08.02.2025
08.02.2025
“ÖYLE HİKAYELER VAR Kİ, DAHA NE DERS ALINACAK?”
“DEPREM GERÇEĞİYLE YÜZLEŞELİM, SİYASET ÜSTÜ HAZIRLANALIM”
“İNSANLAR ENDİŞELİ, İZMİR’DE TOPLANTIYI 60 KAMERA İZLEDİ”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye Kent Konseyleri Platformu 32. Genel Kurulu’na katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, burada yaptığı konuşmada, “Güzel bir Ankara sabahından, bir Cumartesi gününün erken saatlerinde Türkiye’nin dört bir yanından buraya, yerelde edindikleri sorumluluklarla kentleri için çalışan, kendi içinde demokratik olarak yönetilen, altı ayda bir yapılan devir teslimlerle dönem başkanlığının fevkalade dinamik bir şekilde yürütüldüğü Kent Konseyleri’nin çok değerli başkanlarına, temsilcilerine hoş geldiniz diyorum, iyi hafta sonları diliyorum. Çankayamıza, Ankaramıza hoş geldiniz” dedi. Özel, şöyle devam etti:
“CHP’Lİ BAŞKANLARIMIZIN OLUŞTURDUĞU BİR PLATFORM”
“‘Yerel gündem 21’ sözünü duyduğumda sene 1996’ydı. Şu anda siyasetle ve sivil toplumla pek ilgisi olmayan, sekiz yaşından beri birlikte büyüdüğüm arkadaşım Enis, 1996 yılında bana geldi dedi ki ‘Özgür birlikte Manisa Belediyesi bünyesinde gençlik meclisi kurulacak. Gençlik meclisine gireceğiz, orada çalışacağız.’ Ben ‘Neymiş o’ dedim. Dedi ki ‘Birleşmiş Milletler Local Agenda diye yerel gündemlerin belirlenmesi ve kentlerin yerinden demokratik bir şekilde birçok kurulla birlikte yönetilmesi üzerine bir karar almış. Türkiye de bunu uygulayacak. Manisa Belediyesi de 1996-97 kent konseyini oluşturacak. Onun bünyesindeki gençlik meclisinde görev almamız lazım.’ Ben o günlerde Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurmakla meşguldüm. Manisa Belediyesi de Cumhuriyet Halk Partili değildi. Öyle olunca ben ilk tepki olarak ‘Ben onlarla çalışmam’ dedim. Enis anlaşmaya çalıştı ‘Bu öyle değil, belediye başkanından bağımsız. Kendi kurumları, kendi meclisleri var. Sivil topluma, meslek örgütlerine açık. Oradan yapılacak iş hem kentin yönetimine hem de belediyenin icraatlarının yurttaş inisiyatifi ile denetimine tabi olacak’ diye. O günlerde aklıma yatmamıştı. Ben daha siyasi işlerle uğraştım. Enis tahmin ediyorum birkaç yıl boyunca gençlik meclisinin kuruluşunda çalıştı. Sonra bambaşka görevler, bambaşka çizgiler. Şimdi de halen en yakın arkadaşlarımdan birisi. Ben siyasetle ilgilendikçe ve sürekli toplantılar, şehir değiştirmeler, mitingler, mikrofonlar Enis aradı bana -o bana abicim der- ‘Abiciğim nasıl dayanıyorsun bunlara’ deyince, ‘Kardeşim sen benden daha meraklıydın bu işlere. Sana uysaydık o zamandan başlayacaktık. Ben hiç olmazsa biraz daha sonra bu işlere girdim’ derim. Enis de aksine oldukça sivil bir hayat sürdürür. Pek katılımcı işlerin de içinde olmuyor. Ben ne kadar zorlarsam zorlayayım. Bugün sabah günün gündemi Kent Konseyleri olunca hatırladım. Ne zamandı, nasıl oluyordu, nasıl bitiyordu diye. Gerçekten 1992’de Birleşmiş Milletler’in Yeryüzü Zirvesi‘nde ‘Local Agenda 21’ diye ortaya konan, Türkiye’nin 1996’da sahiplendiği, 97’de kurumsallaştırtırdığı, ilgili mevzuat değişiklikleri için gerekli kanuni düzenlemeleri 2005 yılında yaptığı bir yapıya bugün Çankaya Belediyesi ev sahipliği yapıyor. Daha doğrusu bu platform 2010 yılında Cumhuriyet Halk Partili birkaç belediye başkanımızın ‘Bunu bir platforma dönüştürelim. Kent Konseyleri düzenli aralıklarla bir araya gelsinler. Bir ana gündem dahilinde tartışsınlar ve hem gündemde ortaklaşsınlar vizyonda ortaklaşsınlar’ diyerek 2010 yılında oluşturdukları bir platform.”
“İRADEM NET; TAHAKKÜMCÜ DEĞİL, ÖZGÜRLEŞTİRİCİ YAPI”
“Altı ayda bir dönem başkanlığı değişiyor. Çorlu, Ahmet Sarıkurt Başkanımızın kolaylaştırıcılığında, bu işleri himaye falan da dememek lazım çünkü Kent Konseyleri’nin olması gerektiği yapı, tamamen bir bağımsızlık ve onların kanunla tanımlanmış ve kendi belirledikleri çerçevesinde yerel yönetimlerin onların çalışmalarını kolaylaştırıcı olması gerekiyor. Kent Konseyleri’nde hem kendi alanlarında hem de bütün geniş yerel yönetim ağı üzerinde de bir denetim rolünün olması gerekiyor. Bugünkü yapı çok kıymetli. Ama yeterli değil. Biraz önce Çankaya‘nın değerli Kent Konseyi Başkanı ve bundan sonra platformun dönem başkanlığını yönetecek olan Ahmet Başkan dedi ki ‘Özgür Başkan, Genel Başkanımız bu konuda açık bir irade ortaya koysun.’ Benim benzer konularda da bu konuda da açık iradem ortada. Kanunun ‘Kur’ dediği ne varsa kurulacak. ‘Destekle’ dediği ne varsa desteklenecek. Ama onun üzerine bir tahakkümcü bakış açısıyla değil de, tam tersine özgürleştirici, fikirlerin tartışılarak çoğalabileceği, iyi örneklerin birbiriyle paylaşılabileceği bir yapının mutlaka kurulması lazım. Demek ki bizim üzerimize şu düşüyor. Pazartesi günü Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız bir sağlık sorunu nedeniyle fizik tedavi alması gerektiği için dün Hatay‘dan İstanbul’a geçti. Oysa bu toplantıya birlikte katılacaktık. Ancak yardımcısı Yaşar Tüzün burada. Kendisi hem Bilecik’te belediye başkanlığı yapmış hem milletvekilliği yapmış, halihazırda da Yerel Yönetimlerden Sorumlu Başkan Yardımcımız olarak, bu konunun zaten bir yasal dayanağı var. Aslında kanunda bildiğimiz kadarıyla belediye başkanlarının yapacağı görevler arasında seçildikten altı ay sonra kent konseylerini toplantıya çağırmak da var. Türkiye’de şu ana kadar tabii belki çağrıldı, kuruldu temsil edilmiyor bilmiyorum. Ama 200 civarında belediyenin bunu hayata geçirdiğini, 150’ye yakın belediyenin de bu platformda olduğunu öğrendim bugünkü bilgi notlarından. O zaman bizim üzerimize düşen Kent Konseyi yapılarını Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin ilk altı ay içinde var olanların üzerine düşen sürdürmeye yönelik görevlerini yapıp yapmadığına bakmak lazım. Ki önemli oranda yapıldığı görünüyor. Diğer belediye başkanlarının bu toplantıları hızla yapmasını sağlamak lazım. Tüm Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin kent konseyleri yapılarını oluşturmasını ve bir sonraki toplantının mümkün olan en yüksek katılımla yapılmasını sağlamak gerekiyor. Ayrıca Ekrem Başkan’a Türkiye Belediyeler Birliği üzerinden de hem Cumhuriyet Halk Partili hem Cumhuriyet Halk Partili olmayan tüm belediyelerin birliği olduğu için Belediyeler Birliği, oradan da bir genel çağrının yapılmasını talep edelim. AK Partili, MHP’li, DEM’li ve tüm diğer partilerden İYİ Partili belediyelerin de bu toplantıları yapması hem kent konseyi yaklaşımının Türkiye çapında yeniden güçlenmesine, canlanmasına, hem de bu platformun da bir siyasi partiye mensup belediyelerin değil, ki burada Sayın Ahmet Başkan farklı partilerden temsilcilerin olduğunu da söyledi çok memnun oldum. Bunun parti ayrımı olmaksızın bütün kent konseylerinin bir platformu haline dönüştürülmesi Türkiye demokrasisine çok önemli katkılar sağlar.”
“‘TÜRKİYE’NİN TÜM DEMOKRATLARI’ DEDİK…”
“Türkiye Belediyeler Birliği’nin biz 31 Mart seçimlerindeki başarımız sonucunda elde ettiğimiz delege sayısı tek başına yönetimini oluşturmaya ve yönetmeye yetiyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi geçmiş dönemlerde bu olanağı tek başına sağladığında Türkiye Belediyeler Birliği’nin tüm yönetimi AK Partili belediye başkanlarından oluşuyordu. hele hele muhalefetle böyle bir şey paylaşmayı asla düşünmüyorlardı. Biz 31 Mart gecesi seçimİ kazandığımızda bütün Türkiye bizden çok coşkulu bir zafer konuşması bekliyordu. Ben o konuşmamda şunu ifade etmiştim. ‘Bu gece bir zafer gecesi değil bu gece bir görev gecesi. Türkiye’nin dört bir yanındaki insanlar kentleri daha iyi yönetilsin diye bizim üç anahtara inanarak belirlediğimiz adaylarımıza oy verdiler. O üç anahtar Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1980 darbesinden sonra siyaset kalesinin başarı kapısını açamadığı üç kilidi açmıştı. Bunlardan biri gençlerdi. Biri kadınlardı. Diğeri de bilimsel yöntemlere inanmaktı. Biz ölçme değerlendirme ile adaylarımızı 350 bin anket yaparak belirlemiş, 255 bin anketle de sahada takip etmiştik. O gece o başarının gençlere güvenmek, kadınlara güvenmek ve bilimselliğe güvenmek olduğunu’ söylemiştik. Bunun bir zafer gecesi değil bir görev alma gecesi olduğunu söyledik. Bundan sonra Türkiye’yi demokrasiye ulaştırabilmek için Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini ikinci yüzyılın yerel seçimlerinde 47 yıl sonra birinci parti yaptığımız gibi ilk genel seçimlerinde de iktidar yapmak ve Türkiye demokrasisini güçlendirmek gerekiyordu. Bunu yapabilmek için 31 Mart‘ta Cumhuriyet Halk Partisi'nin adaylarına ‘Türkiye İttifakı’nın adayları’ demiş Türkiye İttifakı’nın sadece sosyal demokratlardan değil aynı zamanda muhafazakar demokratlardan, milliyetçi demokratlardan, Kürt demokratlardan, Türkiye’nin bütün demokratlarından oluştuğunu ve içinde bulunduğumuz durumdan Türkiye’nin bütün demokratlarının birlikteliği ile çıkabileceğimizi söylemiştik.”
“BELEDİYELER BİRLİĞİ’NDE YÖNETİMİ PAYLAŞMAYI TEKLİF ETTİK”
“O geceden sonra attığımız her adımda kimileri buna ‘normalleşme’ dediler, Tayyip Bey’in işine geldi ‘yumuşama’ dedi, sanki muhalefeti yumuşak yapacakmışız gibi kendince bir beklenti içine girdi. Ama biz attığımız her adımda çoğulculuğu, katılımcılığı, ortak aklı ve siyasetin bir savaş alanı değil elbette bir rekabet alanı ama diliyle bu ülkenin her birinin aynı apartmanda aynı sokakta ya da yan yana tarlalarda çalışan, oturan insanlar olarak birbirinin düşmanları olmayan insanların oy verdiği siyasi partiler olduğumuzu hatırlatarak ilerledik. Şehit cenazelerinde bile el sıkışmayan siyasete itiraz ettik. Biz siyasi partiler arası rekabetin, geçmişte birinin Kıbrıs Fatihi, birinin Barajlar Kralı olan siyasi partiler rekabeti gibi hizmet üzerinden, Türkiye’nin sorunlarını çözmek üzerinden konulan iradeler ve projeler üzerinden yapılması gerektiğini, siyasetin dilinin hakaret değil nezaket ve elbette rekabet olması gerektiğini söyledik. Türkiye Belediyeler Birliği’nin tamamı bizim elimizde olabilecekken, düşünebiliyor musunuz neredeyse bütün iktidar alanları Recep Tayyip Erdoğan Erdoğan’a aitken, Recep Tayyip Erdoğan’a da Devlet Bahçeli’ye de diğer siyasi liderlere de Türkiye’deki belediye sayımız ya da temsil ettiğimiz yönetmeye yükümlü olduğumuz nüfuslar üzerinden Türkiye Belediyeler Birliği’nin yönetimini paylaşmayı teklif ettim. Bunun Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli yanıtlamadılar, ‘Düşünelim’ dediler. Ama temsilci vermediler. Ancak İYİ Parti’nin iki delegesi var Türkiye’de. Bu seçim öyle tecelli etti. Bu delegelerden birini yönetime istedik, sayın başkanları nezaketle ‘Bizim iki delegemiz var bize ihtiyacınız yok’ gibi bir nezaket gösterirken, ben sayın başkana ‘Burada partinizin temsili çok kıymetli olacak. Temsil edilmezseniz olmaz’ dedim. Kendisi de kırmadı ve yönetime bir belediye başkanını verdi. Yeniden Refah Partisi’nden istedik. Önemli bir başarı kaydetmişlerdi. Temsilci verdiler. DEM Parti yok sayılamazdı. Temsilci verdiler. Büyük Birlik Partisi bir temsilci verecekti, sonra Cumhur İttifakı‘nın dışarıda kaldığını görünce kendileri de temsilci vermekten vazgeçtiler. Biz Türkiye Belediyeler Birliği’ne kim delege seçtirebilmişse, onlarla beraber Türkiye Belediyeler Birliği’ni yönetiyoruz. Kabul etselerdi AK Parti ve MHP de orada olacaktı. Ne oldu, 14 yöneticinin 14’ünü de CHP almadı, gücü nispetinde dokuz yöneticiyi CHP aldı. Eğer diğer partiler gelseydi sekiz yönetici, yedi yönetici de Cumhuriyet Halk Partisi’ne yetecekti. O günden bugüne Türkiye Belediyeler Birliği görev yapıyor.”
“DEVLETİN ADALETLE YÖNETİLMESİ GEREKTİĞİNE KALBİMİZLE İMAN EDİYOR, AKLIMIZLA İNANIYORUZ”
“Bazen eleştiri alıyoruz, ‘Onlar bize bir kazma kürek vermediler. Siz onlara dozer veriyorsunuz’ diye. Doğru mu Başkanım? Başkanım gülüyor. Ağır eleştiriler alıyoruz. Aslında pratik siyaset yönünden de eleştiriler haklı, bizim yaptığımız yanlış. Yıllarca yönetmiş, devlet elinde ama AK Parti’nin belde belediyesinin ihtiyacını da Türkiye Belediyeler Birliği karşılıyor. Ama devlet böyle yönetilir. Devletin içinden adaleti çekerseniz geriye bir çete kalır. Siz geçmişte haksızlığa uğradık diye bugün yeni seçilmiş bir AK Partili belde belediye başkanının talebine ‘Kardeşim başka kapıya, artık o işler değişti’ derseniz bugün size yapılanı yarın iktidar olduğunuzda sizin yapacağınızın güvencesini vermiş olursunuz o insanlara. Oysa biz devletin hangi kurumu olursa olsun, adaletle yönetilmesi gerektiğine öyle stratejik olarak falan söylemiyoruz kalbimizle iman ediyoruz. Aklımızla buna inanıyoruz. Böyle yaşıyoruz. Biz evimizde de böyle yaşıyoruz. Yönettiğimiz sivil toplum örgütlerinde de böyle yapıyoruz. Belediyelerde de böyleyiz. O yüzden ben Kent Konseyleri’nin yaygınlaşması için üzerime düşen bütün katkıyı sağlayacağım. Türkiye Belediyeler Birliği üzerinden tüm partilerin bunları yapmasını ve daha sonra, ümit ediyorum altı ay sonra burada önemli bir artışla ve siyasi yelpazenin diğer taraflarının da temsil edildiği bir şekilde, burada daha güçlü bir şekilde olmanızı son derece önemsiyorum.”
“KONTEYNERDEN KURTULANLAR SADECE YÜZDE 10”
“Ben böyle kürsülerde güncel siyasetle ilgili, polemikle ilgili bir şey söylemek istemem. Doğru da değildir. Ama buradan bir çağrımı tekrar edeyim. Çünkü benden önce söz alan tüm konuşmacılar, değerli başkanlar 6 Şubat 2023 depremine ve oradaki kayıplara rahmet dileyerek ve depreme değinerek sözlerine başladılar. Ben buraya Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay’da üç gün yoğun programlarla gidebildiğim tüm ilçelere giderek, deprem gündemini bir kez daha hem Türkiye’ye hatırlatmak, hem de ikinci yılın sonunda acıları bir kez daha paylaşmak ve oradaki durumu bir kez daha yerinde görmek ve Türkiye’ye göstermek üzere bölgedeydim. Tabii rakamlar tartışılıyor, çok kıymetlidir. Sayın Erdoğan depremin üçüncü günü 6 Şubat Pazartesi deprem yaşandı, 8 Şubat Çarşamba günü ve 10 Şubat Cuma günü iki ayrı konuşmasında 650 bin bağımsız birimin yıkıldığını -tabii uydu görüntüleriyle bu tespit yapılabiliyordu yapıldı ve doğru da çıktı- kendisine oy verilmesi durumunda inşaat işinin, bu tip işlerin kendileri tarafından çok iyi bilindiğini ve bir yıl içinde bütün depremzedelerin evlerine kavuşacağını söyledi. Erken bir bayandı. Erken bir taahhüttü. İnandırıcı değildi ve çok seçim odaklıydı. Oysa henüz enkazların altından sesler geliyordu. Ve daha o gün bile Sayın Erdoğan teçhizatı ile gençliği ile dinamizmi ile bir düdükle fırlayıp dakikalar içinde hazır hale geçmek üzere eğitilmiş koca Türk ordusunu enkazların başına yollamamıştı. Daha sonradan bir vehimden kaynaklandığı gerekçesini çok üzülerek öğrendik. Bazı yerde vinç vardı operatörü bulunamıyordu. Bazı yerde operatör gitmişti kendisine çalışacak vinç bulamıyordu. Öyle bir koordinasyonsuzluk içindeydik. Ve o deprem konutlarını bir yıl içinde teslim etmekten söz ediyordu. Birinci yıl bittiğinde teslim edilen o konut oranı yüzde 2.7 idi. Yani sözün yüzde 97’si yerde. Depremzedenin yüzde 97’si çadırda, konteynerde ya da gurbetteydi. Bu sene o sözün ikinci yılı bitti. Konutların 201 bin tanesi. Bugün bazı köşe yazarları ‘201 bin konut az mı?’ diyor. 201 bin konut çok da konutuna ulaşamamış konteynerlerde kalan 650 bin insan az mı? Bir de oradan bakmak lazım. 707 bin kişinin konteynerde kaldığı iki yıl önceki günlerden sadece yüzde 10’unun konteynerden kurtulabildiği günlerdeyiz. Konutların güya 201 bini, yüzde 30’u teslim edilmiş. Yine sözün yüzde 70’i yerde, depremzedenin yüzde 70’i konteynerde ya da gurbette. İşin kötüsü depremzedeler buna şöyle itiraz ediyorlar. ‘Konteynerdeyiz daha hala hepimiz. On depremzededen dokuzu hala konteynerde.’ Adıyaman’da da Kahramanmaraş’ta da Hatay’da da rakamlar aynı. O rakamları da devlet açıkladı daha üç gün önce. Böyle bir zorluğumuz var. Konut na tamamsa da bitmiş kabul ediliyor. Anahtarı gösterdiyse verdik kabul ediliyor, ama boş senede imza isteniyor. Anahtarı alsa da taşınacak parası yok, içine eşya koyacak parası yok. 800 lira aidat var. Aidatı ödeyecek parası yok. Konuta geçse elektrik parası başlayacak. Doğalgaz parası başlayacak. Bu para yok. Kiminde doğal gaz yok. Isınmak mümkün değil. Öyle olunca bir de deprem öncesi, hatırlıyor musunuz? İlk Evim projesi. Ne oldu? 100 bin konut. Talep 500 bin gelmişti, hemen 250 bine çıkarmışlardı. O konutların hepsi deprem konutuna sayıldı. İlgili ilgisiz alakasız yerlerde zaten o proje için başlatılan inşaatlar bu rakamlara sayıldı. O yüzden gerçeklik 201 bin gözle görünür konut vardı, ama depremzedenin konuta girme oranı, konteynerden çıkma oranı onda birdir. Yüzde 10’dur.”
“ÖYLE HİKAYELER VAR Kİ…”
“Şimdi buradan şunu ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Lütfen özel gündemleri var ve bu seferki gündem de çok kıymetli. Ama bir gündem önerisi olarak, lütfen tartışın ve buradan Türkiye’ye bir çağrı yapmamızın kıymetli olduğunu düşünüyorum. O da şudur. Ben Sayın Erdoğan’la iki kez görüştüm. İkisinde de en önemli önerim olarak bunu dile getirdim. Bir Deprem ve Doğal Afetlere Hazırlık Bakanlığı kurulmalıdır. Bu ciddiyet bakanlık düzeyinde devlet tarafından sergilenmeli ve sahiplenilmelidir. Deprem Bakanı’nın partiler üstü bir isim olmasını öneriyoruz. Daha doğrusu siyaseti ikiye bölelim diyoruz. Bir tarafı gündelik siyaset. Dış politika konuşuruz, iç politika konuşuruz, turizm, milli eğitim, sağlık orada her şey olur. Ama diğer tarafını hep birlikte bir siyaset üstü alan olarak tanımlayalım ve Türkiye’nin deprem gerçeği de yüzleşelim diyorum. Bunun için de partiler üstü, liyakat esaslı herkesin güveneceği bir ismi hatta bence partilerle müzakere ederek Sayın Erdoğan’ın Deprem Bakanı olarak atamasını öneriyoruz. Kendi partisi dahil Meclis’te grubu bulunan tüm partilerden bu bakanlığa birer bakan yardımcısı almasını öneriyoruz. Tüm siyasi partilerin bakan yardımcılığı düzeyinde bu meseleye dahil olmasını, taşın altına elini koymasını ve bu meselenin gelecek seçimler beklenip de depreme önem verecek bir siyasi partinin iktidara gelmesi beklenmeksizin, harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hatta Deprem Bakanlığı’nın eğer işler planlanan şekilde ilerliyorsa, iktidar değişse de bakanın değişmemesini savunuyoruz. Hep beraber başta İstanbul depremi. Resmi rakamlara göre 53 bin canımızı kaybettik. Üç gündür ben de, heyet de gittiğimiz yerde, ziyaret ettiklerimizle ağlamaktan perişan olduk. Öyle hikayeler var ki artık öyle hikayeler birleşiyor ki bir daha bunların yaşanmasını… Dün biz Hatay’da en son ikisi altı aylık ikiz. Bir tanesi beş yaşında abi. Doktor baba ve öğretmen annenin yan yana beş mezarını ziyaret ettik. Daha bunun üzerine ne ders alınacak?”
“BUGÜN DEĞİLSE YARIN FELAKETLE YÜZLEŞECEK, PERİŞAN OLACAĞIZ”
“İstanbul depremi geliyor. Öyle 50 bin-100 bin değil, milyonlar ölecek. Ege’de sismik hareketlilik var, Yunanistan adaları boşaltıyor, hiçbir şey yok. Sayın Gökan Zeybek bu sismik hareketlilik olunca deprem bölgesine gidecek olmamıza rağmen hızla İzmir’e gitti. Ege bölgesindeki Kıyı Ege’deki bütün büyükşehir belediye başkanlarımızı topladı. Uzmanları aldı yanına. Ve bir olağanüstü durum masası oluşturdu. İzmir’de bu toplantıyı 60 kamera takip etti çıkışını. Böyle bir gündemi kendi kendinizi yaratamazsınız. Böyle bir gündemi var Türkiye’nin. Böyle bir gerçekliği var. İnsanlar o kadar endişeli ki 60 kamera geliyor Cumhuriyet Halk Partisi’nin olağanüstü deprem toplantısına. O yüzden bir an önce Sayın Erdoğan’ın benim kendisine ısrarla söylediğim, bir kez önemle not aldığı bir kez üstünde düşüneceğini söylediği Deprem Bakanlığı’nı, Depreme ve Doğal Afetlere Hazırlık Bakanlığı’nı kurmalı ve var gücümüzle dünyadan kaynak bulmaksa dünyadaki siyasi akrabalarımızı harekete geçirerek, dünyada kredi bulunabilecek tüm yapılara hep birlikte projeler yazarak, bunlar sizlerin de bildiği işler. Hem Ege’deki beklenen büyük depremi hem İstanbul depremini hem tüm Türkiye’nin fayları üzerinde olan tüm Türkiye’nin depreme hazırlık meselesinin siyaset üstü bir şekilde ele alınması gerekiyor. Yoksa bugün değilse yarın, yarın değilse bir yıl sonra, bir yıl sonra değilse tam biz unuttuğumuzda diyelim yedi yıl sonra bu felaketle yüzleşeceğiz ve perişan olacağız. Bunu da buradan sizlere bu ek gündem önerimi emanet etmiş olayım.”
“YERELDEN DEMOKRASİ, YAPILAN EN DEĞERLİ KATKIDIR”
“Altı aydır sizlerin emanetine iyi bakan Çorlu Kent Konseyi önceki başkanına, şimdiki başkanına, Ahmet Sarıkurt Başkanımıza, burada bu sorumluluğu üstlenmek için altı ay önce taleplerini dile getiren Çankaya Kent Konseyi’ne ve çalışmalarına elinden gelen tüm ev sahipliğini kolaylaştırıcılılığını yapacağına inandığımız genç belediye başkanımız Hüseyin Can Güner’e Çankaya Belediye Başkanımıza. Biz de madem ki Çankaya’dır ev sahibi, Çorlu‘dan Çankaya’ya geldi. Çankaya önemli bir ilçedir. Özelliği, hepiniz bilirsiniz de söyleyince tekrar hatırlarız hepimiz. Tüm partilerin genel merkezlerine ev sahipliği yapar. Birinci Meclis’e, İkinci Meclis’e, Türkiye Büyük Millet Meclisi‘ne ev sahipliği yapar, Çankaya Köşkü’ne ev sahipliği yapar, Anıtkabir’e ev sahipliği yapar. Biz geceleyin gözümüzü yumduğumuzda buraları Anıtkabir başta, tüm buraları Çankaya Belediye Başkanına emanet edip uyuruz. O yüzden bu altı aylık ev sahipliklerinde biz de Genel Merkez olarak Çankaya’da olduğumuz için bu ev sahipliğini Mustafa Başkanın da talep ettiği üzere Kent Konseyi yapılarını güçlendirmek, genişletmek tüm Cumhuriyet Halk Partili belediyelere, mümkün olan en çok belediyeye yaygınlaştırmak, bir dahaki devir teslimi çok daha kalabalık bir toplantı yapmak üzere kendi vazifemizi de üzerimize alıyoruz. Size çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Memleketlerinize döndüğünüzde bizden selamlar götürünüz. Kendi şehriniz için çalışın. Bence yerelden demokrasi, yapılan katkı en değerli katkıdır. Katkı sunan her birinize de yürekten teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.”
10.02.2025
09.02.2025
09.02.2025
08.02.2025