12.08.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, VAN’DA KANAAT ÖNDERLERİ BULUŞMASINDA KONUŞTU (12 AĞUSTOS 2021)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "İktidar olduğumuzda ilk bir hafta içinde barış akademisyenlerinin tamamını iade edeceğiz. Farklı düşünceden diye bir adam üniversiteden mi atılır? Böyle rezalet mi olur?" dedi. göçmen sorununu iki yıl içinde çözebileceklerini anlatan Kılıçdaroğlu, "Hepimiz sakin olmalıyız. Bunları demokratik yollarla göndermek zorundayız" dedi. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Van'da sivil toplum örgütü temsilcileri ile bir araya geldi. Edremit'teki Şahmaran Otel'de düzenlenen toplantıya, kentte faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, CHP'li milletvekilleri ile CHP ve İYİ Parti Van İl Başkanları katıldı.  Toplantının açılışında gündemle ilgili açıklamalarda bulunan CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun şöyle konuştu:


Sevgili dostlarım, değerli arkadaşlarım, öncelikle Van’da olduğum için son derece mutluyum. Genç’te ilkokulu okurken bir gün siyasette Genel Başkan olarak Van’a geleceğim hiç aklımın köşesinden bile geçmezdi ama hayat bizi nerelere getiriyor.
Bölgeyi iyi bilirim, bölgede dostlarım var, arkadaşlarım var, bu coğrafyada yetiştim. Batı’yı üniversiteye gittiğim zaman gördüm. Dolayısıyla bölgenin yabancısı değilim. Sadece siz değil, bu bölgede yaşayanlar değil; aslında Türkiye’de hep beraber 83 milyon alarak büyük acılar yaşadık, büyük travmalar yaşadık, büyük sorunlarla karşılaştık ama bu sorunları aşmak zorundayız. Bu sorunları kavga ederek aşamayız. Bu sorunları birbirimize kin, öfke duyarak aşamayız. Bu sorunları aklımızla, ilmimizle, irfanımızla, hoşgörümüzle, toleransımızla aşmak zorundayız. Dolayısıyla her birimize vatandaş olarak görev düşüyor. Bana da görev düşer, size de görev düşer, hiç aklımızda olmayan bir başka kişiye de görev düşer. Bütün mesele toplumu kaynaştırmaktır. Toplumu oluşturan bireylerin birbirlerine saygı duymasını sağlamaktır. Farklı düşünebiliriz, farklı düşünmesek zaten Türkiye’yi büyütemeyiz, dünyayı geliştiremeyiz. Farklı düşünebiliriz, farklı düşündük diye birbirimize kin ve öfke duymamalıyız. Tam tersine oturup uygarca tartışabiliriz. Kim doğru, kim yanlış söylüyor diye oturup konuşabiliriz.
“Akıl akıldan üstündür” diye güzel bir atasözümüz de var. Dolayısıyla biz beraber ve birlikte ülkemizi bu bölgenin ve dünyanın saygın ülkelerinden birisi haline getirebiliriz. Bunun için devleti yönetenlere büyük görev düşüyor. Çünkü Devlet dediğiniz kurum bakidir, devleti yönetenler ise seçimle gelirler, yetkiyi halktan alırlar. 5 yıl süreyle gelirler devleti yönetmek üzere, 5 yıl sonra bir daha halkın hakemliğine başvururlar; devleti yönetmek istiyoruz ne diyorsunuz, vatandaş memnunsa bir 5 yıl daha verir. Sonra bir 5 yıl daha verir, ne zaman memnun olmazsa yeter kardeşim der, bir de başka bir partiyi deneyelim der, başka bir kurumu deneyelim der. Bu bir koalisyon da olabilir, bu bir tek başına bir iktidar da olabilir, onu deneyelim diyebilirler. Dolayısıyla halkın hakemliği demokrasilerde temel kuraldır.
Şimdi içinde bulunduğumuz sorunları anlatırken çözümleri de anlatmaya çalışacağım. Mademki sizler sivil toplumun önemli bireylerisiniz, kanaat önderlerisiniz ve dolayısıyla belli konularda, belli alanlarda düşünsel olarak da yoğunlaşıyorsunuz ki bu da Türkiye’nin bir kazanımıdır. Kiminiz eğitim konusunda, kiminiz tarım konusunda, kiminiz savunma konusunda, kiminiz güvenlik konusunda, kiminiz iklim konusunda; her birinizin değişik alanlarda birikimi olabilir. Birikim sahibisiniz ama insanlığın gelişmesi bu birikim alanını yaygınlaştırmak, genişletmek ve büyütmekten geçiyor.
Şimdi bizim anayasamızın bir beşinci maddesi var devlet nasıl yönetilir diye. Devletin yönetimiyle ilgili temel kurallar vardır. Belki çoğumuz anayasayı hiç elimize almadık. Dedik ki, bu bir darbe anayasasıdır, darbe anayasasını tamamen kaldıracağız. O doğrudur yani bir darbe anayasa olduğu, darbe ürünü olduğu, darbenin koşullarını taşıdığını biliyoruz zaten. Ama içinde her dönemde değişik ülkelerin anayasalarında da yer alan bazı temel kurallar var bu kurallar önemlidir. Mesela diyor ki, devletin temel amaç ve görevlerini belirtirken cumhuriyeti ve demokrasiyi korumaktır diyor. Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruyacaksınız diyor. Şimdi şu soruyu sormamız lazım, devleti yönetenler acaba demokrasiyi koruyorlar mı, demokrasiden yana tavır aldılar mı, demokrasiyi savundular mı? Yoksa var olan demokrasi kırıntılarını mı bile yok ettiler? Her birimizin bunu düşünmesi lazım. Eğer anayasada devleti yönetmenin temel kurallarından birisi cumhuriyeti ve demokrasiyi korumaksa ve demokrasi korunmuyor ve demokrasi bir anlamda yok ediliyorsa oturup düşünmemiz lazım. Ne demek bu mesela? Seçim kanununa bakalım. Siz sanıyorsunuz ki, biz gidiyoruz sandığa milletvekili seçiyoruz. Hayır efendim siz milletvekili falan seçmiyorsunuz, öyle bir yetkinizde yok zaten sizin. Siz sadece Genel Başkanların seçtiği listenin altına mühür basıyorsunuz siz milletvekili seçmiyorsunuz. Yani adı milletvekili ama milletvekili değil en baştakinin vekili oluyor. En baştakinin vekili olunca ne oluyor? Parlamentoda milletvekilleri Genel Başkanların vesayeti altında oluyor, özgürce ifadesini dile getiremiyor. Bugün bir gerçek diyelim ki bir kişi diyor ki, cumhur ittifakına diyor ki, şunu söylüyor. Bu kanun geçecek. Hiç kimse bu kanunda acaba yanlış bir yer var mı oturup bir tartışalım böyle bir şey yok. Bu geçecek dediği andan itibaren AK Partinin ve MHP’nin bütün milletvekilleri hep beraber ellerini kaldırıp ve indirirler. Yani 19 Mayıs hareketleri. Bu yasama organının vesayet altında olduğunu gösterir. Bu vesayetten kurtarmamız lazım. Darbe hukukundan arındıracaksak siyasi partiler yasasının değişmesi milletin vekilini milletin seçmesi lazım. Bu kuralı önce bir sefer hafızamızın bir yerinde tutmamız lazım. Bu olmadığı takdirde demokrasi sağlıklı bir raya oturmaz değerli arkadaşlarım.
Kayyum. Burada da kayyum var, pek çok yerde de kayyumlar var. Şimdi Belediye Başkanını kim seçiyor? Belde halkı seçiyor. Belediye meclis üyelerini kim seçiyor? Belde halkı seçiyor. Belediye Başkanını görevden alıyorsun yerine kayyum atıyorsun. Niye belediye meclis üyesi seçmesin kendi başkanını? Diyelim ki haklı bir nedenle alındı. Belediye meclisi var millet seçmiş. Kendi aralarında otururlar bir belediye başkan adayını seçerler. Hayır onları da alıyorum görevden. O zaman söyler misiniz anayasanın 5.maddesinin öngördüğü demokrasiyi koruma kuralı var mı, yok mu? Yok. Ama bize şunu söylüyorlar güç sahipleri. Ülkede demokrasi var. Ne demokrasisi kardeşim ülkede demokrasi yok. Dolayısıyla kayyum rejiminin olduğu bir sistem içinde demokrasinin varlığından söz edilemez. Bunu her yerde yine hafızamızın bir yerinde tutmak zorundayız. Bu sadece görevden alınıp yerine kayyum atanan HDP’li belediyelerin olduğu yerler için söylemiyorum. Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanına zorla görevden istifa ettirdiler. Onunda hakkını savundum. Balıkesirliler seçtiler kardeşim sen görevden alamazsın, istifa ettirtemezsin. Melik Gökçek’in de hakkını savundum niçin? Kim zulme uğruyorsa onun hakkını savunmak zorundasınız. Zulmün karşısında susan dilsiz şeytansa o zaman zulme uğruyorsa, kim zalimlik yapıyorsa zalimin karşısında zulme uğrayanında yanında olmak zorundasınız. Düşünceniz bağdaşır veya bağdaşmaz ama demokrasi varsa hepimiz için demokrasi olmak zorunda. Cümleye ne diye başlamıştım. Her birimizin fikirleri ayrı olabilir ama her birimiz kendi düşüncelerimize ve karşıdakinin düşüncelerine saygılı olmak zorundayız.
Efendim düşünce özgürlüğü, medya özgürlüğü olması lazım. Bakın daha geçen gün orman yangınları dolayısıyla talimat verildi televizyon kanallarına yangınları göstermeyin. Niçin? Millet görmesin. Hükümetin beceriksizliğini, sarayın beceriksizliğini millet görmesin. Yanan yerleri gösterin sadece alevleri göstermeyin. FOX muhabiri bu bir kabus gibidir diyor, vay sen nasıl kabus dedin. Gibidiri bile fazla tam bir kabus var zaten orada. Cezalar veriliyor televizyon kanallarına. Bunlar doğru değil bunları değiştirmemiz lazım. Bunlar halkın bilgilenme hakkının elinden alınması demektir. Medyaya sansür getirdiği zaman ki bu anayasa gene diyor bu darbe anayasası basın hürdür sansür edilemez diyor. Basın hürdür sansür edilemez. Sansür ediliyor, baskı kuruluyor. Kamu ilanları nereye veriliyor? Kamu bankalarının ilanları? Havuz medyalarına veriliyor, havuz gazetelerine, televizyonlarına veriliyor. Bu toplumu ayrıştırmak değil midir, bölmek değil midir, kutuplaştırmak değil midir? Buna karşı çıkmak zorundayız.
Efendim demokrasiyi yeniden inşa etmek zorundayız. Düşünce özgürlüğünü, medya özgürlüğünü, farklı düşüncelere saygıyı, üniversitelerde bilimsel özerkliği, bilimsel özgürlüğü yeniden inşa etmek zorundayız. Demokrasisi gelişmiş olan bütün ülkeler hızla büyürler ve gelişirler. Demokrasisi gelişmemiş olan hiçbir ülke tarihte gelişmemiştir, hep birbirleriyle kavga etmişlerdir, hep birbirlerine husumet duymuşlardır. Kin ve öfke toplumun ana unsuru haline, ana aktörü haline gelmiştir. Toplumu buradan çekip çıkarmamız lazım.
Bir başka konu yine anayasanın 5. maddesi diyor ki, “Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak zorundadır siyasi iktidar”. Devlet yönetmenin kurallarından birisi. Kişilerin yani her bir bireyin, her bir vatandaşın hem refahını, hem huzurunu, hem mutluluğunu sağlamak zorundadır diyor siyasi iktidar devleti yönetecek olan iktidar. Refahı sağlandı mı? Konteynırlardan geçinen, çöplüklerden yiyecek toplayan yüzbinlerimiz var. Bu mudur refah? Son bir rakam vereyim. 10 bin 822 dolardı kişi başına gelir bundan 3 yıl önce. Bugün 8 bin 599 dolara düştü. Her birimizin geliri düştü. Refahı mı sağladılar? Refah düştü. Mutluluğu mu sağladılar? Yok efendim. Yine uluslararası mutluluk istatistiği yayınlandı orada 150 ülke arasında Türkiye 104. sırada. Kimsenin yüzü gülmüyor. Geçen bir arkadaşım anlattı İstanbul Çukurambar’da güzel bir pastanede otuyorlarmış yanlarında da AK Partide önemli görevler yapan birisi var. Demiş ki, bak bu kapının önünde bir sürü lüks arabalar demiş. Allah aşkına bir ayağa kalk şu vatandaşlara bak bakalım bunların içinde yüzü gülen var mı? Kimsenin yüzü gülmüyor, herkes büyük bir endişe içinde Türkiye nereye gidecek diye. Bu endişeyi gidermek zorundayız. Biz gidereceğiz, beraber gidereceğiz. Bunu yapmadığımız takdirde çocuklarımıza hesap veremeyiz. Çocuklarımız güzel bir Türkiye’de yaşamak istiyor. Çocuklarımız niye umudu Avrupa’da arasın, niye umudu Kanada’da, Amerika’da bilmem başka ülkelerde arasın. Kendi ülkesinde, kendi coğrafyasında huzur içinde yaşayabilmeli, gelir elde edebilmeli, yaşayabilmeli, kültürel hayatını büyütebilmeli, entelektüel düzeyini yükseltebilmeli. Bütün bunlar var mı? Evet yapabiliriz niye yapmayalım. Elin oğlu yapıyor da biz mi yapmayacağız? Yapabiliriz. Bir başka madde gene aynı anayasanın ilgili maddesinde. Şöyle diyor, kişinin hak ve hürriyetlerini sınırlayan, bu hak ve hürriyetleri sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak. Siyasal, sosyal ve ekonomik engelleri kaldıracaksınız diyor kişinin haklarını sınırlayan. Peki hangi haklarımızın önünde duran engelleri kaldırdılar veya hangi yeni engelleri getirdiler? Bırakın hakları büyütmeyi, bırakın demokrasiyi büyütmeyi tam tersine büyük sınırlamalar getirdiler. Kişi tweet atacak korkuyor ya hapse girersem. Sosyal medyada bir şey yazacak korkuyor ya beni tutuklarlarsa, ya sabahın köründe polis gelir kapımı çalarsa, elime kelepçe takarsa. Hatırlarsınız bir milletvekili abdest almaya bile fırsat vermeden yaka paça aldılar götürdüler karakola. Sonra duruşma yaptılar attılar hapishaneye. Böyle bir düzen olur mu arkadaşlar ortaçağda mı yaşıyoruz? Ben isyan ediyorum, itiraz ediyorum. Eminim sizlerde rahatsızsınız. Ama güç birliği yapmadığımız sürece bu rahatsızlık devam eder. Güç birliğinin olması lazım, bütün bunlardan Türkiye’nin kurtulması lazım. Barış Akademisyenleri üniversitelerde en yetkin insanlar, en güçlü insanlar. Bir toplumu ileriye taşıyan kimdir? Akademisyenlerdir, akademik dünyadır, bilimsel dünyadır toplumu alır ileriye taşır, yeni icatlar yapar. Biz kalktık bir barış bildirisi yayınladılar diye üniversitelerden binin üstünde akademisyenin görevine son verdik. Bu mudur kişinin hak ve hürriyetlerini sınırlayan siyasi, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak? Yoksa yeni engeller mi geliyor? Söyleyeceğimiz her şeyin hukuksal temeli var, insan hakları temeli var. Söyleyeceğimiz her şeyin karşılığı var. Çünkü insan için söylüyoruz biz bunları. Benim gibi düşünmeyen insan içinde söylüyoruz, bizim gibi davranmayan insan içinde söylüyoruz. Bu hakların hepimize tanınması lazım.
Bakın, Selahattin Demirtaş niye hapiste? Osman Kavala niye hapiste? Sırtı kalın olanlar, akrabası, dayısı olanlar siyasetçiden hepsi dışarda askeri öğrenciler hapiste. Niye hapiste? Yani gidip de Cumhurbaşkanının avukatlarına milyon dolarları ödeyip gel benim davamı mı al desinler? Para yok bunlarda o kadar. Cumhurbaşkanlığının avukatlığını yapanlara savcılar sigara tablası taşıyorlar küllerini oraya döksün diye. Böyle bir rezaleti Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşamadık. O zaman hepimizin düşünmesi lazım bu tablo bizim kaldıracağımız türden bir tablo değildir. 21.yüzyılın tablosu değildir. Bunları değiştirmek zorundayız.
Bir başka yine aynı madde anayasa. İnsanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak. İktidar devleti yönetirken insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak zorundadır. Hangi maddi açıdan gerekli şartları hazırladı? Söyledim kişi başına gelir düştü. Manevi açıdan bakın. Manevi dünyamızın ne kadar büyük sorunlarla karşılaştığını bunların zamanında gördük. Nedir o dünya? Ahlak üzerine, erdem üzerine, adalet üzerine inşa edilir manevi dünyamız. Adalet yoksa bir şey yoktur, liyakat yoksa bir şey yoktur. Erdem, bilgi, akıl bunların hepsinin olması lazım. İlim Çin’de bile olsa gidin öğrenin diyen bir sevgili peygamberimiz var. İlmi yok ettik. Devletin dini adalettir diyen bir Hz. Ali var. Devletin dini adalet olmaktan çıktı adaletsizlik oldu. Hepimizin düşünmesi lazım, manevi dünyamızı zenginleştireceğiz. Ya arkadaş adalet olmadığı zaman nasıl yapacağız biz bunu? Adam yurtdışından tonlarca kokain getiriyor yakalanıyor dava açacak savcı yok memlekette. Saraya bakıyor acaba dava aç dese açacak, açma dese açmayacak. Şu soruyu hepimiz kendimize sormak zorundayız. O savcılar bir suç unsuru hakkında neden dava açmıyorlar, neden açamıyorlar? Çünkü yeraltı dünyasıyla siyasetçiler arasında parasal ilişki var, parasal menfaat ilişkisi var. Dava açmayacaksın diyor. Savcı korkudan dava açamıyor. Hani bunların adı cumhuriyet savcısıydı? Eğer bir yerde savcı cumhuriyet savcısı olmaktan çıkıp sarayın savcısı oluyorsa dava açamaz zaten, açma şansı da yoktur. Hangi manevi değerimizi koruduk biz şimdi? Yolsuzluklar diz boyu, hırsızlıklar diz boyu.
Şimdi ben bütün kardeşlerime seslenmek isterim. Hangi ülke bana bir ülke gösterin rüşvet alan bir adam Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil etmek üzere bir yere büyükelçi tayin edilsin. Aklın alacağı şey değil. Dün Sözcü gazetesinde vardı. Bir bakanın iki yardımcısı 111 suç işlemiş hapse girip çıkmışlar. Şimdi ikisi de bakan yardımcısı. Böyle bir Türkiye aklımızın ucuna bile gelmez. Yani düşünemezdik böyle bir Türkiye’yi. Suçlu bir adam olur mu bakan yardımcısı? Nasıl oluyor, hangi güç getiriyor buraya? Bunun üzerinde durmamız lazım değerli arkadaşlarım.
Bakın, bu devlette, bu hükümette İçişleri Bakanı çıktı dedi ki, bir adam, bir siyasetçi her ay 10 bin dolar rüşvet alıyor. Ben söylemiyorum, sizde söylemiyorsunuz, sizde söylemiyorsunuz. Bu ülkenin İçişleri Bakanı söylüyor. Bir siyasetçi her ay yeraltı dünyasından, mafyadan 10 bin dolar rüşvet alıyor. Dava açan var mı? Yok. Soran var mı bizim dışımızda? O da yok. Devleti yöneten ne olması lazım? Derhal soruşturma açması lazım değil mi? Böyle bir rezalet olmaz demesi lazım, siyasetin kirlilikten arınması lazım. Ne demek siyasetçi 10 bin dolar her ay rüşvet alacak? O zaman bu siyasetçi millete hizmet değil yeraltı dünyasına, mafyaya hizmet ediyor demektir. Ses çıkaran oldu mu? Olmadı. Ben özellikle AK Partiye oy veren kardeşlerime de seslendim, böyle bir rezaleti onlarında çekmesi mümkün değil. Onlarında buna itiraz etmesi lazım, onlarında evlatları var, onlarda güzel bir Türkiye’de yaşamak istiyorlar. Böyle bir rezaletle karşı karşıyayız.
Serik Belediye Başkanı AK Partilidir. İki bakan var, iki bakan toplantı yapıyorlar, vali var, AK Partinin, MHP’nin milletvekilleri var 500 bin liralık bir rüşvet olayı gündemi geliyor Serik Belediye Başkanı AK Partili Başkan diyor ki, iki bakansınız burada sizin haberiniz var ve buna ses çıkarmıyorsanız yazıklar olsun diyor ve toplantıyı terk ediyor. Bakanlar gene yerinde, vali gene yerinde, herkes yerli yerinde. Kimse bir şey söylemiyor hiç kimse. Savcıya şikayet edildi dosya savcı korkudan kapağı bile açamıyor. İki bakanın önünde söylüyor. Eskiden olsa bunların her birisi ayrı bir hükümet devirirdi. Düşünün toplum nereden nereye kadar bir yozlaşma zinciri içine sokuldu.
Değerli arkadaşlarım, ne yapacağız? Benim size sözümdür, bu topluma sözümdür, Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda ilk bir hafta içinde bu Barış Akademisyenlerinin tamamını yeniden üniversitedeki görevlerine iade edeceğiz. Hiç yani kesin alacağız gel kardeşim. Ne demek üniversiteden atılmak? Farklı düşünceden oldu diye üniversiteden mi atılır bir adam, böyle bir rezalet mi olur? Buna izin vermeyeceğiz. Kesinlikle ırkçılığı bitireceğim kesinlikle. Herkesin kimliği kendi şerefidir kardeşim, ırkçılık üzerinden siyaset olmaz. Herkesin kimliği. İnanç üzerinden, kimlik üzerinden, yaşam tarzı üzerinden siyaseti bitireceğim. Yok kardeşim. Geçmişte bizim kabahatimiz vardı? Vardı tabi. Ben desem ki bizim hiç kabahatimiz yoktu ne kadar güzel gidiyor. Bizim kabahatimiz vardı. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim kabahatimiz vardı. Toplumdan uzaklaşmıştık, halktan yabancılaşmıştık. Şimdi onu yapmıyoruz artık değiştik. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti Cumhuriyet Halk Partisidir bunu rahatlıkla ifade edebilirim. Her kesime gidiyoruz, her kesimle de konuşuyoruz. Devleti cam gibi şeffaf yapacağım. Bakın, hepiniz vergi ödüyorsunuz hepiniz. Vergi dairesinde kaydınız olsun veya olmasın bu suyu içtiğiniz zaman vergi ödüyorsunuz, simit aldığınız zaman vergi ödüyorsunuz. Çocuk doğduğu andan itibaren verir verir. Altına bez alırsınız vergi ödersiniz. Nereye gidiyor bu paralar, nereye gidiyor bu paralar? Demokrasinin çıkış noktası vatandaşın siyasi iktidara dönüp benim vergimi nereye harcadın ey hükümet demesiyle başlamıştır. Demokrasinin çıkış noktası budur. Daha biz bu soruyu sorar noktaya gelmedik. Hava alanları yapıyorlar. Güzel yapın. Soruyorum kaça yaptınız bu havaalanını? Vay siz havaalanına karşısınız. Kardeşim biz karşı değiliz sen bunu kaça yaptın? 1 liralık işi 10 liraya mı yaptın, 1 liralık işi 100 liraya mı yaptın, kaça yaptın bize anlat. Sonunda bunun parasını ben ödüyorum, fakir fukara ödüyor. Efendim bu devlet sırrıdır açıklanmaz. Bütün dünyada açıklanır da sen niye açıklamıyorsun? Köprü yaptın kaça yaptın? Cevap yok. Hastaneler yaptı kaça yaptın? Cevap yok. Ticari sırdır, gizli sırdır. Yok bunlar. Bunların tamamını değiştireceğim Allah’ın izniyle devleti cam gibi saydam. Kardeşim kaça yaptın? İhale yapıyorsun aynı adama veriyorsun. İhalede yapmıyorsun çağırıyorsun adamı kardeşim bu iş senin diyorsun. Bir başkasını çağırıyorsun bu iş senin. Senin bu iş üstünü de götürüp şuraya şu kadar para vereceksin. Böyle bir devlet yönetilmez.
Hani yeri geldiği zaman söylüyoruz, kul hakkı yemek en büyük günahtır. Güzel. Kul hakkı yemek en büyük günahsa kul hakkı yiyenlere neden oy veriyoruz o zaman, o günaha ortak olmuyor muyuz? Günaha ortak oluyorsun o zaman. Verme onlara oy kardeşim. Kul hakkı yemeyene oy vereceksin sen, adaletli olana oy vereceksin sen, insan gibi davranana oy vereceksin sen. Bu olmadığı takdirde olmaz ki. Gerçek anlamda demokrasiyi getireceğim. Her türlü düşünce hakaret hariç, kin, öfke hariç her türlü düşünce özgürce tartışılacak. Niye tartışılmasın kardeşim tartışılacak. Kitabımız bile, kuranı kerim bile diyor ki, “Aklınızı kullanmıyor musunuz” diyor üç ayrı yerde. Aklı kullanmak zaten bizim görevimizdir. Yüce yaradanın bize verdiği en değerli şey akıldır. Aklı kullanacağız. Aklın kullanılması ne demektir? İstişare demektir aynı zamanda, oturup konuşmak demektir. Akıl akıldan üstündür demektir. Bir devletin yönetimini bir kişiye teslim edemezsiniz mümkün değildir zaten. Bu batağa sürükler Türkiye’yi. Bir ailede bile bir kişiye bütün yetkiler verilmez. Karı koca vardır, çocukları varsa yaşı kemale ermişse, belli bir yaşa gelmişse bir daire alırlarsa oturur konuşurlar bu daireyi alalım, almayalım. Araba alırlarsa oturup konuşurlar arabayı hangisini alalım şunu mu alalım, bunu alalım. Yani bir konuşurlar, bir tartışırlar. Veya kendilerini aşan bir olay olur gider daha büyüklerine danışırlar. Gider kanaat önderlerine danışırlar böyle bir sorunumuz var vs. falan. İstişare bu işin temelidir zaten. İstişareyi yok ettik her şey bir kişiye bağlı. Bakan görüyorsunuz açıklama yapacak yangınla ilgili. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla. Ne talimatı kardeşim. Yangını söndürmek senin görevin kardeşim talimat olsa da olmasa da zaten. Talimat gelmese yangını da söndürmeyecek. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla bilmem şunu yapıyorum. Kardeşim o senin zaten görevin yapacaksın. Talimat gelmese yasanın öngördüğü görevi de yerine getirmeyecek. Böyle bir devlet anlayışı olmaz değiştireceğim.
Sığınmacılar en temel sorunumuz şuanda. Söyledim, Suriyeli kardeşlerim ırkçılık yapmadan, onların hakkını yemeden, onların evlerini, yollarını, okullarını, hastanelerini, kreşlerini yaptıktan sonra memleketlerine göndereceğim. Hiçbir tereddüdüm yok bu konuda. En geç iki yıl içinde bunu yapacağım. Kendi ülkelerine gitsinler kardeşim. Yolun mu var buyur sana, evin mi var buyur sana. Diyorlar ki, gitmezler. Oturacağız bununla ilgili. Bu dış politikayı 180 derece değiştireceğim. Bu dış politika Türkiye’nin başına bela. Birilerinin talimatıyla dış politikayı oluşturuyorlar. Niye birilerinin talimatıyla oluşturuyorsunuz? Suriyelilerle niye kavga ediyoruz, niye birbirimizi öldürüyoruz? Bakın Suriye gerçeğine bakalım. İki taraf var değil mi iki taraf? İki tarafta Müslüman mı? Müslüman. İki tarafta birbirini nasıl öldürüyor? Allah Allah diye. O da Allah Allah bu da Allah Allah. Ellerindeki silahlar? Egemen güçlerin. Niye buna izin veriyoruz, neden izin veriyoruz? Oturacağız Suriye’yle barışacağız, büyükelçiliği göndereceğiz onlarda gönderecekler. Buradan gidecek olan Suriyelilerin can ve mal güvenliğini sağlayacağız. Onları şöyle veya böyle şiddetin ortasına atmayacağız. Ayrıca biz kendi işadamlarımıza diyeceğiz ki, gidin kardeşim Anteplilere, sanayicilere gidin kardeşim orada yeni fabrikalar kurun. Bütün Suriyeliler gitsin o fabrikalarda çalışsınlar, hepsi üretsinler. Mallarını gerekirse biz satın alacağız. Efendim bu olmaz. Niye olmaz kardeşim? Yapacağım. En geç iki yıl içinde ben bunu yapacağım. Yetki verirseniz tabi en geç iki yıl içinde yapacağım hepsi.
Şimdi Afganistan’dan geliyorlar. Sürüler halinde geliyorlar, binlerce kişi geliyorlar. Kimden talimat aldılar? Tartışma bir twitimle başladı. Bir twit attım. Biden’le Erdoğan konuşuyorlar, Erdoğan’ın yanında bir kadın kardeşimiz var tercüme işini o yapıyor ama dışişleri mensubu değil. Devletin geleneği şöyle, 27,5 yılını devlete veren artı pek çok uluslararası sözleşmeye de katılan bir kişi olarak. Devletin geleneği şöyleydi bizim zamanımızda. Giderdik heyetler karşılanırdı, bizi götürürlerdi otele, ertesi gün heyetler karşılıklı otururdu, bizim bayrağımız olurdu, onların bayrağı olurdu, heyet başkanları karşılıklı otururdu, Dışişleri Bakanlığından bizden bir kişi olurdu bizim Dışişleri Bakanlığından. Onların Dışişleri Bakanlığından da birisi olurdu, görüşmeleri onlar raporlarlardı ve Ankara’ya gönderirlerdi. Şimdi devletin geleneği budur. Bütün dünyada devletlerin geleneği budur. Dışişleri Bakanlıkları devletin dış politikasını belirlemezler oradaki bütün hareketleri, görüşmeleri alırlar, raporlarlar oraya. Bizde ise Dışişleri Bakanlığı tamamen devre dışı bırakıldı. Erdoğan Biden’le yaptığı görüşmede Afganların Türkiye’ye gelmesini kabul etti. Sonra bunu gizlediler uzun süre. Bir baktık ABD’den bir yetkili açıklama yaptı Afganlıların kendileri Afganistan’dayken kendilerine yardım eden Afganlılarla işbirliği yapmışlar, o işbirliği yapan Afganlılardan 1 milyon kişi gelecek, bunlar Türkiye’ye gelecekler, Türkiye’de bir süre kalacaklar… Türkiye demiyor üçüncü ülke diyor. Kalacaklar orada ve bir süre sonra bunların içinden seçecekler bazılarını götürecekler. Diğerleri? Bizim başımızda kalacak. Niye kardeşim? Burası sömürge deposu mu, burası sığınmacı deposu mu? Efendim onlar bize para vereceklermiş. Ne diyor Erdoğan? Efendim finans işini iyi ayarlarsak kabul ediyoruz. Ne demek finans işini? Köleliği parayla mı yapacaksın arkadaş? Devletin itibarını, devletin saygınlığını parayla mı satacaksın? Şimdi geliyorlar yeni açıklamalar yapıyorlar. Bakın, daha ABD Dışişleri Sözcüsünün yaptığı açıklama. Türk müttefiklerimizle en üst düzeylerde dahil olmak üzere yani Erdoğan’da dahil olmak üzere tartıştığımız bir konu Afgan mültecileri. Başkan Biden tabi ki bunu muadili Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Dışişleri Bakanlığı bunu çeşitli düzeylerde tartıştı. Şimdi esas olarak Savunma Bakanlığının öncülük ettiği bir tartışma var, her zaman yaptığımız gibi bu tartışmaları gizli tutuyoruz. Ancak Türkiye’nin önemli bir rol üstlenme konusundaki istekliliğini takdir ediyoruz. İlla bize Kabil’e bizi gönder. Gideceğiz orada Taliban’la biz mücadele edeceğiz. Sana ne kardeşim? Bakın, gencecik insanlar Afganistan’dan çıkıyorlar 2 bin 400 kilometre yolu aşıyorlar, Türkiye’ye geliyorlar, Türkiye’de yerleşiyorlar, otobüslerle, tırlarla geliyorlar sözde sınır kapınız kapalı değil mi? Hikaye. O kapı kapalı bütün sınır açık. Devletin gözetiminde yani bu hükümetin gözetiminde geliyorlar tamamı. Yerleştiriliyorlar içlerinde bir kadın yok, bir çocuk yok, bir fakir yok, bir yaşlı yok hepsi genç. Askerlikten yeni gelmiş gibi. Peki biz ne yapıyoruz bunun karşılığında? Oradan kaçanlar buraya geliyor, bizde diyoruz ki, pırıl pırıl evlatlarımıza, gençlerimize sizde gidin Kabil’e. Niçin? Orada savaşın. Onlar buraya çalışmaya, biz oraya ölmeye gidiyoruz niçin? Hangi akıl bunu kabul eder, hangi mantık bunu kabul eder? Ki bizim Afganistan’la tarihsel dostluğumuz var. Biz Afganistan’ın kendi iç işlerinde barış için girebiliriz, tarafları barıştırabiliriz ama kavganın parçası olmak son derece yanlıştır. Bütün Afganistan’ı karşımıza alırız. Bunu söylüyorum. Bu yanlış bir politikadır, bedeli çok ağırdır. Erdoğan istiyorsa bizim evlatlarımızı değil, kendisini bir ara havaalanında karşılayan gençler vardı, kefen giyen gençler vardı onları göndersin onlara bir şey demem. Madem ölümü göze almışlar Erdoğan için gitsinler Afganistan’a onları göndersin. Eğer gidiyorlarsa. Ama bizim askerimizi göndermesin niçin gidiyorlar? Suriye’de başımıza gelen var, şimdi Afganistan’da var. Daha gelecekler. 1 milyondan daha fazla gelecek. 2 bin 400 kilometrelik yolu aşıp Türkiye’ye gelecekler. Oturup İran’la konuşmuyor ya arkadaş sen bunu niye gönderiyorsun demiyor. Geri İran’a iade edebilir uluslararası sözleşmeye göre onu da iade etmiyor. Türkiye’nin başına önümüzdeki süre içinde büyük felaketler gelebilir, büyük iç çatışmalar olabilir. Hepimiz sakin olmalıyız. Karıştırmak isteyebilirler Türkiye’yi sakin olmalıyız. Bunları demokratik yollarla göndermek zorundayız. Sandığa gideceğiz ve bunları göndereceğiz. Sonra Türkiye’ye huzuru getireceğiz. Bunu yapmak zorundayız. Diyorum ya 180 derece dış politikayı değiştireceğim. Biz dış politikayı barış üzerine inşa edeceğiz niye kavga ediyoruz. Suriye’yle, Irak’la kavga etmediğimiz kimse kalmadı. Mısır’la bile kavga ettik. Niye kavga ettin Mısır’la kardeşim? Tarihsel bağlarımız vardı. El Ezher Üniversitesinin Şeyhine hakaretler ettiler. El Ezher Üniversitesinin Ortadoğu’da özel bir ağırlığı vardır. El Ezher Üniversitesinin Mısır için çok önemli bir ağırlığı vardır. Şimdi siz kalkıyorsunuz hakaret ediyorsunuz. Sindiremez bunu. İlk ne yaptılar? Roro seferlerini iptal ettiler. Şimdi yalvarıyorlar barışalım diye yok diyor. Benim şartlarımı kabul edersen barışırım diyor. Geldiğimiz nokta bu yani.
Efendim tüketen değil üreten Türkiye olmak zorundayız. Sabah bir yere kahvaltıya gitmiştik. Şimdi bakın değerli arkadaşlarım, samanı, buğdayı, baklayı, bamyayı, eti, canlı hayvanı, yemi, fideyi, her şeyi dışarıdan ithal ediyorlar niçin, neden? Biz niye üretmiyoruz? İnsanımız var çalışkan. Taşı sıksa suyunu çıkaracak. Ama öyle bir fiyat vermişsiniz ki her şeyi dolara bağlamışsınız çiftçinin ürettiği de dolara tabi değil. Dışarıdan buğday getirirken 100 dolar verirken kendi çiftçinize 100 lira veriyorsunuz. Arada dağlar kadar fark var ekemiyor çiftçi, üretemiyor çiftçi. Aynı şekilde diğer alanlarda da büyük sıkıntılarımız var. Bunu aşmamız lazım.
Doğu ve Güneydoğu için bu bölge dahil. Bakın Van bu bölgenin çok önemli bir merkezidir. Olağanüstü güzel bir coğrafyası vardır. Van denizi vardır. Ben Van denizi dedim diye Erdoğan bir ara kıyamet koparmıştı vay orası göldür sen nasıl deniz dersin. Vanlılar buraya Van denizi diyor kardeşim bende Van denizi diyorum buraya. Van denizi var deniz gibi görkemli, güzel, sodalı. Olağanüstü güzel bir tabiatı var buranın. Coğrafyası olağanüstü güzel, vadileri var, ovaları var olağanüstü güzel. Bu bölge için cazibe merkezi oluşturup bu bölgelere özel ağırlık getirmek lazım. Buralar için özel yasalar çıkması lazım. Buralara özel yatırımların yapılması lazım ve insanların burada kazanması, burada geçinmesi, dünyanın her tarafına rahatlıkla seyahat edebilmesi, gelir düzeyini artırmamız lazım. Bunlar yapılabilir mi? Yapılabilir. Sen gidip İstanbul’a kanal yapacağına, milyar dolarlar oraya harcayacağına Van var kardeşim, Şanlıurfa var kardeşim, Kars var, buralar var. Dışarıdan et alacağına, bir ara Türkiye Ortadoğu’yu besliyordu. Şimdi kendimizi besleyemez hale geldik. Bunların değişmesi lazım.
Ve toplumsal barışımızı sağlayacağız. Bakın size dağıttığımız İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesinin ikinci maddesinde Kürt sorununun çözümüyle ilgili hedefimiz var. Bu sorunu çözmek zorundayız. Beraber çözmek zorundayız. Kavgayla falan değil, akılla mantıkla çözmek zorundayız. Çözümün adresini de söyledim TBMM. Oraya oturacağız bu sorunumuzu çözeceğiz, birlikte çözeceğiz. Artık acılara katlanmak zorunda değiliz. Beraber birlikte akılla, mantıkla bir araya geleceğiz var olan sorun varsa oturup çözeceğiz. Bu konuda yüzlerce kitap var, akademisyenler var, araştırmacılar var, her şey var. Yollar önermişler, başka şeyler. Sezgin Bey burada mıydı bilmiyorum. Evet burada. Diğer ülkeler buna benzer sorunları nasıl çözmüşler? Arkadaşlarımı görevlendirdim oraya gidiyor. Bu işi İngiltere nasıl çözmüş, Güney Amerika nasıl çözmüş, diğer ülkeler nasıl? Bizde çözelim. Yani bizde bakalım nasıl çözmüşler. İspanya nasıl çözmüş bizde benzer şekilde çözelim. Çözeceğim, bunu da çözeceğim. Bu ülkeye huzuru getirmek zorundayız ve getireceğim, getirmek zorundayız. Tek istediğim bana güvenmeniz. Benim saraylarda oturmak gibi bir niyetim yok. Halk gibi yaşamak istiyorum, vatandaş gibi yaşamak istiyorum. Benim öyle çoluk çocuğum yok o işte, yok bu işte, yok şu vakıfta öyle bir şey de yok. Hep beraber siz nasıl yaşıyorsanız bizde öyle yaşıyoruz. Evimizde huzur içinde yaşıyoruz. Öyle milyar dolarlarım olsun. Yok kardeşim. Hiç istemedim, hayatım boyunca da istemedim. Milletvekilliğine girdiğim gün karımın yüzüğü dahil hepsini internet sitesine koydum benim malvarlığım budur dedim. Hepsi alın teriyle kazandığım malvarlığıdır. Ama bir ülkenin Cumhurbaşkanı malvarlığı dolayısıyla tehdit ediliyorsa bak bizi kızdırma yoksa senin malvarlığını açıklarız diyorlarsa o kişi artık Türkiye Cumhuriyeti devleti için milli güvenlik sorunu haline gelmiş demektir. Bunun bilinmesi lazım.
Şimdi değerli arkadaşlarım, biraz sonra sizler soracaksınız ben cevap vereceğim. İkinci bölümde sizden isteğim şu, aklınıza gelen her soruyu sorun. Ya acaba bu soruyu sorsak Genel Başkan üzülür mü? Üzülmem. Efendim bu soruyu sorarsak Genel Başkan kızar mı? Kızmam niye kızıyım. Aklınıza gelen soruları sorun, bir şeye inanmanızı istiyorum, büyük bir samimiyetle cevap vereceğim her sorunuza. Ama belli bir süremiz var tabi. Yorum yapmamanızı, soru sorarsanız benim için daha iyi olur. Çünkü bende ona göre daha fazla arkadaşın soru sormasına da imkan sağlamış oluruz. Toplantıyı il başkanımız yönetecek. Hepinizin huzurunda il başkanımıza da ve onun arkadaşlarına da yürekten teşekkür ederim. Sağ olun, var olun arkadaşlar. 
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...

Gündem'den Öne Çıkan Haberler