24.05.2023

CHP Lideri ve Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk TV Canlı Yayınına Katıldı (23 Mayıs 2023)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk TV canlı yayınında, Gazeteciler Serap Belet, Kürşad Oğuz ve Fevzi Çakır’ın sorularını yanıtladı.

Serap Belet- İyi akşamlar sevgili seyirciler, Ankara’dayız CHP Genel Merkezindeyiz. Bu akşam Kürşat Oğuz ve Fevzi Çakır’la CHP Genel Başkanı, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu ağırlıyoruz CHP Genel Merkezinde. Hoş geldiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Teşekkür ederim, sizler de hoş geldiniz tekrar.

Serap Belet- Bizler geldik, siz de Hatay’dan geldiniz. Yoğun programınıza devam ediyorsunuz. Artık çok az kaldı seçime.

Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle. Hatay’a 5’inci gidişim benim. Depremden hemen sonra ikinci günü gitmiştim. Bütün deprem bölgesini gezmiştim. Hatay’da hem Merkez’de, hem Samandağ’da, hem diğer ilçelerine gittim. Özellikle İskenderun’da da ciddi bir deprem sonrası büyük bir tahribat vardı. Daha doğrusu yıkım vardı. Bir gece de ben Arsuz’da geceledim depremden hemen sonra. Daha sonraki gidişlerim de oldu biraz daha derlenme toparlanma. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, diğer belediyelerin onların da önemli katkıları oldu. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin AK Partili belediye, görüyorsunuz hiçbir ayrım yapmıyorum. Onlar yapıyorlar ama biz ayrım yapmıyoruz. Hangi belediye yaraların sarılmasına katkı verdiyse hepsine yürekten teşekkür ederim. Gerçekten ülke olarak, vatandaşlar olarak bu konuda hepimiz duyarlılıklarımızı büyük ölçüde koruduk.

Ama depremi en büyük yaşayan kentlerden birisi, can kaybı en yüksek olan kentlerden birisi Hatay. Dolayısıyla oraya özel bir önem göstermek gerekiyor. Hatay’ın eski, tarihi yapılarında da ciddi bir tahribat oldu. O tarihi dokunun orijinal şekilde onarılması lazım. Tarihçilerin bu alana girmesi lazım. Dolayısıyla yapılacak çok iş var ama bu gidişimde gördüm ki hala enkazı kaldırılmayan, hala yıkık binaların, devrik binaların olduğu yerleri de gidip gördüm. Seçim süreci içinde o bölge biraz unutulur gibi oldu. İnsanlar hala çadırlarda, konteynerlerde yaşıyorlar. Yaz ayları geldi, sıcak başladı, hijyende ciddi sorunlar çıkabilir. Ama iktidarın buralarla ilgili herhangi bir şeyi yok. Alanı görüyorum. Güvenlik güçlerini görüyoruz sadece alanda.

Dolayısıyla pek çok sorun var. Sorunlarla ilgilenen bir iktidar yok onu da rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer Erdoğan merak ediyorsa beraber gidebiliriz, görebiliriz, gezebiliriz, vatandaşı dinleyebiliriz. Yahu yazıktır, günahtır, aradan bu kadar zaman geçti doğru dürüst ilgilenen yok. Arada bir, bir miktar para veriyorlar. O paralarla yaraları sarmaya çalıştıklarını düşünüyorlar. Bunların hiç birisi doğru değil. Yani bir an önce sağlıklı ve tutarlı kararlar alıp, o kararları hayata geçirmek gerekiyor.

Kürşat Oğuz- Sıcak gündemle başlayalım mı? Dünden beri çok konuşulan, iki gündür aslında çok konuşulan ATA İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Sinan Oğan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a desteğini açıklamasının ardından, Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ da farklı bir yol izleyeceğini gösterdi. Sizinle, bilmiyorum artık siz mi irtibata geçtiniz, onlar mı geçti? Neticede bir mutabakata, size yönelik bir destek konusunda bir mutabakata varılacak gibi görünüyor. En son ne konuştunuz, siz de bu izlenimde misiniz? Çünkü yarın 11.00’de sanıyorum birlikte bir açıklama yapacaksınız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yarın 11.00’de açıklayacağız. Görüşüyoruz.

Kürşat Oğuz- Bu açıklama destek açıklaması mı olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yorum yapmak istemem. Elbette ki doğal olarak partilerle bir araya geliyoruz. Onların beklentileri var, bizim beklentilerimiz var. Ama ortaklaştığımız konu, Türkiye’nin bugün içinde bulduğu durum ve Türkiye’nin bu durumdan bir an önce çıkması lazım.

Kürşat Oğuz- Temel konular ne aranızda müzakere konusu olan? Göçmenler ve terör mü?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sığınmacılar var, terör var. Anayasa var. Anayasa’nın ilk 4 maddesi var. Anayasa’nın 66. maddesi var, yolsuzluklar var. Bütün bunların hepsi bir şekliyle konuşuluyor tabii.

Kürşat Oğuz- Peki siz Ümit Bey’e cevap verme konusunda Millet İttifakı içerisinde Cumhurbaşkanı Adayı olarak tek yetkili misiniz? Yoksa Millet İttifakının bileşenlerine danışıyor musunuz, soruyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Daha henüz görüşme trafiği sonlanmadı. Dolayısıyla benim bu aşamada Millet İttifakının diğer bileşenlerine şu konularda uzlaştık diyebileceğim bir tablo yarın çıkacak ortaya. Yani o zaman doğal olarak bilgilendireceğiz. İttifakın Genel Başkanlarını da bilgilendireceğim. Aynı şekilde ben Ankara Büyükşehir Belediye Başkanını da, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını da doğal olarak bilgilendireceğim. Zaten kamuoyu bilecek hangi konularda uzlaşma sağladığımızı.

Fevzi Çakır- Birlikte açıklama yapılacağı deklare edildiği için herhalde bir anlaşma var. Bir ipucu almak isteriz aslında.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bakın. Anlaşma, hemen oturduk, imzaladık bir anlaşma yaptık değil tabii. Görüşmeler devam ediyor. Ben Ümit Bey’le Sayın Genel Başkanla 3 kez yan yana geldim. Hatay’a gittim, Hatay’dan döndükten sonra bugün tekrar bir araya geldik. Dolayısıyla tamamen ülke çıkarları üzerine bir mutabakat sağlamaya dönük bir çalışma var. Onlar da gidişten rahatsızlar, biz de gidişten rahatsızız. Dolayısıyla bunun düzelmesini istiyoruz.

Fevzi Çakır- Anlaşma olursa bir metin üzerinde, imzalanacak mı metin?

Kemal Kılıçdaroğlu- Anlaşma olduğu zaman zaten bunu kamuoyuyla paylaşacağız. En büyük anlaşma sözdür. Kamuoyuna yansıyacak bu. Sizler kameralara alacaksınız, Habertürk’ün arşivine koyacaksınız. Diğer televizyonlar, gazeteler, sosyal medyadaki hesaplar-öyle diyorsunuz galiba- oralardaki internet sitelerinde yer alacak zaten. Dolayısıyla tarihe not olarak kalmış olacak sesli olarak yapacağımız açıklama.

Serap Belet- Sinan Oğan’ın destek kararı, ikinci tur sonucunu değiştirecek bir destek midir? Nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz Sinan Oğan’a oy veren seçmeni?

Kürşat Oğuz- Şu hep tartışılıyor; yani blok olarak gider mi oylar, yoksa…

Serap Belet- Yani seçmen muhalif bir seçmen miydi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Oylar kişiye gitmez, bunun altını bir sefer özenle çizmemiz lazım. Oylar bir idealizme gider. Sizin idealiniz ne kamuoyu önüne çıktığınızda, hedefiniz ne? O hedefe gider. Çünkü beklenti kişiye özgü değil, beklenti nelerin nasıl yapılacağına yönelik. Benim arzu ettiğim nedir, eğer bu ifade ediliyorsa ve bu bir taahhüt olarak topluma yansıyorsa, ben ona desteğimi sürdürürüm. Ama bunu ifade eden kişi, yarın bundan vazgeçip de başka bir yerde konumlanıyorsa, bütün taban oraya gidecek anlamında böyle bir şey yok. Çünkü o zaman insanları robot olarak düşünürsünüz. İnsanlar, akıllarıyla düşünerek karar veriyorlar. Türkiye’nin koşullarını biliyorlar. O koşulların giderilmesi için bize hangi sözü veriyorsunuz ve siz bunu yapacak mısınız diyorlar.

Bugün yapacağım diyorsunuz destek alıyorsunuz, üç gün sonra hayır vazgeçtim buraya gidiyorum diyorsunuz. Ben oraya gidince bunlar, çok özür dilerim ama size daha önce destek verenler sizin köleleriniz değil ki. Onlar bu ülkenin özgür bireyleri. Dolayısıyla onlara neleri taahhüt ettiniz? Anayasa’nın ilk 4 maddesini değiştirecek kişilerin safında yer almayacağım dediniz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası için bu ilk 4 madde çok önemlidir ve bu 4 maddenin yanında duracağım dediniz. Anayasa’nın 66.  maddesini değiştirmeyeceğim dediniz. Şimdi değiştireceğim diyenin safında yer alıyorsunuz. Onların tamamı sizinle mi gelecek? Böyle bir toplum yok 21.yüzyılın Türkiye’sinde. Öyle bir toplum yok, olamaz da zaten.

Fevzi Çakır- Sayın Oğan’ın Cumhur İttifakını destek kararına şaşırdınız mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani Sayın Oğan, Cumhur İttifakını destekleme yönünde karar aldı. Bir yorum yapmak istemem. Ama bir kişi siyaseten bir kişi durduğu yeri bilmeli. Bu her şeyden önce ahlaki bir şeydir. Bakın, ahlaki bir şeydir. Siz cumhurbaşkanı adayı olduğunuz zaman topluma neleri vaat ettiniz, şimdi o vaatlerden hangi gerekçeyle vazgeçtiniz? Ben bunu bilmek isterim. Ama bir partinin Genel Başkanı olarak değil, sade bir vatandaş olarak ben bunu bilmek isterim. Hele hele, oy veren bir vatandaş olarak… Ya arkadaş sen bunu söyledin, biz de geldik sana oy verdik, ne oldu da, nerelerde neler yapıldı da birden bire 180 derecelik bir görüş açısı değişti?

Serap Belet- Dünkü tweetinizde söyle bir ifade var. Yani destek kararını Sinan Oğan açıkladıktan sonra. ‘Tüm maskeler düştü. Gençler kendilerini sahte muhalifle manipüle eden Erdoğan’ın hesabını kesecek ve cehennem kapılarını kimin kapayacağı da artık netleşmiştir’ dediniz. Yani ‘sahte muhalifle manipüle eden’ derken neyi kastediyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şu cümle doğru, dün sahte maskeler düştü. Bu kadar açık. Halka farklı görünüp, sarayda farklı görünen kişi, iki maske takamaz. Taktığı maske düşerse mesele biter.

Kürşat Oğuz- Efendim dün Muharrem İnce’nin de size destek vereceği tekrar konusunda bir iddia ortaya atıldı. Muharrem İnce, ‘ben hastanedeyim’ dedi. ‘Öyle bir şey yok’ dedi. Onunla bir görüşmeniz oldu mu bu süreçte? Ondan bir destek olacak mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sayın İnce’yle görüştüm tabii yani bir rahatsızlık geçirdiğinde. Yanlış hatırlamıyorsam, dün veya evvelsi gün aradım kendisini. Geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Muharrem Bey farklı bir kişi değil ki. Yıllar yılı bu partiye emek vermiş, bu partide binlerce kişiye yol arkadaşlığı yapmış, efendim grup başkanvekilliği yapmış, milletvekilliği yapmış, il başkanlığı yapmış. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim, partideki üyeliği benden çok eski olan bir arkadaşımızdır. Dolayısıyla kendisine her zaman, her yerde saygı duymak da benim görevimdir. Yani eski bir partili olarak görevimdir. Dolayısıyla bir rahatsızlık geçirip…

Kürşat Oğuz- Bir görüşmeniz oldu ama o size ben destek açıklayacağım, açıklamayacağım gibi bir şey söylemedi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır yani geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Karşılıklı biraz sohbet ettik. Sonuçta hepimizin de rahatsızlandığı zaman hastaneye gittiğimizi, tedavi sonunda da inşallah kısa sürede sağlığına kavuşur diye dileklerimi ifade ettim.

Serap Belet- İlk tur seçim sonucuna ilişkin son birkaç günde paylaşılan kamuoyu araştırmaları sonrasında güçlü bir kampanya süreci geçirdiniz. Tabii ki size oy veren seçmenin, iktidara oy veren seçmen gibi bu turda galip olmaya yönelik beklentileri vardı. Yüzde 45’e yakın, yüzde 44.90 oy aldınız seçmenden. Bu sonucu bekliyor muydunuz? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Doğrusunu isterseniz birinci turda sonuç alacağımızı düşünüyorduk.

Serap Belet- Kazanacağınızı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Ama iki taraf da beklenen sonucu alamadı. Dolayısıyla şimdi iki lider var ve tek bir oy pusulasında iki kişi var ve seçime gideceğiz. Bu bir seçimin ötesinde. Bu bir referandum.

Niçin bir referandum? Siz Anayasa’nın ilk 4 maddesini değiştirmek istiyorsanız Erdoğan’a vereceksiniz. Buna karşı oluyorsanız Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz. Referandum bu çerçevede.

Kadın haklarıyla ilgili, eğer gerçekten kadın haklarının kısıtlanmasını istiyorsanız Erdoğan’a vereceksiniz. Hayır, vatandaşların özgürce yaşayabileceği, kadınların da haklarının olduğu bir Türkiye’yi istiyorsanız Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz.

Sığınmacılar Türkiye’de kalsın, yeni sığınmacılar da gelsin. Sayıları 6 milyon yetmiyor, 10 milyon yapacağım, bunlara da ayrıca vatandaşlık vereceğim diyorsanız, Erdoğan’a oy vereceksiniz. Hayır, ben sığınmacıları en geç 2 yıl içinde kendi ülkelerine göndereceğim diyorsanız, Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz.

Efendim soğanın kilosu şimdilik 6 lira, daha sonra olacak 30 lira. Dolar çıkacak 30 liraya diyorsanız, ekonomideki istikrarsızlık devam etsin diyorsanız, fakir fukara kitle olarak daha da büyüsün diyorsanız Erdoğan'a vereceksiniz. Daha sağlıklı, daha tutarlı bir ekonomi politikası istiyorsanız Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz.

Orduya kumpas kuranlara karşı eğer siz orduya kumpas kuranlar evet bu hala, şu anda, o çerçeve içerisinde, Cumhur İttifakının içindedir diyorsanız, yeni kumpaslar da olmasını istiyorsanız, kapı aralıyorsanız, Erdoğan’a oy vereceksiniz. Ordunun itibarını korumak istiyorsanız Kılıçdaroğlu'na oy vereceksiniz.

Daha buna benzer çok sayıda örnek gösterebilirim. Yani olay artık bir referandum haline gelmiştir. Cumhuriyetten yana olanlar, demokrasiden yana olanlar, haktan, hukuktan, adaletten yana olanlar, devlette liyakatten yana olanlar Kılıçdaroğlu’ndan yana oy kullanacaklar. Hayır, ben devlette liyakat istemiyorum, sadakat istiyorum. Bakanmış, şuymuş, buymuş, genel müdürmüş, başkanlarmış. Bunların hiç önemi yok, herhangi bir kişi de buralara atanabilir diyorsanız, Erdoğan’a oy vereceksiniz.

Yolsuzlukların üzerine gitmeye gerek yok, kul hakkı yemek bile rutin bir olaydır. Herkes istediğini yapar, istediği kadar yolsuzluk yapabilir. Yolsuzluklar hiç araştırılmaz, buna gerek yoktur diyorsanız Erdoğan’a vereceksiniz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim savunuyorsa ben ona oy vereceğim diyorsanız, Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz.

Efendim büyükelçi atarken rüşvet alanları da büyükelçi atayabiliyoruz, bunların hiçbir önemi yoktur, zaten büyükelçi dediğiniz kimdir, Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil edecek, zaten devleti yönetenler de rüşvet alıyor, büyükelçi de rüşvet alsın diyorsanız Erdoğan’a oy vereceksiniz. Hayır efendim asla rüşveti, yolsuzluğu kabul etmiyorum, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacağım diyorsanız Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz.

Yani olay bir referandum olayı, olay bir Türkiye’nin beka sorunudur. Dolayısıyla bu çerçevede bakmak gerekiyor.

Fevzi Çakır- Efendim, Sayın Erdoğan’ın ilk turda yarışı önde tamamlaması, aynı zamanda parlamento aritmetiğinin Cumhur İttifakından yana olması, çoğunluğun Cumhur İttifakında olması, sizce ikinci turda sizi dezavantajlı kılıyor mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiçbir dezavantajı yok. Tam tersine Türkiye için büyük bir yarar. Neden biliyor musunuz? Bakın biz Ortak Mutabakat Metninde şunu söylemiştik. Bütçe harcamalarının, bütçe yasasında öngörülen harcamaların sağlıklı bir şekilde denetlenmesi için Kesin Hesap Komisyonu kuracağımızı söylemiştik. Kesin Hesap Komisyonu başkanlığına da ana muhalefet partisinden çoğunluğun olmasını istemiştik. Yani biz iktidar olarak yaptığımız bütün harcamaların hesabını gelip, parlamentoda muhalefete vereceğiz. Biz bunu yazdık zaten. Halkımız böyle bir takdiri bizden önce kullandı. ‘Hayır, çoğunluk burada olsun’ dedi. Eyvallah çoğunluk orada olsun. O zaman yürütme ile yasama arasındaki sağlıklı bir denetimi, halk diyor ki denetleyecek. Birisine bütün yetkileri vermiyorum, denetime de olanak sağlayacağım. Mesele yok. Her türlü denetime parlamento açık olacak. Yaptığımız harcamalar, aldığımız kararlar, parlamentoya gönderdiğimiz yasalar parlamentonun denetiminde olacak. Parlamento bir denetim organı aynı zamanda.

Serap Belet- İşleyiş aksayabilir yorumları var. Daha zor olur, Sinan Oğan dahi istikrar yani Millet İttifakının mecliste çoğunluğu sağlayamamasına vurgusu yaptı ve istikrar vurgusu yaptı. Ona ne dersiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Parlamentoyu ve AK Parti’yi rahatsız edecek niye kanun götürelim ki? Niye götürelim, yani bizim götüreceğimiz bütün yasalar toplumun yararına olacak. Oturacağız, anlatacağız. Karşı çıkıyorlarsa çıksın bize söylesinler, şu gerekçeyle karşı çıkıyoruz diye. Ben herkesin hakkını ve hukukunu koruyan ve o çerçevede hareket eden bir Cumhurbaşkanı olacağım. Dolayısıyla ben hiç kimseyi bunların yaptığı gibi ayırmayacağım. Bunlar AK Partilidir şöyle, bunlar CHP’li böyle, bunlar İYİ Partili böyle. Hayır, öyle bir şey yok. Türkiye’nin çıkarlarını önceleyeceğiz. Eğer bir kanun, tasarı ya da teklif hazırlanıyorsa doğal olarak önce bunu muhalefete soracağız. Bakın diyeceğiz. Biz Türkiye’de siyaset anlayışını değiştirmek istiyoruz. Tek parti, lider partisi, bir kişinin iki dudağından çıkan söylemlere göre kanun tekliflerinin hazırlanması. Hayır, böyle bir şey yok. Böyle bir düzen yok. Bu düzen zaten Türkiye’yi buraya getirdi. Biz Türkiye’yi buradan çekip çıkarmak istiyoruz. Örneğin bütçe kanunu gelecek değil mi? Kaynakların nereye harcandığını, kimin nereye hangi kuruşu harcadığının hesabını parlamentoya vereceğiz. Bize sormayacaklar Sayıştay neden denetlemiyor diye. Sayıştay’ın bütün denetim raporları oraya gidecek ve biz bütün harcamalarımızı denetime açacağız. Sarayın bütün harcamaları gizli, kimse bilmiyor. Biz tamamını açacağız. Her kuruşun denetimi yapılacak. Dolayısıyla bize niye itiraz edecekler? Varsa bir yerde yolsuzluk versinler. Hemen üstüne beraber gideriz, beraber mücadele ederiz. O konuda hiç kimse en ufak bir endişeye kapılmasın.

Dolayısıyla onlar, bizim yani daha doğrusu parlamentodaki 600 milletvekili, bizim götüreceğimiz bütün yasalara evet diyecekler, haklısınız diyecekler, Türkiye bunları bekliyor diyecekler ve biz bu yasaları parlamentodan uyum içinde çıkaracağız. Gerekçelerini alacağız, gerekçelerini vereceğiz. Bir uyum içinde yapacağız bunu. Belki bizim gözümüzden kaçan ayrıntılar olabilir, muhalefet diyebilir ki ‘Bunu da düzeltin’. Gerekirse onu da düzelteceğiz o çerçevede yürüteceğiz.

