ortaklık beklendi özelliklede CHP ve MHP kanadından.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir koalisyon.
Ufuk KARCI- Evet kesinlikle beklendi. Bu kritik eşik gerçekten ciddi anlamda hebamı edildi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bana göre heba edildi. Ama burada bir şeyin hakkını sade vatandaşında teslim etmesi lazım. Biz koalisyonun oluşması, kurulması için elimizden gelen her türlü özveride bulunduk. Hatta normalde biz bizden daha az oy alan partinin Genel Başkanına buyur sen gel Başbakan ol dedik. Çünkü biz kendi bireysel çıkarlarımızın peşinde değiliz. Biz ülkenin iyi yönetilmesi istiyoruz. Bu ülkede huzur istiyoruz, bu ülkede güvence istiyoruz. Can ve mal güvenliği istiyoruz. Terörle akıllı, mantıklı, tutarlı bir mücadele istiyoruz. Terör olayını bitirmek istiyoruz. Doğu, güneydoğu sorununu çözmek istiyoruz. Eğer bu kadar derinliği olan sorunların çözümüne talipsek demek ki bir bildiğimiz var. Yani bunun yapılması lazımdı olmadı, heba edildi. O açıdan söylediğiniz doğru.
Ufuk KARCI- Bu denklik meselesi var. Şimdi örneğin Suriyeli mültecilerin dahi denklikleri halledilirken bu ülkenin vatandaşı olup fakat yurtdışında bir üniversitede okuyarak denklikten mahrum bırakılan binler var buraya yazan, onbinler var. Onların muradı şu; Sayın Genel Başkan sizin nezdinizde, sizin liderliğinizde Cumhuriyet Halk Partisi bu işi takip eder mi? Bizim için takip eder mi? Neler söylemek istersiniz efendim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu işi takip ediyoruz. Takip eden bir milletvekili arkadaşımızda var Sayın Turabi Kayan. Bu konuda bir soru önergesi de verdi. Önce bir rakamları almamız lamız, yani bilgiyi almamız lazım. O bilgileri aldıktan sonra ki, o önergenin büyük bir ihtimalle cevapları gelecektir ve bu sorununda çözülmesi lazım.
Şimdi YÖK’e göre denkliği olan bir okula başlayıp mezun olduğunda da listeden çıkarıldığı söylenen bir okuldan mezun olan kişinin hakkını teslim etmezseniz o adalet dediğimiz kavramı yaralamış olursunuz. Dolayısıyla başlarken eğer denkliği varsa o okulun sonradan denkliğini kaldırmak doğru değil. Oradan mezun olmuştur ve bir kazanılmış hakkı vardır. Çünkü o denkliği kabul edilmiş olan bir okula gidip kaydını yapıyor ve devam ediyor. Bunun sağlanması lazım. Gelen rakamlara göre ki, parlamentoda bunu takip eden arkadaşlarımız var. Bizde takip edeceğiz. Hiç kimsenin mağduriyete uğramasını istemiyoruz, mağdur olmasını istemiyoruz.
Ufuk KARCI- Denklik mağduru olan vatandaşlar çokça yazdınız Sayın Genel Başkana bu konuyu iletmemiz için. Biz ilettik…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizde takipçisi olacağız.
Ufuk KARCI- Sayın Genel Başkan bizde takipçisiyiz diyor. Bizde medya mensubu olarak bu işin takip edileceğini bizde dile getiriyoruz.
Efendim çok teşekkür ediyoruz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bende teşekkür ediyorum. Herkese iyi iftarlar, iyi ramazanlar diliyorum.
Ufuk KARCI- Sağolunuz tüm samimiyetinizle sorularımıza cevap verdiniz.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler