24.05.2024

CHP Lideri Özel, Dil Derneği "Ustalara Saygı Gecesi"ne Katıldı: “Müfredat Yapmak Anayasa Yapmaktan Önemlidir”

CHP,Özgür Özel,Yeni müfredat,anayasa,Dil Derneği,Türk Dil Kurumu,Musatafa Kemal Atatürk,Vasiyet,Ustalara Saygı Gecesi,Çankaya Belediyesi,chp.org.tr,Yekta Güngör Özden,Çağdaş Sanatlar Merkezi

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, iktidarın yeni müfredat hazırlığına tepki göstererek, “Bir partinin seçim sloganından milli eğitim müfredatı olmaz. 100 yıl önceki terminoloji, 200 yıl öncesine özlem duyan kafa ile müfredat olmaz. İçinde Atatürk olmayan, Cumhuriyetin kurucu kadrolarına hürmet göstermeyen, onları anmayan, Kurtuluş Savaşında dahi isimleri anmaya kafadan müfredat olmaz… Müfredat yapmak anayasa yapmaktan önemlidir. Anayasayı katılımcılıkla yapacaksan, müfredatı da katılımcılıkla yapacaksın. Bu müfredatla yetişen nesiller gelecekte anayasa yapacak. Anayasaya sadakat duyacak ya da anayasayı ilga edecek” ifadelerini kullandı. Seçmene de seslenen Özel, “Moralimizi yüksek tutalım. CHP, Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk seçimini kazanmıştır. İlk genel seçiminde iktidar olacaktır. Herkes bundan emin olsun” diye konuştu.

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, Dil Derneği’nin Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleştirdiği Ustalara Saygı etkinliğine katıldı. Eski AYM Başkanı, hukukçu Yekta Güngör Özden’e adanan gecede konuşan Genel Başkan Özel, katılımcıları selamladı. Özel, “Anayasa Mahkemesi’nin çok kıymetli önceki dönem başkanı, büyük hukuk insanı, hepimizin bugün böyle bir gecesine şahitlik edecek olmaktan onur duyduğumuz sayın Yekta Güngör Özden. Buraya Ankara İl Başkanım, Grup Başkanvekilim, Meclis İdare Amirim, Çankaya Belediye Başkanım ve çok sayıda siyaset arkadaşımla birlikte geldik. Sizlerle birlikte böyle bir etkinlikte yer almaktan büyük onur duyuyorum” dedi.

“VASİYETE AYKIRI YÖNETİLEN KURUMA AKTARILDI”

Dil Derneği’nin 37’nci kuruluş yıl dönümünü kutladığını bildiren Özel, “Yekta Güngör Özden’e bu yılın adanıyor olması ve kendisinin böyle bir gecede misafir ediliyor ve yıllardır yürünen yolun önemli bir kilometre taşının bugünkü ödül ile birlikte konuyor olmasından büyük bir gurur duyuyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan ve vasiyeti ile yaşatılan Türk Dil Kurumu, maalesef 12 Eylül darbecileri tarafından kapatıldı ve yerine bir başka kurum kuruldu. Atatürk’ün yönetimi CHP’ye olan ve geliri bir kuruşuna dahi dokunulmadan Atatürk’ün vasiyeti gereğince Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’na aktarılması gereken İş Bankası hisselerinin geliri o günden sonra maalesef bugün Atatürk’ün vasiyeti ile sadece isim benzerliği olan ama ilke benzerliği olmayan, vasiyetine tamamen aykırı bir şekilde yönetilen bir başka kuruma aktarıldı” ifadelerini kullandı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, konuşmasını şöyle sürdürdü:


“SÖZ VERİYORUM”

“Atatürk’ün vasiyetine karşı muvazaalı bir işlem yaptılar ve bu muvazaa, 1980 darbesinden bugüne kadar sürüyor. Atatürk’ün partisinin önümüzdeki dönemde iktidar olduğunda ilk yapacağı işlerden bir tanesi, Atatürk’ün vasiyetini, bu vasiyete uygun şekilde hayata geçirecek olmasıdır. Atatürk’ün vasiyetine aykırı yönetilen, Atatürk’ün vasiyetine aykırı işler yapan, önüne koyduğu hedefin tam tersi şekilde yürüyen o iki kurumdan bu vasiyet çarpıtması geri alınacak ve doğru şekilde yeni yasal düzenleme yapılacaktır. CHP Genel Başkanı olarak bunun sözünü veriyorum.”

