18.05.2025

Deniz Yücel: “Mustafa Kemal Atatürk ile Özdeşleşen İzmir’i, Gündoğdu Meydanı'na Demokrasi İçin Eylem Yapmaya Davet Ediyoruz”

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, tüm İzmirlileri partisinin yarın Gündoğdu Meydanı'nda düzenlenecek 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı mitingine davet etti. Yücel, “Silivri zindanındaki tutsaklar için, başta Ekrem Başkan olmak üzere tüm siyasi tutuklular için özgürlük isteyeceğiz, ‘özgürlük’ diye haykıracağız. Bütün Türkiye'yi cumhuriyetle, demokrasiyle, özgürlükle, hoşgörü ve barışla özdeşleşen, Mustafa Kemal Atatürk’le ve vatan sevgisiyle özdeşleşen İzmir’i ve Ege’yi, 19 Mayıs günü saat 18.00'de Gündoğdu Meydanı'na sadece miting yapmaya değil, özgürlük ve demokrasi için eylem yapmaya, haykırmaya davet ediyoruz” dedi.

CHP MYK, CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında parti genel merkezinde saat 12.30'da toplandı. CHP Parti Sözcüsü Yücel, devam eden toplantının gündemine ilişkin partisinin İzmir İl Başkanlığında basın toplantısı düzenledi.

Hayatını kız çocuklarının okumasına adayan, gençlerin laik ve bilimsel eğitime erişebilmeleri için hiç pes etmeden çalışan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Türkan Saylan’ı vefatının 16’ncı yılında saygı, sevgi ve minnetle anarak sözlerine başlayan Yücel, partisince yarın İzmir'de düzenlenecek mitingi hatırlattı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının, haksız ve hukuksuz bir biçimde Silivri zindanına gönderildikten sonra eylemlilik kararı aldıklarını anlatan Yücel, şöyle konuştu:

"Saraçhane’de başlayan ve dalga dalga ülke geneline yayılan, milyonlarca vatandaşımızın hem yaşanan hukuksuzluğa itiraz ettiği hem de Ekrem Başkan ve yol arkadaşlarına sahip çıktığı süreç Samsun, Yozgat, Konya, Mersin ve Van mitinglerimizle devam etti. Yarın da İzmir mitingimiz için Gündoğdu Meydanı'ndayız. Millet iradesi 60 gündür tutsak. Asılsız suçlamalar, soyut iddialar, ‘duydum, olduğunu düşünüyorum, -miş ve -mış’ diye biten cümleler ve gizli tanık ifadeleri…

“Akın Gürlek atanmadan önce, koskoca İstanbul’da Cumhuriyet Savcısı yok muydu?”

Geçtiğimiz sene ekim ayında İstanbul’a bir başsavcı atandı. Her ne hikmetse bir anda CHP’li belediyelerden suç fışkırmaya başladı. Esenyurt ile başlayan süreç Beşiktaş ile, Beykoz ile ardından İBB ile devam etti. Kartal, Ataşehir, Üsküdar, Sancaktepe, Fatih, Tuzla ve Beyoğlu meclis üyelerimize, Sarıyer eski belediye başkanımıza ve bürokratlarına, en son da İBB’ye bağlı İSKİ’nin bürokratlarına, Ekrem Başkan’ın avukatına, Ekrem Başkan’ın avukatının avukatına, Ekrem Başkan’ın eşi Dilek İmamoğlu’nun ağabeyine ve nicelerine soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalar yapıldı. İnsanın aklına ister istemez şu soru geliyor: Akın Gürlek ve ekibi İstanbul Adliyesine atanmadan önce, koskoca İstanbul’da Cumhuriyet Savcısı yok muydu, hakim yok muydu? O başsavcı İstanbul’a atanmadan önce İstanbul’daki hakimler ve savcılar görevlerini yapmıyorlar mıydı? Hani bir şarkı vardı ya Mazhar-Fuat-Özkan’ın insan ister istemez aklına onu getiriyor; ‘Sen neymişsin be ağabey?’ Senden önce koskoca İstanbul’da hakim, savcı yok muydu? Onların yıllardır yapamadıklarını sen yaptın. Sen geldin, bütün suçları ortaya çıkardın. Maşallah."

