23.09.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, RİZE’DE MUHTARLAR VE STK TEMSİLCİLERİ BULUŞMASINDA KONUŞTU

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Rize’de Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşmasının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
https://youtu.be/qQXWN5znwxw


Efendim öncelikle katılan bütün dostlara şükranlarımı sunuyorum. Siyasetin Türkiye’de genellikle bir kavga aracı olduğu algısı toplumun belleğinde var. Ama siyaset iyilikte yarışma olmalı, güzel şeyler için yarışmalıyız, güzel şeyler için yarışabilirsek Türkiye’yi aydınlığa kavuştururuz. Kısır tartışmalardan Türkiye’nin çıkması lazım. Kısır tartışmalardan Türkiye çıkarsa önünde hiçbir engel kalmaz. Bunu şunun için anlatıyorum, bugün geldiğimiz tablo iç açıcı bir tablo değil. Öyle bir noktaya toplum taşındı ki komşumuzun kimliğini soruyoruz acaba hangi kimlikten, komşumuzun inancını soruyoruz acaba hangi inançtan, komşumuzun yaşam tarzını soruyoruz acaba hangi yaşam tarzından. Siyasetin konusu bunlar değil. Siyasetin konusu ülkenin sorunları varsa bunu nasıl aşacağız. Siyasetin sorunların çözümü için sosyal kimlikler üzerinden politika yapmak ve geliştirmek zorundasınız. Ne demek sosyal kimlikler? Esnaf bir sosyal kimliktir her görüşten esnafımız var. Esnafın sorunlarını masaya yatırırsan sorunu çözersin. Sanayici bir sosyal kimliktir, çay üreticileri bir sosyal kimliktir, fındık üreticileri bir sosyal kimliktir, taşeron işçileri bir sosyal kimliktir. Biz sosyal kimlikler üzerinden değil kişinin elinde olmayan kimlikler üzerinden siyaset yapıyoruz. Kim anne ve babasını seçme özgürlüğüne sahip yok öyle bir şey. Ama kimin bakkalı olup olmayacağına kişi kendi özgür iradesiyle karar verir. Geleneği vardır, töresi vardır, babadan mirastır gelmiştir yapar. İşçi bir sosyal kimliktir. Apartman görevlileri bir sosyal kimliktir. Muhtarlar bir sosyal kimliktir. Ve rahmetli Ecevit sosyal kimlikler üzerinden giderek Ekonomik ve Sosyal Konseyi kurdu. Eğer bir ülkede sorun varsa Ekonomik ve Sosyal Konseyde sanayiciler var, esnaf var, çiftçi var, sendikalar var hep beraber oradalar. Bir tarafında da bakanlar var. Arkadaş sizin derdiniz nedir anlatın. Çözecek kim? Bakanlar onlarda orada. Siz sorunu yaşayandan sorunu dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz. Bugün Rize’deyim. Kısaca Rize’nin tarihine de gireceğim. 3 il Türkiye’de çok önemlidir 3 il. Birisi Rize’dir, diğeri Karabük’tür, diğeri Kırıkkale’dir. Niçin Kırıkkale? Küçük bir köydü cumhuriyet kurulurken küçücük bir köy. Ama o köy bugün il. Ne var orada? Cumhuriyet bütün imkansızlıklara rağmen orada entegre savunma sanayini kurdu. Barutundan silahına kadar her şey orada üretildi. Orası bugün büyük bir ilimizdir. Ama kan kaybediyor tıpkı Rize gibi. İkincisi neresi? Karabük. Bir köydü Karabük. Şimdi demir çelik sanayinin önemli aktörlerinden fabrikalarından birisi var. Orası da köydü il oldu. Rize küçücük bir vilayetti, balıkçılıkla geçiniyordu, çayın Ç’sini dahi bilmiyordu. Ama bugün çay konusunda önemli bir marka. Türkiye genelinde tek, tekel pozisyonunda. Ama bu önemli markayı bir dünya markasına dönüştürebildik mi? Hayır. Rizeli kardeşlerime sormak isterim. Kışın üzerine kar dünyada çay nerede var? Sadece Rize’de var. Biz bunu anlatabildik mi, biz bunun ne kadar değerli bir marka olduğunu söyleyebildik mi? Biz çayın kalitesini artırmak için oturup özel bir ARGE çalışmasını yapabildik mi? Siyasetin konusu bu. Siyasetin konusu bu olmazsa herkes kaybediyor, sanayicisinden işsizine kadar herkes kaybediyor. Siyasetin konusu bu olursa herkes kazanıyor. Kaybedeni yok bu işin. Peki bunu yapan devlete ne diyoruz biz? Sosyal devlet diyoruz. Yani gelir dağılımını dengeleyen devlet, yani işsizlikle mücadele eden devlet, yani açlıkla ve yoksullukla mücadele eden bir devlet. Yani herkesin sosyal güvenlik hakkının teslim edildiği bir devlet. Buna biz sosyal devlet diyoruz. Çiftçide kazanacak, sanayicide kazanacak, fabrikadaki işçide kazanacak, işsize de iş bulunacak. Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Sosyal devletin anahtarı budur. 