“YILLARA SARİ BİR DOSTLUĞA SAHİBİZ”

“Ben Dil Derneği’nin başkanı soy adaşım Sevgi Özel ile 17 yıldır tanışırım. 17 yıldır hiç değilse ayda birkaç kez konuşuruz. Grup Başkanvekilliğim sırasında bir düşük cümle kurduğumda ya da bir yanlış telaffuz yaptığımda Sevgi Özel birazdan arar diye hissediyorum. Yok arıyorsa da kim bilir hangi kelimeyi yanlış kullandık diye düşünüyordum. Bana çok önemli bir gönüllü danışmanlık hizmeti verdi, vermeye de devam ediyor. Bazen endişelenip arar, bazen gururlanıp arar ama biz Sevgi hanım ile yıllara sari bir dostluğa sahibiz ve bu dostluktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum. Onun şahsında Dil Derneği ile kurduğumuz ilişkinin kendisi, son derece değerlidir.”

“TÜZÜK YAZIM KOMİSYONUNDA OLACAK”

“CHP bir tüzük kurultayı aşamasında. Geçmiş dönemlerde CHP, yazılı belgelerini Dil Derneği’ne yollardı ve onun denetiminden geçtikten sonra basardı. Terk edilen bu geleneği sürdürmek istiyoruz. Ama burada önemli husus var. Tüzük kurultayımızda genelde hukukçular tüzüğü yazıyorlar sonra Dil Derneği’ne yolladığınızda onun yaptığı değişiklikler uygulanamıyor çünkü onlar kelimelere itiraz ediyor bu kez anlam değişiyor. Bu yüzden şöyle bir karar aldık. Bunu da buradan duyurayım. CHP Tüzüğünde mahallelerden, ilçelerden, illerden görüş aldık. Önümüzdeki aydan itibaren tüzük yazım komisyonu çalışmaya başlayacak. Bu komisyonda CHP Grubundan milletvekilleri olacak. PM’den PM üyeleri olacak. Tüm illerden il başkanlarından birer temsilci istenecek. Tüzük yazılmaya başladığı andan itibaren de Dil Derneği o komisyonda görevlendirdiği kişilerle temsil edilecek. Yazılırken dil denetimi yapacağız ki bittiğinde Dil Derneği’nin itirazları anlamı değiştiriyor diye uygulanamamıştı geçen sefer ve tüzüğümüzün dili hiç bize yakışan bir dilde değildi. Yazarken orada mutlaka Dil Derneği olacak.”

“YAKIN İLİŞKİ İÇERİSİNDEYİZ”

“Ben 5 yaşındayken AYM üyeliğine Yekta Güngör Özden seçilmiş. Benim yaşım kadar hukuk denetimi yapmış, en üst düzeyde norm denetimi yapmış birisiyle yan yana oturmanın gururu içindeyim. O yol boyunca bana çok güzel şeyler söyledi. Daha önceki karşılaşmalarımızda da hep çok iyi şeylerle beni yüreklendiriyor. Ama 1991’de AYM Başkanı olmuş. 1997’ye kadar da bu görevi sürdürmüş bir büyük hukuk insanı ve yaşayan bir kütüphane, anayasa tarihi. Ve anayasaya sadakat noktasında herhalde dinleyebileceğimiz en yetkin isimle beraberiz. Böyle bir gecede kendisinin burada bulunması ve bizim de davet edilmemiz bu geceye katılan herkes açısından büyük onur. Burada bulunanlar için çok iyi, bulunabilecek oldukları halde buraya gelmemişler açısından da büyük bir kayıp ile karşı karşıyayız. AYM Başkanlığından sonra ADD Başkanlığı ve Türk Hukuk Kurumu Başkanlığı görevlerini sürdürdü. Biz kendisinin emanet gördüğümüz ADD ile de Türk Hukuk Kurumu ile de yakın ilişki içerisindeyiz ve bunu da sürdürme niyetindeyiz.

Türkçe’nin en doğru kullanımı ve geliştirilmesi Cumhuriyetimizin kurucu partisi vasfıyla üzerinde dikkatle durduğumuz bir konu. Türkçe öğretmeni bir babanın oğluyum. Yine öğretmen bir annenin evladı olarak çocukluğumdan beri dil konusunda son derece hassas davranıyorum. Kültürümüzün taşıyıcısı Türkçe’nin korunması ve yabancı dillerin etkisinden olabildiğince uzak tutulması meselesi benim çocukluk yaşlarımdan beri savunduğum, birlikte katıldığımız panellerde üzerinde ortaklaştığımız, birlikte kullandığımız ifadeler. Bu kapsamda Dil Derneği başta olmak üzere Türkçemizin üzerine titreyen tüm kişilere, tüm kurumlara buradan hem kendim adına hem temsil ettiğim CHP adına teşekkür ediyorum.”

“YAPTIĞIM BİR UYARI KAMUOYUNA MAL EDİLDİ”

“Bu süreçte bir belediyelerin koordinasyon toplantısında, kapalı bir oturumda belediye başkanlarımıza yaptığım bir uyarıyı kamuoyuna mal edildikten sonra o zaman da ifade ettim. Twitter’da 2 cümleyi alıp, ‘Özgür Özel’den belediye başkanlarına talimat. Arapça tabelalara dokunmayın.’ Ve bunun üzerinden bir linç gerçekleşti. Dil Derneği’nin bazı üyelerinin hassasiyet gösterdiğini de biliyorum. Sevgi Özel’e de gerçek konuşma metnini yolladığımda aradı beni. ‘Özür diliyorum böyle olduğunu bilseydim ben bunu arkadaşlara anlatırdım’ dedi. Meselenin özü şu. Belediye başkanına diyorum ki siz yangın çıktığında arazöze binip kullanmıyorsunuz. Yangını söndürmeye gitmiyorsunuz. siz bir yerde su patladığında boruyu onarmıyorsunuz. Yanlış bir tabela olabilir. O tabelayı elinizle yırtmak sizin işiniz değil. Çok dikkatli bir mesafe koymalıyız. Tabela yönetmeliği Türkçe yazılanı yabancı dilde olanın dört katı büyüklükte oluyor diyorsa bunu Arapça, İngilizce, Fransızcaya da uygulayın. Ben İstiklal Caddesi’ndeki Arapça tabelalardan da utanç duyuyorum. Kilis’teki tabelanın da kaldırılması gerekiyorsa Belediye Kanuna uygun olarak mutlaka ve mutlaka uyarınızı yapın, tebligat yapın. Kaldırmazlarsa, olması gereken hale inmezse bunu kim yapması gerekiyorsa belediyede o yapsın. Ama benim belediye başkanım tabelayı yırtıyorsa eliyle bu fazladan popülizmdir. Bunu yaptığınızda o tabela Türkiye’de 6 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve benim kadar bu ülkenin anayasal haklarına sahip ama Arapça ana dili olan birilerini incitiyor olabilir ya da o tabelanın yırtılış görüntüsü Kur’an-ı Kerim’in yazıldığı dil olduğu için orada en kötü söz bile olsa ona kutsiyet atfeden insanların yüreğini incitebilir. Bu yanlışın içinde partinin seçilmiş belediye başkanları olarak olmayın. Yasaların gereğini yapın ama Türkçeye sahip çıkın. Türkçe tabelalara sahip çıkın ama bu ülkede İngilizce, Almancaya yapılmayan muameleyi de Arapçaya yapmayın. Biz sol, sosyal demokrat anayasaya bağlı bir partiyiz. Ayrıca bazı siyasiler, ne kadar kolay popülizm, Arap kelimesini küfür gibi kullanıyor. Peki siz bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşı olan Hataylı, Şanlıurfalı, Mardinli, Siirtli Arap’ın gözünden bir de o Arap kelimesinin küfür olarak kullanıldığını dinleyin. Benim yaptığı konuşma bu. Bu konuşmanın sonuna kadar arkasındayım.”

“NASIL YOLLAYACAKMIŞ ONLARI?”

“Mesele ayrı. Ben Esad ile görüşmeyi savunuyorum. Ben Suriye’de barışı savunuyorum. Ben Atatürk’ün dış politikasının sac ayağı, komşunun iç işlerine karışma. Komşunun toprak bütünlüğüne saygılı ol. Komşunda devlet dışı unsurları muhatap alma diye üçlü dış politik vasiyet varken, Emevi Caminde namaz kılacağım diyenleri, Suriye’nin bu tarafında Rusya ile bu tarafında ABD ile devriye gezme anlaşması yapanları. Utanarak dinlediğimiz Kuvayi Milliye benzetmeleri ile alıp, getir, eğit, donat, yolla, savaşsın. Ülkede iç savaş çıkarsın. Sonra buraya 4,5 milyon, 5 milyon sığınmacı akını olsun. Ben bunun tamamen karşısındayım. Ben zavallı Suriyeli küçücük bir bebeğin düşmanı olamam ama onu buraya sürükleyen politikaların düşmanıyım. Onu buraya sürükleyen politikacıların tam karşısındayım. Avrupa Birliğinde, Avrupa Konseyinde gözlerinin içine bakarak dedim. Tayyip Erdoğan ile Merkel’in yaptığı anlaşma tarihin en utanç verici anlaşmalarından bir tanesidir. Siz sığınmacılara bakın, 6 milyon Euro verelim. Bu yazdığınız. Ya yazmadığınız? ‘Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymasın. Tenkitleri yumuşak yapalım. Avrupa Konsey kararlarına uymasın. Biz görmezden geliriz. Siz yeter ki sığınmacı bakın.’ Dedim ki Avrupalılara, bu anlaşmayı bizimle yapamazsınız. Ama bizim dönemimizde Suriye’de barış olur. Elinizi taşın altına koyacaksınız, parayı ödeyeceksiniz. Suriye yaşanılabilir bir yer haline gelecek. Biz de üzerimize düşeni yapacağız. Birleşmiş Milletler de yapacak. Herkes kendi evine ve memleketine dönecek. Sen bunu konuşma, bunu yapma. Bunu yapabilecek iktidar olma alternatifi olma memlekette. Otur bir kenarda ona küfret, buna küfret. Nasıl yollayacaklarmış onları?”

“BİR TANESİNE TESLİM OLMADIK”

“Suriyeli sığınmacı düşmanlığı yapmak üzerinden sorunu çözebiliyor olsalar hep birlikte yapalım. Doğru değil ama hep birlikte yapalım. Çözmüyorlar. Hatta artırıyor, gerilimi yükseltiyorlar. Onlara bir savunma mekanizması imkanı yaratıyorlar. O yüzden eğri oturacağız, doğru konuşacağız. CHP 31 Mart tarihinde Türkiye’nin birinci partisi oldu. Özgüvenli bir siyaset izlediği için oldu. Kendine güvendiği için oldu. Bir A4’ün altında sorumluluğu olanlarla imza atmayı reddettiği için oldu. Şehit cenazesinde vali ‘Cenazeyi karşıladınız ama provokasyon olabilir. Siz havaalanına mı gideceksiniz’ dediğinde ölürüm de yine de o şehit cenazesine gitmemeyi göze almam dedim. Arkamda oturan, devletin tahsis ettiği zorunlu koruma müdürünün kaburgaları kırıldı. Kolu kırıldı. Döndüm geldim, yine aynı hatayı yaptılar. Yine imza at dediler. Yine atmadım. Aday belirlerken ne baskılar oldu. Neler oldu? Bir tanesine teslim olmadık.”

“PARTİYİ GENÇLEŞTİRECEĞİZ”

“Yanınızda oturduğunuz kişi, Sevgi Özer çok stratejik bir yerde oturuyor. Sağ yanınızda İsmet İnönü’nün, CHP’nin ikinci Genel Başkanının avukatı oturuyor. Sol yanınızda CHP’nin son Genel Başkanının avukatı oturuyor. 30 yaşında mülakat mağduru, 1 yaşında babasını kaybetmiş, bütün sınavlarda okul birincisi olmuş. Ankara Hukuka birinci girmiş, dereceyle mezun olmuş birisi liyakatli olduğu için, genç olduğu için, gece gözümüzü yumduğumuzda Anıtkabir, Meclis, Çankaya Köşkü, Genel Merkezimiz ona emanet olduğu için orada oturuyor. Saf bir Atatürkçü ve bir Dil Derneği dostu olduğu için orada oturuyor. İzmir’de Cumhuriyet tarihi boyunca altı kadın belediye başkanı. Şu an sekiz Cumhuriyet kadını, çoğu da 40 yaşın altında. İzmir’de metropol belediyelerden üçünü, Karşıyaka, Konak ve Karabağlar’ı yönetiyorlar. İzmir’de sekiz belediye yönetiyorlar. Bir dahaki sefer ben Genel Başkansam 30 belediye varsa 15’ini yönetecekler. 12 Eylül darbesi üzerinden geçti CHP’nin. Kurumların da sendikaların da geçti. Siyasetin de geçti. O darbeden beri biz siyaset kalesinin başarı kapısını açamıyoruz. 43 yaşında Parti Meclisim var. Yaş ortalaması. 46 yaşında Merkez Yönetim Kurulum var. Dedim ki bakın anahtarları bulursunuz. Atatürk bir yere koymuştur. Mutlaka koymuştur. Baktık ve bulduk. Birincisi Cumhuriyeti kime emanet etti? Genel Başkanlara değil, Anayasa Mahkemesi Başkanlarına da değil. O gün zaten yoktu. 60 Anayasası ile geldi. Kendisi genelkurmay başkanlığı yaptı, ordu komutanlığı yaptı, başkomutandı. Genelkurmay başkanlarına da bırakmadı. Cumhuriyeti kime emanet etti? Gençlere emanet etti. Birinci anahtar Atatürk’ten emanet. Cumhuriyet gençlere emanetse gençlere güveneceğiz. Partiyi gençleştireceğiz. Yaş almışların tecrübesinden en üst düzeyde istifade edeceğiz ama gençlerin önünü açacağız. Ahmet Taner Kışlalı, 38 yaşında Kültür Bakanı. Deniz Baykal 35 yaşında Maliye Bakanı. 39 yaşında da kamulaştırma yaptı. Anayasaya uygun olarak madenleri kamulaştırdı. Bülent Ecevit 36 yaşında bakan İsmet İnönü hükümetinde. Sorun. Aslında CHP’de gençleri göreve getirmekle ilgili hiçbir zaman olmadı ama 80 darbesinden sonra unuttuk bunları.”

“ÖZGÜVEN HERKESTE OLACAK”

“İkinci anahtarı aradık. Atatürk köşeye bırakmış. Kadınlara siyaset yaptıracaksınız. 40 yıl önce Fransa’dan, kadına seçme ve seçilme hakkı verecek. Avrupa Birliği ülkelerinden. CHP kotaları değiştirecek, kafaları değiştirmediği için bir yolunu bulacaklar. Kadınları son sıralara koyacaklar. Eskinin 2,5 katı kadın aday gösterdik, seçtirdik. Bir tek topuklu efe ile övünürdük, Tekirdağ’ın da var artık, Eskişehir’in de. İki tane daha gösterdik olmadı. Ama gelecek sefer olacak. Bunları yapacağız. Özgüvenle. Ondan sonra üçüncü anahtar, bilime güven. Millete 200 yıl matbaayı getirmeyenlere karşı ne hale düştük? Beka sorunu nasıl yaşadık ortada? Bilime sarıldı, biz de sarıldık. Ölçme ve değerlendirme yaptık. Anket yaptık. Odak grup yaptık. Doğru yönetişim gereği neyse onu yaptık. Ondan sonra bu sonucu aldık. Bu sonucu alan yöntemlere, zihniyete bir şey demeyip, oradan bir kelimeyle. Çaldırırsınız. Cumhuriyet Gazetesinin yazarları Özgür Özel, Arapça’ya bilmem ne diye bana eleştiri yazdılar Twitterdan okuduklarıyla. Metinleri yolladı merkez, size yolladığım gibi. O yüzden özgüven sırf genel başkanda olmaz. Özgüven bütün yöneticilerde olur. Yetmez. Özgüven bu partinin üyelerinde olur. Yetmez seçmeninde olacak. Önce birbirimize güveneceğiz. Sen çocuğuna okulda hırsızlık yaptı dediklerinde cevabın yapmıştır demekse senden anne ve baba olmaz. Yapmaz benim evladım olacak ilk söz. Sonra bakacaksın varsa bir kusur. O çocuğu kazanırsın. Ama hiç suçu olmayan evladına, çocuğuna alışmışız bir sosyal medya, köşe yazısı linçi. Bilmem ne linçi. İktidara yürüyorsak kendimize güveneceğiz. Partimize güveneceğiz. Birbirimize güveneceğiz. Bunun bir başka yolu yoktur.”

“EĞİTİME ULAŞMAK SINIFSAL BİR MESELE HALİNE GELDİ”

“Gelelim eğitim ve müfredat tartışmasına. Çok önemli buluyorum. Bir kez daha dikkat çekmek isterim ki eğitim alanında çok ciddi ve yıkıcı sorunlar var. Birinci sorun iyi eğitime ulaşmak artık sınıfsal bir mesele haline geldi. Fakirlerin, orta gelirlilerin, orta direğin, hatta zengin olmayan kimsenin çocuğuna iyi eğitim verilemiyor. AKP’li kadın seçmenlerin yüzde 18’i sadece çocuğunun aldığı eğitimden memnun. Bu kadar net bir sorunu var Türkiye’nin. Bırakın bizim durumumuzu. Ama maalesef, hala aynı kafa ile gidiyorlar. Bir müfredat dediler. Sayın Başkanın ifadelerini tekrar etmeyeyim ama bir partinin seçim sloganından milli eğitim müfredatı olmaz. 100 yıl önceki terminoloji, 200 yıl öncesine özlem duyan kafa ile müfredat olmaz. İçinde Atatürk olmayan, Cumhuriyetin kurucu kadrolarına hürmet göstermeyen, onları anmayan, Kurtuluş Savaşında dahi isimleri anmaya kafadan müfredat olmaz. 10 yıldır yaptım, yedi günde görüş bildirin diyen, itiraz gelince hadi yüzde 50 zam olsun, 10 gün veriyorum size diyen kafa ile müfredat olmaz. Buradan bir kez daha söylüyorum. Müfredat yapmak anayasa yapmaktan önemlidir. Anayasayı katılımcılıkla yapacaksan, müfredatı da katılımcılıkla yapacaksın. Bu müfredatla yetişen nesiller gelecekte anayasa yapacak. Anayasaya sadakat duyacak ya da anayasayı ilga edecek. Anayasa devletini ortadan kaldıracak. O yüzden anayasayı nasıl yapıyorsan müfredatı da o şekilde yapman lazım. Aşkın zamanlı olmalı. Yani bugün yapılmalı ama Almanya’nın ihracattaki, teknolojideki başarısı nereden geliyor? Kimsenin tartışmadığı tam bir ulusal mutabakatla ortaya konmuş bir eğitim sistemi var.”

“BU KAFANIN YAPACAĞIZ MÜFREDATTAN HİÇBİR ŞEY OLMAZ”

“Gelen sosyal demokrat, Hristiyan demokrat değiştirmiyor. Yeşiller gelince başka bir şey yapmıyor. Ama burada aynı parti iktidarda 22 yıldır. Sekizinci kez oturuyorlar ve baştan aşağıya eğitim reformu yapmaya çalışıyorlar. Kendileri bozuyorlar. Kendileri düzeltemiyorlar. Çünkü toplumun tümünü kapsamayan, öğrenciyi dinlemeyen, öğretmeni, veliyi dinlemeyen, eğitim alanında örgütlü sendikaları dinlemeyen, görmezden gelen ve sadece benim istediğime göre bir nesil yetiştirsin diyen ki onu da başaramıyor. Başaramadığını itiraf ediyor. Tekrar deniyor. Bu kafanın yaptığı müfredatla hiçbir şey olmaz. Daha bugün eleştirilere prim vermeden yolumuza devam edeceğiz diyor Milli Eğitim Bakanı. Bir kere zaten işin özü şu. Eğitimin sonunda eleştiriye açık bir nesil yetiştirirsen demokrat yetiştirirsin. Eleştirme kapasitesi yüksek. Eleştirilmeye açık bir nesil demokrat bir nesildir. Daha ilk baştan biz diyor eleştirilere kulağımızı tıkayacağız. Bildiğimizi yapacağız diyor. Bu kafanın yapacağız müfredattan hiçbir şey olmaz. İstanbul Saraçhane’de 18 Mayıs günü Türkiye’nin ilk eğitim mitingini yaptık. Bu benim çok önem ve kıymet verdiğim bir şey. Ona da bazıları dedi ki katılım azmış. Sen gelmedin belki ondan olabilir mi? Katılım az diyenler miting meydanına gelmiyor. Eskiden eczacı odasında toplantı yapardım. İlk başlarda katılım az oluyordu, gelenleri fırçalıyordum. Sonra düşündüm ve dedim ki gelmeyenleri fırçalamak lazım. Gelenlere niye fırça atıyorsun?”

“MEMNUN OLMAYANLARI TANDOĞAN’A DAVET EDİYORUM”

“Meselenin özü de şu, bir gerçek var. Biz istesek orayı hınca hınç doldururuz. 39 ilçe, 24 tane belediye var. Deriz ki doldurun üyeleri, yığın Saraçhane’ye 10 bin kişi istiyorum. 10 bin. 30 bin istiyorum. 30 bin. Özgür Başkandan kaç kişi istersen yığar. Dedim ki bir tek parti bayrağı istemiyorum. Ben oraya atanmayan öğretmenleri istiyorum. Ben oraya müfredata itiraz eden ve kendi gelenleri istiyorum. Sadece oradaki kendi ilçemizin, ev sahibi ilçemizin, Beyoğlu ilçemizin bir kırlangıç bayrağı dışında bir tane parti bayrağı açtırmadık. Türk bayrakları ile, öğretmenler, gençler ve müfredat mağdurları ile konuştuk. Ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk eğitim mitingini yaptık. Ne istiyoruz dedik? Bilimsel, çağdaş, laik eğitim istiyoruz dedik. Bunu sürdüreceğiz. Ama belki bir tane da başka bir yerde yaparız. Onu eleştiren arkadaşlar, az kişi toplamışsınız diyenler gelir daha kalabalık olur. Ama orada içerik önemli. Bu hafta Pazar günü emekli mitingi yapacağız. Emekli mitingi İngilizceye tercümesi olmayan 10 bin liralık emekli maaşını eleştirecek. Avrupa Konseyinde dedim ki Türkiye’de emekli maaşı 270 Euro. Tercüman çevirdi, İngilizce ve Fransız tercümanlara itiraz geldi. 2 bin 700 olmasın diye. Ben Alman Başbakanı ile konuşuyorum, Almanca 270 diyorum. Düzeltiyor. 2 bin 700’dür o diyor. Çünkü ülkesinde oralarda emekli maaşı. İngilizce, Almanca, Fransızcaya tercümesi olmayan bir emekli maaşı alınıyor. Karnını doyurursan sokakta kalırsın. Ev tutarsan aç kalırsın. O maaşla ne yapacaksın? Ona itiraz ediyoruz. Bir kez daha tüm emeklileri eğer hallerinden memnun değillerse Pazar günü Tandoğan’da yapacağımız emekli mitingine davet ediyorum. Ancak o mitinge yüreği burada olup gelemeyen emeklileri gelmiş kabul edeceğiz. Gelmek isteyen herkesi CHP’nin ilçe ve il örgütlerine başvurmaya davet ediyorum.”

“PARTİ İKTİDARA YÜRÜYOR”

“Bundan sonra daha güzel günlerde birlikte olacağız. Zor günlerimiz olacak. Parti iktidara yürüyor. Emanet oy demedik ama bizi oy verenlerin Türkiye ittifakı olduğunu, sadece sosyal demokratlar değil, muhafazakar, milliyetçi demokratlar, Kürt, Türk, Laz, Çerkeziyle bütün demokratlar olduğunu gördük. Ama her yapılan anket CHP’yi yeniden birinci parti gösteriyor. Bu içinde bulunduğumuz cesur, özgüvenli, kararlı, hem diyaloğa açık hem müzakere eden hem mücadele eden siyasetin ciddi şekilde seçmen tarafından kıymetlendirildiğini gösteriyor. Bu özgüveni siyasetçiler kadar siyaseti takip eden herkesin göstermesi gerektiğini düşünüyoruz. Bundan sonra çok daha önemli başarıları hep birlikte yapacağız. Ben eminim ki gelecek seçimden sonra Yekta Güngör Özden’le birlikte CHP iktidarında biz Türk Dil Kurumu’nun da Türk Tarih Kurumu’nun da yeniden açılışının kurdelelerini keseceğiz. Atatürk’ün tarif ettiği gibi kurumlar olacak. Türk dilini koruyan kurumlar olacak. Atatürk’ün Türk Tarih Kurumunda, Atatürk’ün tarihini yok sayıp da başka bir tarihi üreten projelere imza atan kurumlar olmayacak. Hep birlikte olacağız. O güne kadar birlikte olalım. Dayanışma içinde olalım. Birbirimize güvenelim. Sevelim. Moralimizi yüksek tutalım. CHP, Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk seçimini kazanmıştır. İlk genel seçiminde iktidar olacaktır. Herkes bundan emin olsun.”


CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL, DİL DERNEĞİ PROGRAMINA KATILDI