08.12.2020

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, İZMİR APARTMAN GÖREVLİLERİ TOPLANTISININ AÇILIŞINDA KONUŞTU

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İzmir'de apartman görevlileriyle bir araya geldi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: Sevgili dostlarım; anayasamız der ki, “Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik laik sosyal hukuk devletidir.” Demokrasiyi biliyoruz, herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği rejimin adıdır demokrasi. Demokrasiyi biliyoruz, medyanın özgür olduğu, yargının bağımsız olduğu, haksızlığa uğrayan kişinin hakkını aradığı rejimin adı demokrasidir. Laikliği biliyoruz, herkesin inancı kendisine ait. Herkesin inancına saygı göstereceğiz. Allah’la kulun arasına bir başka kişinin girmesine izin vermeyen rejimin adıdır laik rejim. Herkesin inancı başımızın üstüne.

Sosyal devlet fakirin, fukaranın yanında duran devlet demektir. Yani güçsüzün yanında duran devletin adı sosyal devlettir.
Hepiniz ciddi bir deprem yaşadınız, hayatlarını kaybeden çok vatandaşımız oldu, yaralanan vatandaşlarımız oldu. Ama bir güzelliği beraber yaşadık aynı zamanda. Bütün Türkiye sizin yanınızdaydı. Hepimiz ama hepimiz inşallah can kaybı olmaz diye başladık sözlerimize. Yaralananlar oldu, hayatını kaybedenler oldu. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, ailelerine başsağlığı diliyoruz. Milletimizin başı sağ olsun diyoruz. Yaralıların da bir an önce tedavi görmelerini isteriz, biran önce iyileşmelerini isteriz, evlerine huzur içinde dönmelerini isteriz. Büyük bir kısmı döndü, hala bazı vatandaşlarımız tedavi görüyorlar.
BİRLİK OLUN, ÖRGÜTLENİN, HAKKINIZI ARAYIN
Bir şeyi sakın unutmayın değerli arkadaşlarım, bunu inanarak söylüyorum; her zaman, her yerde, her ortamda, bir daha söylüyorum, her yerde, her zaman, her ortamda vatandaşın yanında oldum. Özellikle düşük gelirli vatandaşların yanında oldum. Alın teriyle geçinen vatandaşların yanında oldum. Beylerin, paşaların yanında değilim ben garibanların yanındayım. Alın teriyle geçinen insanların yanındayım. Hiçbir politikacı sizi hatırlamaz bile, ne görev yaptığınızı bile bilmez. Ama bu kardeşiniz apartman görevlilerinin ne olduğunu, apartmanda yaşayanların tamamının dertlerine, sorunlarına tanık olduğunu biliyor. Öyle kanunlarda yazıyor efendim “haftada 45 saatten fazla çalışamaz” diye ama sizin yeri geldiğinde 48 saat çalıştığınızı, 24 saat çalıştığınızı biliyorum. Sizin sorunlarınıza bugüne kadar çıkıp birileri eğildi mi? Bu insanlar nasıl geçiniyor, nerelerde kalıyor bu insanlar, hangi koşullarda yaşıyor bu insanlar diye baktı mı? Sayınız kaç? 1 milyonun üstünde ama örgütlü değilsiniz. Büyük bir güçsünüz. Sizin hakkınızı politik olarak, siyasi olarak ben savunacağım ama sizlerden isteğim siz de kendi hakkınıza sahip çıkın. Başkalarının sizi ezmesine asla izin vermeyin. Siz nasıl geçiniyorsunuz? Alın teri dökerek. Bedavadan mı para veriyorlar? Hayır. Tek tek mücadele etmenin sizin için pahalıya mal olduğunu biliyorum. İstanbul’da apartman görevlileriyle toplantı yaptığımda bir apartman görevlisi kadın çıkıp şunu söyledi, “ben sigortalıyım ama benim sigortam sadece ayda 15 gün yatıyor, diğer 15 gün yatmıyor. Ama korkudan yöneticiye şunu söyleyemiyorum neden benim sigortam 15 gün yatıyor ben 30 gün çalışıyorum. Bunu söylediğim zaman beni kapının önüne koyarlar kira verecek yer bile bulamam.” Haklı mı? Haklı. Tek başına kendi sorununa sahip çıkma konusunda ağır bir bedeli göze alamıyor. Beni apartmandan atsalar nereden iş bulacağım diyor, nereye gideceğim diyor, nasıl geçineceğim diyor. Birlik olmanın, beraber olmanın gücü burada yatıyor. Birlik olun, örgütlenin, hakkınızı arayın. Siz örgütlendiğiniz sürece güçlü olursunuz. 1 milyon kişi bir araya gelip sorunlarınızı ortaya koyup bizim bu sorunlarımızı çözecek siyasi anlayışa oy veririz, bu sorunları görmezden gelen partilere oy vermeyiz dediğiniz andan itibaren bütün siyasetçiler size bakacaktır. Ben sizi bu çerçevede görmek istiyorum; haklarını arayan ve haklara sahip çıkan apartman görevlileri. Hakkınızı arayacaksınız. Her biriniz şöyle veya böyle bir siyasi partiye oy vermiş olabilirsiniz. Ama şimdi demokrasiyi istiyorsak bu ülkede, bu ülkede hiçbir çocuk yatağa aç girmesin istiyorsak, bu ülkede talan düzeni değil adalet düzeni egemen olsun diyorsak örgütleneceğiz, bir araya geleceğiz.
KIDEM TAZMİNATI SİZİN HAKKINIZ
Bakın bir örnek vereyim size. Taşeron işçileri daha önce hiç dile getiriyorlar mıydı? 1,5 milyon taşeron işçi vardı, 21.yüzyılın kölelik düzeniydi. Her ortamda, her yerde, her mitingde, her toplantıda “taşeron işçilere kadro vereceğiz” dedik. Ne yaptılar? Sonunda elleri mecbur kaldı taşeron işçiye kadro verdiler. Taşeron işçileri örgütlemek için Türkiye coğrafyasını gezdim. Erzurum’da örgütledim, İstanbul’da örgütledim, İzmir’de, Ankara’da örgütledik. Bir araya gelin, sesinizi çıkarın deyin ki, “bize kadro vermeyen siyasi partiye oy vermeyeceğiz, bu kadar” dedik. Ne oldu? Kadrolarını aldılar. Ama hala taşeron işçi statüsünde olup kadrosunu alamayan en az 50 bin işçi var. Biz onları unutmadık. Siz de aynı şekilde. Alın teri döküyor musunuz? Evet. Çalışıyor musunuz? Evet. Üretiyor musunuz? Evet. Yeri geldiğinde günün 24 saati evet. Covid-19 var, sokağa çıkmak yasak. Apartmandakilerin ihtiyaçlarını kim karşılıyor? Apartman görevlileri. Ben apartman görevlisi olup maske bulamayan apartman görevlisi biliyorum. Gidip ihtiyacı almasa, ceza yazılacak yani işinden olacak. Ama gidip alışveriş yapması için maske bulması lazım. Maske bulamayan apartman görevlisi biliyorum. Ben sizin sorunlarınızın tamamını biliyorum. İçinizden kaçı doğru dürüst kıdem tazminatı hakkı alıyor, kaçı? Kıdem tazminatı sizin hakkınız. Oturduğunuz yerlerin kaçı sağlıklı yerler? Sizin de güneş görmeye hakkınız var, sizin çocuklarınızın da parkta oynamaya hakkı var. Bir yeşillik görmeye hakkı var. Hak neden talep etmiyorsunuz? Hak talep edin. Ama bireysel olarak hak talep ettiğinizde gelir işinize son verirler. Örgütlenirseniz, sizin adınıza birisi kalkar konuşur. Ben siyaseten konuşuyorum. Bakın önünüzde birer tane broşür var. Oturduk sizin haklarınız nelerdir hepsini oraya yazdık. Bütün yasaları taradık, yönetmelikleri taradık. Hiçbiriniz bunların tamamını bilmiyorsunuz. Çünkü böyle bir çalışmayı getirip sizin önünüze koymadılar. Bizim bir adımız var, Halk Partisi; halkın partisi, garibanların partisi, ücretlilerin partisi, emeklilerin partisi, taşeron işçilerinin partisi, apartman görevlilerinin partisi, haktan yana olan, alın terinden yana olanların partisi.
BU TAKOZLARDAN TÜRKİYE’NİN KURTULMASI LAZIM
Bakın deprem yaşandı değil mi? Belediye Başkanlarımız burada, Büyükşehir Belediye Başkanımız da burada. Kendilerine söylediğim ilk şey Belediye Başkanı adayıyken ilk söylediğim şey: “Hiçbir ayrım yapmayacaksınız. Efendim bu bizim partili ona fazla, bu farklı bir partiden ona hizmet götürmeyelim. Hayır. Hiçbir belediyemiz, hiçbir Belediye Başkanı ayrımcılık yapmayacaksınız. Herkese eşit hizmet götüreceksiniz. Ama eğer bir mahalle çok yoksulsa, fakirse o mahalle, oraya pozitif ayrımcılık yapacaksınız, oraya daha fazla hizmet götüreceksiniz.” Doğru mu? Bana göre doğru. Haklı mıyım? Bana göre ben haklıyım. Ama vatandaş da benim haklı olduğumu biliyor. O zaman bizim güç birliği yapmamız lazım. Türkiye’yi bugün içine sıkıştığı cendereden beraber kurtarmamız lazım. Birileri milletvekili aylığı alıyor, yönetim kurulu aylığı alıyor, yetmiyor ikinci yönetim kurulu aylığı alıyor, yetmiyor üçüncü yönetim kurulu aylığı alıyor, yetmiyor dördüncü yönetim kurulu aylığı alıyor. Allah gözünüzü doyursun! Devlet ne zamandan beri arpalığa döndü? Siz bu soruyu soracaksınız: “Ben zor bela aylık alıyorum üstelik asgari ücret alıyorum. Sen milletvekili emeklisisin, bir de dört ayrı şirketten yönetim kurulundan aylık alıyorsun.” Niye sormuyorsunuz, bu adaletsizlik değil mi? Hadi siz aylık alıyorsunuz, asgari ücret veya biraz üstü. 10 milyonu aşkın bu ülkede işsiz genç var, 10 milyon. Bu mudur düzen? Adaletli düzen, adil düzen, hakça düzen bu mudur? Hepimizin yeniden uyanması lazım, yeniden. Bir kabus var, kabusu aşmamız lazım. Ülkenin büyümesi konusunda önüne konan takozlar var, bu takozlardan Türkiye’nin kurtulması lazım. Beraber kurtaracağız, birlikte yapacağız bunu. Siz CHP’ye oy verseniz de, vermeseniz de ben sizin hakkınızı sonuna kadar savunacağım, bu benim namus görevimdir. Eğer apartman görevlisinin bende bir hakkı varsa, vardır, her zaman bir talebimiz olduğunda gider karşılar, onun bende hakkı varsa o zaman ben onun hakkına sahip çıkmak zorundayım. Onun hakkına sahip çıkmazsam bırakın siyasetçiyi insan olarak görevimi yapmamış olurum.
İKTİDARI BELİRLEYECEK OLAN SİZLERSİNİZ
Bakınız değerli arkadaşlarım, yeni bir siyaset anlayışını Türkiye’de başlatmak istiyoruz yeni bir siyaset anlayışı. Devleti talan zihniyetiyle yöneten bir anlayış yok. Devleti adaletle yöneten bir anlayış istiyoruz biz. Herkesin aşı herkesin işi olmalı. Efendim Türkiye’ye bakın, aynı zamanda Türkiye bir tarım ülkesi. Konya’dan küçük Hollanda’da devletin yıllık tarım ürünü ihracatı 185 milyar dolar. Türkiye’nin 18 milyar dolar. Konya’dan küçük bir devlet, toprakları Konya’dan küçük, 185 milyar dolar tarım ürünü ihraç eder, devasa Türkiye Cumhuriyeti devleti 18 milyar dolar ihracat gelir var tarımda. Saman ithal ediyoruz niye? Siz de sormak zorundasınız. Apartman görevlisinin siyasetle uğraşmaya hakkı yok mu? Hakkı var. Bu ülkede tarla mı bitti, güneş mi yok, su mu yok, çalışacak adam mı yok? Açıklama yapıyorlar “efendim iş beğenmiyor…” Hangi işi bana söyle kardeşim. On binlerce kişi iş istiyor. Oturup yeniden düşünmek zorundayız. Siyaseten benim sorumluluğum var ama sizin de sorumluluğunuz var. Siyasetçiyi, iktidarı kim belirliyor? İktidarı belirleyecek olan sizlersiniz. Sizin hakkınızı teslim ediyorlarsa hiç çekinmeden gidip oyunuzu verecek hiç itirazım olmaz. Ama haklarınızı savunmuyorlarsa durun diyeceksiniz. Burada biz demokrasiyi çalıştıracağız diyeceksiniz. Benim hakkımı savunmuyorsan ben sana oy vermem diyeceksiniz.
