08.10.2025

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel: “200’üncü Günde Adaletsizliklere Meydan Okumaya Geldik”

“BİR SONRAKİ CUMHURBAŞKANIMIZ EKREM BAŞKAN, ‘ERDOĞAN'I YENMEK’ SUÇUNDAN CEZAEVİNDE”

“12 METREKARELİK ZİNDANLARDA OLAN ARKADAŞLARIMIZ, BİN ODALI SARAYLARDA PANİK HALİNDEKİ RAKİPLERİNE KORKU SALIYOR”

“KORKUYLA İKTİDARDA KALMAYA ÇALIŞANLARA KARŞI UMUDU ÖRGÜTLÜYORUZ“

“CUMHURİYET HALK PARTİSİ BU ÜLKENİN SON KALESİDİR, ELE GEÇİRİLEMEZ”

“ASGARİ ÜCRETLİNİN, EMEKLİNİN HAKKINI VERMEYENLERİ İNDİRECEĞİZ, HALKI İKTİDARA GETİRECEĞİZ”

“TRUMP‘A SARILARAK İKTİDARDA KALAMAZSIN; MİLLETE SARILIYORUZ, SENİ İKTİDARDAN GÖNDERMEYE HAZIRLANIYORUZ”

“NETANYAHU’YA ‘SAVAŞ KAHRAMANI’ DİYEN TRUMP‘LA DOSTSAN, SEN FİLİSTİN’İN DOSTU OLAMAZSIN”

“61’İNCİ EYLEMİMİZİ PAZAR GÜNÜ BRÜKSEL’DE YURTTAŞLARIMIZLA, YOLDAŞLARIMIZLA YAPACAĞIZ”

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, 19 Mart darbesinin 200’üncü gününde İstanbul Şişli’de gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingi’ne katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özel, burada yaptığı konuşmada, “Hoş geldiniz, merhaba Şişli. Yine meydanlara sığmayan, omuz omuza dayanışmaya gelen, seçtiğinin, iradesinin arkasında duran tüm Şişlililere selam olsun. Hoş geldiniz. İlk mitinglerden birini Şişli’de gerçekleştirmiştik. İstanbul’u tamamlayıp, ‘Umarım ihtiyaç kalmaz’, sıra 39 mitingden sonra Şişli’ye gelecekti. Ancak tutukluluğun 200’üncü günü, 200’üncü kara gece bu gece. Bugün ‘100’üncü günde nasıl hep birlikte Saraçhane’deysek, sembolik bir yerde olalım’ dedik. Bu büyük adaletsizliklerin, büyük haksızlıkların merkezi Çağlayan Adliyesi’ne yakın bu meydanda bu adaletsizliklere meydan okumaya geldik” dedi. Genel Başkan Özel, şunları söyledi:


“BELEDİYE BAŞKANLARIMIZ ZİNDANLARDA TUTULUYOR”

“‘Kaldır başını utangaç vatanım, mutluluğa birkaç fırça vuracağız. Bütün renklerle onurlu, güzel yarınlar kuracağız. Saklında dursun umut, yaranı bunlar saracak. Elimden tut, eğme başını. Biliyorsun hiçbir güzellik sen olmadan yaşanmayacak.’ Siz olmadan yaşanmayacak. Buradan 19 Mart darbesiyle birlikte Silivri zindanında olan Şişli’nin seçilmiş Belediye Başkanı; önce ‘Kent Uzlaşısı’ diye alıp götürdükleri, konjonktür değişince ‘Haydi bakalım ne yapacağız? Diğer dosyaya dahil edelim’ dedikleri, kumpaslardan kumpas beğendirdikleri, bileğini bükemedikleri, baş eğdiremedikleri Resul Emrah Şahan’a selam olsun. 16 belediye başkanımız zindanlarda tutuluyor ve büyükşehir belediye başkanımız. Suçu büyük; Erdoğan’ı yenme suçundan dolayı hapiste tutulan, 31 yıl önce aldığı diploması iptal edilen, yenemeyeceğini bildiği için tüm gücüyle saldırdığı ama başını eğdiremediği, bileğini bükemediği ve hepimizin arkasında olduğu bir sonraki Cumhurbaşkanımıza, Ekrem Başkan’a selam olsun. 200 gündür buradayız, meydanlardayız. Haksızlık ve hukuksuzluğa direniyoruz. Bu akşam 60’ncı kez, tam 60’ncı kez bir miting yapmak için değil; bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa karşı hep beraber 60’ncı eylemi yapmak için buradayız. Otobüsün üzerinde her çarşamba birlikte olduklarımız da var, Türkiye’deki tüm büyükşehir belediye başkanlarımızı temsilen bugün de burada Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Akın evladınız var. Olanlar gibi bir de maalesef olmayan var. Partimizin en genci, Saraçhane’de her akşam orada duran, her mitinge koşan ve gelen, buraya çıkıp tüm ısrarımıza rağmen ‘Partimin, Genel Başkanımın arkasındayım’ diyen sevgili Hikmet Çetin Genel Başkanımız, partinin Hikmet ağabeyi maalesef bir rahatsızlığından dolayı tedavi görüyor. Yoğun bakımda ama hayati tehlikeyle değil; tedbiren tutuluyor. Kuvvetli ihtimal, kalbi burada atıyor, gözü burada, kulağı burada. Genel Başkanım Hikmet Çetin’e bir kuvvetli destek alkışı.”

