12.11.2025
12.11.2025
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, dün açıklanan İBB iddianamesine ilişkin olarak, "Bu iddianameyle iktidar, bu ülkeyi demokrasiden koparma niyetini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu hedef için düşmanlarını belirlemiş, sandıkta yarışmaya cesaret edemediklerini zindana göndermiştir. Millet olarak bir kararın eşiğindeyiz. Hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu, herkesin güvenliğinin gözetildiği, Anayasal düzenin geçerli olduğu, yasama-yürütme ve yargının kendi görev alanları içerisinde kaldığı, birbirlerine darbe yapmaya teşebbüs etmediği bir ülkede huzur, barış ve refah içerisinde mi yaşamak istiyoruz; yoksa iktidarın rüzgarına göre şekillenen bir kara düzende, bir kaos ortamında, kaygıları her geçen gün daha da artan, belirsiz bir geleceğe ilerleyen yoksul bir ülkede mi yaşamak istiyoruz" dedi.
CHP MYK, dün parti genel merkezinde Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında toplandı. CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısının gündemine ilişkin CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Yücel, şunları kaydetti:
“Dün Azerbaycan’dan ülkemize gelmekte olan Milli Savunma Bakanlığı’na (MSB) ait C130 askeri kargo uçağımızın Gürcistan-Azerbaycan sınırında düştüğünü ve maalesef 20 kahraman askerimizin şehit olduğunu derin bir üzüntüyle öğrendik. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve aziz milletimize baş sağlığı ve sabır diliyoruz. Henüz iki gün önce, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 87’nci yıl dönümüydü. ‘Benim iki büyük eserimden biri’ dediği, bu ülkenin kurucu partisi CHP’ye dört koldan saldırılırken kurucumuza daha güçlü sarılıyor, onun emanetini ilelebet yaşatacağımızın sözünü bir kez daha veriyoruz. Bir gün değil, her gün andığımız; ilke ve devrimleriyle yolumuzu aydınlatan Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sonsuz saygılarımı sunuyorum. Ruhu şad olsun.
“AKP Genel Başkanı yargıya açıkça, ‘Pusulanız hukuk değil, ben olacağım’ mesajını vermiştir”
MYK toplantımızı dün Genel Başkanımız Özgür Özel’in başkanlığında gerçekleştirdik. AKP iktidarında bir konu var ki kronikleşmiş, diğer tüm sorunların kaynağı ve temel sebebi. O da hukuk ve hukukun üstünlüğü meselesi. Hukukun üstünlüğünün olmadığı yerde ne can güvenliği olur ne mal güvenliği olur ne demokrasi tam anlamıyla işler ne ekonomi düzelir ne hayat pahalılığı biter ne sosyal adalet sağlanır. Devletin temelinden hukuku çekip alan AKP, bugün ülkede ekonomiden eğitime, sosyal adaletten sağlığa kadar her alanda yaşanan kaos ve çürümenin tek sorumlusudur. AKP Genel Başkanı işine geldiğinde, ‘Yargı bağımsız ve tarafsızdır’ demiş ama işine gelmediğinde ‘Yüksek mahkeme kararlarını tanımıyorum, saygı duymuyorum’ demiştir. AKP Genel Başkanı yargıya açıkça, ‘Pusulanız hukuk değil, ben olacağım’ mesajını vermiştir. Elbette bu ülkede AKP’nin tüm müdahalelerine rağmen meslek onurunu koruyan, hukukun üstünlüğüne inanan ve evrensel hukuk kurallarından ayrılmayan yargı mensupları vardır. İyi ki de varlar. AKP’nin yargı kollarının başında olan şahıs bundan bir yıl önce siyasi bir görev olan bakan yardımcılığından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanmıştı. Göreve geldiği günden itibaren CHP’ye ve CHP’lilere 'düşman hukuku' uygulayan bu şahıs ve onun gibi hareket edenler, bu ülkede yargının tarafsız ve bağımsız olmadığının en somut kanıtıdır.
“İddianame adeta siyasi bir propaganda belgesidir. Meşru ve demokratik siyaseti hedef alan bir darbe muhtırasıdır”
Dün merakla beklenen ve yine bu şahsın başında bulunduğu AKP yargı kolları tarafından hazırlanan İBB İddianamesi açıklandı. İlk bakışta maddi gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla hazırlanmış hukuki bir metinden ziyade, bu metnin tamamen CHP’nin kurumsal kimliğini ve tüzel kişiliğini hedef alan siyasi bir metin olduğunu söyleyebiliriz. İddianamede yer alan, 'CHP’nin ele geçirilmesi ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde örgüt liderinin aday gösterilmesi amacıyla’ ifadesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce birçok kez kullandığı ‘ahtapotun kolları’ ifadesine yer verilmesi ve CHP’ye Anayasa’nın 69’uncu maddesi uyarınca kapatma davası açılması konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirimde bulunulması bu tespitimizin en temel kanıtıdır. Bu yönleriyle iddianame siyasi bir propaganda belgesidir. Meşru ve demokratik siyaseti hedef alan darbe muhtırasıdır.
“Hem partimizi hem de İBB’yi suçlamak için gerekçe yaratılmaya çalışıldığını görüyoruz”
İddianamede somut delillerden ziyade, çoklukla ‘duyduğum kadarıyla’, ‘duydum’, ‘bildiğim kadarıyla’, ‘düşünüyorum’ ya da ‘tahmin ediyorum’ gibi ifadelere yer verildiği, başta üç olan gizli tanık sayısının 15’e çıktığı ve 4-5 Kasım 2023 tarihinde gerçekleştirdiğimiz 38’inci Olağan Kurultayımızda kürsüden yapılan konuşmaların, kurultayımızda çekilen görüntülerin, asılan pankartların partiyi ele geçirme planının kanıtı olarak iddianameye eklendiğini görüyoruz. Yine bilgi işlem sorumlumuz Orhan Gazi Erdoğan’ın haksız ve hukuksuz şekilde, asılsız suçlamalarla tutuklanmasına iddianamede yer verilerek hem partimizi hem İBB’yi suçlamak için gerekçe yaratılmaya çalışıldığını görüyoruz. Hukuki olmayan, tamamen siyasi saiklerle hazırlanmış, yaklaşık 4 bin sayfa olan iddianameyi inceleyeceğiz ve yeri geldikçe milletvekillerimiz ve genel başkan yardımcılarımız aracılığıyla görüşlerimizi, tespitlerimizi, analizlerimizi sizlerle paylaşacağız.
“Bu iddianameyle iktidar, ülkeyi demokrasiden koparma niyetini açık şekilde ortaya koymuştur”
Ancak şunun altını çizerek ifade ediyoruz: Bu iddianameyle iktidar, bu ülkeyi demokrasiden koparma niyetini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu hedef için düşmanlarını belirlemiş, sandıkta yarışmaya cesaret edemediklerini zindana göndermiştir. Artık herkes şunun farkında olmalı: Millet olarak bir kararın eşiğindeyiz. Hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu, herkesin güvenliğinin gözetildiği, Anayasal düzenin geçerli olduğu, yasama-yürütme ve yargının kendi görev alanları içerisinde kaldığı, birbirlerine darbe yapmaya teşebbüs etmediği bir ülkede huzur, barış ve refah içerisinde mi yaşamak istiyoruz; yoksa iktidarın rüzgarına göre şekillenen bir kara düzende, bir kaos ortamında, kaygıları her geçen gün daha da artan, belirsiz bir geleceğe ilerleyen yoksul bir ülkede mi yaşamak istiyoruz? Bugün CHP’ye, onun belediye başkanlarına, cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’na yapılan saldırılar aslında bu ülkenin demokratik düzenine, Anayasal düzenine ve bu milletin geleceğine yapılmaktadır. Biliyoruz ki Atatürk’ün iki büyük eserinden biri olan CHP’ye de demokrasimize de milletimiz sahip çıkacaktır. Çünkü CHP, gücünü ve meşruiyetini milletimizden alır. Çünkü egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
“Hükümeti düşürecek kadar önemli bir olay ortaya çıkıyor ama konunun muhatabı Adalet Bakanı sessiz, Cumhurbaşkanı sessiz”
Geçtiğimiz hafta, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel tarafından çok önemli bir belge açıklandı. Demokrasiyle yönetilen, hukukun üstünlüğünün olduğu, yargısının tarafsız ve bağımsız olduğu, kimsenin ayrıcalıklı olmadığı bir ülkede istifalar, görevden almalar getirecek, hatta hükümeti düşürecek kadar önemli bir olay ortaya çıkıyor ama konunun muhatabı sessiz, Adalet Bakanı sessiz, Cumhurbaşkanı sessiz. Türkiye’nin birinci partisi CHP’ye, onun belediye başkanlarına, 1 milyon oy farkla ikinci kez seçilmiş İBB Başkanı ve cumhurbaşkanı adayına çeşitli bahanelerle, akıl dışı suçlamalarla soruşturmalar açan bir kişinin Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 48’inci maddesine göre, mesleği dışında gelir getirici faaliyette bulunması açıkça yasak olmasına rağmen her ne kadar yurt dışında kurulmuş ve faaliyet gösteriyor olsa da yürütmenin kontrolündeki bir şirkette yönetim kurulu üyesi olması ve buradan huzur hakkı alması Türkiye’de demokrasinin, yargının ve sistemin içler acısı halini ortaya koymaktadır.