İNTİKAM DUYGUSUYLA HAREKET EDİYORLAR
Bakınız, bizim belediyelerimiz hizmet götürüyor, iktidar bizim belediyelerimiz hizmet vermesin diye engelliyorlar. Akıl mı var Allah aşkına, bunu yapanlarda akıl mı var? Önyargılarıyla hareket ediyorlar. İntikam duygusuyla hareket ediyorlar. Ama Belediye Başkanı arkadaşlara söyledim, ne yaparlarsa yapsınlar asla şikayet etmeyeceksiniz. Hizmeti götürmeye aynen devam edeceksiniz. Engel çıkarıyorlarsa engeli aşmasını bileceksiniz. Şikayet etme zamanı değil halka hizmet götürme zamanı. Bakın bunu çok açık çok net söylüyorum.
AÇLIK SINIRININ ALTINDA BİR ASGARİ ÜCRET OLUR MU?
Depremzedelerle konuştum, evlerine yerleştirilenlerle konuştum, Büyükşehir Belediye Başkanımızla, diğer Belediye Başkanlarımızla konuştum. Sabah oturduk onlarla birlikte sohbet ettik, konuştuk, dertleştik. Bütün bunlar şunu gösteriyor, dayanışma kültürünün olduğu yerlerde her türlü acıyı beraber aşarız. Sevgiyi egemen kıldığımız yerlerde, saygıyı egemen kıldığımız yerlerde, herkesin huzur içinde yaşadığı bir Türkiye kadar değerli bir şey var mıdır? Apartman görevlisi de görevini yaparken huzur içinde görevini yapacak, hakları teslim edilecek, fabrikada çalışan da, devlet memuru olan da, genel müdürü de, daire başkanı da herkes görevini yapacak. Herkes görevini yaparken hak ettiği ücreti alacak.
Asgari ücret ne kadar? 2 bin 400 lira. Açlık sınırı ne kadar? 2 bin 574 lira yanlış hatırlamıyorsam. Açlık sınırının altında bir asgari ücret olur mu? Hangi çağda yaşıyoruz? 21.yüzyılda. 21.yüzyılda geldiğimiz nokta ne? Milyonlar açlık sınırının altında aylık alıyorlar. Para nereye gidiyor? Nereye gidiyor bu paralar?
Sizler değerli arkadaşlarım, aldığınız her ürün için vergi verirsiniz. İster çocuğunuza ayakkabı alın, ister yeni doğan çocuğunuza emzik alın, ister altına bez alın, isterse bir yakınınız vefat etmiş kefen bezi alacaksanız kefen bezi alın, hepsine vergi ödersiniz. Nereye gidiyor bu vergiler? Milyonlar asgari ücretin altında, açlık sınırının altında aylık alıyorlar nereye gidiyor bu milyonlar? Size hesabını veriyorlar mı, “topladığımız vergiyi şuraya, şuraya, şuraya harcadık” diye?
BİR İKTİDARIN BAŞARISI EKONOMİ POLİTİKALARIYLA ÖLÇÜLÜR
Dün bütçe görüşmeleri vardı, ne oldu bu bütçe görüşmelerinde? Asgari ücret mi belirlendi? Hayır. Yatırımlar şuraya yapılacak, şuralara fabrikalar yapılacak diye bir şey mi söylendi? Hayır. Ahkam kesildi o kadar. Bir iktidarın başarısı neyle ölçülür? Bir iktidarın başarısı ekonomi politikalarıyla ölçülür. Nedir onun başarısı? Yarattığı istihdamla ölçülür. 18 yıldır iktidarda olacaksın 10 milyon kişi dışarıda işsiz. Nasıl oluyor bu? Vatandaş vergisini verdi, zaten vermese ceza veriyorsun. Kahveciye dükkanı kapat dediler, kapattı. Nasıl geçinecek bu adam? Kuaföre kapat kapattı, berbere kapat kapattı, üç ay kapat. Tamam kapatayım, devletsin güzel saygım var, nasıl geçineceğim ben? Onu geçindirmek zorunda olan devletin adı sosyal devlettir. Sosyal devlet, otoriter devlet değil, elinde sopası olan devlet değil. Biz devlete devlet ana deriz, vatandaşına anne şefkatiyle yanaşan devletin adıdır devlet ana. Kemal Tahir de zaten “Devlet Ana” romanını bunun için yazmıştır. “Devlet Ana” diyor. Elinde sopa olan devlet mi olur? Dükkanı kapat eyvallah, aç kalacaksın üç ay. Niçin? Yasak getirdim. Nasıl geçineceğim?
BEN AĞALARIN, BEYLERİN DOSTU DEĞİLİM
Bakın bütün bunları düşünmek zorundayız. Sandığa giderken bütün bunları düşünmek zorundayız. Bu işin A partisi, B partisi yoktur. Bu işin insani yönü vardır, bu işin demokrasi yönü vardır, bu işin adalet yönü vardır, bu işin 21.yüzyılın Türkiye’sinde hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir düşünce vardır. Bu işin özünde o vardır. Rahmetli Ecevit niye diyordu? “Ne ezen, ne ezilen, insanca, hakça bir düzen” temel felsefesi buydu. Kimse ezilmesin. İnsanca, hakça bir düzen olsun. Ben de geçineyim, o da geçinsin. Tamam, benim gelirim, benim geçineceğim durum da olur ama bir başkasının durumu çok daha iyi olabilir. Eyvallah. Ama en azından ben geçinebilmeliyim, benim çoluk çocuğum geçinebilmeli. Benim çoluk çocuğum da çok iyi okullara gitmeli, iyi okullarda okumalı, imkanlar sağlanmalı. Devlet elinden tutmalı eğer benim gelirim düşükse. Bunlar yapılmıyor. Bunlar yapılmadığı için biz şimdi beraber bunları yapacağız, birlikte yapacağız. Ben “dostlarımızla beraber iktidar olacağız” dediğim zaman, “vay efendim kim senin dostların” diye bana soruyorlar. Benim dostlarım apartman görevlileri, benim dostlarım taşeron işçileri, benim dostlarım çiftçiler, benim dostlarım fabrikada çalışan işçiler. Ben ağaların, beylerin dostu değilim. Onlar da zaten beni dost olarak görmezler. Siz hangi koşullarda hizmet görüyorsanız o koşulların düzelmesi lazım.
HALKIN, GARİBANLARIN, SAHİPSİZLERİN İKTİDARI OLACAĞIZ
21.yüzyılın Türkiye’sinde açlıktan çocuk mu ölür? İktidar sahiplerinin utanması lazım bundan. İktidar sahipleri mütevazı yaşamak zorundadırlar. Hiçbir Osmanlı padişahının 10 tane sarayı olmamıştır. Bizde saraylar gırla. Bir de uçan saraylar var. Kimin parasıyla? Cebinden ödediyse helali hoş olsun. Milletin cebinden ödediysen olmaz bu iş. Bizim inancımızda israf haramdır diyor mu? Haramdır. Bu Müslüman geçinenler israfın haram olduğunu biliyorlar da neden bu israf? Bunu siz de sormak zorundasınız, ben de sormak zorundayım. Bunu bütün arkadaşlarınıza anlatın. Bütün arkadaşlarınıza da söyleyin. Deyin ki, gittik Kılıçdaroğlu’nu dinledik dedi ki, dostlarımla beraber iktidar olacağım, dostlarım önünde gelen de apartman görevlileridir” dedi. Bunu söyleyin. Evet dostlarla beraber iktidar olacağız, halkın iktidarı, garibanların iktidarı, sahipsizlerin iktidarı. Onlar sahip çıkmıyorlar asla. Bu ülkede birisi yaşıyorsa, eğer sorunu varsa siyaset kurumu o sorunu çözmek zorundadır. Ne demiş Mustafa Kemal? “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” diyor. Ali’nin, Veli’nin değil bilhassa kimsesizlerin kimsesidir diyor. Yani cumhuriyette hiç kimse kendisini kimsesiz hissetmesin. Bunun üzerinde düşünün.
Büyük acılar yaşadınız biliyorum, işiniz sorun olmaya başladı, daha doğrusu işinizi kaybettiniz bunu da biliyorum. Yeni iş arayan arkadaşlar var onu da biliyorum. Belediye Başkanı arkadaşlarıma söyledim bu sorunu aşın, apartman görevlilerinin varsa sorunları mutlaka çözün, onlar kendilerini sahipsiz hissetmesinler, Belediye Başkanları olarak sizler onların sorunlarının tamamına sahip çıkın tamamına. Sadece apartman görevlisinin kendisinin değil ailesinin, çocuklarının da sorunlarına sahip çıkın hepsinin. Hiç kimse İzmir’de kendisini sahipsiz hissetmesin. Biz bunu yapacağız, bunu yapmak zorundayız. Bu bizim insani görevimizdir.
Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, muhabbetlerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun.