13.05.2024
13.05.2024
-“KOMİSYON RAPORUNUN BİR SATIRINI YERİNE GETİRSENİZ BİR FACİAYI ÖNLERSİNİZ”
- “BİZ UNUTMADIK. UNUTMAYACAĞIZ. UNUTTURMAYACAĞIZ”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Manisa’nın Soma ilçesinde yapılan MYK toplantısının ardından yaptığı açıklamada “301 madencinin ölmesi bütün dünya televizyonlarını bir hafta meşgul eden bir olay, öyle mi? Soma’dan bugüne kadar Türkiye’de 649 maden işçisi daha öldü. İki kere daha Soma faciası yaşandı. Kimsenin haberi yok. Kimse ilgilenmiyor. Yani aslında burada emekçilere çok ironik ve tersten bir mesaj var. ‘Örgütlenin, birlikte hareket edin, ölecekseniz bile birlikte ölün. Yoksa haber olamazsınız’ diyorlar. Yani tek tek ölenlerin haber bile olamadığı, bugüne kadar 10 yılda iki kere daha Soma faciasının yaşandığı gerçeğini söylüyorum, gerisini vatandaşlarımızın vicdanına bırakıyorum” ifadesini kullandı.
Manisa’nın Soma ilçesinde yapılan MYK toplantısının ardından MYK üyeleri ile birlikte açıklama yapan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Bugün 13 Mayıs 2024. Soma maden faciasının, Türkiye Cumhuriyeti ve dünya tarihinin en büyük iş cinayetlerinden bir tanesinin 10’uncu yıl dönümündeyiz. 10 yıl önce burada üretim baskısı yüzünden, yeterli denetim olmaması, mevzuattaki eksiklikler yüzünden 301 baba, evlat, eş hayatını kaybetti. Büyük bir travma bıraktılar. Travması pek çoklarımız açısından halen daha devam ediyor” dedi. Özel şöyle devam etti:
“GEÇTİĞİMİZ 10 YILLIK SÜRECİ PATRONDAN YANA TAVIR KOYANLAR BELİRLEDİ”
“O 301 kişi hayatını kaybettiğinde Soma’dan, bırakın Türkiye’deki bütün dünyadaki televizyonlar canlı yayındaydı. Bir hafta boyunca madeni gören bir tepe üzerinden canlı yayınlar yapıldı. Herkes şunu söylüyordu. ‘Eğer Soma’yı unutursak yüreğimiz kurusun’. 10 yıl geçti. Bu 10 yıl içinde işçilere verilen sözler, çok uğraşılarak yapılan yasal düzenlemeler, tutulmayan sözler, hayal kırıklıkları, yeni maden faciaları, yargılamalar… Ve 10 yılın sonunda geldiğimiz nokta şudur. Hayatını kaybeden işçilerin ailelerine verilmiş sözler kısmen tutuldu. Yaşayan madencilere verilen sözlerin maddi kısımlarının pek çoğu tutuldu. Örneğin iki asgari ücrete çıkarılması, hafta tatilinin iki güne çıkarılması, emeklilik yaşı ile ilgili düzenlemeler. Ancak bunların her birisinin madencilerin uzun mücadeleleri, bizlerin onlarla bir verdiğimiz uzun ve onlar açısından yorucu ve kayıplarla dolu, yıllarca süren mücadeleler sonucunda elde edildiğini ifade etmek isterim. İşçi sağlığı ve iş güvenliği noktasında ise verilen sözlerin hiçbir tanesi tutulmadı. Çünkü buradaki tercih son derece politik. Burada işçinin sağlığı daha az para kazandıracaksa daha çok parayı tercih edenler, işçinin hayatıyla ya da meslek hastalığına yakalanıp yakalanmamasıyla patronun kârı karşı karşıya gelince, patrondan yana tavır koyanların geçtiğimiz 10 yıllık süreci belirlediğini ifade etmek isterim. Hep birlikte çok basit şekilde, çok basit bir veriye bakalım. 301 madencinin ölmesi bütün dünya televizyonlarını bir hafta meşgul eden bir olay, öyle mi? Soma’dan bugüne kadar Türkiye’de 649 maden işçisi daha öldü. İki kere daha Soma faciası yaşandı. Kimsenin haberi yok. Kimse ilgilenmiyor. Yani aslında burada emekçilere çok ironik ve tersten bir mesaj var. ‘Örgütlenin, birlikte hareket edin, ölecekseniz bile birlikte ölün. Yoksa haber olamazsınız’ diyorlar. Yani tek tek ölenlerin haber bile olamadığı, bugüne kadar 10 yılda iki kere daha Soma faciasının yaşandığı gerçeğini söylüyorum, gerisini vatandaşlarımızın vicdanına bırakıyorum.”
“KOMİSYON RAPORUNUN BİR SATIRINI YERİNE GETİRSENİZ BİR FACİAYI ÖNLERSİNİZ”
“Yüzlerce detay verebiliriz, eksik konular konusunda. Soma faciasından sonra 20 gün önce benim Meclis kürsüsünde kurulsun deyip kurulmayan komisyon. 6 ay önce kurulmasını teklif edip 20 gün kala konuşmasını yaptığımız, kurulmayan komisyon, faciadan 20 gün sonra kuruldu. O komisyonun hazırladığı rapor fevkalade güçlü bir rapor. Dört parti 880 sayfa rapor yazdı. Ayrıca da biz MHP ve o günkü BDP ayrı ayrı muhalefet şerhleri yazdık. CHP’nin toplamı 1250 sayfa olan raporun 880’i ortak ve bu rapora yazdığı 250 sayfalık şerh, Meclis tarihinin en kapsamlı, en kuvvetli muhalefet şerhlerinden bir tanesidir. Ancak ortaklaştığımız 880 sayfanın 90 sayfası bir daha facialar yaşanmasın diyedir. Bunun kapağını bile açmayanlar, o günden bugüne iki kere daha Soma maden faciası yaşanmasına sebep olmuşlardır. Bunun dışında her müzakere samimiyetten uzaktır. Bunun dışında her değerlendirme samimiyetten uzaktır. Briket gibi komisyon raporu var. İçinde yazanlardan bir satırını yerine getirseniz bir faciayı önlersiniz. Örneğin içinde yazıyor ki eski imalatlar haritaya işlenmeli. Eski imalatlara su ve gaz ölçüm cihazları konmalıdır. Sırf bu yerine gelseydi, Ermenek’teki boş bir imalatın içi su dolmuş, kaza kaza işçiler kendi mezarlarını kazıp içeriye tonlarca su dolup, teyzenin ‘Benim oğlum yüzme bilmez. Nasıl kurtulacak’ dediği facia olmayacaktı. Bu tek bir madde. Bütün örnekler bu konuyu araştırmak ve kamu yararına doğru bir iş yapmak isteyen tüm gazetecilerin emrine amade şekilde raporun sayfalarında durmaktadır. Bakın oralarda ne haberler, bakın oralarda terk edilmiş ne sorumluluklar vardır?”
“DOĞRU, YAPICI VE ETKİLİ MUHALEFETİMİZİ BU ALANDA SÜRDÜRMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
“Biz CHP olarak iş sağlığı değil işçi sağlığı demeye, iş güvenliği değil işçi güvenliği demeye, doğru, yapıcı ve etkili muhalefetimizi bu alanda sürdürmeye devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nde en köklü siyasi parti olan CHP, parti tarihinde ilk kez bir MYK toplantısını bir ilçe binasında yapmıştır. Soma ilçe binası böyle bir toplantının olması için son derece anlamlıdır. İlçe başkanımız ve yönetimine, onların şahsında bizi hiç yalnız bırakmayan bütün Soma örgütümüze, Manisa il başkanlığımıza ve bugüne kadar Soma’yı yalnız bırakmayan, İzmir ve Manisa’dan kıymetli belediye başkanlarımıza teşekkür ediyorum. Facianın olduğu gün Manisa’nın üç ilçesinde, Soma’dan, Kırkağaç’tan, Akhisar’dan, İzmir’in iki ilçesinden, Kınık ve Bergama’dan, Balıkesir’in bir ilçesinden Savaştepe’den kalkan servisler, o arkadaşlarımızı ölüme taşımışlardı. O gün o altı ilçenin hiçbirisinde biz yoktuk. Bu seçimlerden önce de sadece birinde vardık. Ancak şunu ifade etmem gerekir ki, Soma’daki seçim sonuçlarına her seçimde bakıp iktidar partisi kazanıyor diye, sorumsuzca incitici, kırıcı, hedef gösterici, hakaret içeren tweetleri atanlar şunu bilsinler ki o altı ilçenin altısında da bugün CHP var. Olmasaydı da kimseye söyleyecek bir şeyimiz yoktu. Kusur ne emekçinindir, ne seçmenindir. Kusur onları ikna edemeyen bizlerindir. Bu süreçte onları ikna ettik, yerelde işçinin, emekçinin, halkın, çiftçinin ve köylünün partisini iktidar yaptık. İlk genel seçimlerde madencilerin, işçilerin, köylülerin, emekçileri partisini iktidar yapacağız. O zaman bu sorunların hepsi çözülecek. O güne kadar mücadele etmeye ve Soma’ya, hayatını kaybeden herkese sahip çıkmaya devam edeceğiz.”
“BİZ UNUTMADIK. UNUTMAYACAĞIZ. UNUTTURMAYACAĞIZ”
“Bugün bir televizyon kanalına açıklama yapan, hayatına mal olduğu her işçi için sadece 5,5 gün yatan Can Gürkan, bugün bir televizyon kanalına avukatı aracılığıyla şu açıklamayı yapmış. ’10 yıl geçti. Ben Soma’yı geride bıraktım. Hatırlamak istemiyorum.’ Bu işçilerin ölümünden sorumlu olan, yattığı süre yetecek kadar ceza verilip, bırakılan kişi. ‘O günü unutup, geride bıraktım’ diyor. Birazdan biz geride bırakamayan, her gece rüyasında o günü bir daha yaşayan evlatlarla, eşlerle, annelerle omuz omuza yürüyüp mezarlarını ziyaret edeceğiz. Bu taş kalpli adama, bu cesareti veren bu rejimi değiştirene kadar da mücadele edeceğiz. Biz unutmadık. Unutmayacağız. Unutturmayacağız. Bu küstahlardan ve bu küstahların ağababalarından günü gelince hesap soracağız. Can Gürkan, bu açıklamayı da yaptın ya iki elim de yakandadır. Sana bunun hesabını sormadan ölür gidersem gözüm açık gidecek. Bunu da en net şekilde ifade etmek istiyorum.”
“IMF’NİN HAYALETİ İŞÇİNİN CAMINA GELMİŞTİR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, basının sorularını da yanıtladı. Özel, kamuda tasarruf tedbirlerine ilişkin soruya, “Ayrıntılı değerlendirmeyi daha sonra yapacağız. Ama bugüne kadar 7 kez yaptılar. Bu 8’inci. Bu 8’incisinin ilanı daha önceki 7 genelgeye kendilerinin uymadıklarını, uydurmadıklarının göstergesidir. Bugünkünün diğerlerinden ayırıcı önemli özelliği, hep eleştirdiğimiz sarayın ilk kez genelge kapsamına alınmasıdır. Sarayın harcamalarının. Meclis dışarıda bırakılmıştır. Bunun eleştirilecek bir tarafı yok. Kuvvetler ayrılığı gereği yürütme yasamaya talimat veremeyeceği için yapılmıştır. Meclis Başkanı’nın bu konuda geçtiğimiz haftaki ifadelerini, hızla bu genelgeye ve ilerisine dönüştürerek, daha da ilerisini bir tasarruf genelgesini Meclis içinde yayınlamasını bekliyorum. Kendisinin böyle bir çalışması olacaksa destek veriyorum. Teşvik ediyorum. İkinci husus tabii ki yazılanların hepsi önemli ancak bunların tek tek takip edilmesi lazım. Burada 3 yıl boyunca yeni personel istihdam edilmeyeceğini, sadece emekli kadar personel alınacağına, kamuda esnek ve uzaktan çalışma modellerinin geliştirileceği ifadeleri ise emekçiler açısından son derece riskli bir durumdur. Bu örtülü IMF programıdır. IMF’yi getirirseniz yeni kamu personeli alma, işçiye zam verme, emekliye zam verme, esnek çalışma modelleri geliştir diyecek zaten. Şu anda IMF’nin hayaleti işçinin camına gelmiştir. Gulyabani işçilerin camındadır. Bir tek onlara gücü yetmektedir. Birazcık işverene, zenginlere, birazcık multimilyarderlere, Kur Korumalı Mevduat ile servetine servet katanlara yönelsinler. Yoksa öğretmeler atama bekliyor. 20 bin öğretmen emekli olacak 20 bin alacaksın. 1 milyon kişi okuttun. Dünya kadar işsiz var ve kamuya alım yapmayacağım. Esas yapılması gereken iş, elbette konvoy olmasın. Benzin tasarrufu olsun. Kiralar olmasın. Yerli araç kullanılsın. Hepsini destekliyoruz. Bizim iki gün önce yayınladığımız genelge bunun da ilerisindedir. Ama istihdamsızlık, esnek çalışma, yani emeği sömürecek, kıdem tazminatı birikmeden çalıştırma modellerinin tamamı için işçilerin arkasındayız. Burada bunlardan tasarruf değil yapılacak iş adil bir vergi sistemidir. İlk kez Mehmet Şimşek’in açıklamalarında vergide adalet kısmının altını çizdim. Burada da çiziyorum. Türkiye’de verginin yüzde 65’i dolaylı vergi. Yüzde 24’ü de çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergisi. Geriye kalıyor yüzde 11. Esas vergi vermesi gereken kazananlar yüzde 11 veriyor. Emekçiler 24’ü veriyor, gerisini kazanan kazanmayanın gözünün yaşına bakmadan, elektrikten, sudan, telefondan, sütten, ekmekten alıyorlar. Bu sistem değişmelidir. Bu değişirse kaynak bulunur. Bu değişmeden kimse yoksullarla uğraşmasın” yanıtını verdi.
“BİZİM BELEDİYE BAŞKANLARIMIZ ÇİĞ POPÜLİZMİN AKTÖRLERİ OLMAYACAKLAR”
Özel, CHP’li belediyelerde Arapça tabelalarla ilgili soru üzerine, “Belediye başkanları toplantısında da aynısını söyledim. Canlı yayınlarda da söylüyorum. Söylemeye de devam edeceğim. Bir kere ilgili yasal düzeleme gereğince yabancı dilde tabelalar için bir düzenleme var. Belediye başkanlarımıza tüm diller için bu düzenlemeye uymaları gerektiğini söyledik. İstismar edilen ve alınan kısım şu. Arapça bir yazıyı kanuna uygun yazışmalar ve ihtarlar yapıp, ilgilisine sökmek için süre vermeden ya da sökmüyorsa belediyenin ilgili birimiyle yapmadan, belediye başkanın kendi eliyle yırtması fazladan bir popülizmdir. Bu doğru değil. Ayrıca söylediğim şu, bu ülkede 6 milyona yakın vatandaşının, Türkiye vatandaşının, Hatay, Şanlıurfa, Mardin, Batman’da yaşayan 6 milyon vatandaşımızın ana dili Arapçadır. Arapçaya yapılan hürmetsizlik o kişilere karşı yapılan hürmetsizlik olarak algılanıyor. O yüzden nezaketi koruyalım. Ayrıca Kur’an-ı Kerim Arapçanın orijinal dilidir. Televizyon izleyen bir vatandaş eğer Arapça da bilmiyorsa, bir CHP’li belediye başkanının kendi eliyle yırtığı metni Kur’an-ı Kerim ile özdeşleştirip bilinçaltında partimize karşı olumsuz bir duyguya kapılabilir diye uyardım. Yine uyarıyorum. Arapça ve diğer yabancı dillere de kanunlara uygun muamele yapılmalıdır. Ayrıca lüzumsuz Arapça tabela kirliliği ile belediyelerimiz elbette mücadele etmelidir. Ancak bunu kurullar, kurallara uygun şekilde yapılmalıdır. Bunu bir yabancı düşmanlığına dönüştürecek bir yaklaşım doğru değildir. Türkiye’deki Araplardan değil Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılarla ilgili bakın bazı siyasiler Arap kelimesini küfür gibi kullanıyor. 6 milyon Arap vatandaşımız var bizim. Suriyeli sığınmacılarla ilgili diyeceğimiz şudur. Hızla Suriye ile görüşmeler yapılmalı. Barış sağlanmalı. Avrupa Birliği’nden, -buna ben de elimi taşın altına koyacağım-fonlar bulunmalı. Birleşmiş Milletler’den bulunmalı ve bu fonlarla orası yaşanabilir hale getirilmeli. Türkiye eve dönüş teşvikleri vermeli. Mesela Türkiye’den dönen 1,5 milyon öğrenci okuma zamanında, tatil için geldiğinde vize kolaylığı ya da vize serbestisi gibi şeyler verilmeli. Bu arkadaşlar mutlaka memleketlerine dönmelidir. Ancak bir kez daha söylüyorum. Sözüme değer veren herkese. Biz sığınmacı düşmanı değiliz. Sığınmacı yaratan politikaların düşmanıyız. Politikacıların karşısındayız. Bu da komşuda iç savaş kışkırtıcılığıdır. Bunu yaptılar diye başımıza bunlar geliyor. Suriye’de barış, dünyada barış, herkes kendi evine. Ama bizim belediye başkanlarımız asla ve asla yabancı düşmanlığı yaratacak ve istenmeyen görüntülerin ortaya çıkmasını teşvik edecek çiğ popülizmin aktörleri olmayacaklar. Bir kez daha bütün siyasileri Arap kelimesini bir küfür gibi kullanan ayrımcı dilden men ediyorum. Türkiye Cumhuriyetinde 6 milyon Arap yurttaşı etrafımızda da milyonlarca Arap komşumuz var” ifadesini kullandı.
26.12.2024
26.12.2024
25.12.2024
25.12.2024