24.08.2024

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel Habertürk TV’de: “Geçmişte Verdiğimiz Sözleri Tutacağım”

CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL:

-“MUTLAK İKTİDAR TÜRKİYE’YE FELAKET GETİRDİ”

-“İŞÇİLER TEPKİSİNİ ERKEN SEÇİM TALEBİYLE DİLE GETİRİRLERSE ERKEN SEÇİMDEN KİMSE KAÇAMAZ”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, HaberTürk TV’de yayınlanan Faruk Aksoy ile Burası Haftasonu programında, “Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının konumunun güçlenmesi başka bir şey, yetkilerinin mutlaklaşması başka bir şey. Konumunun güçlenmesi şöyle CHP genel başkanının güçlenmesi partinin güçlenmesidir. Şudur; başarılı bir kurultay yaparsınız, kurultaydan kavgasız gürültüsüz tartışmasız çıkarsınız. Kurultay çıkışında partide herkes memnundur ve partinin tüzüğü demokratikleşmiştir, bu genel başkanı güçlendirir. Ama genel başkan bütün yetkileri eline alır, herkes iner, susar. Bu genel başkanı ve partiyi güçlendirmez. Yani bir tanesi özgüven meselesi. Ben geçmişte verdiğimiz sözleri tutacağım” ifadesini kullandı

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, HaberTürk TV’de yayınlanan Faruk Aksoy ile Burası Haftasonu programına konuk oldu. Özel, “CHP Türkiye’ye demokrasi vadettiği için önce kendi içinde demokratik olması lazım. Maalesef tüzüğümüz hem yılların hem uygulamaların etkisiyle hem geçmişte yapılan birkaç değişiklikle çağdaş sosyal demokrat bir parti tüzüğünün olması gerektiği kadar demokratik değil, özgürlükçü değil, birtakım eksikleri var” dedi. Özel şöyle devam etti:


“TÜZÜK ÇALIŞMALARINI ARALIK’TAN BERİ YAPIYORUZ”

“Birçok partinin tüzüğünden çok daha iyi olmasına rağmen 5 Kasım kurultayının ana gündemlerinden bir tanesi buydu. Hem Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu o dönemde tüzükte ciddi değişiklikler yapacağını vadetmişti. Biz de benzer değişiklikler yapacağımızı vadetmiştik. Hatta şöyle olmuştu. Bizim kendi kurultayımız 5 Kasım’daydı, 25 Kasım’da tüzük kurultayı yapacağız diye konuşulmuştu. Ben genel başkan seçildiğim ilk gün hemen hukukçuları çağırdım ‘Ne yapıyoruz’ diye. Dediler ki ‘Onun resmi ilanı verilmedi bugün verirsek şu tarihe gelir’. İl başkanlarını topladık. ‘Aralık ayının ortası sonuna doğru bir kurultay yapılacak. Herkes belediye başkan adaylarını beklerken CHP içe kapanıp tüzük tartışacak, olacak iş değil’ dediler ve bütün il başkanlarımızın oybirliğiyle tüzük kurultayımızı ileri bir tarihe erteledik. Hemen seçimden sonraya da erteleyebilirdik Mayıs’a. Birazcık tüzüğü enine boyuna tartışarak yapalım istedik. O yüzden aslında tüzük kurultayına gitmiyoruz. Tam bir haftalık bir değişim kurultayına gidiyoruz. Adı İkinci Yüzyılın Değişim Kurultayı. 4 Eylül‘de başlayacağız 9 Eylül günü bitecek. Biz 4 Eylül günü Sivas'a gidiyoruz. Sivas’ta Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk kongresi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Sivas Kongresi’ni partinin ilk kurultayı kabul ettiği için 1927’de konuşma yaparken ‘İlk kurultayımız toplandı’ falan denirken Gazi Mustafa Kemal Atatürk der ki, ‘Yok bu ikinci, ilkini Sivas’ta yapmıştık’. İki büyük eserinden ikisinin de başlangıç noktasını Sivas Kongresi kabul ediyor. Buna atfen biz 4 Eylül günü önceki Genel Başkanlarımız, milletvekillerimiz, PM üyelerimiz, il başkanlarımızdan bir temsil heyeti ile Sivas’ta önce resmi törenlere katılacağız. Sonra kurultayımızın sembolik açılışını orada gerçekleştireceğiz. Sonra Ankara’ya geleceğiz çünkü resmen Ankara’da olmak zorunda partilerin kurultayları. 5’inde tüzük komisyonumuz son çalışmasını tamamlayacak ki bu komisyon 81 ilden genelde il başkanlarıyla görevlendirdikleri bir kişiden oluşuyor. İki milletvekili üç de PM üyemiz var. Bu komisyon tüzükle ilgili çalışmaları yapacak ve 6’sında tüzüğümüzü değiştireceğiz. Bunun çalışmalarını Aralık’tan beri yapıyoruz. Yani Aralık’tan beri mahalledeki üyelerimizden, ilçelerimizden görüş istedik, illerin görüşleri birleştirildi. Dünyadaki sosyal demokrat partilerin son 20 yıldaki tüzük değişimlerini inceledik, tercüme ettirdik, getirdik.”

“TÜZÜKLE İLGİLİ GENEL BAŞKANLARIMA BİLGİ VERECEĞİM”

“Hatta ben ilk kez bir şey söyleyeyim burada. Bu çalışmaların sonunda bir taslak var, bu taslak belli bir noktaya geldi. 81 il başkanımız, milletvekillerimiz, parti örgütümüz bunu tartışıyorlardı, 5 Eylül günü son şeklini verecekler. 6 Eylül günü madde madde görüşüp oylayacağız. Hazırlıkla ilgili bir kısım daha var. Pazartesi günü benden önceki üç Genel başkanımızla bir araya geleceğiz. Sayın Karayalçın’la, Sayın Altan Öymen’le, Sayın Hikmet Çetin’le İstanbul’da. Altan Bey burada, onu yormamak için biz geldik. Ben tüzükle ilgili sayın genel başkanlarıma ‘nereye geldik, ne noktadayız ve ne öneriyorlar’ onu alacağım. Ayrıca döndükten sonra Ankara’da takip eden hafta içinde Sayın Kılıçdaroğlu’na tüzüğümüz konusunda hem geldiğimiz nokta konusunda bilgi vereceğim hem önerilerini alacağım. Ve tüzüğümüzü değiştireceğiz.”

“‘BEN ADAY OLACAKTIM OLAMADIM’ TARTIŞMALARINA SON VERECEĞİZ”

“Biliyorsunuz aslında toplum bununla çok meşgul değil ama hani ne yapıyor CHP bu işte? Örneğin Cumhuriyet Halk Partisi’nde genel başkan adayı olmak için yüzde 5 imza toplamanız gerekiyor, delegelerden. Delegelerin yüzde 5’inden işte, 60 imza diyelim ki, 65 imza. Geçmişte bu çok sorunlar oluyordu. Neden? Mevcut genel başkana, genel başkanın iradesi var mı yok mu bilinmez. Etrafındaki ekip bütün delegelerin imzalarını topluyor. Aday olacaklara imza kalmıyor. ‘Ben aday olacaktım olamadım’ tartışmaları. Mesela ben tüzüğe şunu önerdim. Delegelerden yüzde 5 imza toplanır, bir delege birden fazla kişiye imza verebilir. Hiç problem yok. ‘Ben Özgür Özel’i de rakibini de kürsüde görmek istiyorum’ diyor delege. Konuşsunlar orada karar vereceğim. Niye aday olamazsın? Bütün imzaları genel başkan alıyor. Yine yüzde 5 imza arayacağız. Ama bir delege bir kişi imza vermek zorunda değil. Zaten üç dört aday oluyor. Ayrıca şunu koyacağız. Divan yüzde 10’dan fazla imza kabul etmeyecek. Geçmişte hatırlıyorsunuz ‘900 imza teslim ettim, şu kadar oy aldım’. Öyle bir şey yok. 120’den çok imza vermek de yok. Kimsenin siyaset alanını kapatmayacağız. Genel başkanın karşısına rakip çıkmak isteyen, ya imza toplayamadım, genel merkez baskı yaptı. Mesela en basitinden bu adımı atarak başlayacağız.”

“GEÇMİŞTE VERDİĞİMİZ SÖZLERİ TUTACAĞIM”

“Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının konumunun güçlenmesi başka bir şey, yetkilerinin mutlaklaşması başka bir şey. Konumunun güçlenmesi şöyle CHP genel başkanının güçlenmesi partinin güçlenmesidir. Şudur başarılı bir kurultay yaparsınız, kurultaydan kavgasız gürültüsüz tartışmasız çıkarsınız. Kurultay çıkışında partide herkes memnundur ve partinin tüzüğü demokratikleşmiştir, bu genel başkanı güçlendirir. Ama genel başkan bütün yetkileri eline alır, herkes iner, susar. Bu genel başkanı ve partiyi güçlendirmez. Anlatabildim mi? Yani bir tanesi özgüven meselesi. Ben şunu yapıyorum. Hem geçmişte verdiğimiz sözleri tutacağım hem de şunu söyleyebilir miyim bizim kurultayımıza Sosyalist Enternasyonal’in tüzük komisyonu geliyor. Bütün dünyadaki tüzüklerin demokratik yerlerinden katkı alıyoruz. Bugünkü tüzük genel başkana her yetkiyi veriyor zaten. Yani neler neler yapabiliyor. Bir para basamaz, bir adam asamaz. Onun dışında her şeyi yapar. O kadar söyleyeyim size. Çünkü mesela ön seçim yapmayabiliyorsunuz. Ben mesela şeyi koyacağım. Ön seçim yapmama maddesini kaldıracağız.”

“ÖRGÜTÜN TALEPLERİNE UYGUN ÖN SEÇİM MEKANİZMASINI KURGULUYORUZ”

“Esnekliği barındıran bir madde yazıyoruz. Ön seçim yapacağız, Balıkesir’de. Balıkesir’de üyelerimizin yüzde 90’ı körfezde, körfez kısmındaki ilçelerde. Ön seçim yaparsan bütün adaylar körfezden çıkıyor, sonra gidiyorsun oy almaya merkeze. ‘Körfez’den alın kardeşim oy buradan aday koymamışsınız’, dağ kısmına gidiyorsun ‘Siz bizi küçük görüyorsunuz köylüyüz ya’ diyor. O zaman ne yapacağız? Balıkesir İl Örgütü’nün görüşü alınarak yapılacak ön seçimde, kuralları belirleyeceğiz. Birinci oy körfeze, ikinci oy merkeze, üçüncü oy buraya diye sıralamayı koyacağız. Bu esneklikleri içinde barındıran, örgütün taleplerine uygun, sonuçlarına tam olarak uyulacak bir ön seçim mekanizmasını kurguluyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi grubunda maalesef şartların getirdiği bir şey olduğu için veteriner yok. Veteriner yok. Vali yok, emekli vali. Belli meslekler olmazsa olmaz. Hayvancılık konuşuyorsunuz, grubunuzda veteriner yok. Daha komiğini söyleyeyim mi? Meclis’te veteriner yok. Türkiye’nin en büyük meselesi. Biz de olmamasına üzülüyordum geçen gün dediler ki ‘Ya Meclis’te de yok’. Şu an benim grubumda sendikacı yok. Her şey var sendikacı yok. Ben meclis grubunda bütün komisyonların başkanlarını düşünmek tasarlamak ve bunların ön seçimden ya da kontenjanlarla ama mutlaka seçimin çok etkili olacağı bir şekilde oluşmasını sağlamak durumundayım. Ben iktidar olduğumuz güne bakıyorum. Buradaki ben kelimesini biz diye revize etmek isterim.43 yaş ortalamasına sahip, yarısı kadın yarısı erkek çok güçlü bir Parti Meclisi ve Merkez Yönetim Kurulumuz var.”

“İŞÇİLER TEPKİSİNİ ERKEN SEÇİM TALEBİYLE DİLE GETİRİRLERSE ERKEN SEÇİMDEN KİMSE KAÇAMAZ”

“Bakın erken seçim meselesini şöyle özetleyeyim. Ben 31 Mart’tan hemen sonra o gece dedim ki, ‘Bu seçim sonuçlarını araçsallaştırarak bir erken seçim çağrısı yapmayacağım’. Sebebi son derece ahlaki ve etik bir yerde. Sebebi şu. Bir gün öncesine kadar 105 miting yaptım, 105 mitingde şunu söyledim. ‘Bu seçim bir genel seçim değil’. Ey AK Partililer, MHP’liler. Bu seçim bizim iyi liyakatli çalışkan adaylarımıza oy verin, kentinizi iyi yönetsinler. Bu seçimde bize vereceğiniz oy Tayyip Bey’e, AK Parti’ye kırmızı kart göstermek değildir, sarı kart göstermektir, uyarmaktır. Bu seçimde bize oy verdiniz diye iktidar değişmeyecek. Bu konuda ben seçmene bir taahhütte bulundum. Çıkıp da orada ‘Haydi bakalım arkadaşlar biz birinci partiyiz yürü erken seçime, Tayyip Bey devrilmiştir’ desem Bir gün önce bana inanan AK Partili ve MHP’li seçmen ömrü boyunca bir daha bana inanmaz. Bu partiye inanmaz. Fırsatçılık yapmamak lazım. Ama arkasından şunu ekledim, ‘Vatandaşın ekonomik krizi büyük, ekonomik sorunları çok fazla. Bu sorunları çözmezseniz geçim olmaz, geçim olmazsa seçim olur. Ben onun arkasında dururum’ dedim. Ben seçimi isterim, ben bugünden razıyım. Bugünden hazırım, dünden razıyım seçime. Ama seçim için ya Tayyip Bey ‘evet’ diyecek ya Meclis’te 360. O da yok. Ama ben meydan meydan geziyorum, bugün bir başka mitingde olacağım. Gaziantep’te fıstık mitinginde. Daha önce bir bakın seçimlerden sonra ilk miting ne zaman yapılmış? Bazen üç yıl sonra yapılmış, bazen 2 buçuk yıl sonra yapılmış. Ve birkaç tane yapılmış. Ben seçimden beri, seçimden bugüne beş ayda onuncu mitingine gidiyorum. Vatandaşın derdini dile getirmek için. O yüzden erken seçim istiyoruz, erken seçimin teknik şartları elimizde yok ama bugün çiftçi eylemlerini görüyorsunuz. O bütün Türkiye’yi sararsa, emekliler sokaklara dökülürse, asgari ücrete zam almayan işçiler tepkisini erken seçim talebiyle dile getirirlerse erken seçimden kimse kaçamaz.”

“HER SORUYU GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEME BAĞLAMANIN SEÇMENDE BİR KARŞILIĞI OLMADIĞINI GÖRÜYORUM”

“Siz bana şunu sorarsanız, ‘Özgür Bey siz iktidar olduğunuzda ülkenin yönetim şekli ne olacak?’ Cevabım güçlendirilmiş parlamenter sistem. Dünyanın en iyi on ekonomisinin dokuzu güçlü parlamentolarla yönetiliyor, birisi başkanlık. O da Amerika. Çünkü 52 devletten müteşekkil bir birleşik devletler modeli, başka çare yok. Ama hepsinin ortak özelliği katı kuvvetler ayrılığı ve bağımsız bir yargı. En fakir on ülkenin altısı başkanlık, dördü yarı başkanlık. Bu durumda demokratik yönetim, kuvvetler ayrılığı çok önemli ve oraya yönelmek durumundayız başka çaresi yok. Ben her soruyu güçlendirilmiş parlamenter sisteme bağlamanın seçmende karşılığı olmadığını görüyorum. Seçmen diyor ki, ‘Kardeşim bana ne güçlendirilmiş parlamentodan. Benim geçim sorunumu çözün’ diyor. ‘İşsizliğimi çözün, evladım işsiz’ diyor. ‘Yoksulum’ diyor. ‘Bunlar anlamadığım terimler konuşuyorlar’ diyor. O yüzden benim cevabım şu: Bana sorarsanız dış politika cevabım var, tarım var, ekonomi var, sağlık var. Bana sorarsanız yönetim sistemi cevabım parlamenter sistem. Siyaset başka bir şey, gerçekler başka bir şey, siyasi iletişim başka bir şey. Vatandaş canı yanarken kendi sorunu dile getirilsin ister, çay üreticisi maliyeti 19 lira olan çaya 17 lira fiyat vermişler, parlamenter sistem duymak istemiyor bizden. Kendi derdi konuşulsun istiyor. O yüzden ama güçlü bir parlamento, kuvvetler ayrılığı, bir kişinin hata yapmaması, denge denetim sistemleri ve dürüst ve ahlaki bir yönetimin teminatı olan güçlü kurum ve kurallar ekonomik başarıyı getirecek. Ama her sorunun cevabı ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ derseniz diğer konuları bilmiyorsunuz sanıyorlar. Veya halkın sorunlarıyla meşgul değilsiniz... Peki seçim bitti. Hemen geçebilir misiniz? Geçemezsiniz. Bir geçiş dönemi öngörmek zorundasınız. Bir anayasa değişikliği hazırlamanız lazım ve Anayasa değişikliğini belki de geçici maddeleriyle mevcut yönetimi güçlü bir parlamentoyla destekleyebilirsiniz, hepsi konuşulur.”

“BÜTÜN SİYASETİMİZİ BUNUN ÜSTÜNE KURMAYACAĞIZ”

“Tayyip Bey o seçimin ilk turunu kazanamadı. Yani millet de ‘15 gün daha düşüneceğim’ dedi. Demek ki o kadar kafalar net değil. Zaten bu sisteme 51’e 49 geçmiştik. Bu sefer de, ‘15 gün daha müddet verin, karar veremiyorum’ diyecek kadar kararsız. O yüzden önümüzdeki seçimde, geçen seçimdeki gibi her şeyi güçlendirilmiş parlamenter sistem aksına oturtarak değil. Ama geldiğimizde parlamenter sistem, güçlü bir parlamento inşa edeceğimizi, kuvvetler ayrılığını ortaya koyacağımızı, yeniden tesis edeceğimizi, bağımsız bir yargı, yargıyı ele geçirmek değil kimse ele geçiremeyeceği bir yargı sistemi kuracağımızı önereceğiz. Ama bütün siyasetimizi bunun üstüne kurmayacağız.”

“EN DOĞRU KARARI VERECEĞİMİZİ EMİN OLSUNLAR”

“(Cumhurbaşkanı adayı mısınız sorusu üzerine) Değilim. Çok net. Kitabın ortasından cevap. Bağlasın, hiçbir zararı yok. Bakın şunu söylemek istiyorum. Ben neye adayım biliyor musunuz? Ben, daha önce de 100 kere partilerimize anlatmıştım, ilkini başardım şimdi ikincisini başaracağız. Ben Cumhuriyet’in ikinci yüzyılın ilk genel seçimlerinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve hepimizin partisini yeniden iktidar yapmaya ve iktidar olduğu gece Genel Başkanı olmaya, tarihe böyle geçmek... Bu hiç azımsanacak bir talep, bu hiç azımsanacak bir irade, bu hiç azımsanacak bir siyasi hedef değil. Ben tarihe Tayyip Erdoğan’ın işte 25 yıllık, 24 yıllık iktidarını sona erdiren, yeniden Cumhuriyet Halk Partili bir Cumhurbaşkanını seçtiren, yeniden parlamenter sisteme geçiş döneminin genel başkanı olmuş, partinin bakanlarını, cumhurbaşkanını, Meclis grubunu koordine eden, bu işi başaran ekipte genel başkanlık görevini yapmış birisi olarak tarihe geçmek onurların en büyüğü. ‘Ben gerekirse cumhurbaşkanı adayıyım’, şöyle söyleyeyim. Ben teknik direktörüm. Maçın anlaşılıyor ki 90’ıncı dakikasına doğru bir penaltı atılacak. O penaltıyı kimin atacağına ben karar vereceğim, kurullarımla birlikte, belki bütün taraftara sorarak. En doğru kararı vererek, en doğru kararı vereceğimize emin olsunlar. Penaltıyı atacaklardan biri de ben olursam, topu elimde tutarken aklım gidebilir, ‘dur ben atayım’ derim. Öyle bir şey yok. Ben en doğrusu kimse onu attıracağım. Bunun önündeki demokratik mekanizmayı çalıştıracağım.”

“BİZ ÇOĞUNLUKTAN ÇOK ÇOĞULCULUĞU ÖNEMSERİZ”

“Cumhurbaşkanlığı koltuğunu bırakmak zorunda değil. Partinin üzerinde uzlaştığı Cumhurbaşkanı yetkilerine, Meclis’in güçlendirilmesine, Başbakanlıksa Başbakanlığın yeniden tesisine ve bu organizasyonun yapılmasına mutabıksa zaten Cumhurbaşkanı adayımız olacak. Örnek veriyorum şimdi iki isim söylediniz. İmamoğlu ya da Yavaş. Bizim Cumhurbaşkanımız. Bunu yapar mı? Bakın şimdi ne yaptılar? Geçen dönem Türkiye Belediyeler Birliği’nde AK Parti’nin gücü vardı. Bütün Belediyeler Birliği’ni aldılar, paranın yüzde 98’ini kendi belediyelerine kullandılar. 800 küsur delegenin 480’ini falan biz aldık. Büyük bir farkla Türkiye Belediyeler Birliği’nde 15’te 15’i seçebilirdik, başına istediğimizi getirebilirdik, bütün paraları CHP’li belediyelere aktarabilirdik. AK Parti’nin geçmiş pratiği bu. Biz ne yaptık? AK Parti ve MHP dahil bütün partilere yönetimde görev teklif ettik. Kabul edenlere verdik. Mesela DEM, İYİ Parti, Yeniden Refah; aynı yönetimdeyiz. MHP ile AK Parti istemedi. Şimdi kaynakları gücümüz nispetinde paylaştırıyoruz. Şimdi Ekrem Bey oranın başkanlığına geldi. Geçen dönem Belediyeler Birliği’nin başında AK Parti’nin Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı vardı. Hepsini AK Parti’den oluşturuyordu. Ekrem Bey geldi öyle mi yaptı? ‘Yetki bende, artık biz de. Kimseyi karıştırmam mı’ dedi. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak çoğunluktan çok çoğulculuğu önemseriz bir partiyiz. Demokratız biz yani.”

“PROGRAM KURULTAYI PARTİNİN TÜRKİYE’NİN BÜTÜN SORUNLARINI NASIL BAKTIĞI VE TÜRKİYE’Yİ NASIL YÖNETECEĞİYLE ARTIK ÖZDEŞLEŞMİŞ OLACAK”

“(Cumhurbaşkanı adayının erken açıklanmasına ilişkin soru üzerine) Doğru olmaz. Geçen sefer Altılı Masa sürekli ve sırf bu gündemle meşgulmüş gibi göründüğü için bence zarar gördü. Aslında meselenin özü aday tartışmalarını bir kenara bırakıp -ki oradaki kaçınılmaz olarak altı parti vardı.- Esas biz bu ülkeyi nasıl yöneteceğiz? Hangi kadrolarla yöneteceğiz? Bakın ben o kısmını yeterince ifade edemedim. Biz 4’ünden 9’una gidiyoruz ya. Bir günde tüzüğü değiştiriyoruz. Geri kalan kısımlardaki işlerimizden biri program kurultayımızın hazırlık toplantıları. Ayın 7’sinde ve 8’inde 20 farklı salonda delegelerimizin, il başkanlarımızın tercihlerine göre oturacakları oturumlarda CHP’nin programı nasıl olmalı, yenilenmeli ki, işte gelecek sene Nisanda toplayıp programımızı değiştireceğiz ki program kurultayı partinin Türkiye’nin bütün sorunlarını nasıl baktığı ve Türkiye’yi nasıl yöneteceğiyle artık özdeşleşmiş olacak.”

“GENEL BAŞKANIN BİLE BÜTÜN ÜYELER TARAFINDAN SEÇİLMESİ BENİM EN ÇOK TERCİH EDECEĞİM YÖNTEMDİR”

“Adayı üyelerin belirlemesi kanunen mümkün değil. Kanun der ki, ‘Cumhurbaşkanı adayını Meclis’te grubu bulunan siyasi parti grupları ya da 100 bin imza toplayanlar gösterebilir’ diyor. Siyasi Partiler Kanunu buna izin vermiyor. Diyor ki, ‘böyle aday gösterilir’. Benim gönlümden geçen tüm üyelerin ön seçim sonucunu Meclis grubumuza bildirmektir. Deriz ki, tabii buna tek başıma karar verecek değilim. Ama şundan emin olun. Cumhurbaşkanı adayına tek başına karar vermektense böyle bir şeye tek başına karar vermek daha iyi, bütün üyelere sormak. Ve bütün üyelere sorup Meclis grubuna deriz ki, ‘Biz 1 milyon 600 bin üyemize sorduk, sonuç bu arkadaşlar’ deriz. Bütün üyelerin seçtiği bir adaya Meclis grubunun ‘hayır’ diyecek hali yok. O açıdan ben meseleye, son derece çoğulcu bir yerden bakıyorum. Genel başkanın bile bütün üyeler tarafından seçilmesi benim en çok tercih edeceğim yöntemdir. Ona bile bir çare bulunabilir. Belki mesela temayül yoklaması şeklinde yaparız, çıkan adayı tek aday olarak koluna girer, salona götürürüz ne var bunda? Bunların hepsini konuşmak lazım. Ben bu partide nerede sandık kurulduysa rekor kırdım. Millet böyle şey, benim bu parti içi demokrasi düşkünlüğümü… Manisa’da 2015 seçimlerinde 13 bin üye oy kullandı. Parti Meclisi üyesiyim, Büyükşehir Belediye Başkan adayıyım. Sayın Bülent Kuşoğlu bir öneride bulundu söz alıp. Dedi ki, ‘Yedi aday gösterdik, dördü seçildi. İşte Kırklareli, Edirne, Odunpazarı falan. Manisa, Trabzon, Bartın seçilemedi, madden manen yıprandılar. Gelin, bunları birinci sıra kontenjan yapalım’ dedi. Parti Meclisi’nde alkış koptu. Ben söz aldım dedim ki ‘Manisa’da önseçim varsa, ben Manisa Büyükşehir’e aday gösterilmişsem ve bütün partiler bana inanmışsa yine inanırlar. İnanmıyorlarsa bana müsaade. Ben o seçime gireceğim. Üyeler yollarsa buraya daha güçlü geleceğim.’ 13 bin üyemiz oy kullandı, 11 bin 650 oy, yüzde 87 ile tüm zamanların Türkiye rekorunu kırarak geldim. Bir önceki rekor yüzde 35’ti. O yüzden üyeye kendinizi emanet edin, bakın hayat ne kadar kolay oluyor.”

“İÇİMİN EN RAHAT ETTİĞİ MEVZULAR ÖNCEKİ GENEL BAŞKANLARIMIZA SORDUĞUM SORULARA ALDIĞIM YANITLAR”

“Mesela Kıbrıs’a Sayın Kılıçdaroğlu’nu da davet ettim, kendisinin özel bir programı vardı gelemedi. Sayın Altan Öymen, Sayın Murat Karayalçın ve Sayın Hikmet Çetin’le gittim. Döndüğümde eşime de söyledim, arkadaşlarıma da... Birisiyle iki saat zaman geçirince iki kitap okumuş gibi oluyorsun. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığına kimse tesadüfen gelmez ve o görevi yapmış olmanın kattıkları öyle kitaptan mitaptan okunup öğrenilmez. Benim hani böyle nasıl söyleyeyim, bir konuda danışıp da aldığım yanıtla içimin en rahat ettiği mevzular önceki Genel Başkanlarımıza sorduğumuz sorulara aldığım yanıtlar. O yüzden Sayın Kılıçdaroğlu’nun da katkı sağlaması çok değerli. Ben yerel seçimlerden önce de sonrasında da kendisini birkaç kez ziyaret ettim, sohbet ettik, ikili ilişkilerimizde hiçbir sorun yok. Kemal Bey’in ağzından bana doğru söylenmiş bir eleştiri hiç duymadım. Hatta mesela şey işte, ‘Kemal Bey şunu yanlış buluyor, bunu yanlış buluyor’ diye yazıp çiziyorlar. Yani böyle dışarıdan, daha doğrusu kendilerince Sayın Genel Başkanı desteklediğini söyleyen ama bizim geçmişte bizim partide izini, alnının terini görmediğimiz sosyal medyada kerameti kendinden menkul bir grup arkadaş ve onların yönettikleri bir sosyal medya aktivasyonuyla, sokağın ve partinin gerçekliği taban tabana zıt. Bu kadar söyleyeyim.”

“BİRLİKTE YOL YÜRÜDÜĞÜ BİRİSİYLE GÖRÜŞMEMESİ ZATEN DÜŞÜNÜLEMEZ”

“(Kılıçdaroğlu İmamoğlu görüşmesi) Son derece sağlıklı bir görüşme. Hiç böyle bir görüşmenin yapılamamasını düşünmek saçmalık. Hani ‘normalleşme’ diyoruz ya, yapılmazsa anormal. Önceki Genel Başkan, Sayın İmamoğlu’nu iki kez aday göstermiş. Hem ilçe belediye başkanlığı sürecinde, 2014’te, Beylikdüzü’nde hem 2019’da. Birlikte yol yürümüşler, Cumhurbaşkanı adaylığında Cumhurbaşkanı Yardımcılığı formülünü birlikte geliştirmişler. Ve birlikte yol yürüdüğü birisiyle görüşmemesi zaten düşünülemez. Ekrem Bey Türkiye Belediyeler Birliği için ayda birkaç gün Ankara’da oluyor, daha önceden de aslında bir görüşme olacaktı, biliyorsunuz. Bir sosyal medya enfeksiyonu yüzünden ertelenmek zorunda kalmıştı. Daha mutabakata varılmamış bir görüşmenin yeri, saati birileri tarafından ilan edildi. O yüzden gecikmişti, yapıldı. Ekrem Bey sağ olsun gitmeden önce, gittikten sonra bu bilgiyi benle paylaştı. Mansur Bey geçmiş günlerde Sayın Genel Başkanla yemek yediler. Haber vermeden böyle bir görüşme olmadı ama haber vermeden böyle bir görüşme yapsa Cumhuriyet Halk Partisi’nin Belediye Başkanı filanca partinin genel başkanıyla yapsa kabul edilemez, parti suçudur. Ama zaten Genel Başkanımız, haberim olmasa da hiç üzülmezdim veya şüphelenmezdim. Böyle yüreğim çürümezdi. Ama sağ olsun hem Ekrem Bey hem Mansur Yavaş o kadar nazik, parti disiplinine o kadar riayet eden, siyasi konularda o kadar meselenin üzerine titreyen bir tutum içindeler ki hiç böyle bir sorunumuz yok.”

“BENDEN ZORLA ELİ SOPALI BİR LİDER ÇIKARAMAZSINIZ”

“Ben sosyal demokratım. Ben liderden çok ekibe inanırım. Liderin, ekibin içinde bir adım öne çıkan, eşitler arasında bir adım önde olan, temsil görevi olduğuna inanırım. Dünyada ülkesine fayda verenler böyle liderler. Bakın dünyada şu anda iki tip lider var. Bir tanesi, iyi kadrolar, liyakatli kadrolarla, demokratik şekilde ülkelerini yönetiyorlar. Mütevaziler, hatta ekonomi sınıfı uçuyorlar, arabanın mütevazisine biniyorlar, mütevazi evlerde oturuyorlar, halkları acayip zengin. Merkel Volkswagen Transporter’a biniyordu, apartman dairesinde oturuyordu, Almanların kişi başına milli geliri 58 bin Euroydu. Bu tarafta Merkel’in ürettiği 10 limuzin Mercedes var, dünyanın en pahalı limuzin Mercedes’i. İki tanesi bizim Cumhurbaşkanımızda. Diğerleri Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Katar’da falan. Liderler çok zengin, halk sürünüyor. Burada demokrasi var, burada tek adam rejimleri var. Ben Genel Başkanın gücünün demokratlığından, partinin liderinin gücünün çağdaş, mütevazi lider olmasından, mütevazi genel başkan olmasından, ekibinden güç almasına ve ülkeyi demokrasiye, partisindeki demokrasiye taşımasına gerektiğine inanan birisiyim. Benden zorla böyle eli sopalı lider çıkaramazsınız. Ben oy verirken kendim gibi birini arıyorum. Tayyip Erdoğan’ın sosyal demokrat versiyonunu hiçbirimiz özlemiyoruz. Biz yeni bir Ecevit arıyoruz ve bu Ecevit’in mütevazi yaşamı, partisine, örgütüne olan inancı, sosyal hayata katkısı, sanata saygısı…”

“MUTLAK İKTİDAR TÜRKİYE’YE FELAKET GETİRDİ”

“(AK Parti’nin ilk 10 yıllık iktidarı) Reklamları öyle izledik, film başka çıktı. Fragman öyleydi. Mesela tek adam meselesinde. Şimdi şuraya döndük mü, dönmedik mi? Siz birini seçiyorsunuz, gerisine beş yıl karışmıyorsunuz. Tayyip Bey gelmeden önce rektör seçimi vardı, şimdi atıyor. Tayyip Bey gelmeden önce Türkiye Futbol Federasyonu seçimleri vardı şimdi atıyor. Son seçimde atadı, ona karşı içeride bir refleks gelişti, Türkiye onu tartışıyor. ‘Nasıl olmuş da Tayyip Bey’in dediği seçilmemiş falan.’ Esnaf odalarının seçimlerine kadar müdahil olacak bir mutlak iktidar Türkiye’ye felaket getirdi.”

“BİRİ BİR ADIM ATACAKTI, BEN O ADIMI ATTIM”

“(Normalleşme görüşmeleri) Koalisyon görüşmesi mi yapmışım? AK Parti’yi aklama görüşmesi mi yapmışım? Normali budur. 2024 yılındayız, 100’üncü yılı Cumhuriyet’in. Demokrasi yürüyüşümüz 150-160 yıllık. Ve cenazede birbiriyle karşılaşınca el sıkışmayan liderler ülkesi. Ben bu fotoğrafın parçası olmak istemiyorum. Benim ayağım kırıldı, ilk telefon Devlet Bey’den geldi. Bu son derece olgun, olması gereken bir şeydir. Devlet Bey rahatsızlandığında belki ilk telefon benden… Her bayram, ‘bana düşer’ diye siyasi liderlerin 18’ini de arıyorum, birinci partisin artık. Bu merhabalaşmak, el sıkışmak koalisyon protokolü imzalamak demek değil. Ben AK Parti’nin 22 yılda yarattığı enkaza son düzlükte ortak olacak enayi değilim, açık söyleyeyim. Ama benim şuna ihtiyacım var. Bu ülkede sabahleyin yatağından ana muhalefet lideri, hatta ve hatta son yerel seçimlerde ekonominin yüzde 80’ini, nüfusun yüzde 65’ini kazanmış birinci partinin lideri olarak uyanıyorsanız camide bile birbirinin yüzüne bakmayanlardan biri olamazsınız, olmamalısınız. Bu noktaya gelmişti Türkiye, biri bir adım atacaktı, ben o adımı attım. Bu adıma olumlu karşılıklar gelmesi, Tayyip Bey’in görüşmesi, iade-i ziyarete gelmesi, Sayın Bahçeli’nin bir gün içinde randevu vermesi, DEM Parti’ye gitmemiz, DEM Parti’ye gittikten sonra MHP’ye gitmemize rağmen, eskiden deniyordu ya, ‘Onlarla görüşen bizimle görüşmesin.’ Hepsiyle tekrar görüşürüm, Gerektiği anda görüşürüm.”

“ERKEN SEÇİME DÜNDEN RAZIYIM”

“Ben, ‘Erken seçim istemiyorum’ demedim ki, ben bir daha söylüyorum, ‘Ben erken seçime dünden razıyım, bugünden hazırım ama benim imzamla olmuyor.’ Ve ben şunu söylüyorum, ‘Vatandaş erken seçim istiyorsa erken seçim kaçınılmazdır. Ben erken seçim olsun istiyorum. Ama ben erken seçim isterken 31 Mart’ı referans göstermiyorum çünkü orada MHP’nin, AK Parti’nin bana verilmiş, bana güvenerek verilmiş oyları var. Başka bir şey var orada.”

“DEM’İ YOK SAYMAK, ONA OY VERENLERİ YOK SAYMAKTIR”

“(DEM’le olan ilişkiler) Burada bir şey söyleyip ciddi bir haksızlık yapmak istemem. Sayın Kılıçdaroğlu’na, partimizin o dönem yönetimine, yöneticilerine o konuda yapılmış bütün eleştiriler haksızcaydı. Montaj kasetlerle falan. Biz kendimizi yani birilerinin terörist demesiyle, bölücü demesiyle, bilmem ne demesiyle bir şey olmaz. Özgüveni yüksek siyaset yapacağımızı söyledik. O siyaseti yapageldik yapmaya devam ediyoruz. 31 Mart seçimlerinde dedik ki, ‘Biz Türkiye İttifakıyız. Bu ittifakın içinde sosyal demokratlar var, muhafazakâr demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar var. Milli Takım gol atınca sevinen herkes Türkiye İttifakında olabilir dedik. Filenin Sultanları göndere bayrak çekerken gözleri dolan, heyecanlanan, gırtlağı düğümlenenlerin ittifakıyız biz’ dedik. Siyasi ittifak değiliz. Bu, şu demek, ‘Türkiye’nin bayrağıyla, Misak-ı Milli sınırlarıyla, bölünmez bütünlüğüyle sorunu olmayan herkesle otururuz, konuşuruz, görüşürüz, yol yürürüz. ‘Kürt demokratlar’ derken DEM’e geçmişte oy vermiş bu seçimde bize oy vermişleri de, muhafazakâr demokrat oldukları için Kürt muhafazakârların AK Parti’ye verip de bize oy vermişleri de başımın üstünde tutuyorum. Kimsenin altını kazmaya çalışmıyoruz. DEM Parti ile AK Parti’yi birbirinden farklı tutmuyorum. Şundan dolayı, ikisi de Siyasi Partiler Kanunu’na göre kurulmuş, her bir adayı için bu devletin mahkemesinden temiz kâğıdı almış partiler. Milletimiz onlara birbirine eşit, yakın oylar vererek ‘Beni temsil et’ demiş. DEM’i yok saymak, ona oy verenleri, ağırlıklı olarak Kürtleri yok saymaktır. Ben bunun içinde olmam. DEM’e düşmanlık başka bir şey. Ben DEM Parti’yle kategorik düşmanlık yapıp da, ‘Ben onlarla görüşmem, ben onlarla konuşmam’ dediğimde onları seçen seçmenin vekilini yani dolayısıyla o seçmeni hiçe saymış oluyorsun. AK Parti’nin vatanseverliği, bilmem nesi falan filan kendinden tescilli. AK Parti kadar pragmatist, AK Parti kadar günü gelince öyle günü gelince böyle olan bir parti yokken AK Parti kendini hemen temize çekiyor. Neymiş efendim, ‘Yerli ve milli. Geri kalan…’ Hadi canım sen de.”

“ÖYLE KOLAYCILIK YOK”

“O yüzden normalleşmenin en büyük faydası ne oldu biliyor musunuz? En büyük faydası şudur. Şöyle bir kolaycı siyaset var. ‘Efendim biliyorum yoksulsunuz, işsizsiniz, güvencesizsiniz ama tehlike büyük kardeşim, bize oy vermelisiniz. Yoksa vatanı böldürecekler, bayrağı indirecekler, ezanı dindirecekler.’ Ne kolay siyaset. Şimdi o insanlar, o yoksullar, o işsizler, o güvencesizler… Bizim bazı CHP’li arkadaşlar forsa baktılar. ‘CHP’li’ derken muhalif, oradan buradan. Ben gittim, Sayın Cumhurbaşkanı da Cumhuriyet Halk Partisi‘ne geliyor. Ben dedim ki, ‘Bir Cumhurbaşkanı bir binaya girerse binada Cumhurbaşkanını göstermek için Türk Bayrağı’nın üstünde Cumhurbaşkanlığı Forsu olmalıdır.’ Bu kanun. Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkeyi yönetmeye talipse, yarın öbür gün biz Cumhurbaşkanını seçecek miyiz? CHP’li bir Cumhurbaşkanı olacak ilk başta. Tarafsızlık geleneği, güçlendirilmiş parlamenter sistem. Bizim binaya gelince o bayrak çekilecek kardeşim. Bütün Türkiye Sayın Erdoğan’ın Cumhuriyet Halk Partisi’ne geldiği sırada göndere çekilen bayrağı gördü. Hani biz bayrağı indirecektik? Bana geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan gayriresmi bir ziyaretle yöneticiler geldiler. ‘Özgür Bey personelin sorunu çok, siz dile getirirseniz faydası olur’ diye. Ben müezzinlerin bankalardan promosyon hakkını savunuyorum. Diyorlar ki, ‘Faizsiz bankacılık olunca bunlar çok düşük veriyormuş.’ Hani ben ezanı dindirecektim? Ezanı okuyanın hakkını savunuyorum. Ben ülkeyi böldürecektim? Cumhurbaşkanı geliyor, çayımızı kahvemizi içiyor. Normalleşme budur. Öyle kolaycılık yok. Ülkeyi kurmuş partiye, vatanı böldürecekler, onlara oy vermeyin. Normalleşmenin sayısız faydasından biri budur.”

“BOZDAĞ HEM HUKUKU KATLEDİYOR HEM MİLLETVEKİLLERİ KATLEDİLİYOR”

“Vallahi yakışmıyor. Şöyle yakışmıyor. Ben 13 yıldır milletvekilliği yapıyorum ve bunun dokuz yıla yakın süresi Grup Başkanvekili olarak, şimdi Grup Başkanıyım. Meclis’te hiç kan görmemiştim, kan gördüm. Kadına şiddet görmemiştim onu gördüm. Utanç içindeyim. Sayın Meclis Başkanı’nın bu konuda inisiyatif alması lazım. O gün kendini aradım dedim ki, ‘Sayın Başkan lütfen gidin ve toplantıya başkanlık edin.’ Gelince de, ‘İyi ki geldiniz’ dedim diye beni eleştirenler oldu. Ben önerdim çünkü. Bekir Bozdağ’a atmışlar topu, Bekir Bozdağ hem hukuku katlediyor hem neredeyse milletvekilleri katlediliyor, sessiz kalıyor. Dedim ki, ‘Gidin o yönetimi ele alın.’ Dedi ki, ‘Bekir Bey’e ayıp olmasın.’ ‘Bu daha büyük ayıp oluyor’ dedim hepimize. Sağ olsun gitti.”

“O KONUŞMAYLA ALPAY ÖZALAN‘IN YAPTIĞI VAHŞET AYNI KEFEYE KONAMAZ”

“Ahmet Şık’ı da aradım konuştuk, ‘Ne bize ne Can’a faydası olmadı onun’ dedim. Hatta Meclis’i bir kere daha çağırıyoruz ki normal bir atmosferde aklıselim bu konuyu bir kere daha tartışalım diye. Sağ olsun diğer partiler de katkı sağlıyor. Ama şunu söyleyeyim, o konuşma doğru bir konuşma değil, katılmıyorum. Ama o konuşmayla Alpay Özalan‘ın yaptığı vahşet aynı kefeye konamaz. Alpay Özalan’a çok bir şey demem. Çünkü mikroba hastalık yaptığı için hesap soramazsın, onun işi o. Can Atalay’ın içeride durduğu her gün Hatay’ın iradesine saygısızlık. Başta Devlet Bahçeli’ye saygısızlık, Meclis’in ilk günü oturumu o yönetti, Can Atalay’ı yemin etmeye çağırdı, yollamadılar. 600 milletvekili birlikte Can Atalay’ı İnsan Hakları Komisyonu’na seçtik. Meclis iradesine saygısızlık. Bir de şimdi had bildirmeye çalışıyor oradan birileri. Meclis’in bu konuda yapacak bir şeyi yokmuş diye. 600 kişiyiz, Can Atalay için oy vermişiz, Can Atalay’ı çıkaramazmışız. Biz 360’ımız bir araya gelince affedersiniz Can Atalay’ı değil, Türkiye’deki bütün mahkumları çıkaracak yetkimiz var bizim, genel af yetkimiz var. 400 kişi bir araya gelirsek referandumsuz Anayasa değiştirme yetkimiz var, 600 kişilik Meclis’te saraydan birileri Meclisin bu konuda yapabilecek bir şey yok diyor. Burada herkes haddini hududunu bilecek.”

“DEFALARCA ONLARA ESAD'LA GÖRÜŞMELERİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİM”

“Esad’dan gün bekliyoruz. Resmi yazımızı yolladık. Defalarca onlara Esad'la görüşmeleri gerektiğini söyledim. Ben hem CHP Genel Başkanı olarak hem Sosyalist Enternasyonel Başkan Yardımcısı olarak Esad'la görüşmek istediğimi önce alternatif kanallardan, sonra arka kapı diplomasisiyle, sonra kendilerinin uygun görmesi ile resmi yazı yollayarak talep ettik, gün bekliyoruz. Bu arada ayağım kırık olmasaydı 1 Eylül günü yani yetişse 1 Eylül’ü istiyordum, Dünya Barış Günü’nde orada olmayı çok istiyordum ama -herhalde kurultayın hemen sonrasına kalacak- Filistin’e gidiyorum. Ramallah’a ve Batı Şeria‘ya. Sayın Mahmud Abbas’la telefonla konuştum, ‘Oturuma katılamadım’ dedim, ‘Gelmek istiyorum’ dedim. Dedi ki, ‘Cumhuriyet Halk Partisi bizim Batı’ya açılan penceremiz oldu bu dönemde. Cumhuriyet Halk Partisi’nin lideri randevu istemez, ikinci vatanına ne zaman gelmek istiyorsa bize söyler, biz de karşılarız’ dedi. Ben şöyle söyleyeceğim kendisine, bunu da buradan söyleyeyim. Eğer uygun görürse, başta ben, çok sayıda sol sosyal demokrat lider veya belki Türkiye’den bazı siyasetçiler, kendisine eşlik etmek isteriz. Yani derse ki, ‘Gazze’ye gitmek isterken yanında bizi isterse ben Gazze’ye kendisiyle gitmeye varım.”

“FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ’NÜN YANINDA OLAN ECEVİT‘İN ÇİZGİSİNDEYİM”

“Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak Hamas‘a ‘terör örgütü’ demedim. ‘Terör eylemleri yapıyor’ dedim. Hamas‘ın yaptıkları terör eylemidir. Terör örgütü bir tanımlama, onun şartları var. Onu Türkiye Cumhuriyeti Devleti... Şunu hatırlayın, olaylar Hamas’ın Ekim ayı başında İsrail’e balonlarla ve sivil yerleşim bölgelerine yolladığı bombalarla başladı. Terör eylemi değil mi? Sivile yönelmiş askeri harekat. Hamas’ın bu yaptığına güya ‘meşru müdafaa hakkı’ diye devlet terörü yaşanıyor. İsrail devlet terörü yapıyor. Çoğu kadın ve çocuk sivilleri öldürüyor. Olaylar Hamas’ın terör eylemi ile başladı diye İsrail’in yaptığı katliamı meşrulaştırabilir mi? Ben Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yanında olan Ecevit‘in çizgisindeyim, ben Abbas’ın yanındayım, Filistin halkının yanındayım. Her bir Filistinli çocuğun kadının gencin erkeğin yanındayım, arkasındayım.

“ANTEP’E GİDENE KADAR TABAN FİYATI AÇIKLAMALARINI BEKLİYORUM”

“Antep’e gidiyoruz, Fıstık Mitingi’ne. Geçen senenin altında fiyata fıstık alıyor devlet. TMO alım yapmıyor. Tek ümidimiz şu, önemli bir beklentimiz. Ben Giresun’a gittim gün taban fiyatı açıkladılar, ‘Açıklansın’ diyorduk. Bugün ben Antep’e gidene kadar taban fiyatı açıklamalarını bekliyorum. Keşke olumlu söyleyecek bir şey yapsalar da teşekkür etsek.”