04.03.2025
04.03.2025
“TÜRKİYE BAHARINDA DEMOKRATİK MÜCADELEYLE TEK ADAM REJİMİ SONA ERECEK”
“DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNE VARSANIZ BİZ BURADAYIZ”
“YALANIN KUYRUKLUSU MİLLİ GELİRDE”
“ERDOĞAN SICAK SALONDAN ÇIKIP ÇARŞIYA, PAZARA GİTSİN”
“HER ŞEYİN ÇARESİ SANDIKTADIR”
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu. Genel Başkan Özgür Özel, “Bugün Cumhuriyet Halk Partisi grubunda Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş kadınlar var; şehit anneleri var, şehit eşleri var, emekçi kadınlar var, hak arama mücadelesinden gelen kadınlar var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin mücadelesini kapı kapı, sokak sokak yaygınlaştıran, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, baba evine daveti Türkiye’nin dört bir yanında köy köy, ev ev dolaşan partimizin emekçileri var. Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına sizleri ve Türkiye’nin dört bir yanından grubumuzu şereflendiren değerli konuklarımızı saygı ile selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Cumhuriyet Halk Partisi ailesi büyümeye devam ediyor. ‘Baba ocağının kapıları açık’ dedik. ‘Baba ocağına ihtiyaç duyan, baba ocağına gelmek isteyen herkes için Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün iki büyük eserinden biri olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapıları açık’ dedik. Büyümeye, güçlenmeye devam ediyoruz. Bugün de Ankara ikinci bölgedeki gücümüze güç katmak üzere grubumuza katılacak olan Ankaralı iş insanı, uzun yıllar sivil toplum ve yerel yönetim tecrübesinde bulunmuş, bugün Ankara’nın biraz önce ayrı ayrı anons edilen tüm odalarının çok önemli kuruluşlarının başkanlarının yol arkadaşlığı ile birlikte buraya gelmiş olan sevgili Adnan Beker’i baba evine katılmak üzere buraya davet ediyorum. ve İl Başkanımızı ve Ankara’daki tüm milletvekillerimiz adına Grup Başkanvekilimiz Sayın Murat Emir’i de buraya davet ediyorum. İl Başkanımıza ikinci bölgedeki tüm milletvekillerimizle birlikte, Adnan Beker ile birlikte ikinci bölgeyi sıkı bir çalışma için emanet ediyorum. Grubumuzda seveni çok, sevmeyeni yok. Adnan Beker ayrıca grubumuza sevgili Mansur Başkanımızın emanetidir. Onlara emanet ediyorum” dedi. Özel, şunları söyledi:
“EDİP AKBAYRAM, ÖRNEK BİR MÜCADELE İNSANIYDI”
“Geçtiğimiz pazar akşamı büyük usta Edip Akbayram’ın vefat haberini büyük bir üzüntüyle öğrendik. Bu dakikalarda çok sayıda milletvekili arkadaşımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, belediye başkanlarımız, il örgütümüz cenaze törenindeler. Edip Akbayram, yalnızca şarkılarıyla her birimizin hayatında iz bırakmış bir müzisyen ve sanatçı değil, aynı zamanda yaşantısıyla da bizlere örnek olan bir mücadele insanıydı. Her daim işçinin, emekçinin, ezilenin hikayesini anlattı. Kendi tabiri ile ‘ezilenlerin melodik sesi’ydi. Cumhuriyet’in sanatçısıydı. Cesaretini halktan alıyordu. O yüzden herkesin ‘Hoca efendi’ diye peşinden koştuğu zamanlarda, FETÖ örgütünün ödülünü reddetme cesaretini gösterebilmişti. ‘Türküler Yanmaz’ albümünü Madımak’a adadı. Her dönemin insanı olmadı, her dönem insanlıktan yana oldu. Bizler, bu salonda bulunan herkes ne zaman ayağımız takılsa, sendelesek, ayağa kalkarken hep onun bir şarkısıyla ayağa kalktık. Şehirleri, ilçeleri kaybettik, büyükşehirleri kaybettik zaman zaman, seçimleri kaybettik. Bir sonrası için ‘İnanın çocuklar’ dedi, ‘İnanın, motorları maviliklere süreceğiz. Güzel günler göreceğiz’ dedi, düştüğümüz yerden kalktık. Birbirimizin elinden tuttuk, ayağa kalktık. Sonra Edip Abi haklı çıktı. Çıkmadı mı? Ankara’da güzel günler görmedik mi, İstanbul’da güzel günler görmedik mi? İnanın çocuklar, inanın. Güzel günler göreceğiz ve hep birlikte motorları maviliklere süreceğiz. Türkiye’de de güzel günler göreceğiz. Edip Abi sana söz veriyoruz. Selam olsun sana. Güzel günler göreceğiz ve senin huzuruna bir kez de böyle geleceğiz.”
“EN ÖNEMLİ SORUN; KADINA KARŞI ŞİDDET DURMUYOR”
“Açılışta selamladım. Bugün ülkenin dört bir yanından gelen emekçi kadınlar aramızda. En başta şehit anneleri, gaziler, eşleri, engelli evladı olan anneler, çiftçi kadınlar, emekli kadınlar, kooperatifçi kadınlar, afetzede kadınlar salonumuzdalar. Her biri dertlerini her bir hafta bu kürsüden dile getiren ve bu kürsüyü onların kürsüsü haline getiren Cumhuriyet Halk Partisi ile tüm bir yıl gösterdikleri dayanışmayı, 8 Mart’ın öncesindeki salı günü göstermek için buraya koştular, geldiler. Başımız, gözümüz üstüne geldiler. Hepinizin karşısında saygı ile eğiliyorum. Ayrıca son yıl Polonez işçilerinin, Agrobay Seracılık’taki emekçi kadınların mücadelelerinin, Perfetti Van Melle’deki işçi kadınların, Mersin Tarsus Sebze ve Meyve Hali’ndeki kadınların mücadelesinin, Sakarya’nın Organize Sanayi Bölgesi’nde alın teri akıtan kadınların bu grup her daim yanında oldu. Bundan sonra da kim haksızlığa uğruyorsa, kim mücadele ediyorsa onların yanında kadın mücadelesinin yanında olmaya devam edeceğiz. Türkiye geniş tanımlı kadın işsizliğinde yüzde 38 ile tarihi zirvede. Yani bugün 100 kadından 38’i Türkiye’de işsiz. Kayıt dışı işlerde çalışan kadınların oranı ise yüzde 34. Bu tablo, kadınların emeğinin sistematik olarak görmezden gelindiğinin, sömürüldüğünün, sosyal adaletin erozyona uğratıldığının en önemli kanıtı. Türkiye’de en önemli sorun; kadına karşı şiddet durmuyor. 2024 yılını 445 kadın cinayetiyle kapattık. 2025’in bu kısa iki ayında rakam 64’ü buldu bile. Kadınların maruz bırakıldığı şiddetin kaynağı, sistemin ta kendisi. Ne oluyorsa bu ülkede, ne oluyorsa bu kadınlara iyi gelmiyor. Kadına karşı şiddete iyi gelmiyor. Kadın cinayetlerine iyi gelmiyor. Bu konuları uzun uzun konuştuk, hafta boyunca konuşmaya devam edeceğiz. Madem ki Meclis çatısı altındayız. Buradan salondaki kadınların huzurunda, Türkiye’deki tüm kadınlara bir sözümüzü bir kez daha hatırlatalım. 100 yıl önce olduğu gibi 100 yıl sonra da umut, Cumhuriyet Halk Partisi’ndedir. Umut, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarındadır. O iktidar olunduğunda, bu Meclis’e bir kez daha geldiğinizde… Belki bu salonda olmayacağız, iktidar partisi olduğumuz için daha büyük bir salonda olacağız. Koca grubumuz burada, sizler yukarılarda olacaksınız. Sizin gözünüzün içine bakarak bugünü hatırlatacağım ve diyeceğim ki, ‘Hoş geldiniz. Buraya size verilen sözü tutmanın mutluluğu ile çıkmış durumdayım. İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden yürürlüğe aldı Türkiye Büyük Millet Meclisi.’ O gün, bugünü hatırlayacağız. Tarihe not bırakıyorum bunu. Tarihe not olarak düşüyorum. Bu grup, İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden yürürlüğe koyana kadar mücadeleniz, mücadelemizdir.”
“O BİR MUMU SÖNDÜRMEYECEK, HESAP SORACAĞIZ”
“Aslında bu içinde bulunduğumuz zor şartlardan nasıl bir umuda doğru yolculuğumuzun olduğunu, nasıl kararlı olduğunuzu, nasıl kararlı olduğumuzu gördük. Bizim kitabımızda korkuya yer yok. Bizim kitabımızda umutsuzluğa, teslim olmaya, yılgınlığa yer yok. Ama bu memleketi yıldırmak, umutsuzluğa sürüklemek, umudu değil korkuyu ve baskıyı örgütlemek isteyenler var. Onların yaptıklarına karşı kısa kısa değinmek, hatırlatmak, gördüğümüzü ve ne yaptığımızı söylemek durumundayım. Bu gündemi, bu olumsuz gündemi yaratan biz değiliz. Ama bu gündemde olanları da yalnız bırakacak halde değiliz. Pazar günü, bugünü de organize eden Kadın Kolları Genel Başkanımızın önerisi, öncülüğü ile Bolu Kartalkaya’daydık. Yanan o utanç otelinin önündeydik. Karanfilleri bıraktık. Mevlütler okundu camilerde. Orada duamızı yaptık. Bolu’da hayatını kaybeden bir aileden sekiz kişinin; iki anne, iki baba, dört torun. Onları mezara koymuş, bir başına kalmış bir dedenin yanındaydık 40’ında. Bir anneannenin, torunu ve annesi; kendi evladı, kızı ve kızının kızını toprağa vermiş bir annenin yanında. Bu büyük acının 40’ıncı gününde, ilk gün 40 mum yanıyordu yüreğimizde, söndü, söndü, söndü ve o bir mum kaldı. Yüreği taş kesenlere karşı işte bu salon ve bu salonla birlikte Kartalkaya’ya adalet isteyenler o bir ateşi, yüreklerinin altını yakan bir mumu hiç söndürmeyecek olanlardır. Biz o bir mumu, Soma için de söndürmüyoruz. Biz o bir mumu, infilak eden havai fişek fabrikasında hayatını kaybedenler için de söndürmüyoruz. Afyon için de söndürmüyoruz. Çorlu tren kazası için de söndürmüyoruz. Ermenek için de söndürmüyoruz. Sivas Madımak için de söndürmüyoruz... Nerede yüreğindeki o mum, yüreğini yakmaya devam ederler varsa, ahlaklı insanlar varsa, iyi insanlar varsa onlara söz veriyoruz. Unutmuyoruz, unutturmuyoruz. Affetmeyeceğiz ve teker teker hesabını soracağız. “Bir yanda rapora ‘korsan’ diyen sonra mahcup olan, kendi yazıları ile mahcup olan Adalet Bakanı koltuğunda otursun. Bir yanda ‘10 güne bütün sorumlular hakim karşısına çıkacak’ deyip o günden beri suspus olan İçişleri Bakanı otursun. Bir yandan bütün raporlar, her şey sorumluluğunu işaret ettiği halde 78 candan sorumlu Turizm Bakanı otursun. Onları atayan, her birini atayan Recep Tayyip Erdoğan’a şunu söylüyorum. Bu işin siyaseti olmaz. Bakan koruması olmaz, yandaş kayırması olmaz. Bu iş, can meselesidir. O canların hesabı sorulmadan, vicdanlardaki bu ateş dinmez. Bunu ya hissedeceksin, ya hissedenlere saygı duyacaksın.”
“ERDOĞAN YAKANLARDAN, BİZ İSE YANANLARDAN TARAFIZ”
“Bir diğer tarafta ‘Yüreğimiz Madımak için yanıyor’ dedik. Yanmaya devam ediyor 32 yıldır. Ama maalesef 35 canımızı yakarak öldürenlere yapılan muamele, vicdanları kanatmaya devam ediyor. İçerideki sanıklardan birinin dört yıl önce AYM’ye yapmış olduğu bir başvuru, kendisi açısından sonuç verdi. Bir anda bütün Madımak katilleri açısından sonuç verdi. Başvuru şuydu. 2023’te başvurdu. Şubat 2025’te uygulamaya kondu. Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala için verdiği kararları uygulamayalar, Anayasa Mahkemesi’nin Sivas katilleri için ‘İyi halden yararlanabilirler, terör örgütü üyesi değiller’ kararı üzerine, aslında insanlığa karşı bir suç olduğu için zaman aşımı olmayacağı halde, bazı sanıkları zaman aşımından yararlandıranlar, bazılarını çok daha beter durumdaki insanlar koğuşlarında can çekişirken onlara kullandırmadığı hakları, Hayrettin Gül ve Ahmet Duran Kılıç için af yetkisi kullananlar bu sefer de bir AYM kararını araçsallaştırarak, bu şubat ayı içinde 29 caniden 23’ünü serbest bıraktılar. Altı suçlunun da ilerleyen günlerde tahliye edilmesi bekleniyor. Erdoğan, zaman aşımı kararında mikrofon tutulduğunda şunu demişti; ‘Milletimiz için hayırlı olsun’. Sayın Erdoğan her zamanki gibi safını seçmiş. Biz de safımızı belli edelim. Belli olan safımızı bir daha söyleyelim. Sayın Erdoğan görünen o ki Kartalkaya’da da Madımak’ta da yakanlardan yana. Biz de yananlardan tarafız.”