“Tayyip Erdoğan’a rakip olan hapsi boyluyor”

Deniz Yücel, bu sürecin millet vicdanında meşru olmadığını belirterek, şunları kaydetti:

"Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının hukuki bir sebeple değil, tamamen siyasi sebeplerle, siyasi bir saikle Cumhurbaşkanlığı yarışından bertaraf edilmek için tutuklandıklarını sokaktaki çocuk bile bilmektedir. Diploma iptaliyle başlayan süreç gözaltılar, tutuklamalar ve bugüne kadar yaşananlar Sayın İmamoğlu’yla adil ve demokratik bir yarışa girmeye cesaret edemeyen bir aklın ürünüdür. Bugüne kadar Cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili Tayyip Erdoğan’a rakip olan Ekrem İmamoğlu, Ümit Özdağ ve Selahattin Demirtaş; her üçü de hapiste. Bu ne büyük bir tesadüf? Tayyip Erdoğan’a rakip olan hapsi boyluyor, dokunan yanıyor. Bu mudur demokrasi? Bu mudur hukuk devleti? Bu mudur ağzınızdan düşürmediğiniz millet iradesi? Buradan Sayın Erdoğan’a ve AKP’lilere sesleniyorum: Gelin, demokrasi üzerindeki bu karanlığı kaldıralım. Her kim olursa olsun hakkında bir iddia varsa yargılansın ama tutuksuz yargılansın. Suçu varsa cezasını çeksin ancak insanlar hakkındaki yargılama bitmeden savunma hakkını yok sayarak, uyduruk delillerle yargısız infaz yapmayın. Sırf siyasi hırslarınız için insanların hayatlarını çalmayın. Milletin iradesini ve insanların seçme ve seçilme hakkını gasp etmeyin."

“İktidarın Ekrem İmamoğlu korkusuna, gençlik korkusu da eklendi”

Türkiye’nin içinde bulunduğu hukuksuz sürece toplumun her kesiminden itirazların günden güne arttığını söyleyen Yücel, ancak bu hukuksuzluklar karşısında ilk günden bu yana kararlılıkla duran kesimlerden birinin de şüphesiz gençler olduğunu belirtti.

Yücel, şöyle devam etti:

"Her gün çoğalarak direnen, geleceklerine sahip çıkan, dertlerini, sorunlarını yaratıcı protesto yöntemleriyle etkili ve istikrarlı bir şekilde anlatan, barikatlarla engellenemeyen özgürlük direnişinin sahibi tüm gençler bu hukuksuzluk sürecinde destan yazdılar, yazmaya da devam ediyorlar. Gençler için güzel bir gelecek hazırlama derdi olmayan iktidar; düşünmeyen, sorgulamayan, biat eden bir gençlik olması için uğraşıyor. AKP iktidarları boyunca üniversitelerde baskı, yasak ve engellemeler her geçen gün daha da artıyor. 18 Mart’ta İBB Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nun da içinde bulunduğu 28 kişini diplomasının iptal edilmesi gençler açısından bardağı taşıran son damla olmuştur. Demokrasinin olmadığı, en basit özgürlük taleplerinin şımarıklık sayıldığı, değil konuşmak düşünmenin bile suç olduğu bu ülkede gençler, 19 Mart’ta yıktıkları bariyerle aslında aydınlık bir geleceğin kapısını araladılar. Çünkü bu ülkede herkes, belki de ilk defa hukuk güvenliğinin ne demek olduğunu bu olayla anladı. Bugün, Ekrem İmamoğlu’nun yıllar önce aldığı diplomayı iptal edenlerin, yarın başka diplomaları da iptal edebileceğini, istediği kişinin bankadaki parasına ya da tapusuna el koyabileceklerini, devletin verdiği resmi evrakın hukuk korumasından iktidarın keyfi uygulamalarıyla çıkarılabileceğini herkes, ilk defa somut olarak bu kadar net bir şekilde gördü. Aslında AKP, Sayın İmamoğlu’nun diplomasını iptal ederek iktidarını sallayanları risk olarak gördüğünü ve bu riski bertaraf etmek için hukuktan saparak bir resmi evrakı bile iptal edebileceğini herkese ilan etti. Gençler bu büyük hukuksuzluğa karşı itirazlarını bu sefer en üst perdeden dile getirdiler. İktidarın Ekrem İmamoğlu korkusuna, gençlik korkusu da eklendi.

“Sapkın zihniyete geçit vermeyen Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri bu memleketin aydınlık yüzüdür”

19 Mart’tan itibaren Türkiye’nin dört bir yanından yükselen protestolarda yüzlerce, binlerce öğrenci anayasal haklarını kullandıkları için gözaltına alındılar ve bir kısmı tutuklanarak cezaevine gönderildi. Tüm hukuksuzluklara ve kayyum rektörlere rağmen gençler bir adım bile geri atmadılar. Yanlış bulduklarını söylemekten, eleştirmekten vazgeçmediler. Türkiye’nin en saygın üniversitelerini hedefe koyan iktidar, önce akademik özgürlüğü yok etti, sonra liyakati ortadan kaldırdı, en sonunda da bilimsel eğitimin içini boşalttı. Türkiye'nin en başarılı öğrencilerinin öğrenim gördüğü, uluslararası alanda adından söz ettiren Boğaziçi Üniversitesi son dört yılda yasaklar, engellemeler, haksızlıklarla anılır oldu. Yıllarca bilim insanlarının, sanatçıların, yazarların, aydınların konuştuğu Boğaziçi Üniversitesi AKP’nin kayyum rektörünün yönetiminde artık çocuk istismarı ve kadına şiddet savunucusu olmakla meşhur kişilerin konuştuğu, yobaz fikirlerini paylaştığı bir yer oldu. Buna karşı çıkan aydın, demokrat, Cumhuriyetçi ve vatansever öğrenciler de ters kelepçeyle kampüsten dışarı çıkarıldılar, gözaltına alınıp tutuklandılar. Altı yaşında bir çocukla evlenmeyi suç değil de meşru bir fiil gibi anlatan bir kişiyi Boğaziçi Üniversitesine getirmek, konuşturmak, öğrenci oldukları dahi şüpheli olan kişilere sözde konferans verdirmek laik Cumhuriyet’e bir meydan okumadır. Bu meydan okumaya sessiz kalmayan, bu sapkın zihniyete geçit vermeyen Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri bu memleketin aydınlık yüzüdür. 97 öğrencimiz gözaltına alındı, altısı tutuklandı, daha sonra serbest bırakıldılar. Bu ülkedeki gençleri, üniversite öğrencilerini yıldıracağınızı mı zannediyorsunuz? Hepsinin yanındayız.

“Bütün gençlerimiz cezaevinden çıkıncaya kadar yanlarında durmaya devam edeceğiz”

Dayanışmanın ve toplumsal direnişin kazanımlarını, güzel sonuçlarını da görüyoruz. Anayasal haklarını kullandıkları halde gözaltına alınıp sonra tutuklanan, gençlerin özgür olmasını istemek gibi haklı bir gerekçeyle itirazlarını yükselten Esila Ayık, Arda Öğüşlü ve Mehmet Efe Erdoğan 36 günün sonunda artık özgürler. CHP olarak bu ülkenin gençlerini sizin baskıcı, yasakçı, faşist uygulamalarınıza ve otokrasi hayallerinize kurban etmeyeceğiz. Bütün gençlerimiz cezaevinden çıkıncaya kadar yanlarında durmaya, geleceği onlarla birlikte inşa etmek için durmadan çalışmaya devam edeceğiz.

“Siz, İmamoğlu’na akla hayale gelmeyecek ithamlarda bulunacaksınız; o kendini savunmayacak, öyle mi?”

İktidara Ekrem İmamoğlu hakkında açtıkları onlarca dava yetmemiş, siyasi kumpas ve iftiralar yeterli gelmemiş ki geçen hafta Sayın Ekrem İmamoğlu hakkında bir soruşturma daha başlatıldı. 16 milyon İstanbullunun Belediye Başkanı, 15 buçuk milyon vatandaşımızın oyuyla adaylaşan Cumhurbaşkanı adayımız ve gelecekte 86 milyonun Cumhurbaşkanı olacak Sayın Ekrem İmamoğlu’na bu sefer de savunmasından dolayı bir soruşturma başlatıldı. Neymiş, ‘silahlı terör örgütüne yardım etme’ suçundan alınan ifadesinde, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret etmiş. Siz, Sayın İmamoğlu’na istediğiniz yaftayı yapıştırıp akla hayale gelmeyecek ithamlarda bulunacaksınız, terör örgütüne yardım ve destekle suçlayacaksınız; o kendini savunmayacak, öyle mi? Sayın İmamoğlu’nu gizli tanıklarla, değme filmlere taş çıkartacak senaryolarla bir kumpasın içine çekeceksiniz; o kendini savunmayacak, öyle mi? Siz, İstanbul’a ve İstanbullulara 25 yılda yapılmayan hizmetleri beş yılda yapan Sayın İmamoğlu’na itibar suikastı yapmaya kalkacaksınız; o kendini savunmayacak, öyle mi? Oldu olacak kim, nerede ve nasıl ifade verecek, kendini nasıl savunacak; onu da söyleyin, tam olsun.

“İktidar güdümlü yargı, İmamoğlu’nun tüm davalarında kararı vermiş olan yargıdır”

Sizin iftiralarınıza, kumpaslarınıza, montajlarınıza bu milletin karnı tok. Hiç kimse Sayın Ekrem İmamoğlu’nun memleket sevgisini, millete hizmet etme azmini ve çabasını sorgulama ve engelleme hakkına sahip değildir. AKP kabul etse de etmese de Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’mıza göre bir hukuk devletidir. Savunma hakkı kutsaldır. Kişinin kendini savunurken bile ifade özgürlüğünü kısıtlayacak kadar hukuktan sapan iktidarın aklıyla hareket edenler, bu yeni soruşturmayla savunma hakkını ve ifade özgürlüğünü alenen ihlal etmektedir. Sayın Ekrem İmamoğlu’nu Silivri zindanına göndermek için iktidarın yazdığı senaryonun bir parçası olmayı kabul edenlerin, hukukun üstünlüğünden ayrılıp üstünlerin hukukuna ayak uyduranların yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürdükleri şüphesizdir. Kişilerin savunma dokunulmazlığına el uzatan, ifade özgürlüğüne müdahale ederek savunma hakkını kısıtlayan, onlara savunmaları üzerinden soruşturma başlatan iktidar güdümlü yargı, aslında Ekrem İmamoğlu’nun tüm davalarında kararı vermiş olan yargıdır. Siyaseti meşru zeminden çıkarıp, hukuku araçsallaştırıp algı operasyonlarıyla rakiplerini yok etme çabası da ancak iktidarının bittiğini gören, demokrasiyi hazmedemeyen, millet iradesinden korkan bir iktidarın yapacağı iştir. Bugün yaşadığımız işte tam olarak da budur.

“Süreç, seçim yatırımından başka bir şeyi akla getirmemektedir”

2023 Ekim ayından bu yana bir süreç yürütülmeye çalışılıyor. ‘Terörsüz Türkiye’ bu ülkede yaşayan; vatanını, milletini, bayrağını, bu toprakları, bu coğrafyayı seven her bir yurttaşımızın ortak temennisidir. CHP olarak bu süreci destekleyeceğimizi ancak üç ana kırmızı çizgimiz olduğunu daha önce ifade etmiştik. Bunlardan birincisi; sürecin kapalı kapılar ardında değil, şeffaf bir şekilde yürütülmesidir. Bir diğeri; bu meselenin çözüm yerinin TBMM olmasıdır. Özellikle TBMM’de grubu olan siyasi partilerin bu sürece dahil edilmesi, bu sürecin birer parçası olmalarının, geniş bir mutabakatla ve ortak akılla bu sürecin yürütülmesi gerekmektedir. Ve bir diğeri de şehit ailelerimizin ve gazilerimizin incinecekleri, onların yüzlerine, gözlerinin içine bakmamızı engelleyecek bir işin yapılmamasıdır. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in defaatle ifade ettiği gibi, bu sözlerimizin arkasındayız. Ancak daha bir yıl önce DEM Parti’yi şeytanlaştıran, hedef gösteren ve terörize eden iktidarın bu kadar kısa sürede bir makas değişikliği yaparak tutumlarını değiştirmeleri, bu sürecin samimi olmadığı konusunda derin bir kuşku uyandırmaktadır. İktidar, 2024 yerel seçimlerinde ağır bir yenilgi almıştır, oyları hızla erimektedir, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim öncesinde toparlanması için bir dopinge ihtiyaç vardır. İktidarın antidemokratik uygulamaları devam ederken, başta DEM Partili belediye başkanları olmak üzere, İstanbul’un ve Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt dahil olmak üzere kayyum uygulamaları devam ederken, İstanbul’un üç kere seçilmiş büyükşehir belediye başkanı, ilçe belediye başkanları hukuksuz bir şekilde, siyasi saiklerle hapiste tutulurken bir ‘Terörsüz Türkiye’ adı altında sunulan süreç, bir seçim yatırımından başka bir şeyi akla getirmemektedir.

“Erdoğan farkında mısın, kayyum uygulamalarının rutin bir uygulamaya dönüştüğünü itiraf ediyorsun”

Bir yandan Bahçeli’nin Öcalan’a teşekkür ettiği, terör örgütü PKK’nın muhatap alındığı bir süreç yürütülürken; bir yandan da Sayın Ekrem İmamoğlu Silivri’de ve terörist muamelesi görmektedir. Ümit Özdağ Silivri’de ve terörist muamelesi görmektedir. Şişli Belediye Başkanımız Resul Emrah Şahan, Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer, ‘silahlı terör örgütüne yardım’ suçundan Silivri’de terörle yaftalanmaktadır. Hukuk olmadan, adalet olmadan, siyasetin yargıya müdahalesi engellenmeden ne demokrasi olur ne de toplumsal barış olur. Samimiyetten uzak yürütülen sürecin bir başka itirafı da grup toplantısında konuşan Sayın Erdoğan’dan geldi. Beyefendi dedi ki ‘Belediyelerdeki kayyum uygulamasının yeniden istisna haline geleceğini düşünüyormuş.’ Sayın Erdoğan farkında mısın? Kayyum uygulamalarının rutin bir uygulamaya dönüştüğünü itiraf ediyorsun. Bir anlamda, belediyelere keyfi bir şekilde, siyasi kararlarla kayyum atandığını itiraf ediyorsun. ‘Belediyelerdeki kayyum uygulamasını yeniden istisna haline getirmek’ demek, müesses nizamda, AKP iktidarında kayyum uygulamasının artık kurumsallaştığının, iktidarın muhalefeti dizayn etmek için kullandığı bir siyasi tercih, rutin bir yöntem olduğunun itirafı değildir de nedir? Kayyum birilerinin isteği üzerine rutin bir uygulamaya dönüşüp yine birilerinin istediğiyle istisna olabilecek bir uygulama değildir. Demokratik bir ülkede, bir hukuk devletinde kayyum uygulaması kabul edilemez. Artık her kelimeleri bir hukuk katli, milli iradenin gaspı ve Anayasa ihlalidir. AKP iktidarı ve saray, samimi bir süreç yürütmekten yanaysa haksız, hukuksuz ve keyfi kayyum uygulamalarına derhal son vermelidir.

“Gençlerin yararına yapılan her işin karşısındalar”

Erdoğan, partisinin grup toplantısında kayyum itirafının yanı sıra, belediyeler için yeni düzenlemelere gidileceğinin de sinyalini verdi. Düzenleme dediysek yanlış anlaşılmasın, belediyelerin elindeki yetkileri azaltma ve kısıtlama hazırlığı. Erdoğan’ın verdiği sinyale, AKP’li milletvekilleri de selektör yaparak cevap verdiler ve hemen belediyelerin öğrenci yurdu açma ve çalıştırma yetkisinin kaldırılmasına yönelik bir kanun teklifi hazırladılar. Çünkü halka hizmet eden belediyecilik anlayışı canlarını sıkıyor. Bu ülkenin gençlerinin yararına yapılan her işin, her hamlenin karşısındalar. Anayasal haklarını kullanan gençlerimize, onların hayal ettiği aydınlık geleceğe ve mücadelelerine tahammül dahi edemiyorlar. Bu kanun teklifi, CHP’li belediyelerin daha fazla öğrenci yurdu açmaya yönelik çalışmalarını hızlandırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.

“Atatürk, 19 Mayıs’ı, AKP’nin yerlerde sürükleyerek gözaltına aldığı gençlerimize emanet etmiştir”

Yarın 19 Mayıs. Tarihimizin dönüm noktalarından biri olan 19 Mayıs’ı, yani Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın coşkusunu yüreklerimizde hissediyoruz. 19 Mayıs bir milletin yeniden doğuşunun, esarete başkaldırışının ve bağımsızlık ateşinin yandığı gündür. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, işgale karşı direnişi örgütlemek için Samsun’a ayak bastığı o kutlu gün, umutsuzluğa gömülmüş bir halkın kaderini değiştirmiştir. O gün, sadece Anadolu’nun değil, tüm mazlum milletlerin ilham kaynağı olacak bir destanın ilk satırları yazılmıştır. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlık mücadelemizin en önemli mihenk taşlarından biri olan, çoban ateşini yakan 19 Mayıs’ı, AKP’nin, anayasal haklarını kullandıkları için kent meydanlarından eziyet ettiği, yerlerde sürükleyerek gözaltına aldığı ve tutukladığı gençlerimize emanet etmiştir. Çünkü o, gençliğe güvenmiş; ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ nesillerin hayaliyle bir ömür mücadele etmiştir. İşte tam da bu sebeple bu ülkenin gençlerinin çok önemli ve büyük görevi ve misyonu vardır. İşte tam da bu sebeple gençler, ülkelerinin geleceğini ilgilendiren her kritik olayda sahneye çıkmışlar ve damgalarını vurmuşlardır. Çünkü onlar, Atatürk’ün de dediği gibi, yarının umududurlar. 19 Mayıs, teslimiyetin değil, direnişin sembolüdür. Samsun’dan yükselen umut ve Atatürk gençliği, sizin yasaklarla ördüğünüz duvarları yıkar, geçer. 19 Mayıs, bir milletin ayağa kalktığı gündür ve o günün çocukları hiçbir karanlığa boyun eğmezler, eğmediler, eğmeyecekler. Atatürk’e ve onun gençlerine sevgi ve hayranlığımızı bir kez daha dile getirirken bu vesileyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun yol arkadaşlarını saygıyla ve minnetle anıyoruz.

