07.11.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, ŞİŞLİ BELEDİYESİ KATILIMCI BÜTÇE ÇALIŞTAYI’NA KATILDI

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul’da Şişli Belediyesi Katılımcı Bütçe Çalıştayı’na katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, çalıştayda yaptığı konuşmada şunları söyledi:


Hem görselde kısa anlatımı, hem değerli konuşmacıları büyük bir dikkatle dinledim, gülümseyerek ve mutlulukla dinledim. Galiba biraz bizim gülümsemeye ihtiyacımız var, rahatlama ihtiyacımız var. Bu ortam ve bu felsefe bunu öngörüyor. Şunun için ifade ediyorum. Hepimiz vergi veriyoruz, bazen bilerek, bazen farkında olmadan vergi veriyoruz. Örneğin fırından ekmek alırken vergi verdiğimizi çoğumuz bilmeyiz veya dolmuşa binerken vergi verdiğimizi bilmeyiz veya su içerken veya elektrik düğmesine basarken veya musluğu açarken aslında 4 çeşit, 5 çeşit vergi ödediğimizin farkında bile olmayız. Ama bir işin insanıysanız, bakkal dükkanınız varsa ve bir mali müşavir sizin hesaplarınızı tutuyorsa siz ödediğiniz vergileri şöyle veya böyle daha fazla hissedersiniz. Demek ki, vergi adı üstünde zor alıma dayanan bir onay. Kişi ben vergi vermiyorum diyemez. Devlet denen kurum o vergiyi zorla sizden alır. Adı zaten vergi vereceksiniz başka seçeneğiniz yok. Bütün mesele bizim ödediğimiz vergiler ne oluyor? Demokrasinin çıkış kaynağı da bu aslında. Vergi veriyorum evet gayet güzel, benden zorla alıyorsun gayet güzel, benim refahım için aldığını söylüyorsun bu da gayet güzel. O zaman bu vergileri nereye harcıyorsun? Bu sorunun sorulduğu ülkelerde demokrasi gelişmiştir. Eğer bu soru sorulmuyorsa o ülkede demokrasi hala aksak yoluna devam ediyor demektir. Demek ki, her sorumlu vatandaş olarak gelir düzeyimiz, eğitim düzeyimiz ne olursa olsun her birimiz doğduğumuz andan itibaren vergi veririz. Emzik alınır vergi ödersiniz, bez alırsınız altına vergi ödersiniz. Sakız alırsınız vergi ödersiniz. Demek ki vergisiz bir hayat yok. Dünyada yok aslında. Şuanda bildiğim kadarıyla sadece teneffüs ettiğimiz hava dolayısıyla vergi vermiyoruz. O da ileride olur mu olmaz mı onu bilmiyorum. Ama hayatın gerçeği bu.
Peki ödediğimiz vergiler nerelere harcanıyor? Bütçeler yapılır, belediyeler yapar, merkezi yönetim bütçeler yapar, o bütçeler zaman zaman yeri gelir tartışılır. Ama çoğumuz o bütçe rakamları içinde kaybolup gideriz. Acaba bizim tercihlerimize uygun bir bütçe yapılıyor mu? Acaba vergiler bizim sorunlarımızı giderecek alan için harcanıyor mu ve şu soru kocaman bir soru işareti olarak hafızalarımızda yer almak zorunda. Ben bu kadar vergi veriyorsam, vergimi ödüyorsam zamanında neden bu kadar işsizlik var? Neden benim ödediğim vergilerin büyük bir kısmı faiz olarak birilerine ödeniyor? Eğer bu soruları büyütür ve bu soruları hafızamızın bir yerinde tutar ve öyle seçim sandığına gidersek demokrasiyi çok güçlendirmiş oluruz. Katılımcı bütçenin felsefesi de aslında bu. Madem ki, ben vergi veriyorum o zaman bu vergiyi nerelere harcayacağımıza beraber karar verelim. Neden? Çünkü ihtiyacı en iyi bilen sizsiniz, mahallenin sakini ihtiyacı en iyi bilen insandır. Eğer parkı yoksa belediye başkanına veya yöneticilere burada bir ağaç bile görmüyoruz, ağacın üstünde bir kuş bile görmüyoruz, sokakta bizim dışımızda canlı görmüyoruz. O zaman bizim bu kentte huzur içinde yaşamamız lazım. Bir ağacın altında bir parkta oturmalıyım, torunlarımla, çocuklarımla beraber sohbet etmeliyim, koşmalı onlar, eğlenmeli onlar. Onlarda ağaç görmeli, doğayla kucaklaşmalı. İhtiyaçları önce onlardan almak, o ihtiyaçları karşılamak içinde gerekli bütçeyi yapmak. Bu sadece bunu mu sağlıyor yani bu ihtiyacı belirlemek sadece bunu mu sağlıyor? Hayır bunu sağlamıyor. Aynı zamanda belediye yönetiminin saydamlığını da zorunlu kılıyor. Madem geldin bana sordun, benim ihtiyaçlarımı tespit ettin, ben bakacağım şu bütçeye benim beklentilerimi ne ölçüde karşılıyorsun? Belediye Başkanı mahallelerden aldığı ihtiyaçları bütçeye yansıtacak ve sizlerde onu göreceksiniz ve dolayısıyla belli zaman dilimleri içinde size hesap verecek. Evet şu ihtiyaçları karşıladık ama şu ihtiyaçları karşılayamadık bu bütçede niçin? Onun da gerekçelerini mahalle halkına veya vatandaşa bir şekliyle anlatmış olacak. Saydamlık dediğiniz olay çok ama çok değerlidir. Saydamlık, şeffaflık dediğimiz kavram. Ben vergi veriyorsam, verginin nerelere harcandığını, nasıl harcandığının da bütün ayrıntılarıyla gösterilmesi lazım. Eğer bu ayrıntıdan, bu bilgiden bir yönetici veya yönetim kaçınıyorsa benim ödediğim vergi benim düşünmediğim alanlara gidiyor o ortaya çıkıyor. Örneğin merkezi yönetimde bazen büyük havaalanları, bazen şehir hastaneleri, bazen yatırımlar, yollar, köprüler yapılıyor. Gayet güzel yapılsın kimse itiraz etmiyor zaten niye yol yaptınız diye. Kaça yapıyorsun, kaça mal ettin? Bunu bizim öğrenme hakkımız var. Bu sorunun sorulmadığı yerde dediğim gibi demokrasi ağır, aksak bir şekliyle gider.
Katılımcı bütçeyi dediğim gibi keyifle izledim, mutlulukla izledim, gülümsemeye ihtiyacımız var ve bunu büyütmemiz lazım. Sadece CHP’li belediyeler değil aslında bütün belediyelerin aynı sorumlulukla hareket etmesi lazım. Katılımcı bütçeyi denetleyecek organlarında ortaya çıkması lazım. Bazen herhangi bir vatandaşın vakti olmayabilir. Benim katılımcı bütçemde, görüşümün alındığı bütçemde acaba öngörülerim gerçekleşti mi, gerçekleşmedi mi onu da sizin oluşturduğunuz sizin toplum örgütleri sizin adınıza denetler ve size bilgi verir. Veya meslek kuruluşları. Sivil toplum örgütlerinin böyle temel bir görevi vardır.
Bu bütçenin, bu anlayışın bütün belediyelerde egemen olması ve bu egemen olan anlayışın merkezi yönetim bütçesine de yansıması en büyük arzumuzdur.
Bir şey daha ifade edeyim. Her yıl TBMM’ye iki bütçe gelir aslında. Bir gelecek yılın bütçesi, bir de geçmiş yılın bütçe sonuçları. Biz hep gelecek bütçesini tartışırız. Geçmiş yılda çıkan bütçe ne oldu, amacına ne kadar ulaştı, ne kadar doğru yapıldı bu bilinmiyor. Bunu yeteri kadar tartışmıyoruz. Bu tartıştırmak çok ama çok değerli. O nedenle biz İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesinde kesin hesap komisyonu kuracağımızı parlamentoda ve bu komisyonun başkanlığına da ana muhalefet partisini getireceğimizi söz verdik, bunu iddia ettik. Şunun için, bütçeyi hükümet yapıyorsa ve bu parayı harcadıysa bu paranın doğru harcandığının hesabını kesin hesap komisyonunda muhalefet partisine iktidar partisi hesabını verecek. Ben parayı aldım şu kadara şuralara şu kadar harcadım diye hesabını verecek. Kesin hesap komisyonunun başkanının ana muhalefet partisinden olması ve iktidar partisinin de bütçe harcamalarını ne kadar nerelere yaptığının hesabını vermesi kadar değerli bir şey yok. Bu ne demektir? Siyasetin ayrıca yolsuzluklardan büyük ölçüde arınması demektir. Ben geleceğim parayı harcayacağım ama iktidarım ama yarın meclise gideceğim, üstelik kesin hesap komisyonuna gideceğim başkanı ana muhalefet partisinden orada çoğunluk muhalefet ve ben onlara hesap vereceğim. O zaman benim hata yapmamam lazım. Bu algı, bu anlayış ortaya çıkacak. Biz Türkiye’nin sadece bugününü değil, geleceğini de düşünmek zorundayız. Zaten siyaset kurumunun temel felsefesi de bu.
Az önce Saadet Partisinden Sayın Genel Başkan Yardımcısını dinledik. Son derece olgun, son derece olayları kavrayan ve bir gelecek ufku da bir anlamda çizen güzel bir konuşma yaptı. Aynı şekilde Muammer Başkanımızda bu hareketle ve bu davranışla sadece Şişli’ye değil bütün Belediye Başkanlarına da bir anlamda katılımcı bütçe yapmanın ne kadar önemli olduğunu ve sizin yükünüzü de ne kadar hafiflettiğini aslında. Çünkü her şeyi şeffaf yapıyorsunuz, kent bunu denetliyor. Dolayısıyla harcamaların hesabını kentliye veriyorsunuz dolayısıyla çok fazla bir yükünüzde olmuyor. Amaç ortak belirlendi, amaç harcamalar ortak yapıldı, harcamalar şeffaf yapıldı hesabını veremeyeceğiniz hiçbir şey yok. Şişli’nin sokaklarında, caddelerinde, kahvelerinde, parklarında rahatlıkla gezebiliyorsunuz. Aldığım her kuruşun hesabını veriyorum diyorsunuz. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? İşte demokraside bu. Katılımcı bütçe demokrasinin güçlenmesi demektir. Siyasetçinin halkına hesap vermesi demektir. Bazen politikacılar çıkar şunu söyler, ne demek millete hesap mı vereceğiz? Evet efendim politikacıysanız millete hesap vereceksiniz. Millete hesap vermenin onurlu bir görev olduğunu asla unutmayacaksınız. Çünkü harcadığınız para sizin paranız değil. 83 milyonun parasını topluyorsunuz ve o parayı harcıyorsunuz. Dolayısıyla hesabını vereceğiniz kitle 83 milyon. Demokrasiyi geliştirdiğiniz andan itibaren göreceksiniz her alanda toplum huzura kavuşacak, her alanda hızla büyüyecek, gençler geleceğe umutla bakacak, anneler çocuklarını severek, gülerek, eğlenerek büyütecekler, yetiştirecekler, hayata kazandıracaklar. Üniversiteler bilgi üretecek, katma değeri yüksek ürünler üreteceğiz ve dolayısıyla hep beraber maviliklere yürüyeceğiz. Hesabımız bu.
Efendim hepinize teşekkür, çok sağ olun, var olun.