“ERDOĞAN ÇIKSIN DA PAZARDA SORSUN ENFLASYONU”
“Bu büyük yürek yangınlarının, emsal olmaz ama bir başkası da evdeki çocuğuna ekmek götüremeyen babanın evladının televizyonda görüp de istediğini alamayan ananın yüreğindeki yangındır. Mutfaktaki yangın, pazardaki yangın, cüzdandaki yangın anaların, babaların, dedelerin, ninelerin yüreklerini yakmaktadır. Bu şartlar altında bir Ramazan ayına Türkiye boynu bükük girmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu, Şubat ayı enflasyonunu yüzde 2,3, Yıllık enflasyonu yüzde 39,1 ilan etti. TÜİK’e inanmayan… Hatta hep söylüyoruz TÜİK; Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu’nun baş harfleri. O ne istiyorsa onu çıkarıyorlar. Bir grup bağımsız akademisyen… Kimse de onların dediğine yanlış diyemiyor. Çünkü ‘Bu rakamları nereden buldun?’ deyince, TÜİK ‘Bu ürünü geçen sene bu markette sormuştum, bu sene de aynı markette sordum’ diye açıklamayı bıraktı. TÜİK’in fiyatı nereden aldığı kendinde sır. Enflasyon yüzde 40. Oysa ENAG, tam da ‘Beyaz peyniri geçen sene şurada sordum, geçen ay burada sordum, bu ay da aynı yerde sordum, öbür ay da aynı yerde sordum. Bir yıl sonunda fiyatlar bunlar, ispatı bunlar’ diye ilan eden bir kuruluş. O da enflasyonu TÜİK’in tam iki katı; yüzde 80 bulmuş. Ben buradan Anadolu’nun dört bir yanında AK Parti’ye, MHP’ye oy veren, TÜİK’in açıkladığı fiyatlara göre maaşlarına zam alanlarına soruyorum. Geçen sene bugün 50 lira olan mal bugün sokakta, pazarda, markette 70 liraysa TÜİK haklı, 90 liraysa ENAG haklı. Hesabı, kitabı kendiniz yapın. ‘100 liralık mal, 140 liraya çıktı’ diyorlar. Ben esnafı gezdiğimde çocuk elbisesi soruyorum. Tam iki katına çıkmış. Sucuk soruyorum. 2,5 katına çıkmış. Kıyma soruyorum. ‘Kıymayı bırak’ diyor, ‘Millet kuyruk yağı alamıyor. 420 lira oldu kilosu’ diyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği, ‘Pazarda Ramazan başında 39 ürüne baktık’ diyor. 39 ürünün 36’sına astronomik zam gelmiş. Lahananın fiyatı… Ben demiyorum, Türkiye Ziraat Odaları Birliği diyor. ‘Lahananın fiyatı bir yılda yüzde 160 arttı’ diyor. ‘Kabaktaki artış yüzde 94. Limondaki artış yüzde 80’ diyor ama TÜİK, ‘Enflasyon yüzde 40.’ ‘Zammı da buna göre yapmayın. Beklenti oranına göre yapın. Yüzde 30 yapın’ diyorlar ve bugünkü şartları yaratıyorlar. Ücretsiz ve kaliteli olması gereken eğitim ise en büyük rant mekanizmasına dönmüş. Geçen ay eğitim masraflarındaki artış, tam yüzde 10. Şubat’ta kiraya yapılacak zam oranı, yani 12 aylık enflasyon ortalaması yüzde 53,8 oldu. Yoksulun en çok baktığı kalemlerde; gıda ve ulaştırmada fiyat artışları yine ayın en yüksek seviyelerinde gerçekleşti. Bir de bir yandan çıkmışlar, ‘Enflasyon düşüyor’ diyorlar. Buradan usanmadan, bıkmadan bir kez daha tekrar ediyorum. Enflasyon düşmesi, fiyat düşmesi demek değildir. Bir an için enflasyonun TÜİK’in dediği yüzde 40’ta olduğunu kabul etsek dahi, bu 100 liralık ürün 140 lira oldu demektir. ‘Hayat pahalılığı geçiyor, enflasyon düşüyor’ lafı, hayat pahalılığı ile enflasyonu aynı anda zikretmek, milletin aklıyla alay etmektir. Bugün Türkiye’deki gerçek enflasyon yüzde 80’dir. Geçen sene 100 lira olan mal, bugün 180 liradır. Buna inanmayan sokağa çıkacak. Buna inanmayan, bunu yalanlamak isteyen Erdoğan, o sıcak salondan çıkacak. Atadıklarına kendini alkışlattığı salon siyasetinden çıkacak; sokağa, markete, bakkala, esnafa, çarşıya ve pazara gidecek. Pazarda vatandaşa soracak; ‘Bu geçen sene kaç paraydı, bu sene kaç para?’ Yüzde 80’in altında çıkıyorsa Özgür Özel olarak çıkıp ondan özür dileyeceğim. Çıksın bakalım pazara, hadi bakalım pazara.”
“EVDEKİ GÜLLACIN MALİYETİ 2018’DE 25 LİRAYDI, BUGÜN 355 LİRA”
“Geçen hafta Ramazan pidesi hesabı yapmıştık. 2002’de Ramazan pidesinin kilosu iki liraydı. Bugün kilosu 80 lira. Ramazan pidesi 40 kat artmış. 2001’de 1 lira 2,5 pide alıyormuş. Yani 200 gramlık pideden, 500 gram. Bugün 12,5 gram pide alıyor 1 lira. Yani şu kadar, tırnak kadar pide. Bir ince dilim ekmek 20 gram, 1 lira bugün 12,5 gram pide alıyor. 500 gramdan 12,5 grama gelmiş. Geçen gün Etimesgut‘ta ‘Bu Sofra Hepimizin’ diye Kadın Kollarımızın iftarında, Ramazan’ın ilk gününde Mansur Başkanımızla birlikte konuşuyoruz. Pidenin enflasyonundan bahsederken ben dedim ki, duydunuz sizler de ‘Tayyip Bey bana kızıyor’ dedim. ‘Altın hesabını bırak’ diyor dedim. ‘Emekliler sen gelmeden önce 8 çeyrek altın alıyordu maaşlarıyla, 2,5’a düşürdün’ diyorum. ‘Özgür Özel altın hesabını bırak’ diyor. ‘Ramazan mübarek gün’ dedim. ‘Tayyip Bey’i üzmeyeceğim, altın hesabını bırakıyorum. Ne hesabı yapayım?’ dedim. Tam pide hesabını yapacağım, teyzem dedi ki ‘Güllaç hesabı yap.’ Allah ondan razı olsun. Aklına Ramazan deyince güllaç geliyor. Sonra konuşurken de ‘Çok mu seviyorsun’ dedim. ‘Seviyorduk ama nerede’ dedi. Ama ben söz verdim, bir güllaç hesabı yapacağım diye. Bakın teyzeme Tayyip Erdoğan’ın bu 2018’den beri, yani ‘Verin yetkiyi bu kardeşinize, enflasyon nasıl düşecek, fiyatlar nasıl düşecek, doların beli nasıl bükülecek’ dediği, geldiğinde dolar 3.6 liraydı, şimdi 35’lerde zorla tutuyorlar ve tutmak için dünya kadar rezerv yakıyorlar. ‘1 doları 1 lira yapmak mümkün’ diyordu saçı briyantinli ekonomi danışmanı sarayda. ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi’ dediğinde bakın hesap nasılmış? Teyzeme, Etimesgutlu teyzeme gösteriyorum. 2018’de bir tepsi güllacın evdeki maliyeti, yani bugün gidip de pastaneden aldığınızda bu fiyata almanız mümkün değil. Güllacı siz yaparsanız, bütün malzemesi ile 2018 maliyeti 25 liraymış teyzeciğim. Bugünkü maliyeti yüzde bin 320 artışla 355 lira olmuş. 355 lira. 25 liradan 355 liraya. Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmanın, o yetkileri ona vermenin ve onu seçimde yenememenin maliyeti; güllaç üzerinden, 25 liralık güllacı 355 liraya Ramazan’da evde yapmak olmuş. Bu Recep Tayyip Erdoğan’ın güllaca, Ramazan’a ve memlekete maliyetidir. Bunu sona erdireceğiz.”