“Mustafa Kemal Atatürk ile özdeşleşen İzmir’i, Gündoğdu Meydanı'na demokrasi için eylem yapmaya davet ediyoruz”

Büyük bir coşkuyla kutlayacağımız 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda İzmir’de olacağız. Yarın Gündoğdu Meydanı’ndan İzmir'in dağlarında açan çiçekleri, Ata'mızın huzuruna gönderelim. Hasan Tahsin'in direniş ruhunu, İzmir'den Silivri'ye taşıyalım. Güvercinleri barış için uçuralım, bayrakları da Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü için sallayalım. Efelerin sesini saraya duyuralım. İzmir'in Cumhuriyet kadınlarının sesini, Boğaziçi'nde kadın hakları için direnen kadınların sesiyle birleştirelim. İzmir'in bitmeyen neşesini, bayram neşesine ekleyelim. Romanlar coşkulu danslarını, Efeler zeybeğini getirsin Gündoğdu'ya. Balkan bandosuna eşlik edelim. Hep beraber Tokat, Erzurum, Konya türküleri söyleyelim; Mardin havalarıyla coşalım. Çünkü biz yarın sadece bir miting yapmayacağız. Aynı zamanda bir eylem yapacağız; ‘hak, hukuk, adalet’ diyeceğiz. Silivri zindanındaki tutsaklar için, başta Ekrem Başkan olmak üzere tüm siyasi tutuklular için özgürlük isteyeceğiz, ‘özgürlük’ diye haykıracağız. Atatürk'ün askerleri ve Atatürk'ün gençleri olduğumuzu haykıracağız. 19 Mayıs günü, akşamüstü saat 18.00'de, İzmir'de hep birlikte birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi haykıracağız. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ile birlikte, milletvekillerimizle, MYK üyelerimizle, PM üyelerimizle, tüm örgütümüzle, belediye başkanlarımızla yarın akşam Gündoğdu meydanında olacağız. Bütün Türkiye'yi, Cumhuriyet ile, demokrasiyle, özgürlükle, hoşgörü ve barışla özdeşleşen, Mustafa Kemal Atatürk’le ve vatan sevgisiyle özdeşleşen İzmir’i ve Ege’yi, 19 Mayıs günü saat 18.00'de Gündoğdu Meydanı'na sadece miting yapmaya değil, özgürlük ve demokrasi için eylem yapmaya, haykırmaya davet ediyoruz.”

“Cemaatlerle bağı olan bir kişiyi arıyorlarsa dönüp aynaya bakacaklar”

CHP Sözcüsü Yücel, açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisinin grup toplantısında İmamoğlu’na ilişkin söylediği “Bu karanlık organizasyon İstanbul ile sınırlı kalmamış, ülkedeki pek çok belediyeyi, kurumu, kişiyi içine alan, kolları çok farklı yerlere uzanan, hatta uluslararası ayağı da olan bir ahtapota dönüşmüştür. Önceleri sadece kimi siyasi partileri ve siyasetçileri kapsadığı düşünülen çarpık ilişkiler ağının bürokrasiden iş dünyasına ve medyaya kimi cemaatlerden istihbarat kuruluşlarına kadar uzandığı ortaya çıkıyor” sözlerinin sorulması üzerine şunları söyledi:

“Cemaatlerle, uluslararası istihbarat örgütleriyle bağı olan bir kişiyi, bir yapıyı eğer arıyorlarsa dönüp önce aynaya bakacaklar. Bu sürecin siyasi bir süreç olduğu bellidir. Cemaatlerle veya farklı yapılarla bir bağ aranıyorsa önce dönüp aynaya kendilerine bakmaları gerekmektedir.”

Yücel, “27 Mart 2025’te Tuzla Piyade Okulu’nda Atatürk rozeti takmak istemeyen teğmenin TSK’dan ihraca itirazı kabul edildi, nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Bu konu MYK toplantımızda gündeme gelmedi. Daha önce bu konuyla ilgili çeşitli açıklamalar yaptık. TSK ve ordumuz her şeyden önce Mustafa Kemal Atatürk’ün TSK’sıdır, ordusudur. Burada Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili duruşu nedeniyle teğmenlerimizin ordudan ihraç edilmeleri de yanlıştır, yine Mustafa Kemal Atatürk alerjisi olan bir kişinin de çeşitli sebep ve saiklerle korunmaya ya da kollanmaya çalışılması da yanlıştır.”