24.11.2024
24.11.2024
“OLMAZ OLSUN SİZİN SİYASETİNİZ”
“MİLLETİMİZ NASIL BİR ÇARESİZLİK İÇİNDE OLDUKLARINI EN YAKINDAN GÖRÜYOR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, iktidarın belediye kreşlerine yönelik müdahale girişimlerine karşı çıktı. AK Partili Belediye Başkanı adaylarının da propaganda sürecinde kreş açmak için vaatte bulunduğunu anımsatan Özel, “Bakın bugün yasakladıkları kreşlere. Ankara adayı Turgut Altınok. 100 kreş sözü vermiş. Bir yıl içinde. Seçimi kazanamamış… Gelelim İzmir adayı Hamza Dağ’a. İzmir’de 100 kreş açacağını annelere söz olarak vermiş. Hamza Dağ orada. Milli Eğitim Bakanlığı orada. Son olarak bize yazıyı yollayan Şehircilik Bakanı Murat Kurum. İstanbul adayıyken İstanbul’un her mahallesine bir kreş sözü vermiş. Bütün bilboardlarda yazıyordu. Şimdi soruyorum. Murat Kurum’a, Hamza Dağ ve Turgut Altınok’a. Siz kazansaydınız kreş açacaktınız, biz kazandık. O kreşleri zaten açmıştık. Fazlasını yaptık. Şimdi sizinkiler ‘Kapatalım oylar CHP’ye gitmesin’ diyor. Bu akıl mı, bu vicdan mı? Bu namus mu? Bu siyaset mi? Olmaz olsun sizin siyasetiniz. Biz bu hukuksuz karara direniriz. Biz bununla mücadele ederiz. Ama milletimiz bunların ne durumda olduklarını, nasıl bir çaresizlik içinde olduklarını en yakından görüyorlar” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, CHP Genel Merkezi’nde 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde düzenlenen ‘Öğretmenler Günü Buluşması’na katıldı. Öğretmen anne-babası ve kendisini yetiştiren öğretmenlerle buluşmada bulunan Genel Başkan Özgür Özel, yaptığı konuşmada, “Değerli öğretmenlerim, öğretmenleri ile bugün bu salonda olan değerli milletvekillerim, genel başkan yardımcılarım, siyaset arkadaşlarım, hepinizi saygı ile selamlıyorum. Bugün 24 Kasım, ülkemizin ve partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1928’de Başöğretmen unvanını almasının yıldönümü. Hepinizin öğretmenler günü kutlu olsun, hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel ayrıca, “Öğretmenler Günü’nü her yıl kutluyoruz, ben her Öğretmenler Gününde öğretmenime, ilkokul öğretmenime mutlaka giderim. Bugün burada olacaktı, 10-15 gün önce talihsiz bir kaza geçirdi. Bir kırık oluştu kalçasında. Buraya gelmeden önce tabi onunla birlikte hem kardeşimin öğretmeni, hem benim öğretmenim Semra öğretmenimiz geldi, burada. Annem ve babam burada. Bornova Anadolu Lisesi’ndeki öğretmenlerim burada, Almanca öğretmenimden kimya öğretmenime kadar, edebiyat öğretmenimden vatandaşlık bilgisi öğretmenime kadar… Bütün öğretmenlerim adına 23 öğretmenimiz buradalar” ifadesini kullandı. Genel Başkan Özgür Özel, şunları dile getirdi:
“TÜM ÖĞRETMENLERİN ELLERİNDEN ÖPÜYORUM”
“Buraya Anıtkabir’den geldik, ilk önce hepimizin öğretmenleri ile birlikte ve Ankara’daki öğretmenlerle birlikte Anıtkabir’e gittik. Oradan buraya geldik. Ben, iki toplantı arasında Gülseren öğretmenimi aradım. O da büyük bir heyecanla televizyon başında, hasta yatağında da olsa bizi izliyor. Ben kendi ilkokul öğretmenimin, buradaki öğretmenlerimin, sizlerin, hepinizin şahsında Türkiye’deki bütün öğretmenlerin ellerinden öpüyorum. Şu anda hayatta olmayanlara, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, başöğretmenimiz olmak üzere hayatta olmayanlara da Allah’tan rahmet ve hepimiz adına minnet duygularımızı ifade ederek başlamak istiyorum.”
“EĞİTİMDE NİTELİK SORUNU”
“Yakamda Semra öğretmenimiz benim mezun olduğum ilkokulda yöneticiyken, müdür yardımcısıyken yapmış olduğu bir rozet var, kendisi için sakladığı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün resmi olan, etrafında Manisa Gazi İlköğretim Okulu olan. Yukarıda ilk karnemle birlikte bunu verdi. Bornova Anadolu Lisesi’nden öğretmenlerim okuldaki yatılı öğrenci kimlik kartımı, o günkü resmimi, bugünkü resmimle birlikte getirmişler. Okullarımızın flamaları geldi. Yukarıda çok duygusal anlar yaşadık. Bunları arkadaşlarımız, basın mensubu arkadaşlarımızla paylaşacaklar. Bu salonda bugüne kadar çok İstiklal Marşı okundu. Tahmin ediyorum diğer arkadaşlarımız da hak verecekler, siyasetçi arkadaşlarımız. Hiç biraz önceki kadar güzel okunmamıştı. Çünkü hep burada biz öğrenebildiğimiz kadarıyla okuyoruz. Ama bu sefer salonun çoğunluğu bize o İstiklal Marşı’nı öğretenler, her sabah okutanlar olduğu için ilk kez bu kadar düzgün, ilk kez bu kadar doğru, ilk kez bu kadar hatasız şekilde okundu. Bundan da ayrı bir memnuniyet duyuyorum ve Cumhuriyet’in yetiştirdiği öğretmenlerin bugün eğitimde nitelik sorununun çok tartışıldığı bugünlerde Cumhuriyet’in nasıl öğretmenler yetiştirdiğini, bugün buraya koşan ve gelen öğretmenlerin İstiklal Marşı okumalarından bile ne kadar büyük bir emek, geçmişlerinde ne kadar iyi bir eğitim olduğunu gösteriyor.”
“HERKESİ DİNLEMEK ÜZERE YOLA ÇIKTIK”
“Tabii işler Türkiye’de eğitim açısından o kadar yolunda değil. Türkiye’de yapılan anketlerde, her beş kişiden dördü eğitim sisteminden memnun olmadığını açıklıyor. İktidar partisinin en çok oy aldığını iddia ettiği, AK Parti’ye oy vermiş ev hanımlarındaki ankette bile oğlunun eğitiminden memnuniyet, çocuğunun eğitiminden memnuniyet yüzde 78 ile 81 arasında memnuniyetsizlik olarak ölçülüyor. Memnun olanlar yüzde 20 bile değil. Bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu sorunu hep birlikte konuşmak, bu sorunu, sorunun tüm kesimleriyle, tüm paydaşları ile birlikte konuşmak ve herkesi dinlemek üzere yola çıktık. 18 Mayıs’ta bir eğitim mitingi gerçekleştirdik İstanbul’da. 18 Temmuz’da 24 saat süren bir eğitim maratonu gerçekleştirildi. 5 Ağustos’ta tüm eğitim sendikalarının yöneticilerini bu binada ağırladık ve dinledik. 19 Ekim’de Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün bulunduğu yerde Hasanoğlan Eğitim Zirvesini gerçekleştirdik. 6 Kasım’da Yüksek Öğrenim Buluşmasını Eskişehir’de, bir öğrenci kentinde ve Yılmaz Büyükerşen hocanın manevi ev sahipliğinde hem YÖK’ü konuştuk, yükseköğrenimi konuştuk, yükseköğrenimdeki sorunları konuştuk. Biraz önce burada üç çalışkan insan vardı. Suat Özçağdaş, Cumhuriyet Halk Partisi gölge kabinesinin Milli Eğitim Bakanı. Armağan Erdoğan ve Yalım Halıcı da bakan yardımcıları. Hepsi birlikte, büyük bir emek ve gayretle Türkiye’de eğitimin sorunlarını, öğrencinin sorununu, öğretmenin sorununu, velinin sorununu, eğitimin nitelik sorununu sürekli gündemde tutmak üzere çalışıyorlar. Ben bu 24 Kasım gününde ayrıca onları da kutluyorum. Emekleri için teşekkür ediyorum.”
“SOSYAL DEMOKRAT SİYASET HATTININ ÖNERECEKLERİ VAR”
“Maalesef, bugün Türkiye’de nitelikli eğitime ulaşmak sınıfsal bir soruna dönüştü. Çoğu sınıfın öğretmeni yok. Ama sınıfların artık çocukları var ve aldıkları eğitim var. Eğer anne ve babanın ekonomik gücü, ailenin ekonomik gücü çocuğu özel okula yollamaya yetiyorsa, orada başka bir eğitim alınıyor. Yetmiyorsa orada dünya kadar sorunla ki içinde sağlık sorunları da dahil olmak üzere uğraşılmak zorunda kalınıyor. Bakanlık bile ailelerin sosyo-ekonomik durumlarının başarıda etkili bir faktör olduğunu raporlarına yazıyor. Devlet okullarındaki eğitimin kalitesine, istisnai ve çok özel köklü kurumlar, çok özel geleneği olan okullar ya da o okuldaki öğretmenlerin çok özel gayretlerine toplumdan gelen karşılıklar ve desteklerin yarattığı mucizeleri, istisnai mucizeleri bir kenara bırakırsak, devlet okullarındaki eğitimin kalitesine maalesef kimse güvenmiyor. Özel okul ücretleri ise artık karşılanamaz durumda ve artık küçücük öğrencilerin ailenin ekonomik durumu kötüleştiği için, bundan iki yıl önce gidebildiği, gönderebildikleri okullara çocuklarını gönderebilecek gücü kaybettikleri için küçücük çocukların yaşadıkları yeni travmalarla uğraşmak zorundayız hep birlikte. Eğitim sistemi yapboz tahtasına dönmüşse, öğretmenler hak ettiği değeri görmüyor, hak ettiği ücreti almıyorsa ve siyaset de buna çözüm bulamıyorsa, tedbir almıyorsa artık yeni bir siyasetin, sosyal demokrat bir siyasetin hattının önerecekleri şeyler var.”
“ÖĞRETMENLER HER AY 15 ÇEYREK ALTIN KAYBEDİYOR”
“Bugün burada sadece sorunları değil çözümü de konuşmak üzere toplandık ve sizleri misafir ettik. İktidarımızda hiçbir şey bugün olduğu gibi olmayacaktır. Eğitim hakkı bu kadar pahalı, iyi eğitime erişmek sadece zengin ailelerin çocuklarının kavuştuğu imkan olmaktan çıkarılacak. Partimizin iktidarında liseyi bitirmiş her genç, en üst düzeyde bir yabancı dil bilecek ve teknoloji kullanımında üst düzey bir yetkinliğe sahip olacak. Hiçbir gencin eğitim amaçlı ya da tatil amaçlı vize sorunu olmayacak. Bugünkü gibi teknolojiye erişim bu kadar zor ve bu kadar pahalı, birileri için ayrıcalıklı durum olmaktan çıkarılacak. Öğretmenler bu ülkede mesleklerinin onuruna yakışır maaşlarla çalışacak, hak ettikleri değere mutlaka kavuşacaklar. Bu iktidar geldiğinde yıl 2002’ydi, en düşük öğretmen maaşı 635 liraydı. O gün bu maaşla 23 çeyrek altın alınabiliyordu. Yani bu iktidar geldiği gün en düşük maaşı alan öğretmen, maaşını çektiğinde 23 çeyrek altın alabiliyordu. Bugün en düşük öğretmen maaşı 40 bin 663 lira. Sadece 8 çeyrek altın alabiliyor. En düşük öğretmen maaşında 15 çeyrek altınlık kayıp var. Diğer maaşlar, en düşük maaşa göre katlanarak daha iyi durumda oldukları için kayıp da daha fazla. Bugün Türkiye’deki herhangi bir öğretmenin, ülkenin böyle yönetildiğinden dolayı en az 15 çeyrek altın kaybı var. Her öğretmen, her ay 15 çeyrek altın bedel olarak bu hükümetin kötü politikaları yüzünden, öğretmene değer vermemesi yüzünden 15 çeyrek altın kaybediyor. Aynı hesabı tersine işlettiğinizde bugün eğer 22 yıl önce yani beğenmedikleri, burun büktükleri, her fırsatta kötüledikleri Ecevit hükümetinin bıraktığı yerde olsak, bugün en düşük öğretmen maaşının 100 bin lira olması gerekir. O zaman buradan şu hatırlatmayı yapalım. Bu ülkenin kurucusu, benim bugün oturduğum bu koltuğun ilk sahibi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk Cumhurbaşkanı, ‘Öğretmen maaşlarını ne yapalım’ diyenlere ‘Mebus maaşı öğretmen maaşını geçmesin, yanlış olur’ demişti. Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında, o parlamentonun hakim grubu Cumhuriyet Halk Partisi grubu olduğunda, ülkeyi Cumhuriyet Halk Partili Milli Eğitim Bakanı ve Cumhuriyet Halk Partili Cumhurbaşkanı yönetirken, hızla öğretmen maaşlarını iyileştirmeye başlayacağız. Buradan bütün Türkiye’ye söz veriyoruz. Öğretmen maaşı, milletvekili maaşını yakalayana kadar hiçbir milletvekili zam almayacak. Söz veriyorum.”
“15 AYDA ALABİLDİKLERİ EVİ ŞİMDİ 10 YILDA ALABİLİYORLAR”
“Sonrasında milletvekillerimiz maaşlarına zam yapmak istiyorlarsa, öğretmen maaşlarına zam yapacak. 7 yaşında senin dişini fırçalamayı öğreten, burnun aktığında evladının burnunu siler gibi senin burnunu silen öğretmen, senden az maaş alıyorsa bu düzelene kadar CHP iktidarında arkadaşlarımız sabit maaşla bekleyecekler. Bunu buradan iktidarımız geldiğinde hatırlatsın öğretmenler diye, o maaşa öğretmenler kavuşsun diye tarihin önüne bir söz olarak kaydediyorum canlı yayında. 2002 yılında bir öğretmen maaşına hiç dokunmazsa İstanbul’daki o evi 15 aylık maaşıyla alıyormuş, aynı eve baktık, şu anda 122 aylık maaşıyla alabiliyor. Yani eskiden 1 yıl 3 ay maaşına dokunmadan alabildiğin evi şimdi 10 yılda aldığın maaşla alamaz durumdasın. Anadolu Eğitim Sendikası’nın öğretmenlerle birebir yaptığı ankette yüzde 82’si maaşını yetersiz buluyor. Yüzde 88’i aldığı maaşla ailesinin ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çektiğini, yüzde 30’u geçinebilmek için hala daha anne ve babasından destek gördüğünü ifade ediyor. Yüzde 91’ine göre aldığı maaş hak ettiği maaş değil. Yüzde 94’üne göre aldıkları maaş, toplumdaki saygınlıklarını gölgeliyor. Yüzde 74’ü aldığı maaşla birikim yapamadığını, yüzde 70’i kredi borcunun olduğunu ifade ediyor. Yüzde 47’si kredi borcunun ancak asgari tutarını ödeyebildiğini, yani yüzde 53’ü kredi kartının asgarisini bile ödeyemediğini söylüyor. Yüzde 84’ü ev ya da araba için krediye başvurmaya cesaretinin olmadığını, yüzde 38’i geçinebilmek için ek iş yaptığını, yüzde 70’i cebinde ay sonu yaklaşırken, günler kala hiç para kalmadığını, yüzde 53’ü ev kirası öderken zorluk çektiğini ifade ediyor. Bu durumda biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak eğitimdeki diğer sorunları konuşmayı bile gerekli görmüyoruz. Elbette konuşacağız ama öğretmenin durumu buysa, geçim sorunu varsa, ev sahibi kapıdaysa, kira ödenmiyorsa, kredi kartının asgari tutarını ödeyenler bile yüzde 43 düzeyinde kalıyorsa, nasıl o öğretmen faydalı olabilir, nasıl o eğitim sistemi iyi işleyebilir?”
“MADEM ATAMAYACAKTIN NE DİYE OKUTTUN?”
“Tabi bunlar çalışan öğretmenlerin sorunları. Bir de çalışamayan, atanmayan öğretmenler var. ‘Atanamayan’ diye söyleyip sanki kendinde bir kusur yokmuş gibi, yani istiyormuş da atayamamış gibi yapanlar ya da öğretmenlere bir kusur varmış gibi söyleyenler... ‘Atanamamışsın evladım sen de. Bak atanan atanıyor’ gibi bir algı operasyonuna yeltenenler var. Bu iktidar gelmeden önce de vardı atanmayan öğretmen sorunu. Sayıları 68 bindi. Sayın Erdoğan, her kürsüye çıktığında rahmetli Ecevit’e, ‘Madem atamayacaktın, ne diye okuttun be adam’ derdi. Şu anda sayı 1 milyona ulaşmış durumda. Rahmetli Ecevit hakkın rahmetine kavuştu, şimdi yok. Ama Ecevit adına soralım. Madem atamayacaktın, 1 milyon öğretmeni niye okuttun be adam? Kendi deyişinle.”
“BİR GECE YARISI YAPTIKLARI…”
“Dün ise Sayın Erdoğan 20 bin öğretmen atamasını müjde diye duyurdu. Bu geçen senenin kabus haberiydi zaten. Öğretmenler atama istiyordu, ‘68 bin atama isteriz, 82 bin atama isteriz, 100 bin atamanın altını kabul etmeyiz’ konuşulurken, demişlerdi ki ‘Öğretmen ataması yok. Ancak emekli olan öğretmen kadar atayacağız.’ Biz baktık, 22 bin emekli öğretmen olmuştu, 20 bin öğretmen atayacakları belliydi. Beklentinin beşte biriydi zaten. Yani dün yaptıkları atamalar, beklentinin beşte birini karşılayan ve öğretmenlik yapmak, atanmak için bekleyenlerin sadece 50’de birinin atandığı bir günü yaşadık. Bunu müjde diye anlattılar. Bu yüzden karşı karşıya olduğumuz durum, öğretmenlik mesleği gerçekten tarihte ve bütün dünya tarihinde uğradığı en büyük saldırı ile karşı karşıya. Öğretmenler, ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen diye beş farklı istihdam şekline kavuştular maalesef bu iktidar döneminde. Aynı işi yapıp farklı özlük hakları ve unvanlarla çalıştırılıyorlar. Bu çalışma şekli aynı okulda iş barışını bozuyor. Ücretli öğretmenlere asgari ücretin altında maaş veriliyor. Özel sektör öğretmenleri hem sendikalı çalışmak istiyorlar ama bu imkandan yoksun bırakılıyorlar, daha doğrusu bunu yapmaya kalktıklarında işsiz bırakılıyorlar, hem de 2014’te yapılan bir değişiklikle taban maaş korumasının dışındalar. 2014 yılına kadar, o gece ben oradaydım, o salondaydım. Kamudaki öğretmen ne maaş alıyorsa, dengi öğretmeni koruyan bir taban maaş uygulaması vardı, özel okullar için. 2014’te AK Parti grubunda, gece sonrası hayra olmayan bir hareketlilik vardı. Dedik bunlar bir şey çıkaracaklar. Yine bir çantadan bir önerge çıktı. Apar topar imzalandı. Verildi. Önerge taban maaşı kaldıran önergeydi. Taban maaş uygulaması kalktı, bugün herhangi bir özel okulda 17 bin 2 lira asgari ücrete çalışan öğretmen, o gece yarısı AK Parti’nin oylarıyla, bizim itirazlarımızla, bağırışlar, çağırışlar arasında, taban maaş kelimesi metinden çıkmasaydı, bugün asgari ücret verilen öğretmen, hiç değilse 40 bin lira alacaktı. Ya da 25 bin lira verilen öğretmen, kamudaki aldığı maaş 62 bin liraysa, 62 bin lira alacaktı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bir gece yarısı öğretmenlere ne yaptığını bir kez daha hatırlamak lazım.”