“SEÇİM SANDIĞINDA KUYRUĞA GİRECEKLER VE BİTİRECEKLER”
“Bir diğer husus da hepimizin yüreklerini yakan bir şeyi daha göstereceğim. Asgari ücretli, emekli Ramazan’da iftar sofrasına bir lokma et koyabilmek için buz gibi havada saatlerce kuyrukta bekliyor. Bir zamanlar Türkiye’nin etini sağlayan Erzurum’da, Van’da, Diyarbakır, Yozgat, Sakarya ve Sivas’ta Et ve Süt Kurumlarının önündeki kuyrukları Tayyip Bey ya görmüyor ya kendisini göstermiyorlar. Bakın Tayyip Bey, burası Erzurum. Tayyip Bey’in siyasi hayatı boyunca peşini bırakmayacak bir şey var. Bırakmadı, bırakmıyor. Ah aldı, o ah her gün bir başka vesileyle çıkıyor. Bülent Ecevit gibi 1974’te dünyaya kafa tutmuş, ‘Ambargo yaparız’ demişler dinlememiş, o ambargo yüzünden tüp kuyrukları olmuş, tuttu o tüp kuyruklarını, o ambargonun, Kıbrıs Barış Harekatı oldu diye, küvetin içinde evlatları bir kesilmiş ananın, iki evladıyla üç evladı ile kesilmiş ananın kanı o küvette, o yerde kalmasın diye, o Kıbrıs’a gittiğimizi unutup o tüp kuyruklarının hesabını Bülent Ecevit'ten sormuştu. İkinci Dünya Savaşı’na Türkiye’yi sokmayıp, babasız kalmasın diye çocuklara şekersiz bırakan İsmet Paşa’nın şeker kuyruğunu, şeker karnesini, ekmek karnesini İsmet Paşa’dan sormuştu. Ne ambargo var, ne İkinci Dünya, Üçüncü Dünya Savaşı var ama Ey Erdoğan, işte böyle ah alırsan ahı çıkar da... Bu vatandaşın zoru ne, bu vatandaşın günahı ne? Sen bu et kuyruklarını ülkede oluşturuyorsun, bu vatandaşın günahı ne. Erzurum’da, Yozgat’ta, Diyarbakır’da, Bursa’da, Van’da, Sakarya’da, bu kuyrukları yapan Erdoğan. Eninde sonunda bu kuyrukta duranlar, bir gün bir kuyruğa daha girecekler. Seçim sandığının başında kuyruğa girecekler ve bu kuyrukları bitirecekler.”
“TOPLUMUN YARISI, EN ZENGİN YÜZDE 5’TEN DAHA AZ ALIYOR”
“Millet kuyruklarda ömür tüketirken Erdoğan ‘Zenginleştik’ masal anlatmaya kalktı. Ağzına tıkıverdi vatandaş onu, bir durdu. Ülkedeki işsiz ordusu, Kuzey Avrupa ülkelerinin nüfusu ile yarışıyor. İş aramaktan vazgeçenlerle birlikte 11 milyon işsizimiz var. ‘Milli gelir 15 bin doları aştı’ diyor. Yalanın kuyruklu tarafı şu, ‘Artık milli gelirde gelişmekte olan ülkelerden kurtulduk, gelişmiş ülkelere gittik’ diyor. Oysa milli gelirdeki Türkiye’deki görece artış, gelişmekte olan ülkelerin eğrisinin tam dibinde, aynı. Gelişmiş ülkeler nerelerde geziyor bütün dünya biliyor. İskandinav ülkeleri 100 bin doları zorluyor, Avrupa Birliği ülkeleri aşağı çekenlere rağmen 50 bin doların üstünde. Türkiye’de milli gelirdeki artış, dolar üzerinden hesaplandığı için kur olması gerekenin altına çekilince milli gelir hesabı 12 değil 15 çıkıyor, ‘Zenginleştiniz sevinin’ diyor. Kardeşim en düşük aylık alan 3.8 milyon emeklinin yıllık geliri 4 bin 750 dolar. Söylediğinin üçte biri. 8 milyon asgari ücretlinin 7 bin 260 dolar yıllık milli geliri var, söylediğinin yarısı. Bu asgari ücretli dediğin arkadaşın evinde en az dört kişi var, biri çalışıyor. Yani o eve girecek milli gelirin sekizde biri giriyor yaptığın hesaba göre. Yani dört kişilik bir ailede milli gelir hesabına göre olması gereken paranın sekizde biri var. Dönüp utanmadan ‘Zenginleştik, sevinin’ diyorsun. TÜİK’e göre nüfusun yüzde 10’u toplam gelirin üçte birini cebine koymuş. Daha da acısı, halkın yarısı en zengin yüzde beşlik kesimden daha az milli gelirden pay alıyor. Yani toplumun yüzde 50’si, ülkenin yarısı, tahmin ediyorum bu salondakilerin neredeyse hepsi, onların temsil edildiği kimseler, toplumun yüzde 50’si, en zengin yüzde 5’ten daha az alıyor milli gelirden. Ve buna ‘Zenginleştik, sevinin’ diyor. Buna sadece ve sadece vergi almayıp bütçeye onlar için 701 milyar lira para koydukların, her ihaleyi verdiklerin, senin Beşli Çeten ve 40 Haramiler sevinir, bu salonda da sokakta da buna sevinecek kimseyi bulamazsın.”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ GELECEK, MADENLER YENİDEN MİLLETİN OLACAK”
“Mübarek Ramazan ayında onlarca işçi kendilerini Çayırhan'daki madene kilitlediler. Oradan çıkmıyorlar, eylem yapıyorlar. Sebebi bugün yapılacak ihale. 1987 yılında maden açıldı ve gayet karlı bir şekilde işletilirken bundan 20 yıl önce bu maden özelleştirildi. Adeta altın yumurtlayan tavuğu kestiler. Türkiye’nin en zengin kömür yatakları, yanında bir termik santral, bunu bir şirkete verdiler. 20 yıl boyunca bu şirket bu madenden gayet iyi para kazandı. Olmayacak şey oldu. Bir mucize oldu. Kesilen altın yumurtlayan tavuk dirildi, bizim kümese geri girdi. Artık hepimiz için yeniden yumurtlayacaktı. Özelleştirmenin günü bitti. İşçiler dört yıldır hallerinden memnun, devlete buranın geçmesinin mutluluğunda. Geleceğe güvenle bakarken bu iktidar bir kez daha Çayırhan'ı özelleştirmeye, altın yumurtlayan tavuğu kesmeye, bunu kendisi borçlandığında dolarla, doların enflasyonuyla, faizlerle borçlanırken milletin malını birine verdiğinde bunu Türk Lirası üzerinden altı yıl faizsiz, Türk Lirası üzerinden altı yıl taksitlere bölmeye niyetlendi ve 18 firma koştu, teklif aldı. Madenciler yürüdüler, eylem yaptılar, açlık grevi yaptılar. Dört ay önce bu işi durdurdular. O gün hükümetten de birçok yetkili gidip sözler vermişti, bugün özelleştirmenin ilk günü. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yöneticilerimizle, milletvekillerimizle birlikte Çayırhan işçilerine olabilecek en büyük desteği verdik. Belediye başkanlarımız hep birlikte gittiler, kol kola girdiler, yürüdüler. Bundan sonra da Çayırhan madencilerini desteklemeye, mücadelelerini omuz vermeye devam edeceğiz. Ama buradan bir kez daha rahmetle analım Deniz Baykal’ı. 1977’de Anayasa’ya aykırı olarak peşkeş çekilen bütün madenleri kamulaştırmıştı. Buradan bir kez daha hatırlatıyoruz: Anayasa’ya göre madenler milletindir, onları işletme görevi devletindir. Özelleştirmelerin tamamı haksızdır, hukuksuzdur. Cumhuriyet Halk Partisi gelecektir, madenler yeniden milletin olacaktır.”
“ERDOĞAN’IN ATADIĞI, SAVCI KARARI OLMADAN EVDE, İŞ YERİNDE ARAMA YAPTIRACAK”
“Bir yandan Halk TV davası görülüyor. Çok kıymetli Suat Toktaş’ın Silivri’de bugün özgürlüğüne kavuşmasını umuyoruz. Serhan Asker’in, Kürşat Oğuz’un, Barış Pehlivan'ın, Seda Selek’in yanındayız. Suçları Ekrem İmamoğlu'nun, Sevgili Ekrem Başkanımızın uğradığı haksızlığa, her seferinde 8 bin kişi içinden çıka çıka aynı bilirkişinin çıkmasına, bu tesadüfü bu bilirkişiye sormak için haber yapan arkadaşlarımızı yargılıyorlar. Kuvvetli bir heyetle İstanbul’da yanlarındayız. İstanbul Barosu, dünyanın en büyük barosunu seçimle alamadılar, ikinci bir baro açılması için olmadık kanun çıkarttılar, başaramadılar. Şimdi bir terör yaftası yapıştırarak, kayyum atamaya çalışıyorlar. Baronun davası var, oradayız. Bir yandan da hem gazetecileri, hem her türlü doğru bilgiyi halka sansürsüz ulaştırmaya çalışanları baskı altına almak için şimdi de Meclis’e bir Siber Güvenlik Kanunu getirdiler. Grubumuzun önünde şunu ifade edelim. Cumhuriyet Halk Partisi bu çağda bir Siber Güvenlik Kanunu olması gerektiğini hep söyledi. Siber Güvenlik Kurumu olması gerektiğini söyledi. Ancak bu kurumun hukuk çerçevesinde denetlenebilir, şeffaf, herkese güven veren bir kurum olmasını istedik. Ama AK Parti’nin getirdiği taslakta; Siber Güvenlik Kurum Başkanı’na, bunu atama yetkisini Cumhurbaşkanı’na, bu başkana da konutta, iş yerinde, kapalı alanlarda arama yapılmasının ve kopya çıkarmanın ve el koyma işlemlerinin bir savcı kararı olmadan, 'Durum acil’ diyerek Erdoğan’ın atadığı birinin bu kararı verebilme yetkisi veriliyor. Grubumuz buna çok esastan itiraz ediyor. Direniyor. Mücadele ediyor. Biz de bu meselenin Türkiye’de herkesi suçlu ilan etme, gazetecileri baskı altına alma, gerçekleri gizleme ve haksızca sabahın bir köründe gidip de evleri basma, arama yapma yetkisinin Cumhurbaşkanı’nın atladığı birine, bir hakime, bir savcıya değil bir atanmışa verilmesini sonuna kadar eleştiriyoruz. Bunun için arkadaşlarımız ellerinden gelen mücadeleyi verecekler. Kanun çıkarsa da çıkar çıkmaz Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz ve bunu denetim altına alacağız.”
“ALAATTİN BAŞKAN’IN SUÇU, BEYKOZ’U CUMHURİYET HALK PARTİLİ BİR BELEDİYE YAPMAK”
“Kim ki bu iktidarı rahatsız ediyor, karşısına yargı sopasıyla dikiliyorlar. Bugünden itibaren İstanbul’un seçilmiş üç belediye başkanı, Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer, Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'ın yanına maalesef Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler’i de yolladılar. Alaattin Başkanın suçu Beykoz gibi bir ilçeyi daha önce belediye başkanlığı yaptığı bir ilçeyi bu kez AK Parti’nin elinden alıp Cumhuriyet Halk Partili bir belediye yapmak. Dün çok sayıda yerel yönetici Alaattin Başkan’ın muhatap olduğu sorular ve verilen kararı görünce şunu söylediler. Bu soruların sorulup da alınan cevaplarla eğer bu memlekette hukuk devleti olsa bir AK Partili, bir Milliyetçi Hareket Partisi belediye başkanı sokakta olamaz. Silivri’de yatacak yer kalmaz, hepsi birden Silivri’de olurlar. Alaattin Başkan’a, 65 yaşındaki Başkana, Belediye Başkanı olduğu halde kendisi sorumlu olmadığı, imzasının olmadığı, talimatın olmadığı işlerden her belediyenin iş ve işleyişinde olan hesap sorulacaksa da yapandan sorulacak olduğu ve yüzde 99’unda da normal işleyişinde bir şey olmadığı meselelerden Alaattin Başkan’ı hapse atmaya, bir algı yaratmaya niyetli olan o kötü niyet şöyle bir süreç yürüttü... Sabahın 04.00’ünde buraya geliyordu. Ön seçim tanıtım toplantımıza geliyordu. Sabahın 04.00’ünde gittiler ve evini bastılar. Evinde arama yaptılar. Oradan güya delil topladılar. Ne kadar hukuksuz olduklarını söylüyoruz, biliyoruz. Herkes biliyor ama ne kadar hukuksuz olduklarını anlatmak için çok basit bir örnek... Türk Ceza Kanunu, değişirken oradaydım, dördüncü yargı paketi. Çok net biliyordum. Sordum, hukukçu arkadaşlar ‘Elbette’ dediler. Tartışmıştım burayı. Övüne övüne dördüncü yargı paketinde, ‘Artış şafak operasyonları yok, artık gece yarısı baskınları yok. Türkiye’de aramalar gündüz gözüyle yapılacak’ dediler. Dediler ki, ‘Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.’ Bunu yazdılar. Altına da ‘Gece vakti nedir?’ Maddenin e fıkrasına ‘Gece vakti deyiminden güneşin batmasından bir saat sonra başlayan, doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zamana gece vakti denir’ dediler. Bu hesaba göre İstanbul’da gün doğumu o gün; 07.34. Aramanın yapıldığı saat; 04.00. ‘Avrupa’ya benziyoruz. Gece aramalarını bitiriyoruz. Kanun çıkarıyoruz’ diye övünen bunlar. Bu kanuna el kaldıran bunlar. Oraya o savcıyı atayan bunlar. Bu aramayı yapan yine bunlar. Böyle yapılan bir arama ile başlayan, dört gün boyunca 65 yaşında seçilmiş belediye başkanını nezarethanede tutan, dört günün son saatinde ifadesini alan, ondan sonra götürüp adliyede tutuklayan zihniyete soruyorum. Bunu yapmakla iktidarda kalabileceğini düşünüyorsan avucunu yalarsın kardeşim, avucunu yalarsın.”
“ŞÖYLE BİR BAKALIM BELEDİYELERİMİZ SAVCILIKLARA NE YOLLAMIŞ?”
“Diğer taraftan çıkmış, her uzatılan teybe aynı cevabı veriyor Adalet Bakanı; ‘Türkiye, hukuk devletidir. Yasalar karşısında herkes eşittir. Herkes yasaların dediğine, mahkemenin kararına uymakla yükümlüdür.’ Öyle mi Adalet Bakanı? İstanbul’u AK Parti’den aldık. 37 dosya, dört başı mahmur 37 büyük yolsuzluk dosyası. Süleyman Soylu denilen zat, o gün İçişleri Bakanı. Geldi, 37 dosyanın 33’üne el koydu. ‘Bu yolsuzluk dosyaları bundan sonra İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturulacak.’ Nerede o dosyalar? Birine işlem yapılmış mı? Birine? Dört başı mamur yolsuzluk dosyalarını aldı, üstüne oturdu, adaletin kanını kuruttu. Şimdi de ortalıkta yok. Bu rakam Ankara’da. Tabii Ankara’nın kimden alındığının ve hangi dönemin sorgulandığının da farkında olalım. Melih Gökçek dönemine dair tam 97 dosya, 97 büyük yolsuzluk dosyası var. Kapağını açan var mı? Hesabını soran var mı? Bu yolsuzluk dosyaları üzerinden bir kelime konuşan var mı? Bundan sonra buradan konuşacağız arkadaş. Bakın ben kendimi hakim yerine, savcı yerine koyacak değilim. Ama o makamda oturanlara soruyorum. Şöyle bir bakalım dedik, belediyelerimiz savcılıklara ne yollamışlar? Ne işlem yapılmış? Bakın gelecek haftalarda gelecek. Bir Denizli var aman Allah’ım. Bir Balıkesir var. Utançtan yüzüne bakamazsın, ‘Bu nasıl iş?’ diye. Bir Manisa var. Aman aman aman. Hepsi teker teker gelecek buraya. Ama şimdi Bursa’dan başlayayım. Sadece özel kalem harcamalarından başlayım. Depremde ‘Bursa Belediyesi’nin yaptığı işi bile takdir ettik’ deyince, demişti ki biri yok ‘bozuk saat’. Bakın bozuk saatin, bozuk ahlakın, bozuk vicdanın ne yaptığına bakın Bursa’nın parasıyla. Dosyadan okuyorum. Harcama kalemleri. Altında dönemin büyükşehir belediye başkanının onay imzası var. Alaattin Köseler’in dün sorulan soruların birinde imzası yok, onay imzası. AK Parti özel buluşma harcaması, AK Parti İl Başkanlığı’na giden paketler kalemi, AK Parti İl Binası’nda kokteyl gideri, imzalamış. AK Parti temayül yoklaması masrafları, imzalamış. AK Parti Ankara’nın istediği promosyonlar, imzalamış. Seçim çalışması yemek gideri, imzalamış. AK Parti Kadın Kolları’na yemek, imzalamış. Alinur Aktaş seçim çalışması, kendi kendini imzalamış. Yetmemiş. Hüda-Par İl Kongresi yemek bedeli, Özel Kalem’den ödenmiş. Ülkü Ocakları yemek bedeli, Özel Kalem’den ödenmiş. Büyük Birlik Partisi yemek bedeli, Bursa Özel Kalem’den ödenmiş. Demokratik Sol Parti lansman gideri, Bursa Özel Kalem’den ödenmiş. DSP yemek gideri, Bursa Özel Kalem’den ödenmiş. TÜGVA yemek bedeli, Bursa Özel Kalem’den ödenmiş. Milliyetçi Hareket Partisi Kemalpaşa İlçe Örgütü harcamaları, Bursa Özel Kalem’den ödenmiş. Bursa’ya gelen 10 bakanın tek tek, isim isim yazılı, Bursa’daki seçim çalışma masrafları Bursa Özel Kalem’den imza ile resmen ödenmiş. 154 kalemde 15,5 milyon liralık harcama Alinur Aktaş tarafından, AKP, MHP, BBP, DSP, Hüda-Par, TÜGVA ve kendi seçim kampanyası için 15,5 milyon lira para ödenmiş. Ey Adalet Bakanı, ‘Haram zıkkım olsun’ demekle haram zıkkım olmuyor. Senin adına bu işi yapacak biri var Bursa’da. Ey Bursa Cumhuriyet Başsavcısı. Ey harekete geçmeyen savcılara ‘Neden geçmiyorsun?’ diye soracak Hakimler, Savcılar Kurulu. Onun başkanı Adalet Bakanı. Onu atayan Recep Tayyip Erdoğan. Bu sadece Bursa Büyükşehir’in belediye başkanının kendi imzasıyla, oluruyla ödedikleri. Bunlara soruşturma başlatacak mısın? Yoksa bu millet gelip senin alnını mı karışlasın? Hadi bakalım.”
“KENDİMİZE YAKIŞAN TARİHİ SORUMLULUĞUMUZLA TAKİP EDİYORUZ”
“Cumhuriyet Halk Partisi, her daim tarihsel büyük bir tutarlılıkla Türkiye’de eğer vatandaşları ‘Sorunum var’ diyorsa o sorunu görmeye, kabul etmeye ve çözmeye kararlı bir partidir. Geçmişi, külliyatı bununla doludur. Türkiye’de Kürtler ‘Meselem var’ diyorsa, Kürt meselesi vardır. Tayyip Erdoğan bu sorunu çözmeye gelmiş, bunu iddia etmiş. Sonra savrulmuş, bu sorunu inkar etmiş bir siyasetçidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tüm meselelerin demokratik yollarla çözülmesini savunan bir parti olarak, 1 Ekim tarihinde Sayın Bahçeli’nin gidip DEM Grubu’nun elini sıkması ile başlayan süreci dikkatle, özenle, temkinle ve kendimize yakışan tarihi sorumluluğumuzu taşıyarak takip ediyoruz. Her ne kadar Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tüm siyasi parti gruplarına duyduğu saygıyı DEM’e duyduğu zaman terörist ilan edilmişse, nasıl Cumhuriyet Halk Partisi sadece ve sadece milletten aldıkları temiz kağıdıyla belediye başkanı seçilen kişilere kayyum atanmasına itiraz ettiğinde, bu konuda eleştirilmişse. Ya da Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir belediye başkanı on yıl önce taziye için örgütün bir yöneticisine telefon açtığı, taziye verdiğinden dolayı o terör örgütüne mensup kabul edilip içeri atılıyorken, o terör örgütünün başının gelip konuşma yapmasını, o terör örgütüne bir heyet görevlendirilmesinin önünün açılmasını, o heyetin her bir üyesine telefon açılması, Cumhuriyet Halk Partisi‘ne yapılan, yıllardır yapılan haksızlıklar üzerinden Cumhuriyet Halk Partisi’ne bir samimi özür, bir özeleştiri… Bu millete ‘Sırf sizin oyununuzu alabilmek için bir partiyi, ülkenin çok önemli bir seçmen grubunu şeytanlaştırarak ve onlarla insani ilişkiler sürdürülmesini bile terör örgütü mensupluğu göstererek biz sizi kandırdık, biz sizin duygularınızı suistimal ettik. Şimdi döndük dolaştık o elleri biz sıkıyoruz methiyeler düzüyoruz’ demeleri gerekse de, biz bunu vatandaşlarımızın vicdanlarına, onların ferasetlerine veriyoruz. Bize yapılan haksızlık ve bugün yapılanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin her birinin ayrı ayrı yüreğine ve vicdanına inandığım vatandaşlarımızın vicdanına emanettir, onlara emanet ediyorum. Belediye Başkanlarına, geçmiş dönem Genel Başkanımıza, milletvekillerimize yapılan bu konudaki tüm iftiraları, tüm hakaretleri milletimizin vicdanına emanet ediyorum.”
“ERDOĞAN’I SÜRECİN BÜTÜN MUHATAPLARI YALANLADI”
“Ve şimdi biz yeniden bu sorunun, bu Meclis çatısı altında çözülmesini savunuyoruz ve bu sorunun bu Meclis’teki demokratikleşme adımları atılarak, Türkiye’de bir büyük demokratikleşme çabasının içine girilerek, kanunlar yapılarak bu Meclis çatısı altında çözülmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz. Ve bu sürecin tam bir samimiyet, tam bir şeffaflık ve tam bir toplumsal mutabakatla sürdürülmesi gerektiğinin altını kalın kalın bir kez daha çiziyoruz. Kapalı kapılar altında yapılan pazarlıkların, al-ver ilişkilerinin bu milletten ne kadar saklanmak istense de bu milletin her şeyden haberi olanın bunlardan da haberi olduğunu bildiğini biliyoruz. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi olarak, başta şehit ailelerinin ve gazilerin, onları temsil eden yapıların bu Meclis’teki komisyonda mutlaka temsil edilmesi gerekiyor. Asla ve asla kişisel ya da partilerin çıkar ilişkilerinin bu sürece alet edilmemesinin, bu süreçte yapılacak işin ikiye ayrılacağını, birincisinin lazım olan yasaların çıkartılıp antidemokratik olan yasaların düzeltilip, ayrıca ikinci iş olarak mevcut yasaların kötü uygulamalarına derhal son verilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu sürecin bir kez daha 2015 sürecinde olduğu gibi Erdoğan’ın o dönem ‘Aman işleri iyiye gidecek, kimseyle paylaşamam’ diyerek nasıl felakete sürüklendiğini, bugün de ‘Aman bu işler kötüye gidebilir. Devlet Bey üzerinden yürüsün, ben kenarda durayım. Günü gelince nemalanayım’ bakış açısının aynı sakat, aynı yanlış bakış açısı olduğunu ifade ediyoruz. Ve buradan bu sorumluluğun bu ülkede 2015’te her şey bilgisi dahilinde iken, Dolmabahçe'de masa kurulmuşken, canlı yayın hazırlıkları yapılmışken ve o sürecin kendisine zarar verdiğini gördüğünde kendisi tarafından inkar edildiğini hatırlatıyorum. Ama yine Bülent Arınç tarafından, en yakınındaki, ‘Ne demek hemen haberimiz yoktu? Masadaki bayrakların yerine kadar Erdoğan’ın bilgisi dahilindeydi’ dediğini, bu sürece ‘Erdoğan yine bu süreci doğru götürüyor’ diye bakanlara şunu hatırlatırım. Dolmabahçe‘de masada olanların, diğer tarafta olanların tamamını hapse atan, kendi tarafında olanları diskalifiye eden, uzun süre siyasetten atan Erdoğan’ın, bugün o Dolmabahçe masasındaki tüm aktörlerle yine birlikte olduğunu hatırlatırım. Ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak böyle bir sürecin doğru, samimi ve şeffaflıkla yürütülmesi gerektiğini, geçtiğimiz günlerde müzakerelerin devlet tarafından bir yıl aşkın süredir yapıldığını söylediğimde, utanmadan sıkılmadan Dezenformasyon Merkezi’nden buna yalanlama yaptılar. Beni sadece Dezenformasyon Merkezi yalanladı. Dezenformasyon Merkezi ve Erdoğan’ı sürecin bütün muhatapları yalanladı. Bunu buradan bir kez daha bütün Türkiye’ye hatırlatıyorum.”
“ÇIKARA, AL VERE DAYALI İLİŞKİ OLURSA TÜRKİYE KAYBEDER”
“Ve buradan açık bir çağrı yapıyorum. Bu mesele 1 Ekim günü Sayın Bahçeli’nin DEM sıralarına gitmesiyle, sonra Abdullah Öcalan’a bir sihirli değnek değmesiyle sonra da ‘Her şey kendi kendine yoluna girecek’ denmesi ile çözülmedi, çözülmeyecek. Bunun bir gerçeklik payı yok. Dünyada da Türkiye’de de böyle bir sorun çözülecekse demokratikleşme ile çözülecek. Böyle bir sorun çözülecekse Meclis zeminde çözülecek. Milletvekillerinin konuşması, tartışması, teker teker sorunları çözmesi ile çözülecek. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Sayın Başkanı Numan Kurtulmuş’u inisiyatif almaya, bu ülkede gazeteciler içerdeyken, Gezi tutukluları içerdeyken Kürdü, Türkü AK Parti'ye seçim kaybettiren yerel yöneticiler içerdeyken, OHAL döneminin kalıntısı, OHAL KHK’larının kalıntısı kayyum uygulamaları buradayken, her ağzını açan muhalife ‘terörist’ denilebiliyorken, terörist yaftası yiyen derdini anlatmadan Silivri’yi boyluyorken bu ülkede bir çözüm mümkün olmaz. Eğer çıkar ilişkilerine dayalı, al-vere dayalı bir ilişki olursa bunun sonunda kim kazanır bilinmez ama Türkiye kaybeder. Kürtler de kaybeder, Türkler de kaybeder. 2015 yılında doğru bir süreç yürütülseydi o günden bugüne akan kanlar, hendek olaylarına verilen şehitler, ağlayan analar, gözyaşları olmazdı. O yüzden eğer samimi bir iş yapılacaksa, bu yüce çatının altında yapılacak. Adımlar atılacaksa, demokratikleşme üzerinden atılacak. Bir yerde despotik bir hükümet, elinde sopa önüne gelen muhalefeti Kürt, Türk demeden yargı sopasıyla pataklayacak, hapislere tıkacak. Sonra bir yandan Türkiye’de çözüm konuşulacak. Samimi olun ve inisiyatif alın. İlk olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş’u bu konuda inisiyatif almaya ve demokratikleşme için adımlar atmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni çalıştırmaya davet ediyorum. Tayyip Erdoğan’ın çıkarına al-ver ilişkileri ile yapılacak pazarlıkların kıyısında da olmadık, köşesinde de olmadık, sonunda da olmayız. Ama samimi şekilde bu ülkenin demokratikleşmesi için adımlar atılacaksa Cumhuriyet Halk Partisi olması gereken yerde olacak, uzatması gereken eli uzatacak, kaldırması gereken eli kaldıracaklar.”
“ERDOĞAN’IN AB AÇIKLAMASINI DESTEKLİYORUZ, ANCAK…”
“Yarın Avrupa Parlamentosu’ndan aldığımız bir davetle Brüksel’de Avrupa Parlamentosu’nda bir konuşma yapmak, ertesi gün de Avrupa’nın liderleri ile bir araya gelmek üzere Brüksel’e gidiyoruz. Göreve geldiğimden itibaren tüm arkadaşlarımızla birlikte partimizin dış ilişkilerine büyük önem verdik. Ülkemizin yurt dışındaki çıkarlarına da ülkenin ana muhalefet partisi, kurucu partisi, yarınların iktidar partisi olarak savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. Başkan Yardımcısı olduğu Sosyalist Enternasyonal’de iki ayda bir yapılan başkan divanı toplantılarında da bir sonrası İstanbul’da yapılacak olan Sosyalist Enternasyonal toplantılarında da Türkiye’nin Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu her seferinde dile getirdim. Avrupa’daki sol sosyal demokrat partilerin çatı örgütü, Avrupa Sosyalist Partisi’nde de bu mücadelemizi sürdürmeye devam ettik. Her seferinde gerek Strazburg’da, gerek Brüksel’de, yani hem Konsey’de hem Avrupa Birliği’nde karşımıza hep bu iktidarın antidemokratik uygulamaları, hataları, Avrupa değerlerinden kopuşu, AİHM kararlarına uymayışı, Türkiye’deki hak ihlalleri çıktı. Biz bunlara karşı Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk başvuruyu İsmet İnönü’nün yaptığını da hatırlatarak, Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifini hatırlattık. Altını çizdik, çizmeye de devam edeceğiz. Avrupa’ya da ‘Karşınızda istikrarlı bir Türkiye istiyorsanız, bu sadece bir kişi ile al-ver pazarlıkları yaparak, ‘Göçmenleri tut, 6 milyonu al’ diyerek, bir kişiden Türkiye’yi ibaret görerek olmaz’ diye çok net ifadelerimizi söyledik. Türkiye’nin tezleri, çağdaş Türkiye’ye ve Avrupa Birliği’nin parçası olması gereken Türkiye’ye hizmet ediyorsa sonuna kadar savunduk. Yanlışların 86 milyonu cezalandırmaması için Avrupa Birliği’nden, Erdoğan’ın yanlışları ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ayrı tutmalarını hep istedik. Şimdi dünyanın içine girdiği bu yeni süreç ve yeni şartlar, hem Avrupa hem Türkiye için, her iki tarafın güvenliği için de bir birlikteliği zorunlu kılmaktadır. Avrupa’nın ve Türkiye’nin ekonomisi için de Türkiye’nin demokratik sorunlarını aşması için de, Türkiye’deki gençlerin, işçilerin, iş adamlarının, tüm sorunlarının, vize sorunlarının aşılması için de, yarın söyleyeceğimi bugün buradan bir daha söylüyorum. Benim 77 ülkeden 89 partiye ortak deklarasyonla açıklattığım, ‘Cumhuriyet Halk Partisi’nin, iktidar olduğunda Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefi ile ilgili çabasını destekliyoruz’ diye 77 ülkeye imzalattığım deklarasyonun daha mürekkebi kurumamışken, Erdoğan’ın ilk kez Türkiye-Avrupa ilişkilerini doğru yerden tarif ettiği başlığını önemsiyorum. Onu destekliyorum. Ama Erdoğan’a da Avrupa’ya da şunu söylüyorum. Türkiye demokratikleşmeden, Avrupa standartlarında bir demokrasiye kavuşmadan, Avrupa Birliği’ne tam üye olmadan, öyle sığınmacı anlaşması gibi, öyle genişletilmiş Gümrük Birliği anlaşmalarıyla, yok ayrıcalıklı statülerle Türkiye’nin ağzına bir parmak bal ve Avrupa Birliği’nde tam üyeliğin konuşulmamasını asla doğru bulmuyoruz. Başlayacak süreç bu yönde başlarsa sonuna kadar destekleriz. Yoksa iktidarımızda hedefimiz Avrupa Birliği’ne tam üyeliktir. Gazi’nin gösterdiği hedeftir. Bu yol ancak tam demokrasi ile olur. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi’nde hem Avrupa Birliği’ne tam üye olabilmemiz için, hem Kürt sorunun önündeki bütün engelleri kaldırabilmemiz için yedisi hukukçu, 10 milletvekilimizden oluşan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Türkiye demokrasisini geliştirecek, Avrupa, dünya seviyesine çıkaracak çalışmaları yapmak üzere arkadaşlarımız arı gibi çalışıyorlar. Numan Kurtulmuş, bir demokratik Türkiye derdiniz varsa… Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi bir demokratik Türkiye hayaliniz varsa… Bütün muhalefet partileri, bilhassa DEM, Kürt sorunu çözülsün istiyorsanız… Demokratikleşme sürecine ve demokratikleşme paketine biz varız. Varsanız buradayız. Hodri meydan.”
“1 MİLYON 700 BİN ÜYEMİZİ SANDIK BAŞINA BEKLİYORUM”
“Ben heyetimizle birlikte Brüksel’e doğru yola çıkarken bu mücadele için, siz de parti içinde bir büyük demokrasi mücadelesini veriyorsunuz. Çağırdık, ‘Baba evine gelin’ dedik. O sözü söylediğimden bu yana 150 bin yeni üyemizle üye sayımız 1 milyon 700 bine dayandı. Hepsine ‘Hoş geldiniz’ diyorum. ‘23 Mart’ta yapacağımız, yapacağınız ön seçim bu yılın ilk sandığıdır. Ama son sandığı olmayacaktır’ diyorum. Bugüne kadar diktatörlerin nasıl gittiklerini biliyoruz. Tek adam rejimlerinin nasıl gittiğini biliyoruz. Biz ülkedeki rejime son vermek için demokrasi ve sandık dışında bir yol bilmiyoruz, asla önermiyoruz. Ama dünyadaki baskıcı rejimler 1 milyon kişinin meydana çıkmasıyla değişiyorsa, onun adına Arap Baharı deniyorsa, 23 Mart’taki Türkiye’nin baharında 1 milyonun üzerindeki üyemizi sandığa bekliyoruz. Türkiye, bir bahar günü başlamıştık. ‘Mart’ın sonu bahar’ demiştik. Şimdi 23 Mart günü Türkiye baharını başlatmak için, demokratik mücadeleyle, bir tek adam rejimini sona erdirecek Türkiye baharı için, 1 milyon 700 bin üyemizi sandık başına bekliyorum. Gelin seçin, tarihe geçin. Gel, seç, tarihe geç. Güç sende, sana inanıyoruz, sana güveniyoruz. Her şeyin çaresi sandıktadır, gelin seçin, tarihe geçin. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yolunuz açık olsun, yolumuz açık olsun.”
04.03.2025
04.03.2025
04.03.2025
04.03.2025