12.11.2025

CHP Lideri Özgür Özel: “Cesaretiniz Varsa Yargılamaları Canlı Yayınlayın, Millet Haklıyı Da Görsün İftiracıyı Da”

“BİZ KAZANACAĞIZ, HAKLILAR, MASUMLAR, ADALET KAZANACAK”

“EKREM BAŞKANI CUMHURBAŞKANI ADAYI YAPMAK İSTEMEMİZİ İDDİANAMEDE SUÇ DİYE YAZMIŞLAR; ONU 15.5 MİLYON KİŞİ ADAY YAPTI, SUÇSA BU SUÇU 15.5 MİLYON KİŞİ İŞLEDİ”

“DAHA İDDİANAME KABUL EDİLMEDEN, YARGILAMA OLMADAN, YARGITAYDA KESİNLEŞMEDEN BAŞSAVCILIK ELİYLE MASUMİYET KARİNESİ ZEDELENİYOR”

“O AHTAPOTUN KOLLARI DEĞİL AMA BU MİLLETİN ADALET ARAYAN İKİ ELİ YAKANIZDADIR”

“ERDOĞAN ARKADAŞLARIMIZDAN VE BU MİLLETTEN ÖZÜR DİLERSE ONUNLA SİYASİ MÜCADELEYİ SANDIKTA YAPMAYA VARIM”

“AK TOROSLAR ÇETESİNİN ARKASINDAN ÇEKİLİN, YENİ BİR TÜRKİYE’YE UYANALIM”

“MÜCADELE AZMİNİZ BİTMESİN, MEYDANLARI BIRAKMAYIN, DİRENMEYİ BIRAKMAYIN”

“UMUT SİZDEDİR, UMUT MÜCADELEDEDİR. UMUT İSTANBUL’DA, UMUT ANADOLU’DADIR”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Sultanbeyli'de gerçekleştirilen Millet İradesine Sahip Çıkıyor Mitingi’ne katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Güzel Sultanbeyli, canım Sultanbeyli; Anadolu’dan gurbete çıkanların yolunun düştüğü, ekmeklerini buldukları, alın teri, göz nuru akıtıp hayatlarını kurdukları güzel Sultanbeyli. Aydos’un gölgesinde alnı açık, başı dik duranlar hepiniz hoş geldiniz, hepinizi saygı ile selamlıyorum. Biz bugün Sultanbeyli’nin vicdanına sığınmaya geldik. Biz bugün burada 69’uncu kez zulme, adaletsizliğe, haksızlığa direnmeye ve bir büyük eylemi yapmaya geldik. Hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel, şunları söyledi:


“BUGÜN YÜREĞİMİZ DAĞLANIYOR”

“Onlar bize saldırıyorlar. Onlar arkadaşlarımızı hapse atıyorlar. Onlar bütün medya organlarından moralimizi bozmak; bizi yıkmak, geriletmek, güçsüzleştirmek için her şeyi yapıyorlar. Buna karşı eğilmeden, geri adım atmadan, elbette öfkeliyiz, hüzünlüyüz ama hiç kimseye bizim suratımızı astırabilmenin mutluluğunu yaşatmadan ta Saraçhane’deki ilk akşamdan beri bir büyük direnişi gerçekleştiriyoruz. Susmuyoruz, şarkılarımızı ve türkülerimizi söylüyoruz. Hep bir ağızdan umudu haykırıyoruz. İlk kez bugün mitingin saatler öncesinden başlayarak bu otobüsün üstünde bir müzik çalmadı, çalmayacak. Çünkü bugün yüreğimiz dağlanıyor. Maalesef, Azerbaycan’ın kurtuluş günü, zafer bayramı törenlerine katılan ve sonra yurda dönen kahraman askerlerimizi taşıyan askeri kargo uçağı Gürcistan - Azerbaycan sınırında düştü. 20 yiğit evladımızı, 20 iyi yetişmiş, pırıl pırıl askerimizi, canımızı kaybettik. Onun için bugün burada şarkı yok, neşe yok. Ben burada, Sultanbeyli’den sizi ve televizyonları başında bizleri izleyen herkesi önce bir dakikalık bir saygı duruşuna ve ardından İstiklal Marşımızı hep birlikte okumaya davet ediyorum. Ruhları şad olsun. Arnavutköy İlçe Başkanımız Tekin Aras aramızda. O da şehitlerimiz için bir dua okuyacak. Ondan sonra başlayacağız.”

“İLK KEZ GÜZEL HABER ALDIK, AHMET ÖZER ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU”

“Allah kabul etsin, ruhları şad olsun. Biraz önce hocamız da bahsetti. Ne yazık ki son zamanlarda çok kötü haberler aldık. Gebze’de çöken binada dört vatandaşımızı kaybettik. Dilovası’nda yangında üçü çocuk, altı kadın işçimizi kaybettik. Diyarbakır’da dün iskele çökmesinden dolayı dört işçimizi kaybettik. Hem onların, hem iş kazalarında, iş cinayetlerinde, hem vatan savunmasında hayatını kaybedenlerin, bir kez daha tüm şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyoruz. Bu memleket için görev yapan herkesi, polisimizi, askerimizi Allah korusun. Böyle acıları bir daha yaşamayalım inşallah. Çok kötü haberler aldık, almaya devam ediyoruz. Ama dün ilk kez bir güzel haber aldık. Seçildikten sonra 209 gün görev yapabilen, ardından 377 gün hapis yatan, dün bu saatlerde Silivri Cezaevi’nde hücresinde olan Ahmet Özer özgürlüğüne kavuştu ve biraz önce size hitap etti. Onun bir an önce görevine dönmesini beklerken; Silivri’de, İzmir’de, Antalya’da, Afyon’da, Gebze’de, Bolu’da hem partimizin belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin, bürokratların, hem de Türkiye’nin tüm cezaevlerindeki siyasi tutsakların özgürlüklerine kavuşmasını ve hep birlikte onların bu otobüsün üstünde özgürlüklerini kutlayacağımız günleri bekliyoruz. Onları buradan bir kez daha saygı ile selamlıyoruz.”

“SULTANBEYLİ’NİN TÜM DEMOKRATLARINA SELAM OLSUN”

“Tabii değerli Sultanbeyliler öyle, böyle bir ilçede değiliz. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin şüphesiz İstanbul’da en güçlü olduğu ilçelerden birindeyiz. Bizim geçmişte gücümüzün çok düşük olduğu, güç kazandığımız ama arzu ettiğimiz noktada olmadığımız bir ilçedeyiz. Ben yapılan büyük haksızlıktan, 19 Mart darbesinden sonra yedi gün - yedi gece Saraçhane’de direndikten sonra ‘Ne yapacağız, bırakacak mıyız?’ diyenlere ‘Asla bırakmayacağız’ demiştim. ‘Her hafta sonu Anadolu’nun bir ilinde, yedi bölgeden bir ilde ve her çarşamba darbenin gerçekleştiği günün akşamında buluştuğumuz saatlerde, İstanbul’da bir ilçede buluşacağız’ demiştim. Bunu söylediğimizde bize şöyle dediler: ‘Kadıköy kolay, Bakırköy kolay. Pek çok ilçede yazın ve baharda bu işler kolay. Sıcak gelecek, soğuk gelecek, yağmur yağacak. Bu işin Sultanbeylisi var. Oraya gidip da gece mitinginde kaç kişiye konuşacaksın?’ Buradan bu muhteşem akşamı gerçekleştiren hem Zeynel Özbakır başkanımızın şahsında Cumhuriyet Halk Partisi örgütüne, hem de hangi görüşten olursa olsun adaletin yanında, haksızlıkların karşısında, seçtiğinin arkasında duran, iradesine sahip çıkan Sultanbeyli’nin bütün demokratlarına, sosyal demokratlarına, milliyetçi demokratlarına, Kürt demokratlarına ve aslan sosyal demokratlara selam olsun. Hepiniz hoş geldiniz.”

“SİZ BÖYLE DURDUKÇA ZULMEDENLER ABAD OLAMAZ”

“Bugün Silivri’deydim. Dün akşam yayınlanan iddianame, aylardır yaptıkları hazırlıklar, sözde gizli olan soruşturmayı sızdırmalar, yandaşlara iddianame hakkında parça parça bilgiler vermeler, daha bu hafta birkaç gün önce yandaş basına bilgiler vermeler… Dün girişilen, devlet televizyonunun, devletin ajansının alet edildiği haysiyet suikastları duruyordu. Ama bugün Silivri’de başta Ekrem Başkan, bütün arkadaşlarımız, hiçbirisi başlarını öne eğmemişlerdi ve hepsi bir şeye bakıyorlardı: ‘Bakalım bugün iddianameden sonra ilk miting ne olacak? Sultanbeyli nasıl olacak?’ Verdiğiniz destek için bu tarihi duruşunuz için tüm arkadaşlarımız ve aileleri adına sizlere teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Siz böyle durdukça zulmedenler abad olamaz. Zulm ile abad olamayacaklar. Biz kazanacağız. Haklılar kazanacak, masumlar kazanacak. Adalet kazanacak. Bugün buradan Silivri’ye Yiğidim Aslanım yok ama Silivri’deki ve tüm cezaevlerindeki yiğitler Sultanbeyli’nin bu sesini duyuyor. Hücrelere bu sesle umut doluyor. ‘Hak, hukuk, adalet.’ Bütün Türkiye, vicdanlı Sultanbeyli’nin bağrından kopan bu sesi duysun.”

“CESARETİNİZ VARSA YARGILAMALARI CANLI YAYINLAYIN”

“Öyle bir adalet krizinin içindeyiz ki 19 Mart sivil darbesinden 237 gün sonra, neredeyse sekiz ay sonra nihayet o iddianame yazıldı. Aylardır bekledik. ‘Artık sabrımız kalmadı’ dedik. ‘Yazın şu iddianameyi de hem iftiralarla hesaplaşalım, hem kendimizi savunalım, hem de bu iddianamedeki haksızlıkları, yalanları yargılayalım’ dedik. Şimdi en sonda söyleyeceğim lafı başta söylüyorum. Ekrem Başkan, bütün arkadaşlar, parti olarak biz bütün aileler bekliyoruz ki cesaretiniz varsa yargılamaları canlı yayınlayın. Millet haklıyı da görsün, iftiracıyı da görsün. Bakın ben bunu söylediğimde, Ekrem Başkan söylediğinde Devlet Bahçeli de destek vermişti. Bütün muhalefet partileri destekliyor, Devlet Bey destekliyor. Adalet ve Kalkınma Partisi’nden, bir tek onlardan ses çıkmıyor. Çünkü onlar yaptıkları kumpası biliyorlar. Çünkü onlar bu davanın hukuki değil; siyasi olduğunu, Ekrem Başkan’ın önünü kesmek için olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi’ni iktidardan uzaklaştırmak için olduğunu biliyorlar. Değilse Sayın Erdoğan hodri meydan, canlı yayın istiyoruz. Milletin önünde hesap vermek istiyoruz. İddianamenin ilk sayfalarında istifaya davet ettiğiniz kişinin… Daha güya soruşturma gizli, iddianame yok. Kimse bir şey öğrenemez. Avukatlar öğrenemiyor dosyayı ama çıktı birisi dedi ki ‘Bir ahtapot var. Kafasında Ekrem İmamoğlu var. Kolları bütün Türkiye’ye uzanıyor.’ O gün, o bunu dediğinde karşısına gerçek ahtapotu çıkarıp gösterdik. Kollarını gösterdik. AKP’nin gerçek ahtapotunu gösterdik. O gün bugün ‘ahtapot’ demedi ama iddianamede daha ilk sayfada ‘ahtapot’ yazıyor. Dört kez ahtapot ismi geçiyor. Buradan soruyorum: Ya bu iddianameyi yazan her zaman söylendiği gibi haftada bir gidip yürütmenin başına bilgi veriyor, emirlerini alıyor. Ya da bu ülkeyi yöneten kişi yargılamayı yapanlara doğrudan talimat veriyor. Hangisi olursa olsun o ahtapotun kolları değil ama bu milletin adalet arayan iki eli yakanızdadır, bunu bilesiniz.”

“ANLAT ÖNCE O YÜZÜĞÜN ÜSTÜNE NELER KOYDUN?”

“İddianamenin başında Ekrem Başkan’ı suçluyorlar, ‘Zenginleşmek için yaptı’ diye. Ekrem Başkan’ın siyasete gelene kadarki zenginliği belli, edindiği mal ve mülk belli. Siyasetten sonraki kısmı belli. Bakın buradan açıkça söylüyorum. Ne demişti Sayın Erdoğan? ‘İddianame bir aya kadar çıkar.’ O zaman öyle diyordu. ‘Bir aya kalmaz. Bundan sonra birbirinin gözünün içine bakamayacaklar, insan içine çıkamayacaklar. Milletin yüzüne bakamayacaklar.’ İşte tam burada Sultanbeyli’den söylüyorum. Bugün Silivri’deydim, Ekrem Başkan’ın ve arkadaşların gözüne baktım. Bu akşam Sultanbeyli’de milletin arasındayım, Sultanbeyli’nin yüzüne bakıyorum. Diyorum ki ‘Arkadaşlarımız masumdur. İddianame bir iftiranamedir. Bırakın boş olmayı, bomboştur.’ Buradan, son seçimde en çok oyu AK Parti’ye veren Sultanbeyli’den, geçmişte rekor oylar veren Sultanbeyli’den Sultanbeyli’nin vicdanına, insafına sığınarak ve şahitliğine başvurarak soruyorum: Var mısın Sayın Erdoğan, çıkaralım Siyasi Ahlak Kanunu’nu bir günde? Tüm siyasetçiler, sen de ben de Ekrem Başkan da siyaset öncesinden bugüne kadar kim zenginleşmiş, kimin varlığı artmış, kim haram yemiş? Millet görsün. Hodri meydan. Sayın Erdoğan bak burada ne var? Burada Özgür Özel’in alyansı var. Hani diyordun ya. ‘Siyasete girerken bu vardı. Siyaseti ben bırakırken, zenginleşmişsem bilin ki çalmışımdır’ diyordu. Benim, Ekrem Başkan’ın, bizim yüzükten geldiği noktada izah edemeyeceğimiz tek kuruşumuz yok. Ama sen o yüzüğün üstüne neler koydun be adam, neler koydun? Bunu anlat önce.”

“SUÇSA BİZ BUNU 15,5 MİLYON KİŞİ İŞLEDİK”

“Millete itibar suikastı yapmak kolay. İnsanların haysiyetiyle oynamak kolay. Ama bu kadar büyük kul hakkı yenilmez. Kendinden bildiğin işi başkasına kara diye çalma. Otur oturduğun yerde. Efendim Ekrem Başkan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyormuş. Biz onu Cumhurbaşkanı adayı yapmak istiyormuşuz. Bunu iddianameye suç gibi yazmışlar. Be adam 23 Mart günü 15,5 milyon insan Ekrem İmamoğlu’nu aday yaptı. Suçsa biz bu suçu 15,5 milyon kişi sokaklarda, meydanlarda, sandıklarda işledik. Seçim kazanmaya çalışıyormuşuz. Bugün Türkiye’de yapılan anketlerde en düşük oranla, yüzde 60 ile millet iktidar değişsin istiyor. Senin gitmeni istiyor. Huzur istiyor. İş istiyor, aş istiyor. Seni değiştirmeye çalışmak suçsa memleketin yüzde 60’ı ortaktır bu suça.”

“BU ŞEMALARI EN SON ERGENEKON’DA BALYOZ’DA YAPIYORLARDI”

“Daha iddianame kabul edilmeden, yargılama olmadan, karar verilmeden istinaf edilmeden, Yargıtay’da kesinleşmeden, her gün hem de Başsavcılık eliyle masumiyet karinesi zedeleniyor. Her gün ‘Ekrem İmamoğlu suç örgütü’ deniyor. Dün de şemalar yayınlanıp bunu milletin gözünün önüne koyup, inandırmaya çalışıyorlar. Bu şemaları en son Ergenekon’da, Balyoz'da yapıyorlardı. Kimseye suçu ispatlanmadan ‘suçlu’ diyemezsiniz. Olmayan bir örgütü var diye gösteremezsiniz. Mahkeme yerine geçemez, karar kesinleşmeden kimseye suçlu muamelesi yapamazsınız. İşte o ‘örgüt’ dediklerinin faaliyetine başladığı tarihi yazmışlar. O tarihte, aynı zamanda daha sonra yapılan bir şikâyetle Beylikdüzü için Büyükçekmece’de mahkeme görülmüştü. Mahkeme görüldü ve geçen hafta Ekrem Başkan o iddiadan beraat etti. Dünkü iddianamede bu suç örgütünün başlangıcını aynı olaya dayandırmaya çalışıyorlar. Yani iddianame dün çıktığı anda temel dayanağından, taşıyıcı kolonundan yoksun olarak çıkmıştır. Ve çok basit bir şekilde iddianameyi özetleyecek olursak, iddianamede iddia şudur: Birileri, yani gizli tanıklar ilk başta üç taneydi bunlar, Meşe vardı, Ladin vardı ve Çınar vardı. Bunlar kimsenin bilmediği yüzleri kapalı, adları gizli iftiracılardı. Bunların sayısını şimdi 15’e çıkarmışlar ve bu 15 gizli tanık söyledikleriyle iftiralar atıyor. Başsavcı diyordu ki ‘Kimseyi sadece tanık beyanıyla suçlamıyoruz. Mutlaka kanıtını koyuyoruz.’ Dün iddianame çıktı ve onlarca arkadaşımızın suçlamalarında, sadece ve sadece gizli tanıdığın söyledikleri ya da iftiracıların söyledikleri var. Üzerinde çok konuşacağımız bir bombayı buradan ifade edeyim. İlk başlarda bir Çınar vardı. Her iftirayı o atardı. Her yerde ‘Çınar’ın dediğine göre, Çınar’ın dediğine göre.’ Sonra bu Çınar’la araları bozulmuş. Bu Çınar’ın söylediği sözler, bu Çınar’a verilen vaatler, bu Çınar’ın attığı yalanlar birbiriyle örtüşmemiş. Bu Çınar’ı yedinci kata almamaya başlamışlar. Bu Çınar altıncı katta intihara kalkışmış. Buradan bütün adliye muhabirlerinin bildiği, herkesin adliyede bildiği gerçek. O yaşanan intihara kalkışma olaydaki kişi Çınar’ın ta kendisidir. Şimdi o Çınar’ın aylar önce söylediği ifadeleri Çınar’dan almışlar, İlke’ye söylettirmişler. İlke diye yeni bir gizli tanığa. Yalan olduğu buradan belli. Kumpas olduğu buradan belli. Bir soruşturmada gizli tanığın sekiz ay önce söylediklerini, diyor ki o, ‘Madem böyle, ben bunları mahkemede değiştireceğim.’ Onun söylediklerini alıp, İlke denen gizli tanığa veriyorlar. Burası adaletini arandığı değil, bir kumpasın kurgulandığı iddianameye dönüşmüştür. Hepsinin farkındayız, sonuna kadar da peşindeyiz.”

“İDDİA VAR KANIT YOK”

“Sultanbeyli’nin değerli sakinleri. Değerli Sultanbeyliler. Diyor ki bir tane yalancı tanık, ‘Ekrem İmamoğlu adam öldürdü.’ ‘Öyle mi? O zaman cinayetle yargılayalım. Ama bunu böyle demekle olmaz ya nerede öldürdü?’ ‘Bilmiyorum.’ ‘Kimi öldürdü?’ ‘Yazmıyorum.’ ‘Mermiler, kovanlar nerede?’ ‘Bilmiyorum.’ ‘Tabanca nerede?’ ‘Yok.’ ‘Peki ölen adam nerede?’ ‘O da yok.’ ‘Ama Ekrem İmamoğlu’nu cinayetle yargılayalım. Çünkü onun adam öldürdüğünü duydum. Öyle hatırlıyorum.’ Bununla suçlama olur mu? Bununla yargılama olur mu? Bakın 15 gizli tanık, 76 iftiracı iddianame bundan ibaret. İçinde 969 kez ‘hatırladığım kadarıyla’, 691 kez ‘-mışlar, -mişler, -muşlar’, 546 kez ‘duyduğuma göre’, 516 kez ‘bildiğim kadarıyla’, 499 kez ‘olabilir’, 370 kez ‘bilgim yoktur’, 235 kez ‘öyle olduğunu zannediyorum, düşünüyorum’, dokuz kez ‘hissettim’. Bunları söyleyerek iddianame yapmışlar. Bakın iddianamede iddia vardır, kanıt yoktur. İddianameye ‘Boş mu diyeceksiniz?’ diyorlar ya. Boş demiyorum, iddianame boş değildir. Bomboştur, bomboştur, bomboştur.”

“DELİL BULAMADIKLARI İÇİN İFTİRACI TUTMUŞLAR”

“Bir de biliyorsunuz her darbe döneminin yargılamalarında kendi eli ayağına dolaşır, kendi kendilerini rezil ederler. 12 Eylül öncesini ve sonrasındaki yargılamaları bilenler böyle fıkralaşmış hikayeler bilirler. Evde arama yapmışlar, tutanak tutmuşlar. İddianame yazmışlar. Mahkemeye çıkmışlar. ‘Evde yasa dışı kitaplar bulduk, bu kitabın yazarı Altıncı Lenin’ diyor. Vladimir Lenin yerine onun Roma rakamıyla ‘VI’yı altı sanmış, ‘Altıncı Lenin’ yazmış. Yıllardır 12 Eylül darbecilerinin bu acziyetine gülerdik. Dün akşam iddianame çıktı, iddianamede casusluk örgütünden bahsediyor. İngiltere’deki MI6 istihbarat örgütünü söyleyeceğine; İngiliz istihbarat örgütü M16 yazmış, M16. Askerden aklında kalmış M16 tüfek. MI6 yerine M16 yazmış. Bu da 19 Mart darbecilerinin elinin ayağının karıştığı durumdur. Açıkça söyleyelim. Bir yerde bir suç varsa, üstüne gidilmelidir. Suçun üstüne şöyle gidilir; Belediyeye müfettişi yollarsın, denetler. İhaleye bakar, suçu bulur, delili arar, oradan suçluya gider, cezayı verir. Ama bugün yapılan iş, suçtan suçluya gitmek değil; Tayyip Bey’in bildirdiği suçludan, ‘Kim suçlu?’ ‘Ekrem İmamoğlu’, bu suçluya bir suç uydurmaktır. Suç uydurmak için delil bulmaktır. Delil bulamadığı için iftiracı yaratmaktır. Gizli tanık yaratmaktır. Buradan 2 Eylül’de ‘Kimseyi sadece tanık beyanıyla içeride tutmuyoruz, varsa söyleyin hemen çıkaralım’ diyen Başsavcıya söylüyorum. Başta Kadriye Kasapoğlu, onlarca arkadaşımız sadece tanık beyanıyla içerdedir. Onları derhal bırakmak boynunuzun borcudur.”

“560 LİRALIK BİLE YOLSUZLUK BULAMADILAR”

“Şimdi değerli Sultanbeyliler, yaz boyunca her çarşamba akşamı İstanbul’da dedik ki ‘İddianameyi getirin. Biz yargılanmak için değil, bu iftiraları yargılamak için iddianame istiyoruz.’ Bakın bu buraya, size nasip oldu. Şimdi 19 Mart gününün sabahında ne yazmıştı Başsavcılık? ‘560 milyar lira yolsuzluk yapıldı’ diye. 273 gün geçti, 560 liralık yolsuzluk ispat edemediler. Dün de ‘140 milyar’ demiş. Nereden demiş? ‘Yurt dışından metro kredisi bulmuşuz da 10 tane metro yapıyormuşuz da metrolar bitmemiş de…’ Altısı bitti bu arada deneme seferi yapıyor. ‘Demek ki bu paraları Ekrem mi yemiş?’ Bak bak bak, kafaya bak. Eğer bir kör kuruş ispat edebilen varsa, çıkacak karşımıza. Buradan açıkça söylüyoruz. İlk günkü büyük yalan çökmüştür. Soruyorum, İBB’den bin 200 tane cep telefonu alınmış, CHP kurultayında dağıtılmış. Bir tane bulabildiniz mi? Bir tane ispat edebildiniz mi? Bu yalanı atan haysiyetsizlere soruyorum televizyonlardan. İddianamede göreceğiz diye. Gören var mı? Yalancılar, gören var mı? Nerede o telefonlar? Bitmedi. Her hafta sayacağım hepsini. Bitmedi. Bir garaja girdiler, lüks arabaları çektiler. ‘İmamoğlu’nun lüks araba merakı’ dediler. Günlerce televizyonlarda oynattılar. Biz bulduk o garajı. MHP’li milletvekilinin arabası. Şimdi soruyorum iddianamede nerede bin 200 cep telefonu? Nerede İmamoğlu’nun lüks araç garajı? Nerede, nerede?”

“YANDAŞ BASIN, SENİN AHLAKIN NEREDE?”

“Bütün yaz dediniz ki ‘Pandemide bin 388 konsere çok yüksek paralar ödendi.’ Dedik ki ‘Yalan. Yüksek para yok. Sanatçıya destek var, ortada büyük paralar yok. Suç varsa yazın’ dedik. İddianame çıktı bir tane konserden bahseden yok. Bütün yaz konuştunuz, bin 388 konser iddianamede nerede, nerede, nerede? Bitmedi. KİPTAŞ’tan 100 tane daire, beşte biri fiyata yakın arkadaşlara ve kurultay delegelerine verildi. Dedim ki ‘Yalan. Bir tane kurultay delegesi bulun, istifa ederim’ dedim. İddianame çıktı, KİPTAŞ’taki 100 daireden bir tanesi bile yok iddianamede. Yandaş basın, sana soruyorum. Senin ahlakın nerede? Senin ahlakın nerede? Şimdi bunların yüzlercesini her hafta konuşacağız. Ama bir tanesini şahit huzurunda konuşayım. Ne dediler? Geldiler, kameraları bantladılar. Valizlerle para taşıdılar. Öyle mi? Gördünüz mü o yalanı? Valizlerle para taşıdılar. O valizi İstanbul İl Başkanı getirdi Özgür Çelik. Valizi ayağının dibine koydu. Açtı dedi ki ‘Bunların içinde para yok, jammer vardı’ dedi. Bütün Türkiye’ye gösterdi. Bakın iddianame çıktı, iddianame diyor ki ‘Valizlerin içindeki jammerlar’ diyor. ‘Para var’ diyorlardı, ‘Jammer var’ var dedik. İddianameye para yazamadılar, valiz yalanının içinden jammer çıktığını gizleyemediler. Şimdi de ‘Jammer varmış’ diye iddianameyi servis ettiler. Soruyorum, o dediğimiz paralar, o bavullar nerede? Yandaş basın, senin ahlakın nerede? Senin ahlakın nerede?”

“AYLARDIR ATTIĞINIZ YALANLAR NEREDE?”

“Murat Ongun’un 10 yaşındaki oğlunun karton kumbarasında para arayanlara ve genç kızının kulağındaki altın sandığı küpeye dedektör tutanlara, o küpeyi alıp zapta geçirmeye çalışanlara ve bunların üzerinden çoluğu, çocuğu ağlatanlara, eşleri yıldıranlara söylüyorum: Yaz boyunca attığınız yalanlar nerede? Sizin ahlakınız nerede? Sizin ahlakınız nerede? Tayyip Erdoğan diyor ki, ‘Özgür Özel çıkmış şunu savunuyor, bunu savunuyor.’ Ben 12 yaşındaki çocuğun, 14 yaşındaki gencin, gözü yaşlı annenin, sabahın altısında evi basılıp eşi yatak odasından gözaltına alınan eşlerin hakkını, hukukunu, arkadaşlarıma atılan iftiralar karşısında onların şerefini savunuyorum. Zevkle savunuyorum. Onurla savunuyorum. Gururla savunuyorum. Sen çık karşıma da bu yalancıları, bu sahtekarları savun bakalım. De ki ‘Bu yalanları şöyle atmadılar, böyle atmadılar.’”

“İFTİRACILARIN BOYUNUN ÖLÇÜSÜNÜ ALACAĞIZ”

“Bakın değerli Sultanbeyliler. Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımızın, Hakan Bahçetepe’nin makam odasına gittiler. Oradaki çelik kasayı açtılar. Görüntüye göre Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin kasasından dünya kadar doları, Euro’yu çıkarttılar. Dünya kadar. Ben görüntüleri gördüm ve inanamadım. Belediye kasasında para ne gezer? Aradım, arama tutanağını istedim. Arama tutanağından belediye kasasından belediyenin mührü ile bilgisayarın hard diski çıkmış. Aradık TRT’yi, dedik ki ‘Gaziosmanpaşa Belediyesi’nde dolarlar diye gösteriyorsun.’ ‘Biz Anadolu Ajansı’ndan aldık’ dedi. Anadolu Ajansı’nı aradık. ‘Elimizde boş kasa görüntüsü yoktu, stok görüntülerden bunu yolladık’ dedi. Şimdi bir dolar çıkmayan kasadan binlerce dolar çıkmış gibi servis yapanlara söylüyorum. Bunun üzerine her gece çıkıp televizyonda haysiyet cellatlığı yapanlara söylüyorum. Köşelerinden oturup da arkadaşlarımıza iftira atanlara söylüyorum. Eğer kendinize güveniniz varsa mahkeme salonu orada. Ben orada olacağım, biz orada olacağız. Gelin iftiracılar. Sizin boyunuzun ölçüsünü orada alacağız, orada alacağız. Kendine güvenen canlı yayını savunur. Kendine güvenen mahkeme salonuna gelir, karşımıza oturur. Gözümün içine bakar, bu iftiraları savunur. Buradan bütün İstanbul’a, bütün Türkiye’ye bilhassa gençlere sesleniyorum: ‘istanbuliddianamesi.com’ internet sitemizdir. Bu sitede atılan iftiralar ve cevapları vardır. ‘istanbuliddianamesi.com’ Bu siteye girin, yalanı - gerçeği görün. Karşımızdakilerin ne kadar kötü niyetli, ne kadar gözü dönmüş, ne kadar korkak ve bizim bu konuda ne kadar haklı ve ne kadar cesur olduğumuzu görün. Hodri meydan. Bir genç arkadaş geçen gün şöyle yazmış Ekrem Başkan için. Genç bir sanatçı. Diyor ki ‘Bir kişi hem seçimlerde hile yapmış, hem hırsız, hem diploma sahteciliği yapan, hem verileri çalmış, hem siyasi casus, hem de terörist olabilir mi?’ Aynı anda hepsini birden bir kişi olamayacağına göre birisi o kişiden kurtulmak için iftiradan başka çare bulamamış demektir. Ekrem Başkan ne hırsızdır, ne yolsuzdur, ne casustur, ne teröristtir, ne de birisi gibi diplomasızdır. Evelallah dört dörtlük bir Cumhurbaşkanı adayıdır.”

“BU İDDİANAMENİN SİYASİ OLDUĞUNU BU KADAR GÜZEL ANLATAMAZDIM”

“Bu darbenin ve davanın savcısına vaktiyle eleştirilerde bulundum. Sert eleştirilerde bulundum. Kızdırdı, kötü söz de söyledik. Ama ben kimseye beddua etmedim. Bu savcının yazdığı, başsavcının savunduğu bu iddianameyi görünce kendisine şöyle söylüyorum: Allah senden razı olsun. Ben buraya çıkıp da bu iddianamenin siyasi bir iddianame olduğunu asla ve asla bu kadar güzel anlatamazdım. Diyorsun ya ‘Bunların amacı Ekrem İmamoğlu’nu Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı yapmak.’ Diyorsun ya ‘Bu sebepten dolayı bunların partisi kapanmalıdır.’ ‘Cumhuriyet Halk Partisi kapansın diye Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçmelidir’ diyorsun ya. İşte sen kendi ağzınla bu davanın hukuki olmadığını, Ekrem Başkan’a ve diğer arkadaşlara söylenenlerin gerçeği yansıtmadığını, amacın siyasi olduğunu, talimatın Recep Tayyip Erdoğan’dan geldiğini itiraf ediyorsun. Burada söyleyeceğim şu var: Bu parti, Tayyip Bey’in kurduğu parti gibi bir apartmanın dublex çatı katında, bir rezidansta kurulmuş, bir avukat bürosunda kurulmuş bir parti değildir. Bu parti, milli mücadelenin partisidir. Bu parti, savaş meydanlarında kurulmuştur. Bu partinin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin birleşmesiyle oluşmuş Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan, bu Cumhuriyet Halk Fırkası’nın mücadelesinden çok yılanlar oldu. Bizi sokmaya çalışan çok yılanlar da oldu. Bu mücadelede yılan oldu, yılmayan oldu. Gün geldi, Kenan Evren bu partiyi kapatmaya kalktı. Milletimizle birlikte yine açtık. 102 yıllık dev çınar ayakta duracaktır, düşmanların hepsi sefil olacaktır, beter olacaktır.”

“ERDOĞAN ARTIK SİYASETTE HAVLU ATMIŞTIR”

“Erdoğan’ın partisine kapatma davası açıldığında heyetler kurup, dünyayı gezip, anlatıp, ‘Türk demokrasi tarihine vurulmuş bir darbedir’ diyordu. Dünün mazlumu, dünün mağduru şimdi bugün gelmiş karşımıza bugünün zalimi olmuş. Buradan, Sultanbeyli’den, bir zamanların AK Parti’nin kalesinden bütün AK Partililerin vicdanına sesleniyorum: Parti kapatmak darbecilerin işi değil midir? Parti kapatmak senden korkanların işi değil midir? Demokratik siyaset yarışarak yapılacakken, yenemediğinin sırtını hakimlerle, savcılarla yere getirmeye çalışmak korkaklık değil midir? Bütün AK Partililere sesleniyorum: Artık Recep Tayyip Erdoğan siyasette havlu atmıştır. Kendi kadın kollarına, gençlik kollarına güvenini yitirmiştir. Yargı kollarıyla seçim kazanmaya çalışmaktadır. Bu milletin artık takdiri değil. Bu millete zorla kendini dayatmaktadır. Bunun için buradan Türkiye’deki bütün demokratlara sesleniyorum: Vakit parti kapatmalara karşı birlikte direnmek; vakit demokratik siyaseti birlikte savunmak; vakit siyasetin mertçe, dürüstçe ve serbestçe yapılmasını savunmaktır. Dün demokrasi ile gelenlerin bugün demokrasiden vazgeçmesi seçmeni de peşinden götürecekleri anlamına gelmez. Sultanbeyli’deki AK Parti’ye gönül vermiş, bu yaşananlardan utanan bütün demokratlara sesleniyorum: Yarınları sizin demokrasiye inancınızla hep birlikte kurabiliriz. Darbecilerin arkasında durmayın. Darbecilerin karşısında, demokrasinin arkasında duralım. Biz hep birlikte Türkiye’yiz. Biz Türkiye İttifakı’yız. Türkiye İttifakı renklerini ay-yıldızlı al bayraktan alır. Türkiye İttifakı kimseyi dışlamaz. Bugün ‘İyi olsun’ diye AK Parti‘ye oy vermiş, emekli maaşı 16 bin lira olan, ezilen emeklilere sesleniyorum: AK Parti tek çare, sadece oy verilecek tek parti değildir. Emekçilere sesleniyorum: AK Parti‘ye mecbur değilsiniz. Esnafa sesleniyorum: Bunlara katlanmak zorunda değilsiniz. Birlikte olacağız, güçlü olacağız, sabırlı olacağız, kararlı olacağız. Hep birlikte kurtulacağız. Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.”

“ERDOĞAN YARIN KAMERALARIN KARŞISINA GEÇİP ÖZÜR DİLEMELİ”

“Sultanbeyli’den Sayın Erdoğan’a, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’a, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir çağrım var. Yarın sabah kameraların karşısına geçmelisiniz. 237 gündür ‘hırsız’ deyip, ‘yolsuz’ deyip ‘Belediyeleri soydular’ deyip, ‘casus’ deyip hakkını yediklerinize, kul hakkına girdiklerinize, onların bu değerli ailelerine karşı bir özür borcunuz var. Buradan Erdoğan’a Türkiye siyaseti açısından bir dönüm noktası olabilecek bir çağrı yapıyorum. Eğer bu ailelerden özür dilerse, arkadaşlarımızdan özür dilerse, ‘Bana da öyle söylediler, ama kanıt olmadığını gördüm. Bunların bir düzen olduğunu gördüm. Bundan benim sorumluluğum yok, beni de kandırdılar. Tanrım, milletim ve Rabbim beni affetsin’ diyorsan, bir kez daha bu milletten özür dilersen, ben bundan sonra siyasi mücadeleyi seninle sandıkta yapmaya varım. ‘Önümüzdeki baharda’ diyorsan baharda, ‘Yok iki ay sonra karda kışta’ diyorsan, karda kışta. Sandığın gelmesine, aday olursan seninle yarışmaya, olamazsan seni emekli etmeye, aileyle, eşle çocukla uğraşmayacaksan zaten niyetimiz yok; senle, aileyle, eşle, çocukla uğraşmayacağız. AK Parti’nin kara düzeninde suç işleyenler elbette hesap verecekler. Yol yakınken yarın Ekrem Başkan’dan, arkadaşlarımızdan ve ailelerinden özür dilemek suretiyle bu AK Toroslar çetesinin arkasından çekilin, yeni bir Türkiye’ye uyanalım. Bu çetenin arkasından çekilmez, bu çeteyle bir bizi iktidara getirmemek için iftiraya devam ederseniz; bilin ki yılmayacağız, bilin ki teslim olmayacağız, bilin ki susmayacağız. Biliyorum ki biz bir kelime eksik söylersek, bu milleti susturacaksınız. Biz bir adım geri gidersek, bu millete 100 yıl geriye gidiş yaşatacaksınız. Biliyorum ki biz bir santim eğilirsek, siz bu millete diz çöktüreceksiniz. Ama biz diz çökmeye değil, geri adım atmaya değil, susmaya değil, teslim olmaya değil, mücadele etmeye kararlıyız.”

“UMUT SİZDEDİR, UMUT MÜCADELEDEDİR”

“Andolsun ki buradan Sultanbeyli’den Türkiye’de televizyonlara başında bizleri dinleyen herkese sesleniyorum. Korkmayın, yılmayın, sakın umutsuzluğa kapılmayın. Yapmanız gereken bu gece buradakiler gibi kumandayı bırakmak, pijamayı çıkarmak, nerede olman gerekiyorsa oraya, o meydana koşmaktır. Yapman gereken mücadele etmektir. İtiraz etmektir. Ne açlığa ne yoksulluğa ne sefalete ne de zulme katlanmak zorunda değiliz. Biz mücadele edeceğiz ve bu kara düzeni değiştireceğiz. Erdoğan, yarın özür dilerse, bu ailelerden özür dilerse, bu zulümden dönerse, bir sandık getirirse kolay yol oradadır, demokratik yol oradadır. Yoksa o sandığı bulana kadar, ucundan tutana kadar, bu iktidarı değiştirene kadar; sokak sokak, meydan meydan mücadeleye var mısınız? Var mısınız? Var mısınız? Biz korkmuyoruz, biz geri adım atmıyoruz. Biz kazanacağız, mücadele kazanacak. Türkiye kazanacak. Her birinize inanıyorum, her birinize güveniyorum. Ve sizin gözlerinizde cesareti, kararlılığı ve gelecekte kazanacak olanları görüyorum. Enerjiniz hiç bitmesin, mücadele azminiz bitmesin, meydanları bırakmayın, direnmeyi bırakmayın. Biz kazanacağız, biz kazanacağız, biz kazanacağız. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. Hoşça kalın, hepinizi çok seviyoruz. Evlerinize güle güle gidin. Sevdiklerinize selam söyleyin. Çağrılınca gelin, meydanları bırakmayın. Mücadeleyi bırakmayın. Umut sizdedir, umut Sultanbeyli’dedir, umut mücadelededir. Umut İstanbul’da, Umut Anadolu’dadır. Biz kazanacağız, biz kazanacağız, biz kazanacağız. Türkiye kazanacak. Sağ olun, var olun.”


CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL İSTANBUL’DA - 2