15.04.2025

CHP Lideri Özgür Özel: “Emekliye ‘Yok’ Dedikleri Paranın 17 Katını, İmamoğlu Korkusuyla Yaktılar”

“YARIN AKŞAM BEYLİKDÜZÜ’NDE CUMARTESİ YOZGAT’TA DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKACAĞIZ”

“ERDOĞAN 19 MART’TAN SONRA CUNTA BAŞI UNVANINI ALMIŞTIR”

“CUNTANIN MALİ AYAĞININ SORUMLUSU MEHMET ŞİMŞEK’TİR”

“MEDYA ŞİRKETLERİNİ CUNTACILARA DEĞİL MİLLETE HİZMET ETMEYE DAVET EDİYORUM”

“SAYIN BAHÇELİ, SANDIKSIZ TÜRKİYE’YE Mİ DESTEK OLUYORSUN, DEMOKRASİNİN Mİ YANINDA DURUYORSUN?”

“ÜÇ AY, OLMAYAN MASAK RAPORUNU ANLATMIŞLAR”

“BU OPERASYONUN ADI, KİŞİ KENDİNDEN BİLİR İŞİ OPERASYONU”

“DAYANIŞMA SANDIĞIMIZ, AYIPTIR SÖYLEMESİ DEVLET BEY’İN OYUNUN 3,5 KATINI ALMIŞ”

“2019 ÖNCESİ İBB’DEKİ AKBABALARI DEŞİFRE ETTİLER”

“TUTSAKLARI OLAN DİĞER SİYASİ PARTİLİLERİ DE İMZA KAMPANYAMIZA DAVET EDİYORUM”

“İKTİDAR ARTIK CUMHURİYET HALK PARTİSİ’DİR”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Değerli milletvekillerimiz, kıymetli misafirlerimiz, televizyonları başından bizleri takip eden, radyolarından bizleri dinleyen değerli yurttaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel, şunları söyledi:


“OLAĞANÜSTÜ BİR SÜRECİ HEP BİRLİKTE YAŞIYORUZ”

“Bundan bir önceki grup toplantımız, tam dört hafta önceydi. 28 gün önce, 18 Mart tarihinde bu toplantıyı gerçekleştirdik. Toplantıdan sonra yukarıda, odamda Türkiye’nin dört bir yanından gelen konuklarımızı selamlarken, bir haber geldi. Grup toplantımızda ifade ettiğimiz, ertesi gün; 19 Mart’ta İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi, Sayın İmamoğlu’nun diplomasının iptaliyle ilgili karar verecekti. Ama kararı bir gün önce duymak istedikleri duyumları geliyordu. Fakültenin dekanını ‘Ben böyle bir şey yapamam’ dedi diye görevden almışlardı. Fakültede lazım olan yönetim kurulundaki yedide dördü bulamadıklarını, ikide kaldıklarını Salı günü öğrendiler. İftar saati yaklaşırken… Ki ben 18 Mart’ta haberi aldıktan yarım saat sonra şehit aileleri ve gazilerimizle iftar yemeğine gittim, ilk açıklamaları da orada yaptım. Diplomayı 19 Mart’ta İşletme Fakültesi’nin iptal etmeyeceğini görünce, iftar saatine doğru apar topar İstanbul Üniversitesi’nin yönetim kurulunu topladılar. Bu kesinlikle seçilmişlerden oluşan bir senato gibi üniversite adına karar verebilecek bir yapı değil. Oradan diplomanın iptaline karar verdiler. Birazdan farklı farklı noktalarına temas edeceğim. O andan itibaren dört hafta, 28 gündür olağanüstü bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Aslında Esenyurt Belediye Başkanımıza kayyım atanıp, Beşiktaş Belediyemize haksız operasyonun olduğu gün parti meclisimizi, il başkanlarımızı, grubumuzu İstanbul’da toplayıp İstanbul İl Başkanlığı’nın önünde değerli basın mensuplarının ‘Gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?’ sorusuna, ‘Savaş ilanı olarak görüyorum’ demiştim. ‘Ne cevap vereceksiniz?’ sorusuna da ‘Savaş ilan edilmiş bir yapı, bir kişi ne cevap verirse hiç merak etmeyin o cevabı vereceğiz’ demiştim. Yine bu kürsüde 18 Mart’tan üç hafta önce biz, ‘Erken seçimin adayı erken ilan edilir’... Bunun için ön seçime gitmeye karar verdiğimizde ortaya çıkan bütün davranışları okuyup, yani bir yandan diploma iptali için başvuru, bir yandan beş davada 25 yıl hapis ve siyaset yasağı istemi, bir yandan yürüdüğünü duyduğumuz, şimdi gördüğümüz fasaryadan ‘terör’ ya da ‘mali suçlar’dan yürütülen iki operasyon, daralan çember ve demiştik ki, ‘Bir darbe mekaniği işliyor. Bu darbe mekaniği İstanbul’un seçilmiş belediye başkanına darbe yaparken, aynı zamanda bundan sonraki Cumhurbaşkanı’na, Cumhurbaşkanı adayımıza bir darbe girişimi hazırlığıdır. Buna karşı bu mekaniğin işlediğini biliyoruz, kalkışanları uyarıyoruz’ demiş, buna normal bir tepki vermeyeceğimizi ifade etmiştim.”

“BÜTÜN ÜYELERİMİZE TEŞEKKÜR EDİYORUM”

“İşte ben şimdi buradan, Cumhuriyet Halk Partisi grubundan, 19 Mart günü Türkiye’nin bir sonraki Cumhurbaşkanı’na, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’na karşı girişilen darbe girişimini 19 Mart ile 26 Mart arası iki çarşamba arasında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni bir kayyıma teslim etmemek için her gece 100 binler, milyonlar olup Saraçhane’de direnenlere teşekkür ediyorum. 23 Mart’ta adayımız tam da sandıkların, oylamanın başlayacağı sırada dört gün gözaltında tutulup, hakim karşısına çıkarılmışken 1 milyon 750 bin üyemizin yüzde 93’ünün sandığa koşmasına… Yetmez; ‘Haberdar et, eşlik et’ sloganıyla konusunu, komşusunu haberdar eden, oy kullanmaya teşvik eden, sandığa kadar eşlik eden bütün üyelerimize teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi üyesi olmadığı halde, bazısı bize o güne kadar hiç oy da vermediği halde yapılan darbe girişimini görüp bir pazar sabahı uyanıp, sokaklara dökülüp, iki elindeki bastonuyla 90’lı yaşlarında, 100’lü yaşlarında, karnında evlatlarıyla, Atatürk’ün bize emanet ettiği demokrasiye, Cumhuriyet’e, İsmet Paşa’nın emaneti çok partili demokrasiye, kazananın gelmesine, kaybedenin gitmesine, milli iradeye sahip çıkan milyonlara, o günden bugüne de gerek meydanlarda, gerek sandıklarda, gerekse bu haksızlığa karşı cesaretle, nereye çağırsak oraya koşup gelen ve iradesine sahip çıkan milyonlara, kendilerine oy verince kendilerine baş tacı yapan, başkasına oy verildiğinde milli iradeyi hiçe sayan bu bir avuç muhteris cuntacının yaptıkları darbeyi püskürten milyonlara yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar.”

“GEÇMİŞ DARBELER GİBİ TARİH ÖNÜNDE MAHKUM OLACAKTIR”

“Buradan sonra artık bir darbe girişimiyle karşı karşıya olduğumuzu; darbelerin asker yaparsa askeri darbe, bugünkü gibi siviller yaparsa sivil darbe olduğunu biliyoruz. Her darbenin başında bir cunta vardır. Bu cuntanın karargahı; Beştepe’dir, saraydır. Her darbenin elbette silahları vardır. Askerse tanktır, tüfektir. Bugünkü gibi sivil darbenin silahı; yargıdır. O silahların mühimmatı vardır. Askeri darbede kurşundur, mermidir. Bugünkü yargı darbesinde mühimmat; yalandır, iftiradır. Yalanla, iftirayla yürüyen, birinin talimatıyla yargı eliyle yürüyen 19 Mart sivil darbesi aynen 15 Temmuz darbe girişimi ya da 12 Eylül darbesi, 12 Mart darbesi, geçmişte 1960 darbesi gibi milletin gönlünden asla ve asla bir destek görmemiştir. Tarih önünde de diğer darbeler gibi mahkum ve mahcup olacaktır. Söyleyene kızıyorlar; önüne gelene ‘terörist’ diyenler, hiçbir kanıt yokken insanlara ‘hırsız’ diyenler, ‘yolsuz’ diyenler şimdi işin adı konulunca kızıyorlar. Vallahi her darbenin başında bir cunta vardır, o cuntanın da bir başkanı vardır. Son genel seçimlerde aldığı oylarla, YSK’nın onayıyla, verilen mazbata ile gelip Meclis’te ettiği yeminle, içtiği antla ‘Cumhurbaşkanı’ unvanını alan Recep Tayyip Erdoğan, 19 Mart’tan sonra ‘cunta başkanı’ unvanını almıştır; cuntanın başıdır.”

“TÜGVA’CI, DİPLOMA İPTALİNE İMZA ATMIŞ”

“Biraz önce ifade ettiğim her şeyin somutlaştığı, darbenin ilk adımının atıldığı, açıkçası 19 Mart günü öğlen saatlerine planlanmış darbede 19 Mart günü iptal edilecek diploma ile başlayacakken, aynı 15 Temmuzcuların telaşıyla darbeyi bir gece önce 18 Mart’a çekip, iftar vakti İstanbul Üniversitesi’nin yönetim kurulunu topladılar ve diplomayı iptal ettiler. Diploma iptalinin altıda imzası olanları tek tek irdeliyoruz. Bakın birini kazıyınca, Konservatuar Hocası. Kazıyorsun, Sakarya Belediyesi’nde Kültür Daire Başkanı. Kazıyorsun, TÜGVA Eğitmeni. Kazıyorsun, kendi diplomalarında şaibeler var, tartışmalar var. Bakıyorsun, diploma iptaline İşletme Fakültesi’ne imza attırmayanlar, TÜGVA’cıyı İstanbul Üniversitesi’nin yönetimine atamışlar. O TÜGVA’cı, diploma iptaline imza atmış. Şimdi usulen de esasen de hukuksuz bu süreç, Ekrem Başkan’la beraber kendi fakültesinden İstanbul Üniversitesi’nden 28 kişinin de diplomasının iptaline sebebiyet verdi. Bunlardan biri Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı, Sorbonne Üniversitesinden doktoralı bir profesörün diplomasını da iptal edip, ‘Bugünden kelli sen artık lise mezunusun’ dediler. Bir hukuk devleti düşünün ki bunların gözünün dönmüşlüğünü dönüp de sürdürmeye kalksa birileri, o hocanın dersine girdiği ve onun üzerinden diploma alan binlerce, on binlerce öğrencinin diplomasını sakatlıyorlar. Bir gözü dönmüşlükle ‘Ekrem İmamoğlu’nun diplomasını iptal edin’ diye yolladıkları yazıya şunu koymuşlardı: ‘Acele edin. Bu diplomalar resmi işlemlerde kullanılıyor…’ Ayıptır söylemesi; 31 yıldır. ‘...YSK dahil birçok yere verilebilir.’ Yani diyor ki, ‘Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olabilir. Bu diplomayı hızla iptal edin.’”

“NEREDE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ NEREDE MAL GÜVENLİĞİ?”

“Şimdi bu gözü dönmüşlerin bu ülkeye yaptığının sonuçlarını çekiyoruz. Örneğin Mehmet Şimşek dünyayı geziyor, Türkiye’ye yatırımcı davet ediyor. Türkiye’ye para gelmesini, yabancı sermaye gelmesini istiyor. Yetmez; Türkiye’ye güven vermesi lazım ki buradaki sermaye yerli olsun - yabancı olsun dışarı kaçmasın. Ama bir yandan bu işler oluyor. Bütün dünya soruyor. 2019’da Türkiye’nin en büyük şehri, dünyanın en bilindik metropolünde seçim kazanıldı. Mazbata iptal edildi. Aynı kişi üstüne iki seçim daha kazandı. Bu sefer 31 yıllık diploma iptal edildi. Daha mahkemeler görülüyor. 24 tane şirkete, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilişkili, ihale almış ya da Ekrem İmamoğlu’nun çevresindeki kişilerin, öz babasının 35 yıllık şirketine… Ekrem İmamoğlu’nun etrafında olduğu için göz diktiklerinin 65 yıllık şirketlerine, mal varlıklarına el konuluyor, kayyım atanıyor. Oysa daha soruşturmanın başındayız, kovuşturmanın başındayız. Suçlu ilan edilmiş değil, kimsenin suçu ispat edilmiş değil. Ama yandaş kayyımlar eliyle o şirketlere neler olacak? Belediyelerin ikisine kayyım atadılar, diğerlerine atamadılar ama 100 binlerce billboarda kayyım atadılar. Yani kendi rejimlerinin reklamını yapmak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kiraya verdiği, üzerinde reklamlar yayınlanacak olan, oradan kent lokantasına çorba olacak olan, oradan Annekart olacak olan, çocuğa süt desteği olacak olan kaynaklara el koymaya, onları kendi lehlerine kullanmaya çalışıyorlar. Şimdi devletin verdiği tapunun, devletin verdiği diplomanın, devletin verdiği şirket ruhsatlarının, kazanılmış seçimin mazbatasının yok sayıldığı yerde, nerede hukukun üstünlüğü, nerede mal güvenliği? Bu devletin hangi verdiği kağıda güvenecekler? Bu devletin hazine bonosuna, bu devletin garanti ettiği şirketlerin hisse senedine nasıl güvenecekler?”

“DARBENİN MALİYETİ ÇOK AĞIR, MEYDAN MEYDAN ANLATACAĞIZ”

“İşte bu yüzden, tam da bu yüzden 19 Mart darbesinden sonra Mehmet Şimşek 45 milyar doları, yani 1 trilyon 700 milyar lirayı cayır cayır yakmak zorunda kaldı döviz daha fazla yükselmesin diye. İşte 19 Mart darbesinin maliyeti: 45 milyar dolar rezerv yakıldı. Borsada 31,5 milyar dolar zarar yazıldı. Türkiye’nin risk primi yüzlerin altında olması gerekirken benzer ekonomilerde, 371’e yükseldi. Bakanlık da borçlansa, belediye de borçlansa, şirket de borçlansa yüksek risk primiyle 10 yıl ileriye dönük ödeyeceğimiz faizler boşu boşuna katlandı. Basit hesap; her vatandaşın cebinden şimdilik 20 bin lira çıktı. Bu darbenin Türkiye’ye toplam maliyetinin bu salondaki herkesin cebinden aldığı para 20 bin lira. Türkiye’de dün gece doğmuş bebeğin de cebinden 20 bin lira aldılar, 90 yaşında ninenin de cebinden 20 bin lira aldılar. Bütün emeklilerin, memurların, asgari ücretlilerin, esnafların, köylülerin, gençlerin cebinden sırf bu operasyonda 20 bin lira aldılar. Darbeden önce, yani bundan dört hafta önce asgari ücret 6,5 gram altın alıyordu. Bugün 5,5 gram altın aldı. Sadece asgari ücretlinin maaşı üzerinden kaybı, 4 bin liradır; bir gram altındır. Hepimize düşen toplam maliyetin, onun başına düştüğü, toplamda kaybedeceğimiz 20 bin lira dışında 1 gram altın her bir asgari ücretlinin kaybı vardır. ‘En düşük emekli aylığını, asgari ücrete çıkarın’ demiştik. ‘Para yok’ dediler. Buradan söyledik. Bir yıl önceki 33 milyardı. İnce hesap yaptılar, ‘100 milyar lira lazım’ dediler. Bugün 14 bin lira alan her emeklinin, 22 bin lira alması için 100 milyar lazımdı. 17 katını Ekrem İmamoğlu korkusu için yaktılar. Bütün emeklilere sesleniyorum. Her biriniz bir asgari ücret alabilirdiniz. ‘Bu para yok’ dediler, 17 katı varmış. O parayı cayır cayır yaktılar. Ama Mehmet Şimşek’e sorunca, ‘Bu rezervler bugünler için biriktirildi’ diyor. Yani bu ülke parayı emeklisine yüksek maaş vermek için, asgari ücretlisini böyle açlık sınırı… Bakın yoksulluk sınırı 70 bin liraya yakın. Açlık sınırının altında işçi çalıştırıyoruz. Bu paralar onlar için değil. Bak birazdan söyleyeceğim. Cayır cayır yandı Türkiye’nin her yerinde tüm tarlalar, tüm ağaçlar. Don oldu. Bu rezervler, bu paralar onlar için değil. Öğrencilere burs parası, bundan yıllar önce verilenin beşte biri kadar altın üzerinden. ‘Öğrencilere burs ver.’ ‘Bu para onlar için değil.’ ‘Yurt yap.’ ‘Bu para onlar için değil.’ Bu para ne için? Bu para, Tayyip Erdoğan’ın rakibini ekarte ederken dünyanın önünde… Korkuyor ya millet, ‘Durulmaz bu ülkede’ diyor ya. Diplomayı iptal ediyor 30 yıl sonra. Benim paramın garantisi yok. Alıyor parayı, alırken dolar fırlıyor. Onu bastırmak için. Çıkıyor dışarıya. Bu paniği önlemek, doları bugünkü fiyatında değil de 80 lira olmasını önlemek için bu rezervleri yakıyor. Yapmasaydın bu işi, girmeseydin bu kumpasa, yapmasaydın bu darbeyi. Bu parayı emekliye verseydin, asgari ücretliye verseydin, ürünü yanan çiftçiye verseydin, destekleme diye verseydin. Yok, hayır. O yüzden bu darbenin çok ağır maliyeti vardır. Bunu Meclis’te arkadaşlarımız, bu kürsüde ben, Anadolu’da meydan meydan, İstanbul’da meydan meydan, hem darbeyi anlatacağız, hem demokrasiyi savunacağız, hem de bunların para bulamadıkları bu millete Erdoğan’ın rakibini saf dışı etmek için nasıl parayı bulup yaktığını, nasıl yalancı olduklarını teker teker anlatacağız.”

“19 MART’TA YAKILAN REZERV YEDİ YILLIK ELEKTRİĞİMİZ KADAR”

“Elektriğe yüzde 25 zam. Para kime gidecek? Tamamı özelleştirilen dağıtım şirketlerine. Peki bu verilen para, bir aylık zammın kaç katı? 340 katı. Bu verilen para, Türkiye’de elektriğe gelen zammın bir yıllık tutarının 28 katı. Bu verilen para, Türkiye’de hepimizin birden konutu, kamu daireleri, sanayisi, tarımı. Hep birlikte yaktığımız elektriğin, bir yıllık elektriğin yedi katı. Yedi yıllık elektrik yakmak. Yedi yıl. Fabrikalar, tarlalar, konutlar, okullar, devlet daireleri. Elektrik yaka yaka yedi yıl yakacak, 19 Mart darbesinde yaktıkları kadar para edecek. Şimdi o darbeyi yapıp millete yüzde 25 zam uyguluyorlar. Bunları milletin görmesi, bu gözü dönmüşlüğü milletin görmesi gerekiyor. Ve açıkça ifade etmek lazım ki milyonlar ‘Direne direne kazanacağız’ diye meydanları inletirken, ‘Biz o parayı bugünler için bulduk’ diyen Mehmet Şimşek’in gerçek yüzünü, bundan sonra para bulmak için gittiği her yerde ve gezdiği her yerde yüzüne söylenecek olan şu: Kendin söyledin. Sen buradan topladığın paraları Türkiye’nin demokrasiden otokrasiye geçmesi sırasında kullanmak için biriktirmişsin. Buradan ilan ediyorum, Bir darbe vardır, başında bir cunta vardır, cuntanın başı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Cuntanın mali ayağının sorumlusu Mehmet Şimşek’tir, hesap verecektir.”

“ÜRETİCİ PERİŞAN HALDE”

“Cunta, darbeye odaklanmış. Bir yandan Türkiye yanıyor. Malatya’da kayısı yanıyor, Manisa’da üzüm, Türkiye’nin dört bir yanında kiraz, şeker pancarı, ceviz, narenciye çay, fındık aklınıza hangi ürün geldiyse bir gecede, iki gecede dondan yandı. Öyle bir noktaya geldi ki narenciye üreticileri perişan oldu. Öyle bir noktaya geldi ki çiftçiye geçen yıl 178 milyar hak ettiği desteklemeyi vermemişlerdi. Verdikleri çok daha azdı, hak edilen 178 milyarı vermemişlerdi. Bu don çiftçiyi yakarken, Mehmet Şimşek’in yaktığı para 1.7 trilyon. Yani çiftçiye verse herkesin yüzünün güleceği bu parayı çiftçiden esirgemiştir. Şimdi bakıyorum, gurur duyuyorum, baktım. Hepinizin sosyal medyalarına baktım. Don olmuş, bütün CHP milletvekilleri, nasıl yetiştiniz. Birisi kayısı bahçesinde, biri narenciye bahçesinde, biri üzüm bağında, biri cevizci ağlıyor onu dinliyor. Öbürü bir başka üreticinin sorununda. Birisi Antalya’da domates üreticisinin yanında. Bir yandan Saraçhane’de, bir yandan Maltepe’de, İstanbul’un bütün ilçelerinde, Esenyurt’ta. Benimle birlikte Samsun’da, burada Meclis’te İklim Kanunu’na direnirken, don düştükten ve orada herkesin canı yandıktan sonra saatler içinde oraya giden grubumun her birinin teker teker alnından öpüyorum. Milletvekili budur. Salon adamları atadıklarına kendilerini alkışlatırken, milletin vekilleri kendini seçenlerin yanında. İşte gerçek siyaset budur, mücadele budur, cuntanın sonunun geldiğinin göstergesi de milletin gönlüne girmiş hem Ekrem İmamoğlu’dur, hem CHP grubudur.”

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’Nİ BU SUÇ ÖRGÜTÜNÜN ELİNDEN KURTARACAĞIZ”

“8 lira olmuş domatesin fiyatı, üretici satarken. Maliyeti 20 lira. Markette 50 lira. Antalya’daki tüm milletvekillerimiz hep bu isyanı dile getirdiler bu hafta. Bize ulaştılar, dediler ki ‘Don herkese yaktı, ama Antalya’da domates üreticisi, ihracatçı perişan oldu.’ Hepsini birden bütün gücümüzle, hem Meclis’te savunmaya, bu konuda önergeler vermeye, kanun teklifleri vermeye, hem sahada, hem burada Meclis’te olmaya ve bir büyük mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. Karşımızda milletten kopmuş kötü bir akıl var. Kötü bir niyet var. Karşımızda devleti içinden adaleti çektiği için çeteye dönüştürmüş bir yapı var. Devlet; para toplayan, silah taşıyan, insanları hapse atan bir yapıdır, ama adaletle yönetildiğinde senin benim malımın güvencesidir o hapishaneler. Hırsızı koyar, gerçek hırsızı. Belinde taşıdığı silah, senin silahsız gezmene, çoluğunun çocuğunun güven içinde yaşamasına, sokaktaki kadının korkmadan yürümesine katkı sağlar. Para toplar. Onunla yoksula sahip çıkarsa topladığı para bir zorbalık değil, topladığı para karşı tarafı tehditle elinden aldığı bir para değil, kazanandan çok aldığı, az kazanandan az aldığı, kazanamayandan almadığı adil bir vergiyse, devlet adilse vergide ve hizmette, o parayla yaptığı hizmetler işte devleti devlet yapar. Devletin içinde adaleti çekince zengin 43 firma bir lira vergi vermezken, hepimiz Türkiye’deki emeklileri, asgari ücretlileri, çalışanı, işsizi. Yüzde 68 dolaylı vergi, yani fabrikanın patronuyla bekçisi mazota aynı vergiyi, elektriğe aynı vergiyi, süte ekmeğe aynı vergiyi verdiği için, devletin içinden adaleti çekince adaletsiz bir vergi sistemi oluyor. Devletin içinden adaleti çekince; belinde silah olan, elinde kalkan olan bu milletin evladı polisi, bu milletin sabilerine, suçsuz öğrencilerinin karşısına diken, devletin içinden adaleti çekince o öğrencileri bir gün bile yatarı yokken alıp hapse koyan ve bayramı belki bir dahaki bayram elini öpemeyeceği anneannesiden, babaannesiden, dedesinden, annesinden ve küçücük kardeşinden ayrı geçirtip ibreti alemlik yapan, bir gün bile yatmayacaklarını bile bile koca bir bayram onları Silivri’de yatıran.. İlk günler adli koğuşlarda yattıklarında ailelerinin uykularını kaçırtan bu iş, devletin içinden adaleti çekince devleti çeteye döndürüyor. Atatürk’ün kurduğu, hepimizin saygı duyduğu, çağırdığında askere gittiğimiz, gerekirse canımızı verdiğimiz, kolumuzu verdiğimiz, istediğinde vergimizi verdiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bu suç örgütünün elinden kurtarıp, çeteleşmekten kurtarıp, adil ve demokratik, güçlü bir hukuk devleti yapana kadar durmayacağız, durmayacağız, durmayacağız.”

“YOK ÖYLE KOLAY SİYASET, MİLLETİN YAKASINDAN DÜŞECEKSİNİZ”

“İşte bunların elindeki devlet, kadını başka bir gözle görüyor. Futbol takımlarının, vermiş erkeklerin eline pankartları doğumun nasıl yapılacağını söylüyor. Kardeşim kadının kaç çocuğu olacağı, doğuracaksa nasıl doğuracağı, nasıl büyüteceği, kadının nasıl giyineceği, ne yiyeceği, ne içeceği, ne kadar güleceği kadının bileceği iştir, bu konuda laf söylemek hiç kimseye düşmez. Hiçbirimize düşmez. Kadınların yerine konuşmaya, karar vermeye son verin artık. İnsanı erkek olduğundan utandırtıyor bunlar. O kadar söylüyorum. Ayrıca kadına karşı saldırının tümleşik hali, zihniyet. Soruyorlar Sağlık Bakanına, ‘Maçı bir tek erkekler mi izliyor?’ diyor. Esas orada meselenin ne olduğunu, verdiği mesajı, o kötü mesajın esas hedeflemesini dahi anlamamış. Daha doğrusu ona yaptıran akıl, onun aklının buna ermeyeceğini bildiği için ona konu hakkında bilgi dahi vermemiş. Ama işin kötüsü şu, bir de bunun somutlaştığı yerler var. Ne oldu? Üsküdar Belediye Başkanımız Sinem Dedetaş’a bu AK Parti’nin yerine yazan çizen konuşan, icabında haber verdirttiği, darbeden dört ay önce darbenin geldiğini bildiklerini, sustuklarını, tavukların tara çıktığında sayılacağını söyleyen kişi, yani bu bilgiyi bilen, yazan, söyleyen her fırsatta AK Parti’yi öven kişi, Üsküdar Belediye Başkanımıza, canımız kardeşimize, gencecik evladımız, Üsküdarlı AK Parti’nin elinden alıp, bu iyi yetişmiş, çalışkan, üretken, başarılı yönetici Sinem Dedetaş’a teslim etmiş. Buna orada yapılan hizmetlere, ankette çıkan muhteşem memnuniyet oranına rağmen dönüp cinsiyetçi bir yaklaşımla hakaret etti utanmaz. Devamında Bahçelievler Belediye Başkanı olacak arlanmaz, kadın belediye meclis üyemiz Bahar Günçiçek kardeşimize ağır ithamlar, hakaretlerde bulundu. Yetmedi İzmit Belediye Başkanımız Fatma Kaplan Hürriyet’e hakaret ettiler, yanıtını aldılar ama utanmazca hakaret ettiler. Bir ses duyan var mı AK Parti’den? Bir ses? Hatırlayın Kadıköy Belediye Başkanvekilimiz, geçmişi tertemiz, iyi bir hukukçu. Ramazan günü bir kadın belediye meclis üyesi gerçekten sabırları zorlayacak işler yapıyor ama, söze saygılı olmak lazım. Burasına geliyor ve diyor ki, ‘Ya şunu dışarı çıkaralım artık ya, Allah aşkına’ diyor. Bakın bu. Bunun üzerine dünya kadar tweet, dünya kadar saldırı, Anadolu Başsavcılığı gitti evden polisle getirdi ve adli kontrol şartıyla bıraktılar. Bunu söyleyen Belediye Başkanvekilimizi. Halkı kin ve nefrete bulaştırmak, onu yapmak, bunu yapmak yazmış durmuş. Burası hukuk devleti olsa AK Partili, MHP’li vicdanı olan herkese söylüyorum. Vicdanı olan herkese. Madem ki hukuk devleti var, eşitlik var. ‘Şunu çıkaralım artık dışarı, Allah aşkına’ diyeni polisle alıp mahkemeye çıkaracaksın, hakkında soruşturma başlatıp dava açacaksın. Söyleyemeyeceğim ifadelerle kadın belediye başkanımızı taciz edene ve kadın belediye meclis üyemize hakaret edene tık demeyeceksiniz. Bir tweet görmedim ya. Bu kadar mı organize bir kötülük içinde olabilir bir partinin yönetimi? Bir bakandan, bir milletvekilinden, bir kadın milletvekilinden, kadın kollarından bir tweet görmedim. Biz ne yapmışız? Olayı duyduğumuz anda tedbirli olarak disipline vermişiz. Vallahi hani üzüm üzüme baka baka kararacak olsa, tencere dibin kara seninki benden kara olsa vallahi billahi belediye meclis üyemize ayıp etmişiz, yazık etmişiz ya. Ve şunu söylüyorum Kadıköy’deki kadın belediye meclis üyesinden AK Parti’nin, üzüntülerimi bir kez daha ben iletiyorum. Ama yetkimiz varsa dosyayı geri çekelim arkadaşlar. Yoksa da bu kadar çirkin pisliğin karşısında arkadaşımızı da asla ve asla cezalandırmayalım. Yeter ya, yeter. Utanmaz adamlar, utanmaz adamlar. Biriniz bir tweet atın ya. Bunların çocukları var, eşleri var, anneleri var, babaları var ya. Size hakaret helal, bize öf demek haram öyle mi? Size her türlü kötülük mübah, bize ne yaparsak yapalım yasak öyle mi? Yok öyle kolay siyaset. Bu milletin yakasından düşeceksiniz. Ben yine bir AK Partiliye, annesine laf edilirse o küfrü kendi anama sayarım. Ben yine bir MHP’liye, eşine bir şey yapılırsa, söz edilirse o küfrü eşime yapılmış sayarım. Birisinin çoluğu çocuğu üzülürse, kendi evladıma yapılmış sayarım. Bizim duruşumuz budur. Ama bu kadar utanma duygusunu kaybetmiş, onuru evde bırakmış, bu kadar basitleşmiş adamlara karşı söyleyeceğim şudur. Düşün yakamızdan, başka bir şey istemiyoruz sizden.”

“ŞİMDİ LİSELİLERE SALDIRIYORLAR”

“Bir yandan da darbe üniversitelilere saldırdı, cevabını aldı. Ekrem İmamoğlu’na saldırdı cevabını aldı. Şimdi liselilere saldırıyor. Hani diyorlar ya ‘Türkiye’yi karıştırmak mı istiyor Cumhuriyet Halk Partisi?’ Bir bakın. İlk adımları kim atıyor? Liseleri karıştıran ben miyim, yoksa durduk yerde bu proje okullarına saldıran bu geri kafalı Milli Eğitim Bakanı mı? Bakın şu kadarını söyleyeyim. Bir; geçmişte şikayet ettikleri ikna odalarını telefon hatlarından kurmuşlar. Yüz tanıma sistemiyle eylemlere katılan üniversitelilerin ailelerini arıyorlar, ‘Çocuğunuzun görüntüleri elimizde, bir daha eylem yaparsa, giderse’ diye tehdit ediyorlar. Şimdi liselerden çekmişler -ki 18 yaşından küçük çocuklar- Onların görüntüsünün çekilmesi de işleme alınması da fevkalade hassas ve tehlikeli işler. Aileleri arıyorlar ‘Filanca okuldaki öğrenci bahçelerde eyleme katılmış, okuldan atılır, diploması yakılır’ diye tehdit ediyorlar. Geçmişin ikna odalarını dijital sisteme çevirmişler. Ve Proje Okul Uygulaması. 2014’te ‘3-5 proje okulu yapacağız’ diye başlamışlardı. Bugün 2 bin 153 okul var. Proje okullarda şu anda 85 bin öğretmen çalışıyor. Ve bu proje okullar her ilin ve her ilçenin geleneği güçlü, geçmişi başarılarla dolu, tanınan bilinen en başarılı okulu. Bu okullara girmek için en yüksek puanları alman lazım. Öğrencinin en iyisi orada, öğretmenin de en iyisinin orada olması lazım. Liyakat esaslı bakmak, sık sık o öğretmenlere meslek içi eğitim aldırmak, sınavlara tabi tutmak, başarı puanları vermek ve o öğretmenlerin hem öğrencilerle uyumlu, çağa uygun yetiştirmek ve yetkinlikleri geliştirmek, hem de istikrarlı olarak o okullarda tutmak lazım. Eskiden öğretmenler 20 yıl başarılılarsa bu okullarda kalabiliyorlardı. Geldiler 2020’de bunu 4 + 4 yıl. Dört yıl, sonra uzatılırsa bir dört yıl daha yaptılar. Ve Yusuf Tekin dün yaptığı açıklamada 6 bin öğretmenle sınırlı olduğunu söylüyor. 6 bin öğretmeni, 6 bin başarılı öğretmeni okullarından koparıyorlar. Öğrencilerinden koparıyorlar. Ve bu Yusuf Tekin kanuna geçen senelerde koyduğu ve bizim Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığımız bir yetkiyi kullanarak ölçmeden, değerlendirmeden, sınava sokmadan, başarısına bakmadan Bakan kararıyla 6 bin öğretmeni atıyor, yerine 6 bin öğretmen getiriyor. Ortak özellik şu, gidenler; liyâkatli, çalışkan, disiplinli ve aydın, Atatürkçü öğretmenler. Gelenlerin ortak özelliği; tek bir yandaş sendikadan gelen, itaat dışında bir özellikleri olduğunun belgelenmediği, tecrübesiz öğretmenler. Mutlaka içlerinde alanlarında iyi olanı vardır, yap sınavı yarışsınlar. Bir tecrübe koy, önce bir yerde hazırlansınlar. Ama sırf yandaş diye bu öğretmenleri getiriyorlar. Ben Bornova Anadolu Lisesi’ne gittim, 10 yaşında. O okula çocuk girdim, üniversiteyi kazanmaya aday bir öğrenci olarak mezun oldum. O okuldaki öğretmenlerimi bu sene bütün öğretmenlerle bir, 24 Kasım’da Anıtkabir’e çağırdım. Anıtkabir’e gelen öğretmenlerimden CHP üyesi olan da vardı, MHP’de emeklilikten sonra ilçe başkanı olup, şimdi İYİ Parti’de siyaset yapan da vardı. Okul zamanı ne partisini biliyorduk, ne görüşünü biliyorduk. Ama en iyi dersleri, eğitimi onlardan alıyorduk. Devlet dediğin 10 yaşındaki sabinin karşısına koyduğu öğretmenin liyakatiyle ilgilenir, sadakatiyle ilgilenmez. O okul parasız yatılı okul. Devlet ekmeği ile büyüdük, buraya geldik. Ömrüm boyunca ilkokulu devlette okudum, ortaokul, lise devlet parasız yatılı bursu ile okudum. Üniversiteyi devlet üniversitesinde okudum. Evladım devlet okullarında okudu, bitirdi. Askerliğimi uzun dönem yaptım. Geldim kendi işimde gücümdeyken siyasete girdim, mesleğe girdim ve buraya geldim. Ana muhalefet lideri oldum. Bildiğim bir şey var. Devlet adilse, şefkatliyse kendine düşman yaratmaz. Benden ve benim gibi bu salondaki herkesten, devletin adil ve şefkatle yaklaştığı kimseden ne terörist çıkar, ne hain çıkar. Ama geçmişte Atatürk’ün mozolesinin nümayiş yapanların avukatlarından, Sivas’ı yakanların avukatlığını yapanları buraya taşıyanlardan, geçmişte İstiklal Marşı okunurken yerinde oturanlardan bugün yerli ve milli iktidar çıkmaz. Çıksa çıksa bunlar gibi devletin de milletin de başına büyük bir bela çıkar, hep beraber kurtulacağız inşallah.”

“FİLİSTİN’DE TEHCİRE HİCRET SÜSÜ VERİYORLAR”

“Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, üçüncü Genel Başkanımız Bülent Ecevit, Yaser Arafat ile nasıl bir ilişki kurduysa, Filistin ile öyle ilişki kuran bir partiyiz. Biz Deniz Gezmiş ve arkadaşları Filistin davasında ne kadar samimi, ne kadar cesursa o çizgide duran aslanlar gibi Türkiye’nin solcularıyız, sosyal demokratlarıyız. Çizgimiz belli. Geçmişte altıncı filo gelince onu denize döken bizim büyüklerimizdi. Onu karşılayan, onu beklerken ona doğru namaz kılanlar, şimdi geçmişler uzun süre Filistin davasını savunur gibi yapmışlar. Bugün CHP yine altıncı filoya karşı duran gençlerin durduğu yerde, CHP yine Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, Filistin’in davasının, 1967 sınırlarının, iki başkentli Kudüs’ün, bağımsız Filistin’in arkasında. Burada Trump’ın aldığı pozisyonla… Pozisyon da şudur: ‘Gazze güzelmiş ya, iyiymiş. Sahil. Oraya güzel konutlar, oteller yapacağım.’ Hikaye. Onu yapacak da hemen önündeki denizde Avrupa’ya 100 yıl yetecek hidrokarbon var. Oraya çökmeye gidiyor. ‘Filistinlileri’ diyor, ‘Etrafa dağıtalım beş - altı ülkeye.’ Biri de Türkiye. ‘Orası boşalsın, çok değerli olsun. Orası benim olsun’ diyor. Tehcir. İnsanları oradan sürmeye kalkıyor ve bu iktidar güya Filistin davasına sahip çıkması gereken. Ben bu hafta sonu Filistin’in onurlu davasına destek için toplanan ve kendi görüşlerini ifade eden muhafazakar, Müslüman kardeşlerime hiçbir şey demem. Onlar samimidir. Ancak bu iktidar geçmişte Filistin’in ekmeğini yiyen, ‘Yok, ‘one minute’ dedim’ diye iç politikada konuşan. ‘Mavi Marmara’ya gerekirse ben de bineceğim’ deyip, sonra ‘Onları devrin başbakanına mı sordunuz?’ diyen. Filistin’e gideceğim diye altı kere tarih verip gitmeyen biri, şimdi Trump’ın talimatıyla Netanyahu ile işi pişirip, ortamı hazırlarken, bunların adına manşetten müjde veren ya da küfür eden gazete Filistinlilerin bir hicrete hazırlandıklarını söylüyor. Tehcire, hicret süsü veriyorlar. 622 yılı Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye zorunlu göçünü, bugün Trump’a gönüllü yanlamanın işine alet etmeye çalışıyorlar. Bunlara karşı geçmişte oy veren ne kadar samimi muhafazakar, ne kadar samimi milliyetçi varsa hepsinin önünde saygı ile eğilerek bu utanmazlara diyorum ki, ‘Siz bu Trump’ın orayı boşaltma, hidrokarbona çökme, Gazze’ye kumarhaneler kenti yapma planına hicret deyip, Hz. Muhammed’i alet ediyorsunuz ya yazıklar olsun, yazıklar olsun.’”

“GENEL BOYKOT YAPMIYOR, BİZİ GÖRMEYEN MEDYAYI CEZALANDIRIYORUZ”

“19 Mart darbe girişimini görmeyen birileri var. Görüp de görmezden gelen, göstermeyen. Ben yandaş medyaya bir şey demiyorum. Onlar zaten bir operasyonun medya ayağı olarak talimatlandırılmış şekilde her türlü yalanı, iftirayı köpürte köpürte tartışıyorlar. Ama milletin gözünden düşmüşler, gönlünden düşmüşler, reytingden düşmüşler. Onlara bir şey demiyorum. Ama gazetecilik yapmak isteyen kardeşlerimi hem istihdam eden hem de onların yaptığı haberleri görmeyen, vermesi gereken yayınları vermeyenler var. O konuda Cumhuriyet Halk Partisi tek başına değil, bütün meydanlarda büyük bir mutabakatla bir boykot kararı aldı. Bizi görmeyenleri, vermeyenleri, sesimizi duymayanları... Öyle ya İstanbul gibi bir kentte bir gece 1 milyon 200 bin kişi tarihi yarımadada toplanacak. Bütün dünya televizyonlarına, gazetelere haber, manşet olacak. Dört gün sonra Maltepe’de bayram tatili ile baltalanan meydanda Maltepe’de tarihin en büyük kalabalığı toplanacak. Millet ayağa kalkacak, darbe bastıracak, sen orada ölü taklidi yapacaksın. Buna karşı boykot başlattık. Boykotla ilgili liste; sitemizde. Boykotyap.org sitesinden takip edilebiliyor. Bu firmalar ve bu firmaların para kazandıkları, bizden kazanıp saraya hizmet ettikleri için para kazandıkları ürünler. Bunun dışında gençler istedi, bir gün genel boykota destek verdik. Dünyanın en büyük yalanını attılar, ‘Boykot tutmadı’ diye. Hepiniz gördüğü halde. Yüzde 53’e düştüğü alışverişin ortaya çıktı. Ama bu sadece gençlere ‘Onlar istiyor’ diye destek boykotuydu. Biz genel tüketim boykotu yapmıyoruz. Medyayı ve onun yan şirketlerini cezalandırıyoruz. Bugünlerde bir toparlanma bekliyoruz. Takip ediyoruz. Önümüzdeki mitinge kadar belli merhalelerde ne kadar aşama kaydettiklerini takip edeceğiz. Onun için boykotyap.org sitesi dışında bir boykotumuz olmadığını ama o sitede ne görüyorsanız, o boykota sonuna kadar sarılmanız gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum. Dönüyorum bakıyorum. Boykot ettiğimiz şirketlerin ne kadar vergi ödediğini incelemeye başladık. Çoğunun üç yıldır matrahsız olduğunu görüyoruz. Tüm bu şirketleri hukuka uymaya, milletin sesini duymaya, cuntacılara değil millete hizmet etmeye bir kez daha davet ediyorum.”

“TARİHSEL TUTARLILIĞIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ”

“Bir süredir Kürt meselesinde, Kürt sorununda yeni bir süreç yürüyor. Adını koymaya korktukları, ne yapmayı istediklerini gizledikleri bir süreç yürüyor. Bize diyorlar ki, ‘Bir şeyler olacak. Buna destek verin.’ Biz de diyoruz ki, ‘Şeffaf olun, açık olun. Meclis’e gelin, Meclis’e getirin, Meclis’i çalıştırın. Milletin rızasını, milletin vekilinin rızasını alın. STK’ların, şehit ailelerinin, gazilerin, terör mağdurlarının, bu süreçte yıllardır mağduriyet çekmiş herkesin rızasını alın.’ Tarihsel tutarlılığımızı sürdürüyoruz. Şimdi Adalet Bakanlığı ile DEM heyetinin atılacak yasal adımlar için bir araya geleceği duyuruldu. Elbette sadece heyetler ve bakanlıklar üzerinden gitmemelidir. Ancak bu görüşme eğer Meclis’e bir zemin yaratacaksa yapılmalıdır. Biz ‘yasal düzenleme’, biz ‘Meclis’, biz ‘kanun’ dediğimizde bize ‘Terörsüz Türkiye niye demiyorsun?’... Biz ‘Kürt meselesi demokratik yollardan çözülmelidir’ dediğimizde, ‘Kürt meselesi yoktur. Sadece terör sorunu vardır’ diyenlerin, şimdi işin ayakları suya girdiğinde artık yavaş yavaş yasal düzenlemeleri, kanuni değişiklikleri konuşmaya başladıklarını görüyoruz. O gün bol keseden atanların, o gün Cumhuriyet Halk Partisi’ni suçlayanların bugün nereye geldiği ortada. Bu iktidarın demokrasiden, kardeşlikten, birlikten, haktan, hukuktan, adaletten alacak bir nasibi olmadığını, kalmadığını, hiç özünde olmadığını bildiğimiz halde… MHP’nin tarif edilmesi zor tutumunu bir kenara koyarak ve her şeye rağmen CHP, geçmişte nerede duruyorsa biraz önce özetlediğim şekilde aynı yerde durmaktadır. Şehitlerin gelmeyeceği, Kürt’ün - Türk’ün anasının gözünden yaş akmayacağı, artık kan akmayacağı, oluk oluk bu işlere para akmayacağı, Türkiye’nin yarınlarına katkı sağlayacak her türlü barışın, her türlü müzakerenin, her türlü bu konudaki samimi gayretin yanında oluruz. Ancak ‘Batıdaki Kürtler belediye meclislerine alınarak, terör örgütüne destek sağladı İmamoğlu’ diyenlerin… Düne kadar birbirine ip atanların… Ya da düne kadar sadece DEM Parti ile diğerleri gibi ‘Siyasi parti olarak ilişki kurduk’ diye bize terörist yaftası yapıştırmaya çalışanların, sadece milletimiz ikiyüzlülüğünü görsün. Cumhuriyet Halk Partisi’nin de tarihsel tutarlılığını görsün. Bunun dışında Cumhuriyet Halk Partisi’nde hiç ama hiç başka bir şey kimse aramasın. Biz terörsüz Türkiye’ye destek oluruz. Ama soruyorum Sayın Bahçeli: Sandıksız Türkiye istiyorlar. Sen ona destek mi oluyorsun, yoksa gelip demokrasinin yanında mı duruyorsun? Bunu bana bir söyle görelim bakalım.”

“KIBRIS’TA KIBRIS KADAR BÜYÜK TURP VAR”

“Bir yandan tabii ben 28 gündür burada olmayınca, otobüsün üstünde -ki olmaya devam edeceğim- hep birlikte Türkiye’de olmaya devam edeceğiz. Fikri takipten vazgeçtiğimi sanmasınlar. Her şey otobüsün üstünde o kadar rahat konuşulmuyor. Erdoğan’a gitmeden evvel sormuştum. KKTC Büyükelçisi, Yasin Ekrem Serim’in organize suç örgütü lideri Halil Falyalı ile ilişkisini. Sustu. Hiçbir şey söylemedi. Hala susuyor. Kim bu Ekrem Serim? Erdoğan’ın İBB Başkanlığı döneminden beri yanındaki kasası, Maksut Serim. Başbakan olduğundan beri ve Cumhurbaşkanlığında örtülü ödeneği yöneten kişi. Oğlu Dışişleri Bakan yardımcısı oldu, sonra da Kıbrıs’a Büyükelçi oldu. Sonra o söylediğim gün, apar topar büyükelçilik görevinden alındı. Erdoğan yanıt vermiyor ama 2014-2021 yılları arasında Halil Falyalı’nın finans müdürü Cemil Önal teker teker her şeyi anlattı. Benim anlattıklarımı doğruladı ve çok daha fazlalarını anlattı. Öyle bir şey ortaya çıkıyor ki. Bu işin içinde Hakan Fidan var, bu işin içinde Binali Yıldırım var. Bu işin içinde bu arkadaşların, bu siyasetçilerin, bu önceki başbakanın şimdiki bakanın çocukları var. Bu işin içinde 45 tane kayıt var, bunların 40’ının ele geçirilmişliği, beşinin ortada durmuşluğu var. Bunun içinde Dışişleri Bakan Yardımcısıyken ve Büyükelçiyken İngiltere’deki hesaba gidip gelen büyük büyük paralar var. Bu işin içinde hem yüzen gemiler, yakalanan gemiler var, ayrı. Ama Kıbrıs’ta bütün hepsi döküldü ortaya. İnanılmaz ortaya dökülen hani ‘turpun büyüğü’ diyor ya, böyle neredeyse Kıbrıs kadar turp var. İçinde İbrahim Kalın’ın da bildiği 45 kayıtlık kaset, 40’ı elde, beşi bir yerde. Onun peşinde atanan büyükelçi, ortaya dökülünce bunlar alınan büyükelçi. Sayın Erdoğan, meslekten gelmeyen ve tecrübesi olmayan birini Dışişleri Bakan Özel Kalemi, sonra Dışişleri Bakan Yardımcısı, Kıbrıs gibi gözbebeğimize Büyükelçi yapıp da bu teker teker okusam utanırım. Masumiyet karinesi var. Hakan Fidan’ın oğlu şuna şunu diyor, Binali Bey’in oğlu buna bunu diyor. Bunları buradan söylemeye utanırım, ben Erdoğan değilim. Suçlamalar kesinleşmeden birine hırsız diyecek, yalancı şahitlerin iftiraları üzerinden bir şeyler söyleyecek kişinin adı Erdoğan‘dır. Burada bütün pislikler ortaya döküldü. Şimdi bu adı geçenler üzerinden bir tane, her şeyi göze alan savcı arıyoruz.”

“CUMHURİYET HALK PARTİLİLER İRADELERİNİ TAZELEDİLER”

“Bakalım örneğin bugün, altyazı geçiyor. ‘Cumhuriyet Halk Partisi’nin kongresinde 86 kişiye, Ekrem İmamoğlu dahil, ifadelerine başvuruluyor.’ Hepsi orada yazıyor. Şunu söyleyeyim. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, görevinin gereği olarak kendisine gelen her türlü başvuruyu aldı, dinledi. Adı geçen herkesi, atılan iftira da olsa, adı geçen herkesi de dinliyor. Bu da açık. Yani gizli tanık olmak istediler. Örneğin bir delegemizi gizli tanık diye getirdiler, ‘Gizli tanıklık yok, adını verirsen seni dinlerim’ dediler. Biz buradaki tutumu doğru buluyoruz. Yakından da takip ediyoruz. Adı geçen herkesin dinlenmesi gerekir, öyle takdir edilmiş, dinlenecektir. Sorulan her soruya cevap verilecektir. Atılan her iftira, zaten süreç içinde tamamen ortaya dökülmüştür. Bin 300 cep telefonu yalanı nasıl patladıysa, bütün iddialar teker teker çürüyecektir, çürümektedir. Şu anda ifadesinde başvurulan, Ekrem İmamoğlu içerideyken, ifadesine başvurulan birçok kişi içerideyken ya da salondayken o kara çalınan, o kişisel namuslarına dil uzatılan bin 300 tane aslan gibi Cumhuriyet Halk Partili. O Cumhuriyet Halk Partililer geldiler, bir kez daha perdeyi çektiler, vicdanlarıyla baş başa kaldılar ve iradelerini tazelediler. O kurultaya şaibeli diyenlerin, başta iktidar ve medyası olmak üzere alınlarını karışladılar, hepsini alnından öpüyorum. Geçmişte başlatılan partiye kayyım atanmak için, algı yönetimi için, üç beş meczupla 80 kişinin isminin ortaya atıldığı süreçte soruşturmayı takip ediyoruz, şu kadar endişe edeceğiniz bir şey yoktur. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi geçtiğimiz kurultaydan sonra birilerinin yandaş medyanın köpürtmeye çalıştığının aksine, ayrısı gayrısı olmayan, ötekisi olmayan, kol kola, omuz omuza iktidara yürüyen bir partidir, tüm üyelerimizi saygıyla selamlıyorum.”

“MASAK RAPORU ÇIKARILIYOR, BOMBOŞ”

“Şimdi gelelim Ekrem İmamoğlu’nu olmayacak ithamlarla, evinden polis baskınıyla alanların, dört gün nezarethanede tutanların, Silivri’ye koyanların bir geçmişine bakalım, bir şeyi hatırlayalım. Bakın Erdoğan nelerle suçlanmış? Teröristlerle görüşmekle. Erdoğan’ın Çeçen ve Müslüman Kardeşler Örgütleri sorumlularının otel masraflarını ödettiği ileri sürüldü. Bu sebepten Erdoğan ‘ekip’ adı altında örgüt çatısı oluşturmuş, bir örgüt kurmuş, iddialara sessiz kalmış, siyasi teşekkül demiş ama oluşturduğunun içinde Müslüman Kardeşler Örgütünün olduğu ve Çeçen mafyasının olduğu, teröristlerin olduğu ortaya çıkmış. ‘Geleceğin Başbakanıyım’ demiş. İhalelerden komisyon almış, komisyon partiye de verilmiş. İstişare ile ihale yapılarak rakipler çekilmiş, birileri özendirilmiş. Erdoğan ve Gürtuna için rüşvet, zimmet soruşturması açılmış. Çete lideri olarak yargılanacakmış. Zimmet ve hile ile suçlanıyorlar diyor. Akbil ifadesi vermiş ve verirken ‘Akbil’de olanlardan haberim yok’ demiş. Sonra haberi olanların hepsini milletvekili yapıp yargıdan kaçırmış. ‘Reklam Tayyip’ başlığıyla çıkmış gazete. 37 milyar lira reklam parası ödenmiş. Oysa ki bu reklamlar yayınlanmamış. Belediye kasasından Erdoğan için tanıtım yapılmış. Billboard skandalı yaşanmış, bugün el koyuyor ya billboardlara. Billboard skandalı davası açılmış ve Billboard skandalı davası görülmüş. Burada zimmete para geçirme, çete kurma, elebaşı olma, ihaleye fesat ve çıkar sağlama, terör örgütü üyelerine yardım, belediye kasasını kendi PR’ı için kullanma. Olan biten iki yönü var. Bir; Tayyip Erdoğan bunların bir kısmından yargılandı, bir kısmından soruşturuldu, dava açıldı, yargılandı. Yargılamalar sırasında durdu, mesela milletvekili oldu, Akbil davası durdu. Sonra bildiğiniz yöntemlerle düşürüldü. Dünya kadar mahkeme karşısına çıktı. Ama bir gün evine polis yollanmadı. Bir gün sabah kapısına dayanılmadı. Her ifadeye telefonla çağrıldı, gitti ifade verdi. Ceza aldı, şiirden ceza almasını doğru bulmadık. Cezası onaylandı, belediye başkanlığı düştü, üç ay hapis yattı. Hapis yatacağı yere giderken İstanbul’da belediyenin önünde miting yaptı, engellenmedi. Cezası onaylandığında bile polisle gelinip alınmadı, davet edildi. Ve orada mitingle uğurlandı. Yattığı cezaevinde, -kendi iddiaları- 30 bin ziyaret aldı diyorlar. 30 bin kişi. Şimdi de Ekrem Başkan’a gelene gidene laf ediyorlar ya. 30 bin ziyaret aldı. Bu işin o geçmişte kötüledikleri, ‘İktidara hizmet ediyor’ dedikleri, ‘Tarafsız değil’ dedikleri, dokunulmazlıkları kaldırma sözü verip başbakan olduğu, iktidar olduğu, ‘Kaldıralım’ deyince de ‘Bu yargıyla mı kaldıracağız?’ dediği dönemde, ne kendisine, ne bir gazeteciye, kendi arkadaşları milletvekilleri söylüyor, asla ve asla böyle eş zamanlı, bir yerden yönetilen, aynı anda 5-6 savcının birden ayrı suçları, gizli suçları birlikte sorguladıkları işler yapılıp da bu yapılan zulümle itibar suikastları da yapılmadı. Saraçhane’den davul zurna miting yapmasına izin verildi. Onun bugün ne yaptığına bakın. Ama okuduklarımı, bunları, aynı suçlamalar yapılıyor, Ekrem İmamoğlu’na soruluyor, arkadaşlarımıza soruluyor. Banka dekontları araştırılıyor, MASAK Raporu çıkarılıyor, bomboş. Bir tane kanıt yok.”

“ÜÇ ODUNUN TOPLAMI TAYYİP BEY, İBB’DE ONUN YAPTIKLARINI ANLATIYORLAR”

“O zaman olanı ben söyleyeyim. Tayyip Bey sürekli şunu söylüyor ya; İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır, İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder. Bunu bir yere oturtmuş kafasında. ‘Ben İstanbul’u kazandım, Türkiye kazandım’ diyor. ‘Şimdi sıra Ekrem’de’ diyor. ‘O İstanbul Belediyesi’nin olanakları o gün bendeydi, şimdi Ekrem’de’ diyor. ‘Ben o gün billboardlara bunu yapmıştım, Akbil’le yani sayılamaz işlerle bunu yapmıştım, reklamda bunu yapmıştım. Ben o gün terör örgütünden para istediler, onu da yollamıştım. Ben o gün kendi PR’ımı İBB’de yaptırmıştım. Demek ki bu da yapıyor’ diyor. Ve bu suizanla çağırıyor. Ve Akın’a bunları anlatıyor. ‘Böyle böyle yapıyor’ diyor, ‘Git bulacaksın’ diyor. ‘Elinle koymuş’ gibi diyor. ‘Bu işi bilen benim’ diyor. ‘Bu işi kuran benim’ diyor. ‘Şimdi Ekrem geçti ve benim gibi o yetkiler elindeyse kesin bunları yapıyor’ diyor. Oradan buradan bir iki de gaz veren oluyor. ‘Sen bu İstanbul’u elinden almazsan bu Ekrem geliyor, anketlerde 60 çıktı, şunu yapıyor, bunu yapıyor.’ Bilmiyor ki Ekrem İmamoğlu dürüst, temiz yönetiyor. İki kat bütçeyle değil, bütçenin yarısıyla iki katı iş yapıyor. Yani dörtte üçü çalmadan artırıyor. Yarım bütçeyle iki katı iş yapıyor. O parayı da yemiyor, yedirmiyor. Kime yediriyor? Kent lokantasında yediriyor. Kime yediriyor yoksul çocuğa süt içiriyor. Kime yediriyor? Yandaşa, peşkeş çekeceğine vatandaşa hizmet ediyor. Akın aldı gazı gitti. Onu aradı, bunu aradı. Öyle yaptı, böyle yaptı olmadı. Meşe, Çınar, Ladin diye üç tane odunu görevlendirdi. Onların aslında üçünün Toplamı Tayyip Bey. Bu yalancı şahitler var ya. Ekrem Başkan açısından yalancı, Tayyip Erdoğan’ın geçmişine şahit bunlar. İBB’yi Tayyip Bey’in nasıl yönettiğini, oradaki kaynaklarını nasıl kendini kullandığını, partisinin iktidarını oradan nasıl finanse ettiğini bildikleri için Ladin, Meşe ve Çınar İstanbul Büyükşehir Belediyesi sürecini bilen iftiracılar. Ama iş o ki, Aralık-Ocak-Şubat MASAK, MASAK, MASAK. MASAK’tan raporu talebi 3’ü, bir başkan yardımcısının buna iknası Mart’ın 10’u, raporun tamamlanması 17’si. Yani olmayan MASAK Raporunu anlatıyormuş bunlar Aralık’ta, Ocak’ta, Şubat’ta. MASAK Raporu boş peçete torbası gibi, sallıyorsun dökülüyor.”

“BU OPERASYONUN ADI, ‘KİŞİ KENDİNDEN BİLİR İŞİ OPERASYONU’DUR”

“Kanıt dedikleri her şey çürüdü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki, Anayasa Mahkememiz diyor ki, ‘Bir kişi salt gizli tanık ifadesiyle tutuklanamaz, cezalandırılamaz.’ Gizli tanık şunu der: A kişisi, B kişisine rüşvet verdi. Bakacaksın, o rüşvetin kanıtını bulacaksın. Yok. Çınar, ‘Gördüm’ bile demiyor. ‘Duydum’ diyor. Ladin, ‘Yaptım’ bile demiyor. ‘Yapmış’ diyor. O yüzden inanılmaz bir yalanın içinde şu evredeyiz. Arkadaşlarımızı cezaevlerinden dağıtıp, gittikleri yerlerde özel ziyaretler yapıp, ‘Bak sen diğerlerinden farklısın, şu ifadeyi kabul et, sen çık bunlar yatsın.’ Şuna başlamışlar, ‘İtirafçılar var, kalanlardan, yananlardan olma çıkanlardan ol.’ Kadın tutuklulara, ‘Kaç yaşında evladın?’, ‘1,5 efendim’, ‘Ya, yarın onun yanına dönmelisin. Ben bu yayından, bu SEGBİS’den ayrılırsam bir daha çocuğunu 15 yaşında görürsün. Benim dediğimi yapacak mısın, itirafçı olacak mısın?’ Diyor ki kadın, ‘İtiraf edeceğim bir şey yok. Çalmadım, ‘Çal’ demediler, soymadım, ‘Soy’ demediler. Bir yanlışım yok.’ ‘Gizli tanık ifadesini doğrularsan evladını kucaklarsın. Yoksa 15 yıl hapsi boylarsın.’ Böyle bir psikolojik mücadele var. İnsanların ahlakını, çocukları üzerinden satın almaya, yönlendirmeye, değiştirmeye çalışıyorlar. O yüzden meselenin adı, hani bu operasyonun bir adı var mı? Bence var. Tayyip Erdoğan’ın üzerinden söylüyorum. Bu operasyonun adı, ‘Kişi kendinden bilir işi operasyonu’dur.”

“BAHÇELİ’NİN AÇIKLAMASINDA YAPTIĞI VURGULAR KIYMETLİ”

“Sayın Bahçeli’nin yazdıklarını okudum. Kimi yerde gülümsedim, kimi yerde hesaba güldüm. Başka hesabı kendim yaptım. Örneğin diyor ki, ‘18,5 kat fazla oy aldı Erdoğan, CHP’nin sandıklarından.’ CHP’nin sandığı dediği, 1 milyon 600 binlik bizim kendi üye sandığımız. Onun 18 katını almış. E dayanışma deyip millete açtığımız, dört gün içinde duyanın gelebildiği, köylere möylere gidemediğimiz yerde 15,5 milyon oy almış. Ayıptır söylemesi, Devlet Bey'in aldığı oyun da 3,5 katını almış. Bu yüzden Devlet Bey’in yargılamaların hızlı olmasına, Ekrem İmamoğlu suçsuzsa… Ki namusumuz kadar kefiliz, yapılan kurguyu, kumpası görüyoruz. Bunu söylemesine ve ‘Suçsuzsa hızla tahliye olmasına’ diyor, ‘Beraat etmesine…’ Temennimiz odur. O günleri hep beraber görmeyi de Sayın Bahçeli ile ümit ediyorum. Yaptığı vurguları kıymetli buluyorum. Madem masumiyet karinesine inanıyoruz, madem milletin verdiği oylara değer veriyoruz. Daha bir yıl önce her iki kişiden birinin oyu ile İstanbul’a görevlendirilen Sayın İmamoğlu’nun tutuksuz yargılanmasına, hiç değilse görevinde vekil varsa bile, hiç değilse özgürlüğüne kavuşmasına, aslında yargılama sırasında aynen Tayyip Bey gibi görevinin başına dönmesine, mahkemenin Tayyip Erdoğan’ın o günkü mahkemeleri gibi yürütülmesine ve bir üstüne ilave yapıyorum: Sayın Bahçeli, TRT’den, isteyen her kanaldan bu yargılamaların açık ve şeffaf yapılmasına, sorulan her sorunun cevabının milletin önünde verilmesine siz ne diyorsunuz? Biz burada sizinle buluşabiliriz. Hızlı, adil yargılama. Suç ispatlanırsa hapse, beraat ederse görevine… Ve tutuksuz yargılama. Ve televizyondan yargılama.”

“BÖYLE BÖYLE MASAK RAPORUNU GEÇTİNİZ”

“Ben şunu biliyorum Sayın Bahçeli: MASAK raporunda 10 yıl önce, bugünkü değerleriyle değerleme yapıldığında alınan arsanın 20’de bir fiyata alındığı görülmüş. ‘Ne diyeceksin İmamoğlu?’ Keşke bu canlı yayında olsa. Bu içeride oldu. Emniyette oldu. Savcılıkta oldu. ‘Allah Allah, o kapora ya. Ben kendi hesabımdan kapora yolladım. Ana parayı filanca devlet bankasından kredi kullandık galiba.’ Avukat çıkıyor, soruyor, faksla geliyor. ‘Evet efendim. 20’de birini Ekrem Bey kapora vermiş. Geri kalanını bankadan kredi kullanmış. Kredi de beş yılda, 10 yılda kapanmış.’ ‘Ha tamam, bunu geçelim o zaman.’ Böyle böyle koca MASAK raporunu geçtiniz. Koca MASAK raporu dediklerinin içinden bir kanıt çıkmadı. O yüzden şimdi 50 yeni şahit üretmeye çalışıyorlar AK Partili müteahhitlerden. Eskiden İBB’de AK Parti döneminde çalışmış. Soru: ‘Sonra niye ihale alamadın?’ ‘Rüşvet istiyorlarmış, vermedim.’ ‘Kanıt?’ Yok. ‘Tanık?’ Yok. ‘İspat?’ Yok. ‘O günden beri neredesin?’ ‘Türkiye Yüzyılı kampanyasındayım. Bakanlıklardayım.’ ‘O günden beri neredesin?’ ‘Oradayım, buradayım. İletişim Başkanlığı’ndayım.’ Aslında bir suçu ispat etmeye çalışırken, eski ve güncel kurulmuş bir saadet zincirini; belediye İBB’deyse İBB’de oturan akbabaların, şimdi İletişim Başkanlığı’nın bahçesine konduklarını, bakanlıklarda durduklarını, Teknofest yaptıklarını, efendim bakanlıkların kampanyalarını yaptıklarını, İBB’ye bir kayyım atansa geriye gidip o bahçeye konacaklarını deşifre ediyorlar. ‘50 yeni tanık bulduk’ diyorlar. Madem dosyan kuvvetliydi? Tayyip Bey’in sana telefonda çıkıştığı gibi: Madem dosyan kuvvetliydi? Hani kanıtların vardı? Hani, hani.. Hani senin elinde kanıtlar vardı? Bir tanesini ispatlayamadın Ekrem Bey’e sorarken, arkadaşlara sorarken. Döndün arkadaşlara baskı, öbür taraftan yalancı şahit. Şimdi onları getiriyorlar. Biz bunları nereden biliyoruz? İçlerinde bu teklifleri alıp, ‘Tövbe estağfurullah yapmam öyle şey’ diyenler var. ‘Tövbe’ diyor ya. ‘Ben gitmedim ki’ diyor. ‘CHP gelmiş, almış. İhaleye bile girmedim’ diyor. ‘Geldim burada bildiğim yerlerden girdim’ diyor. Veya ‘Bir - iki tane ihale aldım’ diyor. ‘Aldığım var, almadığım var. Niye iftira atacağım’ diyor. Gelip onları anlatıyor.”

“NAMUSLU İNSANLARI KARALAYAMAZSINIZ, HESABINI VERECEKSİNİZ”

“Şimdi gelecekte bir yargılama daha olacak ya, seçimlerden sonra. İftirayı atanlar, attıranlar, yalancı tanıklar… Vallahi FETÖ’nün savcıları firarda. Ama o günün yalancı tanıklarını bugün hapse koydular. Şimdi o gerçek tanık bulamayan, gizli tanıkla operasyon kurgulayan, somut delile ulaşamayan, somut delil diye sorduğu her sorunun cevabını alan… Şimdi origami sanatı gibi böyle kağıttan gemi yaptıkları gibi tıkır tıkır tanık yapmaya çalışıyor. Onlara FETÖ’cü savcıların gazına gelip, ifade verip, şimdi 25 yılla içeride yatanları hatırlatırım. Bir bildiğin varsa bugün ispatlayacaksan geri durma. Korkumuz yok. Eğer bugün iftira atacaksan, yarın onu biz ispatlarsak o zaman çekeceğin cezayı kendin düşün. Gizli tanıklara diyorum. Şimdi yandaş yaratmaya çalıştıkları tanıklara diyorum: Cürmünüz kadar yer yakarsınız. Namuslu insanları karalayamazsınız. Günü gelince de bu pisliğin hesabını vereceksiniz.”

“KOCA MEYDAN ‘DİKTATÖR TAYYİP’ DEMİŞ, BİRKAÇ GENCE HESABINI SORUYORLAR”

“301 evladımızı bayramda bizden kopardılar. Öğrenciler serbest kaldı, çok memnunuz. Ama yetmez. 240’ı kaldı,71’i içeride. 46’sını İstanbul’da, 15’ini Bursa’da, 10’unu İzmir’de; 71 evladımızı takip ediyoruz. Kamuoyuna şunu söylüyorum: Bir öğrencimiz içeride kalmayana kadar duyarlılığın sürmesi lazım. Örneğin Bursa’da üçü kadın 15 gencimiz tutukludur. Vizelerini kaçırıyorlar. Annesi kanser olan var. İşçi olup işinden atılan var. Borcunu ödeyemeyip haciz gelen var. Bu yüzden çok hızlı bir şekilde bu tahliyelerin gerçekleşmesi gerekiyor. Bir de Bursa’da tahliye kararlarına itiraz eden bir savcı var. Bir gün yatarı yok. Bütün bayram geçmiş. 15 gündür içeride tutmuşsun. Serbest kalıyor çocuklar. Bir de dönmüş itiraz ediyor. Bir Avukatımız Ahmet Keskin içeride, takip ediyoruz. Önemli nokta şudur: Bazı arkadaşlara, bazı öğrencilere farklı farklı suçlamalar var. Bir kısmına da Cumhurbaşkanı’na hakaretten. Koca bir meydan ‘zıpla, zıpla’ yapmış. Beş, altı kişiye ‘Zıplamayan…’ İşte Tayyip Bey’in ismini söylediler diye. Koca meydan ‘diktatör Tayyip’ demiş. Birkaç gence bunun tutuklulukla hesabını sormaya çalışıyorlar. Buradan sonra Cumhurbaşkanı’na hakaret Adalet Bakanlığı’nın iznine tabidir. Süreç uzuyor. Buradaki arkadaşlar boşu boşuna mağdur oluyorlar. Pırıl pırıl, tertemiz, geçmişlerinde bir tane bile sabıka olmayan, hiçbir örgütle bağlantıları olmayan, olsa olsa Cumhuriyet Halk Partisi üyesi ya da değil 71 gencimizin bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını bekliyoruz.”

“İMZALARI KİMSEYE TESLİM ETMEYECEĞİZ, YÜKSEK GÜVENLİKLİ ORTAMDA SAKLANACAK”

“İmza kampanyası son gelen veriyle cumartesi akşamüstüne doğru 10 milyonu aşmıştı. Örgütümüz bütün gücüyle çalışıyor. İmza kampanyasında devlet memurlarının, gelecekte mülakata girecek öğrencilerin, yakınlarının tereddütlerinin oluşabilmesi ihtimaline binayen, kampanya ile ilgili şu bilgiyi paylaşmak isterim. Kampanyada toplanan imzalar hızla örgütümüz tarafından belirlediğimiz gizlilik ilkelerine göre dosyalanıp, kapatılıp, genel merkezimize ulaştırılmaktadır. Yani attığınız imzalar birkaç gün içinde genel merkezimize gelmektedir. Dijitalleştirilmektedir, istiflenmektedir, sayımı, kontrolü yapılmaktadır ve emniyette tutulmaktadır. Yeterli imzaya bizim gayri resmi sayımlarımız sonucunda ulaşıldıktan sonra… Sisteme giriyoruz bütün imzaları sayfa sayfa. Sayılarını giriyoruz. Buraya bir bağımsız denetim kuruluşu… Meslek örgütlerinden, örneğin kabul etmeleri durumundan Türkiye Mali Müşavirler Odası’ndan, TMMOB’dan, noterden ve bir bağımsız denetim kuruluşundan üç - dört ayrı raporla imzaları saydıracağız, resmileştireceğiz ancak hiçbir yere teslim etmeyeceğiz. Bu imzalar Cumhuriyet Halk Partisi’nin kimsenin giremediği yerde, yüksek güvenlikli ortamda saklanacak. İmzaların gerçek rakamları noter tarafından, bağımsız kuruluşlar tarafından tespit edilip kamuoyu ile paylaşılacaktır. Tüm vatandaşlarımızı dünya siyaset tarihinin en büyük güvensizlik oylamasına, Erdoğan’a güvensizlik oyu verecekleri ve ‘Adayımı yanımda…’ Bu aday Ekrem İmamoğlu’dur, hepimiz öyle söylüyoruz. Ancak Cumhuriyet Halk Partililer, ona gönül verenler, ‘Adayımı yanımda, sandığımı önümde istiyorum’ diyor. Ama bir başka parti, Genel Başkanı hapiste olan bir başka parti ‘Adayımı yanımda’ diyorsa, o aday onun gönlündeki adaydır. Aslolan sandığın gelmesidir. Hangi siyasi görüşten olursa olsun herkese, hem bütün siyasi tutsakları, hem Ümit Özdağ’ı, hem Ekrem İmamoğlu’nu, bütün belediye başkanlarımızı, belediye meclis üyelerimizi, DEM Parti’nin önceki, HDP’nin önceki Eş Genel Başkanlarını, hangi siyasi tutuklu tutsak varsa özgür kalacakları ve esas hakemin milletin son kararı vereceği erken seçim sandığını istediğimiz imza kampanyamıza davet ediyorum.”

“HER GÜN MEYDANLAR ÖNCEKİ GÜNDEN DAHA KALABALIK”

“Bu hafta Meclis grubumuz İklim Kanunu’na direnmeye, büyük bir mücadele vermeye devam edecek. Yarın akşam Ekrem Başkanımızın ve Mehmet Murat Çalık Başkanımızın ilçelerinden, Beylikdüzü’nden bir devasa gece mitingini daha yapmaya, ‘İmamoğlu’na ve arkadaşlarımıza özgürlük’ demeye devam edeceğiz. Cumartesi günü 19 Mart darbe girişiminin ay dönümünde, birinci ayında Yozgat’ta, ‘Ayağa kalkmazlar’ diyen çiftçilerin ayağa kaldırdığı Yozgat’ta, AK Parti’nin kalem dediği Yozgat’ta, ‘Burada AK Parti’nin dediği olur, düdüğü öter’ dedikleri Yozgat’ta Yozgatlılarla kucaklaşmaya, demokrasiye sahip çıkmaya gidiyoruz. Biz hep beraber haklıyız, güçlüyüz. O yüzden hem arkadaşlarımıza güveniyoruz, hem kendimize güveniyoruz. Ahlaki üstünlük bizdedir. Yaptığımız tüm eylemlerde, her gün yeni ayaklar katılıyor ve yeni omuzlar ekleniyor omuzlarımıza. Git gide güçleniyoruz. Her gün meydanlar bir gün öncekinden daha kalabalık. Samsun’da 47 yıl önce Ecevit’in topladığı kalabalığı topladık seçim yokken, ‘Ekrem İmamoğlu’na özgürlük’ diyerek. Basınlarını görüyorsunuz, iftiradan başka bir söz yok. Yazar - çizerlerini görüyorsunuz, hakaretten, iftiradan medet umuyorlar. Normal bir zeminde tartışabilenleri yok. Psikolojik üstünlük bizdedir. Her gelen anket bir öncekinden iyi geliyor. İyi gelmeye devam edecek. Her geçen gün daha büyük kalabalıklara konuşuyor, daha büyük kalabalıklarla yürüyoruz. Yürümeye devam edeceğiz. Çoğunluk enerjisi bizdedir. Ahlaki üstünlük, psikolojik üstünlük ve çoğunluk enerjisi kimsede ise iktidar ondadır. Artık iktidar, muhalefettedir; Cumhuriyet Halk Partisi’ndedir. AK Parti şeklen iktidarda, sokakta ve vicdanda artık muhalefettedir. Hep birlikte yürümeye devam edeceğiz. Adayımızı alacağız, sandığı koyacağız, iktidar olacağız. Atatürk’ün partisi iktidara yürüyor. Hepinizi saygı ile selamlıyorum.”


CHP TBMM GRUP TOPLANTISI