Eğer hala bugün biz 21.yüzyılın Türkiye’sinden söz ediyorum. Hala bugün biz, evlatlarımız sınava girip, üniversiteyi kazanıp Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, 81 ilden herhangi bir yeri kazandı eğer çocuğumuzu gönderirken ya bu çocuk nerede kalacak arayışı içine giriyorsak bir sorunumuz var demektir. Hadi varlıklı aileyi anladım gider en iyi kalır, dairesini tutar. Pekigaribanı ne yapacağız? Asgari ücretlinin çocuğu üniversiteyi kazandı İstanbul’da en iyi üniversiteyi kazandı, en başarılı çocuk nerede kalacak ve nasıl kalacak? İşte sosyal devlet o çocuğun yanında olan devlettir. O nedenle söyledim, inşallah iktidarımızda bir yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti devletinde yurt sorununu bitireceğim. Herkesin çocuğu birer kişilik, ikişer kişilik odalarda, sıcak suyu, soğuk suyu, geniş bant internet erişimi olan yerde kalacak. Yurt binası yapmak çok zor bir iş mi? Değil. Birde bununla ilgili bir kurum kurmuşuz adına da TOKİ diyoruz. Sen lüks evler yapacağına öğrencilerimize yurt yapsana senin görevin bu değil mi. Ama yapmadılar. Dolayısıyla bizler kavgacı siyasetten arınıp ülkenin geleceğini düşünen ve iyilikte yarışan bir siyaset zemini üzerine siyasetimizi inşa etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparsak başarılı oluruz. 
Çay konusu, 6 Şubat 1924. Belki bu salonda bulunanların hiçbirisinin hayatta olmadığı, babalarının bu coğrafyada yaşadığı bir tarih 6 Şubat 1924. Meclisten bir kanun çıkar, Rize vilayeti ile Borçka kazasında fındık, portakal, limon, mandalina ve çay yetiştirilmesine dair kanun. 407 sayılı kanun, 1924. Batum’da çay var, Türkiye’de çay yok, Gazi Mustafa Kemal görev verir ya bu çay iklim uygun, bu çayı biz Rize’de üretebilir miyiz diye ve ziraat umum müfettişi Allah rahmet eylesin Zihni Derin’e görev verirler, bir araştırın bakalım biz Rize’de çay üretebilir miyiz? Dışarıdan çay alacağımıza kendimiz üretebilir miyiz diye. Araştırılır evet Rize’de de çay üretilebilir. Karar alınır, 1937 yılında 20 ton, 1939 yılında 30 ton, 1940 yılında 40 ton çay tohumu Batum’dan ithal edilir ve Rize’ye getirilir ve çaylar ekilir. İlk yaş çay yaprağı hasadı 1938 yılında gerçekleştirilir. Ve ilk çay fabrikası 1947 yılında Rize’nin Fener mahallesinde rahmetli İsmet İnönü’nün katılımıyla Merkez Çay Fabrikası açılır. Girişi neden böyle yaptım biliyor musunuz? Dedim ya negatif siyasetten bir şey çıkmaz. Zaman zaman bizi eleştirirler, eleştirebilirler de. Biz Cumhuriyet Halk Partisi her şeyi yüzde yüz doğru yaptı diye bir iddiada bulunmuyoruz. Eksiğimizde olur, yanlışımızda olur, kusurumuzda olur, kabahatimizde olur. Önemli olan aynı kusuru, kabahati tekrar etmemektir. CHP’nin tek dikili ağacı yok. Peki bu fabrikayı kim kurdu kardeşim? Az önce örnek verdim Kırıkkale’de entegre savunma sanayini kim kurdu? Ereğli’deki demir çeliği kim kurdu? Uşak’taki şeker fabrikası yumurta satılarak kuruldu kim kurdu? Kayseri’de 1921 yılında uçak fabrikasının temeli atıldı. 9 yıl sonra Kayseri’den kalkan ilk uçak Ankara’ya indi, Ankara Etimesgut’ta uçak fabrikası motorlarının temeli atıldı. 1940’lı yıllarda dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiydik. Kendi tarihimize yabancılaştık biraz. Kendi tarihimizi iyi bilmeliyiz ve çocuklarımıza da iyi öğretmeliyiz. 
Dolayısıyla bugün 47 fabrika var ÇAYKUR’a ait, 160 fabrikada özel sektöre ait ve Rize’nin ana omurgasını çay oluşturuyor. Ülkeye yarattığı katma değer 3 milyar dolar. 3 milyar dolar Rize için iyi bir rakam. Yeter mi? Hayır. Artması mı lazım? Evet artması lazım. Bu hayat standardına hiç kimseyi mahkum edemeyiz. Bu hayat standardının üstüne çıkarmalıyız. O zaman biz dünyayla rekabet edebiliriz, o zaman daha güçlü olabiliriz. Bunu yapmamız lazım. 
