21.10.2025

CHP Lideri Özgür Özel: “İktidarımızın Yaklaştığını Tüm Dünya Görüyor ve Cumhuriyet Halk Partisi Bu Yolda Yürüyor”

“KIBRIS SEÇİMİNDEN DERS; VAKTİ GELEN DEĞİŞİMİN ÖNÜNDE DURULAMAYACAĞIDIR, TÜRKİYE’DE DE DURULAMAYACAK”

“704 YILLA YARGILANAN AZİZ İHSAN AKTAŞ ORTALIKTA, DÖRT YILLA YARGILANAN BAŞKANLARIMIZ AYLARDIR HAPİSTE”

“İDDİANAMEDE 45 KEZ ‘DUYDUM’, 50 KEZ ‘DÜŞÜNÜYORUM’ GEÇİYOR”

“AKIN GÜRLEK ‘AHTAPOT DEDİRTTİK ADAMA, İFADELERİ BAĞLAYIN BİRBİRİNE’ DİYE SAVCILARA BAĞIRIYORMUŞ”

“YA KANITLA, YA ÖZÜR DİLEYİP ÇEK GİT VE ZULMETME ARTIK”

“‘BÜTÇE, KIRK HARAMİLER İÇİN İSTİKRAR, BİR GRUP ZENGİN İÇİN REFAH BÜTÇESİDİR”

“CESARET GÖSTER, MECLİS’E GELİP BÜTÇENİ SAVUN ERDOĞAN”

“NADİR TOPRAK ELEMENTLERİNİN SADECE DEVLET TARAFINDAN İŞLENMESİ İÇİN KANUNU GEÇİRMEYE VAR MISIN?”

“PAZAR GÜNÜ SAAT 17.00’DA NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ EYLEMİ VE MİTİNGİ İLE ESKİŞEHİR’DEYİZ”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Değerli Cumhuriyet Halk Partisi Meclis grubumuz, değerli konuklarımız, belediye başkanlarımız, il ve ilçe başkanlarımız, grubumuza ve Türkiye’ye sesini duyurmak, sorunlarının bir kez de bu kürsüden dile getirilmesini dinlemek için katılmış olan çok değerli konuklarımız, televizyonları başında bizleri takip edenler, radyolarından dinleyenler, tüm Türkiye’ye Cumhuriyet Halk Partisi grubundan sımsıcak bir merhaba, hepiniz hoş geldiniz. Biz hiç şüphesiz Türkiye’nin en köklü ve en büyük ailesiyiz. Aileler bir arada olduklarında ve hep birlikte aynı duyguyu paylaştıklarında güçlenmeye devam ederler. Cumhuriyet Halk Partisi ailesi, bugün önemli bir katılımla güçlenmeye devam edecek. Sakarya Bağımsız Milletvekilimiz Sayın Ümit Dikbayır, iş ve ticaret dünyasından gelen kıymetli bir isim. 27 ve 28’inci dönemde Sakarya Milletvekili ve iki yıla yakın bir süredir bağımsız olarak Sakarya’yı temsil ediyor. Bugün sevgili Ümit Dikbayır, Cumhuriyet Halk Partisi ailesine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu baba evine katılmaya karar verdi” dedi. Özel, şunları söyledi:


“HAFTA SONU MİTİNGİYLE YENİ BİR ADIMI ATACAĞIZ”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sakarya’daki ikinci milletvekilinin yerine uğurlarken, gelecek seçimlerde Sakarya il başkanımızdan ve örgütümüzden tam dört Sakarya milletvekili beklediğimizi ifade etmeliyim. Bu arada geçmiş dönemlerde birlikte bu kürsülerde görev yaptığımız, şimdi de Parti Meclisi üyemiz olan, partimiz ve Sakarya’mıza emeği çok olan değerli Engin Özkoç’a da buradan bir selam yollayalım hep birlikte. Geçen haftayı yoğun bir mesai ile geçirdik. Öncesinde Sosyalist Enternasyonal’de Madrid’de çalıştık. Ardından döndük, Brüksel’de yurtdışı mitingimizi yaptık. Geldik, Sarıyer’de 62’nci eylemimizi gerçekleştirdik. Ardından Hollanda’da Avrupa Birliği’ni oluşturan ülkelerdeki sol ve sosyal demokrat partilerin çatı örgütü Avrupa Sosyalist Partisi’nin kongresine katıldık; Türkiye ile dayanışma oturumuna katıldık, kongreye hitap ettik. Hem de Avrupa’nın önemli liderleriyle altı baş başa görüşme gerçekleştirdik. Ardından da ülkemize döndük. Bugün grubumuzu yapıyoruz, tüm MYK toplantımızı yaptık. Pazar günü memleketim Manisa’nın, ardından bir büyük mücadeleyi hep birlikte verdiğimiz İstanbul örgütümüzün il kongrelerini gerçekleştirdik. Bugün Anadolu’da son il kongremize katılacağız. Sembolik olarak Anadolu’daki gidemediğimiz tüm il kongreleri için, zira iki haftalık takvimde bütün il kongremizi bitirmek durumundaydık, Kastamonu İl Kongresi’ne katılacağız. Yarın İstanbul’da bir yeni mitingimizi gerçekleştirecek, ardından da yine bir günlük yurtdışı teması için yurtdışına gidip geleceğiz. Hafta sonunda birazdan ilan edeceğim mitingle yeni bir adımı hep birlikte atacağız.”

“DÜNYA, TEK ADAMA KARŞI MÜCADELEMİZİ GÖRÜYOR”

“Cumhuriyet Halk Partisi’nin yurtdışı temaslarında birileri rahatsız oluyorlar, bundan büyük keyif alıyorum. Birileri tedirgin oluyorlar, bunu ben de görüyorum. Çünkü hem Avrupa, hem de TÜM dünya Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan’dan, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından ibaret olmadığını; Türkiye’nin çağdaş medeniyetleri yakalama ve geçme vasiyetini aldığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği yolda, Türkiye’yi yürütecek, dünyanın ayrılmaz bir parçası yapacak; Avrupa’nın bir parçası yapacak, gençleri için yasaksız Türkiye’yi, vizesiz Avrupa’yı inşa edecek iktidarın yaklaşmakta olduğunu görüyor. Cumhuriyet Halk Partisi bu yolda ilerliyor. Bu konuda hiç kimsenin şüphesi olmasın. Çekemeyenlerin, karnı ağrıyanların, iktidarlarından önce gidip de Amerika’da, Avrupa’da başkanlarla görüştüklerini, çok sayıda temaslar yaptıklarını, o temaslardan kendi iktidarlarını Türkiye’ye müjdelediklerini unutmayalım. Dosta güven versin, olmayana kaygı versin. Bütün dünya Türkiye’nin birden büyük olduğunu ve bir tek adama teslim edilemeyeceğini, Cumhuriyet Halk Partisi'nin demokrasi mücadelesini görüyor.”

“KIBRIS’TA KAZANAN HALK VE DEMOKRASİ OLDU”

“Hafta sonu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Kardeş partimiz Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin lideri, dostumuz ve kardeşimiz Tufan Erhürman Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Tufan Erhürman’ı bir kez daha yürekten kutluyoruz. Hayırlı, uğurlu olsun. Kıbrıs’ta kazanan Kıbrıs’ın halkı oldu, demokrasisi oldu. Öyle bir takım manipülasyonlara, laf oyunlarına kimse bakmasın. Oy kullanma oranı yüzde 65 oldu. Bu oran, bundan önceki iki seçimdeki katılımın oranlarının altında değil, üstündedir. Katılım oranları üzerinden bir tartışma yaratmaya çalışanlar, seçim sonuçlarına bakarlarsa bugün destekledikleri ya da kaybettiğine üzüldükleri adayın daha düşük katılım oranlarıyla seçildiğini görürler. Kıbrıs seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi, doğru bir yerde durdu. Ama Cumhur İttifakı; biri, iki büyük yanlış yaptı. Biri de bir yanlış yaptı, bir tane de doğru yapıyor. Cumhur İttifakı’nın iki bileşeni AK Parti ve MHP, Kıbrıs seçimlerinde Kıbrıs’a gittiler, kamp kurdular. Otellerde temas noktaları açtılar. Türkiye’den topçular götürdüler, popçular götürdüler, kendileri gittiler. Her türlü şeyi göze aldılar ve Kuzey Kıbrıs’ın seçimlerine müdahil oldular. Bu ikisi de yanlıştı. Ardından seçim akşamı Sayın Erdoğan, seçim sonuçlarından dolayı kutlayan ve bundan sonra ilişkilerini seçilmiş Cumhurbaşkanı ile sürdüreceğini gösteren bir açıklama yaptı. Bu olması gerekendir, doğrudur. Ancak Sayın Bahçeli, önce o yanlış bilgilendirmeler diyorlar, ‘Katılım oranı 48’de kaldı’ falan. Katılım oranı üzerinden bir meşruiyet tartışması açmaya çalıştı. Bugün de maalesef Kıbrıs’a plaka numarası vermeye, ‘Efendim 82’nci vilayetimiz Kıbrıs olsun’ demeye, Kıbrıs seçimlerini tanımamaya gayret gösteriyor. Bu fevkalade yanlıştır.”

“KİMSE KIBRIS’I TÜRKİYE’NİN ARKA BAHÇESİ GÖRMESİN”

“Dünyaya ‘Kuzey Kıbrıs’ı tanıyın’ diyorsanız önce kendiniz tanıyacaksınız, oranın iradesine saygı duyacaksınız. Kendisini vatansever, herkese vatan haini; kendisini ülkenin birliği ve bütünlüğüne bağlı, herkesi bölücü gören zihniyetin, geçmişte Türkiye’de kime ne dediğinin, bugün ne noktada durduğunu Türkiye görüyor. Cumhuriyet Halk Partisi geçmişte de Türkiye’de bölünmez bütünlükten yanaydı, terörün karşısındaydı ama hak ihlallerinin de karşısındaydı. Bugün de aynı çizgisinde devam ediyor. 1974’te Kıbrıs’ta mezalim bitsin diye Barış Harekatı yapılırken ne kadar kararlıysak, bugün Kıbrıs halkının kendi kararlarını vermeye, kendi yöneticilerini seçmeye duyduğumuz saygıda da o kadar kararlıyız. Kimse Kıbrıs’ı Türkiye’nin arka bahçesi olarak görmesin. Ben geçtiğimiz günlerde Adalet ve Kalkınma Partisi’nden… Tabii önemli makamları ve mevkileri ellerinde bulunduruyorlar ama oralara bir kişinin imzasıyla, yani bir mücadeleyle, mahalleden başlayan seçimlerle, il ve ilçe kongrelerinden gelmedikleri için partinin Genel Sekreterlik makamında bulunan kişi ‘Kıbrıs seçimlerinde gördünüz mü CHP ne yapıyor?’ diyor. Ne yapıyor CHP? CHP, ne baştan karıştı, ne sonunda olmadık bir şey söyledi. Ama Kıbrıs’taki yenilgiyi, o kadar taraf olmuş ki orada, kendi mağlubiyeti ve CHP’nin galibiyeti olarak görüyor. Biz eğer bir galibiyet alacaksak önümüzdeki seçimlerde Türkiye’de alacağız. Bundan herkes emin olsun.”

“KKTC, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ KARDEŞ DEVLETTİR”

“Kıbrıs’ta kazanan kardeş partimizdir. Sayın Erhürman’ın Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkiler konusunda ortaya koyduğu serinkanlı, yapıcı ve iki devlet arasındaki geçmiş geleneklere dayanan doğru dili çok önemli buluyoruz. Öyle Kıbrıs’a plaka verirseniz siz Kıbrıs’ı vilayet görürsünüz. O zaman seçilmiş Cumhurbaşkanı’na vali muamelesi yaparsınız. O zaman da işte Adalet ve Kalkınma Partisi’nin genel sekreteri gibi ‘yavru vatanımız’ dersiniz. Bir gidin bakalım Kıbrıs sokaklarına, ‘yavru vatan’ deyince ne hissediyorlar? ‘Kardeş vatan’, ‘kardeş ülke’ deyince ne hissediyorlar? Buradan ‘yavru vatan’ falan değil, kimseye babalık ve analık taslayacak halimiz yok. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir devlettir, bağımsız bir devlettir, iradesiyle güçlü bir devlettir. Türkiye’nin kardeş devletidir, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kardeşi gibi sevdiği bağımsız bir Türk devletidir. Kıbrıs seçimlerinden kendimize bir galibiyet değil, kendi kendini mağlup eden, mahcup olanların kompleksleri bir yana dursun. Kıbrıs seçiminden alınması gereken ders şudur: Vakti gelmiş bir değişimin önünde kimse duramaz, Türkiye’de de kimse duramayacaktır.”

“HOLLANDA’YA MERAKIN NE OLDUĞUNU TÜRKİYE ÖĞRENECEK”

“İşte koltuklarını demokrasi ile devretmek istemeyenler, bu değişimi engellemek için her yolu deniyorlar. Bugün 19 Mart darbesinin 216’ncı günü. Kendi Gençlik Kollarına, Kadın Kollarına, ana kademesine güveni kalmayan, bizimle mücadeleye mecali kalmayan Erdoğan’ın yeni kurduğu AK Parti Yargı Kolları Başkanı Akın Gürlek, geçmişte ‘Eylülün başında çıkacak’ dediği iddianameyi nihayet iki ay gecikmeli olarak ortaya çıkardı. Ve ekimde çıkacak olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi iddianamesinden ise verilen sözlere, beklentilere rağmen hala daha eser yok. Haber yok ve maalesef içeride ‘Ayrı ayrı yapalım, bunları birbirine bağlamıyoruz, tutarsızlık var, bir yandan ahtapot dedik, bir bütünsellik lazım, her birinin verdiği ifade birbiriyle çelişkili’ diye kavgalar süredursun, maalesef yedi başkanımızın tutuklu olduğu iddianame, teknik olarak 10 ay sonra, ama Ahmet Özer açısından bakarsanız ilk tutuklandığı dosyadan şimdi serbest, ama bu dosyadan tutuklu. Yani 12 aydır içeride bulunmasına sebep olan iddianame henüz verildi. Tam 578 sayfa. Elinize aldığınızda sanki önemli bir şey okuyacakmış ve önemli iddiaları görecekmiş gibi sanıyorsunuz. Zaten algı yönetimini haftalardır ‘tuğla gibi iddianame, tuğla gibi iddianame’ diye yapıyorlar. İlk 36 sayfası 200 sanığın bilgilerinden oluşuyor. Dosyada sadece 16 kez delillere, sözde delillere atıf var. 578 sayfada 16 kez ‘delil’ diyor. Ancak 496 kez aldığı ifadeleri atıf yapıyor. Yeni bir gizli tanık bulmuş, adı XYZ49QP. Hollanda araç plakası gibi. Orada Hollanda’ya bir merak var. Hollanda’ya merakın ne olduğunu ben biliyorum. Bir gün buradan göstereceğim, bütün Türkiye öğrenecek. Ama bu Hollanda merakını bildiğimi bilsinler. Yani tesadüfen gizli tanığa Hollanda araç plakası gibi numara verenin, bilinçaltında ne olduğunu biliyorum. Hollanda ile hangi bağlantının olduğunu biliyorum. O, bu kadarlık bilsin. Ben onun iddianameyi çok bekledim, benim iddianameyi biraz beklesin. Orada ‘duydum’ demeyeceğim kanıt koyacağım ortaya, söz veriyorum.”

“‘TUTUKLA’ DEMİYORUM AMA ‘SUÇ ÖRGÜTÜ LİDERİ’ ARAMIZDA”

“200 sanıklı iddianamede bir lider var, adı ‘Suç örgütü lideri.’ Tam 704 yıl hapsi isteniyor. Suç örgütü lideri aramızda geziyor. Suç örgütü lideri gezerken; belediye başkanlarımız, şoförleri, özel kalemleri ya da ailelerinden suçsuz, günahsız insanlar içeride tutuklu duruyorlar. Tutukluluk için suçun ağırlığı ya da terör örgütünde, suç örgütündeki hiyerarşi değil, sanığın kimliği belirleyici. Hedefe koymuşlar, o sanığı tutuklu tutmak için her şeyi yapıyorlar. ‘Suç örgütünün ekonomik anlamda büyümesinde en önemli etken, kamu kurum ve kuruluşlarından yaptığı ihaleler.’ Öyle yazıyor. Hatta diyor ki; ‘Suç örgütü lideri hakkında bu iddialar çıkana kadar bilinmez bir kişiydi, sosyal medyada fotoğrafı dahi yoktu, bu da gizliliğe önem verdiğini gösteriyor’ diyor. Ve suç örgütü lideri Aziz İhsan Aktaş kamudan 388 ihale almış. 300’ünü AK Partili belediye, bakanlık ya da yönettikleri kurumlardan, 88’ini CHP’li belediyelerden almış. İddianamede 300 ihaleden hiçbirisi yok. Öbür tarafta Cumhuriyet Halk Partisi’nin buna iş verdiği için suçlanan belediye başkanları hakkında da tek bir kanıt yok. Yedi tertemiz belediye başkanımızı bir torbanın içerisine atmışlar, bakın ne yapmaya çalışıyorlar. 704 yıl hapsi istenen Aziz İhsan Aktaş serbest geziyor. Ki delilleri topladıysan, kaçma şüphesi yoksa ya da buna bir tedbir aldıysan, tutuksuz yargıla zaten. Ben ‘Aziz İhsan Aktaş’ı da tutukla getir’ demiyorum. Ama 704 yılla yargılanan suç örgütünün sözde lideri ortalıkta gezecek, alt sınırı dört yıl olan Zeydan Karalar, Oya Başkan, Kadir Başkan, Utku Başkan, başkanlarımız içeride aylardır hapiste tutulacaklar. Zeydan Başkanın, Oya Başkanın, Kadir Başkanın mevzuları Adana’da. Kendilerinden önceki dönemde AK Parti’nin verdiği ihalenin paraları ödenmiş Zeydan Başkan döneminde 12 yıl önce. ‘Rüşvet istedi, rüşvet verince ödemeye başladı’ diyor, satır satır ispatlandı. O mahkemeye özel gidip savcının gözünün içine bakacağım. Elimde Zeydan Karalar’ın var. Her ay aynı gün ödemiş parayı. Dedikleri tarihten önce de sonra da. Buna ne diyecekler? Tek suçlama, ‘Zeydan Karalar AK Parti döneminde başlayan ihalenin parasını ödemiyordu, birisine rüşvet verdik ödemeye başladı.’ Oysaki teker teker ispatlanmış. Bu arkadaşlarımız dört yılla yargılanıyorlar, ceza alsa iki yılı yatınca zaten çıkıyor. Yattığı süresi çoktan yetiyor ki zaten ceza alacak tek bir kanıt yok.”

“-MIŞ’LA -MİŞ’LE İDDİANAME YAZMIŞLAR”

“Bakın iddianamede bir itirafçının ifadesi 113 kez geçiyor. 113 kez. Ve göstereyim, 113 kez geçene hepiniz bakabilirsiniz, açık kaynakta var. Sadece dördünü okuyacağım: ‘İhalelerde gizli kalması gereken bilgilere vakıf olup Aziz İhsan Aktaş ile paylaştığını düşünüyorum.’ İkinci, ‘Rıza Akpolat‘ın Maya‘da oturduğu evi kiralık sanıyordum, gözaltında olduğu sırada bu daireden para çıkarıldığını duydum.’ Duydum. Böyle bir ispat, paranın çıkarıldığına ilişkin bir görüntü, bir kanıt, bir arama tutanağı, hiçbir şey yok. Sadece ‘duydum.’ İfadesinde, ‘Mustafa Mutlu puanlama sistemine vakıf olup Aziz İhsan Aktaş‘la paylaşmış olabilir’ şeklinde beyanda bulunmuştur. ‘Mustafa Mutlu isimli şahıs Rana Uysal isimli şahıs üzerinden yaklaşık maliyet bedelinden haberi olduğunu düşünüyorum.’ Bakın 113 yerde söylediği her bir şey üzerine, bunu kanıtmış gibi kabul edip, ‘duydum’ dediği sözü, birilerine iftira attırıyorlar. 104 kez iddianamede üşenmedik saydık, ‘olabilir’ geçiyor. 45 kez ‘duydum’ geçiyor. 50 kez ‘düşünüyorum’ geçiyor. Ve kanıt diye söyledikleri hiçbir şey” kanıt değil. Ortalıkta sadece itirafçı denilen, iftiraya zorlanan kişilerin ifadeleri var. Bakın ‘Rüşvet verildiğini düşünüyorum.’ Vereni söyle. Bir tane ‘Ben rüşvet verdim’ diyen yok. Birinden alınmış rüşvetin kanıtı yok. Paranın gittiği yer yok. Bir tane yat resmi koymuş oraya. ‘Bu yat Rıza Akpolat’ın aldığı rüşvetlerle alınmıştır diye duydum.’ Yatın sahibini sorgulamışlar, ‘Yat benim kardeşim’ diyor, ‘Bir kere geldi adam’ diyor. ‘Nereden diyorsun?’ diyor. Şoförünü itirafçı yapmış. Yata geçiyorlardı, çantasını verirken yatın kaptanı Rıza Akpolat’a ‘Buyur patron’ demiş. ‘Buyur patron’ demesini kanıt koyup başkasına ait olan yat arkadaşımızın gibi göstermeye çalışan bir anlayış var. Bakın eğer önümüze kanıtı koysalar, ispatı koysalar, ‘Parayı veren burada, para burada, gittiği yer belli’ deseler, ne diyeceğiz nasıl duralım arkalarında? Ama onlarca genci önce aldılar, günlerce içeride tuttular. Sonra dediler ki ‘Bu ifadeyi imzalarsan çıkarsın.’ Yeni evliler vardı, karısı hamile olanlar vardı, bir sürü sorun. Hepsini biliyorsunuz. İmzayı atan çıktı. Attıkları imzaların hepsi ortaya döküldü. Açın okuyun. ‘Duydum, olabilir.’ Savcı Harikalar Diyarı’nda. Kafasına göre. Hani diyor ya ‘Yüzyılın yolsuzluğu’nu bulmuş. Buldum sandığı yerde hiçbir kanıt bulamamış. Belediyedeki ne kadar şoför, ne kadar genç varsa tutuklamış, ailesiyle tehdit etmiş. ‘At imzayı’ demiş. ‘-Mış, -miş, duydum, düşünüyorum’la iddianame yazmışlar.”

“İDDİANAMELERİ TEL TEL DÖKÜLÜYOR”

“Dün dedim ya ‘Yargılanmak için değil, yargılamak için bekliyoruz o iddianameleri’ diye. O 578 sayfa iddianame böyle tel tel dökülüyor. Şimdi bir de bunun üstüne bugüne kadar onlar konuştu, şimdi savunma avukatları konuşacak. Bu iddiaların hepsi çapraz sorgulanacak, ispat istenecek, bakılacak, görülecek. Bu yüzden biz bu işi büyük bir dikkatle takip edeceğiz. Birincisi; artık kanıtlar toplandı değil mi? Toplandı. İddianame yazıldı mı? Yazıldı. Mahkemeye devroldu mu? Devroldu. Tensiple birlikte arkadaşlarımızın tamamının tutuksuz yargılanmalarını bekliyoruz. Adana Zeydan Karalar’ı bekliyor. Oya Tekin’i bekliyor. Kadir Aydar’ı bekliyor. Hizmet bekliyor, hizmet bekliyor. Bir yıla yakın süredir haysiyetiyle oynayıp da bir tane kanıt koyamadığınız Rıza Akpolat, Beşiktaş’ta seçildiği seçimde bir belediye meclis üyesi bile AK Parti’ye MHP’ye verilmedi. ‘Milli irade’ diyorsun ya, Beşiktaş’taki milli irade tamamını CHP’ye vermiş. Şimdi gidip bunun üzerinden bir yandan yargılama sürsün, istediğin tedbiri al, zaten kaçacak bir yerleri yok. Ancak arkadaşlarımızın görevlerinin başına dönmesi, hizmet etmesi, yargılamanın tamamlanması, umuyoruz ki beraatları, ceza bile olsa istinafa, Yargıtay’a, bu kadar yattıktan sonra bu arkadaşlarımızı bir gün daha içeride haksız yere tutmak Mussolini’nin ön infaz yöntemidir. Arkadaşlarımıza ve ailelerine yaptığınız zulüm yeter. Derhal tutuksuz yargılamayı bekliyoruz, derhal.”

“‘AHTAPOT DEDİRTTİK ADAMA’ DİYE BAĞIRIYORMUŞ”

“Diğer yandan şimdi Türkiye’deki bütün hukukçulara ve vicdan sahibi herkese söylüyorum. Bu iddianamede 29 kez ne geçiyor biliyor musunuz? 29 kez. ‘İmamoğlu suç örgütü.’ Nerede bu suç örgütü? Bir suç örgütünün olması için bunun iddia edilmesi, yargılanması, kanıtlanması, istinaftan geçmesi, Yargıtay’da kesinleşmesi lazım. Daha henüz iddianame bile ortada yokken yani ‘İmamoğlu suç örgütü’nü iddia ediyorsan, onu bile yazıp vermemişsin. İddia bile edemiyorsun, iddia bile edemiyorsun. Sadece bu konuda birilerini çağırıp soru soruyorsun. O aşamadasın sen. Gitmiş yazmadığı iddianamedeki iddiasıyla, bugünkü iddianameye hukuk oluşturuyor oraya, diyor ki ‘İmamoğlu suç örgütü var. Bu örgütle ilişkili’ diyor. Türkiye’nin bütün hukukçularına, bütün vicdanlı insanlarına sesleniyorum. Nerede masumiyet karinesi? Hani HSK’nın açıklamalarına göre, kararlarına göre, ‘Hiçbir soruşturma savcısı kendiliğinden sonra yapılacak yargılamada etki edecek, hakimleri kararına yıl verecek iddiaları da bile bulunamaz’ diyor. Sadece yazarsın. Kamuoyuna çıkıp da ‘Göreceksiniz, yargılamanın sonunda böyle olacak’ diyemezsin. Onlara hakim karar verecek. Sen sadece iddianameye lehte, aleyhte delilleri koyarsın ve bunu mahkemeye yollarsın. İddianamen kabul edilirse yargılama başlar. Daha iddianameyi yazmamış. Neden yazamadığını demin de söyledim. Uçlarını birbirine bağlayamıyorlar. Savcılara görev verdi, aklındaki mizanseni söyledi. Ona bir şey, buna bir şey. Kablolar birbirlerine bağlanamıyor. Savcılar diyormuş ki ‘Hepimiz kendi iddianamemizi yazalım, ona göre yargılama olsun.’ Bağırıyormuş ‘Ahtapot dedirttik adama.’ Bakın lafa bakın. ‘Ahtapot dedirttik adama.’ ‘Adam’ dediği Recep Tayyip Erdoğan’ı söylüyor. Çıktı dedi ya ‘Bir suç örgütü var, başı İmamoğlu, kolları Anadolu’da.’ ‘Ahtapot dedirttik’ diyor ‘Bağlayın birbirine’ diyor. Diyorlar ki ‘Bu bağlantılar olmaz. Aynı dosyada bu ifadeyle bu ifade birlikte yer alırsa perişan oluruz.’ İfadeyi alanın üstüne yürüyormuş. ‘Gelsin buraya’ diyormuş, öbür dosyaya görevlendirmiş, ‘Nasıl yaptıysa bağlasın’ bunları diyormuş. Bu sırada 16 milyon İstanbullu’un hizmet beklediği Ekrem İmamoğlu 12 metrekarelik hücrede duruyor. Anası babası gözü yaşlı, eşinden çocuklarından ayrı, İstanbul’dan ayrı. Bütün arkadaşları öyle, bunların keyfi olacak diye. Büyük laf ettiler, dönemiyorlar. Ama çaresiz bir şekilde oraya buraya, oraya buraya saldırıyorlar.”

“DÜNKÜ İFTİRANAME ÇÖP OLMUŞTUR”

“Bir kez daha söylüyorum. Erdoğan’a her meydandan söyledim aha buradan söylüyorum, bu kürsüden. Bu yüce Meclis çatısı altından. Hani 30 gün sonra birbirimizin yüzüne bakamıyorduk? Hani ailelerimizin gözünün içine bakamayacaktık. Hani ahtapot ortaya çıktığında insan içine çıkamayacaktık. İnsan içindeyiz, dostlarla birlikteyiz, milletimizle birlikteyiz, meydanlardayız, sokaklardayız, canlı yayındayız ya. Arkadaşlarımız masumdur. İftiracısınız. Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun iftiralarına. Düş milletin yakasından. Düş milletin yakasından. Ya kanıtla, ya özür dile çek git. Al o beceriksizi oradan. Zulmetme artık. Dünkü iftiraname çöp olmuştur, gelecekte de yargılanmayacağız, sizi yargılayacağız. Yazıklar olsun iftiralarınıza. Yazıklar olsun. Yazıklar olsun iftiralarının hepsine. Hadi bakalım Sayın Bahçeli canlı yayına ‘evet’ diyordun. Hadi canlı yayın istiyoruz. Hâlâ istiyoruz. Verin canlı yayın frekanslarını, isteyen televizyon yayınlasın, internet yayınlasın. TRT bir kanal tahsis etsin, sabahtan akşama yayınlasın. Biz bu iftiraları çürütmek için arkadaşlarımızın masumiyetini kanıtlamak için milletimizin gözünün önünde yargılama istiyoruz. Nokta. Şimdi Erdoğan’a bu dosyayı hukukçularına okutmasını, dün çıkanı. Sonra da gelip kendisine yanıltmadan, objektif bilgi vermelerini istemesini söylüyorum. Evet, işin başında sen varsın, sen talimat verdin, sen yollattın. Sor bakalım olmuş mu? Sor bakalım olmuş mu? Açık söylüyorum, olmamış. Becerememişler. İftiradan öteye gidememişler. Ve ortaya çıkan mesele, seni tarih önünde mahcup edecek bir metne dönüşmüştür. Bu iddianameden de hiç korkmuyorduk, berbat bir şey ortaya çıktı. Gelecek iddianameden de zerre kadar şüphem yok ki iftiralarınızın hepsi milletin gönlünde mahkum olacak. Göreceksiniz.”

“VAZGEÇİLEN VERGİ 768 MİLYAR LİRA, ÇİFTÇİYE DESTEK 168 MİLYAR LİRA”

“Değerli arkadaşlar, 2026 yılı bütçesi Meclis’e sunuldu. Adalet ve demokrasinin olduğu yere refahın, hukuksuzluk ve otokrasinin olduğu yere de yoksulluğun geldiği insanlığın ortak kazanımı. Hangi kıtaya gidersen gidin, nereye bakarsanız bakın eğer bir yerde otokrasi yani kararların tek adam ya da çevresindeki bir zümre tarafından alınıp dayatıldığı bir ülke varsa orada hukuksuzluklar diz boyuysa o ülke eninde sonunda baş aşağı gidiyor. Nerede adalet var, nerede demokrasi varsa o ülkeler zenginleşiyor. İşte bu evrensel bilgilerin ışığında 2026 bütçesi sunuldu. Maalesef bu bütçeye Cumhurbaşkanı Yardımcısı ‘istikrar ve refah bütçesi’ dedi. Bakalım istikrar ve refah bütçesine... Bütçe geliri, bunlar hep beklenenler, 16,2 trilyon lira. Bütçe gideri, 18,9 trilyon lira. Bugünden bütçe açığı, 2,7 trilyon lira. Bütçede tarihin en büyük açığı ve oransal olarak da taşınamayacak bir noktada açıkla başlıyoruz. Bütçede faizi giderlerinin yüzde 40 artacağı 2,7 trilyon lira olacağı öngörülüyor. Kamu - Özel İşbirliği projelerinin yüzde 18 artışla 238 milyar lira olacağı, kurumlar vergisi muafiyetinin yani vazgeçilen vergi gelirleri kısmı… Plan ve Bütçe Komisyonu’na geliyorlar, ‘Efendim şunu teşvik etmek için vergi almayalım, şu kanuna göre vergi almayalım ya da bunun kesinleşmiş vergisini bir kalemde silelim’ diye önerge verip gece yarısı geçiriyorlar. Onlar için 768 milyar lira koymuşlar. Çiftçiye destek için ise 168 milyar lira. Kanun ‘Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 1’i çiftçiye verilir’ diyor. Hak ettiği para, 772 milyar lira. Ancak çiftçiye 168 milyar lira ayırmışlar.”

“BÖYLE VİCDANSIZ BİR BÜTÇE İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

“En önem verdiğimiz, defalarca burada söylediğimiz hususa bir bakın: Vergide adalet. Dolaylı vergiler, bu senenin bütçesinde ki bu planlanan, uygulamada yapılan zamlarla ve artışlarla bu oran artıyor yüzde 65’e - 66’ya kadar çıktığı oldu. Bu senenin bütçesinde dolaylı vergi yüzde 63. Bu dolaylı vergi, dünyanın en vicdansız vergisi. Bunda ülkenin en zengini de en fakiri de aynı vergi veriyor. Elektriğe, suya, cep telefonu faturasına, yaptığı tüm harcamalara… Ekmek alırken, süt alırken, çocuğuna mont alırken, okula gidecek öğrencisine kırtasiye alırken zenginin ve fakirin verdiği ortak vergi; dolaylı vergi. Zengin - fakir ayırmayan, eşit alınan vergi yüzde 63. Gelir vergisi, yüzde 25. Gelir vergisi, hepinizin maaşlarından alınan vergi yüzde 25 planlanıyor. Toplamı etti mi sana yine yüzde 88. Mülkiyetten alınan vergi, yüzde 1. Kurumlar vergisi, yüzde 11. Yani Türkiye’de iş yapan, ihale alan, taahhüt yapan, ticaret yapan, hizmet sektöründe hizmet üreten, ihracat yapan, ithalat yapıp satan, para kazananın verdiği vergi yüzde 11. Gariban vatandaşın verdiği, vergilerin yüzde 88’i. Gerçekten vergi ödemesi gereken kazananın verdiği vergi yüzde 12. İşte en büyük adaletsizlik burada. Bakın bu sene tam en çok anlattığın bu hususta suçüstü yakalandılar. Vergideki en çok artan ne? Yüzde 66 ile gelir vergisinin 3,5 trilyon liraya çıkması bekleniyor. Yani bu ülkede maaş alan herkesin ödediği vergi olan gelir vergisinin bankamatikten maaşı çekmeden, çekilmeden kesilen verginin artış oranı yüzde 66. Kurumlar vergisinin artış oranı yok, yüzde 1,5 düşmesi öngörülüyor. Şu yüzde 11’de olanların. Parayı kazananın ödeyeceği vergide yüzde 1,5 düşüş, senin - benim elimize maaşımızı almadan ödeyeceğimiz vergide yüzde 66’lık artış öngörülüyor. Böyle vicdansız, böyle insafsız bir bütçeyle karşı karşıyayız.”

“12 MAAŞIN ÜÇÜ TAYYİP BEY’E VERGİYLE GİDİYOR”

“Öyle bir işle karşı karşıyayız ki. Bu vahşi gelir vergisi ücretlileri daha da yoksullaştıracak. Sabit ücretliler ortalama… Bunu önümüzdeki haftalarda her bir maaş miktarı için ayrı ayrı anlatacağım bir kez daha. Ama 12 ay maaş alınıyor ya. Eskiden şöyle bir şey vardı: ‘İş buldum.’ ‘Ne güzel, maaşı ne kadar?’ ‘Maaşı çok değil ama dört maaş ikramiye var. 16 maaş alacağım.’ Böyle bir laf vardı eskiden. Şimdi böyle şeyler pek kalmadığı gibi ‘İş buldum.’ ‘Ne güzel, kaç maaş alıyorsun? ‘12 ama üçünü Tayyip Bey’e veriyorum, dokuz maaş alıyorum.’ Türkiye’de maaş alanların, ücretlilerin 12 aylıklarından ortalama üçü vergiye gidiyor. Kendi cepleri yerine bu vergi sistemiyle devlette kalıyor. Yani yılda dokuz maaş alabiliyorlar. Ama diğer yandan Kırk Haramiler’e 2025’te onların vergilerinden vazgeçmek için 701 milyar lira ayrılmıştı, 2026’da 768 milyar lira ayrılmış. Biraz önce söyledim, tekrar ifade edeyim: Kanun var; çiftçi, Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 1’ini alacak. Bu rakam 772 milyar lira. Kanuna uygun bütçe yapsa, bu Meclis’in çıkardığı kanuna uygun bütçe yapsa 772 milyar lira yazacak. 168 milyar lira yazıp getirmişler. Yüzde 1’ken binde 2, beşte biri. Bakın bir şeyi vermeye niyetlenirsin. Örneğin üretime dayalı bir teşvik vereceksindir. Üretemez, alamaz. Satışa dair bir teşvik, ücret üzerinden yüzedesel bir şey vereceksindir. Fiyat düşük kalır, alamaz. Ürünü para etmez, alamaz. Tarlada kalır, alamaz. Öyle bir şey değil bu. Baştan vermeyi taahhüt ettiğinin, kanuna göre beşte birini yazıyorlar. Bir tarafta çıkar sağladıklarına karşı elleri bonkör ama bir tarafta en çok mağdur ettiği çiftçiye karşı bütçeyi hazırlarken bile son derece insafsızlar. İşte bu politikalar yüzünden tarım ithalata bağlı hale geldi. İşte çiftçi bu yüzden topraktan kopuyor. Bu yüzden ortalama çiftçi 58’e çıktı. Bu 25 yıl önce 36’ydı Türkiye’de ortalama çiftçi yaşı. Şimdi 58’e çıktı. Her üç genç çiftçiden ikisi ‘Seneye şehirde asgari ücretle iş bulursam ekmem, dikmem’ diyor.”

“CESARET GÖSTERİP BÜTÇENİ SAVUNMANI BEKLİYORUM”

“Her şeyde beka sorunu icat edenler; esas beka sorunu, çiftçinin 60 yaşına gelmesinde, gencin gözünün organize sanayi bölgesinde olmasında. İşte bu yüzden dünyada birinciyiz Türkiye’deki gıda enflasyonuyla. Sonra da çıkmış Cumhurbaşkanı Yardımcısı ‘istikrar ve refah bütçesi’ diyor. Kimin için istikrar bütçesi? Kırk Haramiler için istikrar bütçesi. Kimin için refah bütçesi? Bir grup zengin için refah bütçesi. Şimdi buradan bir çağrıda bulunmak isterim. Biz bir gün bu grup Meclis’e girmeyince panikleyen Erdoğan’a söylüyorum: Seni Meclis’e çağırıyorum. Ben de orada olacağım, grubum da orada olacak. Bütçeler yürütmenindir. Geleneğimize göre bu son rejime kasteden anayasa değişikliğinden sonra mümkün; ‘Ama yardımcısı da sunar’ demiş ve gelmiyor. Hani biz Meclis’e gelmeyince buna ‘Meclis’e saygısızlık’ dedin ya. Seni bütçeni savunmaya Meclis’e bekliyorum. Öyle tek başına gelip, davet edilip, kendi kendine konuşup, çıkıp gittiğin gün değil. Geleceksin, bütçeni savunacaksın, muhalefeti dinleyeceksin. O Demirel’lerin, Ecevit’lerin, Erbakan’ların, İnönü’lerin gösterdiği cesareti gösterip bu bütçe için milletin vekilinin gözünün içine bakacaksın. Haydi bakalım Erdoğan, hodri meydan. O gün, bütçenin sunulduğu gün Cumhuriyet Halk Partisi millete saygısından Meclis’te. Diyordun ya ‘Millete saygı göstermediler ve gelmemişler.’ Varsa saygın, varsa cesaretin gel Meclis’e de savun bütçeni. Dinle beni, millet görsün; kim yanında, kim karşısında? O eski bütçelerin, o liderlerin gelip başbakanların bütçeyi savunduğu, ana muhalefetin ve diğer muhalefetin eleştirdiği, o demokrasi günlerine, şu kadarcık olsun cesaretin varsa gel dönelim. O zaman gelirsen, bütçeni anlatırsan, savunursan, eleştirilere cevap verebilirsen, eleştirilere katlanırsan o zaman demokratlar arasında belki bir kez daha adın geçebilir. Yoksa sarayında oturan bir otokratın bu Meclis’e söyleyecek tek kelimesi yoktur.”

“ASGARİ ÜCRETTE MASA MEYDANLARDA KURULMALIDIR”

“Asgari ücretli yılın sonuna gelindikçe iyice dibi gördü. Asgari ücret verildiği günkü satın alma gücüyle şu anda 16 bin 480 liraya düştü. Yani 5 bin 620 lira erdi. Daha da önümüzde kasım ve aralık var. Ekim rakamları gelecek. Yani yılın dörtte üçünde 22 bin 104 liralık asgari ücret 16 bin 480 liraya düştü ve daha geriye gidiyor. 22 bin lira yapılmıştı, üç ay var önümüzde ve zam gördüğünden satın alma gücünde geriye düşmüş durumda. Bu yüzden geçen yıl yapılan düşük zammı da telafi edecek, beklenen enflasyona göre verilen zammı telafi edecek bir asgari ücret belirlenmesi lazımken, yüzde 20 civarında bir zam hazırlığı olduğunu, en fazla 26 bin lira bir asgari ücret verilmeye hazırlık yapıldığını duyuyoruz. Sendikalar umuyorum oyunu gördüler. Masaya oturmuyorlar. Ama sendikalardan emekçilerin beklentisi, sadece bu ilk gün tepkisi değil; dik durmalarıdır. Masayı boykot yetmez; eylem gerekiyor, mücadele gerekiyor. Bütün dünyada meydanlar ısınıyor, sokaklar ısınıyor. Hak arayanlar, itiraz edenler demokratik, şiddetten uzak, haklı tepkileri ile sonuç alıyorlar. Bu yüzden grevse grev, eylemse eylem. Ama asgari ücretlinin de ona göre ücretleri belirlenen herkesin de beklentisi artık masanın meydanlarda kurulmasıdır. Sendikalar oturmadıkları masayı meydandan kurarlarsa halk arkalarındadır, millet arkalarındadır, biz de sonuna kadar yanlarında duracağız, arkalarında olacağız.”

“‘ÇOCUK YAP’ DERKEN DEĞİL, BAKARKEN ARKALARINDA DUR”

“Kış geliyor, yoksul halk kara kara düşünüyor, soğuk günleri düşünüyor. Evin ısınması ayrı masraf, kışlık kıyafet alışverişi ayrı masraf. Genel merkeze gelen mailler yönlendiriliyor bize. Bir maili arkadaşlar dikkatime sunmuşlar. Üç çocuğuna birer takım kışlık alan baba bize ekstreyi yollamış mailinin ekinde. Diyor ki ‘Sayın Genel Başkan iki yıllık üniversite mezunuyum. Yıllarca iş bulamadım. Özel Güvenlik oldum. 10 yıllık evliyim. Üç çocuğum var; ikisi kız, biri erkek. Dokuz yaşındakine kazak aldım; bin 400 lira. Mont dört bin lira, pantolon bin 800 lira, bot 3 bin 600. Toplam 10 bin 800 lira.’ Bunu hazırlıyoruz, bizim basıncı arkadaş dedi ki ‘Dört bin liraya çocuğa mont mu var, nereden almış?’ dedi. O, o kadarını da bulamamış. Beş yaşındakine kazak, mont, pantolon, bot; 8 bin 800 lira. Bir yaşındakine 500 lira kazak, 2 bin lira mont, bin 400 lira pantolon, bin 500 lira bot almış; 5 bin 400 lira. Toplam 25 bin lira. Hani Tayyip Bey diyordun ya ‘Üç çocuk yapın.’ Yapmış üç çocuğu. Şimdi veriyorsun 22 bin lira, ‘Giydir bu çocukları’ diyorsun. ‘Çocuğu yap’ derken değil, ‘Bak’ derken arkasında duracaksın sen vatandaşın. E-postanın sonuna Özel Güvenlikçi kardeşimiz şöyle yazmış: ‘Aşık Mahzuni Şerif der ki Genel Başkan: İnce ince yağar kar gariplerin üstüne, neden felek inanmıyor fukaranın sözüne?’ Kardeşim ben senin sözüne de inanıyorum, bu fukaranın bu fukaralığının onun için kader olmadığına da inanıyorum. Bu ülke kurulduysa sen böyle yalnız kalmayasın diye kuruldu. Gazi’nin deyimiyle ‘Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.’ Senin kimsen olmaya, senin arkanda durmaya geliyor Cumhuriyet Halk Partisi.”

“ADİL YARGILAMA HERKESİN HAKKI, KHK MAĞDURLARININ YANINDAYIZ”

“Bugün KESK’in Sayın Eş Genel Başkanları, kıymetli heyetleri ile birlikte aramızdalar. 15 Temmuz’un ardından KHK ile 125 bin 612 kamu görevlisi ihraç edilmişti. İçlerinde hayatını kaybedenler oldu, intihar edenler oldu. KESK’e bağlı 4 bin 259 kişinin de ihraç edildiği, ancak yarısının işe iade edildiği bir süreçteyiz. Zaten o süreç herkes için çok hukuksuz geçti. Yani şunu kabul edelim: İnsanlar ilk önce atıldılar. OHAL’de olduğu için mahkeme yolu kapalıydı, gidemediler. Bu sırada bir İnceleme Komisyonu kuruldu, çok geriden ve çok yavaş çalıştı. Çaresiz beklediler. O komisyonda hakkını çok az kişi geri alabildi. OHAL kalkınca mahkeme yolu açıldı. Onu çok beklediler. Kimi yargılamaya gerek olmadan, ‘Kovuşturmaya gerek yoktur’ dendi. Kimi yargılandı ve beraat etti. Bunların da önemli bir kısmını göreve iade etmediler, hukuksuz bir şekilde. Ayrıca yargılananlar da diyor ki ‘Adil yargılanamadık ki. Hakim korkuyordu. Suçsuz olduğumu biliyordu. Ama sana ceza vermezsem beni FETÖ’cü yaparlar, diyordu. O şartlarda yargılamalar adil olmadı.’ Ben şahsen devlete kurşun atan, bu Meclis’i bombalayan, bu düzen yerine bir kişiyi bu devletin başına Humeyni gibi getirmeye çalışan, kendilerince demokratik düzeni ortadan kaldırıp sızdıkları devleti ele geçirmeye çalışanların ceza almasında hiçbir mahsur görmem. Ama adil yargılama herkesin hakkı iken, yargılanıp da beraat etmişler varken, hiç yargılanmaması gerekenler varken, göreve iade edilmeyenleri… Hele hele ‘Niye ilan ettin OHAL’i?’ ‘Terör örgütü ile mücadele edeceğim.’ O gün dedik, ‘OHAL istemiyoruz, Meclis’teyiz ne getireceksen getir’ dedik. ‘Hayır.’ OHAL ilan etti. Hangi terör örgütü? FETÖ. KESK ile FETÖ’nün ne alakası var? Aldığı yetkiyi bile tamamen amacı dışında kullanan bir anlayışa karşı KESK’in emekçileri sırf kendileri için de değil, 1,5 milyonu bulan aileleri ile birlikte tüm KHK mağdurları için 13 Ekim’de Diyarbakır’dan Ankara’ya kadar yürürler. 16 Ekim günü biz yurtdışındaydık ama Genel Başkan Yardımcımız Gamze Taşcıer, milletvekili arkadaşlarımız yanlarındaydı, karşıladılar. Haksız ve hukuksuz ihraç edilen kamu emekçilerinin hem haklı mücadeleleri, hukuk arayışları, haklarını geri almaları, görevlerine iadeleri, geçmiş mağduriyetlerinin giderilmesi için verilen mücadelede KESK’in ve KHK mağdurlarının sonuna kadar yanındayız. Dayanışma duygularımızla grubumuzda değerli başkanları selamlıyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar. Hoş geldiniz Başkanım.”

“‘VALİYE ŞEMSİYE VAR GAZİLERE YOK’ HABERİNE GÖZALTI YAPTILAR”

“Şimdi biz ülkedeki adaletsizlikleri çok anlatıyoruz. Tayyip Bey de bazen çektirdiği fotoğrafları ‘Türkiye’nin fotoğrafı’ diye gösteriyor. Şimdi ben Türkiye’de Türkiye’nin fotoğrafını göstereceğim. Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye’si. Tayyip Bey’in geçmiş pratiklerinden hareketle onun Iğdır’daki temsilcisi Iğdır Valisi Ercan Turan. Törene katılıyor, gaziler de var. Tören başlayınca şiddetli bir yağmur başlıyor. Geliyorlar, arkadan sayın valiye, vali yardımcılarına şemsiye tutuyorlar. Bunu İhlas Haber Ajansı’nın Iğdır muhabiri Sebahattin Yum, bu basın mensuplarının değerli meslektaşı haberleştirmiş. Bakın Sözcü muhabiri, Cumhuriyet muhabiri değil. Anka Haber Ajansı değil. İhlas Haber Ajansı. Görmüş. Hepimizin gözbebeği, bütün dünyada el üstünde tutulan, Türkiye’de apayrı bir anlamı olan, ya gazi gazi. Senin benim yerime ölüme gitmiş adam. Kolunu bırakmış, bacağını bırakmış, gözünü bırakmış gelmiş. Canını kurtarmış ama her gece o ateş sesleri altında, bomba sesleri altında uyanıyor. Ya gazi Kıbrıs gazisi. Iğdır valisi. Bir gün bir çıkartma gemisine git, ‘Bana bu geminin diğer çıkartma gemilerinden farkını sorun’ de. Dünyanın bütün çıkartma gemilerinde geminin sırtı, bu kaptanın olduğu yukarıdan yönetiyor, taraftan sırtında böyle bir karış çelik vardır. Dünyadaki bütün çıkartma gemilerinde. Neden? Çıkartma gemisi karaya yaklaşıp da kapak atarken, içerideki asker geriye yaslanır ölmemek için. En geride kalmak ister. O olmazsa kaptan köşkünün yıkıldığı olmuş. Arkaya tedbir alıyorlar, bir karış demir koyuyorlar ki asker ölüm korkusuyla geriye yaslanınca yıkılmasın diye. Bir tek bizim çıkartma gemilerimiz de yok. Neden? Ben sordum ‘Neden yok?’ dedim. ‘Bizim asker öne yaslanır şehit olmak için’ dedi. Bizim asker öne yaslanır. Şimdi bu Kıbrıs gazilerini dizmiş oraya yağmurun altında. Kendisinde şemsiye var, Iğdırlı Sebahattin Yum kardeşim bunu haber yapmış. Sebahattin Yum’un suçu; demiş ki yaptığı haberle, ‘Valiye şemsiye var, gaziye yok’ haberin başlığı. ‘Valiye şemsiye var gazilere yok’ haberi. Gözaltına almışlar Sebahattin Yum’u, valinin talimatıyla. Sebahattin Yum, bu haberi yaptığı için, ‘Valiye şemsiye var gaziye yok’, Erdoğan’ın geçen sene çıkardığı yasa var ya, gerçek dışı bilgiyi alenen yayma suçu. Ondan almış içeri atmış. Fıkra burada bitmiyor arkadaşlar. Acı fıkra burada bitmiyor. İhlas Haber Ajansı’nın Iğdır’daki Sebahattin‘den sonraki ikinci muhabiri, haber yapmış ve demiş ki ‘’Valiye şemsiye var, gaziye yok’ haberini yapan muhabir arkadaşımız Selahattin Yum gözaltında.’ Haberi yapan Ercan Tunç. Ercan Tunç’u da gözaltına almışlar. Bu görüntüden utanmayan, bu haberden utanan utanmaza söylüyorum. Allah seni bildiği gibi yapsın.”

“ERDOĞAN’IN EMİN VE EHİL ELLERİ; IĞDIR VALİSİ ERCAN TURAN’IN TA KENDİSİDİR”

“Sayın Erdoğan geçen hafta kabine toplantısı sonrasında çıktı konuştu. Şu veciz cümleyi kurdu. Yani ben bu cümlenin Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı tarafından kurulmasını çok isterim de kurulan yer, kuran kişi ve dönem çok tezat. ‘Dünyanın içinden geçtiği fırtına dönemde Türkiye liyakatli kadroların riyasetindedir. Emin ve ehil ellerde güvendedir.’ Cümleye bak. İşte Erdoğan’ın liyakatli kadrosu, emin ve ehil elleri; Iğdır Valisi Ercan Turan’ın ta kendisidir. Senin liyakatlin bu. Büyükelçilik görevinde Bakara Suresi ile makara geçen Egemen oturuyor. Sahte diplomalı torbacı Narkotik’e başkomiser olmuş, sahte diploma almış, torbayla uyuşturucu satan adam Narkotik’e başkomiser olmuş. Diplomasızlar çetesi ortaya çıkınca ulaştırma bakan yardımcısı 10 diplomadan altısını silmiş, dördü kalmış. Vakıfbank yönetim kurulunda sahte diplomalı bir güreşçi oturuyor. Atatürk Kültür Yüksek Kurumu’nun başkanlığında Farsça uzmanı var. TÜBİTAK’a müdür yardımcılığına hayvanat bahçesi müdürünü atadın. Ve bir taraftan da liyakattan bahsediyorsun. KPSS’de derece yapıp da AK Parti’den referansı olmadığı için mülakatla elenen gençler, intihar eden gençler bir kenarda dururken; ‘Bu ülke liyakatli kadroların emin ve ehil ellerinde’ diyorsan, bu cümleyi kurmak için değil, duymak için bir seçim bekleyeceksin. Bu seçimden sonra bu cümle söylenecek, hakikat yerini bulacak.”

“ENDİŞELER KARŞILIK BULUNCA PANİĞE KAPILDILAR”

“Son olarak başta söyledim. Hem hafta sonu mitingi ile ilgili gelecek hafta pazar mitingi ile ilgili bir şeyler söyleyeceğim. Hem de buradan Sayın Erdoğan’a tarihi bir çağrıda bulunacağım. Değerli arkadaşlar, 216 gündür milletimizle meydanlardayız. Biz bir mevzi olarak arkadaşlarımızla, partimizi değil; bir cephe olarak demokratik siyaseti savunuyoruz. Tüm baskılara rağmen gururla da ifade etmek isterim ki; partimiz yapılan bütün anketlerde, ki bunu uluslararası kuruluşlar da kabul ediyor, artık yandaş anket şirketleri de kabul ediyor, yandaş köşe yazarları da kabul ediyor, Cumhuriyet Halk Partisi kurulduğu gün gibi son girdiği seçim gibi bugün de Türkiye’nin birinci partisi arkadaşlar. Son seçimleri kaybeden, yenemediği rakiplerini hapse atan, seçimden korkan bu iktidar; meşruiyetini kaybetti ve maalesef meşruiyeti ABD’de, Başkan Trump’ın Oval Ofisinde aramaya gitti. Gitmeden dedim. Gizli olmasaydı fotoğraf verirlerdi, normal olsaydı ilan ederlerdi. Gizlemezlerdi. Gizli kalsın diye tedbir almazlardı, haber bize sızdı diye çıldırmaz, orayı böyle karıştırmazlardı. Trump’ın oğlu geldi önce, randevu falan yok ortada. Erdoğan Birleşmiş Milletler’e Amerika’ya gidecek. Amerikan Başkanı Trump’la görüşmesi yok daha. Trump’ın oğlu geldi. Oturdular, konuştular. Çıktım ilan ettim. Dedim ki ‘Cumartesi 17’de ismi gizlenerek bir iş adamı denerek Junior Trump’la görüştün. Ona 300 Boeing sözü verdin. Pahalı doğalgaz alma sözü verdin. Nadir toprak elementlerini pazarlık konusu ettin’ dedik. Gazetelerde yer aldı, sustular. ‘Bu haber nereden sızdı?’ bile demeden kendi içlerinde araştırdılar. O sırada Trump’ın mesajı geldi, tweeti geldi. Ne yazdı Trump? ‘Erdoğan iyi adam. Gelecek, onu göreceğim. Boingler’i, şunları bunları konuşacağız.’ Ne söylediysek ortaya çıktığını görünce sustular. ‘Yanımda mıydın?’ dedi. ‘Sen ne bileceksin?’ dedi. ‘Pazarlık yapacaksam babasıyla yaparım’ dedi. Görüşmeyi inkar etmedi, pazarlığı inkar etti. Görüşme bitti, görüşmenin sonuçları ortaya çıkmaya başladı. İlk önce Boeing’ler doğrulandı. Sonra pahalı LNG, yüzde 20 pahalı LNG doğrulandı. Sonra bir gece önce Amerikan mallarından vergiyi kaldırıp, cevizden fıstığa, viskiden elektrikli Amerikan arabalarına kadar vergileri kaldırdı. Trump’ın nefret ettiği Çin mallarına Türkiye’de ilave vergi koydu. Trump’ın gönlüne. Ve dedik ki ‘Eskişehir’deki nadir toprak elementlerini milli stratejik servetimizi Trump‘la pazarlık konusu yaptın.’ Buna önce sustu, sonra ben bu nadir toprak elementlerinin ne olduğunu anlatınca ve bu Türkiye’de zaten konuşulan, bilinen bir konuydu belli çevrelerce, geniş halk kesimlerince konuşulunca, Anadolu’da köy kahvesi muhabbet sirayet edip endişeler karşılık bulunca paniğe kapıldılar. Çünkü sanıyoruz ki; gelişen dünya geliştiği kadar gelişti, biz geride kaldık, yetişemeyiz. Bir mucize var. O mucize nadir toprak elementlerinde. Kilolarca demire 1 nanogram bir elementi karıştırıp bir işleme tabi tutuyorlar, demir dünyanın en kuvvetli mıknatısı oluyor. Demirin 1 miligramı bir alette inanılmaz işler yapıyor. Yani teknoloji ilerledikçe, bazı nadir toprak elementleri keşfedilip bilim insanları bunlara laboratuvarlarda çalıştıkça, mucizevi şeyler oluyor.”

