25.02.2025
25.02.2025
“PSİKOLOJİK OLARAK İKTİDAR EL DEĞİŞTİRMİŞTİR”
“BU YOLCULUĞUN ADI; İRADEDİR, KARARDIR, İKTİDARDIR”
“ERDOĞAN’IN KONGRESİ DE SİYASETİ DE SONUNA KADAR ŞAİBELİDİR”
“RAMAZAN PİDESİNİN FİYATI 2002’YE GÖRE 40 KAT ARTMIŞ”
“AK PARTİ’YE GEÇEN KİŞİ, GEÇMİŞTE CHP’YE GEÇMEK İSTEDİ, ‘GRUBU DÜŞÜREN OLMAYIN’ DEDİM”
“GÜRLEK’İN YARATTIĞI BU EMSAL, YARIN BÜTÜN AK PARTİ ÜYELERİNİ FETÖ’DEN HAPSE TIKAR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında gündemdeki konular hakkında değerlendirmelerde bulundu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Değerli grubumuz ve grubumuzu Türkiye’nin dört bir yanından onurlandıran çok değerli konuklarımız, belediye başkanlarımız, örgüt temsilcilerimiz, sesini buradan duyurmak için Cumhuriyet Halk Partisi grubuna gelen sivil toplumdan, meslek örgütlerinden, derneklerden çok değerli temsilciler, bizleri televizyonları başından ya da radyolarından takip eden çok kıymetli vatandaşlarımız, hepinizi sevgi ile selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Cumhuriyet Halk Partisi ailesi büyümeye devam ediyor. Partimize bugün emek mücadelesinden gelen iki önemli isim katıldı. Biraz önce yukarıda kendilerini ağırladık, rozetlerini taktık. Birleşik Kamu-İş’in önceki dönem Genel Başkanları Sayın Mehmet Yeşildağ ve Sayın Hasan Kütük’e ‘Baba ocağına hoş geldiniz’ diyorum. Hoş geldiniz değerli Genel Başkanlarım. Her iki isim de Eğitim-İş’in kurucuları arasında. Hem eğitimci, hem sendikacı olarak işçiler ve memurlar için çok büyük mücadeleler verdiler. O süreçleri tamamlandı. Şimdi siyasete katkı vermek üzere Cumhuriyet Halk Partisi’ndeler, baba ocağındalar. Kendileri ile birlikte daha güçlüyüz. Her iki Genel Başkanımızı da kutluyorum, ‘Hoş geldiniz’ diyorum” dedi. Özel, şunları söyledi:
“TÜM SAĞLIK VE KAMU EMEKÇİLERİNİN ARKASINDAYIZ”
“Sendikal mücadele gibi her alandaki mücadele çok kıymetli. Kamu emeklisi veteriner hekimler ve eczacılar aramızda. Sağlık hizmetleri sınıfında hep birlikte omuz omuza görev yaptıkları tabiplere, diş tabiplerine 2018 yılında sağlanan ilave emeklilik ödemelerinden kendilerinin de yararlanmasını istiyorlar. Ayrıca veterinerler için şunu söylemeliyim. Covid-19, veterinerlerin önemini bütün dünyaya gösterdi. Koronavirüsler veterinerlerin uzmanlık alanları. Ama maalesef o dönemde oluşturulan Bilim Kurulu’nda dahi temsil edilmediler. 2008 yılında ellerinden fiili hizmet zamları alınmıştı. Bunu, yılda 60 günlük fiili hizmet zammını ayırt etmeden sahadaki tüm veterinerler için talep ediyorlar. Eczacı meslektaşlarım ise Türk Eczacıları Birliği’nin götürdüğü büyük bir mücadele ile Türkiye’nin dört bir yanında insanları yaşatmak için onların da yaşamaları gerektiği gerçeğini unutmayan dayanışmaları ile haklarını arıyorlar. Biz de meslektaşlarım eczacıların, veterinerlerin, tüm sağlık emekçilerinin, tüm kamu emekçilerinin mücadelelerinin önünde saygı ile eğiliyoruz ve sonuna kadar arkalarındayız.”
“BUGÜN BENİM İÇİN ÇOK KIYMETLİ”
“Bugün benim açımdan çok kıymetli bir gün. Daha önce rahmetli Baykal’ın mezarı başında anlatmıştım. 2009 yılında adayımız sağlık sorunlarıyla çekildiğinde, yoğun bakımdayken ve o gün birinin partinin bayrağını tutması gerekirken ben Türk Eczacıları Birliği’nde görevliydim. Önder Abi aradı, İl Başkanımız aradı, en son Deniz Bey aradı. Dedi ki, ‘Aday olman lazım.’ Dedim ki, ‘Çok erken çıkarmak lazımdı. Sümerbank'ı 40 Haramiler yedi. Bu mücadeleyi CHP verdi. Ama aday çıkarmakta geciktik. Bir talihsizlik adayımızın sağlık sorunları. Bu seçim gitti.’ Dedi ki, ‘Kazanacaksın.’ ‘Sayın Genel Başkanım’ dedim, ‘Yüzde 6 bir önceki ay, bir önceki yerel seçimde Manisa’daki adayın aldığı oy. Yüzde 9 belediye meclisinin aldığı oy. O belediye kazanılmaz.’ Dedi ki, ‘Bugün kaybetmeye gidiyorsun. Ama bir gün Manisa’yı kazanacaksın.’ O gün yüzde 6 ile aldık emaneti. Şurada oturan arkadaşların hepsi ve Manisa’daki binlercesi, o günden itibaren hep beraber çalışmaya başladık. Altı almıştık, 15 aldık. 15 almıştık, 21 aldık. 24 aldık, 26 aldık, 30 aldık. En nihayetinde bu seçim, aday gösterdiğimiz 17 belediyenin 15’ini, toplam nüfusun yüzde 93’ünü ve altı ile aldığımız emaneti yüzde 60 ile kazandık. Belediye Başkanımız Ferdi Zeyrek’i, milletvekillerimizi, İl Başkanımızı ve bütün ilçe başkanlarımızı gönülden kutluyorum. Hepsini çok seviyorum. Hep birlikte kazandık, hep birlikte kazanmaya devam edeceğiz. Bana, memleketime bunu yaşatan bütün ilçe başkanlarıma, bütün örgütüme yürekten selam olsun.”
“MUHALEFET OLARAK BİR VE BİRLİKTE OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ TEYİT ETTİK”
“Son grup toplantımızın ardından siyasi parti ziyaretlerimizi sürdürdük. Bir önceki hafta DEVA Partisi’nin, Demokrat Parti ve Saadet Partisi’nin sayın genel başkanlarına hem hayırlı olsun ziyaretlerimizi yapmıştık hem de kendileriyle gündelik siyaseti ve muhalefete düşen müşterek sorumlulukları konuşmuştuk. Bu hafta da Gelecek Partisi’nin Sayın Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu, Türkiye İşçi Partisi’nin Sayın Genel Başkanı Sayın Erkan Baş’ı genel merkezlerinde ziyaret ettik. İYİ Parti’nin Sayın Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nu ve heyetini; İYİ Parti’yi, genel merkezimizde kabul ettik. Muhalefetin parçalanmaya çalışıldığı, muhalefetin ağır bir saldırı altında olduğu, yargı sopasının ellerinde olduğu, tüm imkanlarla, maddi - manevi, rasyonel - irrasyonel, yasal - yasadışı, görünen - yer altı her türlü faaliyetle muhalefete saldırdıklarını, ama bizim bir ve birlikte olmamız gerektiği konusunda ortak mutabakatımızı bir kez daha hem de tüm görüşmelerden sonra basının önünde de teyit ettik. Ben kendilerine partimizin içinde bulunduğu Cumhurbaşkanlığı adayı belirleme sürecini, ön seçimi, bu sırada sandık görevlilerimizin nasıl hazırlandığını, genel seçim için mayıs ve haziran ayında yapacağımız tatbikatla bir sabahın erken saatinde nasıl sandık başına gidip, sandık görevlilerini sandığın başında fiilen bir tatbikatla sınayacağımızı, Türkiye’nin yarınlarını nasıl yöneteceğimizi ifade ettiğimiz geleceğin iktidar programı, hükümet programına evrilecek parti programımızla ilgili 973 ilçeden, 81 ilden gelen verileri nasıl derlediğimizi, nasıl yoğun bir çalışma içinde olduğumuzu, önümüzdeki günlerde bu parti programını nasıl değiştirip, bütün Türkiye’ye nasıl tüm sorun alanlarındaki çözüm önerilerimizi ifade edeceğimizi ve aday belirleme sürecini, bu süreçte karşılaştığımız yargı tacizlerini, hukuki durumu, partimize yapılan saldırıları, hepsini uzun uzun konuştuk. Sağ olsun tüm sayın genel başkanların harika ev sahiplikleriyle, deneyimleriyle, katkılarıyla tek hedefin bu ülkeyi tekrar hukuk devletiyle, gerçekten adaletle, hem mahkemedeki adaletle, hem ekonomik adaletle tanıştırmak gerektiği noktasında birbirimize çok kıymetli katkılarda bulunduk. Onların çok değerli görüşlerinden istifade ettik. Bundan sonra da siyasi partileri ziyaret etmeye, bu temasları sürdürmeye, muhalefeti bir ve bütün halinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurulduğu gün olduğu gibi, 31 Mart’ta olduğu gibi bugün de Türkiye’nin birinci partisi olduğunun bilinciyle kimseyi itmeden, kenara ayırmadan, unutmadan, geride bırakmadan, yalnızlaştırmadan, asla kibre kapılmadan bir büyük mücadeleyi hep beraber vermeye kararlıyız. Bu noktada muhalefetin farklı renkleri, farklı tespitleri, farklı sözleri olabilir. Ama ortak hedef gönlünde vatan, millet, bayrak sevgisi olan, bu ülkenin kurucu kadrolarına ve kuruluş felsefesine itirazı olmayan, bu ülkenin geleceğinin demokraside olduğunun, bu ülkenin yeniden kalkınmasının mutlaka ve mutlaka güçlü bir Meclis eliyle olacağının, bu ülkenin güçlü yol yürüyüşünün mutlaka hukukun üstünlüğüne inananlar tarafından yönetilmesiyle olduğunun ve bu ülkenin 100 yıl öncesindeki gibi kurtuluşunun ve kuruluşunun bir kez daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde olacağının altını kalın çizgilerle çiziyoruz.”
“BİR GENEL BAŞKANI İÇERİDE TUTMAK TEPEDEKİNİN ACİZLİĞİDİR”
“Bu hafta sadece üç genel başkanı ziyaret etmedim, dört genel başkanı ziyaret ettim. Ama bunlardan biri maalesef Silivri Cezaevi’ndeydi. Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettim. Orada konuştuk. Çıktığımızda ifade ettim; tam bir yetkisizlik. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın yaptığı iş aslında İstanbul ile hiç ilgisi olmayan, Antalya’da olmuş ve Ankara’da ikamet eden birinin suçlandığı meselede İstanbul’dan tutuklama kararı çıkarmak. ‘Olmaz bu’ dedik. Cezaevi çıkışında da ifade ettik ve sonra mahkeme karar verdi. Dedi ki Ümit Özdağ için ‘İstanbul’daki mahkemeler yetkisizdir. Biz yetkisiziz’ dedi. ‘İddia edilen suç, işlendiyse Antalya’da işlenmiş. Kişi Ankara’da ikamet eder. Ne işi var İstanbul’da?’ dedi. Bunu bana sormuyor, bunu Akın Gürlek’e soruyor. Bir partinin genel başkanını, bu Meclis’in önceki dönem milletvekilini; Ümit Özdağ’ı Ankara’da yemek yerken İstanbul’dan verdiği talimatla gözaltına aldıran, polis arabasına bindirten, İstanbul’a kadar gözaltı şartlarında götüren, nezarethaneye koyan, sabaha kadar tutan, ertesi gün getiren, tutuklayan kişinin yaptığı işin yetkisiz olduğunu söyledi. O da biliyordu yetkisiz olduğunu. O yüzden tüm bu işlemleri yapıp, tutuklamayı Kayseri’deki bir olay üzerinden yapmıştı. Şimdi onu bekliyoruz. Tweetlerin sekizi milletvekiliyken atılmış; yetki Ankara’da. Kayseri’deki olaysa; yetki Kayseri’de. Şimdi öbür mahkeme de ‘Bunda yetkisizsin’ diyecek. Ama bir Sayın Genel Başkan’a yapılan itibar suikastına, Sayın Genel Başkan’ın partisini insanların gözünün önünde küçük düşürme çabalarına hepimiz şahitlik ettik. Ben orada Sayın Genel Başkan’a da söyledim. Genel başkanların hukuku diğer genel başkanlara emanettir. Grup başkanvekillerinin hukukunun grup başkanvekillerine, milletvekillerinin hukukunun milletvekillerine emanet olduğu gibi. Bir genel başkan dün partisinin kurultayını yapacak. Orada esecek, gürleyecek. Onunla rekabet eden birini de içeride, zindanda tutacak. Bu ne içerdekinin kusuru, ne bizlerin kusuru. Bu, tepedekinin korkaklığı ve acizliğidir. Başka bir şey değildir.”
“CAN ERZİNCAN’A SANDIĞIN, İKTİDARIN SÖZÜNÜ VERDİK”
“Aynı ziyarette Halk TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Sevgili Suat Toktaş’ı, Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer’i, Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat’ı, seçilmiş Hatay Milletvekili Can Atalay’ı, Osman Kavala’yı, Tayfun Kahraman kardeşimi ve Ayşe Barım hanımefendiyi de ziyaret ettim. Her birinin ayrı ayrı hukuksuzluk öykülerini, her birinin ayrı ayrı ödedikleri bedelleri hep dile getiriyorum, birkaçını biraz sonra da dile getireceğim. Ama öncelikle şunu ifade edeyim ki Türkiye’nin neresinde bir haksızlık, bir hukuksuzluk, bir hak arama mücadelesi, birinin yanan canı, yanında durması gereken biri varsa o Cumhuriyet Halk Partisi ve onun milletvekilleridir. Karıncanın kardeşi vardır, ezdirmeyiz. Onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Geçtiğimiz Cumartesi günü Erzincan’daydım. Erzincan’da çok soğuk bir havada sıcacık Erzincanlı canlarla buluştuk. Erzincan’a ayağımı bastıktan bir saniye sonra Erzincan tulumuyla tanıştım bir kez daha. Ardından Erzincan sokaklarında dolaştık. Erzincan’ın o soğuk ikliminde, Erzincan’ın en büyük salonunu tıka basa doldurduk. Sığmadık, sokaklara taştık. Esnaf ziyaret ettik, bir dokunduk bin ah işittik. Bir kasap dedi ki, ‘Sayayım mı fiyatları?’ ‘Say’ dedim. 935 liradan başladı kilosunu. Teker teker saydı, indi indi. ‘Aha en sonda dedi 420 liraya da bir şey var.’ ‘Ne var?’ dedim. ‘Eskiden milletin burun büktüğü, kenara ayırdığı, attığı kuyruk yağının bile kilosu 420 lira oldu’ dedi. ‘Eskiden koyun can derdinde, kasap et derdindeydi. Şimdi koyunun can derdi kalmadı, kasap can derdinde. Çünkü kasapta koyun alan, et alan kimse kalmadı’ dedi. Her dokunduğumuz ağladı, sızladı, şikayet etti, yardım istedi. Ona rağmen Erzincan’dan umutsuzluğu değil, umudu büyüterek geldik. Can Erzincanlılara, sandığın sözünü, iktidarın sözünü vererek geldik.”
“ADALET BAKANI’NIN ‘KORSAN’ DEDİĞİ RAPOR DA AZİL YAZILARI DA ELİMİZDE”
“Şimdi böyle keyifli, umutlu bir konudan, herkes unutsa bizim unutmayacağımız, unutturmayacağımız, içimizi yakan, kavuran bir konuya geliyoruz. Bolu’daki yangın faciası… 36’sı çocuk, bebe, 78 canımızı kaybettik. Bugün 35’inci gün. İlk gün Bolu’daydık. Yedinci gün buradan hatırlattık. Her hafta hatırlatıyoruz. Her hafta rezaletin yeni bir perdesini aralıyoruz. Bugün 35’inci gün. ‘Ucu nereye giderse gitsin’ diyenler, hep beraber kongreye gittiler. Ucu, başı birbirine değiyordu. 21 Ocak’ta bir bilirkişi heyeti oluşturmuşlardı. Bu bilirkişi heyetine görev vermişlerdi. Sayısını burada söylemiştim; 2025-962. Bu bilirkişiye ‘Korsan’ dediler. Bu bilirkişinin raporuna ‘Korsan’ dediler ve bilirkişi raporunu teslim almadılar. Sonra da bu bilirkişi raporunu teslim almama meselesinin kanıtını bulamayacağımızı söylediler. ‘Yok öyle bir şey’ dediler, ‘Korsan’ dediler. Önce ‘Bilirkişiyi takviyelerle güçlendirdik’ dediler ama bu belgenin bize geleceğini tahmin etmediler. Bu bilirkişinin raporunda sorumlulara; ‘Bolu Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü. Yeni adıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü. Bolu İl Özel İdaresi, söz konusu otelin işletmecileri ve turizm işletmesi belgesi düzenleyen kurum olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’ yazmışlardı. Bu bilirkişiye ‘Bakanlığı çıkar oradan’ dediler. Bunlar dedi ki, ‘Çıkaramayız.’ ‘Burada Bolu Belediyesi yok’ dediler. ‘Kanuna göre sorumlu değil, yazamayız’ dediler. Bunun üzerine, bu bilirkişiye ‘Raporu almayız’ dediler. Ankara’dan gelen telefonu, açanı, Bolu’da açanı, Ankara’dan arayanı, sonra savcılığa baskı yapanı söyledim. Bunları sanki iftira atıyormuşuz gibi susup, ‘Korsan’ deyip, üstünü kapattılar. Bakın ‘korsan’ dedikleri yedi kişilik bilirkişinin görevlendirme yazısı burada. Yazının tarihi 21 Ocak 2025. Bu yedi kişiyi görevlendiriyorlar. Diyor ki, ‘Elektrikçi bilirkişi. Adı burada, TC ‘si kapalı. İnşaatçı bilirkişi, yangın bilirkişisi, makine bilirkişisi, iş sağlığı ve güvenliği bilirkişisi. Görevlendirenler başsavcı ve savcılar. Altında bilirkişilerin imzaları var. Ve diyor ki, ‘21 Ocak 2025 günü dahil, üç gün süre veriyoruz rapor hazırlayın’ diye. Üç gün. Hazırlanan rapor tam üçüncü gün 21, 22, 23 oluyor. Yazılıyor ve teslim edilmeye çalışılıyor. Diyorlar ki ‘Belediyeyi dahil et, Bakanlığı çıkar.’ Bu beyefendiler mesleki ve kişisel namuslarına sahip çıkıyorlar. O zaman diyorlar ki ‘Affınızı isteyin.’ 21’inde görev vermiş, ‘Üç günde yaz’ demiş. Bu fotoğraf, o ilk günün gecesinden. Üç gün sabahlara kadar çalışıp yazmışlar, 24’ünde teslim etmişler. Bunlar teslim almamış. Ve azillerini istemiş. Alın size azilname yazıları. Raporla aynı tarih. Saat 19.00. Rapor teslim edilmeye çalışıldı,17.00’ye kadar süre var. Almadılar. Saatte de yazmışlar. ‘Görevden azlimi talep ediyorum.’ Kim diyor ki, ‘Sağlığım müsait değil.’ Kimi diyor ki ‘Ailevi sebepler.’ Kimi diyor ‘Vaktim yok.’ Üç gün çalışmış, gece gündüz yapmış. Ve bu manidar tarihe şerh düşen bahanelerle, üç günlüğüne görevlendirildikten üç gün sonra, teslim süresi dolduktan 4 saat sonra, saat yazarak görevden azillerini istemişler. Bu bilirkişilerinin utanacak hiçbir şey yok. Bolu’da sokaklarda başları dik, alınları açık geziyorlar. Onlara ‘korsan’ diyenler, siyasi gerekçelerle yazdıkları raporu teslim almayanların insan içine çıkacak durumları yok. İnsan içine. Bu işin peşini bırakmayacağız. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ‘korsan’ dediğin bilirkişilerin de, ‘korsan’ dediğin raporun da, altında imzaları ile savcının da, onların yazdığı raporun da, azil yazılarının da hepsi elimizde duruyor. Bundan sonra mahkeme sürecinde bu bilirkişiler, geçmişteki bu bilirkişiler şahit olsun da her şeyi anlatsınlar da, şimdi anlatamazlarsa yarın kurulacak mahkemelerde anlatsınlar da Adalet Bakanlığı eliyle korsan faaliyet neymiş sen de gör, kurtarmaya çalıştığın Turizm Bakanı da görsün.”
“KİMSİN SEN, İNSANLARIN YAŞAM BİÇİMLERİNİ SORGULUYORSUN?”
“Maalesef sahte alkolden ölümler devam ediyor. İstanbul’da 70, Ankara’da 65 kişi. Toplam 135 kişi öldü. İki ilde, iki hafta içinde. Bu raporu ‘Bir komisyon kuralım, bu sorunu inceleyelim’ diye geçen dönem teklif ettik, reddettiler. Yine teklif ettik, yine reddettiler. Ama örneğin Kartalkaya’da ölenlerin iki katı öldü burada. Soma faciasında ölenlerin yarısı kadar öldü. Sadece bir olayda. Geçen sene 500 kişi ölmüştü sahte alkolden, kurmak istemiyorlar. Niye? Siyasi sebeplerle. Niye? Kurduğunda biliyor ki gittiğimiz hastanelerde yatanlar, ya da ölenlerin yakınları ‘Niye içti?’ dediğimizde yüzde 80 parasızlıktan, alkolün pahalılığından diyor. Ben çıkıp bunu araştıralım diyorum, burada 100 liralık içkinin 62 lirası vergi diyorum, kesiyor onu. Grup toplantısında oynatıyor. ‘Bakın’ diyor ‘Rakı hesabı yapıyor Grup’ta’ diyor. Canın hesabını yapıyorum ben burada. Ayrıca rakı meselesi, alkol meselesi dokunulmaz değildir. Senden, ondan, bundan gizlenecek bir şey değildir. Utanılacak bir şey değildir. Bu insanlardan aldığın fahiş vergiler, hayat tercihi vergileri ve yaptığın bu vergilerin tamamının ideolojik olması ayıptır. Ne içki içen suçludur, ne de sen onu yargılayacak makamdasın. Bunların hepsinin hesabını sen vereceksin. Sen kimsenin tercihini, yediğini içtiğini, giydiğini giymediğini sorgulayacak makamda değilsin. Bunu sorgulamak haddin değildir. Sana sorulacak soru şudur. Kimsin sen? Kimsin sen bunu sorguluyorsun? İnsanların yaşam biçimini sorguluyorsun.”