“TAM 200 GÜNDÜR HAYSİYETİMİZLE OYNUYORLAR”

“Biliyorsunuz Çağlayan Adliyesi’nde bir iftiranameyi bir türlü hazırlayamadılar. Bakın elbette büyük haksızlıklar, büyük hukuksuzluklar var. Ama en önemlisi ilk günden beri önce gizli tanıklar… İçlerinde gizli tanıkların ne suçları, ne ahlaksızlıkları çıktı. Ardından insanlara çocuklarıyla, yakınlarıyla tehditler, şantajlar, sürgünler var. Sağlığı ile uğraşan Mehmet Murat Çalık’ı, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Muhittin Böcek’i adeta ölümle tehdit etmek, hayalarıyla tehdit etmek, ailelerinin, annelerinin, evlatlarının gözyaşları önünde onlarla uğraşan bir vicdansız anlayış var. Artık hep beraber bu işin bir son bulmasını, iddianamenin ortaya çıkmasını, ne iftiraları varsa artık ortaya dökülmesini, yanıtları vermemizin zamanının geldiğini söylüyoruz. Tam 200 gündür haysiyetimizle oynuyorlar. 200 gündür ahlaksızca saldırıyorlar. Her sabah başka bir yalanı servis edip, günlerce üzerinde tepinip, yalan olduğu çıkınca onu geri çekip yenisini ortaya koyuyorlar. Buradan beklentimiz şudur; biz o iddianameyi bekliyoruz. Yargılanmak için değil, bu iftiracıları yargılamak için bekliyoruz. Bir dakika, Beyoğlu burada mı? Dün grup toplantısına gelen Kadim ağabey. Şimdi burada bir slogan atacağız. Kadim ağabey dün gruba geldi, birkaç kere slogana yanlış yerden girdi. Dedim ki ‘Kadim ağabey yarın Şişli’ye geliyorsun, bu işi hep beraber çalışacağız.’ Kadim ağabey sen başlat biz devam edelim: ‘Kurtuluş yok, tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz.’ Kadim ağabey şöyle bir sloganı başlat, Silivri’ye kadar gitsin: ‘Cumhurbaşkanı İmamoğlu.’ Şişli Meydanı, İnan Başkanlarına sahip çıkan Beyoğlu örgütüne, dün grupta ve bugün burada olan Kadim ağabeye ve buradan ta Silivri’ye bir dayanışma alkışı.”

“ÇAĞLAYAN ADLİYESİ’NDEKİ CUMHURİYET BAŞSAVCISI DEĞİLDİR”

“AK Parti artık siyaset üretmeyi bıraktı. Erdoğan malum mindere çıkamıyor, kendisine güvenmiyor. Partisine güvenmiyor, ana kademeye, kadın kollarına, gençlik kollarına güvenmiyor. Ne yapıyor? ‘Bunlarla olmaz. Bizden olmaz. Artık bana bunları yenecek başka bir kuvvet lazım’ dedi ve bakan yardımcısını İstanbul’a Cumhuriyet başsavcısı olarak yolladı, AK Parti yargı kollarını kurdu. Bugün Çağlayan Adliyesi’ndeki Cumhuriyet başsavcısı, Cumhuriyet başsavcısı değildir. Çünkü anayasaya göre, yasalara göre bir hakim, savcı siyasete atılırsa, bırak atılmayı; meyil ederse, aday adayı olursa bir daha oraya dönemez. Oysa hakimlik yaptığı o adliyeden Ankara’ya gitti, bakan yardımcısı oldu. Fevkalade siyasi bir görevi üstlendi, sonra buraya bu operasyonu yürütmek üzere özel olarak yollandı. Bu büyük yasağa rağmen ‘Anayasa yazılırken bakan yardımcılığı yok’ diye arkasından dolanıp kendisini buraya getirenlere söylüyorum. Aldığı hiçbir karar, yaptığı hiçbir soruşturma ne anayasaya uygundur, ne vicdana uygundur, ne etiğe uygundur. Bir partinin yargı kolları genel başkanlığından başka hiçbir görevi yapmamaktadır. Biz ona bu yaptığı zulmün de onu oraya atayana da günü geldiğinde bunun hesabını soracağız. Andolsun ki soracağız.”

“NEYMİŞ, ‘TUĞLA GİBİ İDDİANAME’ GELİYORMUŞ”

“200 gün önce bu milletin iradesine darbe yaptılar. Kimse neyle suçlandığını bilmiyor. Ortada bir iddianame yok. Ancak tarafsız olması gereken, HSK’nın kararına göre hazırladığı iddianameyi, mahkemeyi görecek yargıcı etkileyecek şekilde konuşmaması gereken başsavcı çıkıyor diyor ki ‘Bu 100 yılın en büyük yolsuzluk dosyasıdır.’ Hakimler ve Savcılar Kurulu, açık yasağa rağmen buna hiçbir şey söylemiyor. Gizli olan soruşturma evrakları, yandaş gazetecilere servis ediliyor. 200 gün boyunca adalet aramak yerine bir algı yönetimiyle uğraştılar. Arkadaşlarımızı perişan ettiler. Boyun eğdirmeye çalıştılar, büyük haksızlıklar yaptılar ve 200 günün sonunda verdikleri sözü tutmayıp iddianameleri halen hazırlamayıp, bir de basına bilgi notları yolluyorlar. Neymiş efendim ‘tuğla gibi iddianame’ geliyormuş. Bu lafı bir yerden hatırlıyor musunuz? ‘Tuğla gibi iddianame.’ FETÖ’cüler Balyoz kumpasına ‘tuğla gibi iddianame’ demişlerdi. Ergenekon safsatasına ‘tuğla gibi iddianame’ demişlerdi. O gün ‘tuğla gibi iddianame’yi Zekeriya Öz yazmıştı. Kuddusi Okkır’a ‘örgütün kasası’ diyordu, beş parasız halde cenazesini Silivri Belediyesi kaldırdı. Ahmet Tatar’a ‘suikastçı’ dediler, kendi yaşamına son verdi ama sonunda tamamen iftira olduğu, suikastla hiçbir alakası olmadığı ortaya çıktı. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a ‘terörist’ dediler, ‘terör örgütü başı’ dediler. İlhan Selçuk’a ‘darbeci’ dediler. Mustafa Balbay’a, Mehmet Haberal’a, Tuncay Özkan’a, müebbet hapis verdiler darbe planlamaktan. Ama ne oldu? Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal Meclis koridorlarında alnı açık ve başı dik dolaşıyor. ‘Tuğla gibi iddianame’yi hazırlayan Zekeriya Öz sıçan gibi kaçtı Amerika’ya. O günlerde Zekeriya Öz’ün altına Mercedes veren Erdoğan’dı. ‘Ben bu davanın savcısıyım’ diyordu, ‘Kapı gibi arkasındayım’ diyordu. Ahmet Tatar’ın ölümüne sebebiyet veren, Kuddusi Okkır’ın ölümüne sebebiyet veren…”

“TÜRKAN SAYLAN, EVİNİ ARAYAN POLİSİN EVLADINA BURS AYARLADI”

“Hatırlayın, şuracıkta Türkan Saylan’ın evini bastılar. 74 yaşında kanser hastası Türkan Saylan’ın evini bastılar. O gün Zekeriya Öz, polislere o kanunsuz emri verdi. Aynen bugün yaptıkları gibi evi arandı, tarandı. O sırada bir polis memuru kaşla göz arasında Türkan Saylan’ın kulağına eğildi. ‘Çok ihtiyacım var, evladıma burs olabilir mi?’ dedi. Türkan Hoca, ismini aldı. Sonra polisler gittiler. Türkan Hoca bu ricayı görev bildi. Aileye ulaştı, burs ayarlandı. O gün evi basmaya gelen polisin çocuğu Çağdaş Yaşam’dan yıllarca burs aldı, mezun oldu. Demek ki neymiş? En acımasız zulümlere bile direnirken bizim gibi insanlar düşmanlarına benzemiyormuş. Bakın nasıl bir kötülükle karşı karşıyayız. Bunu AK Partili, MHP’li kimi görürseniz anlatın. Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yken öyle yüzde 50 oyla, 1 milyon farkla filan da değil; beş - altı güçlü rakibin içinden yüzde 23 oyla seçilip geldiğinde İstanbul’da kendisi hakkında, başkanlığı sırasında dünya kadar soruşturma açıldı ve iddianameler düzenlendi. Rüşvetle, irtikapla, ihaleye fesat karıştırmakla, terör örgütüne yardım yapmakla suçlandı. Sorun bakalım, bir gün kapısına polis dayandı mı? Kapıyı açan Emine Hanım’a ‘Çekil sen, Tayyip’i almaya geldik’ diyen oldu mu? Bize öyle diyorlar. İttiriyorlar, adınla hitap ediyorlar. Alıp götürüyorlar. Sorun bakalım, Tayyip Erdoğan bir gün Vatan Emniyet’te tutuldu mu? Sorun bakalım, hiç tutuklandı mı? Bir gün cezaevinde yatıp, tutuklu yargılandı mı? Tüm süreçleri tutuksuz oldu. Mahkeme Siirt’te okuduğu bir şiirden ceza verdi. Onun cezası Yargıtay’a gitti. Onaylandı. O durumda bile Pınarhisar Cezaevi’ne telefonla çağrıldı. Bir tane kolunda polisle, jandarmayla fotoğraf servis edildi mi? Türkan Saylan, evini arayan polisin evladına burs ayarlayıp, beş yıl boyunca okutacak gibi düşmanına benzemeyen bir yapıda insan. Bu tarafta kendine yapılmayanı 30 sene sonra rakibine yapan, 17 yaşındaki bir çocuğun diplomasını 31 sene sonra iptal ettiren, kötülükten başka bir şey düşünmeyen bir korkak var karşımızda.”

“ERDOĞAN YARGILANIRKEN İKTİDAR OLMAK YETİŞTİ”

“Bugün çıkmış, grup toplantısını AK Parti Genel Merkezi’nde yapıyor. Diyor ki ‘Aman efendim, Allah bunların eline düşürmesin.’ Bakın biz yıllar önce Tayyip Erdoğan hem de o mahkemelerden; yolsuzluktan, rüşvetten, irtikaptan, sakın ha sakın sanmayın ki yargılandı ve beraat etti… Bayılan var. Sağlık görevlilerine bir kuvvetli alkış yapalım. Biliyorsunuz Covid’de sağlık görevlileri çok çaba sarf ettiler. Tayyip Bey ne diyordu? ‘Hakları ödenmez.’ Hakikaten ödemedi haklarını. Halen daha perişan durumdalar… Şimdi diyor ki ‘Allah bunların eline düşürmesin.’ Bu milleti Allah senin eline düşürdü, sana yapılmayanı yapıyorsun. Sen rüşvetten, irtikaptan, zimmetten yargılanırken iktidar olmak yetişti. Akbil davasından ayrıldın, başka davalardan aklandın, senin mahkemelerini görenleri, lehine oy verenleri Anayasa Mahkemelerine taşıdın, Yargıtaylara taşıdın, onu yaptın, bunu yaptın. Hepsini bu millet görüyor ama gücü eline geçirdiğinde sana yapılmayan kötülüğü arkadaşlarımıza yaptığını da bu millet gözüyle görüyor, senin notunu veriyor. Ey Erdoğan sen bu milletin gönlünden de düştün, gözünden de düştün artık.”

“BİR DAMAT, BİR OĞLU, BİR DE TİKTOK’ÇU HAKAN BİRBİRİNİ YİYOR”

“Hatırlayın, Erdoğan ne demişti bu soruşturma başladığında? ‘Bir aya varmaz, birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar, ailelerinin gözünün içine bakamayacaklar.’ Bak, bak, bak, ne kadar kötü imalar, ne kadar iddialı bir iftira. Bakın şimdi Ekrem Başkan’ın yerine Dilek İmamoğlu’nun gözüne siz bir bakın bakalım. Hiç bu gözde Ekrem’in gözüne bakamayacak bir göz var mı? Dilek Hanım’a da bütün tutuklu eşlerine de hepinize de Allah güç verdi, kuvvet verdi. Allah hepinizden razı olsun. Biz birbirimizin gözüne de bakıyoruz, yüzüne de bakıyoruz. Buradan, Şişli’den Tayyip Erdoğan’ın gözüne bakarak; Sayın Erdoğan ‘bir ay’ dedin, üzerinden altı ay 20 gün geçti. Sokaktayız, meydandayız. Ben Şişli’de on binlerin yüzüne bakıyorum ve şunu söylüyorum: Arkadaşlarımız masumdur, sonuna kadar arkalarındayız. Diyor ki ‘CHP birbirine düşecekmiş.’ Bizi birbirimize düşürmek için kayyımları denediler, mahkemeleri denediler, iftiracıları denediler, Cumhuriyet Halk Partisi her geçen gün büyüyerek bir arada duruyor. Ama öbür tarafta bir damat, bir oğlan, bir de TikTok’çu Hakan birbirlerini yiyorlar. Birbirlerine manşetlerden, yandaş gazetelerden operasyon çekenler, Cumhuriyet Halk Partisi’ni asla ve asla karıştıramazsınız. İstediğiniz kadar saldırın, istediğiniz kadar uğraşın. Biz birbirimizden ayrılmayız. Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkenin son kalesidir; ele geçmez, geçirilemez.”

“‘YURTTAŞ HÜZNÜ’ YAŞANIYOR, KORKU ÖRGÜTLÜYORLAR”

“Dünyada uluslararası çok itibarlı bir enstitü var. Bu enstitü, Ekonomi ve Barış Enstitüsü. Bir endeksleri var ve 163 ülkede Küresel Huzur Endeksi’ne bakmışlar. Maalesef üzülüyorum söylemeye, 163 ülke arasında Türkiye 146’ncı sırada. Bizden bir kötü sırada Filistin var; iki yıldır bombardıman altında, soykırım görüyor. 67 bin kişi ölmüş, yarısı çocuk ve kadın. Ama oradaki huzur, Türkiye ile aynı. Bizden daha iyi olan ülkelerde Irak var, Nijerya var. Uzmanlar toplumun bu haline ‘yurttaş hüznü’ diyorlar. Anketler vatandaşın korkusunu ortaya koyuyor. Eskiden herkes telefonunun dinlendiğinden şüphe ediyordu, FETÖ zamanında. Şimdi esas kaygı olarak ‘sabah erken saatte gözaltına alınmak, tutuklanmak’ diye ifade ediyor insanlar. Normal vatandaşı ‘Sabah kapım çalınacak mı?’ korkusuna kaptıranlar, bu ülkede korku imparatorluğu kuranlardır. Korkuyu örgütleyenlere, korkuyla iktidarda kalmaya çalışanlara karşı umudu örgütlüyoruz. Geleceğin güzel günlerinin müjdesini veriyoruz. 12 metrekarelik zindanlarda moralleri yüksek arkadaşlarımız, bin odalı saraylarda panik halinde olan rakiplerine korku salıyorlar. Korku salıyorlar.”

“TEK BAŞINA KURTULUŞ MÜMKÜN DEĞİL”

“Değerli Şişlililer, elbette tek başına bir kurtuluş mümkün değil. Bugün bu meydanda bizimle birlikte olan tüm siyasi partilere, tüm sendikalara, tüm derneklere, tüm örgütlere ve tüm yüreklere binlerce teşekkür ediyorum. Bu ülkenin umudunu siz ayakta tutuyorsunuz. Hafta ortasında, hava soğumaya başlamış, akşamın 09.30’u-10.00’u buradasınız ve bir inançla buradasınız. Bir mücadele için buradasınız. İnanın bu meydanlar hem mahkemelerdeki adalet talebinin, hem seçtiklerimize yapılan haksızlıkların karşısındaki adalet talebimizin meydanları. Hem de tarihin en büyük ekonomik sıkıntılarıyla boğuşan, emeklilerin, emekçilerin, esnafların, çiftçilerin, gençlerin, bütün mağdurların mücadelesini büyüttüğü meydanlar. Sizler böyle bu meydanlara sığmadıkça, bu meydanlardan taştıkça, buraya öfkenizi, direncinizi ve mücadelenizi taşıdıkça, bu kötü günlerden kurtulacağız. Elbette biliyoruz, bu iktidar emeklinin düşmanıdır. Geldiğinde 8 çeyrek altındı en düşük emekli maaşı, şimdi 2 çeyrek altın. Şaka değil. Tayyip Erdoğan hiç gelmese, hiç karışmasa, hiç emekliye ilişmese, basit hesapla 7 kere 8, 56. Bugün en düşük emekli maaşı 56 bin lira olacaktı. 7 çeyrek altın alıyordu asgari ücret. Hiç bulaşmasa, gelip uğraşmasa, asgari ücretliye hiç karışmasa 7 kere 7, 49. Bugün 49 - 50 bin liraydı asgari ücret. Ama maalesef asgari ücreti 22 bin liraya mahkum etti. Geçen sene yüzde 44 enflasyon varken yüzde 30 zam verdi bir yılda. Yani her asgari ücretlinin cebinden yüzde 15 sırf enflasyon farkını çaldı. Ayrıca TÜİK 44 gösteriyor ama enflasyon geçen sene 80’di. Şimdi enflasyon sadece eylül ayında, Avrupa’daki bir yıllık enflasyonu bir ayda yaşadı Türkiye. Enflasyonda Avrupa birincisiyiz. Ve Avrupa’nın en yoksul ülkesiyiz. Dünyanın vergisi en adaletsiz toplanan ülkelerinden bir tanesiyiz.”

“MİLYARDER DE GARİBAN DA AYNI VERGİYİ VERİYOR”

“Şişli’den bıkmadan, usanmadan söylemek lazım. Türkiye’de 100 lira vergi toplanıyor. Bu verginin 66 lirası fabrikanın patronuyla, fabrikanın bekçisinden, hatta sokakta işsiz gezenden eşit alınıyor. Dolaylı vergi. Elektrikten, sudan, telefon faturasından, evladına aldığın sütten, evine aldığın ekmekten, ilaçtan, fabrikatör de milyarder da aynı vergiyi veriyor, en gariban da aynı vergiyi veriyor. Yüzde 66 böyle. Yüzde 23, aldığınız maaşlardan. Şu AVM’de çalışan emekçi kardeşimin maaşı eline geçmeden kesilen para. Hepinizin daha maaşınıza dokunmadan alınan vergi yüzde 23. Yaptı mı sana yüzde 89. Geriye kalan yüzde 11 bütün holdinglerin, bütün bankaların, bütün ihracatçıların, bütün fabrikatörlerin, bütün şirketlerin toplam ödediği kurumlar vergisi, yüzde 11. Bunu anlatın. Eğer bunu anlatabilirsek, AK Parti’nin seçmeni bunu bilse bir daha dönüp bunlara oy değil selam bile vermez. MHP’nin seçmeni bunu bilse bunlara dönüp de selam vermez. 100 lira vergi 89 lirası biz garibanlardan, 11 lirası bu zenginlerden. Andolsun ki iktidar olacağız, bunu tam tersine çevireceğiz. Andolsun. Bu mücadeleyi vermeye, hep beraber vermeye, hakkımızı söke söke almaya, kısa çöpün hakkını uzun çöpten, bu milletin hakkını bu ülkeyi yöneten bu uzun adamdan almaya, onu yollamaya, halkın iktidarını kurmaya hazır mısınız? İşte bunun için mücadele ediyoruz. Ekrem İmamoğlu’nun özgürlük mücadelesi; ülkenin iktidar mücadelesidir. Bizim arkadaşlarımızın özgürlük mücadelesi; emeklinin, 2 çeyrek altına değil, 8 çeyrek altına, 10 çeyrek altına ulaşma mücadelesidir. Siz mücadele etmezseniz, biz mücadele etmezsek, sesimizi yükseltmezsek, direnmezsek, eylem yapmazsak asgari ücrete yüzde 20 zam yapmaya hazırlanıyorlar. Yani asgari ücreti 26 bin lira yapmaya, bir yıl boyunca daha yani bu sene ocaktan 2026 sonuna kadar ‘26 bin liraya geçinin’ demeye hazırlanıyorlar. Biz buna sessiz kalmayacağız. Asgari ücretlinin hakkını alacağız, emeklinin hakkını alacağız. Vermeyecekler, vermeyenleri indireceğiz, halkı iktidara getireceğiz.”

“TRUMP’TAN İCAZET DİLENİYORLAR”

“Birileri durum böyleyken Amerika’ya gidip Trump’tan icazet dileniyor. Ve birileri diyor ki, ‘Erdoğan’ın Trump’la arası çok iyi.’ Doğru. Bana da Erdoğan’ın yaptığı gibi kocaman bir hediye paketi ile gitseler, ben de Erdoğan’ı överim. Trump Erdoğan’ı boşuna mı övüyor? Babasının hayrına mı övüyor? Senin sırtından övüyor, senin sırtından. 225 tane Boeing al, git pahalı sıvılaştırılmış doğal gazı Amerikan şirketlerinden 20 yıllığına al. İstediği her tavizi ver. Bir de utanmadan memleketin geleceği olan nadir toprak elementlerini Trump’a peşkeş çek. Kendi iktidarınla memleketin geleceğini Trump’la trampa et. Buna ne ben izin veririm, ne Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi, ne de aziz Türk milleti. Bu güzel kardeşimin adı ne, bağıran? Nurşen. Diyor ki ‘Türkiye uyuma, madenlere sahip çık.’ Bunu çok önemsiyoruz. Bakın bu nadir toprak elementlerini bizimkiler kamyon kamyon çıkartıp, üç otuz paraya Trump’a vermeye kalkıyorlar. Bunlar dünyanın en kıymetli madenleri. Bundan gelişmiş teknolojisi olanlar, Çin - Amerika başta olmak üzere yüksek teknoloji ile nadir elementleri ayırıyorlar. Yüksek kapasiteli süper mıknatısları ayırıyorlar. Bununla cep telefonları yapıyorlar, bununla lazer teknolojileri yapıyorlar, akıllı cihazlar yapıyorlar. Ve aldıkları paranın binlerce katına bütün dünyaya satıyorlar. Bugün Apple’ın toplam ihracatı 391 milyar dolar, bu geçen sene. Türkiye’nin toplam ihracatı 262 milyar dolar. Türkiye’nin neredeyse 1,5 katı fazla, bir şirket ihracat yapıyor. Ne sayede yapıyor? Yüksek teknoloji sayesinde yapıyor. Bu Erdoğan, sırf iktidarda kalabilmek için, sırf Trump‘ın desteğini alabilmek için, bunu cevher halinde kamyon kamyon Amerikan şirketlerine verecek, ülkemizin geleceği çalınacak. Bu elementler dünyada her ülkede yok. Türkiye dünyada beşinci sırada. Teknolojimiz o noktaya gelene kadar, biz de onları işleyene, üretene ve değerinde dünyaya satana kadar asla ve asla bu altın yumurtlayan tavuğu kesmemeliyiz. Altın yumurtlayacak tavuğu Trump‘a teslim etmemeliyiz. Burada diyorlar ki, ‘Trump‘la Erdoğan’ın ilişkisi iyi, Trump Erdoğan’ın koltuğunu tuttu.’ Tutar tabi. Boeing'i alırsan, tutar. Nadir elementleri verirsen, tutar. Ülkenin geleceğini Trump‘a verirsen, koltuğunu tutar. Ayrıca mesajı veriyor. ‘Koltuğun elimde, sözümden çıkma. Çekerim koltuğu altından’ diyor. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum. Trump sayesinde oturulan koltuk, meşru koltuk değildir. İnsanı bir makama millet getirir. Seni de getirdi. Millet götürür. Seni de götürecek. Darbeye niyetlenerek, Amerika’dan icazet alarak, iktidarı Trump’a yaslanarak sürdürerek asla devam edemezsin. Milletin gönlünden kopan, gözünden düşen, iktidardan da düşecek. Trump‘a sarılarak iktidarda kalamazsın. Millete sarılıyoruz, seni iktidardan göndermeye hazırlanıyoruz.”

“BİZ FİLİSTİN İÇİN MİTİNGLER YAPARKEN İKTİDAR SUSUYORDU”

“Bir yandan da gözümüz kulağımız Filistin’de, Gazze’de. Biliyorsunuz bundan iki hafta önce diğer muhalefet partileri ile birlikte hep birlikte Eyüpsultan’dan Filistin için bir miting yapmıştık. Biz mitingler yaparken iktidar susuyordu. Diğer taraftan Amerika’ya gidip Netanyahu ile kayıkçı kavgası yaparken, onun baş destekçisi Trump‘la görüşmeler ve anlaşmalar yapmaya çalışıyordu. O gün açıkça söyledim, ‘Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.’ Senin dostun benim dostumdur, senin düşmanın benim düşmanımdır. Bu mantıkla bakarsan Trump’ın dostu Netanyahu’dur. Dostunun dostu, Erdoğan’ın dostu Netanyahu’dur. Burada Trump’a ses etmeden Netanyahu ile yapılan iş, kayıkçı kavgasıdır. Ve eğer sen Netanyahu'ya karşıysan Trump’a da karşı durmayı bileceksin. Çünkü Netanyahu’ya Trump, ‘Savaş kahramanısın’ diyor. Oysa o bir insanlık suçu işleyen soykırımcıdır. Netanyahu’ya ‘Savaş kahramanı’ diyen Trump‘la dostsan, sen Filistin’in dostu olamazsın.”

“ÜÇ MİLLETVEKİLİMİZ FİLİSTİN’DE GÖZALTINDA”

“İşte şimdi ilk giden filoya İsrail saldırmıştı. Oraya giden ikinci grupta Mehmet Atmaca, milletvekilimiz. Necmettin Çalışkan milletvekilimiz. Sema Silkin Ün, milletvekilimiz bulunuyorlardı. Üçünü de bugün sabah haksız bir müdahaleden sonra gemileri ile birlikte limana götürdüler. Aldığımız bilgilere göre ki ben kendileriyle telefon irtibatı sağlıyordum, dünden itibaren görüşemedik. Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Arıkan’dan ve Sema Hanım’ın eşinden aldığımız bilgilerle şu anda Filistin’de gözaltındalar. Üç milletvekilimiz tutuklanıp cezaevine konulmaya çalışılıyor. Bu konuda buradan Cumhuriyet Halk Partisi olarak en derin dayanışma duygularımızı iletiyoruz. İsrail’e sesleniyoruz: Aklını başına al. Milletvekillerini, bütün aktivistleri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ve dünyadan oraya gidip Filistin için dayanışan aktivistleri serbest bırak. Sen savaş suçu işliyorsun, insanlık suçu işliyorsun. Biz Filistin’in arkasındayız, sonuna kadar mazlumlarla dayanışma içindeyiz.”

“BİZİ GÖRMEYENİ GÖRMEMEYE DEVAM EDİYORUZ”

“Buradan bir konuyu dile getireceğim. O günleri hatırlayacaksınız ve bugünü hatırlayacaksınız. Biliyorsunuz, Saraçhane’de ilk gün ‘Ne olacaksa bugün olacak’ demiştik. ‘Koşun gelin, seçtiğinize sahip çıkın, iradenize sahip çıkın’ demiştik. Onlar o gün, sizler Saraçhane‘ye ulaşmayın diye köprüleri kaldırdılar, gemileri bağladılar. Oraya ulaşan metroların istasyonlarını kapattılar. Bütün otobüs seferlerine engel oldular. Ama yedi kilometre uzaktan koştunuz, 100 binler oldunuz, 500 bin oldunuz, bir milyon oldunuz ve Ekrem Başkan’a, Saraçhane binasına sahip çıktınız, kayyımı püskürttünüz. Biz orada bir milyonken o meydanı görenler vardı, o meydanın drone görüntüleriyle dünyaya gösterenler vardı. Bir de o meydanı görmezden gelenler vardı. Bizi görmezden gelenlere dedik ki ‘Bizi görmeyeni biz de görmeyeceğiz. En tepede de olsanız sizi yerle bir edeceğiz.’ O meydanı görmeyen, örneğin NTV’yi hatırlıyor musunuz? O günlerden önce reytinglerde 2,5’ler, üçler görüyordu. En son reytingini görüyor musunuz? 0,47. Beter olsun. Boykot listeleri yayınladık. Dedik ki ‘Bu meydanı görmeyeni izlemeyin. Bir de bunların firmalarından alışveriş yapmayın. Örneğin D&R’dan kitap almayın, örneğin Günaydın’da yemek yemeyin.’ Boykot listeleri var, görüyorsunuz. Bizi görmeyeni görmemeye, izlemeyeni izlememeye devam ediyoruz.”

“ONLARI BİZ BOYKOT LİSTESİNDEN ÇIKARIYORUZ”

“O günlerde bu yayın kuruluşlarıyla bir ilgisi olmadığı halde ben ‘boykot’ deyince meydandan gençlerden bir talep yükseldi, bir tepki yükseldi. Bir kahve zincirinin adını söylediler ve dediler ki ‘Bu kahve zinciri kampüslere geldi. Kahveleri ele geçirdi. Bu kahveleri zincirleştirdi. Fiyatları arttırdı ve biz bunu zaten boykot ediyoruz, siz de katılın.’ O günden sonra biz de boykot listesini aldık. Geçtiğimiz haftalarda konuyla ilgili bizimle görüşmek istediklerinde gençlere yönlendirdik. Bizim de gençlik kollarımızı görevlendirdik. O kahve zincirinin kampüslerde ve bütün Türkiye’de cirosu neredeyse kendi ifadeleriyle onda bire kadar düşmüş. Geldiler ve kendileri bir rakam açıkladılar, ben söylemeyeyim. Bakınca görülüyor. dediler ki ‘Biz kampüslerdeki fiyatları ciddi şekilde düşürdük.’ Gençler dedi ki ‘Bize ne? Siz geldiniz buralara girdiniz, kartelleştiniz.’ Onlar şöyle bir öneriyle geldiler ve şunu söylüyorlar: ‘Biz hangi kampüsteysek bu kampüsteki kahve satışından bütün kârımızı; 19 Mart darbesinden zarar gören, yurdundan çıkarılan öğrenciye yurt olarak, bursu kesilene burs olarak ya da işinden olan, maaşı kesilen, hapse atılanların çocuklarına yardım için oluşturulan fona bütün üniversite kampüslerinin kârını olduğu gibi aktarıyoruz’ dediler. Burada biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kurumsal olarak boykot listemizden kendilerini çıkardık. Ancak takdir gençlerindir. İndirime baksınlar, samimiyete baksınlar. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak boykot listesinden çıkarıyoruz. Açıkça şunu söylüyoruz: Bize bundan sonra yan bakanı, görmeyeni, gençleri kızdıranı onlarla birlikte hep birlikte biz de protesto etmeye devam edeceğiz. Takdir gençlerindir, gençlerin değerlendirmesidir.”

“19 MART DARBESİNİ 79 ÜLKEDEN 87 PARTİYLE DÜNYAYA DUYURACAĞIZ”

“Biz buradan sonra yarın sabah Madrid’e gidiyoruz. Madrid’de Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılıyoruz. Orada önce Gazze‘deki insanlık dramına karşı, sonra ve en önemli, en hassas şekilde; Türkiye’de yaşanan 19 Mart darbesini 79 ülkeden 87 partiyle dünyaya duyurmaya, bu büyük mücadeleye uluslararası destek sağlamaya, bu darbeye karşı Türkiye’de olduğu gibi tüm dünyada baş kaldırmaya devam ediyoruz. Herkes şunu bilsin ki Erdoğan’ın çizdiği sınırların içinde siyaset asla yapmayacağız. ‘Bizi dünyaya şikayet etmeyin…’ Vaktiyle AİHM kapılarına giden sendin, parti kapatmayı şikayet eden sendin, Avrupa’dan ve Amerika’dan destek arayan sendin, ‘15 Temmuz darbesini dünyaya birlikte anlatalım’ diyen sendin. Şimdi bizim sana ihtiyacımız yok. 19 Mart darbesini dünyaya anlatacağız. Bu darbeyi bütün dünyaya duyuracağız. Senin bir demokrat değil, otokrat olduğunu bütün dünyaya anlatacağız. Sanıyorlar ki Özgür Özel‘i, CHP’yi kendi çizdiğimiz sınırların içine sıkıştırabiliriz, ona sınır çizebiliriz, istikamet verebiliriz, istediğimiz gibi bir muhalefet partisi olarak tutabiliriz. Asla ve asla size teslim olmayacağız. Çok da vaktimiz yok, muhalefette de pek daha uzun kalmayacağız. Bilginiz olsun.”

“DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ”

“Yarın gideceğiz, cumartesi günü Madrid’den Brüksel’e geçiyoruz. 12 Ekim Pazar günü Brüksel’de, Brüksel Meydanı’nda saat 14.00’te, Brüksel Meydanı’nda 61’inci eylemi Brüksel’deki, Hollanda’daki, Almanya’daki, Fransa’daki yurttaşlarımızla ve yoldaşlarımızla yapacağız. Bundan sonra elbette her çarşamba İstanbul’da, her hafta sonu Anadolu’da, icap eden her zaman dünyanın bir başka yerinde bu darbeye direneceğiz. Duyuracağız. Püskürteceğiz. Direne direne kazanacağız. Bu eylemin en güzel yanı şu: Buraya bir sahne kur. En sevilen sanatçıyı getir. En sevilen siyasetçiyi getir. Bir zaman sonra işi olan ayrılır, yorulan ayrılır, yolu olan gider. Ama geliyoruz, toplanıyoruz. Sonuna kadar bir kişi ayrılmıyor oradan. Sonuna kadar bu görev bilinciyle burada duruyorsunuz ya... Bana diyorlar ki Türkiye’nin dört bir yanında, ‘Özgür Başkan Allah sana güç kuvvet versin.’ Allah bana değil. Ya da diyorlar ki ‘Allah senden razı olsun.’ Benden değil. O en arkada ip gibi dimdik duran var ya. O en arkada ses gitmese de duran var, duymasa da orada eylem yapan var. Sen varsın ya oraya sığamadın oradan bana bakıyorsun. Sana helal olsun. Meydanlara sığmayanlara helal olsun. 60’ncı gece 200’üncü gün, darbeyi püskürtenlere selam olsun, helal olsun. Hepinizi çok seviyoruz. Hepinize minnet doluyuz. Sesimizi duyan duymayan, değer veren herkese. Aman aman mücadeleyi bırakmayın. Biz durursak bu milletin üstünden geçecekler. Biz bir kelime eksik konuşursak bu milleti susturacaklar. Biz bir adım geri atarsak bu milleti 100 yıl geriye taşıyacaklar. Biz bir santim eğilirsek bunlar bu millete diz çöktürecekler. Buna izin vermemeye hazır mıyız? Birlikte yürüyecek miyiz? Bu yolu yürüyüp en sonunda zafere hep beraber ulaşacak mıyız? Ekrem Başkan’ı Cumhurbaşkanı yapacak mıyız? Atatürk’ün partisini iktidar yapacak mıyız? Bu yürüyüşe hazır mıyız? Hadi o zaman, yürüyelim arkadaşlar.”