“BİR ALIYORSUN 999’UNU TRUMP’A VERİYORSUN”

“İşte üç tarafı denizlerle çevrili, dünyanın en güzel coğrafyası, hepimizin biricik vatanı bu mucizeden de nasibini almış. Dünyada bu elementlerin olduğu ülkeler var, en çok Çin’de var. Hem büyük ülke. Kendisininkini harcamadan dünyadakini bitirmenin peşinde. Trump’ın ülkesinde de var. Kanın gözyaşının arasında, güya desteklediği savaşın ortasında Rusya’nın karşısında Zelenski‘den ‘Bana onları ver, seni öyle desteklerim’ diyor. ‘Yoksa yardımı keserim’ diyor. Ukrayna’nın nadir elementlerinin peşinde. Bizde Ukrayna’dan fazlası var, dünyada en yüksek beşinci ülkeyiz. Eğer bu elementi alıp da toprağınla birlikte Trump’a verirsen, altın yumurtlayan tavuktan bir tane yumurta verir, tavuk senelerce onun kümesinde yumurtlar. O yüzden bu elementleri bir kere burada tutmak, çıkacaksa kendimiz çıkarmak, onu özel işlemlerle elde ediliyor, onları milli imkanlarla yapmak ya da yapacak kapasiteye erişmek için dünyayla özel işbirlikleri yapılırsa çok çıkarımızı koruyarak yapmak ama o teknolojiyi buraya kazandırmak. Hiçbir şey beceremiyorsan üstüne oturup torunlara bırakmak. Ne zaman bu noktaya geleceğiz öyle yapmak lazım. Yoksa sen bir çuval karışık toprak içinde element yollarsın. İçinden bir zerresi ile sana bilmem kaç tane cep telefonu satıyorlar. Buradaki oran bire bin olarak hesaplanıyor. Verdin mi bir alıyorsun 999’unu Trump’a veriyorsun. ‘Bunu yapma’ dedik. Bu konuşulmaya başlandı işçi servislerinde, bu öğrenci kantinlerinde, köy kahvesinde konuşuluyor. Hemen harekete geçtiler. Bir hafta sonu boyunca TRT’de yayın, bir hafta boyunca A Haber’de yayın. Hem elementleri anlatıyor, bir yandan da çıkıyor diyor ki Erdoğan, ‘Bizim bu elementleri satacağımızı söylüyorlar, satmayacağız. Kendimiz üreteceğiz.’ Güzel. Şimdi tam o noktadayız. Bendeki bilgi, ki önceki dört bilginin üçü kesinleşti. Boeing, pahalı yakıt, Amerikan mallarına vergi indirimi. Ve bunu onlara taahhüt ettin. Sen böyle dedin, Trump ne dedi? Trump son bir ayda, son üç haftada başka hiçbir liderle bu konuyu görüşmedi. Bakın Trump ne diyor dün? ‘Bir yılda o kadar çok nadir toprak elementine sahip olacağız ki, bunlarla ne yapacağımızı biz bile şaşıracağız. Böyle anlaşmalar yaptım’ diyor. Bizimki de önce sustu, şimdi ‘Ya çıkarmaya karşı çıkıyorlar.’ ÇED raporuna bizimkiler itiraz etmiş, oradan ‘Sen buna karşı mısın?’ Vallahi iktidarda sen olduktan sonra toprak altından bu şartlarda köstebek bile çıksa ona bile ‘Saklan evladım’ derim, ‘Saklan evladım’ derim. Varıp da bunu Trump’a vermek yerine, geleceği beklerim. Ve buradan Erdoğan’a önce şunu söyleyeyim. Kendi siyasi geleceğin için bu ülkenin geleceğini Trump’la trampa etmene izin vermeyeceğim.”

“NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ EYLEMİ İLE ESKİŞEHİR’DEYİZ”

“Şimdi Sayın Erdoğan’a bir sorum var. Diyorsun ki ‘Biz bunları kendimiz üreteceğiz.’ Aha da sana kanun teklifi. Kanun teklifinin ikinci maddesi, arkadaşlarımız yazdılar. Birinci maddede nadir toprak elementlerini saydık. Lantan, Seryum, Praseodimyum, Neodimyum… Gidiyor dünya kadar. İkinci maddede diyoruz ki, nadir toprak elementlerinin işlenmesi ve satışı, ek madde 20. ‘Bu kanunun ikinci maddesinin ikinci fıkrasının yedi numaralı bendinde sayılan nadir toprak elementlerinin ham madde olarak yurt dışına satışı yasaktır. Nadir toprak elementlerinin aranması ve işletilmesi devlet eliyle yapılır.’ Anlaşılır mı? Burada benim ismimi açmış arkadaşlar. Aha da canlı yayında ilk imzayı atıyorum. İlk imzayı. Ben imzayı attım, bunu Ali Mahir Başarır’a veriyorum, ikinci imzayı atsın. Gökhan Günaydın, Murat Emir, bütün grup imzaları tamamlasın. Ümit Dikbayır’ı unutmayın. Acemiliğinize gelmesin, yeni katıldı. Föye ismini açın. Şimdi buradan Errdoğan’a çağrımdır: Nadir toprak elementlerinin sadece ve sadece devlet tarafından işleneceğinin, ham madde olarak satılamayacağının, Türkiye’de değerini bulması için çalışılacağının kanun teklifini komisyona sunuyoruz birkaç gün içinde. Komisyonu olağanüstü toplantıya çağırıyoruz. Şimdi köydeki vatandaş soruyor. Özgür Özel diyor ki, CHP diyor ki ‘Bunları Trump’a satamasınlar.’ Var mısın bu kanunu geçirmeye, yok musun? Bugün Meclis’te söz alacak bütün arkadaşlarımız, tezkere görüşülürken dahil. Kürsüden sorun. Nadir toprak elementlerin satışını yasaklayan kanun teklifimize var mısınız yok musunuz? Bir dakika söz alın bütün arkadaşlar bütün hafta boyunca. Sorun ‘AK Parti buna ne diyor?’ AK Parti’nin seçmenleri, MHP’nin seçmenleri, gördüğünüz yöneticiye, milletvekiline sorun. Nadir toprak elementlerine ne diyorlar? Türkiye’nin çıkışı, çağı yakalayışı buradadır. Bu hayata geriden başlayan gençlerin yakalaması ve geçmesi var ya, hiçbir çocuğun yatağa aç gitmemesi var ya, işte bu çocukların okul geldiğinde giyiminin kuşamının tam olması var ya, botlarının su almaması, iyi beslenmesi, herkese kreş, her öğrenciye yurt var ya, vizesiz Avrupa, yasaksız Türkiye var ya hepsinin teminatı burada. Ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak önümüzdeki pazar günü saat 17.00’da nadir toprak elementleri eylemi ve mitingi ile Eskişehir’deyiz. Bütün Türkiye’yi bekliyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun.”


CHP TBMM GRUP TOPLANTISI