“ARAP SAÇI OLDU”
“Ama bu öğretmenlere yapılmış en büyük kötülük değil. Onları atamamak ya da bir gece yarısı taban maaşı kaldırmak. İnanın daha kötüsüne yeltendiler ve yapıyorlar. Dünya tarihinin en büyük kapkaç olayı. 1 milyon öğretmenin diplomasına kapkaç yapmaya çalışıyorlar. Bugün son kez 20 bin öğretmeni atadılar. Seneye maarif modeli başlayacak. Daha doğrusu maarif modelinde öngördükleri şekliyle, hani bunlar söz vermişlerdi ya geçen seçimden önce. Biz atanmayan öğretmenleri ilk yıl 100 bin öğretmen ataması yapacağımızı söylemiştik. Bunlar, ‘Biz de yapacağız’ demişlerdi. Biz mülakatı kaldıracağız diyorduk, Cumhurbaşkanı ‘Biz de kaldıracağız’ dedi. Dönemin Milli Eğitim Bakanı, ‘Cumhurbaşkanımız son noktayı koydu, artık mülakat yok’ dedi. Ama bu sözden, bu Milli Eğitim Bakanı seçimden beş ay sonra döndü. ‘Mülakatsız olmaz. Yapacağız ama mülakat gibi mülakat yapacağız’ dedi. Önce bu son yaşadığımız süreci hatırlayalım. Mülakat yapmayacağız diyenler, mülakat yaptılar. Türkiye’nin dört bir yanına mülakat masaları kurdular. O masalarda kötü niyetli olmayan ama birbiri ile çelişkili heyetler, birbiri ile farklı tutum sergilediler. Örneğin X ilde ‘Ya zaten atanamadı bu çocuklar, bizim hemşeriler atansın’ diye her öğrenciye 5 puan fazla verdi. Y ili çok titiz davrandı, dedi ki ‘Kimseye hak geçmesin, biz bu mülakat notunu olduğu gibi verelim.’ Oysaki öğretmenler virgülden sonra dördüncü basamağa kadar kendi içlerinde sıralanıyorlar. Yani virgülden önce 5 puan verince bütün iş allak, bullak oldu. Milli Eğitim Bakanının açıklamasına göre bin 100 küsur kişi, bizim hesaplarımıza göre bin 800’ün üzerinde öğretmen çok yüksek sınav puanlarına rağmen düşük mülakat puanları ya da kendisinin normal alıp, diğer rakiplerinin yanlışlıkla önüne çıkarıldığı, subjektif mülakat değerlendirmeleri sonucunda allak bullak oldu. Arap saçı oldu. Nasıl çözülecek, belli değil.”
“DİPLOMALARA KAPKAÇ”
“Ama kapkaç dediğim bu da değil. Kapkaç dediğim 1 milyon öğretmenin diplomasını kapıp kaçmaya çalışıyorlar. Şöyle yapacaklarmış, her yıl Milli Eğitim Akademisine, emekli olacak öğretmen kadar öğrenci alacaklar. Yani 20 bin - 23 bin - 25 bin. Bunları iki yıl daha okutacaklar. İzleyecekler. Yaşam tarzına bakacaklar. Ne yiyormuş, ne içiyormuş, nereye gidiyormuş, ne yapıyormuş? Elediklerini eleyecekler. Kafalarına göre gördüklerini, kendilerine münasip gördüklerini alacaklar. İki yıl sonra atayacaklar. Tamamı geçse 20 bin kişi. Geriye kalan 980 bin kişi, öğretmen değil artık. Bir sonraki yıl ki şanslı 20 binin içine girmeyi bekleyecek. Kendi hesaplarına göre bütün öğretmen yetiştiren üniversiteleri, fakülteleri, öğretmene geçişleri bitirseler 65 yılda atanamıyor bu öğretmenler. Yani bugün yeni mezun olmuş 23 yaşındaki öğretmen 88 yaşına geldiğinde atanabilecek, sonuncusu. Böyle bir sistem kurmaya çalışıyorlar. Buna itiraz ediyoruz. Tabi burada bu kadar adaletsizliğin içinde deprem bölgesi öğretmenleri ayrı bir kontenjan istiyorlar. Onu hatırlatmak ve mağdur öğretmenlerimize de bir atama yapılmasıyla ilgili beklentilerini burada yeniden dile getirmek gerekiyor.”
“CHP NE ÖNERİYOR?”
“Peki ne öneriyoruz? Biz bunu, buradaki bana düştü ama 81 ilde bugün saat 11.00’de il yönetimlerimizdeki eğitimden sorumlu, hemen hemen hepsi emekli öğretmen olan il eğitim sekreterlerimiz, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında milli eğitimde ne yapacağını 10 madde ile anlattık. Öğretmenlerin tüm özlük haklarını içeren personel kanunu yapılacak. Uzman başöğretmenlik sistemi kaldırılacak. Aynı işi yapan ama farklı unvanlarla çalıştırılan öğretmenlik anlayışı son bulacak. Türkiye Cumhuriyeti’nde eğer ülkeyi Cumhuriyet Halk Partisi yönetiyorsa bir tane başöğretmen vardır. O da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Eğitimin siyasallaşması engellenecek. Öğretmenler üzerindeki antidemokratik baskılara son verilecek. Kamuda ücretli, sözleşmeli öğretmenlik ayrımına son verilecek. Kamuda çalışan tüm öğretmenler, kadrolu olarak görev yapacak. Özel sektörde çalışan öğretmenler için taban maaş uygulaması geri getirilecek. Kamudaki öğretmenler kadar maaş almaları sağlanacak. Usta öğreticiler hak ettikleri değeri göreceklerdir. Liyakat ilkesi milli eğitimde yeniden tesis edilecek. Bütün yönetici atamaları bu ilkeye göre yapılacak. Öğretmenlerin görev ve yetkilerinin devredildiği, ÇEDES ve benzeri uygulamaların önünü açan, tarikat ve cemaatlerin uzantısı vakıf ve derneklerle yapılan tüm protokoller iptal edilecek. Okullarda öğretmenler tek yetkili kılınacak. Tüm öğretmenlere 24 Kasım Öğretmenler Gününde bir maaş ikramiye verilecek. Öğretmenlerin insanca yaşayabilmeleri için aylıkları ve ek ders ücretleri günün koşullarına uygun hale getirilecek. Ek ders ücretleri maaş içine alınarak, emekli aylıklarına yansıtılması sağlanacak. Tüm öğretmenlerin yoksulluk sınırı üzerinde maaş almaları mutlaka sağlanacak. Eğitim ve öğretime hazırlık ödeneği bir maaş tutarında ve tüm eğitim iş görenlerine verilecek. Ataması yapılmayan 1 milyon öğretmenden 100 bininin 1 yıl içinde atamasının yapılması sağlanacak. Değerli öğretmenlerim bu 10 madde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin eğitim sendikaları ile, sağcı, solcu diye ayırmadan, o sendikaya kimler üye diye ayırmadan, konuştuğumuz, öğrendiğimiz, bu sorunları hem eğitimin hem öğretmenlerin sorunlarına çözüm önerilerini ortaklaştırdığımız noktalardır. Bu 10 madde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin gelecek dönemdeki Milli Eğitim Bakanının yol haritası olacaktır. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu en yakından takip etmeye, Türkiye için en önemli sorun olan milli eğitimdeki kalite sorununun ve eğitim camiasının sorunlarının teker teker çözülmesine hep birlikte şahitlik edeceğiz. Katkı sağlayacağız.”
“ÖNEMLİ BİR GÜNDEMİMİZ DAHA VAR”
“Son olarak önemli bir gündemimiz daha var Türkiye’de. Biliyorsunuz, en iyi de öğretmenler biliyor. Bir çocuk eğitime ne kadar erken başlarsa bu o kadar iyi. Eğitim yaşı tartışmaları var. Okul öncesi eğitim çok önemli. Okul öncesi eğitimden önce de çocukların bakım evlerine, halk arasındaki deyimle bir kreşe gitmesi, başka çocuklarla tanışması, sıraya girmesi, birlikte yemek yemesi, kişisel hijyeni ile ilgilenmesi, sosyalleşmesi, eve gelip okulu anlatması, okula gidip evle ilgili bir şeyler konuşması. Bunların hepsi fevkalade önemli ve bir çocuğun hem zeka gelişimi açısından, hem de hayata yetkin ve iyi bir karakterle hazırlanması açısından çok çok önemli. Maalesef Türkiye’de kreş meselesi sadece çocuk açısından değil kadının işgücüne katılımı açısından da kritik bir noktada duruyor. Bugün ev kiraları büyükşehirlerde 20 bin lira. Bir eş, bulabildiyse bir asgari ücretle alıyor 17 bin lira. Hadi asgari ücretin üzerinde iş bulsun, alıyor 25 bin lira. Eğer çocuk oldu da diğer eş çalışmıyorsa, sadece ya kirayı ödüyorlar aç kalıyorlar ya da karınlarını doyuruyorlar sokakta kalma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Kiracı ile ev sahibi gırtlak gırtlağa. Ne lazım? Diğer eşin sosyal hayata katılması lazım. İş yaşamına dönmesi lazım. Bunun için bebeğin bakılması lazım. Burası Anadolu kasabası değil. İstanbul. Üçüncü kuşak, ikinci kuşak artık birçoğu bir başına İstanbul’da ya da Ankara, İzmir, Adana, Mersin’de ya da Anadolu’daki herhangi bir yerde. Çocuğu bırakabilecek kimsesi yoksa, çalışamaz. Kreşe versin, kreş de 20 bin lira. Ev kirası 20 bin lira, bir kişi çalışıyor. Yetmiyor. İkinci 20 bin liranın peşine düşecek. Çocuğu bırakacağın yer de 20 bin lira. Burada ücretsiz ya da sembolik ücretli, sosyal amaçlı açılmış kreşler çok önemli. Bu kreşlerin Türkiye’deki sayısı 653. Tamamı Cumhuriyet Halk Partili belediyeler tarafından, partinin ortaya koyduğu ortak vizyon için açıldı. Hızla da artıyor. Her sorduğumuzda 50 kreş fazla. Emin olun bu sene ocak geldiğinde bu kreş sayısı binin üzerinde diye konuşuyor olacağız. Bunların adı kreş. Bir eğitim kurumu değil. Burası çocuk bakım evi. Çocuğun protein alabildiği, karnını doyurabildiği, hijyenik şartlarda durduğu, sosyalleştiği ortam. Örneğin sadece İstanbul’da, Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda belediyenin kreş sayısı sıfır. Bugün 105. Taksimetre gibi ilerliyor. Her gün kreş açıyorlar. Ankara’da Mansur Yavaş, 34 bakım evi açtı, çocuk bakım evi. Halk arasındaki deyimle kreş. Bunun dışında da CHP’li belediyeler ücretsiz su sebilleri ile su alamayan öğrenciler için bir su 15 lira olmuş, sağlıklı su veriyorlar. Buna karşı çıkanlar var. Üç öğün sıcak yemek vereceğiz dedik. ‘Biz de vereceğiz’ dediler. Seçimden sonra bıraktılar, gittiler. Götürüyoruz, kapıdan sokmuyorlar. ‘Veremezsiniz’ diyorlar. Ayrıca okullardaki hijyen sorunu için bütün örgütlerimize yazdık. En yakın belediyelere yönlendirdiler. Ankara’da bine yakın okul talep etti. Sonra hızla bir çoğu korktu ve vazgeçti. 650’sine artık bir şekilde hijyen kitlerini ulaştırdık. Bizim temizlemek istediğimiz okullarda bizim önümüze geçiyorlar.”
KREŞLERE MÜDAHALE PLANI
“Son olarak yazı ulaştı belediyelerimize. Milli Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yazmış. Onlar valiliklere, valilikler, belediyelerimize. ‘Bu iş Milli Eğitimin işi. Bu kreşleri kapatın. Başkasının açılmasına izin vermeyin. Açık olanları da kapatın.’ Bunu bir eğitim faaliyeti olarak görüp, ‘Eğitim; Milli Eğitimin işi’ diyor. Eğitim faaliyetini bir imza atıp işbirliği protokolü diye cemaatlere, tarikatlara taşere ediyorlar. Biz buna itiraz ettiğimizde, ‘Aramızda protokol var. Denetleyeceğiz’ diyorlar. Bu kreşlerde hepsi çocuk gelişimi uzmanı olan ya da atanmamış öğretmenler çalışıyor. Çocuk psikolojisini bilen, eğitimini almış olan kişiler çalışıyor. Gelmişler, diyorlar ki ‘Bu kreşleri kapatın.’ Bakın buralar eğitim yeri değil. Buralar kreş. Çocuk bakım evi. Velev ki eğitim yeri olsun. Denetleyeceksen gel kapımız açık denetle. Hijyeniyle, malzeme kalitesiyle, öğretmenin tutumuyla, her şeyi ile ortada. Hatta ‘Yahu burada eğitim verilmiyor, ben burada eğitim de vereceğim, çocukların yaşına uygun’ diyorsan, biz sağladık buradaki şartları. Atanmayan öğretmenlerden 653 kreş için şimdi, 10’ar tane öğretmen, 6 bin 500 öğretmen daha ata pazartesi günü. Yolla bizim kreşlere. Yer bizden olsun, öğretmen senden olsun. Yemek bizden olsun, öğretmenin maaşı senden olsun. Süt bizden olsun, yapalım bu işbirliği protokolünü. Yok. Derdi o değil ki. Derdi o olsa kendi açar kreş. Koskoca devlet. Bugüne kadar yol yapmış. Köprü yapmış övünüyor. Otobanla övünüyor. Her şeyin en büyüğü ile övünüyor. Bir tane kreş, bir tane öğrenci yurdu açmamış. Neden açmıyor? Kafadaki hat belli. Şöyle bakıyor meseleye. Kadın zaten beş tane çocuk yapacak ona uyarsa. Üç, olabilirse beş diyor. Bunun hamileliği var. Hamilelikten sonraki altı ayı var. Hangi ara çalışacak diye bakıyor. Otursun evinde, çocuğuna baksın diye bakıyor. Kadının yerinin ev olduğunu, titrinin sadece annelik olduğunu düşünüyor. Onun bir akademisyen, bir mühendis, bir işçi, bir esnaf olmasına ilişkin talebinin karşısında onun bu işi kolaylaştırmaya ilişkin atacak bir adımı yok.”
“ENGEL OLMAK HAKSIZLIKTIR”
“Öğrenci yurdunda da öyle. ‘Niye yurt yapayım’ diyor. ‘Yurt yapmak benim işim değil. Cemaatler yapsınlar. Sokakta kalanları kapsınlar. Becerebiliyorlarsa zihinlerini yıkasınlar. Bizim istediğimiz gibi bir nesil yaratsınlar’ diyor. O yüzden mesele tam olarak da bu hizmete engel olma noktasına gidiyor. Sebebi ne? Sebebi şu, sebebi yapılan bütün anketlerde, hatta şöyle bir çalışma var. İstanbul’da 2019’daki yerel seçimde iki seçimde de AK Parti’ye oy vermiş. 5 yıl sonra CHP’ye oy vermiş seçmene soruluyor. Düşünün o hak yenen seçimde de 806 bin fark attığımız için seçimde de AK Parti’ye oy vermiş kadın seçmene soruluyor. Niye bu sefer Ekrem İmamoğlu? Birinci cevap anne kart uygulaması. ‘Bize anne kart yolladı.’ İkinci cevap kreş uygulaması. Üçüncü cevap okul öğrencilerine okul kiti yollanması. Yani bu kadına, AKP’li seçmene Ekrem İmamoğlu ve ekibi bu gerçek bir soruna candan bir çözüm ürettikleri ve dokundukları için artık orada seçmenin davranışı değişmiş. Bunu gördüler ve acilen harekete geçtiler. Böyle bir siyaset olabilir mi Sayın Erdoğan? Böyle bir siyaset olabilir mi? Çocuğun okulda içeceği çorbaya izin vermeyerek, ona verdiğimiz kırtasiye kitine mani olmaya çalışarak, kadının, yoksul kadının çocuğuna bakacak kreşi yapıp, onun maaşlı bir işte çalışmasını sağlayarak bizim elde ettiğimiz siyasi başarı ile yarışacaksan, bunları sen de yapacaksın. Senin belediyelerin de yapacak. Öyle yarışacaksın. Bunlara engel olmak haksızlıktır. Vicdansızlıktır. Bunlara engel olunması seçim kazandırmaz esas siyasi felaketin büyüğünü yaşayacağınızı ve buna çok yakında olduğunuzu gösterir.”
“NASIL BİR ÇARESİZLİK İÇİNDE OLDUKLARINI GÖRÜYORLAR”
“Bakın bugün yasakladıkları kreş. Ankara adayı Turgut Altınok. 100 kreş sözü vermiş. Bir yıl içinde. Seçimi kazanamamış. Neden? Bunu yapan varken, bugüne kadar yapmayana, kendi yönettiği ilçede bir kreş açmayana kanmadı Ankaralı. Ama 100 kreş sözü vermiş. Çünkü Mansur Yavaş yapıyor ve beğeniliyor diye. Gelelim İzmir adayı Hamza Dağ. İzmir’de 100 kreş açacağını annelere söz olarak vermiş. Hamza Dağ orada. Milli Eğitim Bakanlığı orada. Son olarak bize yazıyı yollayan Şehircilik Bakanı Murat Kurum. İstanbul adayıyken İstanbul’un her mahallesine bir kreş sözü vermiş. Bütün bilboardlarda yazıyordu. Şimdi soruyorum. Murat Kurum’a, Hamza Dağ ve Turgut Altınok’a. Siz kazansaydınız kreş açacaktınız, biz kazandık. O kreşleri zaten açmıştık. Fazlasını yaptık. Şimdi sizinkiler ‘Kapatalım oylar CHP’ye gitmesin’ diyor. Bu akıl mı, bu vicdan mı? Bu namus mu? Bu siyaset mi? Olmaz olsun sizin siyasetiniz. Olmaz olsun sizin siyasetiniz. Biz bu hukuksuz karara direniriz. Biz bununla mücadele ederiz. Ama milletimiz bunların ne durumda olduklarını, nasıl bir çaresizlik içinde olduklarını en yakından görüyorlar.”
“ÇARE EŞİTLİKTE”
“Biz dün bu salonda ‘Çare Eşitlikte’ diye bir kadın toplantısı yaptık. Saat 17.00 sıralarında onun kapanışını yapıyordum. ‘Çare Eşitlikte’ sadece kadın ve erkek eşitliği için değil. Elbette kadın erkek eşitliği için, toplumsal cinsiyet eşitliği için çok önemli. Çare eşitlikte ama çare her alanda eşitlikte. Öğretmenlerin öğrencilerinin hayata kapatamayacakları kadar bir farkla geriden başlamaması için yoksul aileler için çare eşitlikte. Asgari ücret alan, kira ödüyorsa aç kalıyor, karnını doyuruyorsa sokakta kalıyorsa burada çare eşitlikte. Bu ülkenin çok parası var. Çok imkanı var. Çok kaynağı var ama maalesef eşitliksiz bir bölüşüm stratejisi var. Onun için çare eşitlikte. Vergi ödüyoruz. Türkiye’de vergilerin yüzde 68’ini fabrikatör ile fabrikada çalışan işçi, bekçi aynı vergiyi ödüyor. Dolaylı vergi. Elektrik kullanırken, su kullanırken, çocuğuna süt alırken, bez alırken, mama alırken. Aynı yüzde 68. Yüzde 20 maaşlardan kesilen vergiler. Geriye yüzde 11’lik, 11,5’luk bir pay kalıyor ki kazananın ödediği gerçek vergi. Türkiye’de 10 lira verginin 9’u vermemesi gerekenlerden ya da çok az vermesi gerekenlerden, yüzde 10’u esas vergi vermesi gerekenlerden alınıyor. İşte çare burada da eşitlikte, bu haksızlık ve adaletsizliği gidermekte.”
“ÇOK ŞEYİ BAŞARACAKLAR”
“Burada çok konuşma yaptım en heyecanlılarından bir tanesi 31 Mart akşamı TRT’ye sürprizimi açıklayacağım konuşmaydı. Verdiğim saatte buradaydım. Dedim ki bütün bir seçim boyunca, TRT, 2 bin 700 dakika AK Parti ile MHP’nin adaylarını, 45 dakika benim adayları veriyor. 44 dakikasında da adaylarımızı yeriyordu. Ne yaptıysak dinlemediler. Hiçbir mitingimizi, hiçbir toplantımızı vermediler. Geldiler, çektiler. Kötü bir şey olsa verecekler. İyi şeyler oldu diye bir kare göstermediler. Dedim ki ‘Seçim akşamı size bir sürprizim var. Randevulaşalım.’ Seçim akşamı çıktım buraya. Dedim ki ‘Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’na bir sürprizim var. Sürprizi açıklıyorum. Tam 47 yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi TRT ekranlarında tekrar Türkiye’nin birinci partisidir.’ O konuşmada dahi bu kadar heyecanlı değildim. Burada 424 belediye başkanımıza konuşma yapıyorum. Heyecanlanmıyorum. 81 il başkanına konuşma yapıyorum, heyecanlanmıyorum. Bütün örgüte konuşuyorum, heyecanlanmıyorum. Canlı yayında 80 milyona konuşuyorum, heyecanlanmıyorum. Ama ilkokul öğretmenim burada olunca, Güner Boran burada olunca, Asuman Ünal burada olunca. Birinden Almanca’yı, birinden vatandaşlık hukukunu öğrendim. Matematikçisi, fizikçisi, Türkçecisi burada olunca, bir de insanın annesi ve babası karşısında olunca bu kürsü en zor kürsü oldu. Biz onların öğrettikleri ile buraya kadar gelebildik. Ama onların yetiştirdikleri, göreceksiniz önümüzdeki seçimden sonra Türkiye’deki o büyük değişimle önlerine imkanlar açılınca Türkiye’nin gençleri, hem uzaklara gitmeyecekler burada kalacaklar hem çok şeyi başaracaklar. Ben bizleri bugünlere getiren ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti, ikinci yüzyılında halen daha dimdik ayakta ve yapılacak ilk seçimlerle yeniden demokrasiye dönecek ve dünyanın en güçlü ülkelerinden birisi olacak potansiyelde tuttukları için, böyle nesiller yetiştirdikleri, bu ülkenin temellerini bu kadar sağlam attıkları için, başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum, ellerinizden öpüyorum. Sağ olun, var olun.”
26.12.2024
26.12.2024
26.12.2024
26.12.2024