Kürşat Oğuz- İlk tura dönersek, aslında anketlerin neredeyse yarısından fazlası sizin ilk turda kazanabileceğinize dair bir takım sonuçlar verdi, veriyordu. Siz de zaten görmüşsünüzdür. Hoş siz anketlere çok zaten inanmadığınızı, güvenmediğinizi sık sık söylediniz ama. Ama neticede bu gerçekleşmedi. Birincisi bu anketler için ne söylersiniz? İkincisi, siz hem kendinizi eleştirmeyi, hem de helalleşmeyi seven bir lidersiniz. ‘Ben şurada yanlış yaptım, acaba şunu yapsaydım, ben bu işi birinci turda bitirirdim. Şöyle bir hatam oldu’ dediğiniz bir şey var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Anket sonuçlarına bir şey diyemem. Tabii yani anketler yapılır. Bizler de onlara bakarız, saygı duyarız yani. Benim anket sonuçlarıyla ilgili bir yorum yapma şansım yok. Çünkü bir anketi alıp onun bütün ayrıntılarına girecek zamanım yok doğrusunu isterseniz.

Kürşat Oğuz- Şunun için sordum. Bazı anketlerin manipülasyon olduğunu söyleyenler oldu. Dün Meral Hanım’a da sorduk. ‘Evet, yani bizde öyle izlenime kapıldık bazen’ dedi. Dolayısıyla hani sizin fikriniz ne onu merak ettim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Emin olun, eğer anketler geliyorsa onları alıyorum doğrudan hiç kapağını bile açmadan, Fethi Hoca’ya- Sayın Açıkel- ona gönderiyorum, değerlendir diyorum. O kadar. Çünkü dediğim gibi yani Türkiye’nin bu kadar derdi varken, oturup bir anket nedir, ne değildir, ne oldu? Ben ama şunu çok iyi biliyorum. Toplumun en hassas ve duyarlı olduğu noktaları biliyorum ve sorunu yaşayan kitlelerle bir araya geliyorum, gruplarla bir araya geliyorum ve o sorunun nasıl çözülmesi gerektiğini onlara anlatıyorum.

Bu konuda şunu söyleyebilirim. Açık ve net söylüyorum, Türkiye’de sorunların çözümü konusunda, her sorunun çözümü konusunda iddialıyım. Her sorunun çözümü konusunda, ortaya koyduğum çözümler konusunda iddialıyım. Kim ne söylerse söylesin, iddiamı her zaman, yer yerde söyleyebilirim. Bu iddia nereden kaynaklanıyor? Siz bu kadar kendinizi yüksek mi? Hayır efendim, tam tersine. Devlette 27,5 yıl çalışmış, toplumun bütün sorunlarını üç aşağı, beş yukarı bilen ve o sorunlara zamanı geldiğinde neşter atan bir kişiyim. Her sorunu bilirim. Toplumun her kesimiyle de muhatap olurum. Apartman görevlisi; giderim sofrasına otururum, onun derdinin ne olduğunu bilirim. Sanayici; giderim onun da masasına otururum, onun da derdini dinlerim. İhracatçı nedir, ne değildir; çiftçi nedir, ne değildir bütün bunların hepsini ayrıntılarıyla bilirim, ayrıntıları otururum doğrudan doğruya üreticinin yani sorunu yaşayanın kendisinden dinlerim.

Bana bazen ‘Şu sorundan da söz et’ dedikleri zaman önce derim ki ‘Bu sorunun bana ayrıntılarını göndereceksin, ben ayrıntılarını bileceğim. Ayrıca bu ayrıntıları kendi hafızamda da test edeceğim. İlgili kişilerle konuşacağım, sonra o sorunları bir şekli ile nasıl çözeceğimizi kamuoyuna aktaracağız’.

Serap Belet- Birinci turun sonucuna ilişkin, dün Sayın Akşener de konuğumuzdu. O da dedi ki, biz daha çok bir pozitif kampanyayla hayat pahalılığı, temel ekonomik sorunlara odaklı bir süreç yönettik. Ama beka üzerinde, Cumhur İttifakının yürüttüğü kampanyanın toplumda ne kadar karşılık gördüğünü tümüyle yanlış ifade kullanmak istemem ama bu kadar tuttuğunu, bu kadar karşılık bulduğunu tahmin edemedik dedi. Yani bu söylem, insanların beka kaygısı, toplumdaki bu hassasiyetin sizin tarafınızdan yeterince açıklandığını yani bu kaygıyı yaşayan kişilere bunu yeterince anlattığınızı düşünüyor musunuz? Burada bir eksik sizce var mıydı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Eksik değil yanlış var. Biz hiçbir zaman bir seçim kampanyasının bu kadar kara ve bu kadar lekeli olduğunu hiç düşünmedik. Bir daha ifade edeyim. Bir seçim kampanyasının iktidar tarafından bu kadar kirli, bu kadar kötü, bu kadar yalana dayalı bir kampanya olduğunu hiç düşünmedik. Aklımın ucundan bile geçmedi. Allah aşkına şu aklınıza gelir miydi? ‘Efendim sen teröristlerle berabersin.’ Erdoğan dün akşam ne söyledi TRT’de? Kandil’le ortak bir şeyler yapmışız, ne yapmışız Kandil’le ortak görüntüler mi çıkmış, öyle bir şey söyledi.  

Kürşat Oğuz- Sizin kampanyanızın videosu.

Kemal Kılıçdaroğlu- Sözde kampanya yapmışız. Ondan sonra da gazeteci arkadaş soruyor. ‘Ben bunu anlayamadım?’ diye. İşte ‘montajlı, falan filan…’ Bana söyler misiniz? Vicdanı olan bütün vatandaşlarıma soruyorum. Vicdanı olan, ahlakı olan, erdemi olan ve inancı olan. Nasıl olur da beni, Kandil’le ben gideceğim de ortak bilmem şey düzenleyeceğiz. Neydi? Program ya da video ya da görseller. Hayatım boyunca, hayatımın bütün evresinde, yani bırakın siyaseti, hayatımın bütün evresinde teröre karşı çıkan birisi için bu kadar yanlış, bu kadar ahlaksız, bu kadar düzeysiz bir şey nasıl yapılabilir ya! Ve devleti yöneten yapıyor. Sahte videolar, sahte!

Sahte video üreten kişiye ne denir? Sahtekar denir değil mi? Bu kadar açık. Nasıl bunu yapabilir, devletin cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan bir kişi nasıl sahtekarlık yapabilir? Dedim yani Allah’a sığınıyorum dedim ya. Bu kadar iftira, bu kadar nankörlük, bu kadar düzeysizlik bu cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman olmadı. Keşke karşıma gelse de ‘Yemin et’ desem, ‘Allah’a inanıyorsan yemin et’ derdim. Sen nasıl ve hangi yüzle bu videoları çıkıp seçim meydanlarında gösteriyorsun ve bunların doğru olduğunu söylüyorsun?

İnsanda biraz ahlak olur, biraz erdem olur, biraz inanç olur ya. Biraz Allah’a inanç olur ya. Bunlarda Allah’a inanç da yok. İftira at, ‘Ben yerimde kalacağım.’ Niye iftira atıyorsun? Hangi gerekçeyle iftira atıyorsun? Senin ne halt ettiğini ben biliyorum. Kandil’in anahtarı senin cebinde, telefonlar senin cebinde. Beni niye suçluyorsun, beni suçluyorsan karşıma çıkacaksın. Erkek, er gibi çıkacaksın karşıma. Kendini erkek olarak görüyorsan, erkek olarak çıkacaksın karşıma. Ben de çıkacağım, hesaplaşacağız. Önüme koyacaksın videoları, önüme koyacaksın ses kasetlerini. Nedir bu rezalet ya? Biz bunu hiç düşünmedik? Çünkü Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişinin bu kadar alçalacağını hiç düşünmedik. Eleştiri olabilir, ben buna saygı gösteririm. Beğenmeyebilir, saygı gösterebilirim. Başka eleştiriler yapar, ben buna saygı gösteririm. Ama yalan üzerine, iftira üzerine, karalama üzerine aşağılık bir politikayı, aşağılık bir kampanyayı hiç düşünmedim. Seçim meydanlarında gösteriyor ve sanki biz yapmışız onu bunlarla. Ve çıktı… Ya gerçekten Allah büyüktür. Rahmetli babam derdi ki ‘Oğlum sen doğru dur, eğri belasını bulur’. Yani çıktı, devletin televizyonunda bunların montaj olduğunu söyledi. Peki, Allah aşkına, madem montajsa, sen Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyorsun ya, bir montajı binlerce kişiye nasıl gösterirsin, bir montajı kalkıp da senin bütün televizyon kanallarında nasıl gösterirsin! İnsanda biraz ahlak olmaz mı, erdem olmaz mı ya! Böyle bir rezalete nasıl izin verirsin ya! Sen Cumhurbaşkanısın ya; ben buna izin vermem dersin, benim önüme montaj getirmeyin dersiniz! Ben bu ülkenin Cumhurbaşkanıyım dersiniz! Bir Cumhurbaşkanı bir montaj yapamaz, bir montaja sığınamaz, bir rezalete sığınamaz, bir karalamaya sığınamaz dersin! Biz bunu hiç hesaplamadık.

Kürşat Oğuz- İkinci tur için bunu dikkate alarak bir şey yaptınız mı? Yani mesela hep deniyor ya işte biraz milliyetçileşiyor Millet İttifakı filan öyle bir algı var. İşte Sinan Oğan’la ya da Ümit Özdağ’la görüşme üzerinden. Buna öyle bakanlar var. Yani bu doğrultuda alınmış bir karar mı, yoksa?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yok efendim hiç bakmasınlar öyle. Altı okumuzdan birisi zaten milliyetçilik. Biz zaten milliyetçi bir partiyiz. Altı okumuzdan birisi o. Altı okumuzdan birisi devletçilik, yani sosyal devlet. Milliyetçilik nedir? Vatanseverlik değil midir, vatanseverliktir. Milliyetçilik, bana söylesinler, milliyetçilik 6 milyon sığınmacıya Türkiye Cumhuriyeti kapılarını açmak mıdır? Milliyetçilik, hudut namustur kavramından vazgeçip bütün hudutları yolgeçen hanına çevirmek midir? Milliyetçilik bu mudur Allah aşkına? Milliyetçilik bu ülkede üreten kişinin üretmemesi için çaba harcayıp her şeyi dışarıdan getiren midir? Bunların milliyetçilikle falan bir ilgileri de yok. Kesinlikle milliyetçilikle bir ilgileri yok. Milliyetçi dediğiniz adam, yurtsever dediğiniz adam, vatansever dediğiniz adam Süleyman Şah Türbesini kaçırmaz. Kaçıran adamdan, kendi vatan toprağını terk eden adamdan milliyetçi mi olur?

Seçim kampanyamız şöyleydi, biz var olan sorunları nasıl çözeceğimizi anlattık. Fakat karşımızda devletin valisi, devletin kaymakamı, devletin Cumhurbaşkanı, devletin bakanları, devletin televizyonu. Bir daha söyleyeyim. Devletin bütün televizyon kanalları artı havuz medyasının bütün televizyon kanalları, neredeyse bizi terörist ilan edecekler. Akıl alacak şey değil.

Serap Belet- Daha önce sizinle burada yaptığımız röportajda da konuşmuştuk. Teröristlerin seçim sonucuna yönelik temennileri, yorumları, size destek açıklamaları. Bu videolar üzerinden zaten bu çok konuşuluyor. HDP’den de bu videolara bir tepki gelmedi. Siz belki muhatap almak istemediniz bilemiyorum ama bunlara ilişkin belki daha keskin bir tavır göstermek gerekirdi diye bir özeleştiri yapıyor musunuz? Ben tabii ifademi dikkatli kullanmak istiyorum. Elbette teröristlerin videolarından bahsediyoruz onu da bir kenara koymak lazım. Ama belli ki bunların etki ettiği toplumun bir kesimi var ve bugün hala bunlarla ilgili paylaşımlar yapılıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Teröristlerin videoları kime yarar? Aklımızı kullanalım değil mi? Kur’an’da da yazar ‘Aklınızı kullanılmıyor musunuz?’ diye. Aklımızı kullanalım. Teröristlerin yaptığı açıklama kimin işine yarar, benim işime mi yarar, sarayın işine mi yarar? Şöyle düşündüğünüz zaman sarayın işine yarar. Onları kim konuşturuyor? Saray konuşturuyor. Ben boşuna mı diyorum, Kandil’in anahtarı Erdoğan’ın cebindedir diye. Boşuna mı söylüyorum? Oradaki unsurları harekete geçirdiğini ben bilmiyor muyum? Gidip görüştüklerini ben bilmiyor muyum? Bütün dolaplarını biliyoruz bunların. Olayı alıp ekonomik krizi bir tarafa bırakmak, yoksulluğu bir tarafa bırakmak. Devletin beka sorunu... Beka sorunu zaten sensin, memleketi kuru soğana muhtaç eder hale getirdin. Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırdın. Beka sorunu budur. Rüşvetin, yolsuzluğun meşrulaşmasıdır beka sorunu. Beka sorunu budur. Siz kalkıp da bütün bunların hepsini, memleketin bu halini bırakıyorsunuz, memleket elden gitti. Evet, biz de diyoruz ki memleket elden gitmesin. Bu memlekette herkes huzur içinde yaşasın, bu kadar yolgeçen hanına dönmesin. Yarın öbür gün sığınmacı sayısı 10 milyondan 30 milyona çıkacak. Türkiye çok daha büyük bir sıkıntının içine girecek.

Bakın, bugün Hatay’da Muhtarlar Derneği Başkanı, ‘Hakkımı helal etmiyorum’ dedi.

Serap Belet- Ne için?

Kemal Kılıçdaroğlu- İktidara diyor. Hatay’ı bu duruma soktukları için, bizleri perişan ettikleri için. Yine aynı şekilde Kaynakçılar-Tornacılar Dernek Başkanı, ‘Reyhanlı’da, Reyhanlılı kadar Suriyeli var’ diyor. ‘Benim dükkanım var, vergi veriyorum. Suriyelinin dükkanı var, vergi vermiyor’ diyor. ‘Ben ikinci sınıf vatandaşım, Suriyeli birinci sınıf vatandaş’ diyor. Beka sorunu bu mudur? Beka sorunu budur. Erdoğan ne diyor? ‘Suriyelileri göndermeyeceğim' diyor, burada kalacaklar diyor, yarın yenileri gelecek diyor, 30 milyona çıkacak sayıları diyor. Beka sorunu bu değil midir? Hele Hatay. Bizim için Hatay dokusu çok önemlidir. Bütün bunları toplumun gözünden kaçır, efendim biz işte biz teröristlerle yan yanaymışız. Bunu çık topluma anlat. Çıksın yüreği yetiyorsa. Ve namuslu bir insansa karşıma çıkar, bunları anlatır. Benim karşıma çıkar anlatır. Çıksın karşıma. Niye çıkmıyorsun?

Fevzi Çakır- İktidarın özellikle terörle mücadele, din ve milli savunma sanayi gibi konularda yapmış olduğu propagandanın etkili olduğunu gördük ilk tur sonuçları için. Siz kendinizi bu konuda eksik olarak değerlendirdiniz mi? Bir söylem değişikliğine de gittiniz. Neden iktidara oranla halkı ikna etmekte bu konuda zorlandınız? Bir de ikinci tur açısından bunu tersine çevirmek adına, Diyanet’ten sorumlu olacak kişinin ilanı ya da İçişleri ve Milli Savunma Bakanlığına getirilecek isimlerin önceden ilanı gibi bir formül üzerinde istişare yaptınız mı, bunu hiç düşündünüz mü? Değerlendirir misiniz böyle bir şeyi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi savunma sanayini söyleyeyim. Benim ağzımdan savunma sanayi aleyhine bir cümle duydunuz mu? Milli mesele bu. Adı üstünde Milli Savunma Bakanlığı. Yani silah üretildi de biz karşı mı çıktık? İHA, SİHA üretildi de biz karşı mı çıktık? Karşı çıktığımız bir şey var, ısrarla söyledik. Kardeşim, tank palet fabrikasını Katar ordusuna niye sattın? Söylediğimiz bu. Başka? Savunma sanayi de elbette ki. Kaldı ki, savunma sanayini bunlar kurmadı? Akıl var mantık var. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı bütün savunma sanayinin ana aktörlerinin kurucusu zaten o. ASELSAN da, HAVELSAN da, ROKETSAN da, Makine Kimya da zaten duruyor Kırıkkale’de. Niye karşı çıkalım, bunlar bir partinin değil ki, bir parti bunları üretmiyor ki. Bu devletin. Devletin ürettiği bir silaha biz ‘Neden silah üretiyorsunuz?’ diye niye söyleyelim? Akıl var, mantık var. Ama şöyle bir algı. Bunu sadece bir parti yapıyor. Parti devleti mi burası, yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devleti mi? Bir AK Parti devleti algısı yaratmaya çalışıyorlar, işte bu beka sorunudur. Burası bir AK Parti devleti değil, burası anıyla,  şanıyla kurulmuş Milli Kurtuluş Savaşı sonrası oluşturulmuş Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Ve hepimiz de bu devletin saygın vatandaşlarıyız. AK Partilisi de, MHP’lisi de, CHP’lisi de, İYİ Partilisi de. 85 milyon, bu ülkenin onurlu vatandaşlarıdır. Biz kendi ülkemizde böyle yaşamak istiyoruz. Silah üreteceğiz. Elbette ki savunma sanayimiz güçlenecek. Özellikle bu bölgede, yani Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada Türkiye’nin savunma sanayinde güçlü olması lazım. Bu konuda eğer teşekkür edilecekse birisine rahmetli Ecevit’e, rahmetli Erbakan’a, rahmetli Turgut Özal’a teşekkür etmemiz lazım. Savunma Sanayi Fonunu kuranlar onlardır. Kaynak ayıranlar onlardır. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfıdır. O vakfın yaptığı çalışmalar var. Şimdi biz bunları alıyoruz, sanki bunlar yapıyorlar başka savunma sanayi yok. Ve sanki biz karşıymışız. Niye karşı olalım, akıl var mantık var. Hiçbir zaman karşı olmadık ve karşı olmayız. Sadece ben değil, vatanını seven hiç kimse karşı olmaz. Bir daha söylüyorum, vatanını seven hiç kimse karşı olmaz.

Fevzi Çakır- Kabinenizde yer alacak isimleri ilan etmeyi değerlendirdiniz mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- İsimler konusu. Şimdi biz bir lider partisi değiliz. Yani ittifak da bir kişinin iki dudağına bakmıyor. İstişareyle, akılla, mantıkla biz karar alırız. Öbür tarafta herkes aklını kiraya verdiği için bir kişi söyler, diğerleri biat ederler. Bizde öyle bir şey yok. Herkes düşüncesini söyler, sonunda bir doğru yol üzerinde anlaşırız, bir doğru kararı alırız ve bunu kamuoyuyla paylaşırız. Şu anda bizim bakan belirleme gibi bir düşüncemiz yok. Ama bizim mükemmel kadrolarımız var. Ekonomi kadrolarımızın hiçbiri, onların hiçbir partide de yok. Artı Cumhur İttifakı’nda da öyle bir kadro yok. Çünkü öyle bir kadroya ihtiyaç duymuyorlar. Bir kişi var. Biz devlette liyakati niye savunuyoruz? Devletin her kademesinde en yetkin kişilerin olmasını istiyoruz. Biz bugünden Merkez Bankası’nın başına kimin gelmesi gerektiğini, BDDK’nın başına, Kamu İhale Kurumu’nun başına kimlerin gelmesi gerektiğini çalışıyoruz zaten. Buralara çok nitelikli, konusunu bilen, ahlaklı, erdemli, liyakatli kişileri getireceğiz. Göreceksiniz bunları.

Serap Belet- Hali hazırda aklınızda belli isimler var sanıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette var. Zaten yani bunlar gelecekler görevlerini yapacaklar. Herkes görecek ki, bu insanlar vatansever, bu insanlar asla yolsuzlara izin vermezler, bu insanlar gerçekten de bürokrasinin kilit taşı olacaklar ve bu insanlar bürokrasideki bütün çürümüşlüğe son verecekler. Şimdiden açıkladığımız zaman bu insanları yıpratırlar. Ellerinde korkunç bir makine var. A dedi kıyamet koptu. Neden a dedin? Sana ne ya! Ben a da derim, b de derim, alfabe 29 harf kardeşim! Dediğim gibi, öyle bir kampanya açıyorlar ki, sanki bir tek savuma sanayini onlar savunuyor, biz savunmuyoruz.

Bir şey daha söyleyeyim, bakın devleti o kadar yıpratıyorlar ki. Çin’e gittim, Çin'de bir uçağı gezdiriyorlardı, kendilerinin yaptığı bir yolcu uçağını gezdiriyorlardı. Ama uçağın ön bölümünü tümüyle kapatmışlardı ve oraya televizyoncuların girmesine izin vermediler. Çünkü oradaki donanımın başkaları tarafından görülmesini istemiyorlardı. Biz bir şey yapıyoruz, bütün televizyon kameralarını çağırıyoruz oraya. Diyorum ya devleti yönetmesini bilmiyorlar diye. Devlet sırrı kavramı nedir onu da bilmiyorlar. Devlet böyle yönetilmez. Devlet akılla, bilgiyle, birikimle yönetilir. Devletin sırları vardır. Sen kalkıyorsun her şeyi televizyoncular, şunlar bunlar… Onların tamamının yabancı istihbarat örgütleri tarafından alınıp sonra her bir karesi üzerinde nasıl düşündüklerini bunlar bilmiyorlar mı? Emin olun bilmiyorlar, farkında bile değiller. Çünkü devlet nasıl yönetilir, onu bilmiyorlar.

Kürşat Oğuz- Efendim sığınmacı konusu, son bir hafta içerisinde sık sık siz de vurguluyorsunuz, söylüyorsunuz. Dediniz ki, ‘İki sene içerisinde güvenli bir şekilde göndereceğiz.’ Bu üzerinde durduğunuz bir konu. Şimdi bir yandan o sığınmacıları alıp göndermek var, bir yandan da Avrupa’yla yapılan bir geri kabul anlaşması var. Siz bu sorun çerçevesinde biz o anlaşmayı artık iptal ediyoruz, uygulamayacağız, böyle bir şey yok diyecek misiniz? Eğer öyle olursa daha önce bizim programımızda da bahsettiğiniz bu vizesiz Avrupa vs. gibi sorunlarda bir sıkıntı yaşayacağınızı düşünüyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiçbir sıkıntı yaşamayız. Ama bizim çok açık ve net olmamız lazım. Kardeşim Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Erdoğan’ın devleti değil burası Türkiye Cumhuriyet Devletidir. İki, ben Avrupa’nın sığınmacı deposu değilim kardeşim. Bana para verdin diye bugün 10 milyon, yarın 30 milyon sığınmacı gelecek, burada depo olacak, ben depon muyum senin, kusura bakmayın diyeceğiz. Biz bunları göndereceğiz ama benim göndereceğim insanların insani koşullarda kendi ülkelerine gitmeleri lazım. Yolları, okulları, kreşleri bunların yapılması lazım. Parayı sen vereceksin.

Kürşat Oğuz- Peki bu iki senede bunu yapmak mümkün mü?

Kemal Kılıçdaroğlu- Niye mümkün olmasın? Oturup anlaşma yapacağız zaten.

Kürşat Oğuz- Geri göndermek açısından söylüyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Anlaşma yapacağız Suriye hükümetiyle. Bunların can ve mal güvenliklerini sağlayacağız. Onları yapacağız. Avrupa Birliği parayı verecek. ‘Ben bunu vermek istemiyorum…’ O zaman kusura bakma, geri kabul anlaşmasının hiçbir anlamı yok. Ben senin emrinde çalışan bir devlet miyim yahu? Sen rahat et diye ben bütün sıkıntıları 85 milyonun sırtına mı yıkayım? Kimse kusura bakmasın. Bunlar Türkiye’yi devlet olmaktan çıkardılar, emir alan bir organ haline getirdiler. Sen geri kabul anlaşmasını niye imzaladın? Keşke karşıma gelseydi de sorsaydım, ‘Ya arkadaş, sen bu geri kabul anlaşmasını niye imzaladın?’

Kürşat Oğuz- Sanırım Davutoğlu zamanı imzalanmıştı diye hatırlıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Koltuğunu korumak için. ‘Ya bana karşı çıkarlarsa…’ Hani sen dünya lideriydin? Bunları aldın, şimdi geri göndermeyeceğim diyorsun. Sayıları her seferinde artıyor. Sadece Suriyeliler de değil. Afganistan’dan tut, Pakistan’dan tut, Afrika’dan tut her yerden gelen var. Zaten sınır diye bir şey kalmadı. Orada ‘Hudut namustur’ diye bir tabela var. Tabelalıları da kaldırsınlar. Hiçbir anlamı yok o tabelaların. Sadece onlar gelmiyor bakın. Uyuşturucu baronları da geliyor, uyuşturucular da geliyor. Türkiye’yi bir uyuşturucu cennetine çevirdiler. Kökünü kazıyacağım. O uyuşturucu baronlarının kökünü kazıyacağım, herkes bilsin. Devleti devlet olmaktan çıkardılar. Her tarafa paralar dağıtıyorlar. Seçim kampanyasında devletin bütün organlarını harekete geçirdiler, baskılar kurdular. Valilerin, kaymakamların neler yaptığını da çok iyi biliyorum. Ama namuslu, düzgün vali ve kaymakamlar da var. Onların başımın üstünde yeri var. Hepsini biliyorum.

Serap Belet- Bir reklam arası ardından buradayız.

Birkaç gün kaldı artık ikinci tura ve ikinci tur kampanyasını ve tüm siyaset gündemini konuşuyoruz.

Fevzi Çakır- Efendim bir önceki bölümde bıraktığınız yerden devam edeyim istiyorum. Geri kabul anlaşmasına değindiniz ancak bugün ittifakınız içerisinde yer alan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından geri kabul anlaşması imzalanmıştı. Aynı zamanda Ümit Özdağ ile bir müzakere içerisindesiniz. Yarın muhtemelen buna dair bir açıklama yapacaksınız. Onun en temel politikası sığınmacılar. Bu konuda çok keskin bir politikası var. Aynı zamanda Millet İttifakının içerisinde sığınmacılar konusunda farklı yaklaşımlar var. Tüm bunları nasıl değerlendirirsiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sığınmacılar konusunda Millet İttifakı’nda farklı yaklaşımlar yok. Bizim zaten Ortak Mutabakat Metnimizde var bu. Dolayısıyla farklı yaklaşım diye bir algı varsa toplumda, bu doğru değil. Biz sığınmacıların kendi ülkelerine gitmelerini istiyoruz. Sadece sığınmacıların değil, kaçakların da gitmesini istiyoruz. Bakın, bizim askerlerimiz Suriye’de her an bir çatışma ile karşı karşıya kalabilirler ve her an şehit olabilirler. Suriye’den gelen sığınmacılar, hani yaşlı olsa tamam eyvallah, çocuk olsa eyvallah, kadın olsa hadi onu da kabul edin; bakıyorsun gencecik, 20 yaşında, 25 yaşında, 30 yaşında gençler ellerini kollarını sallayarak sığınmacı diye bizde geziyorlar. Bizim askerimiz orada şehit olacak, beyler gelecek burada krallar gibi yaşayacak. Bizim burada esnafımız perişan olacak, onların esnafları krallar gibi yaşayacak. Kilis’e gittim, ana cadde var, ana caddede neredeyse Türk esnaf kalmamış.

Fevzi Çakır- Ben Kilisliyim efendim.

Kürşat Oğuz- Asıl mesele şu efendim. Şimdi ben biraz önce arada ifade etmek istedim ama siz de duymadınız…

Kemal Kılıçdaroğlu- Asıl mesele devleti Erdoğan’ın yönetememesi. Asıl mesele bu.

Kürşat Oğuz- Peki bu sığınmacılar konusuyla alakalı demin söyleyeceğim asıl mesele. Şimdi bu geri kabul anlaşmasını imzalayan Sayın Davutoğlu. DEVA Partisinin içinden de sığınmacılara yönelik sizin ifadelerinizden daha farklı yaklaşımlar var. Yani işte böyle olmamalı, daha yumuşak olmalıyız sığınmacılar konusunda… Kabaca böyle söyleyen açıklamalar var. Onları ikna ettiniz mi? Tamam bir mutabakat var, üzerinde uzlaştınız. Onlar ikna olmuş durumda mı sığınmacıların geri gönderilmesi konusunda?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ortak Mutabakat Metninde bu var ve göndereceğiz. Sadece Ortak Mutabakat Metninde zaman yok. Yani, bir yıl, beş yıl, üç yıl bu zaman yok. Biz iki yıl…

Kürşat Oğuz- Düzensiz sığınmacıların hepsi gönderilecek ama siz iki yıl diyorsunuz. İki yılda yapmaya çalışacaksınız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Belki çok daha erken bir sürede olacak bu.

Serap Belet- Buradan gelelim ikinci tura. İkinci turda tabi yaklaşık 2,5 milyon oy farkı var. Bunu tersine çevirebilecek misiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Çevireceğiz.

Serap Belet- Muhalif seçmen diyebiliriz zannediyorum. Muhalif seçmen motive mi? Çünkü ilk günlerde bir hayal kırıklığıyla, bir de ikinci turu ilk kez yaşıyoruz. Seçmenin nasıl hareket edeceği konusunda soru işareti vardı. Bu hafta biraz daha kampanyalarda hareketli geçiyor. Sizce seçmen sandığa gidecek mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Seçmen sandığa gitmeli. Oyunu kullanmalı. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu acı tablonun değişmesi lazım. Eğer seçmen kendi çocuklarını, kendi evlatlarını düşünüyorsa, üniversiteyi bitiren çocuğunun işsiz olduğunu, kızının işsiz olduğunu görüyorsa, pazara çıktığı zaman hayat pahalılığını görüyorsa, kendilerine montajlı videolarla yalan söyleniyorsa ve o aşağılık işi yapan insanlar bunu politika olarak yapıyorlarsa vicdan sorgulaması yapması lazım. Bu yanlıştır. Böyle devlet yönetilmez denmesi lazım. Eğer böyle bir devlet anlayışı varsa bu Türkiye için ve Türkiye’nin geleceği için bir beka sorunudur demesi lazım ve sandığa gitmesi lazım. Bu düzeni, bu yapıyı, bu anlayışı değiştirmesi lazım. Herkesin kendi sorumluluğunu bilmesi lazım. 22 yıldır devleti yönetiyorlar, 22 yıldır terörü bitiremedi. Oysa rahmetli Ecevit bunlara biten bir terörü devretmişti. Nasıl oluyor bu? Hangi akılla, hangi mantıkla? Nasıl bir devlet yönetimidir bu?

Serap Belet- Size oy veren seçmenden daha fazlasını, hatta karşı taraftan da yanınıza çekebilmeniz ya da sandığa gitmemiş seçmeni sandığa getirebilmeniz gerek. Olabilecek mi bu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. O nedenle bizim şu anda, geçen dönem milletvekilliği yapan ve bu dönem yeniden milletvekili seçilen bütün arkadaşlarımız şu anda Anadolu’da çalışıyorlar. Her tarafta çalışıyorlar, anlatıyorlar, neyin nasıl olması gerektiğini anlatıyorlar. Sorunlar varsa sorunları aktarıyorlar. Bütün bunların hepsi bir şekilde topluma anlatılıyor. 2,5 milyon çok büyük bir rakam değil. Bu rakam, çok rahatlıkla kapatılacak göreceksiniz. Daha rahat bir tablo çıkacak ortaya.

Kürşat Oğuz- Ekrem İmamoğlu, ‘İkinci tur, birinci turdan daha kolay’ dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Daha kolay ikinci tur.

Kürşat Oğuz- Bu hani sizin söylediğiniz referandum mahiyetinde olduğu için mi?

Serap Belet- Başka bir seçmen grubu da mı denkleme dahil oluyor?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu referandum mahiyetinde zaten bu. Yani vatanseverlerin beraber olması lazım. Vatanseverlerin ortak hareket etmesi lazım. Vatanını seviyorsan bu düzeni gelip değiştireceksin. Bu kadar basit. Eğer sen, sığınmacıdan şikayet ediyorsan, hayat pahalılığından şikayet ediyorsan, yolsuzluklardan şikayet ediyorsan, liyakatsizlikten şikayet ediyorsan, evladın işsizse şikayet ediyorsan, 22 yıldır bunu beceremeyenlerin gitmesi lazım. Demokrasinin özü budur. Hani yeni geldiler de ya daha yeni ısındık biz bu işi götüreceğiz falan diyorlarsa, yok 22 yıldır yapamadılar, beceremediler. Devlet soyuldu. Onu da söyleyeyim, devlet soyuldu. Bu zengin devlet resmen soyuldu. Paralar yurt dışına götürüldü. Milyar dolarlar yurt dışına götürüldü. Bundan şikayetçi değil. Şikayetçi olmayanları biliyorum. Beşli çeteler başta olmak üzere bir eli yağda bir eli balda olanlar, dört yerden, beş yerden, altı yerden maaş alanlar, aylık alanlar, paralarını yurt dışına götürüp dünyalıklarını yapanlar, Londra’da, Chelsea’de lüks villalarda oturanlar. Bunlar şikayet etmiyor zaten, bunlar hayatlarından memnun. Asıl, geniş kitle, onlar hayatlarından memnun değil.

Kürşat Oğuz- Efendim Cumhurbaşkanlığı sonuçlarını sorduk. 45,5 yeterli geldi mi, gelmedi mi işte sonra ne olacak bunları konuştuk. İşin Meclis aritmetiği kısmına girdiğimizde de; CHP, 4 parti ile beraber 25,5 -en son öyle hatırlıyorum, değil mi, yanlış yok- yüzde 25,5 oy aldınız. Bunu bekliyor muydunuz? Yok, biz daha yüksek bekliyorduk, şuralarda sorun oldu der misiniz? Ortak listeyle girmek o 4 partiyle beraber, aslında bundan bir avantaj sağlayacağınızı düşünürken bir dezavantaja dönüşmüş olabilir mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hiç onu düşünmedik, zaten düşünmenin bir mantığı da yok. Beraber yola çıktık, beraber yürüyoruz zaten. Dolayısıyla hani şöyle oldu, böyle oldu vs. falan. Hayır. Neden altı parti bir araya geldik? Çünkü Türkiye’nin yeniden inşa sürecine girmesi lazım. Bütün kurumlarıyla. Bozulan, yıpranan, devletin bütün kurumlarında tahribat var. Yargıtay Başkanı çıkıp da ‘bu ülkede yargıya olan güven yüzde 30’a inmiştir’ diyorsa devletin temelleri sarsılmış demektir, devletin kolonlarında tahribat var demektir. Bunu tek başına bir partinin düzeltmesi doğru değil. Bu birlikteliği sağlayan bir yapının bunu düzeltmesi lazım.

Serap Belet- Sadece seçim ya da oy hesabı değil miydi diyorsunuz? Çünkü şöyle deniyor. Millet İttifakının genişlemesinin bu anlamda bir getirisi olmadı. Örneğin DEVA Partisinin, Gelecek Partisinin hem sahadaki varlığıyla, hem de oy taşıma anlamında büyük bir katkı sağlamadığı yönünde bir değerlendirme var. Öyle mi? Daha farklı olmasını mı siz de beklerdiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Herkes kendine göre bir değerlendirme yapar. Yani ona benim niye bu değerlendirmeyi yaptın diye bir suçlama yapma hakkım yok zaten. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Devletin çürüyen, yıpranan kolonları var, tahrip edilen kolonları var ve bu kolonların yeniden inşa edilmesi lazım. Güçler ayrılığının olması lazım. Yasama, yargı, yürütmenin olması lazım. Medyada da ciddi bir parçalanma var, medyada da ciddi bir çürüme var ve bu çürümenin kesinlikle düzeltilmesi lazım. Düşünün, gerçekten komik. A Haber, gelen yabancı birisi oy kullanırken, A Haber muhabirinin mikrofonu tutması ve Türkçe soru sorması, onun Arapça cevap vermesi sonra, telif hakkı diye başka bir yerde bu yayınlanmasın diyor. Medya bu duruma düşebilir mi Allah aşkına? Yani halka doğru bilgi verme amacıyla, geniş kitlelere doğru bilgi verme amacıyla kurulan bir organ nasıl olur da bir partinin arka bahçesine dönüşebilir? Ve nasıl olur da bir gerçeği saklamak için, bir başka kılıf uydurmaya kalkar? Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Medyanın, bütün siyasal yapıları özgürce eleştirmesi lazım, eleştiri hakkını kullanması lazım. Çünkü bir siyasetçinin övgüden çok hatta hiç övgüye gerek yok, eleştiriye ihtiyacı vardır neyi, nasıl yapacağı konusunda. Benim görmediğimi medya mensubu görebilir, benim duymadığımı medya mensubu duyabilir, kendisinin yazılarını, eleştirilerini okuduğunuz zaman varsa hatanız süratle düzeltirsiniz. Bu hem topluma dinamizm kazandırır, hem de siyasete inandırıcılık kazandırır. Şimdi, siyasetçiye de inanç yok. Toplumun dinamizmi de kaybolmuş vaziyette. Kamplara bölünmüş bir toplum halindeyiz. Türkiye’nin bu kamplaşmadan çıkması lazım. Asıl beka sorunu bu. Emperyal güçler zaten toplumun ayrışmasını, kutuplaşmasını ve iç kavgaların körüklenmesini isterler. Biz de buradan Türkiye’nin çıkmasını istiyoruz. Daha huzurlu bir Türkiye. Kendi aramızda farklı görüşler olabilir. Gayet doğal bu zaten. Ama bu bir kavga nedeni olmamalı. Biz siyasi partiler, iyilikte yarışmalıyız, kötülükte değil. Biz, iyilikte yarışmak için yola çıkıyoruz. Öbür taraftan çıkıp montajlı videolarla toplumu zehirliyorlar. Bakın açık söyleyeyim, toplumu zehirliyorlar. Bir kitleyi zehirliyorlar ve bunun doğru olduğunu anlatıyorlar. Dedim ya, Allah büyüktür. Çıkıp en sonunda kendisi itiraf etmek zorunda kaldı bunlar montajdır diye. Peki, hangi yüzle bir daha toplumun önüne çıkacaksınız, hangi yüzle! Yüzünüzde astar olması lazım. Hangi yüzle, hangi ahlakla, hangi erdemle! Ve çıkıp topluma diyemezsiniz, ben dürüst bir adamım diyemezsiniz. Ben yalancı değilim diyemezsiniz. Ben doğru bir adamım diyemezsiniz. Doğru bir insanım diyemezsiniz. Bu kadar kötülüğe bulaşan birisi, çirkinliğe bulaşan birisi, çirkefe bulaşan birisi siyasetçi olmamalı. Siyasetçi farklı bir şeydir. İyilikte yarışan kişidir siyasetçi. Ülkesini seven, insanını seven, her insana saygı duyan birisidir. Böyle bakmak lazım.

Fevzi Çakır- Ben birkaç soru arka arkaya soracağım müsaadenizle sandık güvenliği konusunda. Hem birinci tura ilişkin, hem de ikinci tura ilişkin birkaç sorum var. Ki bunu aslında ilk tur bağlamında çok yoğun tartıştık. Öncelikle ilk sorum olsun, sonrasında devam edeceğim. Sandıklara ilk tur bağlamında hakim olduğunuzu bütünüyle düşünüyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, yaklaşık 200 bine yakın sandık var zaten biliyorsunuz. Bazı sandıklarda görevlimiz yoktu, çünkü orada İYİ Partililer vardı. Yani biz de İYİ Partiye oy veriyorduk belli seçim bölgelerinde. İYİ Partinin sandık görevlisi vardı. Bizim de müşahitlerimiz vardı. Bazı yerlerde de İYİ Partinin yoktu, bizim vardı. Ama Türkiye genelindeki bütün sandıklarda müşahitlerimiz vardı. Bunların yetersiz olduğunu gördük, müşahit sayısının.

Fevzi Çakır- Şöyle bir eleştiri getirildi. 20 bin dolayında sandıkta CHP temsilcisinin bir şekilde bulunmadığına dair. Böyle bir durum var mıydı? 

Kemal Kılıçdaroğlu- O gece şöyle, bilgiler çok hızlı aktı. Fakat bilgisayara girişte aksaklıklarımız yani yavaşlamamız oldu. Sorun biraz oradan kaynaklandı. Yoksa bütün veriler geldi. Burada sadece bizim bine yakın itirazımız oldu sandıklara. Sadece bizim değil; AK Partinin itirazları oldu. Hatta bazı yerlerde AK Parti 10 kez, 11 kez, bazen 8 kez sayılmasını istedi sandıkların. O nedenle bilgilerin akmasında… Baştan tutanaklar geldi, onların yüklenmesinde biraz zaman aldı. Dolayısıyla öbür taraftan Anadolu Ajansı topluma çok daha farklı bilgiler sanki Erdoğan kazanıyor… Yüzde galiba 57’yle açtılar.

Kürşat Oğuz- Siz o arada bir tweet attınız öndeyim diye değil mi yanlış mı hatırlıyorum?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. O zaman bize gelen bilgi çünkü büyük kentlerde…

Kürşat Oğuz- Size o sırada sizin önde geldiğiniz yerlerden bir bilgi…

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Büyük kentlerden bilgi akıyordu bize…

Serap Belet- Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın açıklamalarına çok eleştiri geldi iktidardan. Yani Anadolu Ajansının verilerine yönelik ve biz sabaha kazanmış olarak sonuçlanacak şeklindeki açıklamalarına. Bir yanlış yönlendirme mi oldu bu açıklamalarla ilgili ne dersiniz?

Fevzi Çakır- Sonuçlarda büyük oranda Anadolu Ajansının verileriyle YSK’nın verileri büyük oranda örtüştü. Ancak siz Anadolu Ajansının ilk anda yüksek oran açıklaması nedeniyle bir psikolojik atmosfer mi oluşturdu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Çünkü Anadolu Ajansının öteden beri düşüncesi şu, önce iktidar partisine gelen oylarını verir. Ondan sonra aşama aşama, aşama aşama… Biz bunu İstanbul seçimlerinde de gördük. Doğru vermiyor, zamanında vermiyor, yeterli vermiyor. Hani her gelen bilgiyi zamanında aktarabilse ben bunu anlarım. Sandıklara müdahale… Polisin gidip bilgi almak istediğini de biliyorum. O konuda İçişleri Bakanlığı’nın devreye girdiğini biliyorum. İki kez İçişleri Bakanlığı, kendi kurduğu bir yapıya bilgi aktarması ve polislerin bilgi almasını istedi. YSK, iki kez reddetti. Ama buna rağmen polisler gittiler sandıklara. Sandıklardan bilgi almaya kalktılar. Bazı sandık başkanları bunu reddetti, bazıları bu bilgileri verdi. Dolayısıyla bir müdahaleyi de biz zaten gördük. Bu bize de bir şekliyle aktarıldı.

Kürşat Oğuz- Bugüne geldiğimizde seçim sonucunu etkileyecek bir sıkıntı olduğunu, bir hata, bir hile yapıldığını düşünüyor musunuz? Yoksa bu sonuçlar doğrudur diyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bakın size şunu söyleyeyim, siz Almanya’da seçim sonuçlarının burada hile yapıldı diye tartışıldığını hiç duydunuz mu veya Kanada’da veya Japonya’da veya bir başka yerde? Biz güvenmiyoruz. Neden? İktidara kimse güvenmiyor. Toplumun büyük bir kısmı, ‘Bunlar gene oy çalacak’ diyorlar. Güvensizliğin boyutlarını ve devlete duyulan saygının ne kadar kaybolduğunu hepimiz bir şekliyle görüyoruz. Buradan devletin çıkması lazım. Bütün bilgilerin şeffaf bir şekilde topluma aktarılması lazım. Aktarmıyorlar. İstanbul seçimlerinde gördük biz bunu. Diğer seçimlerde de benzer uygulamaları gördük. Torbaların değiştirilmek istendiğini gördük. O nedenle normalde bizim, yaklaşık bakıldığı zaman 200 bin sandık var. Müşahitlerle beraber biz 550 bin kişiyi görevlendirmişiz. Şimdi bu sefer 1 milyon hedefimiz var ve 1 milyon kişi müşahitlerin sandıkta olması lazım.

Bir ilde müftü şunu söyledi, ‘Ben müftüyüm, burada doğru bir sayım yapmak istiyorum. Sizin müşahidiniz iki, karşı taraf çok kalabalık. Bize baskı yapıyorlar. Ama ben bir din insanıyım, dolayısıyla benim düzgün bir şey yapmam lazım. Lütfen bir dahaki seçimde müşahit sayısını artırın. Burada bir denge olsun. Biz de görevimizi doğru dürüst yapalım’ diye. Düşünebiliyor musunuz? Buna benzer Doğu’da, Güneydoğu’da daha büyük olaylar var. Hiç sandık başına gitmeyen kişilerin oylarının nasıl daha doğrusu mühürlerin nasıl basıldığını...

Serap Belet- Peki şu an yani Kürşat’ın sorduğu soru, çıkan finalde itirazlar sonrasında tamamlanan haliyle sağlıklı sonuçlardır, doğru sonuçlardır diyor musunuz? Yoksa bir soru işareti koyuyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bazı soru işaretlerimiz var şu anda…

Serap Belet- Hala mı var?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hala var ve çalışıyoruz.

Serap Belet- Birinci tura ilişkin?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır. Birinci turla ilgili. Birinci turda nerelerde bizim zayıflığımız…

Serap Belet- Sizin kendi çalışmanızla ilgili soru işaretleriniz var?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette.

Serap Belet- Ben oy oranı, çıkan sonucu kastediyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Oy oranını tartışmıyoruz, şunun için tartışmıyoruz. Zaten ikinci tur başladı. Hedef ikinci turu almak. Dolayısıyla orada oyu tartışmanın şu anda bir mantığı yok yani. Yapılan şeyleri biliyoruz. Pek çok sorun var; onları da biliyoruz, sorunun nerelerde olduğunu da, sandık bazında nerelerde olduğunu da bir şekliyle arkadaşlarımız araştırdılar, buldular. O bölgeye milletvekili arkadaşlarımızı gönderdik. Benzer bir sorun çıkmasın diye arkadaşlar orada çalışıyorlar. Bütün bunların hepsinin üzerinde duruluyor.

Kürşat Oğuz- Onursal Bey’i görevden almanız ya da istifasının temel sebebi neydi? Yani sistem mi işlemedi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Onursal Bey kendi isteğiyle, görevden alma yok, kendi isteğiyle geldi ben bu tartışmalardan sonra kendisinin fazla yıpranmasını doğru bulmadığını, dolayısıyla kendi isteğiyle ben ayrılayım diye söyledi. Ona da saygı duymamız lazım. Onursal Bey partimizin genç dinamik, enerjik Genel Başkan Yardımcılarından birisi.

Fevzi Çakır- Sistem sorunsuz çalıştı dedi Onursal Adıgüzel daha sonra. Onursal Bey sistem sorunsuz çalışıyordu, iletişim ekibi kapattırdı şeklinde bir eleştiri açıklama yaptı daha sonra. Buna dair ne dersiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Biraz gecikmeler, biraz değil gecikmeler oldu. Yani sorunu bilgiyi yüklemede gecikmeler oldu ve dolayısıyla o gecikmelerin getirdiği sıkıntılar çıktı ortaya. Biz sisteme dışarıdan müdahaleyi de dikkate alarak arkadaşlar, onlar ilgili de tümüyle dışarıya kapatıldı, hiçbir yere uç verilmedi ve dolayısıyla dışarıdan yapılacak müdahaleler konusunda da son derece dikkatli davranıldı.

Fevzi Çakır- Efendim Türkiye’de seçimleri siyasi partiler yapıyor, sandık başlarında da siyasi partilerin temsilcileri var. Seçim kurullarında da yine siyasi partilerin temsilcileri var. Siz az önce sorunlar yaşadığınızı ifade ettiniz. Birinci turda daha organize olamaz mıydınız sandıkların tamamına hakim olma noktasında? Bize gelen çok sayıda tespit var. İşte ıslak imzalı tutanakların Genel Merkeze ulaştırılamadığı. Az önce siz de ifade ettiniz bu tutanakların veri girişinin biraz daha aksadığı yönünde.

Kemal Kılıçdaroğlu- Ulaştırılamadı demedim. Ulaştırıldı.

Fevzi Çakır- Yo ben sizin geç girdi, biraz gecikti dediniz. Eleştiri mahiyetinde getiriliyor onu ifade ediyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yüklenme olayında gecikme oldu. O kadar. Yani yoksa onların tamamı geldi. Bazıları gelmedi. Şimdi bakın, 200 bin kişi arkadaşlar, o gün birisinin cenazesi olursa sandık görevlisi gidemiyor. Birisi hastalanır, hastaneye yatarsa gidemiyor. Şimdi 200 bin kişi aynı anda değil, onlara destek olmak için orada müşahitler var. Ayrıca, bu bizim partiyle ilgili. İYİ Parti’nin, DEVA’nın, Gelecek’in, Saadet Partisi’nin onların da orada eğer şey varsa… Yani onlar temsilci değil müşahit bulunduruyorlardı. Onların da orada müşahitleri var. Yani sandık görevlileri var. Sayının belli bölgelerde yetersizliğinden kaynaklanan şikayetler geldi. Burada iki müşahit, bir müşahit var, ne olursunuz beş tane yapın, altı tane yapın… O nedenle ben şu çağrıyı yaptım; oy kullanan her vatandaş, sayım sırasında orada olsun. Çünkü orası gizli kapaklı bir yer değil ve sayıma baksın. Hemen gerekirse en yakın arkadaşına bizim sandıkta şu çıktı, şu parti şu kadar aldı diye yazsın göndersin.

Dikkat edilmesi gereken bir konu daha var. Orada sayımların tutanaklara aktarılmasında da zaman zaman sorunlar var. Onların da düzeltilmesi gerekiyor. O konuda da arkadaşların dikkatli olması gerektiği konusunda uyarılarımız var.

Ama şunu rahat söyleyebilirim, ilk kez bir seçim sürecinde Türkiye coğrafyasının tamamında bu kadar ciddi önlem aldık.

Fevzi Çakır- İkinci tur için diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Geçen seçimlerde biz bazı ilçelere giremedi bizim gençlik kollarımız. Bıçaklandılar. Yani ne polisi, ne kaymakamı sahip çıkmadı. Urfa’da oldu bunlar.

Serap Belet- Bu 14 Mayıs seçiminde mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır daha önceki.

Kürşat Oğuz- İlk turu kastetmiyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Yani şimdi her tarafa rahatlıkla gidebiliyor.

Fevzi Çakır- İkinci tur için sandık güvenliği konusunda herhangi bir endişeniz var mı? 

Kemal Kılıçdaroğlu- İkinci turla ilgili…

Fevzi Çakır- Tedbirleri aldık dediniz, yine de bir endişeniz var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Birinci turdaki aksayan yönler, hangi sandıklara önem verilmesi gerektiği ve oralarda biraz güçlenmesi gereken yerler var. Hem gönüllüler, hem örneğin benim çağrımdan sonra yanlış hatırlamıyorsam 65 bin kişi daha müşahit olmak için başvurdu, onları da belli bölgelerde görevlendiriyoruz. Burada dağılımda bir sorunumuz var, onu da rahatlıkla ifade edeyim, büyük kentlerde olan yerlerde müşahit sayısında hiçbir sıkıntı çekmiyoruz. Daha çok küçük yerlerde, mezralarda sıkıntımız var. Çünkü müşahit olarak bir kişiyi görevlendirmek, ikametgahın dışındaysa oy kullanma sorunu var, oyunu kullanamıyor. Örneğin; Ankara’da bir grup genç, oyunu Ankara’da kullandıktan sonra hemen süratli bir şekilde bunlar Çankırı’ya gidecekler, oradaki sandıklarda müşahit olarak ayrıca görev yapacaklar. Buna benzer uygulamalarımız olacak.

Kürşat Oğuz- 28 Mayıs’tan sonra Millet İttifakı ortaklığı devam edecek mi? Ya da bir sorun çıkabilir diye düşünüyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır, herhangi bir sorun çıkmaz. Niye sorun çıksın?

Kürşat Oğuz- Şunun için soruyorum bunu. Şimdi bu 7 yardımcılı sistem, yani başta da eleştirildi bir kesim tarafından. En son Sayın Davutoğlu’nun bir açıklaması oldu. Dedi ki ‘Eğer olumlu bir değişim olacaksa Cumhurbaşkanlığı yardımcılığından feragat etmeyi de bir dakika düşünmem.’

Kemal Kılıçdaroğlu- Olabilir. Yani şimdi zaman zaman eleştiri geliyor. ‘7 tane yardımcı olur mu?’ Niye olmasın? Akıl akıldan üstündür. Şimdi toplumu öyle bir noktaya taşıdılar ki; devleti bir kişiye teslim etmişiz, siz de gelin devleti bir kişiye teslim edelim, böyle gitsin. Olmaz. Devlet böyle yönetilmez. Devleti böyle bir kişiye teslim ederseniz bugünkü tablo… Bu tablodan kim memnun? Bir grup memnun. Biz onların kim olduğunu gayet iyi biliyoruz. Ama sokaktaki vatandaşın büyük sıkıntıları var. Dolayısıyla biz bir aradayız, herhangi bir sorunumuz yok. Zaten bakanlar olacak. Göreceksiniz, bakanlar çok nitelikli insanlardan oluşacak. Gerçekten, devleti sağlıklı, tutarlı şekilde yönetecekler. Var olan sorunların üzerine süratle gidilecek.

Kaldı ki bakın, biz hangi kararları alacağımızı ve nasıl yöneteceğimizi Ortak Mutabakat Metninde yazdık, açıkladık, kamuoyuyla paylaştık. Cumhur İttifakında var mı böyle bir şey? Nasıl yönetecekler? Neleri yapacaklar? Kimse sormuyor bunu. Çok özür dilerim ama gazeteciler de sormuyor, televizyoncular da sormuyor. ‘Siz nasıl karar alacaksınız? Sizin bu Cumhur İttifakı içindeki pozisyonunuz nedir?’ Mesela Sayın Bahçeli’ye sorsanız, ‘Pozisyonunuz nedir?’ veya HÜDAPAR’ın Genel Başkanı’na sorsanız, ‘Diğerleri çıkıyorlar da seni neden bir yerde tutuyorlar ve seni çıkarmıyorlar? Seni ikinci sınıf mı görüyorlar?’ Bunların sorgulanması lazım. Ama bunlar sorgulanmıyor. Neden? İktidarın baskısı var. Ya sorgularsak başımız belaya girer mi? Bunların sorgulanması lazım. ‘Ne yapacaksınız önümüzdeki 5 yıl içinde? Hangi kararları alacaksınız? Ekonomide ne yapacaksınız, teknolojide ne yapacaksınız, üniversitelerde ne yapacaksınız, dış politikada ne yapacaksınız? Sığınmacıları göndermiyorsunuz. Peki, sığınmacılara istihdam olanağını nasıl sağlayacaksınız?’ Bunlar sorgulanmıyor.

Hatay’da soruyor, ‘Ben üniversiteyi bitirdim. Suriyeli asgari ücretin yarısıyla çalıştığı için kimse bana iş vermiyor. Ben de asgari ücretin yarısıyla çalışmıyorum. Bari beni sigortalı yapın diyorum asgari ücret üzerinden. Onu da kimse yapmıyor. Orada hem sigortasız, hem vergisiz, hem asgari ücretin yarısı. Ben açıkta kalıyorum ve üniversite mezunuyum ben.’ diyor. Cumhur İttifakına bu sorunun sorulması lazım, Erdoğan’a bu sorunun sorulması lazım. Bizim insanımızın günahı nedir? Sorulması lazım ama bu sorulmuyor. Erdoğan çağırıyor, seçilmiş gazetecileri çağırıyor, önceden soruları veriyor, ‘Beyler bana bu soruları sorun.’ Cevap için arkaya prompter koyuyor, oradan okuyor. Bu mudur devleti yönetmek? Devlet böyle yönetilmez, kimse kusura bakmasın. Yani bunun medya tarafından da eleştirilmesi lazım. Seçilmiş gazeteci olur mu? Bana şu soruyu sor diyen ya da şu soruyu bana sorma denen bir tablo olur mu? Ama Türkiye bu noktaya geldi. Bu noktaya geldiği içindir ki Türkiye ciddi sıkıntılarla karşı karşıya.

Serap Belet- Bir YouTube yayınına katıldınız. Bunu söylemeniz üzerine aklıma geldi. Sanıyorum yarın yayınlanacak Babala TV’de. Hatta gençlerin karşısına çıktınız, onların eleştirel sorularına karşı. Katılmanız üzerinden de bir sürü şey konuşuldu; böyle bir yayına Sayın Kılıçdaroğlu neden çıktı, doğru mu, tam da son virajda ikinci tura giderken, kazanımları mı olur, dezavantajları mı olur…  İçiniz rahat mı katıldığınız için? Memnun ayrıldınız mı? İyi ki katıldım diyor musunuz şimdi? Seçime birkaç gün kala yayınlanacak. Çünkü sosyal medyanın ne kadar etkisi var bilemiyoruz, yanıltıcı olduğunu da zaman zaman yani görüyoruz da ama.

Kemal Kılıçdaroğlu- Babala TV’nin yaptığı programın bir benzerini ben Kars’ta gençlerle yaptım, Diyarbakır’da gençlerle yaptım, İstanbul’da gençlerle yaptım. Ama bu toplantılar medyaya kapalıydı. Sadece gençlerle değil kadınlarla da böyle medyaya kapalı toplantılar yaptım. Kanaat önderleriyle yaptım. Onlar zaten istedikleri soruları soruyorlardı. Ben de diyordum ki, ‘Her sorduğunuz soruya büyük bir samimiyetle cevap vereceğim. Katılırsınız veya katılmazsınız ama benim düşüncelerimi bilmeniz lazım.’ O nedenle Babala TV’ye de kendi isteğimle, yani davet ettiler, çok da mutlu oldum, gittim katıldım. Her türlü soru soruldu. Ben de baştan da söyledim, ‘Aklınıza gelen her soruyu rahatlıkla sorabilirsiniz. Çünkü burası er meydanı ve ben buraya geldim. Ama şundan emin olmanızı isterim. Söyleyeceğim her şeyi, anlatacağım her şeyi büyük bir samimiyetle söyleyeceğim. Bu düşünceme katılmayabilirsiniz ama ben sizlerle beraber samimi bir ortamda bulunmak isterim. Siz siyasetçiye güveneceksiniz, en azından bana. Ben de size güveneceğim. Dolayısıyla beraber bir yol yürüyeceğiz.’ diye söyledim.

Tabi 5 saatlik bir program düşünmüştük ama 7 saati aşan bir program oldu. Sabah 04.30-05.00 galiba o civarda bitti, evet.

Programa katılmaktan memnunum. Gençlerin sorularından da memnunum. Başlangıçta gençler siyasetle ilgileniyor mu diye bir düşünce vardı toplumda, yeni gençler ilgilenmiyor diye. Ama daha sonra görüldü ki gençler aslında siyaseti bizden daha iyi izliyorlar. Ve daha sağlıklı, daha tutarlı eleştiriler yapıyorlar. Eleştirilerinde zaman zaman acımasız oluyorlar, o da doğru. Genç dediğiniz zaten odur. Yani daha delikanlı, o çerçevede daha acımasız sorular sorabilir. Biz de büyük bir sükûnet içinde onları dinleriz, notumuzu alırız ve cevapları veririz.

Kürşat Oğuz- Kapatacağız ama sizin cevap hakkınızı kullanmanız için soracağım. Bizden önceki programda Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum size bir eleştiride bulunmuş. Sonra sizin cevabınızı okudu Kübra ama tekrar sizin YPG’ye terör örgütü demediğinize dair açıklamanızın olduğu söylenmiş. Böyle dediniz mi, ne diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, YPG’yle ilgili ilk yıllarda devlet onu terör örgütü olarak görmüyordu zaten. Nitekim, YPG’nin Başkanı Salih Müslim’i tam 3 kez Türkiye’ye davet ettiler, kırmızı halılarla karşıladılar. Resmi törenler yaptılar, karşıladılar. YPG, o dönem terör örgütü değildi. Bize de sorulduğunda biz de devlet terör örgütü olarak görmüyorsa, biz de terör örgütü değildir, dedik. Sonra devlet değiştirdi, bunlar terör örgütüdür, dedi. O zaman terör örgütüdür. Bizim istihbarat örgütümüz yok, herhangi bir şeyimiz yok. Bunu sadece ben değil, o dönemin AK Parti yöneticileri de YPG’yi terör örgütü olarak görmüyorlardı. Şimdi oradan cımbızla bu seçiliyor, sen böyle söyledin diye. İyi de o zaman Erdoğan da onu söylüyordu.

Kürşat Oğuz- O dönem öyle söyleniyordu diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- O zaman Sayın Arınç da onu söylüyordu. Kaldı ki YPG’nin başını siz Türkiye’ye davet ediyorsunuz, Türkiye’ye geliyor, burada ağırlıyorsunuz, otel masraflarını karşılıyorsunuz. Yani siyaset ahlak üzerine inşa edilir. Ama Kübra Hanım için izin verirseniz bir şey söyleyeyim. Buradan gönderdiğimiz bir yanıtın, ikinci bölümünü, ikinci cümleyi okumadı. Niye okumadı? Okuması lazımdı. Gazeteci, gazeteciliğini tam yapmalı. Eğer bir yanıt gönderiliyorsa burada yanıtın bir bölümünü okuyup, iktidarı rahatsız edecek bir bölümünü okumuyorsa doğru değil.

Kürşat Oğuz- Arkadaşım konusunda bir şey söyleyemem, bilmiyorum çünkü.

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben Kübra Hanım’a söylüyorum, sizlere değil. Siz zaten özgürce istediğiniz soruyu soruyorsunuz.

Serap Belet- Son bir cümleniz var mı? Noktalıyoruz artık.

Kemal Kılıçdaroğlu- Son cümle şöyle. Vatanını seven sandığa gitsin. Ülkesini seven sandığa gitsin. Gençleri düşünen sandığa gitsin. Bakın Karadeniz başta olmak üzere 2B sorunu var. Dünya kadar ciddi sorun, o sorunu bunlar çözemedi 22 yıldır. Çözeceğiz o sorunu. Kesinlikle çözeceğiz. Kredi kartlarında çok ciddi sorun var, borçlarını ödeyemiyor bu insanlar. Kredi kartı sorununu da çözeceğim göreceksiniz. Ona da nasıl çözüm getireceğimi, nasıl üreteceğimi, o insanları nasıl rahatlatacağımı herkes görecek. Onu daha sonra biraz ayrıntılarıyla kamuoyuyla paylaşacağım.

Kürşat Oğuz- Peki çok teşekkür ederiz, sağ olun.

Serap Belet- Çok teşekkür ediyoruz sorularımızı yanıtladığınız için.

Kemal Kılıçdaroğlu- Sağ olun.

Serap Belet- CHP Genel Merkezinde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu ağırladık sevgili seyirciler, hoşça kalın.