“Yürütmeden gelir elde eden Akın Gürlek hakkında, HSK tarafından hala herhangi bir işlem yapılmamıştır”
Burada çok yönlü bir hukuka aykırılıktan bahsetmek mümkündür. Birincisi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gibi önemli ve etkili bir görevde bulunan bir yargı mensubunun yasaya açıkça aykırı bir eylemi söz konusudur. Hakimler ve Savcılar Kanununun 48’inci maddesinde, hakimlerin ve savcıların kendi meslekleri dışında gelir getirici bir faaliyette bulunmaları yasaklanmıştır. İkincisi bu kişi yürütmenin güdümünde, siyasi iktidarın çıkarları doğrultusunda hareket etmekte; ana muhalefet partisine, onun cumhurbaşkanı adayına, belediye başkanlarına yönelik soruşturmalar açmakta, onları tutuklatmakta ve bunları yaparken de Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olan bir kamu iştirakinden huzur hakkı almakta, gelir elde etmektedir. Üçüncüsü bütün bu hukuksuzluklara rağmen, yani tarafsız ve bağımsız olması gerekirken yürütmenin güdümünde hareket eden ve bunu yaparken yasada açıkça yasaklanmış olmasına rağmen yürütmeden gelir elde eden bu kişi hakkında, bugün itibarıyla HSK tarafından hala herhangi bir işlem yapılmamıştır. Aynı zamanda HSK Başkanı olan Adalet Bakanı’na soruyoruz: Neden susuyorsun? Yoksa Akın Gürlek ile ilgili elin kolun bağlı mı?
“Bakan Tunç’un, ‘Yargı bağımsızdır, yargı tarafsızdır’ demek dışında çıtı çıkmıyor”
Artık sözün bittiği, tuzun koktuğu bir noktadayız. Bu ülkede Tayfun Kahraman hakkında Anayasa Mahkemesi’nce adil yargılanma hakkı ihlal edildiği gerekçesiyle verilen, yeniden yargılama kararı yerel mahkemece reddedildi. Bu ülkede Hatay halkının iradesi ile seçilen Can Atalay’ın seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle AYM’nin verdiği karara rağmen vekilliği düşürüldü. Bu ülkede AİHM kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş, Osman Kavala hala cezaevinde. Bu ülkede çağırılsa koşa koşa ifadeye gidecek olan belediye başkanlarımız, şafak baskınlarıyla gözaltına alındı, tutuklandı ve aylardır hukuksuz bir şekilde zindanlarda tutuluyorlar. Bu ülkede yüzlerce gazeteci, gözaltı kararı olmadan fiili gözaltı uygulanarak evlerinden alındı. Bu ülkede binlerce genç, millet iradesine sahip çıkmak istediği için yaka paça gözaltına alındı, günlerce aileleriyle görüşemedi. Bu ülkede masumiyet karinesi yok edildi, lekelenmeme hakkı görmezden gelindi ve yargılama yapılmadan insanlar suçlu ilan edildi. Ve bu ülkede vatandaş kendini güvende hissetmiyor, hukuka güven oranı yüzde 20’lerin altına düştü. Ama Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, ‘Yargı bağımsızdır, yargı tarafsızdır’ demek dışında çıtı çıkmadı.
“Anayasa’ya aykırı hareket edilmesinden rahatsızız”
Biz, bu ülkede apaçık bir şekilde Anayasa’ya aykırı hareket edilmesinden rahatsızız. Biz, bu ülkenin hukuksuzlar ülkesi olarak anılmasından rahatsızız. Biz, insan hakları ihlallerinden, masumiyet karinesinin lekelenmeme hakkının yok sayılmasından rahatsızız. Ekmek gibi, su gibi ihtiyaç duyduğumuz adaletin terazisinin bozulmasından, hukukun iktidarın elinde bir oyuncak haline gelmesinden, adalete olan güvenin temelinden sarsılmasından rahatsızız. Yerle bir ettikleri bu hukuk düzeni bir gün gelecek, herkese lazım olacak. Başta da bu düzeni bozanlara lazım olacak. Adaletin terazisine bugün müdahale edenler, yarın o adalete muhtaç olacak. AKP güdümlü yargıyı bir kez daha uyarıyoruz: Gelin, bir an önce bu yanlıştan dönün ve adil bir yargılamanın, tutuksuz yargılamaların önünü açın.
“Artık herhangi bir delil karartma şüphesi kalmadığına göre, yol arkadaşlarımızın tutuksuz yargılanmaları haktır”
Bütün bu olumsuzluklar yaşanırken dün, bu ülkede ‘Arada bir de olsa iyi şeyler de oluyor’ dedirten bir gelişme yaşandı. İstanbul 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi, dün tensiple birlikte Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer ile birlikte beş kişinin tahliyesine karar verdi. Diliyoruz ki başta Ekrem Başkan olmak üzere, Zeydan Başkan da Muhittin Başkan da ve diğer tüm belediye başkanlarımız ve yol arkadaşlarımız da bir an önce özgürlüklerine kavuşurlar. Zira esas olan tutuksuz yargılamadır. İddianame hazırlandığına göre, delillere etki edilmesi de söz konusu değildir. Artık herhangi bir delil karartma şüphesi kalmadığına göre, yol arkadaşlarımızın tutuksuz yargılanmaları bir haktır.”
12.11.2025
12.11.2025
12.11.2025
11.11.2025