08.08.2025
08.08.2025
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, Kamu Çerçeve Protokolü'ne ilişkin "Emekçileri, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için tam bir ortaoyunu oynandı. Katılımın dışlandığı, çoğulculuğun bastırıldığı, iradenin yukarıdan şekillendiği bu süreç olsa olsa asosyal monologdur. Sonuç olarak Kamu Çerçeve Protokolü ile emekçilere reva görülen asla ücret artışı olmadığı gibi açık biçimde sadakadır. Tek adam rejiminin işçiyi, emekçiyi 'enflasyona ezdirmedik' yalanı, kamu emekçisine verilen 50 liralık günlük yevmiye artışıyla da ifşa olmuştur" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, emek ve çalışma hayatına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Temmuz ayında derin yoksulluğun ve emek düşmanlığının perçinlendiğini kaydeden Taşcıer, "Türkiye, emeğin değersizleştirildiği, çalışan yoksulluğunun kalıcılaştırıldığı, sendikal hakların tırpanlandığı bir rejimle yönetiliyor" dedi. 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Çerçeve Protokolü'ne ilişkin konuşan Taşcıer, şu ifadeleri kullandı:
"Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın 'başarıyla yönettiklerini' ifade ettiği süreç tam 7 ay sürdü. Emekçileri, ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için tam bir ortaoyunu oynandı. Önce 18 Temmuz’da kamuoyu önünde emekçiye açıkça bir söz verildi. 2025’in ikinci altı ayı için yüzde 16,67 oranında artış önerildi. Mutabakat metni hazırlandı. Bakan imzasını attı ancak ne olduysa o imzadan sonra oldu. Çalışma Bakanı'nı adeta şimşek çarptı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Bakan, toplu sözleşme masasından 'yarım saat izin isteyip' geri dönmeyerek resmen kaçtı. Neticede anlaşma ortada kaldı. Sendikalar şaşırdı. İşçiler şaşırdı fakat saray bizleri şaşırtmadı."
"KAMU ÇERÇEVE PROTOKOLÜ İLE EMEKÇİLERE REVA GÖRÜLEN ASLA ÜCRET ARTIŞI OLMADIĞI GİBİ AÇIK BİÇİMDE SADAKADIR"
Taşcıer, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzaladığı Cumhurbaşkanı kararıyla kamu işçilerinin grev hakkının yasaklanmasına ilişkin "Bu Erdoğan yönetiminin 22 yılda ertelediği 22’nci grev olarak tarihe geçti. Bu arada Çalışma Bakanı yurtdışındaydı. Tek bir açıklamasını duymadık. Ancak döner dönmez ayağının tozuyla 2 Ağustos’ta KÇP protokolü imzalandı" ifadelerini kullandı. Taşcıer, protokole ilişkin şunları söyledi:
"Bakan Işıkhan 'süreci sosyal diyalog mekanizmasını işleterek, başarıyla tamamladık' dedi. Katılımın dışlandığı, çoğulculuğun bastırıldığı, iradenin yukarıdan şekillendiği bu süreç olsa olsa asosyal monologdur. Sonuç olarak Kamu Çerçeve Protokolü ile emekçilere reva görülen asla ücret artışı olmadığı gibi açık biçimde sadakadır. Tek adam rejiminin işçiyi, emekçiyi 'enflasyona ezdirmedik' yalanı, kamu emekçisine verilen 50 liralık günlük yevmiye artışıyla da ifşa olmuştur."
"TOPLU SÖZLEŞME SÜRECİ BAKAN'IN YURTDIŞI PROGRAMI BAHANE EDİLEREK KEYFİ BİÇİMDE 28 TEMMUZ’A ALINDI"
Memur ve memur emeklilerini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme'nin teamüllerin dışında başlatıldığını söyleyen Taşcıer, "Kamu Çerçeve Protokolü sürecinde şahit olduğumuz keyfiliğin, kuralsızlığın ve kayırmacılığın burada da devam ettiğine şahit oluyoruz. Yasanın açık hükmüne rağmen 1 Ağustos’ta başlaması gereken toplu sözleşme süreci, Bakan'ın yurt dışı programı bahane edilerek keyfi biçimde 28 Temmuz’a alındı. İlk gününden itibaren şeffaflıktan uzak, katılımcılığı hiçe sayan ve sendikal temsiliyeti zayıflatan bir yaklaşım benimsendi. Yetkili konfederasyon olan Memur-Sen’in önceki sözleşme dönemlerinde sergilediği tutum görüşme masasının bir müzakere alanı olmaktan ziyade, bir onay mercii gibi işleyeceğini düşündürmektedir. Anlaşılan o ki, memurların kazanılmış hakları da al gülüm, ver gülüm yapılarak masada budanacaktır" diye konuştu.
"ERDOĞAN’A BUGÜN MEMURLARIN KONUT ALMA YA DA TEMEL İHTİYAÇLARINI KARŞILAYABİLME OLANAĞI KALMADIĞINI HATIRLATMAK İSTERİZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'memur maaşlarına yüzde 264 reel artış' yapıldığına ilişkin açıklamasına atıfta bulunan Taşcıer, "'Kamu çalışanlarını enflasyona ezdirmemek asli vazifemizdir' diyor. O halde Erdoğan’a bugün memurların birikim yapma, konut alma ya da temel ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağı kalmadığını, o çok tepki gösterdiği altın hesabıyla hatırlatmak isteriz" dedi. Taşcıer, şöyle devam etti:
"2002’de maaşı 392 lira olan bir memur, ayda 16 çeyrek altın alabiliyordu. Bugün 50 bin 503 lira alan aynı memur sadece 7 çeyrek altın alabiliyor. Yani Mehmet Şimşek programı her ay 9 çeyrek altını memurun cebine girmeden alıyor. Kamu çalışanlarının yoksullaşmasını 'denge' olarak sunan, kaşıkla verip, kepçeyle geri alan Şimşek politikalarının aksine bugün adil bir ücretin, güvenceli bir yaşamın ve insanca bir çalışma düzeninin özlemini çeken milyonlarca memur artık soyut vaatler değil, somut adımlar istiyor.
"EMEKÇİ, MEHMET ŞİMŞEK’İN YOKSULLAŞTIRMA POLİTİKALARININ FATURASINI TEK BAŞINA SIRTLANMAK ZORUNDA DEĞİLDİR"
Temmuz ayı itibarıyla açlık sınırı 26 bin 413 TL'ye, yoksulluk sınırı ise 86 bin 036 TL'ye yükseldi. Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 34 bin lirayı aştı. Yılbaşından bu yana açlık ve yoksulluk sınırında yaşanan artış yüzde 19’u buldu. Oysa tam 220 gündür asgari ücret yerinde sayıyor; hayat pahalılığı ise durmaksızın yükseliyor. 1 Ocak’tan bu yana asgari ücretlinin reel geliri 4 bin 219 TL erimiş durumda. Temmuzda asgari ücretlinin enflasyon karşısında reel alım gücü sadece 17 bin 886 liradır.
Bu ülkede emeğiyle ayakta duran milyonlarca emekçi, Mehmet Şimşek’in 'rasyonel' adı altında uyguladığı yoksullaştırma politikalarının faturasını tek başına sırtlanmak zorunda değildir. Enflasyonu bahane edip ücretleri baskılayan bu düzene karşı, emekçinin sözü, hakkı ve iradesi vardır. Bu irade ilk seçimde sandığa da yansıyacaktır.
"HALK İŞ BULMA UMUDUNU KAYBETMİŞ, İKTİDAR İSE İŞSİZLİĞİ KÂĞIT ÜZERİNDE DÜŞÜREREK KENDİ BECERİKSİZLİĞİNİ GİZLEMEYE ÇALIŞMAKTADIR"
Bir ekonomi programı düşünün: Hem işsizliği büyütsün hem de işsize sırtını dönsün. 2 yılı aşkın bir süredir uygulanan Mehmet Şimşek programı, Türkiye’de emeğin, işin, alın terinin üzerine bir enkaz gibi çökmüştür. Türkiye, Avrupa’nın 3 katı oranında bir işsizlik cenderesine sıkışmış durumdadır. Ancak dar tanımlı işsizlik verilerine bakacak olursak, TÜİK yine TÜİK’liğini yapmaktadır. Sihirli bir değnekle işsizlik oranı yüzde 8,6’ya düşmektedir. Türkiye’de bir önceki aya göre işsiz sayısı yalnızca 0,2 puanlık artışla 3 milyon 47 bin kişidir.
Aynı TÜİK’in verilerinde yalnızca bir ayda geniş tanımlı işsiz sayısının 777 bin kişi arttığı gerçeği ise gözlerden kaçırılmakta, hatta bilerek yok sayılmaktadır. İnsanların iş bulma umudunu yok ederek, rakamlarla oynayarak, bu ülkenin en büyük toplumsal yaralarından biri olan işsizliği 'kontrol altındaymış gibi' göstermek vicdansızlıktır.
"YILIN İLK 6 AYINDA EN AZ 961 EMEKÇİ ARKADAŞIMIZ HAYATINI KAYBETTİ"
Çalışma hayatının her alanında güvencesizliğin giderek derinleştiğini görmekteyiz. Adına kader dedikleri, fıtrat dedikleri bir düzende göz göre göre iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiriyorlar. Neredeyse her sektörden tüm iş yerleri adeta birer işçi mezarlığına dönüşmüş durumdadır. İSİG Meclisi verilerine göre bu yılın ilk 6 ayında en az 961 emekçi arkadaşımız hayatını kaybetti. Kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk her yaştan vatandaşımızı her gün her saat her dakika iş cinayetlerine kurban vermeye devam ediyoruz. Bu yılın ilk 6 ayında emeklilik çağında olup artık çalışmaması gerekirken 65 yaş üstü en az 56 vatandaşımızı iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. İşte bu yüzden ömürlerinin neredeyse yarısını çalışarak geçirmiş olan emeklilerimiz, bu yoksulluk ve sefalet düzeninde hayatta kalmaya çalışırken, iş cinayetlerine kurban gidiyorlar.
"İSİG MECLİSİ VERİLERİNE GÖRE SON 12 YILDA EN AZ 770 ÇOCUĞUMUZ İŞ CİNAYETLERİNE KURBAN GİTTİ"
Öte taraftan çocuk ve işçi kelimelerinin asla yan yana gelmemesi gerekirken, ülkemizde çocuklardan işçi devşiriliyor. Bakın bu yılın ilk 6 ayında en az 27 çocuğumuzu bu ölüm düzeninde kaybettik. İSİG Meclisi verilerine göre son 12 yılda en az 770 çocuğumuz iş cinayetlerine kurban gitti. Geçtiğimiz hafta Mersin Anamur’da 12 yaşındaki Eyüp Can Güner ailesinin geçimine katkıda bulunmak için çalıştığı dönercide katledildi.
Tabii bir de MESEM kapsamında çırak olarak zorla çalıştırılan çocuklarımız var. Türkiye’nin neredeyse 81 ilinde bulunan organize sanayi bölgelerinde, asgari ücretin altında, yoğun ve uzun saatlerce çalıştırılan çocuklarımız, öğrencilerimiz iş cinayetlerinde göz göre göre can veriyor. İş cinayetlerine en çok davetiye çıkartan nedenlerin başında elbette iş yeri denetimsizliği geliyor."
08.08.2025
08.08.2025
08.08.2025
07.08.2025