04.02.2022
04.02.2022
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tv100, Show Radyo ve Radyo Viva ortak canlı yayınına konuk oldu; Gazeteci Kerem Kırçuval’ın sorularını yanıtladı, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Kerem Kırçuval- Günaydın, hoş geldiniz. Ben Kerem Kırçuval, CHP Genel Merkezindeyiz, çok önemli bir konuğumuzla CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla beraberiz. Kemal Bey bizi Genel Merkezde ağırladığınız için çok teşekkür ederiz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Hoş geldiniz efendim.
Kerem Kırçuval- Hoş bulduk, nasılsınız?
Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet iyiyim. Konferans salonumuz burası. Dün burada Kadın Çalıştayı’nı yaptık; kadınlarla ilgili vaatlerimiz vardı, onların beklentileri vardı, işsiz olan kadınlar vardı, üniversiteyi bitiren ama iş bulamadığı için evlere temizliğe giden kadınlar vardı, onları dinledik. Sakarya’da malum bir patlama olmuştu, çok sayıda insan hayatını kaybetmişti, yakınlarını kaybeden kadınlar vardı, çocuğu engelli olan ama kocası işsiz, kayınpederinin evinde kalmak zorunda olan kadınlar vardı, tarlalarda patates, soğan çıkaran ama sosyal güvenlikleri olmayan, peki biz hastalanırsak ne olacak kim bize bakacak diyen kadınlar vardı, onları dinledik. Onlarla ilgili tabi çözümlerimizi de söyledik, Aile Destekleri Sigortasının ne olduğunu onu anlattık.
Kerem Kırçuval- Bir kota vaat ettiniz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.
Kerem Kırçuval- Aslında bununla başlamak isterim ama yani günün sıcak olayı çok çirkin bir saldırı oldu, Samsun’da Atatürk anıtına bir saldırı oldu ve bütün Türkiye’nin tepkisini topladı. Atatürk’e yönelik saldırılara yabancı değiliz ama sembol bir anıt. Halat bağlayıp anıtı yıkmaya çalıştılar, yakalandı saldırganlar. Ne dersiniz bu saldırıya?
Kemal Kılıçdaroğlu- Bunlar gündemi değiştirmeye yönelik olaylar. Vatandaşın gündemi perişan, vatandaşın mutfağında yangın var. Bu gündemi değiştirmek için bazıları kalkıyorlar toplumun dikkatini belli bir yöne çekmek istiyorlar. Mustafa Kemal Atatürk’le bizim ne sorunumuz olabilir? Bu ülkeyi kurtaran kişi. Sadece bizim önderimiz değil aslında bütün mazlum milletlerin önderi olan bir kişi. Örnek birisi. Yani hangi gerekçeyle bunu yaparlar? Bir akıl tutulması var. Dediğim gibi yani gündemi değiştirmek, dikkatleri başka yöne çekmek için bazı insanların… Bunlar sağlıklı ruh yapısına sahip olan insanlar da değil. Bu ülkede yani işgal altındayken işgale direnen, toplumu örgütleyen yani Gaziantep’inden tutun İzmir’ine kadar hemen hemen her alanda mücadele…
Kerem Kırçuval- Bağımsız bir ülke bırakmak…
Kemal Kılıçdaroğlu- Siyasal ve ekonomik bağımsızlığı sağlamaya yönelik olağanüstü çaba harcayan. Bu ülkenin minarelerinde ezan okunuyorsa onun sayesinde, yani nasıl olur da bunu yaparlar? İşte dediğim gibi akıl tutulması var. Ama bunların hiçbir önemi yok.
Kerem Kırçuval- Süleyman Bey “meczup” derdi bu insanlara.
Kemal Kılıçdaroğlu- Yani evet, meczup yani. Bu ülkenin insanları tarihlerini, Mustafa Kemal Atatürk’ü, Milli Kurtuluş Savaşının gazilerini, şehitlerini hiç unutmadılar, unutmazlar da zaten, anıyoruz da zaten onları. Arada bir bu tür insanlar, meczuplar çıkıyor rahmetli Süleyman Demirel’in dediği gibi meczuplar çıkıyor ama asıl bunların amaçları farklı.
Kerem Kırçuval- Toplumun da bu konuda sağduyulu olması lazım. Siz zaten bir süredir provokasyonlara, sokak olaylarına dikkat çekiyorsunuz. Yani insanların sokağa çıkmaması gerektiğini, sonuç itibariyle sandığın geleceğini söylüyorsunuz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Kesinlikle. Bunu yapmak isteyeceklerdir, benzer olaylar belli yerlerde de olacaktır. Ama hiç kimse hiçbir vatanseverin yüreğinden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sevgisini söküp çıkaramaz, efendim mümkün değil yani.
Kerem Kırçuval- En merak edilen meseleyle başlamak zorundayım. Siz de bu soruyu duymaktan bıkmış olabilirsiniz ama ben şöyle sorayım. Bir tarif yapıyorsunuz, yani memleket,Millet İttifakının Cumhurbaşkanının kim olacağını merak ediyor. Siz bir tarif yapıyorsunuz, olmayacak kişiyi biliyoruz, Meral Akşener “ben Başbakan olmak istiyorum” dedi, en azından olmayacak bir isim belli. Siz de bir tarif yapıyorsunuz, diyorsunuz ki; “devleti tanıyan, herkesi kucaklayan, ayrım yapmayan, kimseye mesafe koymayan, bütün değerlere saygılı bir isim.” Ben bu tanımı okuyunca eşittir Kemal Kılıçdaroğlu anlıyorum. Yani bir tek ismini söylemiyorsunuz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, aslında yaptığım tanım sağduyulu her insanın kabul edeceği bir tanım. Şimdi Cumhurbaşkanı dediğiniz kişinin 84 milyonu kucaklaması lazım. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişinin toplumların inançlarına, kimliklerine, yaşam tarzlarına saygı duyması lazım. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi günün 24 saati konuşmaz. Çok önemli günlerde, toplumun dikkatini çekmek için çok önemli günlerde konuşur. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi devletin sigortasıdır. Siyasal partiler arasında uzlaşmayı sağlar, bir tartışma çıkar ve olay çözümlenemez noktaya gelirse onları davet eder, sorunun çözümüne katkıda bulunur. TBMM’nin açılışını yapar ve o açılışta olabildiğince güzel, herkesi kucaklayan, demokrasinin erdemlerini anlatan güzel konuşmalar yapar. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi budur. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi devletin adaletle yönetilmesini sağlar ve bunun için çaba harcar. Bir yerde bir aksaklık varsa ilgilenir, yeni geldiğinde uyarır. Böyledir Cumhurbaşkanı dediğimiz kişi. Yani bu ben miyim, bir başkası mı bilmem ama hafızamdaki şey bu. Yani Cumhurbaşkanı dediğiniz kişinin böyle olması lazım. Siyasal partilere eşit mesafede olması lazım. Çünkü siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bunlar kendi aralarında elbette ki doğal olarak tartışacaklardır. Artıyı, doğruyu bulacaklardır, vatandaş hafızasını çalıştıracaktır, vatandaş düşünecektir, doğruyu saptayacaktır. Hangi partiye oy veriyorsa hangi gerekçeyle oy verdiğini bir şekliyle araştıracaktır, bulacaktır; dolayısıyla Cumhurbaşkanının toplumu kucaklayan erdemli bir kişi olması lazım. Bir de Cumhurbaşkanı dediğiniz kişinin egolarının olmaması lazım, kişisel egolardan kesinlikle arınması lazım, gücün esiri olmaması lazım, gücü yönetmesini bilmesi lazım. Ama gücü nasıl yönetecek? Toplumun çıkarlarına yönelik gücün yönetilmesini sağlaması lazım.
Kerem Kırçuval- Peki yine bir tek ismi söylemediniz ama bütün tanım sizi işaret ediyor. Kamuoyunda bir başka tartışma daha var, bir süredir yaşanıyor, Ekrem İmamoğlu tartışması. İstanbul’da bir kar yağışı oldu, 17 saat insanlar çile çekti. Ardından elçilerle görüşmesi. Çok değişik komplo teorileri ortaya atıldı. MHP Genel Başkanı istifaya davet etti. Bu meselenin çok sorusu var. Bir, İmamoğlu’nu istifa ettirecek bir şey yaşandı mı sizce? İki, büyükelçilerle temasından sizin haberiniz var mıydı, o yemekten? MOBESE meselesi var, izlenmesi. Siz de bunu dile getiriyordunuz “dinleniyorum, izleniyorum, izleniyoruz” diye. Bu meselenin çerçevesini nasıl çizersiniz bilmiyorum ama çok karmaşık bir mesele haline geldi.
Kemal Kılıçdaroğlu- Geldi doğru. Şimdi Kerem Bey, Erdoğan İstanbul’u kaybetmeyi bir türlü içine sindiremedi. Çünkü İstanbul’un rantından yararlanıyordu. Kişisel çıkar, toplumsal çıkar, parti açısından toplumsal çıkar ve AK Partinin büyük ölçüde oradan beslendiğini çok iyi biliyorduk. Hani var ya meşhur konuşması, “kupon arazi satacaksanız önce benim haberim olacak” diye. Düşünebiliyor musunuz yani iş kupon araziye kadar düşmüştü. Tabi İstanbul’u Ekrem Bey’in kazanması onların hazmedemeyecekleri bir kayıp oldu. Ekrem Bey, kazanmanın ötesinde başarılı bir belediye başkanlığı performansı da sergiledi. Duran bütün metro yatırımlarına kaynağı buldu, sözleşmeler imzaladı ve dolayısıyla belki dünyada böyle bir metropol yok, 10 ayrı yerde 10 metro inşaatını birden başlattı. Bunların durdurduklarını başlattı, bunu da hazmedemediler. Yolsuzlukların üzerine gitti ki, yolsuzluklar bugünlerde çok tartışılır işte AK Partinin yönetiminde veya kadın kollarında görev alan pek çok kişinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinden dolar bazında burs alarak yurtdışına gittiklerini ve bunların belediyede çalışmadıklarını yani belediyenin nasıl yağmalandığını da gösterdi, çıkardı ortaya Ekrem Bey. Bundan da rahatsız oldular. Artı yolsuzluk dosyaları vardı, müthiş yolsuzluk dosyaları vardı, İçişleri Bakanı devreye girdi “yolsuzluk dosyalarını bize verin, biz denetleyeceğiz” dedi; dosyaları aldılar, hasırın altına koydular, dosyalar orada bekliyor. Şimdi bunlara tahammül edemiyorlar. Ekrem Bey bunları yapmak istedi. Engellemek istediler, bunları yapma dediler ama sonuçta bu olay bir değil, iki değil, beş değil, on değil, Ekrem Bey üzerinde baskılar kurmaya çalıştılar. Kar yağışı oldu doğru, her kar yağışından sonra kentte olağanüstü bir durum vardır. Ekrem Bey daha önceden verilen bir söz, kendisi İstanbul’a gelmiş büyükelçi, dolayısıyla o yemeğe katılması elbette haberim vardı. Yani Ekrem Bey önemli kararlar alırken doğal olarak Genel Başkana bilgi verir, bizde o bilgiyi alırız tabi. Kaldı ki, Ekrem Bey gidip dozerin başında mı duracaktı? Hayır, yani yönetecek orayı. Zaten yönetiyor, zaten iyi bir şeyi de var. Orada bakın, İstanbul’dan çok şeyin konuşulması lazımdı aslında. Binlerce kişi havaalanında sloganlar attılar. Binlerce kişi Türkiye’nin itibarını sorguladı. Binlerce kişi Türk Hava Yollarının ne kadar yetersiz olduğunu gördü. Binlerce kişi o havaalanının ne kadar kötü bir havaalanı olduğunu gördü ve o havaalanında bir bölüm çöktü. Bunlar hiç konuşulmadı bakın, Ekrem Bey’in yemeği konuşuldu, kıyamet buradan koptu. Niye kardeşim? Kaldı ki, karayollarına ait olan ana aks da tıkandı. Karayollarına ait olan aks tıkanınca açmak için Sayın Vali Ekrem Bey’e telefon edip “burayı da açar mısın?” dedi, oralar da açıldı. Yani dediğim gibi bunlar konuşulmadı.
Kerem Kırçuval- MOBESE meselesi?
Kemal Kılıçdaroğlu- MOBESE şöyle, ben söylüyordum zaten bizim telefonlarımız dinleniyor diye ama izlendiğimizi de düşünemiyordum yani bu kadar da olmaz diye. MOBESE de gösterdi ki izleniyoruz aynı zamanda. Hem telefonlarımız dinleniyor, hem izleniyoruz.
Şimdi bakın, bu da devletin parti devletine dönüştüğünü gösteriyor. Halkın devleti olmaktan çıkmış, liyakatli bir devlet olmaktan çıkmış adaletli bir devlet olmaktan çıkmış bir kişinin şahsi egolarına teslim olmuş, bir kişinin ve ailesinin şahsi egolarına teslim olmuş bir devlet yapısına, bürokrasinin buna döndüğünü görüyoruz. O nedenle zaten bürokratlara çağrı yaptım.
Şimdi siz kalkıyorsunuz izliyorsunuz, sonra bunu servis ediyorsunuz. Suç mu? Evet suç. Suçun üstüne giden var mı? Giden yok. Neden savcılar suçun üstüne gidemiyor? Cesaret edemiyorlar yarın sürülebiliriz diye. Cesaretsizlik nereden kaynaklanıyor? Hakimler Savcılar Kurulundan kaynaklanıyor. Çünkü Hakimler Savcılar Kurulunu saray teslim almış durumda. Eğer siz bir savcıyı getirip Yargıtay’daki bir dosyanın altına daha imza atma fırsatı bırakmadan o kısa zaman dilimi içinde süratle Anayasa Mahkemesine üye atıyorsanız orada sorun var demektir. Yargı orada tıkanmış demektir. Yargı bir kişiye teslim olmuş demektir. Bir kişiye ve ailesine teslim olmuş demektir. Böyle bir yapı içinde siz demokrasiyi savunabilir misiniz ya da demokrasiyi savunacağız da böyle bir yapı içinde demokrasi vardır diyebilir misiniz? Güçler ayrılığı ilkesi var diyebilir misiniz? Diyemezsiniz.
Bundan sonra Sayın Bahçeli kalktı, efendim “Ekrem İmamoğlu affını istemelidir...” Niye Beyefendi, niye affını istesin? Çalışan insanlar ne zamandan beri işlerini bırakıyorlar? O göreve Beyefendi mi getirdi? İstanbul halkı getirdi. Buyursunlar yoklama yapsınlar, anket yapsınlar, İstanbul halkı Ekrem Bey’i seviyor. Ekrem Bey çalışıyor, onların düşündüğünden çok daha fazla çalışıyor. Bakın yoksul mahallelere kreş açıyor. Sosyal yardımlar bir sömürü aracı gibi sadece yandaşlara dağıtılıyordu, aldı sosyal yardımları bütün İstanbul’da gerçek anlamda yoksul olan ailelere ulaştırdı. Bunların hepsini yapıyorlar, ekibiyle beraber çalışıyorlar.
Kerem Kırçuval- Ekrem Bey’den söz etmişken “belediye başkanları görevlerini tamamlamalı, halka vaat ettiklerini gerçekleştirmeli” demiştiniz. Bu görüşünüzü koruyor musunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette.
Kerem Kırçuval- Yani Cumhurbaşkanlığı sürecinde bunların adaylığı herhalde size rağmen olmaz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle… Rağmen dersek doğru olmaz; seçildiler, görevlerinin başındalar, bir 5 yıllık süreyi dolduracaklar, 5 yılın sonunda verdikleri bütün o güzel hizmetler dolayısıyla halkın ikinci seçiminde takdir belgelerini alacaklar ve toplumun önüne çıkacaklar. O zaman ellerindeki bir belgeyle, 16 milyonluk bir kentin verdiği ruhsatla o zaman halkın önüne çıkacaklar.
Kerem Kırçuval- Yani buradan da anlıyoruz belediye başkanlığı görevi devam edecek.
Adalet Bakanı değişti kabinede. Ama izlediğimiz kadar, sizi yakından da takip ediyoruz, Adalet Bakanına karşı çok adalete ilişkin çok sert eleştirileriniz var ama Adalet Bakanına karşı o kadar sert değildiniz yani İçişleri Bakanını direk hedef alıyordunuz ama Adalet Bakanını o kadar hedef almıyordunuz. Bu değişimi nasıl görüyorsunuz? Bu değişimin de süreceği söyleniyor. Yani AK Parti, kabinede değişikliklerle bir seçim kabinesi mi kurmaya çalışıyor, eskiye mi dönmeye çalışıyor? Siz nasıl gördünüz bu değişimi?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi şöyle, ‘efendim Erdoğan çok iyi de etrafı çok kötü.’ Şimdi bu AK Partinin çekirdek kadrosu, Erdoğan’ı kurtarmak için ‘efendim Erdoğan çok iyi bir adam, mükemmel bir adam, mükemmel kararlar alıyor ama etrafı çok kötü…’ O da etrafını dağıtarak ne kadar iyi olduğunu göstermeye çalışıyor. Ne derlerse desinler bütün bunların sorumlusu bir kişi: Erdoğan. Çünkü devlet ona teslim edilmiş vaziyette, Erdoğan’a teslim edilmiş vaziyette. Bakanları alıyor görevden. Adalet Bakanı şöyle, çok konuşan bir bakan değildi. Adalet Bakanları çok fazla konuşmaz. Çünkü “hakim kararıyla konuşur” diye bir geleneksel söylem vardır. Artı Adalet Bakanı da fazla konuşmazdı, yeri zamanı geldiğinde de bazı haksızlıklara karşı “bu doğru değildir” diye söylerdi. Adalet Bakanlığı olarak güzel kararlar açıkladılar, adalet reformu nasıl olacaktır, ne yapılacaktır diye açıkladılar ve bunların hepsi de doğruydu. Ama bunların hemen hemen hiçbirisini hayata geçiremediler. Bana ulaşan bilgiler, gidişten Adalet Bakanı son derece rahatsız oldu ve kendisini artık bu görevde kalamayacağı şeklinde dolayısıyla ayrıldı. Hani derler ya “izzet ü ikbâl ile çekildik bâb-ı hükûmetten” diye, hükümetten böylece çekilmiş oldu. Dolayısıyla Adalet Bakanı; adaletteki, yargıdaki soruşturma dünyası diyelim ki savcıların içinde bulunduğu tablodan hazzetmediği için ve bu gidişin de gidiş olmadığını gördüğü için büyük bir olasılıkla görevden affını istemiştir.
Kerem Kırçuval- Bir seçim kabinesi gibi algılamamak lazım o zaman?
Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim şimdi o da tartışılıyor. ‘Efendim acaba Erdoğan bir seçim kabinesi mi oluşturuyor?’ Kabineye gerek yok efendim, Erdoğan var, ne kabinesi. Erdoğan böyle söylemlere asla tahammül edemez, asla. Düşünebiliyor musunuz Sağlık Bakanına ne söyledin deyince, “efendim sizin bilginiz dışında biz bir şey söyler miyiz?” diyor. Bu ne demektir? İrade yoksunluğu demektir devlet yönetiminde. Devlet yönetiminde bir bakan benim iradem yoktur ve her şey oraya bağlıdır derse bakanlığa Ali gelmiş, Veli gelmiş ne fark eder? Kaldı ki, bakanların bir fonksiyonu yok, çünkü bakanlarda parti komiseri var. Kim parti komiseri? Erdoğan’ın atadığı AK Partili bir bakan yardımcısı, onlar parti komiseridir orada. Bütün talimatlar parti komiseri üzerinden gider. Bakan; yukarıda adı bakandır ama gücü yoktur, etkisi yoktur, söylemi yoktur, bir yere atama yapılacaksa böyle bir iradeleri yoktur. Dolayısıyla parti komiserine talimat verilir, parti komiseri yapar. Niçin bakan diyeceksiniz o zaman? Yasaya göre bakan olması lazım; oraya da birisini getirip oturtuyorlar, sen buraya oturacaksın, senin adın bakan… İster Milli Eğitim Bakanı, ister Adalet Bakanı, ister x bakanı, y bakanı, Sağlık Bakanı ama sen otur, yukarıdan, saraydan verilen talimatların gereğini yap, personele sakın dokunma, personelden sorumlu olan parti komiseri var, o bütün atamaları yapacak. Düzen bu bakın, düzen bu.
Kerem Kırçuval- Az önce siz de söylediniz, bürokratlara bir çağrı yaptınız. Bu çağrınıza tepkiler nasıl geliyor? Yani çağrınıza uyuyor mu bürokrasi? Bir de “sürprizlerim olacak” dediniz. Yani bizi nasıl sürprizler bekliyor?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, bürokrasiden gerçekten belgeler yağıyor, dokümanlar yağıyor, raporlar yağıyor, onaylar yağıyor, geliyor. Bunları tabi biz gene ayrıca çek ediyoruz ne kadar doğrudur yanlıştır diye. Örneğin Ulaştırma Bakanı televizyona çıkıp açıklama yaptığında 15 dakika sonra gerçek bilgiler bize ulaştı. İçerden bürokratlar gerçek bilgileri ulaştırdılar ve kendisinin doğruları söylemediğini bize söylediler verileriyle beraber. Bu tür bilgiler geliyor bize. Çünkü bu ülkede hala dürüst, hala namusuyla çalışan, hala aldığı aylığın hakkını vermek isteyen çok sayıda bürokrat var. Bunlar bir köşelere atılmış vaziyetteler. Çünkü düzgün çalışmayı, devletin objektif çalışan bürokratlar istemediğini, Saray hükümetinin istemediğini bunlar da biliyorlar. Tasfiye edilmişler bir köşede duruyorlar. Artı bürokrat dediğim sadece imza atan değil, ayrıca devlet bürokrasisi içinde denetim elamanları da vardır. Biliyorsunuz bu teftiş kurullarını büyük ölçüde tasfiye ettiler bizim yolsuzluklarımızı kimse soruşturmasın diye. Ama orada da hala nitelikli denetim elemanları bütün bu dosyaları tutuyorlar, hepsini raporluyorlar ve bir yerde tutuyorlar. Biz bunları da gayet iyi biliyoruz. Dolayısıyla korkuları da o, gidersek ne olacak diye.
Kerem Kırçuval- Yani sürprizleriniz bu gelen belgelerle mi ilgili?
Kemal Kılıçdaroğlu- Sürpriz; Erdoğan, “benim imzam yoktur” dedi, imzasının olduğu belgeleri açıklayacağız. Grup Başkanvekili arkadaşlarıma söyledim, onları açıklayacağız, birisini zaten geçen gün…
Kerem Kırçuval- Açıkladınız.
Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır ben değil Grup Başkanvekilimiz açıkladı. İhale bile olmadan altına basmış imzayı bu işi buna verin diye. İhale bile olmadan. Onu da açıkladı, Engin Altay Bey açıkladı. Var böyle çok sayıda belgemiz var, bunlar yeri zamanı gelince açıklanacak.
Şöyle bir şey daha var Kerem Bey. Şimdi yolsuzluk deyince yani Erdoğan, ailesi ve yolsuzluk deyince yani toplum artık bunu yadırgamıyor. Yani zaten yolsuzluk yapıyorlar yani aşina herkes bunu biliyor. Dolayısıyla yolsuzluğu çok fazla dile getirdiğimizde bizim oyumuz artacaktır diye bir şey yok. Toplumun gerçekleri bilmesini isterim, toplumun nasıl soyulduğunu bilmesini isterim. Bakın bütün bu zamlar niye yapılıyor, mutfaklarda niye yangın var? Devletin gelirleri bir grup çeteye aktarılıyor, olağanüstü paralar aktarılıyor. Kimden alınıyor? O fakir fukaradan alınıyor. O fakir fukaradan alınan elektrikti, doğalgazdı, suydu, ekmekti, kömürdü, tezekti, odundu; olağanüstü zamlarla paralar alınıyor, çetelere aktarılıyor. Sonra bu sefalet çıkıyor ortaya. Yani 84 milyonun ahını alıyorlar, bir gruba veriyorlar. Dolayısıyla devlet yönetiminde gerçekten de böyle bir anormal bir tablo var. Bu anormal tablo nereye kadar gider? Seçimlere kadar gidecektir.
Kerem Kırçuval- Bir şey kaybolmuyor dediniz, yani devlette evraklar duruyor. Devri sabık olacak mı? Yani Millet İttifakı seçimleri kazanması halinde 20 yıllık AK Parti iktidarı döneminde görev yapanları ne bekliyor?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, şimdi devri sabık diye bir ifadeyi kullanmayı doğru bulmuyorum. Çünkü devletin adaletle yönetilmesi lazım Kerem Bey. Siz iktidar oldunuz diyelim, öyle hırsla, intikam duygusuyla ben senin burnundan getireceğim diye yola çıkarsanız bunlardan bir farkınız kalmaz. Varsa bir yolsuzluk varsa elbette saptayacaksınız. Yani tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmayacaksınız da neyi savunacaksınız? Belgelerini koyarsanız, dokümanlarını koyarsınız, bağımsız yargıya gönderirsiniz, gereği neyse o yapılır. Dolayısıyla bunu bir intikam duygusuyla yapmak yanlış. Efendim ben senin dosyayı yaptım, buraya gönderdim, oraya bir de seni cezalandıracak olan bir hakim tayin edeceğim, o hakim senin cezanı versin. Bunları yaptığınız andan itibaren size olan güven temelden sarsılır. Biz bunu yapmayacağız asla. Asla doğru değil. Hakim hakimliğini yapacak, hukukun üstünlüğü, vicdani kanaatine göre karar verecek. Bakacak belgelere, dokümanlara, ona göre karar verecek. Yoksa bir devri sabık yaratma, bir intikam duygusu; intikam duygusundan yola çıkarak hırsla, kinle, öfkeyle devleti yönetemezsiniz. Hırsla, kinle, öfkeyle yola çıkarsanız önce siz kaybedersiniz ve topluma söz verdiğiniz, vaat ettiğiniz o huzuru sağlayamazsınız. Düşüncem o. Yani normal bir yerde bugün de yani bir yerde yolsuzluk olursa gönderirsiniz ilgili kişiler incelerler, araştırırlar. Bu devletin namuslu memurları var yani, Memur Teoman’dan boşuna söz etmiyorum. Çok düzgün, çok namuslu memurlar var, kamu görevlileri var. Bakarlar bir yerde yolsuzluk var mı, yolsuzluk varsa kardeşim parayı öde… Yani şimdi İstanbul Büyükşehir Belediyesinden kalkıp da dolar bazında burs alıp da gidip efendim… Bir de üstelik eğitimini de yapmıyor, parayı da geri vermiyor, kadın kolları başkanlığı yapıyor, geliyor milletvekilliği yapıyor. Kardeşim ya görev yapmadıysan paranı geri öde. Yeri gelince de bunlar dinden, imandan bahsediyorlar. Ne dini imanı, siz de din iman var mı? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını nasıl yiyorsunuz siz ve nasıl boğazınızdan aşağı iniyor ve nasıl geliyorsunuz milletin yani TBMM’de kürsüye çıkıyorsunuz birde yemin ediyorsunuz. Ahlak ya ahlakın bu kadar yerlerde süründüğü bir süreci hiç görmedim ben. Adaletin bu kadar yerlerde süründüğü bir süreci emin olun hiç görmedim. Böyle bir garip tabloyla karşı karşıyayız yani.
Kerem Kırçuval- Hep Tayyip Erdoğan’ı tartışmaya çağırıyorsunuz. Daha önce Melih Gökçek’le tartıştınız, Dengir Mir Mehmet Fırat’la tartıştınız, sonuçlarını da yaşadık hep birlikte.
Kemal Kılıçdaroğlu- Çıkarsa karşıma reytingler çok iyi olur. O reytingi seviyor, reytingim çok artsın diyor. İyi ya, çıkarsın karşıma, vallahi 84 milyon hangi kanala çıkarsa kilitlenir. Onun bir sürü televizyon kanalı var, birisine çıkalım.
Kerem Kırçuval- En çok neyi tartışmak istersiniz onunla?
Kemal Kılıçdaroğlu- O bana istediği soruyu sorsun, ben ona 5 – 6 soru soracağım.
Kerem Kırçuval- Sorularınız hazır yani?
Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Arzu ederse soruları da önceden verebilirim. Çünkü o sorulara göre prompter da hazırlayabilir. Ama yeter ki bir karşıma çıkma cesaretini göstersin. Ama gösteremez.
Kerem Kırçuval- Öyle mi dersiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Gösteremez.
Kerem Kırçuval- “Türkiye’nin önemli ihalelerini alan işadamları, müteahhitler görüşme talebinde bulunuyor” dediniz geçtiğimiz günlerde. Görüştünüz mü?
Kemal Kılıçdaroğlu- İhalelerini alan değil. İhaleleri değil. Doğrudan doğruya belli işlerin belli kişilere tahsis edilmesi demek daha doğru olur. İhale diye bir şey yok zaten. Çağırıyorsunuz, ben bunu sana verdim diyorsunuz, o da alıyor; o kadar.
Kerem Kırçuval- Peki “görüşme talepleri var” dediniz randevu talepleri. Görüştüğünüz isim oldu mu?
Kemal Kılıçdaroğlu- Üçüncü elden geldi. Hayır görüşmedik. Üçüncü elden bu tür şeyler geliyor, görüşmek istedikleri falan söyleniyor.
Kerem Kırçuval- Ne görüşmek istiyorlar acaba merak etmiyor musunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyorum tabi. Hayır, merak etmiyorum.
Kerem Kırçuval- Yine siyasete gelelim. İYİ Partinin son zamanlarda yani Millet İttifakının en güçlü ortağı diyelim İYİ Parti, başından beri de birlikte hareket ediyorsunuz. Meral Akşener’le de özel bir hukukunuz olduğunu biliyoruz. Ama İYİ Partiden farklı sesler de çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde bir milletvekili, “biz CHP’yle ittifak yapmaya mecbur değiliz” dedi. Sizin “demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözleriniz eleştirildi. İYİ Partiden gelen bu sesleri, bu sözleri nasıl karşılıyorsunuz? Bir çatlak var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır hayır. Şimdi milletvekilleri elbette kendi görüşlerini söylerler. Yani sonuçta milletvekili diye kendi düşüncesini ifade etmesin mi? Hayır. Bir kısıtlama gelmeyebilir. Biz saygı duyarız yani her görüşe bir şekliyle saygı duyulur. İkinci önemli nokta, kimse kimseye mahkûm değildir, mecbur değildir yani bunu da ortaya koymamız lazım. Çünkü ittifakı oluşturan bileşenler kendi özgür iradeleriyle hareket ederler. Biz birbirimize mahkûmuz yolundan yani o çerçevede bir birliktelik denirse bu yanlış bir şey olur. Kendi özgür irademizle bu ülkeye demokrasi gelsin, bu ülkeye insan hakları gelsin, bu ülkede güçlendirilmiş parlamenter sistem olsun, bu ülkede devlet harcadığı her kuruşun hesabını parasını milletten aldığına göre millete hesabını versin, adalet olsun bu ülkede, hukukun üstünlüğü olsun bu ülkede, devlette liyakat olsun bu ülkede diyoruz. Bizi bir araya getiren bu amaçlar zaten. Yoksa her bir siyasi partinin kendi ayrı programı var, kendi tüzüğü var, kendi dünya görüşü var, iç politikası, dış politikası. Ama ülkemizde bozulan dengeler var var ve bu dengeler ciddi kayıplar yaratıyor, itibar kaybı yaratıyor, ekonomide kayıplar yaratıyor, ciddi bir işsizlik sorunu var. Parlamento büyük ölçüde işlevini kaybetmiş vaziyette. Parlamento, adı üstünde parlamento ama işlevi olmayan bir kurum. Dolayısıyla bütün bu dengeleri yeniden inşa etmemiz lazım. Nasıl inşa edeceğiz?
Kerem Kırçuval- Bu çıkışı demokrasi çerçevesinde değerlendiriyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Demokrasi çerçevesinde.
Kerem Kırçuval- Ama Meral Hanım da çok sessiz kaldı.
Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle tabi, burada önemli olan Genel Başkanların konuşmalarıdır zaten. Milletvekilleri kendi düşüncelerini ifade edebilirler, belli kaygılar taşıyabilirler. Bilemiyorum yani dediğim gibi benim o konuda yorum yapmam çok şık olmaz. Ama biz Genel Başkanlar olarak gayet rahat konuşabiliyoruz. Belli konular hakkında görüşlerimizi paylaşabiliyoruz. Bu da bizim açımızdan son derece değerli.
Kerem Kırçuval- Bir çatlak filan yok.
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır hayır.
Kerem Kırçuval- “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer.” Rahmetli Mesut Yılmaz da “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” demişti ve o zaman da çok tepki almıştı. Sizin de tabi bu sözlerinize farklı değerlendirmeler geldi. Neyi kastediyorsunuz? Demokrasinin bir memleketi mi var?
Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim demokrasi o kadar büyük yaralar aldı ki... Hani demokrasiyi genelde elinde kılıç ve terazi tutan, adalet simgesi olan, onunla böyle bir anlamda simgeleştirmişiz demokrasiyi. Çünkü o aynı zamanda adaleti, aynı zamanda hakkı, hukuku, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını falan gösterir. Dolayısıyla toplumun her kesiminden bir demokrasi talebi var, insan hakları talebi var. Bu talebi dillendirdim. Yani bu talebi dillendirmek yadırganacak bir şey değil. Demokrasi özlemimiz var mı? Evet var. Demokrasi ciddi yaralar aldı mı? Evet ciddi yaralar aldı. Demokrasi sadece ve sadece insan hakları değil, demokrasi aynı zamanda fabrikadır çünkü kaynakların adil dağılımıdır. Eğer bir bölgede işsizlik olağanüstü boyutlara ulaşmış ve siz o işsizliği görmezden geliyorsanız orada sorun var demektir. Anadolu’nun içi boşalıyor. Anadolu’nun ekonomik açıdan söylüyorum içi boşaldı. Hani bir dönem böyle Anadolu Kaplanları vardı, gazetelerde yazılırdı Anadolu Kaplanları vs. ortada kaplan kalmadı. Ne oldu peki bunlar? Aynı zamanda bunları düşünmek de yeniden o Anadolu’yu şaha kaldırmak da demokrasinin olmazsa olmazdır zaten. Diyarbakır’da doğru düzgün fabrika mı var Allah aşkına? Biraz Kahramanmaraş var, biraz Gaziantep var o bölgede. Kayseri bir dönem çok önemli bir merkezdi. Sivas’a bakın kan kaybediyor. Bütün Karadeniz’e bakın ve fındık, çay olmasa Karadenizli nasıl geçinecek?
Kerem Kırçuval- İklim koşulları nedeniyle siz Diyarbakır seyahatinizi ertelediniz. Gidecek misiniz Diyarbakır’a?
Kemal Kılıçdaroğlu- Gideceğim.
Kerem Kırçuval- Diyarbakır Annelerini ziyaret edecek misiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Uygun ortam olursa elbette ziyaret ederim, niçin etmeyim yani. Sonuçta şöyle; anne için evlat çok değerlidir, Cumartesi Anneleri De, Diyarbakır Anneleri de evlatları için gözyaşı döküyorlar. Acıları ortak bunların aslında. Acıların kaynağı farklı ama acılar ortak. Dolayısıyla Diyarbakır Anneleri nasıl evlatlarını istiyorlarsa Cumartesi Anneleri de istiyor.
Kerem Kırçuval- Anneleri ayırmamak lazım.
Kemal Kılıçdaroğlu- Keşke mümkün olsa da bu aileler, anneler bir araya gelebilseler. Çünkü her annenin ortak beklentisi evladıdır. Cumartesi Annelerinin de mesela evladının mezarını görmek isteyen, mezarı nerede diyor bari bana mezarın yerini gösterin gideyim diyor, bari hiç değilse mezar başında bir Fatiha okuyayım diyor. Bu bile gösterilmiyor. Dolayısıyla acılar tamam var biliyoruz, ölenlerin geri gelmeyeceğini de biz biliyoruz. Ama en azından hani bu helalleşme dediğimiz yani en azından bir mezar yerini gösterebilmeli bu devlet bunlara. Öbür taraftan Diyarbakır Anneleri, evlatları bölücü terör örgütü tarafından kaçırılmış, bunlar da istiyorlar evlatlarını. Ölmesini istemiyorlar, evlatlarının gelmesini istiyorlar, kucaklaşmak istiyorlar. Dolayısıyla onların da böyle talepleri var. Bu taleplere de bizim saygı duymamız lazım. Bu olayların sıcak siyasetin konusu olmaması lazım. Yani bir kinin, öfkenin kaynağı olmaması lazım. Anne sevgisinin ne olduğunu, anneyle evlat arasındaki bağın ne olduğunu, anne için evladın ne kadar değerli olduğunu hepimizin anlaması lazım.
Kerem Kırçuval- Bir de HDP meselesi var. HDP sözcüleri üçüncü ittifak arayışında olduklarını, daha çok sol partilerle bir üçüncü yolu aradıklarını söylüyorlar. Diğer yandan “Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda ortak bir adayda uzlaşabiliriz” diyorlar. HDP, Millet İttifakı içinde yer almak isterse tavrınız ne olur? Üçüncü ittifak meselesi de “demokrasi açısından önemli” demiştiniz. Olmaz da biz Millet İttifakında olmak istiyoruz derlerse kabul eder misiniz? Ya da bu ittifakta bir sıkıntı yaratır mı?
Kemal Kılıçdaroğlu- HDP’nin zaten öyle bir talebi yok. Dediler zaten, “biz Millet İttifakı içinde değiliz, öyle bir arayışımız da yok” diye. Yanlış hatırlamıyorsam Sayın Mithat Sancar’ın böyle bir açıklaması vardı. Diğer partilerden galiba HDP’ye gelen bir teklif var, biz oturalım bir ittifak oluşturalım diye. Herhalde oluşturacaklar yani bir ara toplandılar, topluma olumlu mesajlar da verildi. Üçüncü bir ittifak olabilir tabi. Demokrasinin gereği neyse…
Kerem Kırçuval- Siz HDP’yi Millet İttifakında görmek ister misiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Onlar gelmek istemezler. Çünkü bizim ittifakımız, yani şu anda oluşturduğumuz Millet İttifakı kendi içinde tutarlılığı olan, bir anlamda büyük ölçüde görüş birliği sağlanan bir ittifak zaten. Özellikle güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda belli bir belgeye imza atma noktasına da geldik. Dolayısıyla hani bu çerçevede gelişen bir olay var ve bu sürecin böyle devam etmesi lazım.
Kerem Kırçuval- O belgeye imza attık dediniz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Atmadık, atacağız.
Kerem Kırçuval- Bir araya geleceksiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Bir araya geleceğiz.
Kerem Kırçuval- Ne zaman? Şubat ayı demiştiniz, geldik Şubat.
Kemal Kılıçdaroğlu- Güzel, yakında çok yakında inşallah.
Kerem Kırçuval- Herhalde Meral Hanımında bir rahatsızlığının da etkisi oldu galiba.
Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Ama çok yakında inşallah 6 lider bir araya geleceğiz.
Kerem Kırçuval- Oturma düzeni belli mi?
Kemal Kılıçdaroğlu- Belli tabi normalde bir yuvarlak masanın etrafında hep birlikte oturacağız.
Kerem Kırçuval- Dün Temel Bey’le görüştünüz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.
Kerem Kırçuval- Çok merak ediyorum ne konuşuyorsunuz baş başa kalınca yani adaylık konusu hiç konuşulmuyor mu gerçekten?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır. Geçmiş olsun demeye gittim zaten. Malum bir Covid süreci geçirmişti. Çok iyi gördüm, sağlıklı gayet güzel keyifli. Tabi doğal olarak ben geçmiş olsun demeye gittim ama doğal olarak tabi Türkiye’nin sorunları da, ekonomi de, dış politika da doğal olarak gündeme geliyor zaten. Kendi düşüncelerimizi paylaşıyoruz. Samimi olarak düşüncelerimizi paylaşıyoruz. Yani kafamızın arkasında ayrı bir plan, ayrı bir program tutmuyoruz.
Kerem Kırçuval- Ama adaylık konusu konuşulmuyor?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo konuşulmadı yani. Düşünceler aktarıldı, birbirimize düşüncelerimizi aktardık. Adaylık hiç konuşulmadı dersem yanlış olur. Şu konuşuldu yani bugün için bir adaylık tartışmasına girmenin doğru olmadığı ifade edildi. Doğru yani gündemimizde öyle bir şey yok. Ekonomi var, mutfaklarda yangın var, şimdi kalkıp da kim aday olacak onun tartışmasını yapmak doğru değil. Yine rahmetli Süleyman Demirel’in ifadesiyle “abesle iştigal”, dolayısıyla konuşuldu ama bunun yanında neler yapacağımız, neler yapılması gerektiği, ekonomi konusu, dış politika konusu, Ukrayna dahil olmak üzere görüşüldü tabi.
Kerem Kırçuval- Bu mutfak deyince hemen aklıma geldi, bir süre mutfaktan videolar yayınladınız, mutfağınızda.
Kemal Kılıçdaroğlu- Mutfaktan, çalışma ofisinden…
Kerem Kırçuval- Şimdi muzip sosyal medya kullanıcıları; mutfağı değiştirmeyi düşünüyor mu, mutfakta bir yenilik yapmayı düşünüyor mu diye soruyorlar? Sonra da diyorlar ki, Selvi Hanım uyardı galiba, ya da bir serzenişte bulundu, kütüphaneye geçti mutfakta yalnız kalmak için. Böyle bir şey oldu mu?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır yani şöyle, kütüphane değil orası benim çalışma odam. Bilgisayarım var, işte kitaplarım var, günlük notlarım var, gazeteleri büyük ölçüde orada okurum, bilgisayarın başındayken karşıda televizyon çoğu zaman açık oluyor o da eğer evdeysem ve imkanım varsa. Zaten bu çekimler için bir günü ayarlıyorum yani çünkü yoğun oluyor, bazen gece geç saatte gidebiliyoruz. Çoğu zaman Ankara dışındayız zaten. O çerçevede oluyor. Mutfaktan da olur yani mutfak malum işte güzel…
Kerem Kırçuval- Selvi Hanım’dan bir serzeniş yok.
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo yo hayır.
Kerem Kırçuval- Çünkü öyle algıladılar, dediler ki, çalışma odasına geçtiğine göre herhalde Selvi Hanım dedi ki, mutfakta iş var.
Kemal Kılıçdaroğlu- Olmazsa mutfaktan bir tane daha yaparız.
Kerem Kırçuval- Şimdi Cumhurbaşkanını tarif ederken geniş kapsamlı bir tarif yaptınız, nasıl bir Cumhurbaşkanı olmalı. Ama yetkisizliği de yani her şeye çok müdahale etmeden sorunları çözen. Peki şöyle bir sorum var. CHP’nin seçmenleri var, bu partiye gönül verenler var, sandıkta gidip reyini kullananlar var. CHP’liler neden yetkisiz bir Cumhurbaşkanı istesinler?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bu CHP’lilerin dışında bir olay, anlatayım önce şunu. Şimdi Cumhurbaşkanlığı sıcak siyasetin içinde olursa, yani yürütme organına müdahale ederse, yani yasama organına müdahale ederse Cumhurbaşkanı olmaktan çıkar bugünkü pozisyona gelir. Biz hiç yetkisiz olmasın demiyoruz tabi. Kurallara göre belli yetkileri olacaktır. Ama yürütme organına aşırı müdahale edebilecek yetkileri verirseniz bu doğru değildir. Veya parlamentoya, yasama organına müdahale edecek yetkiler verirseniz bu doğru değildir. O zaman güçler ayrılığı ilkesi yok oluyor. Mesela güçler ayrılığını, gerçekten denge içinde ve birbirini denetler mekanizmalarla güçlendirmemiz lazım. Böylece bir kurumun yani güçlerden birisinin yaptığı hatayı bir başka gücün denetlemesi lazım. Aslında Kerem Bey, devlette denetlenmeyen hiçbir kurum yoktur demokrasilerde. Her kurum mutlaka denetlenir. Parlamento değil mi 600 milletvekilini vatandaş seçti gönderdi. Bunlar kanun çıkarıyorlar. Ya kanun anayasaya aykırıysa? Anayasa Mahkemesi diyor ki, bir dakika diyor, bunu yanlış yaptın, düzelt diyor. 600 milletvekilinin iradesine Anayasa Mahkemesi üyeleri diyorlar ki düzelt ve biz oturup düzeltiyoruz onu. Veya bizim yaptığımız bir uygulama yani çıkardığımız bir yasa parlamentoda, yürütme organı tarafından uygulanmaya konması lazım. Nasıl? İşte ihaleler şöyle olacak, valiler şöyle atanacak, uygulamalar şöyle yapılacak, emniyet şöyle çalışacak, ordu şöyle çalışacak. Bu yasal kurallara aykırı işlem olduğu zaman parlamentoda muhalefet çağırır, bir dakika der, neden bunu yapıyorsunuz. Ya gensoru verir veya önerge verir veya araştırma önergesi verir. Dolayısıyla yürütme organını denetler. Bu hayatın her tarafında yani bütün çağdaş demokrasilerde böyledir. Denetim dediğimiz mekanizma doğruları bulmak ve gücün doğrulardan sapmamasını sağlamak amacıyla yapılır. Şu anda denetim dediğimiz mekanizma yok. Dolayısıyla yasalara da uyulmuyor. Mesela Sayın Erdoğan dedi ki, “biz AİHM kararına uymayacağız.” İyi de anayasayı çiğniyorsunuz o zaman. Biz AİHM kararına uymak için anayasayı değiştirdik, şimdi anayasaya askıya aldık. Bu ne demektir? Erdoğan diyor ki bütün dünyaya, bizim ülkemizde anayasa var ama benden sonra anayasa var. Önce benim kararım var, bu anayasa hükmü olur ama bu karar uygulanmayacaktır diyor. Bu ne demektir aynı zamanda? Ben yargıyı tanımam demektir. Yargıyı tanımam ne demektir? Sizin ülkenizde demokrasi yok demektir ve bunu Erdoğan bütün dünyaya anlatıyor. Zaten sıkıntımız da buradan çıkıyor. Otoriter bir yönetim var…
Kerem Kırçuval- O zaman öyle çok da yetkisiz bir Cumhurbaşkanı beklemiyoruz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim, böyle yetkili olmaz efendim. Yani makul yetkileri olacaktır, o makul yetkiler içerisinde görevini yapacaktır. Cumhurbaşkanının yetkileri ne olacaktır onun da tartışılması lazım. Yani bizim Millet İttifakı dediğimiz ve gerçekten de güçlendirilmiş parlamenter sistem içinde Cumhurbaşkanının görevleri nedir, yetkileri nedir, ne olmalıdır, görev süresi ne olmalıdır bunun tanımlanması lazım. Bunu açıklayacağımız metinde, güçlendirilmiş parlamenter sistem metninde büyük bir olasılıkla bunu kamuoyuyla paylaşacağız.
Kerem Kırçuval- Ahali şunu mu anlamalı? Bu metne yani Genel Başkan Yardımcılarının çalıştığı parlamenter sisteme geçiş metnine imza atanlar aynı zamanda Millet İttifakının bileşenleri olmuş oluyor mu?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda görüş birliğine varan bir metnin altına imza atan, dolayısıyla demokrasi konusunda topluma bir belgeyle vaat sunan partiler.
Kerem Kırçuval- Ama Millet İttifakı diyemiyoruz buna?
Kemal Kılıçdaroğlu- Daha diyemiyoruz. Çünkü bir de şöyle yani, daha henüz ortada ittifakı oluşturacak böyle bir süreç de yok. Çünkü şimdi belli bir seçim kararı da alınmadı. Ancak o seçim kararı alındıktan sonra ortaya çıkacak olan bir tablo. Dolayısıyla seçim kararı alınmadığı için şimdilik ön hazırlık yapılıyor. Diyelim ki, yani bütün bu çalışmalar sonra Millet İttifakına evrilebilir. Öyle diyelim yani, doğrusu budur yani.
Kerem Kırçuval- Peki bir plandan söz ediliyor. Bir Cumhurbaşkanı var, mevcut sistem hemen değişmeyeceği için onun da bir süreci var çünkü anayasanın değişmesi lazım. Bir Cumhurbaşkanı var, çok yetkili bir başkan yardımcısı, başbakanlık görevini üstlenecek. İttifakın Genel Başkanları da yine başkan yardımcıları olarak kabinede. Böyle bir planınız var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu- O konuşulmadı. Ama onu Sayın Babacan’la görüştüğümüzde basın mensupları önünde ifade edildi. O ikinci çalışma olacak. Birinci çalışmayı bitirdik, güçlendirilmiş parlamenter sistemi oluşturduk, bir belge çıktı, o belgenin altına imza atacağız, onu kamuoyuyla paylaşacağız. İkinci sizin söylediğiniz konu, o konuda da çalışma yapılacak.
Kerem Kırçuval- Yani biz ahali seçimden önce Millet İttifakının kabinesi görecek öyle mi?
Kemal Kılıçdaroğlu- Kabine demeyelim hayır, kabine demeyelim yani. Biz iktidar olduğumuzda neyi nasıl yapacağız, hangi zaman dilimi içinde yapacağız bunu da kamuoyuyla paylaşmamız lazım. Çünkü şunu soruyor vatandaş; iyi güzel, size oy verdik, geldiniz, ne yapacaksınız? Efendim güçlendirilmiş parlamenter sistem tamam diyor, benim mutfağımda yangın var diyor, ben mahvoldum diyor, ne yapacaksınız diyor. Şimdi bizim bunlarla ilgili de bir çalışma yapmamız lazım ve toplumun önüne bunu da koymamız lazım.
Kerem Kırçuval- Şimdi PKK’nın saldırdığı tek lidersiniz, öldürmek istediği tek lidersiniz. FETÖ’nün dinlediği, IŞİD’in ölüm listesinde olduğu ki yeni itiraflar ortaya çıktı, yakalanan Türkiye vilayeti sorumlusu hedefte olduğunuzu sizin, Ekrem İmamoğlu’nun, Acun Ilıcalı’nın tam bir kaos planı şeklinde hedef. İyi korunuyor musunuz? Size çeşitli suikast, saldırı ihbarları geliyor mu?
Kemal Kılıçdaroğlu- Bana ihbar gelmiyor doğrusunu isterseniz onu ifade edeyim. Zaten bana gelmez öyle bir ihbar da. Ama şöyle; koruma var, görevli polis arkadaşlar var, bunlar ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Büyük bir ihtimalle ihbar gelirse polis arkadaşlara duyuruluyordur yani böyle bir olay var dikkatli olun diye veya şuraya gittiğinizde şu alana dikkat edin diye. Sormadım, konuşmuyorum da zaten. Ama korunma derseniz iyi korunduğumu düşünüyorum yani işin doğrusunu ifade etmek gerekirse. Kimin ne zaman, nereden saldıracağını da bilmiyoruz yani sonuçta TBMM çatısı altında bile saldırıya uğradık. Bizim CHP’li Genel Başkanların böyle bir kaderi var efendim saldırılır, kaşı gözü yarılır. Bunların hepsi oldu yani. Terör örgütü de saldırdı. Biz bunu da yani hepsini soğukkanlılıkla atlattık. Çünkü bizim şöyle bir hedefimiz var efendim, yani biz CHP’liler olarak bizim için söz konusu vatansa gerisi teferruattır. Bir canımız varsa vatana feda olsun deriz. Çünkü kendi ülkemiz için, vatanımız için, bayrağımız için ve insanlarımız için, onların rahat yaşamaları için eğer birisi hayatını feda edecekse önce bizim göğsümüzü açmamız lazım. Aksi halde bizim siyaset yapmamızın bir mantığı olmuyor. Mantığı bunun üzerine kurmamız lazım. Artı her evde eğer huzur yoksa eğer çocuklar yatağa aç giriyorsa, siz eğer onların açlığını, yoksulluğunu gideremiyorsanız o zaman siz niye siyaset yapıyorsunuz? Bizim siyaset anlayışımız böyle. Tabi bu siyaset anlayışına tahammül edemeyenler var, bunu başka yerlere çekenler var. Bir dönem CHP’yi hatırlarsınız işte komünist parti diye suçlarlardı, neyse komünist parti kuruldu böylece oradan, o iftiralardan da kurtulduk. Çok iftira atılır bize.
Kerem Kırçuval- Sizleri Moskova’ya göndermek isteyen…
Kemal Kılıçdaroğlu- Evet evet böyle çok şeyler olur, ama dediğim gibi işin sonunda ben bu ülkenin insanlarının ferasetine güveniyorum. Yani artıyı, eksiyi, yanlışı doğruyu rahat ayırabiliyor. Geçmişte bizim eksiğimiz olmuştur, kusurumuz olmuştur elbette yani. Yeri geldiğinde biz zaten özeleştiri de yaparız, diğer siyasi partilere benzemeyiz özeleştiri yaparız. Bizde yeri zamanı geldiğinde Genel Başkanlar dahil olmak üzere eleştirilirler ve Genel Başkanlar da bu eleştirileri büyük bir dikkatle dinlerler. Olabilir bizim görmediğimiz yanlışlar olabilir, bizim görmediğimiz eksiklikler olabilir, bunları tamamlarız. Yani biz gerçek anlamda demokrasi ve insan hakları için, gerçek anlamda huzur için, gerçek anlamda Türkiye’nin itibarı için ne gerekiyorsa yaparız yani. Bizim ölçümüz o diyelim.
Kerem Kırçuval- Ben Allah korusun diyeyim bir saldırı niyetinde olanları umarım…
Kemal Kılıçdaroğlu- Adalet yürüyüşünde de IŞİD’in bir kamyon veya kamyonetle yürüyüşe saldırma planı olduğu da ifade edilmişti o zaman bize. Sonradan çıktı bu. Tabi biz bilmiyoruz ama o dönemde de koruma vardı. Şöyle, ben Türkiye’de polis arkadaşların gerçekten de güçlü bir vatansever damar taşıdıklarına inanırım. Her grupta olduğu gibi polislerin içinde de zaman zaman ayrıksı kişiler çıkabilir ama polis teşkilatı bunları böyle ayrı bir köşeye bırakır. Dolayısıyla gerçek anlamda güvenliğimizi sağlayan, fedakarlık yapan, zor koşullarda görev yapan arkadaşlardır. Bakın şunu söyleyeyim, bir yere gidiyorsunuz her neredeyse 100 metreye bir polis dikiyorlar. Yani Trabzon’dan Rize’ye gittiğini düşünün Erdoğan’ın her 100 metreye. Her 100 metreye diktiğiniz bir polisin tuvalete bu adam gidecek hiç düşünüyorlar mı? Bu adam yemek yiyecek hiç düşünüyorlar mı? Bu adam burada ne işi var hiç düşünüyorlar mı? Bu kadar güvenlik neden? Kim saldıracak Allah aşkına üstelik o bölgede yani. Rize’de kendisinin seçildiği yerde.
Dolayısıyla zaman zaman biz polis arkadaşlarımıza da haksızlık yapıyoruz yani. Büyük fedakarlıklar var, gerçekten de 24 saat uyumadan görev başında olan polisler de var. Ama bunu toplum bilmiyor ama bizler biliyoruz yani. O insanların hakkını, hukukunu korumamız lazım. Onlar kendi ülkelerinin refahı için, huzuru için mücadele ediyorlar. Bakın Kerem Bey, ne kadar medya bunun farkında onu bilmiyorum ama Türkiye’nin en temel sorunlarından birisi de uyuşturucu batağı. Uyuşturucu yaşı kaça indi? Bu adamlar yani bu devleti yönetenler uyuşturucu baronlarıyla kol kola geziyorlarsa, uyuşturucu baronlarını hapishanelerden çıkarıyorlarsa… Her gelir grubuna göre uyuşturucu var Kerem Bey; fakir aile çocuğunun alacağı uyuşturucu var, en zenginin alacağı uyuşturucu var ve bunların hepsi peynir ekmek gibi satılıyor ve hepsine siyasi iktidar göz yumuyor, Erdoğan göz yumuyor. Uyuşturucuyu gemide yakalayan polisi merkeze alıyorsunuz. Oysa ödüllendirmeniz lazım, taltif etmeniz lazım, onun makam olarak yükseltilmesi lazım. Uyuşturucu kaçakçılarıyla kol kola gezen bir siyasi anlayış olabilir mi? Felaket bir şey. Ama ben şu sözü verdim. İktidar olduğumuzda çağıracağız emniyeti, çağıracağız jandarmayı; kardeşim uyuşturucuyla her türlü mücadeleyi yapacaksın, bu topraklara sokmayacaksın, hangi siyasi devreye girerse gelip bana söyleyeceksin, ben onun siyasi hayatını bitireceğim. Bu kadar açık, bu kadar net. Polise bu güveni verin, emin olun fazla değil 6 ay içinde meseleyi bitirirler.
Kerem Kırçuval- Hep mutfağa dikkat çektiniz, enflasyon rakamları açıklandı. Hazine ve Maliye Bakanı da yani Ocak ayında pik yapacağını hatta Nisan’da biraz daha bile yükselebileceğini söyledi ama ondan sonra peyderpey düşeceğini söyledi. Malum bir TÜİK ziyaretiniz oldu. TÜİK Başkanı değişti. Son açıklanan enflasyon rakamı sizi tatmin etti mi? Yani gerçekten sokağı yansıtıyor mu? Ne düşünüyorsunuz? Hayat pahalılığı memleketin gündeminden ne zaman çıkar?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, zaten Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati 50’nin altında olacak diye söyledi. Böylece TÜİK’in hangi rakamı açıklaması gerektiği konusunda da ilk ipuçlarını verdi, onlar da 50 olmasın 50’nin altında olsun diye bir rakam açıkladılar. ENAG’ın yaptığı açıklama var, yani gerçek bağımsız, tarafsız akademisyenlerin ve araştırmacıların yaptığı çalışma var, onlar da yüzde 100’ün üstünde diyorlar. Doğru şimdi siz elektriğe yüzde 127 zam yapmışsınız zaten. Doğalgazdan tutun pek çok şeye mutfağa yansıyan her şeye gelen zamların tamamı yüzde 100’ün üstünde. Üretici fiyat enflasyonuna bakıyorsunuz bundan 1,5 ay önce yüzde 90’lardaydı zaten. Onların hepsi üretime yansıyor zaten. Bu maliyet nereye yansıyacak? Daha doğrusu bu fiyat artışı maliyete yansıyacak. Üzerine kar konacak, vatandaşa sunulacak.
Şimdi böyle bir tablo var. Rakamı küçük gösteriyorlar ama olağanüstü bir sıkıntılı dönem başladı Kerem Bey, olağanüstü. Gerçekten de mutfaklarda yangın var. Eskiden çarşıda, pazarda falan alışveriş yaparken zammın farkına varıyorlardı; şimdi evde oturup doğalgaz parasını, elektrik parasını öderken zammı görüyorlar. Yani zam pazarda değil artık, zam evin bütün odalarında var; mutfak dahil, banyo dahil, tuvalet dahil her tarafta zammı görüyorsunuz. İnsanlar elektriği yakmıyorlar, televizyonu açıyorlar, televizyon ışığından yararlanarak acaba elektrik tasarrufu yapabilir miyiz diyorlar. Şunu isterim; kaç kişinin elektriği, kaç kişinin doğal gazı kesildi ödeyemediği için kesildi bunu da açıklamalarını isterim. Ama bakalım, açıklamayacaklar da soru önergeleriyle zorlayacağız bunu açıklamaları için.
Bir şey daha ifade edeyim. Bundan galiba 3 veya 4 ay önce çağrı yaptım; kara kış geliyor, bir fon kurun, fakirin, fukaranın yanında olun bari hiç değilse. Yani elektrik parasını ödeyemeyen, doğalgaz parasını ödeyemeyen fakir ailelere sosyal yardım alan fakir ailelere en azından elektrik, doğalgaz parasını ödeyin, bu kışı en azından bunlar rahat geçirsin diye. Bunu yapsaydı Erdoğan kimin işine gelirdi? Erdoğan’ın işine gelirdi. Ama ben bu çağrıyı yaptım, yapmayın dedim bakın bu insanlar perişan olacaklar diye. Görmüyorlar çünkü yönetemiyorlar Kerem Bey. 3 adım sonrasını göremiyorlar. Doğalgazda depolar boştu ta Ağustos ayında. Ya depolar boş, doldurun burayı, bakın kış geliyor dedim. Doldurmadılar, sen nereden biliyorsun dediler, sen doğruyu söylemiyorsun dediler. Ne oldu? Benim dediğim doğru çıktı. Kardeşim yapsana! Sen yapsan kimin işine yarayacak? Senin işine yarayacak ben senin için söylüyorum zaten. Senin için söylüyorum, yetkin var kullan vatandaş perişan olmasın diye. Şimdi sen vatandaşı perişan ettin. Sarayda elektrik parası ödüyor musun? Hayır. Doğalgaz parası ödüyor musun? Hayır. Her taraf ışıl ışıl mı? Evet her taraf ışıl ışıl. Fakirin evine bak. Sen kimin için çalışıyorsun? Yoksul vatandaş, onun yoksulluğunu gidermek zorundasın. Yoksulluğun boyutları büyüdü ve milyonlarca kişi yoksul.
Kerem Kırçuval- Peki sizin hayat pahalılığıyla reçeteniz ne? Yani bu sorunu siz nasıl çözeceksiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Kişi başına geliri artırarak. Artı gelir dağılımını olabildiğince dengeli hale getirerek. Bu işin kuralı budur. Dünyanın her tarafında da böyledir zaten. Kişi başına geliri nasıl artırırsınız? Üretim yaparsınız ve istihdam alanı yaratırsınız. Ne kadar çok kişi çalışırsa, ne kadar çok kişi ücret geliri elde ederse, ne kadar çok kişi vergi verirse, ne kadar çok kişi sosyal güvenlik primini öderse kişi başına gelir artar, üretim artar, ihracatınız artar. Ne diyorlardı? Fazla değil yani 2 ay önce ne diyorlardı? “Efendim ne kadar Türk lirası erirse, dolar da ne kadar çok yükselirse o kadar çok fazla ihracatımız olacak ve Türkiye cari açığını kapatacak.” Öyle değil mi? Erdoğan’dan tutun Maliye Bakanına kadar koro halinde bunu söylüyorlardı. Artı yandaş televizyon kanalları programlar yapıyorlardı; başta CNNTÜRK, A Haber vs. onlar da programlar yapıyorlardı, efendim dolar yükselsin ihracatımız artacak, cari açığımız düşecek. Şimdi? Dolar yükselmesin diye gittiler bütün Arap ülkelerinde dilenci gibi geziyorlar, ne olursunuz bize para verin. Dilenci gibi ya! Türkiye Cumhuriyeti devleti bu hale düşmüş müydü? Düne kadar manşet atıyordunuz o devletler için “şerefsiz” diye, bugün gidiyorsunuz o insanların ayağına, yalvarıyorsunuz bize para verin diye. Bu mudur devlet yönetimi? Bu tablo Türkiye’nin kaldıracağı bir tablo değil. O nedenle biz diyoruz yani kardeşim getirin bir an önce sandığı, getirin, yönetemiyorsunuz. Yönetme güçleri yok, yönetme kapasiteleri yok, yönetme bilgileri yok. Yönetemiyorlar. Geçmişte bol miktarda borç aldılar, özelleştirme yaptılar, fabrikaları sattılar; onları yediler, şimdi ortada satacak fabrika kalmadı, kimse de para vermiyor. O kadar ki, dediler ki size para vermemiz için Merkez Bankası kanununu değiştirin, bizim vereceğimiz paraya haciz uygulanmayacağına dair kanuna hükmü koyun, ondan sonra vereceğiz dediler. Onu da yaptılar.
Kerem Kırçuval- Geçtiğimiz günlerde 3 sayılı Cumhurbaşkanı kararnamesinden söz ettiniz bürokrasiyle ilgili. Yani Cumhurbaşkanı seçiminden sonra belli makamlar görevlerini zaten otomatik olarak değiştiriyorlar. Nasıl bir bürokratik yapılanma içinde olacaksınız? Çünkü liyakat meselesine hep dikkat çekiyorsunuz. Yani esas sorunun liyakatsizlik olduğunu söylüyorsunuz yönetimde. Burada kriter nasıl olacak?
Kemal Kılıçdaroğlu- Kerem Bey, benim şahsi kanaatim tabi yeni Cumhurbaşkanımız inşallah gelecek Millet İttifakının…
Kerem Kırçuval- Böyle derseniz başka bir anlam çıkacak.
Kemal Kılıçdaroğlu- Millet İttifakının adayı 13. Cumhurbaşkanı olarak gelecek. Dolayısıyla ilk yapacağı önemli işlerden birisi de tabi mevcut olan kanuni düzenlemeye göre Cumhurbaşkanı değişince bir numaralı kararnamede yanlış hatırlamıyorsam atanan bürokratlar istifa etmiş sayılıyorlar.
Kerem Kırçuval- Merkez Bankası Başkanı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı…
Kemal Kılıçdaroğlu- BDDK Başkanı, Kamu İhale Kurumu Başkanı, bunlar da istifa etmiş sayılıyor. Oralara yeni atama yapılması lazım. Yeni atamayı bizim partili başka partili diye ayrım yapıp atarsanız en büyük yanlışı yaparsınız. Oraya o işi en iyi bilen insanları getireceksiniz. Yani devlette ahlakı, devlette liyakati öngöreceksiniz. Kardeşim gel ben senden sadece şunu istiyorum, kanunun sana verdiği yetkiler var o yetkileri kullanacaksın, asla siyasi karar almayacaksın, siyasiler hangi kararı alıyorsa, hangi ilkeleri, makro hedefleri belirlemişse o makro hedeflere uygun politikaları yapacaksın. Dolayısıyla Merkez Bankasının bağımsızlığını korumak zorundasınız, itibarını korumak zorundasınız.
Bakın Erdoğan çıktı dedi ki, efendim bu özel bankalar var ya evet ne olmuş? Özel bankalar şöyle şöyle şöyle kötüledi gidin kamu bankalarına. Suç, bankalar kanununa göre suç. Suçu işleyen kim? Erdoğan. Akıl tutulması var. Kamu bankası, özel bankası nasıl ayrım yaparsın? Kamu bankasının arkasında kamu var. Sen faizi düşür diyorsun düşürüyor, zarar edince ben sana para vereceğim diyor. Sen özel bankaya ben sana para vereceğim diyebilir misin? Diyemezsin. Tam bir akıl tutulması, tam bir yönetimsizlik. Faizi düşürdüler değil mi Merkez Bankasının politika faizini düşürdüler. Hangi faiz düştü? Kredi faizi mi, ticari krediler mi? Hiçbirisi düşmedi.
Kerem Kırçuval- Bu modelin hiç tutar tarafı yok mu sizce?
Kemal Kılıçdaroğlu- Modeli denediler hiç tutar tarafının olmadığı çıktı ortaya. İki model denediler. Türk lirasını eriteceğiz, ihracat patlayacak, dolayısıyla biz cari açığı kapatacağız. İflas etti bu, tam tersine cari açık çok büyüdü. Tam tersi oldu. İkinci model de işte politika faizini Merkez Bankası indirecek, bütün faizler düşecek, enflasyon düşecek. Tam tersi oldu. Hem faizler yükseldi hem enflasyon yükseldi. Çünkü bilim bilim… Bilimi göz ardı edemezsiniz. Bilim aklın ve mantığın artık kabul ettiği ve dünyada herkesin de bildiği bir gerçektir yani. Saat değil mi, 12 saat diyoruz değil mi, bir günlük 24 saat. Siz 25 saat diyemezsiniz bütün dünya 24 saat kabul ediyor. Yerçekimi var mı? Evet yerçekimi var. Bilimsel olarak kanıtlanmış mı? Evet kalemi attığınız zaman yukarıya değil yere düşüyor zaten bu. Şimdi siz bilimi reddediyorsunuz, aklı reddediyorsunuz, mantığı reddediyorsunuz, “benim dediğim doğrudur.” İyi de senin dediğin yanlış! Sen kendi evinde bu deneyimi yaparsan eyvallah, ama sen 84 milyonun üzerinde bu deneyimi yapıyorsun, 84 milyonu perişan ediyorsun ve devleti yönetiyorsun sen, aklı nasıl devre dışı bırakırsın! Koskoca Yunus bile “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır” der. Ya bari Yunus’u oku kardeşim ya!
Kerem Kırçuval- Şiire de geleceğiz. Biraz dış politikaya gidelim isterseniz. Çok merak edilen bir soru; seçimleri kazandınız bir Mavi Vatan var, Libya meselesi var, Suriye meselesi var, yani Yunanistan var, Karabağ zaferi var yakın zamanda yaşadığımız. Mavi Vatan’dan başlayım. Mavi Vatan politikanız ne olacak mesela?
Kemal Kılıçdaroğlu- Mavi Vatan’ı koruyacağız, büyüteceğiz Mavi Vatan’ı tabi. O konuda hiçbir tereddüdümüz yok. Zaten onunla ilgili yasal düzenlemeden sonra uluslararası sözleşme geldiği zaman parlamentodan geçti zaten. Biz de hep beraber evet dedik yani. Ama Libya’yla ilişkilerimizi sürdürmemiz lazım. İlişkiler yanlış kurulmuştu, Libya’da taraf olduk, oysa Libya’da iki tarafı barıştıran taraf olmalıydık. Bir taraf değil iki tarafı barıştıran taraf olmalıydık. Türkiye daha yukarıda olmalıydı. Türkiye Arap dünyasında veya o ülkelerde, geçmişte beraber olduğumuz, ortak kültürü oluşturduğumuz ülkelerde sorun varsa başvurulan ülke, sorunun çözümü için başvurulan ülke olarak bilinirdi, biz kendimizi bugüne kadar hep öyle konumlamıştık. İki ülke arasında kavga çıkardı, sorun çıkardı, Türkiye devreye girerdi ve bunları barıştırırdı. Şimdi biz bu ülkeler için de taraf olmaya başladık ve karşı ülkeyi karşımıza aldık.
Kerem Kırçuval- Askerimiz var orada, Libya’da.
Kemal Kılıçdaroğlu- Libya’da askerimiz var tabi doğru. Bizim oradaki biliyorsunuz havaalanında geldiler bombaladılar. İyi ki askerler erken çıktı oradan, yoksa çok ağır bedeller ödeyecektik. Şimdi Libya’da barışma eğer olabilirse biz bundan son derece mutlu oluruz. Libya’yla ilişkilerimizin gelişmesini isteriz. Rahmetli Turgut Özal Libya’ya gitti, ortak şirketler kuruldu Türkiye’yle Libya arasında, bizim çok sayıda müteahhidimiz oraya gitti, orada ciddi yatırımlar yaptılar, Türkiye’nin itibarı vardı, Türkiye’nin saygınlığı vardı, oradan Türkiye ciddi gelir elde ediyordu, bitirdiler.
Kerem Kırçuval- Peki Suriye’ye gelelim. Mesela sınırın ötesindeyiz. Çok yakın zamanda da iki gün önce de hava harekâtı da yapıldı terör örgütüne yönelik. Mesela askerimiz orada kalmaya devam edecek mi?
Kemal Kılıçdaroğlu- Barışacağız Suriye’yle. Suriye’yle bütün sorunları çözeceğiz. Türkiye’deki Suriyeli kardeşlerimizi de, Suriye’ye diyeceğiz ki, kardeşim bak yolunu yaptık, köprünü yaptık, okulunu yaptık, kreşini yaptık, fabrikanı yaptık, kendi ülkene git. Ayrıca senin can ve mal güvenliğini de sağlayacağız, bunu yapacağız. Sonra Suriyeli kardeşlerimiz kendi ülkelerine gidecekler, gönüllü gidecekler, kendi ülkelerinde yaşayacaklar. Arzu ettikleri zaman da turist olarak bizim ülkemize zaten eskiden geliyorlardı, yine gelebilecekler. Suriye’deki bütün mağduriyetleri gidereceğiz, o barışı mutlaka Suriye’yle sağlayacağız.
Kerem Kırçuval- Bunu şunun için sordum yani oradaki askerimizin geri çekilmesi Amerika ve Rusya tarafından daha çok da Amerika artık bunu da gizlemiyor bir Kürt devletinin kurulmasına neden olabilir, biz onun güvencesi olarak oradayız yorumları da yapılıyor. Yani askerin çekilmesi konusuna farklı bakanlar da var.
Kemal Kılıçdaroğlu- Siz oturup Suriye’yle konuşursanız, bir protokol yapmak zorundasınız zaten. Türkiye’nin güvenliği önemlidir. Biz kendi sınırlarımızda bir terör örgütünün konuşlanmasını asla istemeyiz. Eğer terör örgütü konuşlanır ve Türkiye’ye zarar verirse sorumlu olarak onları tutarız. Ama bunu altına yazacağımız, daha doğrusu yazacağımız bir metne altına beraber imza koyacağımız bir şey olmalı. Yoksa hem uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı kullanırız, hem de yaptığımız özel anlaşmadan doğan haklarımızı kullanmış oluruz o zaman. Biz kendi ülkemizin sınırlarında, yani komşu ülkede bir terör örgütünün konuşlanmasını asla istemeyiz. Siz oturup konuşurken bunları konuşmak zorundasınız zaten. Bunları konuşmadan efendim tamam biz gönderiyoruz, hayır o kadar kolay değil bu iş. Ben onun farkındayım. Sadece orada Amerika yok, Rusya da var orada. Rusya meşru olarak orada, çünkü meşru bir hükümetin daveti üzerine orada ve Rusya orada diğer yabancı güçlerin Türkiye dahil çekilmesini istiyor. Bizim 33 askerimiz orada şehit oldu, biz hesap soracağımıza hesap vermeye gittik Putin’e. Erdoğan hesap vermeye gitti. Kapıda bekletildi, kronometreyle bekletildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti böyle bir duruma asla hiç düşmemişti. İlk kez böyle bir duruma düştü. Bunların yatacak yeri yok Kerem Bey, yatacak yerleri yok. İlerde bu ülkenin tarihi yazıldığında göreceksiniz, saygın tarihçiler oturup yazdıklarında Türkiye’nin dış politikada nasıl bu pozisyona sürüklendiğini tek tek yazacaklardır. Biz çağdaş devletler çağdaş uygarlığın dışına itildik biz. Biz bütün İslam alemine artı bütün mazlum milletlere örnek bir devlettik. Biz cumhuriyeti kurduk, bütün İslam ülkeleri cumhuriyet kurdular. Biz demokrasiyi getirdik, herkes demokrasiye geçmeye çalıştı. Şimdi biz geriye gidiyoruz, onlar gelip bizi geçecekler. Kişi başına gelir; Çin geldi bizi geçti, en yoksul ülkeydi, kişi başına geliri geldi bizi geçti, 1 milyarın üstünde nüfusu var. Hindistan geldi bizi geçiyor. İran üniversitelerinin ürettiği bilgi sayısı, Türk üniversitelerini geçti. Gerçekten bunların yatacak yeri yok, gerçekten bunlar ülkeyi yönetemiyorlar. Bilimin dışına çıktık maalesef.
Kerem Kırçuval- Özellikle Büyükşehirlerden bu konuda çok ses çıkıyor; yani bir sığınmacı meselesinin hem işsizlik yarattığı, hem güvenlik sorunu yarattığı. Zaman zaman da sınırlarımızdan bazı görüntüler yansıyor kamuoyuna, toplu halde geçişler yönünde. Türkiye’de bir sığınmacı sorunu var mı? Bu sığınmacı meselesine nasıl bakıyorsunuz? Suriyeliler konusunu her fırsatta söylüyorsunuz, “davulla zurnayla göndereceğiz” diye. Bu mesele bir güvenlik sorunu olarak da algılanıyor mu sizin tarafınızdan?
Kemal Kılıçdaroğlu- Eğer bu tablo devam ederse ilerde ciddi bir güvenlik sorunu çıkacaktır. Bu insanlar nasıl geçinecek? Belki bir kısmı yeraltı dünyasının elemanı haline gelecek. Kendi yeraltı dünyalarını kuracaklar, geçimlerini sağlayacaklar, yasadışı yollara sapacaklar. Ne yapacak bu insanlar? Büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız. Zaten büyük kentlerde gettolar oluşturulmuş vaziyette şu anda. Gaziantep’e gidin, Şanlıurfa’ya gidin, Kilis’e gidin…
Kerem Kırçuval- Ankara’da da bir takım hadiseler yaşandı.
Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi Ankara var, İstanbul var. İstanbul’a gidin bakın göreceksiniz onları yani. Bu çok ciddi bir tehlike, çok ciddi bir risk. Aslında kaç kişinin olduğu bile doğru dürüst belli değil. Kaç kişinin girip çıktığı bile doğru dürüst belli değil. Yolgeçen hanına dönmüş aslında, bakıldığı zaman sınırlar bu halde. Yani devlet hiçbir zaman böyle bir tabloyla karşı karşıya kalmamıştı. Şimdi çok acımasız bir tabloyla karşı karşıyayız ama bunu düzeltmek mümkün. Yani dediğim gibi sağlıklı ve tutarlı bir dış politika izlerseniz bunu yaparsınız, kararlı olursanız bunu yaparsınız, iyi anlaşmalar yaparsanız bunu sağlarsınız. Suriyelilere Suriye’de güvence verirseniz, Esat yönetimi güvence verir ve bunu sağlarsınız bunu güvenceye kavuşturabilirsiniz. Bütün bunların hepsi yapılabilir. Bizim bir sözümüz daha var, biz Süleyman Şah Türbesini de götüreceğiz kendi toprağımıza. Kendi topraklarından Süleyman Şah Türbesini kaçırdılar Kerem Bey, akıl alacak şey değil. Bir de bunu getirdiler sanki bir kahramanlık yapmış gibi. Kendi toprağından korkarak kaçan, bayrağını indiren bir iktidar düşünün. Kaçıyor, Süleyman Şah Türbesini de kaçırıyor, üstelik kaçırdığı şey de terör örgütü. Getirip başka bir yere konuşlandırıyor, bayrak dikiyor, bunu da zafer olarak kamuoyuna sunuyor. Yenilgilerin zaferi olmaz ama topluma öyle sunmaya çalıştılar. Mavi Vatan’da da bir damla deniz suyunu bir başkasına vermeyiz.
Kerem Kırçuval- Mavi Vatan’dan geri adım yok?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yok efendim. Bu konuda kararlı olacaksınız çünkü uluslararası hukukun size sağladığı imkanlar var. Siz uluslararası hukukun size sağladığı imkanları sonuna kadar kullanmak zorundasınız. Çünkü haklısınız. Ama haklılığınızı savunamıyorsunuz, haklılığınızı dillendiremiyorsunuz çünkü sizi ciddiye almıyorlar ve siz kaybediyorsunuz maalesef.
Kerem Kırçuval- Bir yandan da Avrupa’nın da bir ikiyüzlülüğünü görüyoruz, Yunanistan’da sınırı geçmek isteyen 19 mülteci, sığınmacı donarak yaşamını yitirdi. Türkiye peki bu konuda biraz yalnız bırakılmıyor mu?
Kemal Kılıçdaroğlu- Biraz değil yalnız zaten. Türkiye'yi kimse ciddiye almıyor artık. Erdoğan'ı zaten hiç kimse ciddiye almıyor. Zaten Türkiye’nin dış politikada bu noktaya gelmesinin temel nedeni de o. Kerem Bey; dış politika millidir, milli olmak zorundadır. Erdoğan Cumhurbaşkanı olmadan milliydi dış politika. İktidarı muhalefeti olmaz dış politikanın. Geldiler dış politikayı iç politika malzemesi haline getirdiler ve iç politikada ayrıştığımız gibi dış politikada da ayrıştık. Sordum, “senin Suriye'de ne işin vardı” diye. Ne işin var senin orada? Egemen güçlerin talimatıyla oraya girdi. Talimat verdiler buraya gireceksin diye. Girdi ne oldu? Suriye bölündü. Koçbaşı olarak sizi kullandılar. 24 saatte gidip Emevi Camii’nde namaz kılacaklardı değil mi? 3 milyon 600 bin Suriyeli bizde şimdi. Hani? Tam tersi oldu. Böyle bir tabloyla karşılaşınca demokrasisi gelişmiş ülkelerde yöneticiler istifa ederler. Deler ki, biz bunu yapamadık, verdiğimiz sözü tutamadık, kusura bakmayın biz izzet ü ikbâl ile çekiliyoruz buradan demeleri lazımdı. Ama pişkinlik, hayır biz burada kalacağız diyorlar, baskı kuruyorlar, terör estiriyorlar, insanları hapse atıyorlar, düşünce özgürlüğünü kısıtlıyorlar ve ondan sonra da işte bu tablo çıktı. Bu tablo çıkınca da kimse size itibar etmiyor kimse.
Kerem Kırçuval- Az önce verdiğiniz örneklerde hep bir isim akla geliyor çünkü dış politikada da çok zikzak çizildi ama mesela Emevi Camii’nde namaz meselesi, Süleyman Şah’ın taşınması meselesi Ahmet Davutoğlu ismi gündeme geliyor. Şimdi Davutoğlu da Millet İttifakı içinde bir görüntü sergiliyor. En azından parlamenter sisteme geçiş konusunda sizin aranızda. Bu bir çelişki değil mi?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, tabi bilemem bu konuları hiç Sayın Davutoğlu’yla görüşmedik ama benim eleştirilerde kendime göre haklı olduğumu kabul ediyorum. Belki oturulur Sayın Davutoğlu’yla görüşülür, belki bizim bilmediğimiz başka gerekçeler var bize söylenir. Bu dediğim gibi konuşulmadı ama biz bütün komşularımızla barış içinde yaşamak zorundayız. Bizim coğrafyamız öyle kolay bir coğrafya değil. Tarih bize dünyanın en güzel coğrafyasını vermiş durumda, bu coğrafyadayız, Asya’yla Avrupa arasındayız, bu coğrafyada herkesin gözü var ama bu coğrafyanın kaderini bilmeliyiz. Bu coğrafyayı barış içinde büyütebiliriz. Sadece biz değil bütün komşularımızı büyütebiliriz, bütün komşularımızla ekonomik ilişkilerimizi, sosyal ilişkilerimizi, kültürel ilişkilerimizi büyütebiliriz. Çünkü ortak tarihimiz var bizim, ortak kültürümüz var bizim. Ezo Gelini nereye verdik gelin? Suriye’ye verdik Ezo Gelini. Ezo Gelini söylüyoruz, çorbasını istiyoruz, Ezo Gelin türkülerini söylüyoruz ama şimdi kavga ediyoruz neden? Dünün dostuyla bugün neden kavga ettik? Dış politika ülkelerin çıkarları üzerine inşa edilir, dış politikada dayatma kültürü yoktur. Oturup konuşma, ikna etme, ortak çıkarlar için ortak çaba gösterme bunlar varken biz kavga ettik.
Düşünün Kerem Bey, Mustafa Kemal’in bütün hayatı savaş meydanlarında geçmiş aslında. Çanakkale’den tutun işte Halep’ti, Filistin’di vs. falan bütün hayatı yani. Ama barışın ne kadar değerli olduğunu söylüyor “Yurtta barış, dünyada barış” diye. Biliyor yani. Savaşın acımasızlığını biliyor, tanığı olmuş buna. Kendi ülkesinde barışı sağladı, diğer ülkelerde de barışı sağlamak, komşularıyla ilişkilerini geliştirmek bunu yapması lazım. Bunun üzerinde durulması lazım aslında.
Kerem Kırçuval- Peki son dönemde bir değişiklik de görülüyor yani İsrail’le barışılıyor, Mısır’la alt düzeyde de olsa ilişki kurulmaya başlandı. Hatta istihbarat seviyesinde Suriye’yle de görüşmeler yapıldığına dair şahitler var. Malum siz de az önce ifade ettiniz, Birleşik Arap Emirlikleriyle barışıldı, ekonomik anlaşmalar imzalandı. Zaten Katar’la öteden beri sağlam bir ilişkileri var. Ermenistan’la yine uçak seferleri başladı. Yeniden sorunsuz bir döneme dönüşüyor mu bu gelişmeler sizi mutlu ediyor mu?
Kemal Kılıçdaroğlu- Ne derler Kerem Bey, Bağdat harap olduktan sonra mı öyle bir deyim vardır, harap olduktan sonra siz olayların farkına varıyorsunuz. Toplum büyük bedeller ödedikten sonra farkına varıyorsunuz. Yani devleti bir deneme sınama yöntemi içinde yönetiyorsunuz. Tarih bilmiyorsunuz, tarihin derinliklerini bilmiyorsunuz. Olayları kavrayamıyorsunuz. Bilgiden yoksunsunuz. Öyle bir noktaya gelmişsiniz ki, bilgiden yoksun, tarihten yoksun devleti yönetiyorsunuz, deneme sınama yönetimiyle. Şunu bir deneyeyim diyorsunuz, gidiyorsunuz duvara çarpıp geliyorsunuz. Bedeli o ödemiyor, bedeli 84 milyon insan ödüyor. Geldiğimiz nokta bu zaten, acı olan tablo da bu zaten. Buradan Türkiye'nin çıkması lazım. Ama bunlar çıkaramazlar. Şimdi arıyorlar acaba barışabilir miyiz diye. Güven bitti artık. Ruh gibidir bedenden çıkınca bir daha geri dönmez. Güven bitmiştir. O nedenle sandığı getirin, fazla gecikmeyin, bu ülkenin güven duyulacak bir yönetime ihtiyacı var. Bu ülkenin yeniden ayağa kalkması lazım, yeniden demokrasinin güçlendirilmesi lazım, güveni yeniden sağlaması lazım, bunun yapılması lazım. İlk geldiklerinde davul zurna Kızılay’da 12.00’de havai fişekler atıldı, “Türkiye artık AB üyesi…”, şimdi AİHM kararını bile uygulamıyoruz. Bırakın onu kendi Anayasa Mahkemesi kararını bile uygulamıyor en alttaki mahkeme. Ne diyor Anayasa Mahkemesi diyor. Çünkü saraydan talimat alıyor, kararı uygulamazsa terfi edeceğini biliyor ve terfi ediyor bu kişi. Her şey allak bullak edildi, adaletten tutun ekonomiye kadar her şey allak bullak. Dış politika da öyle, allak bullak edildi. Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı kimdi? Demiyor muydu “ben Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanıyım” diye. İşte getirir seni egemen güçler böyle yaparlar, sonra burnunu sürterler, bir köşeye posa diye atarlar. Geldiğimiz nokta odur yani maalesef.
Kerem Kırçuval- Bir de yukarıda bir gerginlik var, Ukrayna-Rusya meselesi. Birinci sorum, bu gerginliği nasıl görüyorsunuz, Rusya ne yapmak istiyor? İkincisi Türkiye ne yapmalı? Yani nerede durmalı? Bir arabuluculuk niyetimiz olduğu belli.
Kemal Kılıçdaroğlu- Türkiye tarafsız durmalı, tarafları sağduyuya davet etmeli ve taraflar bir araya gelip konuşmalı. Bu yapılmalı. Şimdi arabulucu, onlar isterse siz arabulucu olursunuz. Ben arabulucuyum demekle kimse sizi arabulucu yapmaz. Rusya'da televizyonlar Erdoğan “biz arabulucu olalım” dediğinde dalga geçiyorlarsa bu iş olmaz. “Ben arabulucu olacağım...” Sorarlar kimsen sen? Bugüne kadar hangi işi çözdün ki, bu kadar temel bir sorunu çözeceksin. Burada tabi iki devletin yani Rusya ve Amerika’nın mutlaka uzlaşmaları gerekiyor, mutlaka bir araya gelmeleri gerekiyor, mutlaka konuşmaları gerekiyor. Var olan sorunun bir şekliyle çözülmesi gerekiyor. Çünkü bize çok yakın bir bölge ve burada çıkacak olan bir çatışmadan en çok olumsuz etkilenecek ülkelerden birisi de Türkiye olacaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin bu sürecin dışında tarafsız kalması gerekiyor.
Kerem Kırçuval- Aynı zamanda NATO üyesiyiz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Biz zaten NATO Üyesiyiz, zaten her halükarda o ittifakın önemli bir parçası, önemli vurgusunu özellikle yapmak isterim coğrafi konum itibariyle. Bulundurduğumuz ordu itibariyle de önemli bir parçasıyız.
Kerem Kırçuval- Yunanistan meselesini de sorayım. Orada Amerika’nın üssü artıyor yani o çalışmaları artıyor, her adaya neredeyse bir Amerikan üssü yapılıyor. Gerginlik de yaşıyoruz zaman zaman, özellikle Mavi Vatan tezi ortaya atıldıktan sonra. Yunanistan meselesine nasıl bakıyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yunanistan’la oturup konuşmamız lazım. Hiç çekinmeden gerekirse bu işi uluslararası hukuk çerçevesinde ilgili mahkeme götürmemiz lazım. Türkiye yüzde 100 kazanır hiçbir tereddüdüm yok. Lozan Antlaşması’na aykırı davranıyor, adaları silahlandırıyor. Adaların silahlandırılmaması lazım. Mülkiyeti geçmişte İtalyanlara ait olan 12 adalar vardı, o adalardan onlar çekildi, dolayısıyla o adaların mülkiyetini yine uluslararası hukuk çerçevesinde oturulup konuşulması lazım. Ben dayatırım, ben yaparım, ben asarım, ben keserimle bu işler olmuyor. 21.yüzyıldayız, uluslararası hukuk bizim hakkımızı teslim eder. Oradaki hakimler böyle birilerinin tayin ettiği hakimler değil, vicdanlarıyla oturur karar verirler. Çünkü o hakimlerin vereceği karar, uluslararası hukukta verilecek karar sadece bizi değil İngiltere’yi de etkileyecek, Falkland adaları vardı değil mi? İngiltere’yle uzaklığına bakın.
Kerem Kırçuval- Arjantin’in dibinde.
Kemal Kılıçdaroğlu- Peki ne olacak? Bizimle ilgili karar verirken yani Ege’yle ilgili karar verirken bütün bunları düşüneceklerdir onlar. Kim nereden rahatsız olacak, hukuk neyi öngörüyor bunu. Hukuktan korkmamamız lazım. Oraya taşıdığımız zaman Türkiye yüzde 100 kazanacaktır. Bu konuda hiçbir endişem yok. Ama beylik laflarla bu olmaz. Böyle bir olay olduğu zaman hemen uluslararası alana götüreceksiniz, sizin üyesi olduğunuz pek çok ülkeye, NATO’ya götüreceksiniz, yapılan hukuksuzluğu göstereceksiniz, Lozan Antlaşması’nı masaya koyacaksınız, kendi hakkınızı savunacaksınız. Görmezden geliyorlar, ses çıkarmıyorlar, yeri zamanı gelince de beylik laflar ediyorlar. Aslında yaptıkları hiçbir şey yok yani. Zemin kaybediyor Türkiye uluslararası alanda maalesef.
Kerem Kırçuval- Yeniden içeriye dönersek bu sene bir seçim bekliyor musunuz? Yani “hemen seçim” diyorsunuz, “derhal seçim” diyorsunuz, “erken değil hemen seçim istiyorum” diyorsunuz ama Türkiye bu sene bir seçim yaşar mı?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yaşayabilir yani.
Kerem Kırçuval- Bir tarih var mı kafanızda?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi ben sonbaharda bir seçim olabilir diye düşündüm. Düşünceyi söyleyeyim yani sonbaharda. Seçim işte sonbaharda yeni taban fiyatlar açıklanacak vs. falan filan. Kıştan çıkarken bir seçimi hele karakıştan çıkarken bir seçimi tercih etmez Erdoğan. Sonbaharda bir seçim yapma ihtimali yüksek, taban fiyatlar falan vererek bunu yapmak isteyebilir. Ama dediğim gibi yani sonuçta tercih kendisine ait. Sonuçta sandık gelecek milletin önüne. Şu çağrıyı yaptım bütün vatandaşlarıma: Sağduyulu olun, soğukkanlı olun, sokağa çıkmak isteyeceklerdir, tahrik edeceklerdir, soğukkanlılıkla hep beraber sandığı bekleyeceğiz, demokratik ölçüler içinde Beyefendiyi yolcu edeceğiz.
Kerem Kırçuval- Bir de bir başka tartışma var. Yine bir 367 krizi yaşanır mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan üçüncü kez aday olamaz diyenler var. Hayır, üçüncü kez değil sistem değişti yeni dönem diyenler var. Siz bu konuda bir tartışma başlatacak mısınız?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yok hayır.
Kerem Kırçuval- Çok netsiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi tabi. Aday olmak istiyorsa buyursun gelsin, ne olacak. Millet herkesin boyunun ölçüsünü verecektir yani. Gelsin aday olsun, eğer istiyorsa aday olsun. Özel bir tartışma yapmayacağız yani bu tartışmalar artık geride kalmalı. Sandık gelmeli, demokratik ölçüler içinde biz bu sandıkta gidip oylarımızı kullanmalıyız. Ve bir karabasandan Türkiye’nin kurtulması lazım; yazıktır, günahtır bu millete yani. Ne eğitimde, ne sağlıkta, dış politikada, ekonomide bütün alanlar yani bütün alanlar tahrip edildi, duygular tahrip edildi, adalet kurumu tahrip edildi. Adaletsizlik pik noktaya ulaştı. Türkiye’nin bu cendereden çıkması lazım ama demokratik ölçüler içinde çıkması lazım.
Kerem Kırçuval- Şimdi seçim yok dediniz, aday olursa en ufak bir tartışma olmayacak?
Kemal Kılıçdaroğlu- Biz yapmayacağız. Tabi yani başkaları tartışırsa ona bir şey diyemeyiz ama en azından biz yapmayacağız yani.
Kerem Kırçuval- Yoksulluk vurgusuna dikkat çekiyorsunuz Aile Destekleri Sigortasında. Buna geleceğim ama size de çok yardım talepleri geliyordur eminim.
Kemal Kılıçdaroğlu- Çok.
Kerem Kırçuval- Ne hissediyorsunuz bir baba olarak, bir dede olarak? Yeni de ikiz torunlarınız da oldu. Hem onların yani hayırlı olsun diyeyim bu arada analı babalı büyüsünler.
Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, sağ olun, amin.
Kerem Kırçuval- O nasıl bir duygu? Güzel bir duygudur eminim ki.
Kemal Kılıçdaroğlu- Güzel bir duygu yani, Allah herkese nasip etsin, torunlar güzel.
Kerem Kırçuval- Hem onlar nezdinde çocuklara mesajınız ne ve bu yoksulluk meselesi, size gelen talepler, feryatlar var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu- Çocuklara mesajım şu, anne ve babalara mesajım şu; hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Hiçbir aile kendisini sahipsiz hissetmeyecek. Hani Mustafa Kemal diyor ya “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” diye. Sosyal devletin herkesin sahibi olduğunu görecekler. Aile Destekleri Sigortası o zaten, temel hedef o. Uluslararası Çalışma Örgütünün kabul ettiği 9 sigorta dalından birisi. Geliri olmayan veya geliri asgari ücretin altında olan ailelere devlet bir destek verir, sosyal destek verir. Ve biz bu parayı kadının banka hesabına yatıracağız; kadın işçi gibi, memur gibi, emekli gibi gidip parasını çekecek geçinecek onunla, onun yoksulluğunu kimse bilmeyecek.
Kerem Kırçuval- Kaynak?
Kemal Kılıçdaroğlu- Kaynak bütçe. Onlar sigorta primi ödemeyecek. Zaten yoksul, nesini alacaksınız ondan? Kaynağı yaratırsınız. Hiç kimse unutmasın, bu kardeşiniz uzun yıllar Maliye Bakanlığında çalıştı, kaynak nereden bulunur, nasıl bulunur onu gayet iyi bilirim. Bütçe nasıl yapılır, para nasıl harcanır, tasarruf nasıl yapılır, israf nasıl önlenir. Bakın, devlette israfı önleyin, sadece israfı önleyin, 3 misli kaynak çıkar. Bunların hepsi yapılabilir, hepsi mümkün. Bütün bunların hepsinin altyapıları hazırlandı, çalışmaları yapıldı, akademik düzeyde yapıldı, bürokratik düzeyde yapıldı, kanun teklifleri dahi hazırlandı, her şey madde madde hazırlandı, bütün bunların hepsinin hazırlıkları yapıldı. Dolayısıyla bir cümleyle ifade etmek gerekirse bu coğrafyada hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. İster doğu, ister batı, ister güney, ister kuzey, ister ortası; hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Hiç kimsenin yoksulluğu afişe edilmeyecek. Yani sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Sosyal devlet bilecek ki bu ailenin geliri durumu iyi değil, sosyal devlet onun banka hesabına parayı yatıracak, mesele bitecek. Eğer kamu bir eleman alacaksa -onun da düzenlemesini yapacağız- önce bu ailelerin çocuklarını işe alacak. Orada pozitif ayrımcılık yapacağız, yasal bir pozitif ayrımcılık yapacağız.
Kerem Kırçuval- EYT’liler, 3600’ü bekleyenler. Bu 3600 meselesi de her seçim döneminde gündeme geliyor ama bir türlü çıkmıyor. Hakikaten devletin kaynağı mı yok bu EYT meselesini çözecek, 3600 ek göstergeyi halledecek?
Kemal Kılıçdaroğlu- Kaynak var. Kerem Bey kaynağı kimin için kullanacağınız bu bir siyasi tercihtir. Şimdi kaynağı…
Kerem Kırçuval- Ama Cumhurbaşkanı diyor ki, ben devleti batırmam diyor yani EYT’lilere.
Kemal Kılıçdaroğlu- Devleti zaten batırdı, neyi batırmam! Siz ihaleyi dolarla verirseniz, avroyla verirseniz, geçiş garantilerini dolarla avroyla verirseniz, uyuşmazlık çıktığı zaman Londra’daki mahkemeleri yetkili kılarsanız, artı dolarla almışsanız Amerika’daki enflasyonu getirip bu milletin sırtına yıkarsanız, Almanya’dan avroyla almışsanız Almanya’daki enflasyonu getirip bu milletin sırtına yıkarsanız bu düzelir mi? Düzelmez. Bunun düzelmesi lazım. Bunlar düzeltir mi? Asla düzeltemezler oradan besleniyorlar zaten. Ama bu kardeşiniz düzeltecek. Bu avro, dolar falan diyorlar ya “liralaştırma yapacağız” diye. Gidiyorsun dolarla borçlanıyorsun kendi vatandaşından. Kendi vatandaşından dolarla borçlanıyor, liralaşma yapacakmış! Sen dolarlaştırdın her şeyi; yolu, köprüyü, havaalanını, geçişleri bilmem neyi her şeyi öyle yaptın sen! Sanki ben yapmışım da, o düzeltecekmiş gibi! Tam bir akıl tutulması var gerçekten de yani. Devleti yönetemiyorlar. Böyle bir sorun çıktığı zaman bir şey söylüyorlar, dönüp iki gün öncesine bakmıyorlar. İki gün öncesinde siz çok farklı şeyler yapıyordunuz ve hala devam ediyor bu. Bunlar düzeltemezler, düzeltme kapasiteleri yok, bilgileri yok, birikimleri yok, darmadağın vaziyetteler.
Kerem Kırçuval- İsmet Paşa’yı duymuyoruz son zamanlarda.
Kemal Kılıçdaroğlu- Biz hepsini düzelteceğiz.
Kerem Kırçuval- 3600 ek gösterge ve EYT’liler konusunda sözünüz var?
Kemal Kılıçdaroğlu- Hepsi olacak.
Kerem Kırçuval- Ve gazilere dikkat çekiyorsunuz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Gaziler, şehit aileleri.
Kerem Kırçuval- Gazi sayılmayanlar.
Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim gazi sayılmayan gaziler onlar da tabi. Onların da -polis ve askerler var- onların da gazi sayılması lazım. Bakın, şehit ve gaziler arasında ayrım yapılmaz Kerem Bey. Adam bu topraklar için şehit oldu, siz şehitler arasında ayrım yaptınız, gaziler arasında ayrım yaptınız. 15 Temmuz gazileri tırnağı yaralansa gazi saydınız, eksi 30, 35 derecede bölücü terör örgütüyle mücadele edip vücudunda kurşun taşıyanı gazi saymıyorsunuz. Bu mudur adalet? Geçen gün açıkladım grup toplantısında, şu anda rakamı tam bilemiyorum. Şehit annesine verdikleri para…
Kerem Kırçuval- 278 lira.
Kemal Kılıçdaroğlu- İşte o civarda bir para veriyorsunuz. Utanır ya insan. “11 çocuğu var, 11’ine ben bakıyorum” diyor. Böyle bir rezalet yaşandı mı Allah aşkına bu ülkede? Bunların tamamını bitireceğiz. Çünkü kaynak var, bu kaynağı nereye harcayacağınız bir siyasi tercihtir. Biz o 5’li çeteye yapılan bütün tahsislerin maliyetini bulacağız, kar payını koyacağız, tamamını devletleştireceğiz. Diyeceğiz gel kardeşim, devlet burada, Türk lirası öyle dolar molar falan filan yok diyeceğiz yani. Kimseyi de mağdur etmeyeceğiz yani. Böyle intikam duygusuyla yola çıkmayacağız.
Kerem Kırçuval- Devlet Bahçeli’den bir sürpriz bekliyor musunuz? Cumhur İttifakında bir değişiklik?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır.
Kerem Kırçuval- Seçimlere kadar o ittifak bozulmaz diyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Bir sefer Devlet Bahçeli önce siyasi partiler yasasındaki baraj düşecek mi en büyük beklentisi o.
Kerem Kırçuval- Neden?
Kemal Kılıçdaroğlu- Düşmezse baraj altı kalıyor.
Kerem Kırçuval- Yani o yasanın çıkması gerekiyor diyorsunuz önce?
Kemal Kılıçdaroğlu- Gerekiyor, Erdoğan da bir türlü çıkarmıyor.
Kerem Kırçuval- Bu önemli biraz açar mısınız?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yok yani önemli değil gerçek o. Barajın inmesi ne demektir? Bir günlük iştir. Ama kaç aydır konuşuluyor, inmiyor bir türlü baraj. Niye inmiyor?
Kerem Kırçuval- Yüzde 7’de anlaştık diyorlardı?
Kemal Kılıçdaroğlu- Getirsinler ne olacak yani. Seçim kanunu falan maddesindeki baraj yüzde 10’dan yüzde 7’ye indirilmiştir, nokta bitti, o kadar.
Kerem Kırçuval- Ama bir duruyor diyorsunuz Demokles’in kılıcı gibi.
Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle duruyor. Oradan teslim alınmıştır Bahçeli. İndirmem diyor. İndirilmesi lazım değil mi çok basit bir şey aslında.
Kerem Kırçuval- Mutabakatla ifade edildiği için evet.
Kemal Kılıçdaroğlu- Nerede bu mutabakat? Cumhur İttifakı getirsinler.
Kerem Kırçuval- Sizin 7’ye ilişkin bir değişiklik talebiniz var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yok. Biz 7'yi de yüksek buluyoruz, samimi düşüncemi söyleyeyim; normal gelişmiş ülkelerde, gelişmiş demokrasilerde oran kaçsa bizde de aynı oran olmalı. Yani 3 mü olur, 5 mi olur, 2 mi olur yani bunlardan birisi olmalı. Tamam bir baraj olmalı, bunlardan birisi olmalı. Ama böyle kalkıp yüksek baraj koymak doğru değil. Milletin idaresine ipotek koymaktır o, doğru değil yani.
Kerem Kırçuval- Ama o diyorsunuz biraz daha bekleyecek gibi görünüyor.
Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyoruz yani bir türlü gelmiyor. Niye gelmiyor bilmiyorum yani. Aslında mesela o gazi sayılmayanlarla ilgili asker ve polis mesela MHP milletvekili kanun teklifi vermiş, Sayın Bahçeli’nin demesi lazım bu kanun teklifi önümüzdeki hafta gelmezse ben Cumhur İttifakını bozuyorum demesi lazım. Söz veriyorlar ama bir türlü olmuyor niye olmuyor? Bay Kemal mi engelliyor? Yok.
Kerem Kırçuval- Bay Kemal deyince gülümsüyorsunuz öyle hissediyorsunuz hakikaten?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo, keyifli bir şey.
Kerem Kırçuval- Yani rahatsız değilsiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır, hayır.
Kerem Kırçuval- Şu ara okumaya fırsat buluyor musunuz, ne okuyorsunuz, en son ne okudunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi desem ki çok okuyorum, doğruyu söylememiş olurum. Genelde böyle Kurban, Ramazan Bayramlarında 3 – 4 günlük tatiller olur önemli kitapları kendime göre önemli bulduğum kitapları ayırırım o süreç içinde onları okurum. Ama bu ara bol miktarda raporlar var.
Kerem Kırçuval- Çünkü öyle bir tüyo var bende, Kemal Bey en çok rapor okuyor diye.
Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle. Bol miktarda raporlar var o raporları okuyoruz. Artı vatandaşlardan gelen bazı önemli bilgiler var o bilgileri örgütlere dağıtıp oradan bilgiler geliyor. Artı zaten günlük hayatın içinde kanaat önderleriyle görüşme, gençlerle buluşma, esnafa gitme gibi zaten yoğun bir de çalışmamız var. Buralardan yola çıkarak devam ediyoruz.
Kerem Kırçuval- İzlediğiniz bir dizi var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu- Televizyon görmüyorum.
Kerem Kırçuval- La Casa De Papel diye bir dizi var, Merkez Bankası...
Kemal Kılıçdaroğlu- Onu Türkiye yaşıyor zaten. 128 milyar dolar nereye gitti hala belli değil. Yani o dizi ama Türkiye o dizinin gerçeğini yaşıyor.
Kerem Kırçuval- Siz izlediniz mi?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır ama anlatıldı.
Kerem Kırçuval- Sezen Aksu tartışması yaşadık, ne dersiniz Sezan Aksu’yla ilgili? Sizin bir Sezen Aksu şarkınız var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu- Özel bir şarkım yok ama Sezen Aksu’nun sesi de güzel, şarkıları da güzel, güzel okuyor kabul etmek lazım. Bir haksızlık yapıldı yani o da gündem değiştirmek amacıyla. 4 – 5 yıl önceki şarkıyı getirdiler bugün işte vay efendim bunu nasıl söylersin vs. o açıklama yaptı, öbürü yaptı, öbürü yaptı, öbürü yaptı, en sonunda çıktı Beyefendi “efendim Adem’le Havva’ya dil uzatanın dilini koparırız” dedi, camide bunu söyledi. Sonra kalktı aynı kişi dedi ki, “ben bunu Sezen Aksu için söylemedim...” Kimin için söyledin?
Kerem Kırçuval- Bahçeli geri adım atmadı.
Kemal Kılıçdaroğlu- Aralarında bir sorun mu çıktı mı acaba?
Kerem Kırçuval- Bilmiyorum. Sizin bir Sezen Aksu şarkınız var mı?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo özel bir şarkım yok.
Kerem Kırçuval- Bir ara şeyi yayınlamıştınız yol şarkılarım diye.
Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.
Kerem Kırçuval- Bir liste yapıyorsunuz kendinize?
Kemal Kılıçdaroğlu- Kendimize göre yapıyoruz ama gerçekten de müzik hani ruhun gıdasıdır derler. Dinlersiniz tabi müziği. Bazen de mesela Urfa’nın hoyratlarını dinlerken hüzünlenirsiniz, Urfa dağlarında gezer bir ceylan mesela. Karadeniz’in havalarını dinlerken neşelenirsiniz ama Cerrahpaşa’yı anlatan türküsü vardır, orada da hüzünlenirsiniz. Dolayısıyla müzik beğeninize göre hüzünlenmek için de, sevinmek için de önemli bir enstrümandır. Müziği yapanlar o açıdan çok güçlüdür aslında. Sanatın ve sanatçının gücü de oradan geliyor zaten. Onun dünya görüşüne katılırsınız veya katılmazsınız ama onun seslendirdiği bir müzik bazen sadece kendi ülkemizde değil bütün dünyada yankı bulabiliyor. İbrahim Tatlıses mesela bütün Ortadoğu’da çok sevilen bir sanatçı, kabul etmek lazım.
Kerem Kırçuval- Tayyip Erdoğan’la ortak tek noktanız herhalde Fenerbahçe’yi tutmak. Fenerbahçe’nin hali nasıl?
Kemal Kılıçdaroğlu- İyi olmasını isterim.
Kerem Kırçuval- Pek iyi gitmiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle ama iyi olmasını isteriz tabi yani sonuçta bakıyoruz yani başarılı olursa seviniyoruz. Başarılı olmazsa da tabi yapacağımız bir şey yok. Spor dünyası farklı bir şey.
Kerem Kırçuval- Fanatik sayılmazsınız değil mi?
Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır.
Kerem Kırçuval- Diğer takımları da şey yapmayalım mı diyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi şampiyonluğu alan hakkıyla aldığı sürece onu alkışlamanız lazım, yani sporu bir centilmenlik yarışı olarak görmeniz lazım. Spor farklı bir şey. Dolayısıyla orada politik hedeflerle bir takımı yermek ya da politik argümanlarla bir takıma karşı çıkmak veya bir takımı alkışlamak doğru değil yani. O takımın dünya görüşü ne olursa olsun pek çok insan o takımın taraftarı olabiliyor, taraftar alkışlayabiliyor. Milli takım olunca da hep beraber zaten alkışlıyoruz. Bazen uluslararası madalya alanlar var, geliyorlar, seviniyoruz yani; sormuyoruz tabi siz hangi partiye oy veriyorsunuz veya vermiyorsunuz diye. Bunlar bayrağımızı göndere çekiyorlar, İstiklal Marşımızı okutuyorlar. Yani politikacıların yapamadığını bir sporcu veya bir sanatçı yapabiliyor ve bizi tanıtabiliyor bütün dünyada.
Kerem Kırçuval- “Sen doğru dur, eğri belasını bulur” babanızın sözü ve çok sık kullanıyorsunuz. Özlüyor musunuz anne babanızı?
Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Yani her insan kendi geçmişini bir şekliyle düşünür yani. Hiç düşünmese bile akşam kafasını yastığa koyarken düşünür tabi yani. Bazen geçmişi böyle bir sinema şeridi gibi düşünürsünüz; gençliğinizi, çocukluğunuzu, sevginizi, kavgalarınızı bunlar oluyor tabi.
Kerem Kırçuval- Son bir sorum içtenlikle cevap vereceğinizden eminim. Başından beri de içtenlikle cevap verdiniz. Seçimden sonra Yüzüncü Yıl’dan taşınmayı düşünüyor musunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Evimde oturmayı isterim ama tabi güvenlik ne olur ben onu bilmem ama evimde oturmayı isterim. Çünkü hani benle hanım zaten, arada bir çocuklar, torunlar gelirler, onların kavgaları, onların tartışmaları da hoşuma gidiyor. Dolayısıyla kendi evimde oturmak bence çok daha güzel.
Kerem Kırçuval- Yani seçilseniz bile Yüzüncü Yıl’da otururum diyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Oturmak isterim evet, oturmak isterim.
Kerem Kırçuval- Ama güvenlik olursa da durum değişir?
Kemal Kılıçdaroğlu- Onu bilmiyorum tabi, ne olur onu bilmiyorum. Çünkü devletin kendi politikaları vardır ayrıca bizim dışımızda. Devlet dediğiniz kurum ayrıdır, siyasi partiler ayrıdır. Siyasi partiler devleti yönetmek üzere gelirler. Siyasi partiler devleti geçici süreyle yönetirler ama devlet bakidir. Dolayısıyla devletin nasıl yapacağı, hangi kararları alacağını bilmiyoruz. Güvenlik açısından onlar karar verirler, biz de o kararlara uyarız. Olabildiğince uymaya çalışırız yani.
Kerem Kırçuval- Ama külliyede oturmam diyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu- Külliyede zaten hiç oturmam, hayır hayır mümkün değil. Orasını başka işler için düşünüyoruz. ODTÜ için daha önce söylemiştim oraya verelim diye. Orası bir israf abidesi olarak aslında görülebilir. Yazıktır, günahtır yani.
Kerem Kırçuval- Taşınmam dediğinize göre bana da hayırlı olsun demek dışında bir şey kalmıyor, bunu öyle algılıyorum. Güzel bir yayın oldu Kemal Bey, çok teşekkür ederiz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Sağ olun efendim, teşekkür ederim.
Kerem Kırçuval- Sorularıma hakikaten eksiksiz ve içtenlikle cevap verdiniz. Başka sorular da var ama sizi çok yorduğumun da farkındayım, programınızın da olduğunu biliyorum. Tekrar çok teşekkür ederim yayınımıza konuk oldunuz.
Kemal Kılıçdaroğlu- Sağ olun efendim, çok teşekkür ederim ben de.
Kerem Kırçuval- CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla yaptığımız röportajı tamamladık. Ankara’dan şimdilik veda ediyoruz, hoşça kalın.
26.12.2024
26.12.2024
25.12.2024
25.12.2024