“ASKIDA VİCDAN VE VEKİL UYGULAMASINI SONA ERDİRİN”
“Sen esas vereceksen OECD ülkeleri içinde Türkiye’nin gıda enflasyonunda birinci olduğunun, gıda enflasyonunun yüzde 44 olmasının, 38 OECD ülkesindeki ortalamanın yüzde 4 olmasının hesabını ver. Koalisyon ortağın, ittifak ortağın askıda dokuz gülek buğday kampanyası başlattı. Hoş. Sayın Genel Başkanları rahatsız, bir kez daha acil şifalar diliyorum. Aradık, bizim arkadaşlar sordular, sordurdular. Çünkü faydalı bir iş yapılıyorsa destek olalım. Görünür kılalım. İç Anadolu’da aradığımız Milliyetçi Hareket Partisi il yönetimlerinin, ilçe yönetimlerinin hiçbirinin kampanyadan haberi yoktu ilk gün. ‘Genel Merkez’e soracağız’ dediler. Genel Merkez’e soruldu, ‘Bilgi yok, biz size sonra dönelim’ dediler. Kampanya şundan ibaret. Eğer elinde buğday kaldıysa çiftçinin, bu tarihte. Gidilecek çiftçiden dokuz gülek yani iki kova, 36 kilo buğday alınacak, askıya asılacak. Yoksul birisi de gidecek askıdan iki kova buğdayı alacak. Kendine bir değirmen bulacak. Buğdayı değirmende öğütecek, onu un yapacak. Eve gidecek ekmek yapacak. Kampanya bu. Ama şu kadarını söyleyeyim. Kampanyanın kendisi, ittifak ortağının diğerini afişe etmesi. İnsanların olmayan buğdaya, alınıp da asılacak iki kova buğdaya, onu alıp da öğütüp de un yapmaya, o undan ekmek yapmaya muhtaç hale geldiğinin itirafından başka bir şey değildir. Benim Milliyetçi Hareket Partisi'nin değerli grubuna ve milletvekillerine önerim şudur: Bu askıda buğday işi tutarsa, biz de yürekten destekleyelim. Ama daha kolay bir yolu var. Askıda vicdan uygulamasını sona erdirin. Askıda vekil uygulamasını sona erdirin. Askıya koyduğunuz milletvekilliğini ve vicdanınızı alın, hep beraber bu memleketin sorunlarını konuşalım. Çiftçiye gayri safi milli hasılanın yüzde 1’i dağıtılacakken binde 2’si dağıtılıyor. Muhalefet bunu konuşuyor. Arkadaşlar ‘askıda buğday güleği’ diyorlar. ‘Askıda gülek yapalım, içine buğday koyalım’ diyorlar. O yüzden gerçekten çiftçinin sorunlarını çözeceklerse, bu hafta verilecek önergelere, muhalefetin her kanun görüşülürken milletten yana verdiği önergelerine destek versinler. O günden sonra seçim bölgelerine rahat giderler. Tarımla çok ilgili Milliyetçi Hareket Partisi’nin milletvekillerinin seçmenlerinin yanına varamadığı, yüzüne bakamadığı bir süreci yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Onun için yapılacak şey, askıdaki milletvekilliğini alıp sırta geçirmek, askıya bırakılan vicdanı, Tayyip Erdoğan için askıda tutulan vicdanı oradan alıp kuşanmaktan geçiyor. Eğer onu yaparlarsa bu ülkenin önünü çok hızlı bir şekilde açabiliriz. Bunun için sadece ve sadece milletvekili olduğunun ve anayasaya bağlı olarak yemin edildiğinin hatırlanması yeterli olacaktır.”
“NEREDEN NEREYE? 1 LİRAYA 500 GRAM PİDEDEN 12,5 GRAM PİDEYE”
“Cumartesi günü mübarek Ramazan’ın ilk günü. Eskiden bolluk ve bereket ayı olarak anılan, karşılanan Ramazan şimdi emeklinin, asgari ücretlinin yokluk ayı olarak korkuyla, endişeyle bekleniyor. Ve bu Ramazan nasıl geçecek diye herkes hesap yapıyor, kitap yapıyor. Geçen hafta göstermiştim, geçen sene 900 liraya satılan Ramazan kolileri bin 600 liraya çıktı. Şimdi Ramazan’ın vazgeçilmezi pide. Her Ramazan ilk gün, ikinci gün televizyonlar ‘Ramazan pideleri el yakıyor’ diyordu. Şimdi pidenin kendisi değil ama fiyatı el yakıyor. Asla uygulanmayacağını bildiğimiz, zorla 20 lira diye açıklatılan, fiilen 30 lira civarında satılacağını herkesin bildiği Ramazan pidesinin hesabını yine de açıkladıkları 20 liradan yapalım. Kızıyor ya ‘Altın hesabını bırak’ diye. Bıraktım bak, pide hesabı yapıyorum. Ramazan pidesinin kilosu 2002 yılında iki liraydı. Şu anda pidenin kilosu 80 lira. Tam 40 kat artmış. Yüzde 4 bin artış var pidenin fiyatında. 1 liraya 200 gramlık pideden 2.5 tane alınıyordu. 2018 yılında 2.5 pideden 3 çeyrek pideye düştük, 140 gram alınabiliyordu. Hesap böyle sanmayın. Bakın göremediğiniz yerde bu senenin pidesi var. 1 lirayla tırnak kadar pide alınıyor. 12;5 gram. Bugün pidenin kilosu 80 lira, bugün 1 liraya sadece 12,5 gram pide alınıyor. Bir dilim ekmek 20 gram arkadaşlar. Bir dilim ekmeğin 20 gram olduğu yerde, işte Tayyip Bey diyor ya rakamlarla, ‘Nereden nereye?’ Tayyip Bey 1 liraya 500 gram pide almaktan, 12,5 gram pide almaya. Nereden nereye Tayyip Bey? Ramazan geliyor, nereden nereye?”
“RAMAZAN BOYUNCA TÜM GRUBUMUZLA 81 İLDEYİZ”
“Bayramda emeklilere vereceği ikramiye hala 3 bin lira. Bu ikramiye 2018’de, 2015 seçim beyannamemizde olduğu, 7 Haziran‘da ‘Verilemez’ dedikleri, 1 Kasım’da ‘Biz de vereceğiz’ dedikleri, ardından 2015’ten 18’e kadar vermeyip kaçtıkları, seçimden hemen önce bin lira yaptıkları ikramiye. O bayram ikramiyesi, verildiği bayram tam altı tepsi bayram baklavası alıyordu, bin lira. Bugün 3 bin lira bayram ikramiyesi, Gaziantep milletvekilimize sordum. ‘İki kiloluk da var, üç kiloluk da var. Eğer üç kiloluk tepsi ise bir tepsi alıyor. İki kiloluk tepsi ise 1,5 tepsi alıyor’ dedi. Döndük baktık. Üç kiloluk tepsi hesabı yapmışlar. Ve o tarihte üç kiloluk tepsiden 18 kilo baklavası alıyormuş, bugün gelinen noktada sadece bir. 6 tepsiden bir tepsiye düştü. Şimdi Tayyip Bey 3 bin lirayı 4 bin 500 yapacak diye beklenti vardı, altı tepsiden 1,5 tepsiye düşer diye. Dün onu da gevelemeye başlamışlar ‘3 lira, 3 bin 750 olabilir’ diye. Ama biz Ramazan boyunca hem pide hesabını, hem alınamayan baklavanın hesabını, dolmayan filenin, Ramazan kolisinin hesabını 81 ilde yapmaya, bu iktidarın bu milleti ne noktaya getirdiğini halkımıza, milletimize anlatmaya devam edeceğiz. İlk gün kadın kollarımızla birlikte Ankara’dayız. 30 Ramazan, tüm grubumuzla birlikte 81 ildeyiz, bütün Türkiye’deyiz.”
“BORSA DÜŞTÜ DİYE HESABI BORSADAN SORUYORLAR”
“Erdoğan ‘Ben ekonomistim’ diyor. Gözdesi Başsavcı Akın Gürlek. Ne gazeteci bıraktı, ne siyasetçi, ne akademisyen. En son borsaya da el attılar. Aslında Akın Bey SPK‘ya yabancı değil. Değerli eşleri Sermaye Piyasası Kurulu’nda üst düzey yönetici zaten. Yönetim kurulunda. Görev onların. Borsada bir şey varsa SPK devreye girer, araştırmayı yapar. Bir suç varsa, o suç hakkında da gider savcılığa suç duyurusunda bulunur. Ama emir Tayyip Bey’den gelince; eşinin kurumunu bile beklemeye tahammülü yok. Gitmiş geçen cuma günü ‘Borsa düştü’ diye soruşturma başlatmış. Ve başsavcılık fiyat hareketliliği konusunda haber yapan, yayan kişiler hakkında da soruşturma başlatmış. Tam bir akıl tutulması ile karşı karşıyayız. Yahu bir gün önce TÜSİAD Başkanı’nı alıp da polis eşliğinde götüren sen, TÜSİAD yöneticisini polis eşliğinde götüren sen. Bütün dünyaya Mehmet Şimşek para bulmak için sunum yaparken, o fotoğrafı sunan sen. Türkiye’de ‘Patronların birlikteliği’ diye ifade edilen, ‘Sermayenin birlikteliği’ diye ifade edilen TÜSİAD’ın Başkanı diyor ki ‘Yurt dışına çıkış yasağı koymayın. 80 ülkeye ihracatım var.’ İhracat yapmak kadar bu ülkenin şu anda ihtiyacı olan bir şey yok. 80 ülkeye ihracatı olan adama yurtdışına çıkış yasağı koyuyor. Bütün dünyadaki muhatapları, hiç değilse o 80 ülke, kendisine ihracat yapan kişinin Türkiye’de hükümeti eleştirdiğini ve bunun için gözaltına alındığını görüyor. Adli kontrolle imza attığını görüyor. Yurt dışına çıkmasının yasak olduğunu görüyor. Sonra borsa niye düşüyor? Borsa niye düşer? Güven ortamı yoksa düşer. Tedirginlik varsa düşer. Hukukun üstünlüğüne inanç sarsıldıysa düşer. Borsadan yabancı niye çıkar? Türkiye’deki ortamdan endişeliyse çıkar. Ne zaman gelir? Türkiye’nin yarınlarına inanıyorsa gelir. Şimdi bunların hep hepsini bir tarafa bırakmışlar. Borsa düştü diye, hesabı borsadan soruyorlar. Tam bir akıl tutulması. Tansiyon hastasının, tansiyon aletini kırması gibi. Yiyor, içiyor, tuzlu yiyor, yağlı yiyor. Tansiyon çıkınca aleti kırıyor. Böyle bir anlayış olur mu? Bu yüzden ‘gerçeğe aykırı bilgi’ diye bir suç icat ettiler. Ve Sayın Erdoğan ‘Ben bilirim’ diyerek ekonomide yaptığı deneyle, yoksuldan aldı zengine verdi. Ve bunun sonunda ülkede her şey birbirine girdi. Ama sorun kötü yönetilen ülkede, kötülükleri haber yapmak. Kötü yönetiliyor, ülke kötüye gidiyor, sorumlusu hesap vermiyor. Haber yapan gazeteci içeride. Buna muhalefet eden muhalefet partisinin genel başkanı içeride. Ana muhalefet partisinin belediye başkanları içeride. Tweet atan akademisyenler içeride. Ya da bu konuda fikir söyleyen sendikacılar içeride. Rahatsızlığını dile getiren TÜSİAD Başkanı ifadede. Ondan sonra dönüyor dolaşıyor, düşen borsadan hesap sormaya, bundan işlem yapmaya kalkıyor. Gerçi aykırı bilgi veren varsa, ‘Bir yılda 650 bin konut yapacağım’ diye söz verip, iki yılda üçte birini yapıp, onun da onda birine bile konteynerde kalanları taşıyamayan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Seçim kazanmak için ‘Bir yılda konutunuza geçeceksiniz’ demişti, depremzedelerin yüzde 90’ı halen daha konteynerlerde kalıyor. Kendisini üzmeyen istatistik kurumuna Aralık’ta enflasyonu yüzde 1 ilan ettirip, yüzde 4 maaşlardan zam çalıp, Ocak ayında 5,5 ilan edenler gerçek dışı bilgiyi yayıyorlar. Merkez Bankası loto oynar gibi enflasyon hedefini 2-3 ayda bir yükseltip, halkı yanıltıyor. Ama zammı, yanlış hesaplanan hedef enflasyona göre veriyorlar. Dillerine pelesenk olan tek haneli enflasyon, hatta Mehmet Şimşek’in hedefi yüzde 5’ti. Yüzde 5 yapmaya geldi. Şu anda enflasyon ortada, Mehmet Şimşek ortada yok. Dünyayı geziyor para bulmak için.”
“ZENGİNE PROJE AÇIKLARKEN UTANMADAN ‘YENİ SOSYAL KONUT YAPACAĞIZ’ DİYOR”
“Eskiden emekli ikramiyesi ile ev alınabiliyordu, araç alınabiliyordu. Bugün Türkiye’de iktidarın yarattığı sorunların başında barınma ve konut geliyor. Bir yılda 650 bin konut vaadi iki yıl sonunda bile yalan oldu söylediğim gibi. Ama bir yandan o konutu vermek için bile depremzedenin önüne boş senet koyuyorlar, bir de anahtar: ‘Konutunu alacaksan boş senete imza at.’ Depremzede konut çıksa dahi o senede imza atacak cesareti olmadığından, gittiği konuttaki 800 TL aidata gücü olmadığından, işi olmadığından, elektrik - su - doğalgaza verecek parası olmadığından konteynerde kalmaya devam ediyor. Şimdi ‘Kazançlı Yatırım Kampanyası’ diye orta sınıf için bir kampanya başlatıyorlarmış. Aradık, sorduk. Avcılar’da 1+1… Değil öyle 3+1. 1+1 konut, 7,5 milyon. Orta sınıf için konut kampanyası… Bu konuta beş yıl boyunca 180 bin TL taksit ödeyebilenler sahip olacak. Türkiye’de beş yıl üst üste hem de başladığı fiyatla değil, her yıl zamlanarak 180 bin lirayı aylık ödeyebilenin Avcılar’da 1+1 konut alabildiği, buna da ‘Orta Sınıf için Kazançlı Yatırım Kampanyası’ dedikleri bir ülkeye geldik. Asgari ücret 22 bin TL. Biz hesap ettik, sekiz asgari ücretli birleşirse, beş yıl bütün maaşlarını bunlara verirse biri 1+1 konuta geçebiliyor. Emekli için ise 13 emekli, her ay aldıkları maaşı bir araya getirip, 13 emekli maaşını beş yıl Tayyip Bey’e verirse beş yılın sonunda 1+1 konut veriyor Tayyip Bey. Emekliyi, asgari ücretliyi, Türkiye’de barınma sorununu getirdiği nokta ortada. Bakan Kurum zenginlere hitap eden bu kampanyayı açıklarken bir de ‘2025 sonunda yeni sosyal konut projeleri de yapacağız’ dedi utanmadan sıkılmadan. Bu Bakan Kurum, biliyorsunuz ‘Biz deprem konutları yaptık. CHP bunların maketini de yapamazdı’ deyip CHP’nin bir yeri yönetmek için ancak maket yapabileceğini söyleyip CHP’yi küçümseyen Kurum… Ne yapıyor akşamları evde, biliyor musunuz? En son nereye adaydı seçimde Kurum? İstanbul’a. İstanbul’un maketine bakıyor akşamları, maketine. İstanbul’un maketi ile oynuyor.”
“KİŞİ KENDİNDEN BİLİR İŞİ”
“Bakan Kurum o bütün cesameti ile ve girmediği kavgada gösterdiği cesaretiyle… Bizim Adıyaman Belediye Başkanı, depremde ‘Adıyaman’da hayat normale döndü’ diyen dönemin Ulaştırma Bakanı’nın iki yakasına yapışmıştı. Doğru mu Başkanım? Abdurrahman Tutdere‘yi bir grubumuz görsün, bir alkışlasın bu durumu. Ben bu arkadaşın kardeşini, çocuğunu, karısını, bebesini, elleriyle gidip köyüne gömüp ağlaya ağlaya gelip diğer enkazların başında uyumadan nöbet tuttuğu günlerden biliyoruz. ‘Adıyaman’da sorun kalmadı’ deyince o günlerde o günün Ulaştırma Bakanı, Valilikte yakasına yapıştı. ‘Sen bunu dersen buraya kurtarma gelir mi, yardım gelir mi, aş gelir mi, insan gelir mi?’ diye. Bir yerde yeri geldi dedim ki, ‘Abdurrahman‘ın hikayesi siyaset hikayesi değil, insanlık hikayesidir’ diye. ‘Adıyaman onu o yüzden seviyor’ diye. Bu Kurum da vakt-i zamanında yanlış yerlerde yanlış açıklama yapmış, ‘Hayat normale döndü’ diye. Kişi kendinden bilir işi. Video çekmiş, işte ‘Abdurrahman onun yakasını tutmamış’ diye. O koca cesameti ve hayali cesaretiyle konuşan Kurum bir atanmış, bir seçilmiş değildir. Onu İstanbul’a teklif ettiler, İstanbullular seçmedi, elini tersiyle itti. Dediler ki, ‘Bize israf edecek adam lazım değil, bize hizmet edecek adam lazım.’ Dediler ki, ‘Bize helikoptere binip Tayyip Bey kupon arsalarını not ettirirken; ‘Şunu Katarlı‘ya söz verelim, şunu Arap Emirliği‘ne, şunu Suudlara’ derken not tutacak adam değil, vatandaşın gözüne bakıp hizmet edecek adam lazım’ dediler. O yüzden İmamoğlu‘nu seçtiler. Bu Kurum, 2019, 2020 ve 2022’de de sosyal konut kampanyaları ifade etmişti, davet etmişti. 2019’da 100 bin konut projesi için Erdoğan, ‘Azami bir ila 1,5 yılda teslim edeceğiz’ demişti, altı yıl geçmiş Meclisimizin koridorları buradan konut hakkını alamayan mağdurlarla dolu, geziyorlar. 2022’de 500 bin konutluk projede Erdoğan, ‘Söz veriyorum iki yılda yarısı bitecek’ dedi. Erdoğan’ın sözünün üzerinden iki yıl geçtikten sonra TOKİ, ‘2024’te ihaleler başlayacak’ dedi. Şimdi de ‘Haziran 2025’e kadar ihaleler bitecek’ diyor. Vatandaşlarımıza sesleniyorum: 2022’de ‘İki yılda konutu vereceğiz’ diye kandırdıkları, 2025 oldu ve daha ihalesi yapılmadı. 2019’daki 100 bin konutun mağdurları, Meclis’te geziyorlar. İyisi mi sosyal konut isteyen, ucuza konut isteyen, gidip de bunların kapısını çalmayın. Gidip sandığa varın, bunları değiştirin, sosyal konuta da kavuşun, halkçı bir iktidara da kavuşun.”
“HULUSİ AKAR’A DEDİĞİMİ SİZE DE SÖYLÜYORUM…”
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diye ant için beş teğmeni ihraç ettiler biliyorsunuz. Orada Disiplin Kurulu’nun Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı’ydı; Korgeneral Tevfik Algan. Bu ihraca şerh koydu, itiraz etti. Ardından Algan’ın bu tutumundan rahatsız olanlar Algan’ı sürgüne yollamak istediler. Algan onlara gerekli cevabı, istifa dilekçesini basarak verdi. Ben buradan sadece şunu söylüyorum. O süreçte Algan’a kimin baskı yaptığını, o süreçte teğmenlerin ihracı için kimin çırpındığını, bu sürecin medyada köpürtülmesi için kimin uğraştığını biliyorum. Onlara isimlerini vererek sadece şunu söylüyorum: Kara Kuvvetleri Komutanı Selçuk Bayraktaroğlu ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Ercüment Tatlıoğlu, ne yaptığınızı biliyorum. Hulusi Akar’a söylediğimi size de söylüyorum. Siz arkadaşlarınızın hayır duasını değil, bedduasını almış adamlarsınız. Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın kimin yerine geçmek istediğini, kimin kuyusunu kazdığını ve gayri nizami harp denebilecek bir psikolojik savaşla teğmenlerin ihracını nasıl kışkırttığını, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın nasıl mobbing uyguladığını biliyorum. Silah arkadaşlarından duyuyorum. Günü gelince hesabını sormak üzere bir tarafa not ediyorum.”
“BU KAFA ‘YA KOCAYA, YA USTAYA’ DİYEN KAFA”
“AK Partili kadın seçmenler, en çok çocuklarının aldığı eğitimden rahatsızlar. Yüzde 18 memnuniyet; ‘Türkiye’de çocuğumun aldığı eğitimden memnunum’ diyen. AK Partili kadın seçmende de yüzde 25’i geçmiyor. Şimdi o seçmene sesleniyorum. Milli Eğitim Bakanı, her gün heybeden bir şey çıkaran, bir gizli ve kirli ajandası olan, okulu temizlemeyen, çocuğa su vermeyen, karnını doyurmayan, okul yemeğine karşı çıkan, kalkacak mülakatı kaldırtmayan Milli Eğitim Bakanı, şimdi çıkmış diyor ki, ‘Zorunlu eğitim çok, yakında bunun tartışmaya açılacağını tahmin ediyorum.’ Sen Milli Eğitim Bakanı olarak bunu söylersen, zaten bu en üstten tartışmaya açılır. Peki gelecek konuşmalarda dünyadan detaylar vereceğim ama AK Partili kadın seçmenlere şunu söylüyorum. Bu istiyor ki, senin çocuğun çocuk işçi olsun. İlkokulu bitirsin, çocuk işçi olsun. Ya da kızın, çocuk gelin olsun istiyor. İlkokul sonrası ‘Ya kocaya, ya ustaya’ diyen kafa bu kafa. Bu kafanın söylediğini savunan bir tane eğitimci yok, bir tane bilim insanı yok. Ama bu kafanın savunduğunu savunan dünya kadar tarikat var. Biz bunlara geçit vermemek için her türlü mücadeleyi veriyoruz.”
“TEK ADAY, ATADIKLARINA KENDİNİ ALKIŞLATTIRARAK KURULTAY YAPTI”
“Geçtiğimiz pazar, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Sekizinci Olağan Kongresi yapıldı. Tek aday, tek kişi. Kendisinin atadıklarına kendini alkışlattıra alkışlattıra bir kurultay yaptı. O kurultaydan aklınca muhalefete saldırdı, bizi hedef aldı. Bir ülkede iktidar, muhalefete muhalefet etmez. Bir ülkede muhalefet, iktidara muhalefet eder. Eğer iktidar, muhalefete muhalefet etmeye başladıysa, psikolojik olarak iktidar el değiştirmiştir. Yani Tayyip Bey haklıdır; Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisidir. Artık AK Parti de geleceğin ana muhalefet partisidir. AK Parti’nin Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş bin 608 sayın delegesine, toplam değeri 6 milyon 750 bin lira olan, tanesi 4 bin 200 lira olan saat hediye ettiler. Tayyip Bey orada bile… Delegeler saatleri takmış. Kadranında imzası var. Bu yoklukta, yoksullukta kişi başı 4 bin 200 lira, 6 milyonluk hediye dağıtmış… ‘CHP’nin kongresinde şaibe var’ diyor. Ya CHP’nin kongresinden bir 4 bin liralık saati bir kişinin kolundan çıkarıp bir kişiye verdiğinin görüntüsünü bulsanız, dünyanın en mutlu insanı olacaksınız. O kadar yalan, o kadar şaibe, o kadar iftira. Olmuyor. Bir kanıt bulamıyorlar. Sadece algı operasyonu yapıyorlar. Ama gözümüzün önünde bin 600 delegenin koluna, ‘Beni seçtin’ diye, ‘Buraya geldin’ diye 4 bin 200 liralık saat takıyorlar. Mahalleye kandık kurmayan, ilçede çıkan ikinci adayı çağırıp ikna eden, ilde çift adaylı kongreye kavga karıştıran, delegelerini buraya getirip kendi atadıklarına alkışlattıran adamın kongresi de siyaseti de sonuna kadar şaibelidir. Sonuna kadar.”