Değerli arkadaşlarım, 1963 yılına kadar ürettiğimiz çaylar bize yetmedi dışarıdan çay aldık ithal ettik çay. 1963 yılına gelince Rize’deki çay üretimi Türkiye’deki çay tüketimini karşılıyordu. Çünkü biz 240 milyon çay bardağı çay içiyoruz bir yılda ve ihtiyacımızı karşıladı. 63, şimdi 2021’deyiz ve bir sorunlar yumağıyla karşı karşıyayız. Birincisi şu, çay üreticileri gerçek anlamda örgütlü değil. Çay üreticileri bir arada örgütlü olabilseler daha güçlü olabilecekler. Sadece gübre konusunda örgütlüler. Diğer alanda örgütlü değiller. Çay üretici sayısı 2002’de Rize’de 203 bin 28 kişi çay üreticisi olarak görülüyor. 2019’da 203 binden 199 bin 645’e düşmüş vaziyette. Yani çay üretimi konusunda tekel olan Rize bu tekelin hakkını alamadığı için veya bu tekelin hakkı teslim edilemediği için Rize göç verir durumda. Dışarıya göç veriyor. Az önce söyledim, üzerine kar düşen çay yaprağı dünyada sadece Türkiye’de var. Bu çok ama çok önemlidir. Çayın kalitesi açısından, damak tadı açısından çok önemlidir. Biz bunu dünyaya anlatamadık. Çünkü ARGE çalışmaları yaptıramadık. Bu konuda hükümetlerin eksiği var ARGE çalışmaları yapılmalıydı, daha kaliteli, daha nitelikli çay ve bunun dünyaya tanıtımı yapılmalıydı. Bu yapılmadı. Çay fiyatlarının düşüklüğü her sene olur bu. Fındıkta ve çayda vay efendim çay fiyatı böyle, taban fiyat şöyle ve bu bir istikrarsızlığı besliyor. Oysa üretimde istikrar aynı zamanda fiyatta istikrar demektir. Ben zarar edeceksem niye ekiyim. Başka bir şey ekemiyorum. Söksem yerine yeni bir şey diksem o da zaman alacak ben tamamen aç kalacağım. Bir istikrara ihtiyacımız var. Çay üretiminde fiyatlandırılmasında bir istikrara ihtiyacımız var. Ayrıca çay bahçeleri yaşlandı bunların yenilenmesi lazım. Bunun içinde teşvik var ama bu teşvikin biraz daha güçlü olması lazım. ÇAYKUR’un çay işleme kapasitesi düşük. Bu kapasitenin yükseltilmesi lazım. Çünkü ÇAYKUR şuanda çay üreticisini bir anlamda manipüle eden bir kuruma dönüşmüş durumda. Ben almıyorum diyor, kapasitem doldu diyor. Nereye gideceğim? Oraya gideceksin özel sektöre. O da taban fiyatın altında veriyor, bu çayında beklemeye tahammülü yok. Buzdolabı değil, otomobil değil, çamaşır makinası değil. Aldın aldın almadıysan çöp sepetine atacağız. Düşük fiyata mahkum ediyorsunuz. Bu da doğru değil. Dolayısıyla kapasitenin artırılması lazım rekabetin sağlıklı oluşması açısından eğer özel sektörde bu işe girecekse. ÇAYKUR’un yönetiminde üreticiler yok. ÇAYKUR bir kamu kuruluşuysa onun yönetiminde üreticide olacak. Ziraat Odası Başkanı aynı zamanda ÇAYKUR yönetiminde de görev alacak. Çünkü üreticinin derdini dile getirecek orada. ÇAYKUR bir özel kuruluş değil ama bir kamu kuruluşu. O zaman Ziraat Odaları da bir kamu kuruluşudur. Orada görev almalı ve üreticinin derdini dile getirmeli. Ve ÇAYKUR’un bu hale gelmesinde de, çayın bu hale gelmesinde de en büyük kabahat politikacılarda. Bir politikacı olarak söylüyorum bunu. Her zaman oyu bir ranta nasıl çevirebiliriz arayışı içinde fiyat şöyle olacak, taban fiyat böyle olacak. Objektif bir kural koyarsın herkes bilir ki, ben seneye ne kazanacağım. Benim elimde çay kalmayacak, ben bunu makul bir fiyatla satacağım. Bunun kuralını koyarsın. Objektif bir kural koyarsın çay üreticisi de rahat eder, özel sektörde, kamuda herkes bilir ne yapacağını. Bir belirsizlik ortamı içinde çay üretimi yıllardır devam ediyor. Belirsizlik ortamını da politikacılar nasıl ranta çevirebiliriz, nasıl oy alabiliriz, nasıl üreticiyi kandırabiliriz arayışı içine giriyorlar. Bu da son derece tehlikeli bir yöntemdir. 
Bir başka sorun kaçak çay. Ben bazen eleştiririm derim ki, bu sınırlar yolgeçen hanına döndü kızarlar bana. Peki bu kaçak çaylar nereden geliyor? Rize mi üretiyor kaça çayı? Hayır. Hakkari mi? Hayır. Çankırı mı? Hayır. İstanbul mu? Hayır. Nereden geliyor bu kaçak çaylar? Binlerce ton kaçak çay geliyor ve tüketiliyor. Arayanı var mı? Yok. Soranı var mı? Yok. Nasıl oluyor bu? Fırından buyurun ekmek çalın bakıyım hemen yakalar sizi götürürler değil mi niye hırsızlık yaptın diye. Karnı aç ekmek çalıyor. Binlerce ton kaçak çayı Türkiye’ye sokuyorsunuz tüketiliyor her yerde şakır şakır kimsenin sesi bile çıkmıyor. Az önce yukarıda çay bahçelerini gezerken söyledim, Rize’de burada bütün kanaat önderlerinin önünde söyleyeyim, inşallah oylarınızla iktidar olacağız, ben o kaçak çayların tamamını toplayıp Rize meydanında yakacağım ben bunun sözünü verdim. Benim, bu ülkenin insanının alın terini çalıyorlar. Bu insanlar tek geçim kaynağı çay. Elinden alıyorsun bunu kaçak çayı sokuyorsun, her tarafta şakır şakır satılacak kimsenin sesi çıkmayacak. Peki o çay üreticisinin hakkını kim savunacak, adaleti kim gerçekleştirecek? Bunu yapacağız. Desteğinizle, dostlarımızla beraber biz bunu yapacağız. 
Başka bir şey daha. Çayı topluyorsunuz üretim hattına gelinceye kadar almıyorlar son dakikaya kadar. ÇAYKUR niye gerekli önlemi almıyor kardeşim? Son dakikaya kadar almayınca düşük fiyatla satmaya mahkum oluyor. Ara dönemi kaldıracaksınız. Oraya da güvence getireceksiniz. Çayda ihracat miktarımız çok düşük. Çünkü çayın kalitesini artıramadık, ARGE’yi yapamadık yeteri kadar. Bunu artırmamız lazım. Bunun için çalışmak gerekiyor. 2006 yılından itibaren çayda net ithalatçı konumuna düştük. İhracattan daha fazla çay ithal ediyoruz dışarıdan kaçak hariç. Resmen çay ithal ediyoruz. Yeri geldiğinde kendi çay üreticimize rekabet için gümrük vergisini düşürüyoruz efendim ucuz çay getirdik diyoruz. İyi de kardeşim o ülkelerde çay üreticisi teşvik alıyor mu devletten? Teşvik alıyor. Birde sen vergiyi indiriyorsun, birde getiriyorsun burada rekabet imkanı sağlıyorsun peki bizim vatandaş ne olacak? Onu soran yok. Onu da çözeceğiz. 50 bin ton kuru kaçak çayı da bunun dışında ithalat dışında. İthalattan örnek vereyim. 2003 – 2021 dönemi 172 bin ton kuru çay ithal etmişiz, 412 milyon dolar para ödemişiz. Sadece 2020 yılında geçen yıl 22 bin 500 ton kuru çay ithal etmişiz, 46 milyon dolar para vermişiz. 2021 yani bu yılın ilk 7 ayında içinde bulunduğumuz yılın ilk 7 ayında 12 bin 800 ton kuru çay ithal etmişiz, 27 milyon dolar ödeme yapmışız. 27 milyon doları biz çay üreticisine versek ne olurdu? Rize’de ne olurdu? Yabancıya vereceğimize kendi insanımıza versek, çayın kalitesini artırsak, ARGE’ye önem versek, reklamını iyi yapsak ne olurdu? Bunlar sorunlar çözmemiz lazım. İyi de nasıl çözeceğiz. 
Birincisi şu; az önce söyledim ÇAYKUR’un yönetiminde mutlaka üretici temsilcisi olması lazım. Birinci temel kuralımız o üretici temsilcisi olması lazım. İki; ARGE’ye önem vermek lazım. Özellikle buradaki üniversitenin çay konusunda ARGE’ye özel bir ağırlık vermesi lazım. Çayın niteliğini, kalitesini artırmak için ne gerekiyorsa onun yapılması lazım ve bunun dünyaya tanıtılması lazım. Türk çayının ne kadar değerli olduğunu, damak zevki açısından ne kadar değerli olduğunu anlatmamız lazım. Organik çay üretimine özel bir ağırlık ve özel bir teşvik verilmesi lazım. Gübre dolayısıyla çay bahçelerinin ciddi sorunlar yaşadığının farkındayız ama bunu çözmek belli bir zaman dilimi içinde çözmek mümkündür. Kaçak çay ticaretiyle ciddi bir mücadele yapmak lazım. 
Bakın sevgili Rizeliler, kaçak çayın Türkiye’ye girişine imkan veren siyaset kurumudur, güvenlik güçleri değil. Eğer siyaset kurumu dese ki güvenlik güçlerine ben size müdahale etmeyeceğim yakalayın koyun Rize meydanına ve yakın. Ders alsınlar bir daha kimse yapmasın. Bu söylenmediği için kaçak çay rahatlıkla geliyor. Tipik bir örnek vereceğim. Kilolarca uyuşturucu yakalandı Mersin limanında yakalandı, Dilovası’nda yakalandı kilolarca hatta tonlarca diyeyim daha doğrusu uyuşturucu yakalandı. Emniyet gitti buldu yakaladı. Hiçbir savcı soruşturma dahi açamıyor. Bir savcı neden soruşturma açmaz, görevini yerine getirmez? Baskın siyaset olduğu için yoksa savcı soruşturma açar açmaz olur mu? Ekmek çalanı yakalıyorsun hemen götürüyorsun. Tonlarca uyuşturucu gelecek soruşturma açan yok, tonlarca kaçak çay gelecek kimsenin haberi olmayacak. Hepimiz görüyoruz zaten. 
Efendim hasat edilen çaylar üretim zincirine gelinceye kadar kontrol edilmeli ve o süre aşılmamalı bunun önlemi mutlaka alınmalı. Maliyet artı kâr. Bu kavramı Rizeli kardeşlerimin unutmamasını isterim. Öyle her sene taban fiyat şöyle oldu, taban fiyat böyle oldu. Maliyet artı kar. Maliyeti kaç kardeşim dönümünde? Maliyeti bellidir, kullandığı gübre bellidir, emeği bellidir, işçiliği bellidir, toplaması bellidir maliyeti bulacaksınız. Kimle? Ziraat Odası Başkanı gelecek, çayın dönümünü biz şu maliyete elde ediyoruz diye. Dönümüne şu kadar harcama yapıyoruz. Üzerine makul bir kar vereceksiniz ve diyeceksiniz ki bu taban fiyattır kardeşim. Bunun altında özel sektör dahil hiç kimse çay almayacak. Bu taban fiyatın altında hiç kimse çay almayacak. Yasaklayacaksınız. Ve böylece herkes şunu bilir, gübre fiyatı arttı, ilaç fiyatı artı. Yok kardeşim ben maliyete bakarım, maliyetimin üzerine makul bir kârı koyarım, koyduğum kârı Ziraat Odası Başkanı gelir der evet bu makul bir fiyattır çiftçi bundan zarar etmez, üretici bundan zarar etmez bu taban fiyattır. Bu taban fiyatın altında hiç kimse mal almayacak. İstiyorsa vatandaş daha yüksek bir bedel oraya satsın eyvallah ama taban fiyatın altına yani üreticiye zarar ettirecek bir politikaya izin verilmemesi lazım. Yoksa perişan olacağız. Çayı tüketeceğiz ve o çay bizim boğazımızdan inerken bu çayı üreten kişinin kazandığını da biz bilmeliyiz. Dökülen alın terinin kadrini, kıymetini biz bilmeliyiz. Bunun yapılması lazım. 
Efendim çay bahçeleri bölünüyor, fındık bahçeleri gibi. Fındık ve çay için şunu da söyleyeyim, bazı bölgeler vardır ki devletler açısından o bölgeler stratejiktir. Çay Rize için stratejik üründür. Çünkü çay dışında başka bir şey yok. Halkın büyük çoğunluğunun geçim kaynağı Rize’de, Artvin’de nedir? Geçim kaynağı çaydır başka bir şey yok. Var ama balıkçılık onun da mevsimi var. Dolayısıyla stratejikse burayla ilgili kararları uzun erimli almak zorundasın. O nedenle maliyet artı kâr diyorum. Gübreden şikayet gübre fiyatları çok arttı. Gübreciye soruyoruz niye fiyatı artırdın? Dolar arttı kardeşim ben bunun hammaddesini dışarıdan getiriyorum ben de zarar edemem. Ben zarar edersem gübre gelmeyecek. Gübre gelmezse başka bir şey olacak. Peki siyaset kurumu ne yapacak? O gübreyi biz Türkiye’de üretmeliyiz niye dışarıdan ithal ediyoruz? Türkiye Cumhuriyeti devleti gübre üretemiyor mu, fabrika kuramıyor mu? Dışarıdan niye getiriyoruz? Eti, nohudu, mercimeği, canlı hayvanı niye dışarıdan getiriyoruz, niye kendimiz üretmiyoruz? 
Değerli arkadaşlarım, ÇAYKUR Genel Müdürlüğü de özel çay fabrikalarıyla kuru çay sözleşmesi yapabilmelidir. Kapasitem yetersizse alacaksın kardeşim tabandan fiyattan, öbürü almıyorsa sen alacaksın, öbür firmalarla çalışmıyorsa sözleşme yapacaksın kuru çay üretimini yapacaksın ve dağıtacaksın. Çay üreticilerini korumak için bir çay borsasının kurulması lazım, çay borsası olması lazım. Bu borsa olduğu takdirde çay üreticilerinin birliği olacak, beraberliği olacak, ortak ses çıkaracaklar, birlikte mücadele edecekler. Ziraat Odasıyla beraber olacaklar. Böyle bir borsanın ihtiyacı var.
Ve ÇAYKUR’un Türkiye Varlık Fonundan çıkarılması lazım. Diyeceksiniz ki, Türkiye Varlık Fonu bütün varlık orada ÇAYKUR’u niye çıkarıyorsunuz? Kim Varlık Fonu’na girdiyse hangi kurum tamamı zarar ediyor şimdi. Örnek mi ÇAYKUR’u vereyim size. 
Bakın değerli arkadaşlar, 2015 yılında ÇAYKUR’un kârı 22 milyon 700 bin lira kârı var. 2016 yılında 82 milyon 100 milyon lira kârı var. 2017 yılında varlık yönetim şirketine devrediliyor ÇAYKUR 2017’de bir yıl önce 82 milyon kâr eden ÇAYKUR 2017’de 267 milyon lira zarar ediyor. 2018 yılında 657 milyon lira zarar ediyor. 2019 yılında 635 milyon lira zarar ediyor. 2020 yılında 547 milyon zarar ediyor. Dönüp size şunu söyleyecekler, ÇAYKUR’u kapatmamız lazım çünkü hep zarar ediyor. Ne olacak? Sizi teslim edecekler sadece özel sektöre. O nedenle ÇAYKUR’un varlık fonundan kesinlikle süratle çıkarılması lazım. Eskiden kâr eden ÇAYKUR niye zarar ediyor, hangi gerekçeyle zarar ediyor? Kim batırdı ÇAYKUR’u ve niye batırdılar ÇAYKUR’u? Madem çay Rize için bir stratejik sektörse ÇAYKUR’u koruması gereken ÇAYKUR’da stratejik bir kurumdur. Böyle bakmadığınız takdirde Rize’yi ayağa kaldıramazsınız. Ve kısır politik tartışmaların ötesine çıkaramazsınız olayı. 
Ve en son değerli arkadaşlarım, bir çay kanununun çıkması lazım yeni bir çay kanunu. Bütün bunları dikkate alarak bir çay kanununun çıkması lazım. Bütün bunlar dikkate alınarak bir ÇAYKUR teklifi hazırlandı. Hazırlayan kişi sizin hemşeriniz ön sırada oturuyor Sayın Mehmet Bekaroğlu, bizim diğer Artvin ve Trabzon milletvekillerimiz ve diğer milletvekilleri de imzaladılar. Haberi olmayan arkadaşlarımın bu ÇAYKUR kanun teklifine bakmalarını isterim. Söylediğim bütün bu eleştirileri ve bütün önerileri kapsayacak şekilde. Ve her Rizeli demeli ki evet bu kanun çıkmalı. Şunu söyleyebilirler, efendim CHP muhalefet bu kanun teklifini verdi biz bunu kabul etmiyoruz. Ben bunu siyaseten de makul görebilirim o zaman siz verin kardeşim biz destek verelim. Sorun nedir? Sorun çözmektir, var olan bir sorunu çözmemizdir. Bunu çözmemiz lazım. 
Aramızda muhtar arkadaşlarım var. Çay işini bir tarafa bırakıyorum. Düşüncelerimiz belli oldu, bir sorunu nasıl çözeceğimiz konusunda ne kadar iyi dersimize çalıştığımızı bilmenizi isterim. 27,5 yılını devlete veren, 27,5 yılda vergi nasıl toplanır, para nasıl harcanır, israf nasıl önlenir, bütçe nasıl yapılır 27,5 yılımı buna verdim devlette. O nedenle bir sorun varken sorunu çözmek için önce sorunu yaşayanlarla konuşmamız gerektiğini çok iyi bilen birisiyim. Sorunu yaşayanı dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz. O nedenle Ekonomik Sosyal Konsey’den söz ettim. Ekonomik Sosyal Konsey’in 3 ayda bir toplanması lazım 3 ayda bir. En son ne zaman toplandı? 5 Şubat 2009. Hangi yıldayız? 2021. Ekonomik Sosyal Konseyhiç toplandı mı? Hiç toplanmadı. Ve bu bir anayasal kurum aynı zamanda. Demek ki, devlet iyi yönetilmiyor, liyakatle yönetilmiyor, adaletle yönetilmiyor, soruna kilitlenmiyoruz, sorunu çözme iradesi yok. Bir iktidar çoklu organ yetmezliğiyle karşı karşıya kalırsa ülke sorunlarını çözemez tam aksine kendisi sorunların kaynağı olur. 
Muhtarlık kurumu bizim çok değerlidir. Ve biz muhtarlığı demokrasinin temel taşı olarak adlandırırız. Muhtarlar demokrasinin temel taşıdır. Belki muhtar arkadaşlarım diyecekler ki, ya bu kadar milletvekili varken, bakanlar varken biz mi demokrasinin temel taşı olacağız? Evet. Niçin? Bu topraklarda yapılan ilk seçim 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde bir muhtarlık seçimidir. Yani demokrasiyi eğer bir yerden başlatacaksak bu topraklarda o ilk seçim bir muhtarlık seçimidir 1833 yılında. Demek ki, muhtarlık kurumu bu kadar köklü bir kurum. Peki bugün siyaset kurumu muhtarlığa gerekli önemi veriyor mu? Bakın yine bir araştırma yaptık. 82 ayrı kanunda 354 maddede muhtar adı geçer. 82 ayrı kanun, 354 maddede muhtar adı geçer ne siz bilirsiniz ne ben bilirim. Ama siz muhtarsınız ama bilmiyorsunuz, bilemezsiniz zaten. Neden muhtarlığın tek bir kanunu yok, bağımsız bir muhtarlık kanunu yok? Muhtarlar bütün görevlerini orada görebilseler, yetkilerini orada görebilseler. Bunun için bir kanun teklifi hazırladık gene bütün muhtar kuruluşlarına gönderdik. Dedik ki, bizim eksiğimiz olabilir, bir hatayı görmemiş olabiliriz bize bildirin düzeltelim ona göre teklifi verelim. Geldi görüşler aldık teklifi verdik. Birleşik oy pusulası, seçime giriyoruz değil mi? Muhtarlarla ilgili birleşik oy pusulası yok. Girersiniz kabine beğenmediğiniz muhtarın alırsınız seçim kağıdını alırsınız cebinize koyarsınız çıkarsınız. O muhtara oy vermek isteyen bakar ki oy kağıdı yok orada. Sizin birleşik oy pusulanızın olması lazım. Bu seçime ciddiyet kazandırır. Orada bütün muhtarlar olmalı ve vatandaş o muhtarlardan kimi istiyorsa onu seçmeli. Şimdi bir teklif hazırlıyorlar ya da bir çalışma yapıyorlar. Yerel yönetimlerle muhtar seçimlerini ayıralım birbirinden. Bu çok büyük yanlış. Hangi muhtar gidecek ev ev dolaşacak gelin oy kullanın diye. Sizin böyle bir mali gücünüzde yok. Sanki size çok büyük bütçe tahsis edilmişte siz bu sürede çalışacaksınız, milleti sandığa getireceksiniz. Yerel seçimler, muhtar yerel seçimlerde önemli bir aktördür, belediye başkanı da önemli bir aktördür. Buna karşıyız bilginiz olsun. Sizlerde böyle bir teklif gelirse buna karşı çıkın. 
Sizin bir muhtarlık eviniz yok niye yok arkadaşlar? Belediye başkanı var küçük veya büyük. Bizim pek çok belediyemiz özel bir muhtarlık evi yapıyor, bir girişi var, vatandaşın bekleme yeri var, bir kendi makamı var, küçücük makul bilgisayar her şeyi var. Herkes bilmeli ki burası muhtarlığa aittir. Kirada oturan muhtar biliyorum. Gecekondu gibi yerde oturan muhtarbiliyorum. Bu neyin ayıbıdır? Demokrasinin ayıbıdır. Milletin oyuyla gelmişse onun asgari belli standartlarda bir yerde oturması lazım. Bu çok mu zor? Hayır efendim çok zor değil. Çok basit bir şey. Bu yapılabilir. 
Yardımcı büro personeli. Sizin yok. Niye yok yardımcı büro personeli? Siz muhtarlığı kapatıp gittiğinizde orada bekleyecek kimse yok. Biz belediyelerimize şunu söyledik, mümkün olursa her muhtarlığa bir yardımcı personel tahsis edin. Tahsis ettiler. Muhtar bir yere gittiği zaman yardımcı personel gelen vatandaşla ilgileniyor. Ama bu yeterli mi? Hayır. Niye yeterli değil? Şunun için yeterli değil, eğer yardımcı personeli belediye görevlendirişe muhtar belediye başkanını rahat eleştiremez. Eleştirirse bak personelimi geri çekiyorum der. O nedenle biz yasal olarak bir kişinin tahsis edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ben bunu söylediğimde kıyamet koptu vay efendim sen nasıl böyle dersin. Niye demeyim? 10 milyonu aşkın işsiz var. Her muhtarın yanında bir genç olsa, gelen vatandaşı karşılasa, dosyasına baksa, bilgisayarın, daktilonun başında olsa, talepleri alsa, yazsa, dosyaları sıralasa çok mu zor, çok mu kötü olur? 
Köy tüzel kişiliklerinin yeniden sağlanması lazım ve köy tüzel kişiliklerinin mallarının tekrar iade edilmesi lazım. Muhtarlığın ayrıca bir bütçesinin olması lazım. Sizin bütçeniz yok. Niye yok? Mahallede muhtarlık yapıyorsunuz, o mahallede oturanlar emlak vergisi ödüyor mu? Ödüyor. Nereye ödüyor? Belediyeye ödüyor. Sizde orada görev yapıyorsunuz. O mahallede toplanan emlak vergisinin yüzde 1’i muhtarlığın bütçesi olsa ayıp mı olur? Fakir fukara belediye başkanına ulaşamaz, fakir fukara milletvekiline ulaşamaz, fakir fukara bakana ulaşamaz, cumhurbaşkanına ulaşamaz, fakir fukaranın en rahat ulaştığı kişi mahallenin veya köyün muhtarıdır. Bu böyle mi? Evet böyledir. Bütçe demek aynı zamanda denetim demektir. O paranın doğru harcanması ve yerinde harcanması lazım. Diyelim ki sınavı kazandı nerede? Rize’de fakir bir ailenin çocuğu Trabzon’da sınavı kazandı otobüs parası bile yok. En rahat kime ulaşır? Muhtara ulaşır. Otobüs biletini gidiş dönüş alacaksınız git kardeşim kaydını yap gel diyeceksiniz. Bu ayıp mı? Ayıp değil. Doğru mu? Evet doğrudur. 
Yine sosyal yardımlar dağıtılıyor. Sosyal yardımlar konusunda çok dertliyim. Şunun için dertliyim, hiçbir sosyal devlet ve o devleti yöneten hiçbir hükümet insanların onuruyla oynamaz yani onun yoksulluğunu teşhir etmez. Yoksulluğu teşhir etmek ayıp bir şeydir. İnsanın onurunu zedelemektir. Bir mahallede veya bir köyde kim fakir bunu en iyi kim bilir? İki kişi, mahallenin muhtarı veya mahallenin bakkalı bu ikisi bilir. Bakkalın yetkisi yok çünkü halkoyuyla seçilmedi. Muhtarın yetkisi var muhtar milletin temsilcisidir, mahallenin temsilcisidir. O zaman sosyal yardım yapacaksanız muhtar eliyle sosyal yardımları yapacaksınız. Muhtar aynı zamanda bir partiye angajede değil kendi adıyla çıkmıştır ve seçilmiştir. Böyle yapılması lazım. 
Başka değerli muhtar arkadaşlarım, mahallenizle ilgili bir karar alınıyor belediye meclisinden sizin hiç haberiniz bile olmaz. Mahalleli gelir der ki, ya bu belediye karar aldı muhtarım nedir bu olay? Ne diyorsunuz? Benim de haberim yok. Sizin mahallenizle ilgili belediye meclisinde bir konu görüşülecekse muhtar mutlaka o toplantıya katılmalı söz ve karar sahibi olmalı. Evetbu doğrudur teşekkür ederim bende destekliyorum, hayır bu yanlıştır şu gerekçelerle yanlıştır diyebilmeli. Mahalleyle ilgili karar alıyorsunuz belediye olarak o mahallenin seçtiği muhtarın haberi yok. Olmaz. O zaman demokraside bir aksama olur. O zaman biz muhtara gerekli önemi vermemiş oluruz, onu tasfiye etmiş oluruz bir anlamda. 
Daha da önemlisi muhtar arkadaşlarımın çoğu farkında bile değil. Muhtarlık bir kamu kuruluşu olarak adlandırılmıyor kanunda. O nedenle belediyeler muhtarlarla beraber proje geliştiremezler yasak çünkü. Peki muhtarlar bunu talep ediyor mu? Etmiyor çoğunun haberi bile yok. Muhtarlığı bir kamu kurumu olarak adlandırmak lazım, muhtarlık kurumunu yükseltmek lazım. Niye diyoruz demokrasinin temel taşı? Temel muhtardır onun üstüne demokrasi yükselir. O ne kadar güçlüyse temel o bina o kadar sağlam olur. 
Efendim muhtar kardeşlerime ödenek veriliyor, maaş değil. Hasta olduğunuzda ödeneğiniz kesilir, izinli olduğunuzda ödeneğiniz kesilir. Milletvekilinin kesiliyor mu? Hayır. Belediye başkanının? Hayır. Bakanın? Hayır. Cumhurbaşkanının? Hayır. Onlarda seçimle geldi. Şimdi bakanlar seçimle gelmiyor. Sizde seçimle geldiniz niye size maaş bağlanmıyor da ödenek veriliyor ve niye ödeneğiniz izin alıyorum bir ay izin aldım, 15 gün izin aldım ödeneğiniz kesiliyor niye kesiliyor? Kesilmemesi lazım. Ödenek alırsanız kesilir, maaş alırsanız kesilmez. Belediye başkanı maaş alıyorsa muhtar olarak seçildiniz sizin de aylığınızın olması lazım. Çok yüksek, çok düşük o ayrı bir şey ama asgariden bir aylığınızın olması lazım. 
Efendim her muhtarın önünde çok sayıda icra tebligatı vardır gelir onu tebliğ edin diye. Anayasa der ki, angarya yasaktır yani bedava iş yaptırmak yasaktır der. Tebligatta sizin yetkiniz var mı, göreviniz var mı? Size diyorlar tebliğ edin. İyi de bunun karşılığını bana ödüyor musun? PTT’de memur tebliğ ederken aylık alıyor değil mi? Size aylık vermiyorlar. Bu da sizi haklı kılıyor. 
Ve birde son olarak Türkiye Muhtarlar Birliğinin kurulması lazım. Türkiye Belediyeler Birliğigibi Türkiye Muhtarlar Birliğinin de kurulması lazım. Böylece biz demokrasimizi güçlendirmiş oluruz. Türkiye’de bugün yaşadığımız temel sorun demokrasinin büyük ölçüde zaafa uğramış olmasıdır. Demokrasiyi güçlendirmeyi temellerden başlayarak yukarıya doğru büyütmek zorundayız. 
Değerli arkadaşlarım, şimdi oturacağım buraya sizler soru soracaksınız. Sizden iki şey istiyorum. Bir, ya şu soruyu sorarsam acaba Genel Başkan üzülür mü? Hayır üzülmem sorun. İki; ya şu soruda Genel Başkana sorulur mu? Evet sorulur. Bir helalleşme yapmak zorundayız. Oturup helalleşmemiz lazım. Siz bizi tanıyın, bizde sizi tanıyalım. Bugüne kadar helalleşmedik bir araya gelmediysek kabahat sizin değil kabahat bizim. Biz sizin gelip çayınızı içtik mi? Hayır. Derdinizi dinledik mi? Hayır. Oturduk Ankara’da tumturaklı laflar ettik ve dedik ki, gelin bize oy verin. Niye versin vatandaş kardeşim sen derdiyle ilgilendin mi, derdini çözdün mü? Onun için söylüyorum, bir helalleşme dönemidir. Oturup konuşacağız. Memleketin gidişi iyi değil bende biliyorum, her bir vatandaşımız hepinizde biliyorsunuz. Sorunu çözecek kişiyi herhalde ithal etmeyeceğiz biz kendimiz çözeceğiz vatandaş olarak, bir araya geleceğiz, oturacağız, konuşacağız. Akıl akıldan üstündür. Devleti adaletle yöneteceğiz. Devletin dini nedir? Devletin dini adalettir. Bizim partili, öbür partili, bu partili olmaz. Liyakatle yöneteceksiniz, işi ehline vereceksiniz. İşi ehline vermezseniz devleti yönetemezsiniz. Benim adamım gelsin, öbür adam gelsin, öbürü gitsin, muhtara bunu verme ama öbürü benim yandaşım ona 5 maaş vereceğim birden, 6 maaş vereceğim. Yandaki komşu? Aç. Olmaz. Bu adaleti sağlayacağız. Onun için dedim aklınıza gelen her soruyu rahatlıkla sorabilirsiniz ve sizden şunu istiyorum, soracağınız her soruya samimi cevap vereceğim. Öyle alttan alıyım, yukarıdan alıyım da oradan dolandırayım, buradan yok öyle bir şey. Açık ve net cevap vereceğim cam gibi baktığınızda göreceksiniz cam gibi olacak. 
Hepinize teşekkür ederim, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler