18.02.2025
18.02.2025
“BİZ BU DARBEYE TESLİM OLMAYIZ”
“HİÇBİR DARBEDEN MEDET UMMADIK, HİÇBİR DARBEYE DE TESLİM OLMAYIZ”
“TABAN TABANA ZIT SİYASETLER DE OLSA ‘KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA’”
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında gündemdeki konular hakkında değerlendirmelerde bulundu. Genel Başkan Özgür Özel, “Kıymetli milletvekillerimiz, çok değerli grubumuz, bugün 81 ilden baba ocağımızın bacasını tüttüren, çayını demli, çorbasını sıcak tutan, başı sıkışana baba ocağının kapılarını açık tutan, 31 Mart’taki 47 yıl sonra gelen büyük zaferin en önemli mimarları olan değerli il başkanlarım hoş geldiniz. Türkiye’nin dört bir yanından grubumuzu şereflendiren değerli konuklarımıza, belediye başkanlarımıza, il genel meclisi üyelerimize, belediye meclis üyelerimize, sivil toplumun ve kentlerinin hakları için mücadele eden tüm birlikteliklerin değerli temsilcilerine, televizyonlarından bizleri izleyenlere, radyolarından dinleyenlere Cumhuriyet Halk Partisi’nden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinden selam olsun. Hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel, şöyle devam etti:
“MESELENİN TEK SORUMLUSU; RECEP TAYYİP ERDOĞAN’DIR”
“Önemli bir gün, önemli bir süreç, zorlu bir süreç. Ona dair söyleyeceklerim var. Ama unutturulmaması, gündemin bizi meşgul eden yanlarına kapılıp da asla seslendirmeden bırakılmaması gereken hususlar var. Boynumuza borç olan, namusumuza emanet olan işler var. Onlara değindikten sonra günün, bugünün ruhunu ve nerede olduğumuzu, nasıl duracağımızı, nereye yürüyeceğimizi sizlerle birlikte paylaşacağım. Bolu Kartalkaya... 36’sı çocuk 78 vatandaşımızın hayatını kaybettiğinden beri geçen hafta üç demiştik, dört hafta oldu. Tam 28 gün oldu. 28 gündür vicdanlar yanıyor, o kor hiç sönmüyor. ‘Biz bu işi 10 günde bitiririz’ diye söz veren İçişleri Bakanı’nın ağzını bıçak açmıyor. Görevlendirilen ilk bilirkişi heyeti, resmi yazıyla görevlendirilen bilirkişi heyeti sorumluları Bolu’daki İl Özel İdaresi ve Turizm Bakanlığı diye söyledi diye raporu alınmayan, ‘Buradan Bakan’ı sil, Bolu Belediye Başkanlığı yaz’ dendi diye mesleki namuslarına dokundurtmayan ve raporların arkasında duran, o raporları teslim alınmayan bilirkişi resimleri ile cisimleri ile görevleriyle duruyorlar. ‘Heyeti genişletiyoruz’ deyip sulandırmaya çalışan, sonra direnci görünce ‘Yeni heyet görevlendirdik’ denilen bilirkişinin ise raporu hala ortada yok. Gözaltı süreleri uzatıldı. Ardından tutuklamalar, serbest bırakmalar yapıldı. Ama bir bilirkişi raporuna göre değil, Ankara’dan giden baskıya ve oradaki talimatlandırmaya göre yapıldı. Turizm Bakanlığı’ndan kimseye dokunmadılar ve döndüler AK Parti‘ye yük olmayacak bir sistematiğin içine dönüştürdüler. İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Sinan Ateş davasında nasıl katledilenin kimliği ve katledenin kimliği yargıyı tarihin en büyük yargısızlık, adaletsizlik sürecine sürüklediyse burada da sorumlu tutulanın aidiyeti, partisi ve aslında sorumluluğu olmayanlara yüklenmeye çalışılan yük bizi bu noktaya getirdi. Dikkatle takip ediyoruz. Şunu biliyoruz, pazar bekleniyor. Nasıl o gün altı saat boyunca o an için 66 rakamı sabah 9.00’da belli iken, ‘Altı kayıp var, 10 kayıp var’ deyip altı saat Erdoğan’ın Ankara’daki kongresi, AK Parti il kongresi beklendiyse, rozet takılıp katılım töreni bitip alkışlar sustuktan sonra hepimizin bildiği gerçek rakam ilan edildiyse şimdi de Turizm Bakanı’nı görevden almak yerine, kongre sonrası zaten geniş bir kabine değişikliğinin içinde bu işi eritip AK Parti’nin sorumluluğunu örtme maksadı açıkça görülüyor. Buradan şunu söylüyoruz. Hukuken sorumluluklar var, siyasi sorumlu var ama bir tane vicdani sorumlu varsa… Böyle bir dönemde bir tek kişiyi seçeceksiniz, gerisini o seçecek, Meclis olarak karışmayacaksınız, gensoru veremeyeceksiniz, hesap soramayacaksınız. ‘Hesabı bir kişi verecek’ denilen yerde, Yenidoğan Çetesi’ni bu hale getiren, o bebelerin hayatına sebep olan Bakan’ı atayan da bu Kültür ve Turizm Bakanı’nı atayan da meselenin tek sorumlusudur. O sorumlunun bir adı vardır, o da Recep Tayyip Erdoğan‘dır.”
“SAĞLIKTA MİLLETVEKİLİNİN AĞZINDAN İTİRAF GELDİ”
“Kültür Bakanı’na ‘İstifa edecek misin?’ diyen arkadaşlarına ‘Niye edeyim, Sağlık Bakanı etti mi?’ demişti. ‘Seni görevden alır mı?’ ‘Nasıl alacak, Yenidoğan Çetesi’nde Sağlık Bakanı’nı aldı mı da beni alacak?’ demişti. İşte o sağlık sistemi, bir yandan AK Partili milletvekillerinin ağızlarından dökülen sözlerle hekime karşı şiddetin nerelere geldiğinin, hekim emeğinin, sağlık emekçisinin emeklerinin nasıl değersizleştirilip onların nasıl hedefe konup nasıl onlara şiddetin yönlendirildiğinin bir itirafı geldi. Ben milletvekilinin ardından yaptığı özrü önemsiyorum. Hiç değilse kırdıklarından, üzdüklerinden özür diledi. Ama bir gerçek var. ‘Memnuniyetsizlik varsa ben şunu yaparım. Sağlık personelinin gırtlağına yapışın. Ben devlet olarak üzerime düşeni yaptım, hizmeti vermeyen onlardır.’ Yıllar önceydi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin anketlerde en güçlü olduğu yer sağlık görünürdü. Yüzde 70’in üzerinde memnuniyetler görülürdü, o zamanki sağlığa karşı şiddet araştırmalarında somut tespit vardı. Bunların iktidar tarafından kendi lehlerine yoğun iletişimi, sağlık alanında ortaya çıkabilecek herhangi bir olumsuzlukta her şey bu kadar iyiyken ‘Niye benim başına, yakınımın başına bu geldi?’ diye doğrudan sağlık emekçisine hedef gösteriyor derlerdi. Şimdi o memnuniyetler yüzde 78’lerden yüzde 50’nin - 40’ın altına gerilemişken, o gün bile memnuniyetin iletişimi hedef gösteriyor derken bilim insanları bugün bu kadar memnuniyetsizlikte ‘Biz her şeyi iyi yapıyoruz, gidin gırtlağını sıkkın’ meselesi bir milletvekilinin kişisel gafından, hatasından çok sistemin kendisini nereye dayandırdığı, nasıl suçu başkalarına attığının ve sağlık emekçilerinin emeğini değersiz ve aslında bedenini de değersiz gördüğünün açık bir kanıtı olması açısından son derece önemli.”
“REZERV ALAN İTİRAZI YÜKSELİYOR”
“Hatay’ın rezerv alan sorunu bütün farklı illerde de yaşanmaya başladı, yaşanıyor. Bu sefer de Malatya Yeşilyurt ilçesinde bir rezerv alan krizi ile karşı karşıyayız. Bilimsel olarak yapılması gereken değerlendirmelerin sübjektif kriterlerle hele hele değerli yerleri ‘Yahu bu garibanların, yoksulların burada işi ne? Onları alalım şuraları taşıyalım, buraları farklı değerlendirelim’ yaklaşımı, Hatay’da aldığı itiraz çeşitli şehirlerden yükseliyor. Bu konudaki takibimizi ve dikkatimizi sürdürdüğümüzü ifade etmek isterim.”
“OKULU DONDURAN ÖĞRENCİ SAYISI PANDEMİDEKİNİ AŞTI”
“Memlekette geriye düşmeyen, geliri gerilemeyen, fakirleşmeyen kimse kalmadı. Eskinin orta direği artık yoksul, eskinin yoksulları ise derin yoksulluğun pençeleri arasında can çekişiyorlar. Bu ekonomik buhranda emekliler, asgari ücretliler kadar mağdur olan kesimlerin başında öğrenciler de geliyor. Yapılan önemli ve bilimsel bir çalışma, Eylül 2024’te üniversite öğrencisinin aylık yaşam maliyetinin 22 bin 920 TL olduğunu gösteriyor. Eylülden bugüne resmi enflasyon rakamı altı aylık işlendiğinde, 25 bin TL’ye çıkıyor bu maliyet. Üç öğün beslenme ve barınma giderlerinin bir asgari ücreti aştığı bir ülkede yaşıyoruz. Son yıl okulunu donduran üniversite öğrencilerinin sayısı, pandemide donduranların üzerine çıkmış, geride bırakmış durumda. 2023’te 74 bin, 2024’te de 56 bin üniversite öğrencisi okulunu dondurdu ve geriye gitti. Burada bir yoksulluk salgınıyla, yoksulluk pandemisi ile karşı karşıyayız. Konu o kadar hazindir ki 2022 yılında evladını üniversitede okutacak kudreti kendinde gören 74 bin aile, 2023’te evladına mahcup olmuş, evladı boynunu bükmüş ve memlekete geri dönmüştür. Aynı rakamı 2024’te de 56 bin olarak gerçekleşmiştir. Bu şartlar altında İŞKUR üzerinden haftanın bir ya da üç günü çalışacaklara iş bulmak için üniversite öğrencileri için bir program açılıyor. Mezun olan 100 gençten 20’sinin işsiz olduğu noktada, üniversite öğrencilerine İŞKUR’un ilan ettiği 69 bin kontenjana tam altı günde 250 bin başvuru yapıldı. Altı gün içinde 250 bin üniversite öğrencisi ‘Haftanın üç günü çalışayım İŞKUR’un bulacağı işte’ diye başvurmuş durumda. Öğrencilerin nasıl bir yoksullukla, nasıl bir geçim sıkıntısıyla, nasıl bir barınma, nasıl bir karnını doyurma sorunuyla karşı karşıya olduğunun en net göstergesi. Bu öğrencilerin neredeyse tamamı KYK kredisi almak durumunda olan öğrenciler. Gelir durumları o noktada olan öğrenciler. Erdoğan kendinden önceki koalisyon hükümetini ve Başbakanı rahmetli Ecevit‘i aşağılarken, ki ortağı Devlet Bahçeli idi, sürekli ‘Ben geldiğimde 45 liracık KYK bursu vardı, biz onu şimdi nerelere getirdik’ diyor. 45 liracık KYK bursu o gün 30 liracık olan çeyrek altından 1,5 tane alıyordu. Bugün KYK kredisi 3 bin TL. Yani KYK kredisi ile o gün 1,5 çeyrek altın alınırken bugün 3 bin lirayla yarım çeyrek altın alınamaz durumda. Yani aşağıladığı, kendinden önce kötü gösterdiği dönemin fiilen üçte biri kadar öğrencilere KYK kredisi veriyor, onun üstüne İŞKUR’dan iş açıyor. 69 bin öğrenciye kontenjan var, 265 bin öğrenci başvuruyor ve bu durumda aslında öğrencileri ne duruma getirdiğini kendi kendisine itiraf ediyor.”
“AÇLAR, TOKLARIN KENDİ HALLERİNDEN ANLAMADIĞINI İYİ BİLİYOR”
“Elbette istiyor ki yaptığı yargı tacizlerini konuşalım, konuşacağız. İstiyor ki yaptığı haksız saldırıları, hukuksuzlukları konuşalım. Ve bu meseleleri konuşmayalım. Yangın konuşulmasın, yoksulluk konuşulmasın, yeni doğan çetesi konuşulmasın. Milletvekillerinin doktorları hedef göstermesi konuşulmasın. Öğrencinin açlığı, yoksulluğu konuşulmasın. Peki, Ramazan geliyor Sayın Erdoğan. Tokların açların halinden anlaması için üzerlerine farz olmuş bu ibadet geliyor. Ve açlar, tokların kendilerinin halinden anlamadığını gayet iyi biliyorlar. Ramazan’dan önce bu grup toplantısında; hep yaptığımız, hep yapacağımız, hiç unutmadığımız bir karşılaştırmayı bu sefer Ramazan kolisi için yapalım. Öyle 20 yıl önceye gitmeyeceğiz. Birkaç yıl önceye de gitmeyeceğiz. Sadece geçen seneye gideceğiz. Bir Ramazan kolisi. Sekiz temel ürün. Ramazan’da karnı doyuracak, kursaktan geçecek, orucu tutturacak, sahurda ve iftarda lazım olan, yetmez ama olmazsa olmaz sekiz temel ürün. Ayçiçek yağı, bulgur, makarna, nohut, kıyma, un, pirinç ve çay. Aynı koli. Geçen sene 950 liraydı. Bu sene aynı markalar ve aynı satılan yerde bin 610 lira. Artış yüzde 70. Buradan mübarek Ramazan yaklaşırken, oruca niyetlenen ve alışveriş yapması gereken herkesin bu hesabı gözüne, vicdanına emanet ediyorum. Gidince baksınlar. Geçen sene ne harcadıklarını biliyorlar. Bu sene alabiliyorlar mı? Bu yüzde 70 mi Ramazan kolisinin enflasyonu. Yüzde 70. Peki reva mı asgari ücretliye verilen zam? Yüzde 30. Yani bu 950 lira, 700 lira artıp buraya gelecek. Sen bunun 250’sini vereceksin ‘450’sini başka kapıya diyeceksin, cebinden bul’ diyeceksin. Bu Ramazan kolisinden geçen sene alabilen asgari ücretliye bu sene, ‘Kıymayı bırak, unu elleme, nohutsuz da doyarsın’ diyeceksin. Emekliye gelince son verdiği zam yüzde 15. Geçen Ramazan’dan beri verilen toplam zam yüzde 40’ın biraz üstünde. Yüzde 70 artış, emekliye yüzde 40. Zaten sürünen emekliye, o azıcık maaşa, 12 bin 500 liraya, yüzde 15 daha koyup ‘14 bin 500 lirayla geçin’ diyorlar. Bu Ramazan kolisini geçen sene kaça aldık, bu sene kaça alıyoruz, ya da alamıyoruz? ‘Ben emeklimi hiçbir zaman enflasyona ezdirmedim, hiçbir zaman asgari ücreti enflasyona ezdirmedim’ diyenleri, milletimizin vicdanına havale ediyorum, milletimizin vicdanına.”
“ERDOĞAN SICAK SALONLARDA KENDİNİ ALKIŞLATIYOR”
“Biz Tayyip Erdoğan’la sürekli birbirimizi takip ediyoruz. Ben takip ediyorum, o sıcak salonlarda, atadıklarına kendini alkışlatıyor. O takip ediyor ve ben bunu eleştiriyorum. O da beni takip ediyor, ‘Sayın Özel’ diyor, ‘Memleket memleket gezip, sarraflara girip kuyumculara girip altın hesabı yapıyor’ diyor. ‘Altın hesabını bırak’ diyor, başka bir yere çağırıyor beni. Çağırdığı tarafa gitmiyorum diye çıldırıyor. Ama onun bildiği, benim Manisam hariç, 54 memlekete 213 ziyaret yapmışım bir yılda. Tayyip Bey deprem bölgesinde bile tek ile gitmiş, saatler kalmış. Sıcak bir salonda Beşli Çete’ye ödül dağıtmış. Oysa ben onu konteynerlere çağırdım. ‘Bir yılda hepiniz evinize gireceksiniz’ dediği 670 bin kişinin, iki yıl önce 720 bin kişi konteynerdeyken, 670 bin kişinin sesini duyurmaya çağırdım. Hatay’daki 222 bin kişiden 215 bininin hala konteynerde olduğunu görmeye çağırdım. ‘Konutların yüzde 30’unu verdik’ diyor, konteynerlerin yüzde 10’u daha boşalmamış. Onu görmeye, gerçekle yüzleşmeye çağırdım ama dinlemiyor. Takmış ‘Memleket memleket gezip altın hesabı yapma’ diyor. Yapacağım. Sonuna kadar yapacağım. Bak son bulduğum rakam nedir? Asgari ücret ilk 1951’de belirlenmiş. 1951’den bugüne kadar üstünden 74 sene geçmiş, asgari ücret ilk kez bu sene bir tam altın alamaz duruma gelmiş. Bugün Cumhuriyet altını, Anadolu’nun dört bir yanındaki kuyumculara sorulduğunda 23 bin 470 lira. Asgari ücret bunun altında. 74 yıldır ilk kez, asgari ücreti bir altın alamaz hale getiren Erdoğan’ı, ona oy veren ve bu altın hesabını herkesten iyi bilen Ayşe Teyzemle Mehmet Amcama şikayet ediyorum.”
“BU SORUYA EMEKLİYİ MUHATAP EDENE YAZIKLAR OLSUN”
“Bir de televizyonlarda izlerken çok üzüldüğüm görüntüler var. Diyorlar ki ‘Durumunuz nasıl? Geçiniyor musunuz?’ ‘Geçinemiyorum.’ ‘Maaş nasıl?’ Söylüyor. Kimi 14 bin diyor, kim dul-yetim maaşı alıyor 7 bin lira diyor. Kimi engelli bakım ücreti alıyor, 5 bin 400 lira diyor. Kimi ‘Asgari ücretliyiz, dört kişiyiz. Geçinemiyoruz’ diyor. Sonra ‘Fitre, sadaka kabul ediyor musunuz?’ sorusu geliyor. Orada kimi ‘Alırım, ihtiyacım var’ diyor. Kiminin, çoğunun da çok gururuna dokunuyor. Bence gerçekten bunu bırakalım artık, bu utanç yeter. Çünkü çok kötü görüntüler, böyle düğümlenen gırtlaklar, buğulanan gözler görmeye dayanamıyoruz. Ama bu sorun niye yöneltiliyor biliyor musunuz? Bu soru Diyanet İşleri’nin geçen yıl 130 lira olan fitreyi, 180 liraya yükseltmesi, bir öğün için belirlenen fitre bedelinin 90 lira olduğunu söylemesi ve sorulan soru üzerine asgari ücretlilerin ve emeklilerin fitre alabilecekleri, fitre kabul edebileceklerini fetva etmesi üzerine oluyor. Bu maaşa emekliyi mahkum edene de, bu soruyla emekliyi muhatap edene de yazıklar olsun. Yazıklar olsun. Diğer yandan Tayyip Bey kızıyor diye, ‘Altın hesabını bırak’ dedi diye bu hesapta bırakıyorum altın hesabını.”
“EMEKLİ İKRAMİYESİ DÖRTTE BİRİNE İNMİŞ DURUMDA”
“Emekliye ikramiye tartışmaları. 2015 yılı Cumhuriyet Halk Partisi’nin 7 Haziran’a giderken önemli bir iddiasıydı. Her emekliye bir asgari ücret tutarında, bir maaş tutarında ikramiye. ‘Olmaz’ dediler, 7 Haziran‘da Meclis çoğunluğunu kaybettiler. Ardından 1 Kasım’a giderken ‘Biz de vereceğiz’ dediler. 1 Kasım’da yeniden iktidar oldular. Üç sene bu sözlerini unuttular. Tam 2018 seçimlerine girerken bin lira yaptılar. Biz o zaman ‘Bir asgari ücret olsun’ diye itiraz ediyorduk, bu bin lirayı yetersiz görüyorduk, bin lira yaptılar. O bin lira 2018’den bugüne, yedi yılın sonunda halen 3 bin lira. Şimdi yüzde 50 zam yapsa, olacak 4 bin 500 lira. Görünen en fazla da yapacağı 4 bin 500 lira. Altın hesabında çok daha geride de Tayyip Bey’e dana kıyma hesabını söyleyeyim, tam denk gelmiş. 2018’de bizim zorumuzla verdiği bin lira 24 kilo kıyma alıyordu. Bugün çok çok verse, 3 binden 4 bin 500 yapsa yapacağı 4 bin 500 lira, 6 kilo dana kıyma alıyor. Emekliye verilen ilk ikramiye 24 kilo, bugün verilecek son ikramiye 6 kilo. Tam dörtte birine inmiş durumda. O yüzden emeklilerin ikramiye beklentisi tartışmasını buradan görmekte, buradan okumakta fevkalade fayda var diye düşünüyorum.”
“TAM DÖNÜM NOKTASINA YAKLAŞTIĞIMIZ YERDEYİZ”
“‘Bu fakirliğin, yoksulluğun temel nedeni ne?’ diye sorarsanız, dünyadaki bütün ekonomistler doğruyu şöyle söyler: ‘Ülkenin tuttuğu yol, doğru yol değil.’ Bu ülkenin kurucusu ‘Muasır medeniyetleri, gelişmiş ülkeleri yakalayın, geçin’ dedi. Yönü gösterdi. Kendisi o yöne yürüdü, Cumhuriyet Halk Partisi’nin o yöne yürüdüğü on yılda işte 10’uncu Yıl Marşı’nda anlatılan, hep beraber coşkuyla söylediklerimiz yaşandı. Öyle gidildiğinde de yakalanıp ve geçileceği belliydi. Şimdiyse Birinci Cumhurbaşkanı’nın gösterdiği yön belli iken, tersi yöne giden ve gitmek için de herkesi ikna etmeye çalışan bir anlayış var. Gazi’nin gösterdiği yönde, bağımsız yargı var, güçlü parlamentolar var, katı kuvvetler ayrılığı var. Avrupa’ya bakarsan 55 bin dolar, İskandinav ülkeleri birbiriyle yarışıyor 100 bin dolar sınırında milli gelirler var. Biz doların inanılmaz baskılanmış olmasına rağmen, Avrupa’dakilerin beşte biri, İskandinav ülkelerinin neredeyse onda biri düzeyini biraz geçtik. Onda biri düzeyindeyiz onların. Hukukun, kuvvetler ayrılığının ve hukuk devletinin, demokrasinin peşinden gidenlerin 10 kat gerisindeyiz. İyi olduğumuz, gitmeye niyetlendiğimiz yerdekiler. Güçlü diktatörlüğe varan yöneticilerin, büyük sarayların, lüks araçların, uçak filolarının olduğu, ama halkın 4 bin 500 dolar olduğu yere gitmek istiyorlar. Bu tarafta yöneticiler, mütevazi evlerde oturup, mütevazı normal halkın uçtuğu uçaklarla uçarken, bu taraftakiler sarayda oturup, uçan saraylarla uçup halklarını perişan ediyorlar. Böyle bir ikilemin, böyle bir tercihin tam dönüm noktasına yaklaştığımız bir yerdeyiz. Ve maalesef hukukun olmaması, hukuk, yargı tacizleri, her gün saldırılar, her sabah ‘Bu sefer sıra kimde’ hissiyatıyla uyanmalar, alarmla değil kötü haber telefonlarıyla uyanmak artık muhalefetin tümünün ana gündemi, yaşantısının bir parçası.”
“11 AYDA 11 KAYYUM; KİME ATANDIĞINA BAKMADAN KARŞI ÇIKMAYA DEVAM EDİYORUZ”
“En son bir milyonu aşan nüfusuyla Van Büyükşehir Belediyesi’ne bir kayyum daha atandı. Dün bunları not almıştık, bugün sabahleyin genel başkanlarıyla da konuştum, EMEP’in, DİSK’in, toplumsal muhalefetin birer parçaları olan pek çok yapının çok sayıda mensubu bir gerekçeyle, yaratılmaya çalışılan bir algıyla, efendim beş sene önce bir konferansa davetlilermiş, gitmişler. Demokrasi konuşmuşlar, toplumsal muhalefeti güçlendirmeyi konuşmuşlar. Bugün onların her birisinin kapısına polis dayandı, yeni bir operasyon başladı. Kayyum olarak atanan valiler halkın iradesini bir kez daha yok sayarken, buna demokratik itirazlar şiddetle ve yeni gözaltılarla, tutukluluklarla cezalandırılıyor. Cumhuriyet Halk Partisi, iki tanesi kendi belediyesi olan, 11 ayda 11 belediye kayyum atandı, geçmişte olduğu gibi bugün de bu hukuksuzluğa, kime atandığı ve algı operasyonuyla nelerin söylendiğine bakmaksızın karşı çıkmaya devam ediyor. Dün güçlü bir heyetle, kamuoyu tarafından dikkatle takip edilen bir ziyareti Van’a gerçekleştirdik. Van sokaklardaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu demokrasi dayanışmasına verilen önlem, duyulan güven ve geleceğe dair umut şunu gösteriyor ki, adı Zafer Partisi de olsa DEM’li belediye de olsa, Cumhuriyet Halk Partisi de olsa EMEP de olsa, yarın başka bir parti de olsa, taban tabana zıt siyasetler de olsa bu iktidarın karşısındaki bütün muhalefete düşen şudur ki: Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
“EMEKÇİNİN YEMEĞİNE, YOL PARASINA GÖZ DİKMİŞLER”
“Gaziantep’te 11 fabrikada 3 bin kadar işçinin eylemi. Yemek ücretlerinin, yol ücretlerinin ellerinden alınmasına isyanları, enflasyon karşısındaki zam talepleri ve AK Parti milletvekilinin fabrikasında ‘Zenginliğimizi Allah verdi’ diyen, ama çalışanına vermeyenlerin durumu ortada. Buna itiraz eden BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen önce gözaltına alındı, had bildirildi, ‘Akıllı ol’ dendi, salıverildi. Ardından dün tekrar gözaltına alındı, ‘Akıllanmıyorsun sen’ deyip hapse atıldı. Onun isyan ettiği fabrika, AK Parti milletvekilinin fabrikası. 2023 yılında 3 milyar lira ciro yapmış, ödediği vergi yalnızca 390 bin lira. 3 milyar lira ciro yapıp 390 bin lira vergi ödeyenler, dönmüşler emekçinin yemeğine, yol parasına göz dikmişler. Öte yanda Türkiye’nin iki büyük fast food zincirinin 7 bin işçisi konkordato mağduru. Ancak Çalışma Bakanlığı yanlarında, arkalarında duracağına bu 7 bin işçiyi yalnız bırakıyor, hak aramalarına engel oluyor. Çayırhanlı madenciler, geçen sefer ertelettikleri, aslında 20 yıl önce özelleştirilen, çok kârlı olan, kömür çıkarılıp elektrik yakılan, kömür devletten, santral devletten, alım garantisi devletten, ballı kaymaklı bir işte 20 yıl doldu, devlete iade edildi. Bir mucize oldu diye söylemiştim. Altın yumurtlayan tavuğu kesmiştik, dirildi geri geldi. Şimdi onu tekrar kesmeye çalışıyorlar. Çayırhanlı madenciler de buna itiraz ediyorlar. Attıkları her adıma eşlik ettik. Milletvekili düzeyinde, Genel Başkan Yardımcılarımız düzeyinde, Ankara Belediye Başkanlarımız, Büyükşehir Belediye Başkanımız düzeyinde. Çayırhanlı madencilerin de kapatılan konkordato ilan edilen şirketlerin mağdurlarının da Gaziantep emekçilerinin de hakkını arayan kim varsa onun yanında ve yakınında, dimdik arkasında durmaya devam ediyoruz.”
“HERKES BU İKTİDARIN SOPASININ HEDEFİNDE”
“Gazetecilere Barış Pehlivan’ımıza, Kürşad Oğuz’umuza, 20 gündür tutuklu olan Suat Toktaş’ımıza, Sedat Selek Hanım’a, Serhan Asker’e dört yıldan dokuzar yıla kadar hapis cezaları talep edildi. Hesap ediyorlar ki ‘Halk TV’yi susturabiliriz, özgür basını susturabiliriz, gazetecileri sindirebiliriz.’ Bugün de aralarında dört gazetecinin de olduğu 52 kişi yeni bir şafak operasyonuyla sindirilmeye çalışılıyor. Bir yandan bakıyorsunuz çok farklı siyasi partilerin genel başkanları, yöneticileri. Bakıyorsunuz Erdoğan’ı defalarca yenmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve belediye başkanları, belediye meclis üyeleri. Bir tarafta muhalif olan tüm gazeteciler. Bir tarafta sendikacılar. Onun yanında TÜSİAD, onun yanında yanında, yanında, yanında, yanında… Herkes birden bu iktidarın baskısının altında ve sopasının hedefinde. Şu kadarını özetleyeyim. Yahu neler oluyor diye bakan ve bu olan biteni biraz uzaktan bakıp da bu yaşananları gören vatandaşlarımıza şunu söylemek isterim. Bir Afrika atasözü var. Diyor ki: Eğer ormanda aslan, zebra, ceylan, sırtlan hep birlikte aynı yere kaçıyorlarsa; orman yanıyor demektir. Ormanı yakıyorlar, memleketimizi yakıyorlar, hepimizi yakıyorlar. Hep birlikte sahip çıkmak durumundayız.”
“KİMLER KİMLERLE BERABER TAYYİP BEY”
“Ve bir yandan da HÜDAPAR, hafta sonu Kürt sorunu çalıştayı yapmış. Gazeteci arkadaşlar soruyor, ‘Ne diyorsunuz?’ diye. Kürt sorununu HÜDAPAR‘ın yarattığı zeminde tartışmaya kalkarsak bu parti kendini inkar etmiş olur. O HÜDAPAR ki domuz bağcıların partisidir. O HÜDAPAR ki kadına karşı şiddetin simgelendiği, vücut bulduğu partidir. O HÜDAPAR ki ‘Bekar kadınları sahiplendirmek lazım’ diyebilen bir partidir. O HÜDAPAR, bayrağa karşıdır, devlete karşıdır, Atatürk’e karşıdır, demokrasiden yararlanıp demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. O HÜDAPAR’a sesim yok, ama Recep Tayyip Erdoğan’a söyleyecek bir sözüm var: Kimler kimlerle beraber Tayyip Bey... Kimler kimlerle beraber…”
“GERÇEK ÜLKÜCÜLER VE MHP’LİLER HESABINI BUNLARDAN SORACAKTIR”
“Ankara’nın orta yerinde kalkmamış, kanı yerde kalmış bir cenaze duruyor. Anneciği geçen hafta geldi Sinan Ateş’in. Sarıldı, ağladı. ‘Kapı kapı geziyorum evladım. Derdimi anlatıyorum’ dedi. ‘Evladım bana söyledi, ‘Kalemimi kırdılar’ dedi. İstanbul’da, civarında torbacı, uyuşturucudan sanıkları uyuşturucudan hüküm giymişleri buluyorlarmış, beni onlara öldürtecekler’ dedi. ‘Verdiği isimleri mahkemede haykırdım, hakim bey duydu, duymazdan geldi’ dedi. ‘Zabıtlara geçirmeye çalıştım, geçirmemeye çalıştılar’ dedi. ‘Ve ben evladımın katillerini biliyorum, azmettiricilerini biliyorum ama maalesef sesimi kimseye duyuramıyorum. Sen konuşunca televizyonlar veriyor, rica ediyorum anlat derdimi’ dedi. Ve şunu söyledi, ‘Benim evladımın katillerini, katillerini azmettirenleri ve onları yönetenleri, taşıtanları, altlarına araba çekenleri biliyorum. Bunlardan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, kendisi şüpheli iken dosyanın sanığı avukat Serdar Öktem‘le tutuklu getirildiği hastanede buluştu. Kendisine devletin infaz koruma memurları brifing verdiler resmen. Durumu anlattılar, yer gösterdiler, yön gösterdiler. Deliller hastane kamerasındaydı, o kayıtları biz aldık, mahkemeye biz sunduk’ dedi. ‘Evladım, savcının elinde bu görüntüler var, Ahmet Yiğit Yıldırım, önceki dönem MHP milletvekili Olcay Kılavuz’un arasında bulunduğu 22 kişi. Bunlar bir araba Ülkü Ocakları’nın, bir araba MHP’nin emrinde. Katiller Olcay Kılavuz’un evinde yakalandı, polisler tutanak yaptı, bahçesinde arabaya binmişler içinde konuşuyorlar. Araçları kullananlar belli, taşıyanlar belli. Bu 22 kişiye sırf Ülkü Ocakları’yla ve MHP ile ilişki kurulmasın diye hepsinin dosyasını ayırdılar şimdi de takipsizlik verdiler’ dedi. ‘Benim evladımın katilleri şimdi bulunmuş mu oluyor evladım?’ dedi. ‘Onları arayıp bulanlar, yolda taşıyanlar, evinde saklayanlar, araçla götürenler duracak, benim de içim yanmayacak öyle mi?’ dedi. ‘Söz veriyorum anneciğim, anlatacağım’ dedim. Anlatıyorum. Bunu vicdani olan herkes, bu meselenin üzerine bir baksın, bir düşünsün. Burada, bu yargı operasyonuyla güya MHP’yi, çok önemli bir parti MHP. Partimizden sonra kurulmuş en köklü partilerden biri, güçlü bir geleneği var. Ülkü Ocakları bir bütün olarak asla suçlanamaz ama Ülkü Ocakları’nı bu hale getirmenin, bir siyasi partiyi suç işleyenler içinde var diye onları ayıklayıp partiyi aklamak yerine onları aklayıp partiyi ve Ülkü Ocakları’nı bu hale getirmenin hesabını eminim ki gerçek ülkücüler ve Milliyetçi Hareket Partililer bunlardan soracaktır, başka yolu yok.”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ, ERDOĞAN’IN SİYASİ YASAĞINI KALDIRMIŞ PARTİDİR”
“Son olarak çok kritik, zor, sonu güzel ama yolu çok zor bir sürecin içindeyiz. Biraz önce bahsettiğim baskılar, hukuksuzluklar, her birimizi bir şekilde tehdit eden, kişilere, kurumlara, hatta partilere yönelik siyaset alanıyla ilgili bir takım tasarımları içeren bir sürecin içindeyiz. Bugün bu kürsüden kayda geçirmek isterim ki Türkiye bir sivil darbe dinamiğinin işlediği bir sürecin içindedir. Türkiye’de yaşanan ve yaşatılan süreç, bir sivil darbe girişimidir. Darbeyi askerler yaparsa askeri darbedir, siviller yaparsa sivil darbedir. Darbe, ülkeyi yönetenlere karşı yapılır. Bütün dünya muhalefete bakar, ana muhalefetin gözünün içine bakar. Benzer süreçlerde nasıl davrandığımızı hatırlatmak gerekirse; 15 Temmuz’da kapalı olan Meclis’te darbe duyulduğunda bu Meclis’in açılması çağrısını yapmış, Ankara’daki milletvekillerini Meclis’e toplamış ve bugüne kadarki bütün rekabetimiz bir yana ‘Bugün darbe var. Cumhuriyet Halk Partisi yeniden özgür seçimler, adil bir seçim yapılıp milletimiz kendisine yeni bir görev verene kadar ana muhalefet partisidir. Seçilmiş parlamentonun ve demokrasinin arkasındadır. Darbecilerin karşısındadır. Bu darbeye meydan okumaktadır’ diyen kişi benim. Buna tarih şahit ki kürsüde bunu ifade eden Nöbetçi Grup Başkanvekili olarak, oradaki 15 arkadaşım kendi dilleri döndüğünce destek vermiştir. Bir Cumhuriyet Halk Partili de bunun dışında tutum ve tavır içinde olmamıştır. Çünkü biz Cumhuriyet’i kuran, demokrasiyi kuran ve bugünlere taşıyan iradenin gösterildiği her köşe taşında varız, her dönüm noktasında varız. Cumhuriyet’in ve demokrasinin kıymetini en iyi bilenler bizleriz. Yine benzer süreçlerde, örneğin Sayın Erdoğan okuduğu bir şiirden dolayı… Geçen söyledim, şiirin dizelerine bakıyorlar. O şiiri okudu Siirt meydanında ve o şiirden dolayı siyasi yasak aldı. Biz o siyasi yasağı desteklemedik. Hatta devamında partisinin başında olup milletvekili olamadığı için Sayın Baykal, Anayasa’yı değiştirip o Siirt’teki milletvekilimizi de istifa ettirtip, yapılan ara seçimle Erdoğan’ı Meclis’e taşıyıp Başbakan yapacak kadar, o sürece olanak sağlayacak kadar bir demokratik olgunluk ve erdem göstermiş, ‘Siyasi yasak doğru değil. Milletin seçimine mani olmak, karar vermek, yön göstermek doğru değil. Patron millettir, halktır. Onun dediği olur’ demiş ve Erdoğan’ın siyasi yasağını kaldırmış partidir Cumhuriyet Halk Partisi.”
“81 İL BAŞKANIMIZ BUGÜN OMUZ OMUZA PARTİLERİNİN YANINDA”
“Şimdi Ekrem İmamoğlu’na, kendisine karşı açılan beş ayrı davada, ışık hızıyla 25 yıl hapsi isteniyor. Sayın İmamoğlu’na beş ayrı davadan beş sefer siyasi yasak isteniyor. Ankara’da MİT eliyle tetiklenen bir süreci ifşa etmiş. O an için o ifşanın üzerinden durdurmuştuk. Belediye başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz tutuklanıyor. Muhalefetin tüm muhalefet olanakları, sesini duyuracağı televizyon kanalları, haberlerini yapan gazeteciler, onlarla birlikte eylem yapan sivil toplum örgütleri baskı altına alınmaya çalışılıyor. Dört bir yandan bu giderken, bu sivil darbe girişimi Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı da kirli bir planın içinde. Bir meczubun ifadesi, bir meczubun hakaretine karşı açılan bir davayı alıp, Ankara’ya yollayıp, 1,5 yıldır tutup, her seferinde de Erdoğan’a buradan haber uçurup, kürsülerden bizi bu konuya çekmeye çalışıp… Çünkü girip tartışsak, CHP’liler tartışsa AKP’nin dahili, patronajı olduğu gözükmeyecek. Parti bunu yapmamış yakın zamana kadar. Bir vesile bunu tartışılabilir hale gelindiğinde derhal soruşturmaya çağırmalar, her duyduğu ismi almalar, Cumhuriyet Halk Partisi’nin hep birlikte yaşadığımız… Bugün burada 81 il başkanımız var. 46’sı karşımızda, 35’i yanımızdaydı o gün. Bugün 81’i birden omuz omuza, kol kola partilerinin yanındalar. Biz o gün yarımızdan fazlası bir tarafta, 10’a yakını başka bir taraftaydık. Kongreyi yaptık. Bütün delegelerle yan yanaydı, aynı odalardaydık, aynı otellerdeydik, aynı salondaydık. Biz bu kongrenin o gün kazanan ve kaybeden tarafları, bugün ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin 81 ildeki temsilcileri olarak, o kurultayın namusuna, onuruna, partimizin onuruna, namusuna kefiliz ve sahip çıkıyoruz’ demeye geldiler. Ama birileri kongrede hiçbirimizin yanına sokmadığı septik tiplerden, bir takım meczuplardan, bir takım şahitler ve deliller üretmeye çalışıp ki hepsinin ne kadar boş ve yalan olduğunu okuyan herkes görüyor. Cumhuriyet Halk Partisi’ni meşgul etmeye, güya
kongresini iptal ettirmeye, yeniden bir kongre sürecinin içine sokup milletin gerçek sorunlarını söylememeye ve esas olarak içinde bulunduğu ve yürüttüğü çok kıymetli bir süreci durdurmaya çalışıyorlar. O süreç yapılan bütün baskılardan sonra, partinin bütün yetkili organlarının bir araya gelerek, hep birlikte Cumhurbaşkanı adayımızı belirleme, bunu da öyle bir kişiyle, üç kişiyle, 10 kişiyle değil 1 milyon 600 bin kişiyle birlikte yapmaya yönelik aldığı kararı, dün başlayan aday belirleme sürecini, 28’ine kadar kaydettiğimiz baba ocağına gelen herkesin Cumhurbaşkanı adayına oy vereceğini bildiklerinden. 23 Mart’ta büyük bir demokrasi şöleniyle, adayımızı da belirlemiş bir şekilde, erken seçim sandığını en kararlı şekilde isteyeceğimizden. Memleketin gerçek sorunlarını 81 ilde, 973 ilçede durmadan duraksamadan dile getireceğimizden. Onlara daha önce söylediğimiz gibi emekliye vermeyen, asgari ücretliye hakkını vermeyen gençlerin yüzünü güldürmeyen, herkesi yoksullaştıran, hepimizi baskı altında tutan bunlara karşı onların istediği gündeme değil milletin gerçek gündemine, seçime ve iktidara odaklanacağımızdan.”
“DARBE İTTİFAKINI GÖRÜYORUZ, DİMDİK AYAKTAYIZ”
“O endişe ile ‘Cumhuriyet Halk Partisi bir yola girdi. Bu girdiği yol, benim iktidardan gitmemin yoludur. Çünkü bu birliktelik 31 Mart’ta Türkiye ittifakıyla; sosyal demokratların, muhafazakar demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların, Türkiye’nin bütün demokratlarının ayağa kalkmasıyla, tüm siyasi yaşamımızda partimizin ilk yenilgisini bize tattırdı’ diyen, ‘Beni dört kez yenen biri ön seçime girecek, karşıma aday o gelirse gelip beni beşinci kez yenecek’ diyen birinin ve ‘Cumhuriyet Halk Partisi’nde herkes gerektiği yerde görev üstlenmeye, gerektiği yerde fedakarlık yapmaya ama bu baskı, zulüm iktidarını değiştirmeye ant içtiler. Karşılarında duramam’ deyip bir darbeye kalkışıyor. Bu darbe bugün yapılırsa bu iktidara karşısında ben dururum. Ben 15 Temmuz’da nasıl durduysam bu darbeye, bugün milletin seçtiğine sahip çıkarım. Ama Sayın Erdoğan geçen sefer, beş ay önce darbeyi haber verenler, ‘Ankara’da hususiler bir villada toplandı’ diyenler, ‘Yavaş yavaş darbe geliyor. Tavuk darda sayılır’ diyenler sana anlatsın o günler ve bugünler birbirine nasıl benziyor. Bugün sistematik bir şekilde yönettiğiniz, dahil olduğunuz bir darbe ittifakını görmüyor değiliz. O darbe ittifakı, bugünkü Cumhurbaşkanına değil bir sonraki Cumhurbaşkanına darbe yapmaya çalışmaktadır. Türkiye’nin bir sonraki Cumhurbaşkanına darbe yoluyla ekarte etmeye çalışanlara karşı dimdik ayaktayız. Biz bu darbeye teslim olmayız. ‘Ön seçim yapmayalım’ diye partimizin yönetimine göz dikenlere teslim olmayız. Varsa onların içeriden işbirlikçileri, Tayyip Erdoğan’ın çukuru sizin de yerinizdir. Biz biriz ve beraberiz. Bu partiyi böldürtmeyiz, muhalefeti böldürtmeyiz. Hep beraber yürüyoruz, iktidarı alacağız. Darbeye karşı ayağa kalkan örgütümün alnından öpüyorum. Hiçbir darbeden medet ummadık. Hiçbir darbeye de teslim olmayacağız. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Gururla selamlıyorum. Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.”
20.02.2025
20.02.2025
20.02.2025
20.02.2025