“SİYASETİ BÖYLE YAPANLARLA YOL YÜRÜYECEĞİZ”
“Bir de geçmişte kendinden bir milletvekili gitmiş. Bir milletvekilinde ahlak varsa milletvekilliğinden de istifa edecekmiş. Dün ‘Biz AK Parti’nin tek adam rejimine itiraz ediyoruz’ diye seçmeden oy toplamış, AK Parti itirazı ile propaganda yapmış, bu seçim döneminde bu Meclis’e AK Parti’ye itiraz üzerinden taşınmış bir sürü milletvekilini partisine katıyor. İçlerinden biri, bir gün önce 14 saat önce sadece partisinden istifa etti. O da ‘AK Parti’ye gidiyor’ haberleri çıkınca. Akşam üstü tweet attı, ‘Gördüğüm lüzum üzerine istifa ediyorum’ diye. O kongreden üç - dört gün önce benim partisine yaptığım ziyarette geldi, oturdu. Toplantıda beni dinledi. O partinin genel başkanını dinledi. Heyetteydi, şimdi AK Parti’ye gitti. O kişi Antalya milletvekilimize gitti. ‘Tek adam rejimine itiraz, benim partimde yeterli değil. Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçmek istiyorum’ dedi. Antalya Milletvekilimizle birlikte bana geldiler. Ben kendisine bir, ‘Partinizin bir grubu var. İstifanızla grubu düşebilir. Grubu düşüren olmayın. Biz o grup düşmesin diye o gruba milletvekili veren partiyiz.’ İki, ‘Eğer partinizden ayrılsanız bile uzunca bir süre geçmeden alamayız. Çünkü biz bir başka partinin milletvekiline göz koyan bir parti değiliz.’ Üç, ‘O partinin milletvekili oradan istifa etseniz de bize gelme iradenizi söyleseniz de sonunda ben partinizin genel başkanına bir telefon açmak, bu durumdan haberdar etmek, bu konuyu konuşmak zorundayım’ diye şahitlerin huzurunda konuştum. Bu kişi bizden gitti, sonra arkasından Adalet ve Kalkınma Partisi’ne geçti. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne geçen kimi milletvekillerinin neler istediklerini ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin hangi ilkesel cevabı vererek, reddettiğini gerekmedikçe ifade etmeyeceğim. Ama şunu söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisi’ne katılan her milletvekili, partisinden makul süre önce ayrılıp, hem de seçmeni kandırmayıp, aynı ittifakla, aynı yön ve yönelimde Cumhuriyet Halk Partisi’ne gelen, partinin ideallerine, partinin hedeflerine uygun, bir zerre pazarlığın içinde olmamış vatansever kardeşlerimizdir. Hepsinin bir kez daha ellerinden öpüyorum, alınlarından öpüyorum. Siyaseti böyle yapanlarla yol yürümeye devam edeceğiz. Öyle yapanlar olmaz olsun. Bizden ırakta olsun.”
“BOP EŞ BAŞKANLIĞINI BIRAK DA ŞUNU DEMEYE ÇALIŞ BAKALIM…”
“Tayyip Bey, Bertolt Brecht’in ‘Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz’ ifadesinden terör örgütü sloganı çıkarmaya çalışa dursun. 68 kuşağının Türk siyasetine kazandırdığı ‘komprador burjuvazi’ kelimesini TÜSİAD’a karşı söylüyor. İnsan merak ediyor; TÜİSAD komprador burjuvazinin temsilcisi de bu Beşli Çete, senin Kırk Haramiler, yanı başından ayrılmayan MÜSİAD proletaryanın mı, hangi yapının temsilcisi? Ama Tayyip Bey’e şunu öneriyorum. İlla 68 kuşağından bir slogan benimseyeceksen lütfen BOP Eş Başkanlığını bırak da ‘Yaşasın tam bağımsız Türkiye’ demeye çalış bakalım.”
“REMZİ KARTAL İLE YEMEK YİYEN HÜSEYİN YAYMAN ERDOĞAN’IN MKYK’SINDA”
“Ayın kayyumu Kars Kağızman Belediyesi’ne atandı. 11 ayda 11 kayyumdu. 12’nci ay gelmeden Kağızman’a kayyum atadılar. İlk gün ilk atanan kayyuma ne tepki verdiysek, Kars Kağızman’da da aynı tepkiyi veriyoruz. Seçilmişler, ancak yargı kararıyla görevden uzaklaştırılabilirler. Bu durumda da yerlerine o beldenin, o ilçenin, o ilin seçtiği belediye meclis üyeleri, kendi içinden birini seçer. Buraya kaymakam atamak, vali atamak, asla kabul edilemez. Kayyum deyince Ahmet Özer’in iddianamesi, nihayet 115’inci gün çıktı. 118 gündür Esenyurt Belediye Başkanımız, Esenyurt’un seçilmiş Belediye Başkanı Ahmet Özer içeride. 83 sayfa iddianame var. 25 sayfasının 25’i de terör örgütünü anlatıyor. Yahu bir terör örgütüne üyelik iddia edilecekse, terör örgütünün ne olduğu 25 sayfa izaha muhtaç olur mu? Bir terör örgütü tarif ediyor, 25 sayfa. Niye? ‘Bir başka terör örgütü’ diyemiyor. Oradan video mesaj bekleniyor. Bir partinin adını söylüyorlardı geçmişte haksızca. O parti ile de bir süreç yürütülüyor. Öyle olunca bambaşka bir yapıdan, geçmişte ilanlarla, duyurularla toplanan bir konferanstan, onun başkanının Meclis’te milletvekili olduğu, daha geçtiğimiz yıl temiz kağıdı verdikleri başkanının yapısından terör örgütü icat edip, Ahmet Özer’e 115 gün boyunca… Evden bulduğu bir kanıt yok. Ortaya koyabildiği hiçbir şey yok. Bakın Selçuk Mızraklı’la, Mızraklı da Diyarbakır’ın seçilmiş Belediye Başkanı‘yken, kayyum atanıp Edirne’ye konulan değerli Doktorumuz, Milletvekilimiz önceki dönem… Yazar Bejan Matur’la, HDP’li önceki dönem milletvekilleriyle yaptığı telefon görüşmelerini bu kişilerin HDK terör örgütüne mensubiyetleri üzerinden Ahmet Özer’in terör örgütü mensubiyetini ispatlıyor. Bunun üzerinden de kayyum atamasını kendince meşrulaştırıyor. Eğer Ahmet Özer’e bu gerekçelerle terör örgütü üyeliği yapışıyorsa, vallahi de billahi de, yeminle de, itirazı olanla da her yerde yüzleşirim, AK Parti grubunda FETÖ terör örgütü mensubu olmayan bir kişi yoktur. Bir kişi… 10 yıl önce terör örgütü mensubuyla telefonda görüşme suçu. İçlerinde birlikte maklube kaşıklamayan var mı? İçlerinde Türkçe Olimpiyatları’na gitmeyen var mı? Okullarının açılışına gitmeyen var mı? Bankasına para yatırmayan var mı? Hiç yoksa bayramlaşmayan, selamlaşmayan, telefonlaşmayan var mı? Bütün AK Partilileri… Bakın öyle bir işe kalkışıyor ki bu Akın Gürlek ve onun yanındaki Can. Annesi bir siyasi partide siyasetçi. Ne yapıyorlar biliyor musunuz? Bu emsal. Yarın bütün AK Parti üyelerini biri tutar, FETÖ terör örgütü üyeliğinden hapse tıkar. Biz yapmayız, Cumhuriyet Halk Partisi yapmaz. Biz değiliz, ama birileri gelir. Birileri eline geçirirse herkese bu imkanı veren bir tuzak kuruyorlar bütün Türkiye’ye. Onun için Akın Gürlek’e de Recep Tayyip Erdoğan’a da ‘Aklınızı başınıza alın, mücadele edecekseniz çıkın karşımıza mertçe mücadele edin’ diyoruz. Bunun yanında Ahmet Özer’i Remzi Kartal ile görüşmekle suçluyorlar. Bunu da iddianameye koymuşlar, kanıt sayıyorlar. Bu Remzi Kartal ile telefonda görüşme değil, herhalde yemek daveti için dumanla haberleşmiş ya da güvercin uçurmuşlardır. Bu Remzi Kartal ile. Ahmet Özer’in telefonla görüştüğü Remzi Kartal ile yemek yiyen Hüseyin Yayman’ı, evveli gün Recep Tayyip Erdoğan MKYK’sına aldı. Hüseyin Yayman’a bu Meclis’te sorulduğunda kendini şöyle savundu: ‘O görüşmeyi yaptığımda siyasetçi değildim, akademisyendim ben’ dedi. Hüseyin Bey, Ahmet Özer o görüşmeyi yaptığında siyasetçi değildi, akademisyendi. Hem de bu konularda yazan - çizen, çatışmalı süreçleri araştıran, Türk - Kürt kardeşliğini, barışı savunan, terörü lanetleyen bir akademisyendi.”
“SUÇ ÖRGÜTÜ İLE ORTAK BU KİŞİYİ KIBRISIMIZA BÜYÜKELÇİ ATADINIZ”
“Bu kadar uzun ve vahim konularla beraber sona gelirken… Recep Tayyip Erdoğan’a bir soru sormak istiyorum. Lefkoşa Büyükelçisi Yasin Ekrem Serim. Bu beyefendinin özelliği babasını yakından tanımanız; Maksut Serim. Sizin Başbakanlıktayken örtülü ödeneğinizi kontrol ediyordu. Bolca manşet oluyordunuz, çünkü örtülü ödenek önceki dönemlerin 10 katına, 15 katına çıkıyordu. Ayrıca hesap kitabı kuvvetli olduğu, sizin de bu konuda kendisine çok güvendiğiniz biliniyor. Oğlunu Dışişleri Bakanlığı süreçlerinden gelmediği, meslekten gelmediği halde önce Dışişleri’nde Özel Kalem Müdürü yaptınız. Sonra Bakan Yardımcısı yaptınız. Bu sırada 2022 yılında Kıbrıs’ta öldürülen, organize suç örgütü lideri Halil Falyalı ile öldüğü günden iki yıl önce ortak şirket kurduğu ortaya çıktı. Bunu söyleyen milletvekillerimize bu beyefendi dava açtı. Kanıtları koyduk. Davaları kazandılar. Bu kişiyi göz göre göre Kıbrıs’ımıza, Lefkoşa’ya Büyükelçi atadınız. Şimdi apar topar Dışişleri kaynakları, diplomasi muhabirlerine Lefkoşa Büyükelçisi’nin görevden alınmak üzere olduğunu, değişeceğini, kararname beklediğini yazıyor. Şimdi ben ‘Bir suç örgütü ile ortak olan birini nasıl tuttun da önce Bakan Yardımcısı, sonra Büyükelçi yaptın?’ diye sormuyorum. Ben ‘Uluslararası sularda yüzen gemiler var mı?’ diye soruyorum. ‘Bu gemiler yüzerken durduruldu mu?’ diye soruyorum. ‘Bu gemilerin yükü neymiş?’ diye soruyorum. ‘O günlerde birilerinin hesap hareketlerinde acayip şeyler olmuş mu?’ diye soruyorum. Yoksa sen bu sorulara cevap vermek yerine bana ‘Özgür Bey bunu yapma, Türkiye’yi zora sokma. Bu çocuk yanlışa bulaşmış, bu konuları eşeleme, hepimiz aynı gemideyiz’ mi diyeceksin? Tayyip Bey, ben o gemide yokum. Biz o gemide yokuz. Ama siz hepiniz o geminin içindesiniz.”
“BU SEÇİM BİR DEMOKRASİ DEVRİMİDİR”
“Biz ülkemizde tüm bu adaletsizliklerin, yoksulluğun, baskıların, yasakların ortadan kaldırılması için hep beraber yeni bir yola çıktık. 23 Mart’ta cumhurbaşkanı adayımızı belirleyecek ve tüm tartışmaları geride bırakarak yepyeni bir yürüyüşe başlayacağız. 28 Şubat akşamına kadar, yani bu hafta Cuma günü mesai bitimine kadar, ister tüm gençlerin yaptığı gibi -ki 40 kata çıktı üyelik başvuruları- online olarak internet üzerinden CHP’ye üye olarak, ister akşam 9’a kadar açık tuttuğumuz ilçe ve il başkanlıklarımıza başvurarak, gelecek seçimlerdeki cumhurbaşkanı adayımızın belirleneceği ön seçimde oy kullanma hakkına sahip olabilirsiniz. İktidar yolculuğumuz başlıyor. 86 milyon, geleceğe umutla ve güvenle bakmak istiyor. Ekonomi, adalet, demokrasi krizleri yaratan düzeni değiştirmek için, Türkiye’yi hak ettiği yere taşımak için, umudu ve güveni var etmek, tasayı, kaygıyı def etmek için bu yolculuğun adı iradedir. Kayıtsız, şartsız milletin iradesini aramaktadır. Bu yolculuğun adı, karardır. Halkın kararını aramaktadır. Bu yolculuğun adı, iktidardır. Milletin iktidarını hedeflemektedir. Bu yolculuğun adı, özgürlüktür. Halkın özgürlüğü için yola çıkmaktır. CHP demokrasinin evidir, yurdudur. Demokrasinin gür sesi, Cumhuriyet Halk Partisi cumhurbaşkanı adayını, parti üyelerimizin katıldığı bir seçimle, örgüt denetiminde ön seçimle belirliyor. Bu seçim, bir demokrasi devrimi, bir demokrasi şölenidir. Bu seçim, getireceğimiz erken seçim sandığının öncü ama kararlı adımıdır. Bu seçim, Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek iktidar yolculuğumuzun ilk adımıdır. Bunun için, tarihi birlikte yazmak için tüm gençlerimize, kadınıyla, erkeğiyle bugün şikayeti olan herkese çağrıda bulunuyorum. Gel ki krizlere, yoksulluğa, karanlığa birlikte son verelim. Gel ki ülkenin kaderini birlikte değiştirelim. Gel ki zengin ve zenginliğin adil ve eşit paylaşılan bir ülke olacağı Türkiye’yi birlikte kuralım. Haydi gel, geleceğini seç. Haydi gel, cumhurbaşkanı adayını seç. Gel, seç ve tarihe geç. Ev ev, sokak sokak, şehir şehir bu iktidar yolculuğunun kahramanı; Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu tüm yurttaşlarıdır. Bu yolculuğa; çocuğun, gencin, kadının, emeklinin, emekçinin, esnafın, çiftçinin, 86 milyon yurttaşımızın hakkı olanı teslim etmek için çıktık. Çaresizlik hisseden, umut arayan, memleket için dertlenen ve çabalayan herkesi bu yolculuğun bir parçası olmaya davet ediyoruz. Tarih yazmaya davet ediyoruz. Herkesi 23 Mart 2025 Pazar günü, ön seçim sandıklarında buluşmaya, Türkiye’nin parlak geleceğini kurmaya, o geleceğe ortak olmaya davet ediyorum. Çağrım, tüm Türkiye’yedir. Gel, adayını seç ve tarihe geç. Hepinizi bekliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihin akışını değiştirmeye, o akışı değiştirecek adayı belirlemeye her birinizi davet ediyorum. Gelin, seçin ve tarihe geçin. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”
25.02.2025
25.02.2025
25.02.2025
25.02.2025