06.08.2025

Gamze Taşcıer'den Öldürülen TBMM Personeline İlişkin Açıklama: "Saliha Ozan’ın Çocuklarının Bakım ve Eğitim Sorumluluğunu TBMM Üstlenmeli"

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanvekili Gamze Taşcıer, TBMM çalışanı Saliha Ozan’ın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirmesine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, Saliha Ozan cinayetinin münferit olmadığı; devlet kurumlarının ihmali ve siyasi iktidarın kadın karşıtı politikalarının doğrudan sonucu olduğu vurgulandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurumsal sorumluluğu hatırlatıldı. Taşcıer, Meclis’in kendi çalışanını koruyamadığını belirterek, TBMM Başkanlığı’na çağrıda bulundu ve Saliha Ozan’ın çocuklarının yaşam boyu bakım ve eğitim sorumluluğunun Meclis tarafından üstlenilmesi gerektiğini ifade etti.

Taşcıer'in açıklaması şöyle:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yapan çalışma arkadaşlarımızdan Saliha Ozan, boşanma aşamasında olduğu bir erkek tarafından katledildi. Üzgünüz. Öfkeliyiz.

Kadınlar için yaşam artık bir hak değil, her gün yeniden kazanılması gereken bir mücadele alanına dönüşmüşse, bu doğrudan iktidarın ideolojik tercihleriyle ilgilidir. 2025’in ilk altı ayında 136 kadının öldürüldüğü bir ülkede, Saliha Ozan cinayetinin münferit olduğunu söylemek mümkün değildir. Türkiye’de her gün kadınlar sistematik biçimde erkek şiddetine maruz kalmakta, koruma talepleri yok sayılmakta, yasalar etkisizleştirilmekte dolayısıyla faillere adeta cesaret verilmektedir.

Bu cinayet, bir yandan kadınların yaşam hakkını korumakla yükümlü güvenlik ve yargı mekanizmalarının görevlerini layıkıyla yerine getirmemesiyle, diğer yandan siyasi iktidarın toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren, şiddeti önlemek yerine yeniden ürettiği nefret politikalarının doğrudan sonucu olarak karşımıza çıkan dehşet tablosunun yeni halkasıdır. Ne yazık ki son cinayet de olmayacaktır.

Kadınların yaşam hakkı yalnızca yasal düzenlemeler yapılarak savunulamaz. Yasaların etkin ve kararlı biçimde uygulanması da gereklidir. Ancak Türkiye’de kadınlar, haklarını kullanmaya çalıştıklarında bürokratik engellerle, kayıtsızlıkla ve çoğu zaman da açık bir ilgisizlikle karşılaşmaktadır. Faillerin cezasız bırakılması, koruma taleplerinin sürüncemede kalması ya da hiç işleme alınmaması, şiddetin sürekliliğini sağlayan ve failleri cesaretlendiren bir zemini her gün yeniden inşa etmektedir.

Nitekim Saliha Ozan cinayeti, bu politik çöküşün en çarpıcı örneklerinden biridir. Ozan, tehdit edildiğini resmi mercilere bildirmiş, 6284 Sayılı Kanun kapsamında koruma talebinde bulunmuştur. Ancak iktidarın yıllardır sürdürdüğü kadın karşıtı siyaset, bu koruma mekanizmalarını etkisiz hale getirmiştir. Neticede Saliha Ozan, yargı ve güvenlik bürokrasisinin gözleri önünde, devletin tüm bilgisine rağmen yaşamdan koparılmıştır. Yaşanan bu korkunç olay, kurumların, yasaların ve siyasi sorumluların oluşturduğu bir katliam zinciridir.

Göstermelik önlemlerin kadınları korumadığı gerçeği ortadadır. Eşitlik temelinde kurulmuş bütüncül bir toplumsal dönüşüm sağlanmadıkça bu kan döngüsünün durdurulabilmesi mümkün değildir.

Bu nedenle açıkça ifade ediyoruz: Saliha Ozan cinayeti kolektif bir işbirliği ile işlenmiştir. Kadınların can güvenliğini yıllardır hiçe sayanlar, İstanbul Sözleşmesi’ni ortadan kaldıranlar, koruma taleplerini görmezden gelenler, şiddeti besleyen politik iklimi yaratanlar da bu suça ortaktır.

Devleti yönetenlerin temel sorumluluğu, şiddeti yalnızca bireysel ve istisnai bir sapma olarak ele almakla sınırlı değildir. Bugün dozu her gün artan erkek şiddetini, derinleşen toplumsal eşitsizliklerin ve erkek egemen zihniyetin bir sonucu olarak tanımlamak gerekir. Bu zihniyet, siyasi iktidarın politikalarıyla her gün yeniden üretilmektedir.

Gerçeklerle yüzleşmek ve bu yapısal soruna karşı kararlı bir mücadele yürütmek, kamusal sorumluluğun gereğidir.

Ancak siyasi iktidar, yıllardır kadınların yaşam hakkını hedef alan, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok sayan ve kadınları kamusal alandan dışlayan toplumsal mühendislik politikalarında ısrar ederek, şiddeti körükleyen bu düzenin parçası hâline gelmiştir.

Bu nedenle kadın cinayetleri tesadüf değil, politiktir. Çünkü her kadın cinayetinde, toplumsal cinsiyet eşitliğini reddeden siyasi anlayışın izleri; korunmayan hayatların, uygulanmayan yasaların ve cezasızlıkla ödüllendirilen faillerin gölgesi vardır.

Bir kez daha kamuoyunun dikkatine sunuyoruz: 6284 Sayılı Kanun, eksiksiz, etkin ve tavizsiz bir şekilde uygulanmalıdır. Kadınların yaşam hakkını korumayan, görevini ihmal eden kamu görevlileri hakkında ivedilikle işlem başlatılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’ne derhal geri dönülmelidir.

Öte taraftan Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu acı olayın kurumsal sorumluluğuyla yüzleşmelidir. Meclis’te görev yapan bir kamu emekçisi, tüm uyarılarına rağmen göz göre göre yaşamını yitirmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi idari teşkilatı kendi çalışanı Saliha Ozan’ı koruyabilir miydi? Evet. Üstelik hem yasal hem kurumsal hem de insani olarak buna mecbur olması gerekirdi. Olmadı.

TBMM, kadına yönelik şiddetle mücadelede örnek teşkil edecek şekilde hem önleyici hem koruyucu örnek politikaları yaşama geçirebilirdi. Örneğin çalışanlarının güvenliğini sağlamak için özel bir risk izleme birimi kurabilir ve şiddet tehdidi altındaki çalışanlar için hızlı müdahale mekanizmaları oluşturabilirdi. Zira çalışma arkadaşımız Saliha Ozan, koruma talebini mahkemeye iletmişti. Bu bilgi, Meclis’in ilgili birimleri tarafından takip edilip İçişleri ve Adalet Bakanlığı ile koordine edilerek hayata geçirilebilirdi. Kadına yönelik şiddet vakalarında acil müdahale protokolü oluşturulmuş olsaydı, bu cinayet önlenebilirdi. Yapılmadı.

Boşanma sürecinde tehdit altında olan çalışanlara yönelik psikolojik danışmanlık ve hukuki destek mekanizmaları kurulsaydı, Saliha Ozan yalnız bırakılmazdı. Bu destekler, mağduru güçlendirmekle kalmayıp aynı zamanda kurumun risk farkındalığını artırabilir ve önleyici müdahale sağlardı.

Bu nedenle Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’a açık çağrımızdır: Saliha Ozan’ın geride bıraktığı çocuklarının ömür boyu bakım ve eğitim sorumluluğunu Türkiye Büyük Millet Meclisi üstlenmelidir. Bu, hem insani hem kurumsal bir sorumluluktur. Ayrıca önleyici ve koruyucu politikalar TBMM çatısı altında yaşama geçirilmeli ve diğer kamu kurumlarına örnek olmalıdır.

Bu vesileyle hayattan kopartılan çalışma arkadaşımız Saliha Ozan’a Allah’tan rahmet, ailesine, sevenlerine sabır diliyorum."